28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
1 KASIM 2003 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 Kmlay halkın elinden neden akndı Melih Gökçek neden Kızılay Meydanı'nı boz ve sarı renkli bariyerlerie top- lama kampına, yayalara kapalı bir tür otoyola dö- nüştürdü? Durup dururken, bir ge- rekçesı olmadan yapıima- dı elbette bu uygulama. ODTÜ öğretim ilyesi Doç. Dr. Tank Şengül'ün, ola- yın arka planını irdeleyen saptamalan çok çarpıcı: "Kentin Ulus-Kızılay- Bakanlıklar-Tunalı Hilmi Caddesi boyunca uzanan ve cadde boyu ticaret ve diğeraktivitelerie bezenmiş merkezyapılanmasının içi, birbiriyle ilişkili bir dizi uy- gulamayia boşaltıldı. Bu süreç içinde üst-orta sı- nıflar, kentin merkezOi alanlanndaki konutlannı terk ederek, kentin dışın- da, kendi yaşam biçimle- n'ne uygun bulduklan Me- sa-Konı, Angora Evleri, Çayyolu gibi alanlara yö- neldiler. Bu süreçte inşaat şir- ketleri, alternatif merkez- ler yaratmada öncütüğü üstlendiler. Bilkent, Arma- da, Migros alışveriş mer- kezleri de farklı biçimlerde kent merkezinin içinin bo- şaltilmasına katkıda bulun- dular. Bu gelişmelerin kaçınıl- maz sonucu, Kızılay'ı içe- recekbiçimde mevcut kent merkezi, alışveriş ve kültü- rel faaliyetleraçısından çe- kim odağı olma özelliğini, harcama gücüne sahip ge- iirgruplan açısından kay- betti. Gökçek'in kentin merkezinden otobangeçir- me veyaya kullanımını sı- nıriama girişimi, bu süreç içinde Kızılay merkezine vurulmuş biryeni darbedir. Kuşkusuz, gösterilen yeni adres, yaratılan alternatif alışveriş merkezleridir." Her Ankaralı, hatta her yurttaş bilir ki, Kızılay aynı zamanda bir "eylem mer- kezi"dirtie. Doç. Şengül'e göre, Gökçek'in yeni uy- gulamasının bir amacı da işte tam buna yönelik: "Son yıllarda neoliberal uygulamalardan rahatsız olan gençlik, işçiler ve özei- likle memuriar, hoşnutsuz- luklarını Kızılay'ın çeşitli sokaklannda, bûyük ölçek- li gösterilerde de bulvann kendisini işgal ederek gös- termeye başlamışlardı. Bu türeylemler, özellikleyaya- larla birleştiğinde anlam kazanan etkinliklerdir. Uzun süre Etlik Kasalar, Hipod- rom ve benzeri alanlarda kendi başlanna kalmaya zorianan kesimler, son yıl- larda Kızılay'ı tekrarkazan- mışlardı. Yeni uygulama, Kızılay'ın bûyük ölçüde bu türbirsiyasallaşma mekâ- nı olma özelliğine de ket vurma sonucunu doğura- caktır." Kızılay'ın halkın elinden almmaa, basit bir trafik de- ğişikliği olarak algılanma- malı. Çünkü, ardında eko- nomik çıkar ve siyasi kor- ku yatıyor. IŞIK KANSU Cumhupiyeti Makaslamak Üniversitelerin direnci üzerine Recep Tay- yip Erdoğan yalnız imam hatipliler için değil, tüm meslek liseleri mezunlan için yükseköğ- renim kurumlanna girme ölçütlerini değiştirmek istediklerini söylüyor. Hayır efendim, AKP'nin derdi, tasası imam hatip mezunlannın gelece- ğidir! Cumhuriyet Bayramı'nda "Cumhuriyet ile demokrasi arasmdaki makası kapataca- ğız" diyebilen Erdoğan'ın bir başka derdi, sö- zün özünde olduğu gibi Cumhuriyet iledir! Tıpkı kendisi gibi imam eğitimi alanlann ka- mu yönetimine egemen olması da ulaşılması istenen ana hedeftir! Kendisinin ülke yönetiminde neler yaptığı apaçık ortadadır. Ya diğerieri? Eğitimci-yazar Ali Dündar geçenlerde iki anısını aktardı bize: "1984'teyakından tanık olmuştum. Çankı- n 'nın Ankara 'ya en yakın ilçe merkezlerinden birinde, cuma namazı çağnsını duyan savcı, mahkemede duruşmayı bırakıp namaza koş- muştu. Duruşmanın yargta karşı çıkınca da 'Sa- yın yargıç, benim gerçek dünyam orası, yani camidir. Dünyada herşeyin hesabını verebili- rim, ama ertelediğim cuma namazının hesa- bını veremem' yanıtını verip çantasını, dosya- sını toplayıp namaza gitmişti. Bu savcı, imam hatip okullannda eğitim almış, dışandan sınav vererek hukuk okumuş biriydi. Aynı yıl, aynı iiçenin kaymakamı da imam hatip kökenliydi. O da, hükümet konağının girişine ve binada herkatın merdiven başlanna iri harflerie 'mes- cide gider' uyansı yazdırmış, makam odası- nın karşısındaki en büyük odayı mescide öz- gülemiş, kilim ve halılaria döşendirmişti." Ali Dündar'ın tanıklıklanndan çıkardığı sonuç daşuydu: "Buikikişi, eğitim düzenindeki bo- zukluktan ve yasalann boşluğundan yararia- narak önemli yerlere gelmiş devlet memuria- nydılar. Ne var ki, kamu yönetiminin kutsalh- ğı ve meslek ahtakı gibi mesleksel değer yar- gılanndan yoksundular. Çünkü, onlara temel eğitimi veren kunım, kamu ve ahlak kavram- lanna değişik pencereden baktığı için, onla- ra bu kavramı yüklememişti." Ellerde, ağızlarda dolaştınlan "makas"\n asıl işlevi, laik, demokratik Cumhuriyeti param- parçaetmektir... Örtûlü olmayı, kapalılığı, bula- nıklığı, cin fıkiriiliği varoluş felse- fesi yapmışlar bir kere... Kamu yönetimi tasansına ek- ledikleri "masum ve demokra- tik' gibi göfünen hüküm de bu fel- sefenin son başyaprtı: 'Kamu hizmeûerininyerine ge- tirilmesinde ve bu hizmetlerden yarariandırmada ayınmcılık; bu hizmetlerie ilgili olarak insan hak ve özgüriükl&ini kısıtlayıcı idari Felsefe düzenleme ve uygulama yapıla- maz." Kamu alanında memuriar ve kamu hizmetterinden yararlanan- lar sıkmabaş olamıyorlar ya, bir yasafıkrası ile bu yasak sözde aşı- lacak... Aşamazlar! CHP Grup Baş- kanvekili Ali Topuz da aynı kanı- da: Türban, Türkiye Cumhuriye- ti hukuk sistemi içinde anayasa- dan kaynaklanan gerekçelerie devlet adına her türiü faaliyetin yapıldığı kamusal alanlarda ya- saklanmıştır. Bu yasak, yasağı zorunlu kılan hükûmlerin geçer- siz kılınması ile ortadan kalkabi- lir. Bu da anayasanın değiştirile- mez maddelerinin değiştirilme- sine kadargider. 0 değişiklik de gerçekleştirilemez." Topuz'a göre, iktidar, sıkma- başa ilişkin hukuk yolunun ka- palı olduğunu biliyor, anayasa değişikliği yapabilecek çoğunlu- ğa sahip olmasma karştn bu yo- lu açamayacağını da biliyor. Bu yüzden eünden gelen tek şeyi ya- pıyor: Sıkmabaşı istismar edi- yor... Barış ve Terör SÖNMEZTARGAN Son yıllarda dünya siyaset söyleminde iki kavramın öne çıktığını görüyoruz: Banş ve Te- rör... Ancak bu her iki kavra- mın çoğu kez anlamından ko- partılarak, içi boşaltılarak ya da içeriği çarpıtılarak tanımlanmak istendiği de ayn bir gerçek. Gezegenimiz ölçeğinde sı- cak olaylann ve kanlı çatışma- lann yaşandığı günümüzde bu kavramlann yeniden yerli yeri- ne oturtulması, toplumsal olay- lann sınıfsal niteliğine göre bu kavramlann daha nesnel bir bi- çimde yorumlanması taraftan- yım. Isterseniz gelin yazımıza ön- ce banşı ele alarak başlayalım. Savaş dahil hertüriü toplumsal çatışmanın karşıtı olan banş, sınrfsavaşımlannın silahstz sür- dürülmesi istemlerinin bütünü- nü içerir. Bu nedenle "Iş ya da Çalışma Barışı", "Toplumsal Banş", "Siyasal Banş", "Savaş Karşıt Banş" gibi konunun, ye- rine ve konumuna göre adlan- dınlan banş girişimleri şu ya da bu ölçüde tarih boyunca hep olagalmiştir. Ama yakın tarihi- mizin hiçbir evresinde banş is- tem ve girişimleri, içinde yaşa- dığımız bugünkü tarihsel sü- reçteki denli toplumsal ve yığım- sal olmamış, gezegenımizi çe- peçevre sarmamıştı. Bunun bi- ricik nedeni ABD emperyalizmi- nin Afganistan'la başlayan şim- dilik Irak'la noktalandığı sanılan saldırgan ve işgalci pol'ıtikası- nın dünya halklannın hiçbir ke- siminde artık onay görmüyor olmasıdır. ûzellikle Irak'ı işgaliyle ABD emperyalizminin ipliği pazara çıkmıştır. ABD kendi çıkarian- nı geliştirmek, dünya üzerinde- ki hegemonyasını güçlendir- mek için terörü gerekçef) gös- - tererek her türiü şiddete baş- vurmaktadır. Başka bir anla- tmla dünya halklannı sindirebil- mek için kendisinin devletçe uyguladığı işgal ve şiddetin adt- dır asıl terör olan. ABD'nin Afganistan'da, Irak'ta olduğu gibi, uyguladığı baskıcı ve İşgalci politikalara karşı dünya ölçeğinde duyulan tepkilerin barışçıl bir tutumla yerilmesi ve kınanması girişim- lerine elbette genel anlamda destekvermekyerinde ve doğ- ru bir tutumdur. Ama Afganis- tan, Irak ya da başka bir işga- le uğramış ülke halkının bağım- sızlıklan için sürdürmekte ol- dukları her türiü silahlı sava- . şımlanna genel bir banşçıl an- l layışla yola çıkarak "durun" de- î meye olanak var mıdır? Elbet- • te ki yok: Çünkü bütün dünya • haklı olarak "banş" diye haykı- • nrken işgal altındaki ülkelerin l nsanlan da kaçınılmaz olarak 5 'kurtuluş" diye haykıracak ve • bunu sağlamak için her yola • Daşvuracaktır. Birbiriyle çelişi- • yormuş gibi görünen bu iki fark- \ ı yapı aslında birbirini tamam- layan diyalektik bir süreci an- latmaktadır bize. Terör, siyasal terminolojide bir siyasal akım olan anarşizmin verili düzene gösterdiği tepki- de sık sık başvurulan yöntem- lerden biri olarak bilinir genel- likle. Bilimsel sosyalizm sava- şımında da geçmişte zaman zaman bu yönteme başvurul- muştur. özellikle Çin, Kore ve Vıetnam devrimi sürecinde °kı- zıl terör" biçimind« uygulan- mıştır. Devrim sürecinde daha çok karşıdevrimcilerie işbiriiği yapmayaeğilimli toplumsal ke- simleri yıldırmak ve sindirmek için kullanılmıştır. Bu nedenle salt sozcük anlamıyla ele alınarak te- rörü tanımlamak bugün için ar- tıkyetersiz kalmaktadır. Çünkü bugün siyasal terörü adi terör ve emperyalist terörden ayır- mak gerekmektedir. Siyasal teröre çağımızda bir yenisi daha eklenmiştir ki, bu- gün Irak'ta yaşanan biçimiyle buna da ulusal direnme terörü diyebiliriz. Yurdunu ABD işga- line karşı savunmadatoplu sa- vaş olanaklannı yrtirmiş bir hal- kın bugün nokta saldınlanyla bunu'yürütüyor olmasma baş- ka ne ad verebiliriz ki?.. Bu ne- denle neleri hedefliyor olmala- n değil, neyi amaçlıyor olmala- ndır önemli olan. ABD salt Irak'ta değil geze- genimizin her yerinde kendine karşı koyan güçleri ya terörist ya da terörist yanlısı olarak ta- nımlayarak kendi terörist dev- let kimliğini gizlemeye çalış- maktadır. Ona göre Irak'ın işga- line destek vermeyen Fransa ve Almanya da terörist değilse bile terörist yanlısı birer ülke durumundadır. Sanmıyorum ki dûnyanın hiç- bir ülkesinde ABD ile aynı dili kullanan bizim dışımızda baş- ka bir ülke bulunsun. Bugün ABD'den daha çok bizim med- ya yazarian ve TV haber izlen- celeri Irak'taki olaylan yansıtır- ken bunlan birer terör eyiemle- ri olarak betimlemeye özel bir önem vermekteler. Aslında bu tutum bir aymazlığın da ötesin- de kendini yadsımanın bizce tipik birerörneğini oluşturmak- tadır. Çünkü bunlann açısından bakacak olursak, dünyadaki ilk kurtuluş savaşını vermiş bir ül- ke olarak, daha başından Mus- tafa Kemal devinmesi de birte- rörist eylem olmuyor mu? Evet gerek banş, gerekse terör ko- nulannı değeriendirirken em- peryalizmin ağzından yorum- lar getirmek salt bizleri yanılt- makla kalmaz, kendimizi yad- sıma çizgisine değin sürükler ki, o zaman da müstemleke aydı- nından bir farkımız kalmaz. Ne yazık ki medyamızın önemli bir bölümü ile kimi ay- dınımız bu durumda... * ABD'nin bu politik tutumu New York'taki Dünya Ticaret Merkezi'nin yerie birolmasryla daha belirgin duruma geldi. KtM KtME DUM DUMA BEHÎÇAK behtcakig turk.net ÇtZGtLİK KÂMİL MASARACI kamUmasaracKamynet.com yi-^T^ HARBİ SEMİHPOROY semihporoy n yahoo.com KEDt LEVO APTÜÜKA aptulKa hotmail.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZARIKAN 1 Kasun tnctr.mumtaz-arikan. com Muayene, Te$hls. Tedavl TÜRK KALP VAKFI 19 Mayıs Cad. No: 8 Şişli/lstanbul Tel: (212) 212 07 07 (pbx) Faks: (212) 212 68 35 Intemet: http://www.tkv.org.tr e-mail: gen.sekretena tkv.org.tr koordinatorCrj tkv.org.tr BZRA POUND'UN ÖNCÜLÜGÜ*. tS?2'D£ &UGL*İ,ÜNLÛ AMEIZiKALI OZAM E2RA POUHÛ ÖiPÛ. ftoe'DE AveuPA'm &OEH OZAN, İ/VGttf&/S£,fi&MSAVE imLYA'M YAŞAbl. 6BNÇ SANATÇIlAfUA POSTUJK.KUBAU POUMP, BİGÇO6UUA DA 1A/1&IMCI OIOU. BuMLAJZ ARASlH- PA, YEA7S, H£MİfiJGtA44y, ELtor, JVYCB, O.H.LAW/e£MCE G'ıBİ AOLAR yAEDI, ÇoĞU OUUhl İLK£L£RİUOEN YOLA Çl- KARAK SAfAtSl KAZAMM/fTt. YAZJ>Sl "CANTO"LAR. ELOEN ecs ooiAÇMiçri. rs.euor,pow^p ı'çtu'o, yüey/u- MIZDA 6seÇ£KLefEU Çif/S DeV&MİAJ/fJ BlH MUA4A- 'G4U ÖtJCÜSÛDÜIS" peMiŞTİ.. eürüfj BUNLAeiN YAMI S//SA, EZM POUMO, FAÇİZMİ BEtJİMSBM/f, MUS^O ,LMf YE HİTL£&'İM PESTEKÇlÇİ OLMUŞnj. YAPTt- 61 KONUÇMALAIS, SAVAŞ COUUA/PA TZjrUKLAUtP /CAFeSTF 7&ŞHİG eDİLMESİME, UZUN yiULAR Ç AKIL H4£77¥JeSİUE KAP&TTCA1AS1MA yQL AÇMIÇTtL SAĞNAK NtLGÜN CERRAHOĞLU 80. Yıl Böyle Kutiamr... ROMA - Roma Büyükelçiliği'nde tanık olduğum en görkemli davetti. 19. yüzyıldan kalma büyükelçilik binası -"Palazzo Gamberini"- bir defayeni restore edilmiş. 1887'de Os- manlı Imparatorluğu'nun Italyan devleti nezdinde açtı- ğı büyükelçilik binasını, Piemonte aristokrasisi "Gam- berini"lerden vaktıyle bir Rum, "Pontiades Paşa" satın almış meğer. Sefaretin arazisi "Italyan birtiğinin kurulu- şuna" emek veren Kont Gamberinı'ye Kral tarafından armağan edilmiş. Roma'nın Parisvari bir görünüm ka- zanmasını isteyen Kral, bu değerii bağışın karşıhğında Kont'tan arazi üzerinde bir mini "Versailles" dikmesini istemiş. Kont da Allahı var, Kral'ın arzusunu yerine ge- tirmek için hiçbir masraf ve özveriden kaçınmamış. Salkım salkım tavanlardan sarkan birbirinden kıymet- li Venedik kristali avizeler mi istersiniz? Antika, attın va- rak aynalar mı? Yeıierde mozaikler... duvarlarda stuk- kolar, freskolar, değerii tablolar mı? Ama doğrusu ben "Palazzo Gamberini"nin bir saray yavrusu olduğunu yeni fark ettim. Zamanın tozuyla köhneyen seiaret çi- çek açmış sanki. Üç buçuk yıl süren ince restorasyo- nun ardından tek tek her şey elden geçmiş. Solgun fres- kolar renklerinı kazanmış, mozaikler ortaya çıkmış; va- raklar, avizeler parlamış. Türkiye-ltalya ılişkileri gibi bi- raz. "Palazzo Gamberini" yeni bir hayat kazanmış. Bin ûç yüz davetliye döner... Merdivenlere yerleştirilmiş meşaleler arasında, kapı- dan sokağa taşan kuyrukta bekleşırken yanı başımda Trieste'li bir senatörie karşılaştım önce. Cumhuriyet bay- ramlannda daha ziyade Türkleri ağıriayan o içe dönük ve hüzünlü eski sefaret kokteyllerine şartlanmış oldu- ğum için ilk elde şaşırdım. Hatta ufak bir "kûltürşoku" geçirdim desemyalan olmaz. "AllahAllah..." dedim ken- di kendime: "Demek bu gece burada Italyan siyasi sı- nıfı da var!" Içeri girince bunun sadece minik bir baş- langıç olduğunu anladım. Geniş biryelpazeyi kapsayan "bin üçyüz" davetli ara- sında çok renkli simalar vardı. ABD Büyükelçisi dahil; Roma'dakı kordiplomatik tam kadro oradaydı. Çok sa- yıdaeski/yeni bakan ve milletvekilinın yanında, sanat dün- yasından tanınmış isimlerle de karşılaştım. Popüleryönetmen, "ödül koleksiyoncusu" FerzanÖz- petek; Claudia Cardinale'nın eşi, yönetmen Pasqu- ale Squrtieri; Scaia'nın sahne dekorlannı yapan "ma- estro" Ez» Frigerio ve "Cyrano de Bergerac" filmi- nin kostümlenyle "Oscar" kazanan kostümcü eşi hep Franca ile aklıma gelen isimler. Sahne, sınema, müzik dünyasından gelen amalararasında "Borghese", "Stroz- zi" gibi Italya'nın soylu ve eski ailelerinden gelen kont- lar, kontesler, prensesler de vardı. Yirmi yıldır girip çık- tğımTC Büyükelçiliği'nde "ilkkez" siyasettensanatdün- yasına uzanan, "temsil kitlesi" böyle geniş bir davete katıldım. 'Tûrban' da 'haç' da gölgetemedi... "Cumhuriyetin 80. Yıl Resepsiyonu"ndaki "/Mc"ler bunlaria sınıriı değil. Sefarette "resmi" bir etkinlikle bir "sanat etkinliğinin" yan yana getirilişine de ilk kez tanık oldum. Mustafa Altıntaş'ın "Pales" (Kürekler) isimli sergisı gecenin hoşsürpnzıydi. "Palazzo Gamberini'nm klasikdekoruylaçarpıcı birtezatoluşturan Altıntaş'ın in- ce, uzun, modem, altın "Kürekleri" hemen gırergırmez antreye yerieştınlmıştı. Ortada, dönen bir Kürek etrafın- daBızansikonografisını hatırlatan bırdüzenlemeyleha- zırlanmış, üzeri taş ve inci işlemeli Kürekler konuklan bü- yüledi. Heyecan yaratan bir başka "hoşluk", bahçedeki "pi- lavlı döner büfesi" oldu. "Döner" alabilmek için birbi- riyle yanşan davetliler, geç saatlere dek Roma'nın ılık ekim gecesinin tadını çıkardılar. Türkiye'de "80. yıl kutlama- lannı" gölgeleyen "türban tartışması" buraya yansı- madı. Italyan siyasetâlemi de gerçi burada "tûrban" ka- dar hararetli bir başka polemik, "haç" tartışmasıyla meşguldü ama Çizme'de Katoliklikle Islam arasında ga- rip bir çekişmeye dönüşen "okullardan haçın kaldınlıp kaldınlmamasr meselesı de daveti hiç etkilemedi. "Italya'da Islam, haçı tehdit ediyor... Hıristiyanlıkel- den gidiyor!" çığlıklannın histeriye dönüştüğü bir haf- tadaTC Büyükelçiliği'nde verilen bu mükemmel davet, başanlı diplomasi ilekişısel ilişkilerin önemini bir kez da- ha kanıtlıyor. Elde edilen sonuçta Beıiusconi ile Erdo- ğan'ın kişisel dostluklan kadar Büyükelçı Necati Utkan ilezarif eşi Füsun Utkan'ın katkısı büyük. Kabuğunu hız- la kıran Türkiye, bu arada merak edilen bir ülkeye dö- nüşüyor. llginç tezatlar arasında, Avrupa ile "zariann abldığı" bir dönüm noktasına koşuyoruz. B U L M A C A SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 SOLDAJSSAĞA: îyBirbilgisa- yar sistemine verilerin giril- mesiiçinkul- lanılan ve her türiü ticari mala konula- bilen, birbiri- ne paralel çu- bukyadaçiz- gidizisi...Bir nota. 2/ So- yundan geli- nen kimse... Batısı Endonezya'ya ait, do- ğusuisebağımsızbir devlet olan ada. 3/ Ceset görmekten du- yulan aşın korku. 4/ 5 Airika'nın doğusun- 6 da toplu olarak yapı- lan yabanıl hayvan 8 avı. 5/ Radyum ele- 9 mentinin simgesi... Kumar oynanan yere bırakı- lan para. 6/ " O yer" anlamında kullanılan söz- cük... Yol yapınunda yön bulmak için kullanılan araç. 7/Gümüşhane'nin Torul ilçesinde, doğal gü- zelliğiyle tanınmış bir göl... Eğreti mal. 8/ Birleş- miş Milletler'e bağh "Gıda ve Tanm Orgütü"nün simgesi... Divan şiirinin ölçüsü. 9/ Beş kişiden oluşan müzik topluluğu... Bir soru sözü. YUKARTOAN AŞAGIYA: 1/Paket ya da şişelerin ağızlanna konulan şerit ya da etiket. 2/ Tanrıtanımaz... Bir önceki gün. 3/ Dans... "Bu akşam gün batarken gel/ — geç kal- ma erken gel" (Ahmet Rasim). 4/Boyun eğen, ken- dini başkasınınbuyruğunabırakan... Kısayazı. 5/ Insanın kendini yiyip bitirmesi. 6/ Üç katlı bir ba- bkağı... Satrançtabirtaş. 7/Filipinler'deyaşayan ve bağımsızlık için yıllardır sa\-aşım veren Müs- lüman halk. 8/Otel, tiyatro gibi yerlerde girişe ya- kın geniş yer... Mevki, makam. 9/Hint-lran dil gru- buna verilen ad... Avcının av beklemek için taş yı- ğınlarından yaptığı pusu.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear