25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
15 OCAK 2003 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA DÎZt İNSANIN SERÜVENİ TURHAN SELÇUK 3DÜRÜ5T TABÎ/.TLI ÎSTANBÜL EFEtfDİSİ ABDÜLCANBAZ KARİKÜLADE MACERALAEI KISIM TEMİZİ EtRDKî N MEDtR. Bu ABD, zayıflayan hegemonyasının yarattığı boşluğu rakipsiz teknolojik ve askeri gücüyle kapatmak istedi HegemonyadanimparatorluğaERGtNYILDIZOĞLU -2- Daha önce birçok kez \Tirguladigi- mız gibı hegemonya salt şiddete daya- namaz. Hegemonyacı hegemonyasını sürdürmek için, kendi ekonomik, kül- türel "modeHnin", bu modelin sundu- ğu yaşam tarzının üstünlüğünü diğer ülkelere kabul ettirmeli, diğer ülkele- rin halklannın bu modeli öraek alma arzusunu cank tutmalıdır. 1990'larin so- nuna doğru, özellikle Asya krizinden sonra ABD hegemonyasının iki aya- ğından biri, Gramschinin deyişiyle "kabul edflmesine" olanak veren özel- liklen, JosephNye' in deyişiyle "yumu- şakgücü"(4) zayıfladı. Kriz sırasında Asya ülkeleri, ABD mali kuruluşlan- nın operasyonlannın, IMF programla- nnın da yardımıyla ekonomik yapıla- nnın kınlganlığını arttırdığını, Mer- kez Bankası rezervlerinin talan edildi- ğini, ulusal varlıklannm yabancı yatı- nmcılarca çok ucuza kapatıldığını gör- düler. 0 sırada radikal bir adunla ül- kesinde sermaye hareketlerini dene- tim altına alarak krizi atlatan Malezya Devlet Başkanı Mahatir Muhammet, Asya krizini bir "yeniden sömürgeleş- tinne" dalgası olarak niteleyecekti. Yeni ekonoml'nln çöküşü Daha sonra IMF'nin Latin Ameri- ka'da yarattığı tahribat, giderek yükse- len ve Seattic'de patlak veren icüresel- leşme karşıtı hareket ve bunun gide- rek kurumlaşması, ABD modelinin parlaklığının sönmeye başladığını gös- teriyordu. "Yeni Ekonomi" adı altın- da ABD üstünlüğünün en önemli gös- tergesi gibi sunulan Internet ve teleko- münikasyon temelli piyasalann çökme- si, bunu bir borsa krizinin izlernesı, mo- delin cazıbesini iyice azalftı. Nihayet Enron-VVoldCom olaylan olarak bili- nen şirket skandallan, "Asya krizin- de" ABD tarafindan, adeta aşağılana- rak Asyahlann kafasına kakılan, bu- nu ancak serbest piyasa temizler denen "ahbapçavuş kapitafizminin" ABD'de, hem de dünyanın geri kalanına dudak ısırtacak boyutlarda var olduğunu, hat- ta ucunun Beyaz Saray'a kadar açıla- bileceğini ortaya koydu. Siyasi kültürel alanlardaysa, Bush hükümetinin "terorizme karşı savaşT sürdürüş tarzı tepki çekmeye başla- mıştı. Bu savaşın içinde yaşanan kat- liamlar, ABD'li olmayan insanlann yaşamının ucuzluğu, insan hakJannı, demokrasiyi, ABD'de de ayaklar altı- na almaya başlayan uygulamalar, ABD'nin herkese örnekgösterilen de- mokrasisinin de bir hayalete dönme- ye başladığını gösteriyordu. Tüm bunlar, dünya kamuoyunda et- kisini göstermeye başladı ve bir ABD şirketi, Pew Research Centre'in ger- çekleştirdiği, tarihin en geniş, 44 ülke- de 38.000 örneklik kamuoyu araşnr- ması küresel düzeyde çok güçlü bir Amerikan karşıtı dalganın yükselmek- te olduğunu ortaya koydu.(5) Kısaca- sı 1990'lannikınriyansında ABD'nin "yumuşak gücü" hızla aşındı. Aşınan 'yumuşak güç 1 Kasım2000'deyapılan başkanlıkse- çimlerinde, muhafazakâr birkadro, ol- dukça tartışmalı bir biçimde, seçim sonuçlan kesinleşmeden, yandaşı hâ- kimlerin karanyla iktidara geldi.Bu kadro, "Yumuşak gücün" aşındığını görüyor, bunu boşalttığı yeri ABD'nin rakipsiz teknolojik ve askeri kapasite- sini kullanarak kapatmak istiyordu. Savunma, enerji ve kimya sektörünün dev şirketleriyle, (6) Israil lobisiyle ya- kın bağlan olan kadronun (7) iktidan yeni savunma stratejisinin belırlenme- sinde önemli rol oynadı. ABD"nın Soğuk Savaş sonrasında ye- ni bir savunma doktrini oluşturma ça- Dünya kamuoyunun'Amerikanmodeli 'ne karşı sokaklara döküldüğü bir dönemde, Eylül 2002 deyeni savunma doktrinini yayımlayan Bush yönetimi, diğer büyükgüçlere meydan okur bir biçimde, ABD 'yi küresel çıkarlan olan tek ülke ilan etti. 11 Eylül sonrası küresel egemenlikpeşinde olduğunu açıklayan Başkan Bush ve ekibi için Irak, petrol kadar jeopolitik ve jeostratejik nedenlerle de önemli bir kilit noktası haline geldi. balannı 1990'lannortalanndanbuya- na yazıianmızda sık sık irdelemiş ve yayımlanan raporlara dikkatinizi çek- meye çalışmıştık. Özetle, ABD 1990'larda Clinton döneminde henüz "yumuşak gücün" etkin olduğu dö- nemde, savunma stratejisini, küresel- leşmenin sürdürülmesi, Avrupa ve As- ya müttefikJeriyle birlikte davranma- ya dayanan "uluslararası topluluk" söyleminin ve NATO gibi ortak savun- ma kurumlannın kullanılması, orduyu da grektiğinde iki cephede birden sa- vaşabilir bir hazırlılık düzeyinde tut- mak üzerinde yoğunlaştı. Kaynak savaşları 1990'lann sonuna doğru, "yumu- şakgücün" zayıfladığı inkâr edilemez bir biçimde ortaya çıkarken, kaynak sa- vaşlannın da yaygınlasmasuıa paralel olarak, ABD savunma çevreleri dikkat- lerini, rakip bir hegemonyacı gücün saldınsını püskürtecek çapta birordu sahibi ol- mak ve yerel istikrar- sızlıkJan bastınp büyü- melerini engelleyerek yerel güçlere inisiyatif vermeyecek birpolıs iş- levinı sürdürebilecek ka- pasiteye sahip olmak üzerindeyoğunlaşürma- ya başladılar. Ancak Bush ekibi ik- tidara geJene kadar, bu ikili görev tutarlı bir tek savunma doktrini altın- dabirleştirilemedi. Bush hükümeri çok daha ön- ce hazırlanan, ama 11 Eylül'den sonra yayım- lanan Quadrennial De- fenseRe\ie»adlı savun- ma stratejisi arka plan dokümanında, ilkkez bu sorunu çözmeye başla- dı. Yönetim yeni saMinma doktrinini Eylül 2002 de "Yeni Savunma Strate- jisi" adıyla yayımladı. Bizim de birçok kez aynntılı bir bi- çimde irdelediğimiz yeni savunma stratejisi, diğer büyük güçlere mey- dan okur bir biçimde, ABD'yi küre- sel çıkarlan olan tek ülke ilan etti. Bu bağlamda, 11 Eylül sonrası "teroriz- me karşı savaş" olanaklannı kullana- rak, denizaşın üslerinin sayısını arttır- maya başladı. Küresel egemenlik pe- şinde olduğunu açıkladı. ABD'nin ra- kip olabilecek yeni bir gücün yüksel- mesini caydıracak askeri ve teknolo- jik üstünlüğü korumaya kararlı oldu- ğunun altım çizmesi ve "önleyici vu- ruş" prensibini, başka ülkelerde gerek- tiğınde zor kullanarak "rejim değişik- Kğj" gerçekleştirme taktiğinı benim- semesi, bütün zamanlar için mutiak bir güvtnük sistemi kuraıak gibi üto- pikbir amacın peşinde koşan (8), im- paratorlukçu bir eğilimJe karşı karşı- Irak'm konumu, ABD'nin 'imparatorluk projesi1 için biçflmez katon. Or- tadoğu'nım merkezinde bir 'kütie" olarak Irak, A^anistan'dan da önemlL ya olduğumuzu gösteriyordu. Neden Irak? Şimdı bu arka plana dayanarak, bu soruya bir cevap aramayı deneyebili- riz. Bu temelde, ABD'nin yeni savun- ma stratejisinin iki ayağı olduğunu söy- leyebiliriz: Birincisi ABD'nin hege- monyasını (artık imparatorluğunu kur- mak) koruyabilmek için rakipsiz bir as- keri üstünlügün sürdüriUmesi amacıy- la askeri ve teknolojik bir yeniden ya- pılanmayı amaçlamak. (9) tkincisi, dünya ekonomisinin damariannda akan kan olan, özeJlikle Avrupa, Çin ve Ja- ponya gibi olası rakipler açısından ya- şamsal bir önemi olan petrolün akışı- nı garanti altına almak, gerekriğinde akışmı kesebilecek biçimde konuş- lanmak. Ancak "Neden Irak" sorusu- na cevap verebilmek için bu arka pla- nı bir de imparatorluk projesininjeopo- litığı üzerine yerleştirmeyi denemek gerekir. Bu noktada işe Zbigniew Brze- zinski' nin "Avrasya İçin Bir Jeostrateji" başlıklı yazısında iJe- ri sürülen yaklaşım- dan başlayabiliriz. (10) Herne kadar Brze- zinski, özellikle Irak savası tartışmaların- da (11) imparatorluk- çu eğilime karşı eleş- tirel bir tutum ahnış gibi görünüyorsa da, bu yazısım impara- torluk eğilimiyle ben- zer noktaya ulaşan birmanrık üzerinden kuruyor. Bu yazı, bi- ze yöntemde aynlsa- lar bile sa\ r unma çev- relerinin iki kanadı- nın da imparatorluk- çu bir eğilimi, daha 1990'lann ortasın- da benimsemeye başladıklarım gös- termesi açısından aynca ilginç. İki stratejlk bölge Brzezinski, yazısuıı iki temel varsa- yun üzerine kuruyor. Birincisi, "hiçbir ülke,askeri,ekonomik,teknolojik vekiil- türel açıdan ABDVe rakip olabilecek konumdadeğildir" (51). tkincisi, "ta- rih boyunca,tüm küresel iktidar adav- lan (hegemonyacı güçler-E.Y.) Avras- >'a'dan ka\Tiâklanmıştır. Çünkü A\ras- >aNaegemen olan birgüç,dünyanm eko- nomik olarak en üretken üç böigesin- den ikisi üzerinde belirlevici bir etkin- Bkeldeeder.''(12)(s.5O). Bugün de bu bölgenin her iki ucun- da (batıda AB, doğuda Çin ve Japon- ya)gelecekte ABD'nin karşısında ra- kip olarak yükselebilecek iki bölge yer alıyor. Avrasya 'nın bu batı ve doğu ka- natlannın ortasına baktığımızda, kar- şımıza, ikinci bir jeostratejik bölge, Güneybatı Asya çıkar. Bu bölge, aynı zamanda dünyanın en önemli gaz ve petrol rezervlerinin, boru hatlannın, denizyoUannın da hinterlandıdır. Ener- ji kaynaklannı göz önüne aldığımızda, bölgede kapıyı açabilecek iki kilit ül- ke olduğunu görebiliriz. Birincisi, Ha- zar petrolleriyle Iran, Çin ve Hindis- tan arasında, Türki cumhuriyetlerde- ki petrolü ve gazı denize indirecek bo- ru hatlaruun hınterlandında yer alan Af- ganistan. ABD, Taleban'ı devirmenin (13) getirdiği olanaklarla, bir seri ye- ni askeri üs ve nüfuz alanı elde etti. cografi bir kalkan tkınci kilit ülke, Ortadoğu'nun coğ- rafı olarak tam merkezinde birkütle ola- rak Irak. Irak, Suriye, Iran ve Suudi Ara- bistan'ı birbirinden ayınyor. Türkiye ve Israil arasında coğrafi bir süreklilik yaratıyor. tsrail'i koruyacak coğrafî birkalkan oluşturabiliyor. Tabii büyük petrol ve gaz rezervlerinin ve en önem- li su kaynaklannın üzerinde Irak. ABD'nin "denetiminde" bir Türkiye, ABD işgalinde bir Irak ve Israil, bir- leşince bölgede salt petrolü değil su- yu da denetim altına alacak, bölgede- ki ABD'den ve IMF'den hâlâ bağım- sız iki ülkeye, Suriye ve hatta belki de Iran'a karşı stratejik müdahalelere ola- nak sağlayacak bir güvenlik koridoru oluşuyor. Işte bu yüzden de Irak, ABD açısından en önemli coğrafi bölge olan Avrasya'da Güneybatı Asya'nın ikin- ci ve Afganistan'dan daha önemli bir kilidi. fşte bu yüzden Irak, salt burada petrol olduğu için değil... BİTTİ (4) Josph S. Nye, The Paradox ofAmeri- canPcmer, H7ıythe \\orld's only superpmer can 'tgoitalone. Oxford UniversüyPress. 2002. (5) Whatthe WoridThinksin2002HmGlo- balPublics lîen: TheırLıves, Their Coımt- ries, The World, America. hıtp. people- press.org,, reportsfîles/report165.pdf. (6) Örneğın- "Bush Cabinetprofıle". 5 Man 2001. BBC Ben H'right. Bush andthe BıgBusiness, Tuesday. 1 Mayıs, 2001, BBC. (7) Jason l'esl "The man from JINSA and CSP", neNatıon 09,22002. (8) Bu konuyla ilgıli ılgınç bir yazı • Prof. Da\id C. Hendrickson, Towards Unh'ersal Em- pıre: The Dangemus Quest for Absolute Se- cıırity. HbrldPolicyJournal CiltXIX, No:3, Sonbahar, 2002 (9) Micheal T. Clare "Les \mis desseıns deM. GeorgeBush". MichaelKlare. LeMon- de Diplomatıgue, Kasım 2002. (10) Zbignie» Brzezinsh. "A Ceostaregy for Eurasya ". Foreign Affaires, Eylül Ekim 199 7 (ll)Ergin Yıldızoğlu, "ABD Sağında Irak Tamşmalan YolAynmı Hegemonya - tmpa- ratortuk", StratejlkAnalız. Ehm 2002, sayı 30, ASAM Yayınlan. (12) Dikkat edüirse burada vurgu, malipı- yasalar, serbest ticaret değil, doğrudan iire- tici kapasile üzerindedır. (13) Hatırlarsamz, ABD, Taleban rejımı- nı de hiçbir diplomatik çıkış kapısı bırakma- dan, bastan ısgal niyetiyle hedefalmıştı. DUZYAZI ORHAM BİRGtT Abdullah Bey Niçin Sinirleniyor? Başbakan, dün partisinin grup kürsüsünde niçin öylesine asabi bir görünüm sergiliyordu ki? AKP'nin en deneyimli politikacılarından birisi ol- duğunu bilenler için Sayın Abdullah Gül'e yakıştır- makta güçlük çekilen bu sinirli görüntünün nedeni, 58. hükümetin kamuoyundaki primlerini çok kısa bir süre içerisinde hovardaca harcamaya başlama- sıdır. Tamam, Amerika Birleşik Devletleri, giderek yal- nızlaştığı Irak seferi için Türkiye'yi de yanında gör- mekten vazgeçmek yerine, Ankara üstündeki do- laylı baskılarını arttırıyor. Yine tamam. Sadece Amerika Birleşik Devletleri değil, Avrupa Birliği ülkelerinin de açıktan destek- lediği Kofi Annan planını bu hali ile Denktaş'a im- zalatmak isteyenlerin uyguladığı "Va kabul etya da terk et"\\ şantajı 28 Şubat yaklaştıkça, giderek da- ha da çoğalıyor. Dolayısıyla, bu koşullar altında ülkede, bu tür sı- kıntılı olaylar karşısında hep söylenildiği gibi "ulusal birlik ve bütünlüğümüzü en fazla muhafaza edece- ğimiz dönemde" Başbakan'ın da attını çizdiği gibi "kendi hükümetini küçük düşürücü tavırlar içerisi- ne hiç kimsenin girmemesi" gerekmez mi? Acaba Sayın Başbakan, bu sözleri ile kendi Dev- let Bakanı Kürşat Tüzmen'in, Bağdat'ta ev sahip- liğini yapan Taha Yasin Ramazan'ın bir basın top- lantısında sergilediği o nezaket dışı tavır karşısında- ki suskunluğunu mu kastediyor? Yine acaba Abdullah Gül, pazar günü gazetele- rin manşetlerine oturan ve Türkiye, ABD'nin Irak ko- nusundaki isteklerini karşılamaktagecikirse, Beyaz Saray'a açacağı telefonlara bile yanıt alamayacak- tırtehdidini yapan Bay Parris'i, aynı gün akşam üs- tü evinde ağııiayan Tayyip Erdoğan'ın, bu sözlerin sahibini, niçin geldiğine pişman edici bir tutum ta- kınmayışını mı eleştiriyor? AKP'de her kafadan bir ses çıkıyor. Sabah erken kalkarak kendisini, şayet milletvekili ve hükümet üyesi değilse bile, bilmem neyin gölgesi olarak ta- nıtma mutluluğunu kazanan bir işadamı, Türkiye'nin ve ada Türklerinin Kıbrıs'taki geleceğini bir satranç tahtasının piyonu gibi algılayıp küçük birparmak ham- lesi ile saf dışı bırakabileceğini söylüyor. Aynı kişi- nin Kopenhag'da resmi Türk delegasyonunun ara- sına sızıp KKTC Dışişleri Bakanı'nı tehdide kalkıştı- ğı ortaya çıkıyor. Cumhuriyet döneminin en saygın bakanlıklanndan birisi olarak tanınan Dışişleri'nde, bir sabah bakanlık sözcüsünün eline verilen bir kâ- ğıttan, Türkiye'nin geleneksel Kıbns politikasında 'ayarlama' yapılmakta olduğu duyuruluyor! TBMM'deki sözde muhalefetin suskunluğu kar- şısında, sadece Bülent Ecevit'in tepki sesi yükse- liyor. DSP Genel Başkanı, KKTC ile ilgili olarak TBMM'nin geçen dönem tüm siyasal partilerin -o arada elbette AKP'nin de- katılımıyla oybirliği ile alınmış kararların yine ancak pariamentoda yapıla- cak oylama ile değişebileceğini anımsatıyor. Ecevit, öyle bir oylamada milletvekillerinin ne tür oy kulla- nacaklarını merak ettiğini söylüyor. O 363 temsilci! DSP Genel Başkanı'nın, geçen pazar günü Abdi Ipekçi Spor Salonu'nda yaptığı konuşmada KKTC hakkındaki Türk politikasında ayarlama yapılacak- sa, bu değişime ne türlü oy vereceklerini haklı ola- rak sorguladığı milletvekillerinin 363'ü, AKP iktida- rının üyeleri! Abdullah Gül'ün dün grup konuşma- sında "sıstemli ve kötü niyetli bir şekilde hükümet yıpratılmak için uğraşılıyorsa, buradadır" dediği o 363 kişi, bakalım Kuzey Kıbns'ın, BİM marketleri- nin patronu ve gölge dışişleri bakanı gibi satranç pi- yonu olarak değerlendirmesine mi katılacaklar? Yoksa, kendilerinden önceki dönem TBMM'sinin aldığı karara dokunmaya gerek olmadığını mı söy- leyecekler? Ne yazık ki, bizim gazetelerimiz, televizyonlanmız olayın bu yanını hiç irdelemiyorlar bile. Abdullah Gül'ün sadece Başbakan olarak değil; AKP'nin grup başkanı olarak da ulusal birlik ve bü- tünlük konusundaki endişelerin giderilmesi için par- tisinde her kafadan bir ses çıkmasını bir an önce ön- lemesi gerekiyor mu? Bunu yapamadığı takdirde, o sayısal çoğunluğun ağırlığı ile beş yıl değil, iki yıl bile iktidarda kalmanın ne kadar zor olduğu görülecektir. Ve AKP'deki erozyonun ilk ışaretleri, mart ara se- çiminden sonra TBMM'yegirerek başbakanlığı üst- lenecek olan Tayyip Erdoğan'ın kuracağı 59. hü- kümetin öncelikle kendi Meclis grubunda vereceği sınavda ortaya çıkacaktır. Faks: 0212- 677 07 62 obirgit(5 e-kolay.net El Tavra gazetesi: Savaş açlığı yok etmez BAĞDAT (AA) - Irak'ta yayunlanan El Tavra gazetesi, Irak'ın olası bir saldmya "ak- la sıgma>acak bir şekil- de karşıîık vereceğini" öne sürdü. tktidardaki Baas Par- tisi yayın organı El Tav- ra'nın dünkü başyazı- sında, Irak'ın BM silah denetçileriyle işbirliği yaptığı. denetçilerin 1.5 aylık çalışmalannda ya- sak bir şey bulamadık- ları hatırlatıldı. ABD Başkanı George Bush un "Irak'a çeşitii tehdidersavurduğu'' be- lirtilen başyazıda, Ku- zey Kore'ye atfen, "Bush.nükleersilah an- laşmasından çekilen bir başka ülkeye karşı niçin sessiz kahyor" diye so- ruldu. Başyazıda, "dün- yanm Iraktan başka so- runu yok mu" denile- rek şöyle de\am edildi: "Irak'a saldın, Irak'm egemenlik \e bağımsız- hğuımihlaledflmesidün- ya sorunlarmıçözermi? Yoksulluk, açtak, hasta- lık veçevre kirtfliği so- runlanm çözer mi?" BM"nin de sessiz kal- makla suçlandığı baş- yazıda, uluslararası ya- salann uygulanmadı- ğından, küresel adale- tin ve uluslararası alan- da demokrasinin olma- dığından söz edildi. Tüm dünyanın bu soru- lara yamt verebileceği belirtilen başyazıda, "Dünyanın, korkma- dan ve tereddüt etme- den haksözleri söyle>e- cek, uygun tutum ala- cak yiğit liderlerden yoksun olduğu" savu- nuldu.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear