01 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 6AĞUSTOS2002SALI 14 KULTUR kultur(g cumhuriyet.com.tr SAHNEDEN AYŞEGÜL YÜKSEL Ne olacakbu tiyatronunhali?Yeryüzü gitgide seyirlik bir âleme dönüştüJcçe, türn sahne ve gösterim sanatlan gibi tiyatronun da işı güç- leşiyor. AzizNesin'iii deyişiyle, 'ya- şamın gerçeği, uydurmanın sınıria- nnı aşryor' 11 EylüJ'de uçaklann ikizKuleler'e çarpışını dev televizyon ekranlann- dan seyreden ınsanlar için Hollyvvo- od harikası dehşet şiddet sahneleri bi- Ie yeterince etkileyici değil artık. Afnka'da açlıktan kırılan insanlann yüzlerinin ve bedenlerinin gerçek görüııtüsü belgeseller yoluyla bey- nimize ve yüreğimize çakılıvermiş- ken üniversıte sınavlanm parlak bır puan alarak kazanan çocuğunu oku- tamayacağını bilen baba, yaşadığı dramı kendini yakarak ifade etme yolunagitmişse, minik yavrulannın »ele kapılıp gitmesini engelleyeme- yen ana-babalann çaresizliği ekran- larayansımışsa, Afganistandan, Or- -.adoğu'dan gelen çatışma görüntü- eri haberbültenlerinı kana ve duma- la boğmuşsa, sahne ûstünde 'acı'nın taklidini çıkarmak' neye yarar? Bir grup insanın bır başka grup in- >anı -insanhk kurallannı çiğnemece- sine- sollayarak. çok daha ayncalık- ı yaşam olanaklanna el koyması ıdına, yeryüzünü mutsuzluğa ve u- marsızlığa boyayan savaş ve ekono- mi oyunlannın bugün ulaştığı nok- ta, 'uygar'ın içinde banndırdığı 'il- kel'i gösterir. 'Uygartaklar savaşı' fi- yakalı yaftası y a da 'küreselleşme' sloganının içerdigı sözde insancıllık. insanoğlunun 'parlak sözüretme'de parladığını gösterir ancak. Oysa du- rum aba altından sopa göstermenin bile çok ötesindedir. 'Güçlü olan hakbdır'. 'Uygar' adı verilegelmiş olan, 'ilkel' denilegelmişın aklına hayaline sığmayacak düzeyde "kaba güç'e yaslanmıştır. Acıya yazgılanmak 'Acı' üretmeye, 'acıçekmeye' yaz- gılandığımız bir yüzyıla adım attık. Acı üretenlerin *iç çaüşma' bile ya- şamadığı bir dünyadayız. Sahnede 'aa'nın 'taklidini çıkaran' 'traje- di'yi öldürdük. Shakespeare'denal- dığımız 'feyz' boşa gitti gider... Ge- orge Steiner'in, II. Dünya Savaşı'nın ardmdan yazdığn 'Trajedinin Ölü- mü' kitabının o zamanlara göre vu- rucu, 'şık başbğı' bugün yalın bir gerçeğin anlatımı artık... Ya komedi? KJmine göre 'güldü- rerek bflinçlendinne', kimine göre ıse 'güMürerekferahlatma' sanatı... Ya- şamın içinden müthış komiklikler çıkıyor ama 'bilinçlenen' ya da 'fe- rahİayan' yok. Markette bir kilo ka- bak istıyorsunuz. Ortada başka müş- teri yok ama adam sizı de görmeme- yi ve duymamayı seçerek kavun di- ziyor. Bir daha sesleniyorsunuz, ka- bak yerine patlıcan tartmaya başlı- yor. Bir başkasına söylüyorsunuz, o da o sözün kendisine söylendiğini an- lamıyor. Yaşamdaki 'komik' Birden kendi sesıniz kulaklannız- da çınlayıveriyor: 'Bugün kimsevle iletişim kuramıyorum!' İşte o zaman herkes duyuyor sizi, ama kimse söy- lediğiniz aptalca söze gülmüyor. 'Ku- sura bakmaym, mal geklidebiraz d ^ guuz' diye ciddiyetle özür diliyorlar. Eskiden 'profesör'ün 'dalgm'ı olur- du. Şimdi ise dalgın manan 'dan baş- layarak tüm işkollannda bir dalgın- lıİctır gidiyor 'üretken' toplumumuz- da. Dalgınlık zaten 'komiktir'. böy- lesi ise hepten komık. Ama kimse gülmüyor artık dalgınlığa. Herkes dalgınlığını bir 'erdem' gibi, bir top- lumsal 'paye' gibi 'onurla"1 taşıyor. Ya da hiç bitmeyen 'ucuzluk' dö- • 'Acı' acıya yazgılandığımız bir yüzyıla adım attık. Sahnede 'acı'nın 'taklidini çıİcaran' 'trajediyi' öldürdük.Ya komedi? Dünya'yı 'komik bakış açısf ndan görme yeteneğinizi yitirmişseniz, ister gerçekten yaşamış olun, ister sahneden seyredin, kıkrrdamanın ötesine geçemezsiniz. Komedi de ölmüştür.Geriye hem trajedinin, hem de komedinin vazgeçilmez aracı olan 'ironi' kalmıştır. nemlerine karşın neredeyse bomboş olan giyim mağazasında, ona buna bakarak ilerlerken tezgâhtar kızın soluğunu ensenizde duyuveriyorsu- nuz. 'Takip edilme' duygusuna ka- pılınca ister istemez adımlannız hız- lanır. Ancak, hızlı adım düzeninde üst baş alınmaz. Siz önde tezgâhtar arkada koşuştururken, bir de kızın as- lında sizinle ilgilenmediğinı ve yük- sek sesle, başka tezgâhtarlarla dert- leştiğini fark ederseniz, konsantras- yonunuz tam sıfırlanır. Durum ko- miktir. Çünkü her ikinizin de 'amaç- ladığımz eylemler', 'ortaya koydu- ğunuzeylemler' ıle müthış bir uyum- suzluk içindedir. Komediyı göbe- ğinden vurmuşsunuzdur ama kimse gülmez. Sizin kızı dövmenize ra- mak kalmıştır. kız. "Bu kadın niyegel- di de rahaümı bozdu" dıye sınır için- dedir. Komedi yoluyla nasıl bir 'bilinç- lendirme' yaratmalı'7 Kıza dönüp. 'Siz önden buyrun, ben yavaş yürii- yorum' mu demeli? Şaşınr ve ser- gilediği durumun komikliğini fark edip güler -bilinçlenir ya da ferah- lar- mı acaba? Ya da size kötü kötü bakıp. 'Salak kanya bak, tezgâhta- rın ne iş gördüğünü (müşterilerin hırsızlık yapmasuıa engel olmak) bi- le bilmiyor' diye mi düşünür? Ben- ce ikinci şıkkı seçecektir. Çünkü ger- çek yaşamdaki komiklikleri algıla- yamayacak, dolayısıyla da 'biünç- lenecek' ya da ferahlayacak nokta- ya gelemeyecek kadar dar 'iç dün- ya'lara geriletilmiştir ınsanlar. Dün- yayı 'komik bakış1 açısından görme yeteneğinizi belirleyen genlerde mu- tasyon (beklenmedik değişıklik) ol- muşsa, ister gerçekten yaşamış olun. ister sahnede seyredin. gündelik 'gır- gır'ın ve 'kuardama'nın ötesine ge- çemezsiniz. Moliere üç beden büyük Zaten yabancı kültürlerden aktar- ma 'sitcom'ların, telemagazinlenn sulu muhabırlerinin, 'standby'lann ve yavan güldürülerin bütün numa- rası sizi kıkırdatmaktır. Komedi yo- luyla 'bifinç bileme' ustası MoBere' in oyunlan üç beden büyük gelir üstü- nüze. Komedi de ölmüştür... Makro-düzlemde 'trajedi'yi öldü- renler, mikro-düzlemde de 'kome- di'yi öldürdüler. Geriye hem traje- dinin, hem de komedinin vazgeçil- mez aracı olan 'ironi' kaldı. 'Olma- sgereken' ile 'olan' arasındaki uyıım- suzluğu'çelişkiyi. kimi zaman bu- rukluğun sarmalında, kimi zaman da bıyık altından gülerek. 'akla ses- lenme'yi 'duyguya seslenme'nin önü- ne geçirerek 'gösterme' sanatı... Ter- sinleme... Tiyatronun -20. yüzyılın ortalan- na doğru Brecht'in inandığı gibi- in- sanı (seyirciyi) 'dünyayı değiştir- me'ye yöneltecek 'hali kalmamış' görünüyor. Ama ironi'nın gücü unu- tulmamalı. Öyle sanıyorum ki, so- nunda olaylan 'seyreden'ı de, olay- lan 'yaşajan'dan beter edecek bir 'seyirBk' gizilgüç banndırdığı anla- şılan 21. yüzyılın, tiyatro bağlamın- daki doğrultusu, hem oyun metni hem de performans düzeyinde, 'iro- ni sanaü'nın ustalan tarafından be- lirlenecek... Yeni gösterim yılı yaklaşırken ödenekli tiyatrolanmız sıkıntı içinde... Mumları kimlersöndürdü? HALUKŞEVKET ATASE\TN Yeni bir gösterim yılına gi- riyoruz. tiyatrolarda birtelaş, bir kıyamet. özel tiyatrolan- mız mali sıkıntı içinde... Fazla sorup soruşturmaya neden yok, bu koca şehnn iki koca tiyatrosu var, Devlet Ti- yatromuz \e Şehir Tiyatro- muz. Ovünmek gibi olmasın ama, bunlar özel tiyatrolara inat, ödenekli tiyatrolanmız- dır. Yıllann kargaşasından son- ra, Devlet Tiyatromuz, göz- lemledığımiz kadanyla yavaş da olsa kendıne gelmekte, da- hası gençleşmektedır. Her ye- ni kuşak kendinden öncekı kuşağın devamıdır, ama aynı- sı değildir. Elbette bu da de- ney, yanılma yönteminin ge- tirmış olduğu yeni çalışma düzenini eskinin üzerine bina edecektir. Kısaca belirlemek gerekir- se, ele alınan herhangi bir ko- nu üzennde yapılacak bir araş- tırmanın bir bütün olarak dü- şünülmesi gerekır. Bu durum- da bizleri ilgilendıren o konu- nun bütünlüğü değil, o bütü- nü oluşturan öğelerdir. Gerçi bugün için Muhsin Ertuğrul hocamızın bölge tiyatrolan anlayışı gerçekleştirilememiş- tir, ama yaşadığımız dönem içinde >r urdumuzun en önem- li bölgelenne de ve o bölge- lerin önde gelen kentlerinde açılan Devlet tiyatrolan sah- neleri. o bütünü meydana ge- tiren öğeler olarak değerlen- dirilebilır... Ne var kı, bu açıdan sahne- lerin bağlı olduğu bütüne ne derecede hızmet ettiği ve re- pertuvar açısından ne derece- de tutarlı olduğu henüz pek be- lırgın değildir. Sanınm zaman zaman Dev - let Tiyatrolanmızda çıkan tar- tışma ve çelişmelerin özü bu- radadır. Bu durum herhangi bir öğenin bağlı olduğu bütünle çalışmaktan kaçıp. kendisi- nin görevli olduğu bölgede tek başına buyruk olabilme tutkusundan kaynaklanabilir. Bu da bir yöntem bozuklu- ğudur. Arada bir ışığı karanlığa tu- tarsak, nedense hep karşımı- za Şehir Tiyatrolanmız çıkar. tstanbul Büyük Şehir Bele- diyesi'ne bağlı, 88 yıl önce kurulmuş olan Şehir Tiyatro- lanmız. Türk hyatrosunun ilk ve gerçek temsilcisidır. 0nun her yanına sinmiş bır tarih ko- kusu vardır. Ne yazık ki Türk tiyatrosunun kültürel gelişim süreci içinde, Şehir Tiyatro- lanmız her zaman o alışılmış saygınlığını koruyamamıştır. Her zaman da kaş yapayım derken göz çıkarmıştır. Aydın ya da tutucu olmak Şimdilerde Şehir Tiyatrola- nmızın yeni yönetimi, yön değiştirmişken, mirasçıdan mal kaçınr gibi işbaşına ge- lişlerinin hemen ertesinde, ye- ni dönem repartuvannı açık- lamıştır. Repertuvar dedıkleri de tam biryamalı bohça. tarafsız gö- rünmek için gazete yazarlan- na, dışardan bağrmsız çalışan oyun yönetmenlerine, konuk oyunculara, bastınlmış duygu- lanndan sıvnlmak için arala- nndan oyun yönetmenleri ata- malanna kadar gittikçe büyü- yen bir kaos... Acaba bu telaş, tutucu görünmekten kaçın- 1 ürk tiyatrosunun büyük ustası Muhsin Ertuğrul, tiyatromuzun bilirkişileriyle tiyatro sanatının gösterim ve anlatım zenginliğini değerlendiren ve her gösterim alanını kendi sanatsal yaklaşımlan doğrultusunda simgeleyen bir sözü vurgulardı: "Mumlar kimin için yanıyor." Gösteri alanına gelen ilk kişi, mumu yakar ve o tek mum, gösterim alanı çalışmalan bitene kadar yanar. masının bir yöntemi olmasın. Aslında beyler, tutucu ya da aydın tanınmış olmak di- ye bir şey yoktur, yalnızca ya- şadığı çağın kültürel gelişi- mini çağcıl bir anlayışla algı- lama bilinci \ardır, insan bu- na göre ya tutucudur ya da aydındır. Bütün bunlann dışında, ge- rek De\ let Tiyatrolanmızın, gerekse Şehir Tiyatrolanmı- zın tutarlı bir repertuvar oluş- turmalannı beklemek, sanı- nm seyircilerimizin en doğal hakkıdrr. Çünkü repertuvar, örnek bir düzenleme işidir: aynştınna, seçme, seçtirme, değerlendir- me \ e bütünlüğü yaratma işi- dir. Soyut düzeyde gehştirilen, hepsı de birbirini tamamla- yan bu uğraşılann tümü, se- yirciyi oluşturan bir seçme yöntemini gündeme getirir. Özellikle ödenekli tiyatro- lanmızın repertuvar düzeni, bizce, yeni gösterim yılının bir yıl öncesinin gösterim dü- zeniyle bir hesaplaşması biçi- mınde ele alınabilir. Ömeğin bir yıl öncesinde, özel ve öde- nekli tiyatrolanmızda kaç oyun oynandı; bunlann kaçı dolaylı dolaysız. toplumsal mesajlar ıçeren o> r unlardı; ka- çı dram, kaçı komedi, kaçı antik çağ tragedyası, kaçı çağ- cıl oyunlar, kaçı deneysel ovaınlar, kaçı telif, kaçı çevi- ri oyunlar, kaçı beğeni kazan- mış oyunlar vb... Gösterim alanı kutsaldır En azından bu tür bir tara- ma yöntemi, seyirci, oyuncu ve oyun metni arasında tutar- lı bır denge sağlayabilir. Türk tiyatrosunun büyük ustası Muhsin Ertuğrul, tiyatromu- zun bilirkişileriyle tiyatro sa- natının göstenm ve anlatım zenginliğini değerlendiren ve her gösterim alanını kendi sa- natsal yaklaşımlan doğrultu- sunda simgeleyen bir sözü vurgulardı: "Mumlar kimin için yanıyor." Gösteri alanına gelen ilk kişi, mumu yakar ve o tek mum, gösterim alanı ça- lışmalan bitene kadar yanar. Gösterim alanı bir yaratım alanıdır, herhangi bir oyunun sadece provalannm yapıldı- ğı yer değildir. bedenin, in- san varlığının gizlerini açık- lamaya yönelik düşünceleri- nin somuta dönüştüğü bır yer- dir. Orası tek mumun ışıklan- dırdığı kutsal bir alandır. Şim- di ya Muhsin Ertuğrul hoca oradan seslenerek: "Yaküğn nuz mumlan vine kimlersön- dürdü" derse? Evet efendiler, sürekli ay- dınhk için bir dakika karan- lık... Sezonun en çok ilgi gören üç oyunu Sanpınar, Lüküs Hayat ve Othello Harbiye Açıkhava Tiyatrosu'nda sahnelenecek Istanbul Şehir Tiyatroları'ndayaz şöleni Sanpınar 1914,21 Ağustos'ta Açıkhava Tiyatrosu'nda sahnelenecek. Kültür Ser\isi - Istanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrolarf nın 'Yaz Şöleni' başlıyor. Sezonun en çok ilgi toplayan üç oyunu ağustos ayında Harbiye Gemil Topuzlu Açıkhava Tiyatrosu'nda tekrar izleyicisiyle buluşuyor. Geçen sezonunu en çok ilgi toplayan müzikali 'Sanpınar 1914' 21 Ağustos'ta sahnelenecek. Reşat Nuri Güntekin'ın 'Değirmen' adlı öyküsünden Türgut Ozakman'ın oyunlaştırdığı eseri Hakan Altıner sahneye koydu. Müziklerini CenkTaşkan'ın yaptığı oyunda. Zihni Göktay, Toron Karacaoğlu. Hikmet Körmükçü. Mustafa Arslan. Dinçer Çekmez, Şevket Avşar, Bilge Zobu, İskender Bağcüar, Ersin Samer, Devrinı Parscan. Ahmet Özarslan, Selçuk \ üksel, Yavuz Şeker, Doğan Ba\ li. Turgut Arseven, Feridun Karakaya. Oya Palay, Münir Kutluğ rol alıyor. Prömiveri Kuzev =- Kıbrıs Türk Çumhuriyeti'nde gerçekleşen \\TlHam Shakespeare'in 'Othello' adlı yapıtı ıse 23 Ağustos'ta seyirciyle buluşacak. Yönetmenliğıni Şükrü Türen'in yaptığı oyunda, Hüseyin Köroğlu. Argun Kınal. Burak DaMitoğlu, Murat Daltaban, Bestem Türen, Aytaç Yörükaslan ve Zeki Yüdınm rol alıyor. 24 Ağustos'ta ıse 18 yıldır kapalı gişe oynayan Ekrem ve Cemal Reşit Rey kardeşlerin unutulmaz opereti 'Lüküs Hayat' var Haldun Donnen'in yönettiği operette Zihni JGöktay, Funda Postacı, Ali —== Berçe, Şenay Saçbüker, Bilge Zobu, Yavuz Şeker rol alıyor. Biletler bugünden itibaren Şehir Tiyatrolan"nın tüm gışelerinden ve Açıkhava Tiyatrosu ndan alınabilir. (0 212 296 05 31) YAZI ODASI SELDIİLERİ Yabancı Ağustos Anılar; ıssız ve yağmurlu için geçmiş zamanda savrulup dururken, birden ağustos ayını yanı ba- şımda buldum. Solup gitmış bir yaz gecesiydi ağustos. Çünkü birzamanlar,/Ağustos adlı birromanyaz- mak istemiştim. ikinci bır adı daha vardı: BirAvuç Konfeti. Yarım kaldı. 1985'te yazıyormuşum. Yitık kitaplarımdan Se- ni Çok öz/ed/m'ın yazılan arasında rastladım: Son- bahar ağustos sonu başlar diyip Bir Avuç Konfe- ti'yi yazdığımı söylemiştım. Nice yıllar yazı masasının gözünde durdu. Git- gide sararan, tozlanan büyük bir zarfın ıçindeydi. Saman kâğıtlara yazılmıştı. Bu daktiloda, ama emektar o zaman biraz daha genç. Hep geri dönerim, sıl baştan yazarım diye umu- yordum. Sonra kurtulmak için yırtıp attım. Kurtul- dum mu? Ağustos! Beni hep irkiltmış ay. Hem gönlümü çel- miş, hem uzmüş. Şöyle yazmışım: "Ağustos sonunda ışığın keskinleşmesine kim tanık olmuşsa, bu an onda başlar, onda biter." An? Birçok an. Yıllarca. Ağustosta ışıkların yaz pusundan kurtulduğu an. Galıba onu söylemek is- temiştim. Açıkta kırlarda durursunuz, belki bir tepede. Uzakta. Ve uzaktaki kent bir anda puslarından sıy- nlır, renkler ansızın keskınleşır. Yaz veda etmekte- dir. Ahmet Haşimin -Tanpınar'ın iyi ki andığı- ya- rım kalan şiirinden hepı topu iki dizeyr de alıntıla- mıştım: "Bir kuş düşünür bu bahçelerde" "Altın tüyü sonbahara uygun." Demek bahçeler gönüldeşimmiş hâlâ. O kadar uzağım ki bahçelere; pek bir şey söylemıyorlar. Bu kez, bu yazı için, "Yabancı Ağustos" için di- zeler Cahit Külebi den: "Sonbahar geliyor serçe" "Yuvanı nereye yapacaksın?" Yağmurlarla ıslanacak serçe. Hıçbiryerdeyuva- sı olmayacak. Ağustos! Pus mu dağılmamış, ışıklar mı sönük, renkler mi keskinleşememış? Ne olmuş? Yavan ağustos, yabancı ağustos! Yitık aşkım!.. Anadoluhisan'ndan Kanlıca'ya doğru tek başı- ma yürürken boyuna "Yabancı ağustos!" diyordum. Bır zamanlar size sayısız çağrışım getiren roman adı can çekişiyordu. Ne Ağustos, ne Bir Avuç Kon- feti. Konfetileralacalı bulacalı, guzel şeylerdir. Dökü- lüp saçılan ve kınlan, tuzla buz olan anılar acı. Konfetileri bir yana bırak. Konfetıler artık sana gö- re değil. Gençliğinde burun kıvırdığın Yahya Kemal ne zamandan beri yakın sana: "Günler kısaldı. Kanlıca'nın ihtiyartarı" "Bir bir hatırlamakta geçen sonbaharları." "Bu yabancı ağustos şimdi tekyakının, tekyol- daşın. Yüruyordunuz, ikiniz birlikte yürüyordunuz, ya- bancı ağustos ve sen. Belki de yabancı olmasın- dan dolayı, yabancı olmanın getirdiği aldırışsızlık- la o kadar açıksözlüydu: "Kimseyi sevmedin, se- vemedin," diyordu sana, "sevgıyi küçük gördün." Dinleme, kaç git. Vapur neşesizdı, ınsanlar bezgin. Bir kız kaça- mak kaçamak sana baktı. insanlar seni tanısınlar, senı sevsinler diye yıllar yılı yazdığın romanlar, öy- kuler, denemeler. Hepsi bir avuç çiğnenmiş kon- feti. Her yıl aynı şey: Ağustos seni yaralar. Ama bu yabancı ağustos sadece susuyor. İşte o da sustu. Takvimde İz Bırakan: "Birbirımize harika mektuplar, harika yapıtlar gönderebilirdik." Katherine MansfıekL Bir Hüzün Güncesı, Şadan Karadeniz'in çevirisi, Can Yayın- ları, 1994. Hırsızın annesi serbest • COLMAR (AFP) - Stephane Breitvveisser adlı 31 yaşındaki Fransız sanat eserleri hırsızının, çaldığı eserleri yok etmek suçundan gözaltında bulunan annesi geçen cuma günü serbest bırakıldı. Mireılle Breitvveisser, kasım ayında İsviçre'de tutuklanan oğlunun ardmdan, içinde 16. ve 17. yüzyıllardan kalma önemli tablolann, cam eserlerin, Çin ve antik müzik aletlerinin de bulunduğu. toplam değeri yaklaşık iki milyar Euro olan 200 kadar eserin bır çoğunu yok ettiği \e bazılannı da bir kanala attığı için gözaltma alınmıştı. Hırsızın zevk için çaldığı eserleri satmak yerine annesinin Fransa'nın doğusundaki Mulhouse şehrindeki yavaş yavaş bir müzeye dönüşen evinde sakladığı için bu kadar uzun süredir yakalanamadığını belirten otoriteler şu ana kadar çalınan parçalann sadece onda birine ulaşabildi. Deneuve'ün ilk dizisi • Kültür Servisi - Ünlü Fransız film yıldızı Catherine Deneuve, 40 yıllık sinema kariyerinden sonra ilk kez bir televizyon dizisinde rol alıyor 'Tehlikeli tlişkiler' adlı dizide, Madame Merteuil admdaki karakteri canlandıracak olan Deneuve, bu dizide rol almanın kendisi için önemli bir deneyim olduğunu belirtiyor. Sanatçının, televizyon dünyasma ilk adımlannı atmak için iyi bir fırsat olduğunu da belirttiği dizi üç bölümden oluşuyor. BUGUN • BEYOĞLU StNEMASFnda Yaz Şenliği' 02 - II - Ferruh Doğan Anısına' kapsamında 12.15, 14.30. 16.45, 19.00 ve 21.15'te Alfonso Cuaron'un yönetmenliğini yaptığı 'Great Expectations'. (0 212 251 32 40) -- - • FERİYE SÎNEMASI'nda 12.00, 14.15, 16.30, 19.00 ve 21 30'da 'No Man's Land - TarafsK Bölge'. (0 212 236 28 64) • BtLGİde 18 00 de ZiadDoueiri'in yönetmenliğini yaptığı 'West Bayrouth - Baö Beyrut' adlı filmin göstenmi. (02122162222)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear