25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 2 AĞUSTOS 2002 CUMA 14 KULTUR kulturta cumhuriyet.com.tr F^^^ Scognamillo ve Demirhan kitaplarmda Yeşilçam'ın bir dönemine ışık tutuyor iabulann yıkıldığıyıllarGAMZE AKDEMİR SLnema yazan ve tarüıçisi Giovanni Scognamillo'nun Metin Demirhan ıle birlikte hazırladıği 'Erotik Türk Si- neması' adlı kitap Kabalcı Ya- yınevi'nden çıktı. Scognamillo ve Demirhan. kitapta Müslüman ülkenin be- yazperdedeki ilk cinsel dene- yimini yaşadığı: masum, his- li kinıi saf kızlann bekâretinin bozulduğu; ölçülü çapkın, iyi aile çocuğu tipİemeleriyle bel- lekJerde yer eden kimi jönle- rin ise zıvanadan çıktığı Türk sinemasındaki malum ero- tik(!) yıllan, neyin müsteh- cen, neyin erotik ya da pornog- rafik olduğu tartışmalanna fazla girmeden bir envanter niteliğinde ele alıyorlar. "Peki ne olmuşnj da o güne kadar kendi hatinde seyreden, rurucıı Türk sineması birden- bire deyim yerindeyse kanta- nn topuzunu kaçırmış ve böy- lesine sere serpe bir seks ftıir- yasının etkisi alüna girmişti" sorusunu görsel malzemeyi de bol tutarak, estetik bir çer- çevede olanı olmayanı, olmak istemeyeniyle, her yaklaşımı ömeklendirmeye çalışarak ya- nıtlıyorJar. Kötü, orta, iyi ya da değil, hemen tüm film- lerde kullanılan kimi me- taforlann da büyüteç al- tına alındığı kitapta dö- nemin 'eğilim'leri de yansıtıhyor. 'Erotik Türk Sineması', 7O'li yıllann bu seks fur- yasını kötülemiyor, aksine Türk sinemasının utangaç- lık ve küçümsemeyle göz ardı edilen bu karanlık dö- neminin gerçeğine ışık tutu- yor. Bundan sonraki çalışması- nın, Türk sinemasında mace- ra ve güldürü filmleri üzerine olduğunu söyleyen Giovanni Scognamillo ile 'Erotik Türk Sineması' ve genel olarak si- nema üzerine konuştuk. - Türk sinemasında 70'ler- de kopan bu seks filmkri fur- yasında bir arz-talep durumu mu sözkonusuydu? Bir yerden sonra bir patlama mı gereki- yordu? inema yazan ve tarihçisi Giovanni Scognamillo'ya göre 7O'li yıllarda Yeşilçam'ın uyguladığı birçok yasak, tabular bilinçli ya da bilinçsiz yıkıldı. 8O'li, 9O'lı yıllarda özellikle kadın tiplemelerinin değişmesini getirdi. Değerli ya da değil, o filmler hem bir ihtiyacı karşıladı, hem de aynı dönemde Avrupa sinemasında olan benzer akımlann bir devamı oldu. Aynca tarihsel bir perspektiften bakıldığı zaman Türk sineması o dönemden yarar da sağladı. GIÖVÂNNISCOGNAMIL- LO- Elbette, başta sabtt bir ta- lep vardı. Ama arz yoktu. Fur- ya onu karşıladı. Belki aşın bir patlama oldu ama patlamala- nn ölçüsü belli olmaz. En azın- dan Yeşilçam'ın uyguladığı birçok yasak, tabular bilinçli ya da bilinçsiz yıkıldı. 80'li, 90'lı yıllarda özelJikle kadm tiplemelerinin değişmesini ge- tirdi. Değerli ya da değil, o filmler hem bir ihtiyacı kar- şıladı, hem de aynı dönemde Avrupa sinemasında olan ben- zer akımlann bir devamı oldu. - Türk sineması o dönem- den biryarar sağladı öyleyse™ SCOÖINAMILLO-Tarihsel bir perspektifte baktıgınız za- man bence sağladı. Amerikan ve Baü sineması -Tabıüaşmalann temelinde sadece toplunı baskısı mı ya- tryordu? SCOGNAMİLLO - Büyiik ölçüde evet, ama Amenkan sinemasının dolaylı ya da do- laysız etkisi de oldu tabii. Me- sela 30'lu yıllann Amerikan filmlerinde bir yatak odasını gördüğümüzde tek yatak yok- tur, iki ayn yatak vardır. Ye- şilçam da bu çağrışımdan pa- yını almış gibıdır... Fakat bu- rada şöyle bir durum var. Cin- sellığin tam anlamıyla bir öz- gürlüğe kavuşabilmesınin bir anlamda miladı '68 hareket- len olsa da Batı sinemasına baktığımızda onlar için ero- tızm ya da çıplaklığın hiçbir zaman gerçek bir sorun olma- dığını görürüz. 20'li, 30'lu yıllann Ameri- kan filmlerinde daha sansür uygulanmadan boJ sayıda ero- rizm, çıplaklık olduğu görülür -ki o yıllarda aynı durum Fran- sız sineması için de söz konu- sudur-. Yani o sorun sessiz dö- nemde bile aşılmıştır. Ancak sonradan özellikle Amerikan sinemasında daha çok yapım- cılann uyguladığı otosansür araya girince konu belirli öl- çüler ıçinde halledilmiştir. - Ya sinemada cinsclliğin kö- rükienmesinde televizyonun payı? SCOG.NAMILLO - Sıne- maya ta 70'li yıllardan başla- yarak büyük rakip olan tele- vizyon, o yıllarda gerek Tür- kiye'de, gerekse Avrupa'da bir- den ortaya çıkan erotik sine- ma ve şiddet sinemasının en önemli nedenlerinden biridir. Televizyonun veremediğini ya da vermek istemediğini seyir- ciye vermek anlamında bir ih- tiyacı karşılamıştır. Televiz- yon şiddet, kan, cınsellık ver- miyordu. Bu dünya sinema endüstrisi için tele\ r izyona kar- şı bir savunma olmuştur. 'Bir Angelopoulos kaldT - Günümüzün sinemasını nasıl değerlendiriyorsunuz? SCOGNAMILLO - Tam donanımlı bir endüstri olarak şatafath işlerde usta Hollywo- od sineması kendini yineliyor. Bugünkü Amerikan sinema- sı 30'lu, 40'lı yıllara kıyasla ol- dukça geride. Avrupa sinema- sının, Fransa dışmda, Türki- ye gibi ekonomik sorunlan var. Fransa bugün Avrupa'da en çok film yapan, hatta kimi Amerikan bağımsız yönet- menleri de destekleyen bir ül- ke konumunda. VTsconti, Fel- lini, Antonioni, De Sica gibi yönetmenler çıkartan Ital- yan sinemasındaki gerile- medikkatçekici. "Büyük, yarancı yönetmenler dev- ri geçti. Kala kala bir ben kaldun" diyen Angelopo- ulos haklı Giovanni Scognamil- lo'nun okuyucularla buluşan bir diğer kitabı da genişle- tilmiş baskısıyla yeniden ya- yımlanan 'Bir Levanten'in Beyoğlu ,\nılan'. Bilge Ka- nnca Yayınlan'ndan çıkan ve 'Yeşilçam'dan Önce, Veşil- çam'dan Sonra' adlı kıtabın- dan da bazı bölümlerin geniş- letilerek eklendiği 'Bir Levan- ten'in Anüan'nın yeni baskı- sı Scognamillo'nun da söyle- diği gibi bir tekrar ya da bir anı modasına ayak uydurma de- nemesi değil. Bir gereksinme (ola ki bir kuğu şarkısı), daha önceki kitaplarda anlahlanla- ra bir şeyler katmak. en azın- dan güncelliğe, bugüne ula- şabilmek niyeti. Zafer Diper'in oyunu Altin Portakal Film Festivaü'nde. Antalya'ya 'Hoşgeldin Bebek' ANTALYA (Cumhuriyet Bürosu) - Antalya Altın Por- takal Film Festivali'nde Nâ- zım Hikmet unutulmadı. UNESCO'nun 2002'yi Nâ- zım Hikmet Yılı kabul etme- si nedeniyle ünlü şairin fark- lı dönemlerde yazdığı şiirlerin- den kurgulanan 'HoşgeldinBe- bek' festival çerçevesinde sah- nelenecek. Zafer Diper'in kur- guladığı ve yönettiği oyun, 4 Ekim'de Konyaaltı Açıkhava Tiyatrosu'nda seyirciyle bu- luşacak. Şiirle müziğin iç içe geçti- |i ve şairin bilinen şiirleri ye- nne, sahneye kolay uyarlana- bilen, 'Taranta Babu, Fakir BirŞimalKflisesi. AÜantigin Di- bindekiler, Kız Çocuğu' gibi îiirlerinden oluşturulan o>'un- da. Zafer Diper ve Nazan Di- per'le birlikte Melike Demi- rağ da rol alıyor. Sinema ve müziğin ardın- dan, Bizim Tiyatro'yla tiyat- roya 'merhaba' diyen Demi- rağ, oyunda MussoBni döne- minde yaşayan ve sevgilisi Ro- ma'da olan 'Etiopyalı' kadın Tarantu Babu'yu; iyi huylu, akıllı, ağırbaşh bir şeytanı; kü- çük bir kız çocuğunu ve bir Nazi suba>nnı canlandınyor. Zafer Diper Etiopyalı, Atlan- tiğin dibindeki adam, hapisha- nedeki adam ve rahip rolle- rinde: Nazan Diper ise kadın. Ingiliz ve ötekini oynuyor. Melike Demirağ'ın 'Arka- daş' şarlasıyJa sonaeren 'Ifoş-—= geldin Bebek' oyununun sah- ne düzenini Canan Karaka- dı, müziğıni Serkan Türküm, sesini Tezcan Alpak, ışığını Ersin Kızükaya ve Ayhan Ay- doğan yaptı. Loncraine 'inyönettiğifılmde ünlüpolitikacıyı AlbertFinney oynuyor Winston ChurchilVin firtınahyaşamı• 'Gathering Storrrf adlı film 1934 yılında, Churchill 60 yaşında. başansız ve köşesine çekilmiş bir politikacı durumundayken başlıyor ve yazgısını değiştiren İkinci Dünya Savaşı'yla sona eriyor. Külrür Servisi - Senaryo ya- zan Hugh VVTutemore, YVîns- ton ChurchiD'in politik yaşamı üzerine kurulu "Gathering Storm" adlı filmin senaryosu- nu yazmaya başladığında, onun için Churchill'in diğer politika- cılardan farkı yoktu. Senaryo bit- tiğinde ise Whitemore, Churchill ı sevmeye başlamıştı. 2002 yılının ılkyazında gösterime giren film; 1934 yılında. Churchill 60 yaşında, başansız ve köşesine çekilmiş bir politikacı durumundayken başlıyor ve yazgısını değiştiren İkinci Dünya Savaşı'yla birlikte bitiyor. Al- manya'ya karşı takınılan ılımlı tavır yerine onunla mücadele edilmesi gerektiğini savunan Churchill fil- min sonunda ulusal bir kahraman haline geliyor. RidJe>veTon>Scott kardeşle- rin yapımcılığını üstlendiği, Ric- hard Loncraine'in yönettiği film göz kamaştıncı bir kad- roya sahip. Ronnie Barker, bu kadro sayesinde Churc- hill'in uşağı rolünü almayı kabul etmiş. Vanessa Redg- rave, Churchill'in eşi Clemmie'yi. Albert Finney ise Winston Churc- hill'i canlandınyor Finney üstlendiği rol için pu- ro içmeye başlamış, kilo almış, saçlannı kazıtmış ve sonuç o kadar inandıncı olmuş ki. Churchill'in hâJâ hayatta olan tek kızı JVIary Soames. fil- mi seyrettiğınde, filmdeki karakterin baba- smdan bir farkı olmadığını söylemiş. Finney fiziksel açıdan: duruşu, vücutya- pısı ve ta\ ırlanyla mükemmel bir iş başar- mış. Churchill, mali durumunu düzeltmek, iflastan kurtulmak için içkiyi günde üç şi- şe şampanyaya indirmiş. Tüm bunlar, Churchiirin özel yaşantısını gözler önü- ne seren etkileyici bir portresini oluşru- ruyor. Filmde onu tuvalete çıplak gider- ken. banyosunda sekreterine mektup yaz- dınrken ve eşi taraftndan kafasına yemek fırlatılırken görmek mümkün. Churchill kafası meşgul yaşlı bir adam olarak, öf- ke ve bağlılığa hakkını vermiş bir ya- şamın ardından emekli olup da yazı ya- zan, resim yapan bir kişilik olabilir- miş; eğer kaderinde sarsılmaz bir inanç- la ülkeyi kurtaımak olmasaymış. Filmde Ralph VVıgram da anlatılıyor Güçlü bir kadro ve dikkatli bir araştırmaya karşın 'TheGathering Storm'da az da olsa rahatsız edici bir şey var; film duygusallığa dayanıyor. Churchill'in 'ka- ra köpek' diye adlandırdığı, denetim altında tutulan ge- çici bir rahatsızlığı bulunuyor ve bu çok da ciddi bir has- tahk değil. Ama bu hastalık, onun siyasal sorunlannı bi- raz geri planda bırakıyor. 'The Gathering Storm', Churchill için, Almanya'nın yeniden silahlanmasuıın gerçek yönünü ortaya koyan gizli belgelen çalan Dış Işleri sorumlusu Ralph Wig- ram'ın da öyküsünü anlatıyor. Wigram ve diğerleri tü- müyle unuruldu ama bu film, kahraman olmanın yol- lannı anımsatan canlı bir kanıt olarak beyaz perdeye yansıyor. YAZI ODASI SELİM İLERİ Yaz İçecekleri (4) Mücella Hanım'ınalkolsüz.. "ispirtosuz"yaz içeceklerinden biri gül şurubuydu. Mücella Hanım, sanki çarşı pazarda, manav- da satılıyormuş gibi, "Yarım kilo gül alacaksınız" derdi. Bununla da yetinmeyip, "Beyazları bıra- kın, pembesinden alınacak" derdi. Yarım kilo gül yaprağına mutlaka bir kilo pud- raşekeri gerekliydi. Ah o pudraşekeri! Ben onu nerelerde yazma- dım ki! Romanlara, öykülere geçirdim, silinme- di gitti bende büyüsü. Onun öyle o pudra yu- muşaklığına, damağı bir anda tatlı tatlı pudra- layışına çocukluğum boyunca hayran kaldım, vur- gun kaldım, tutkun kaldım!.. Gül şurubunun mayısta, bilemediniz haziran başlarında yapılmasının sayısız yararı var. Ne- den derseniz, gül şurubu için gül yaprağından başka bir yaprak da gerekli. Gelincik yaprağı! Ya- rım kilo gül yaprağına ille yirmi beş "adet" ge- linciğin yaprağı eklenecek. Kimdi? Bir arkadaşım bana "Şu kırmızı gülüş- lü çiçeklerin adı ne" diye sormuştu. Döndüm bak- tım: Gelincik! Hiç bu kadar güzel tarif edilebilir mi! Kırmızı kırmızı gülüyorlardı gerçekten. Gelincik, haşhaşın akrabasıymış. Haşhaş de- mek, bütün bir Doğu demek. Gelinciğin anayur- du birçok bitkibilimciye göre Türkiye. Şimdi yirmi beş adet gelinciğin taçyapraklan kaç adet? Işte aritmetik sorumuz. Gelinciğin dörttaçyaprağı var. Yirmi beşi dört- le çarpın. Dört kere beş yirmi, sıfırı yazdık, elde var iki; iki kere dört eder sekiz, sekiz iki daha on. Demek yüz adet gelincik yaprağımız var. Gül yapraklarını, gelincik yapraklarını, pudra- şekerini kavanoza konfetiler gibi serptiniz. lyi- ce karıştırdınız. Üç limonun suyunu da koyup yi- ne karıştırın, çalkalayın. Altı gün boyunca gidip gelip kavanozdaki yap- rakları altüst edeceksiniz. Altı gün sonra iki kilo şekeri koyu koyu kaynatacaksınız. Koyu şeker daha ateşte; kavanozdaki yaprakları hemen bo- ca edın, tencereyi hemen ateşten alın. Artık so- ğumaya bırakıyorsunuz. Soğurken gül yaprakları, gelincik yapraklan ha- mur kıvamında magmalaşıyor. Soğuduktan son- ra şurup şişelere bölüştürülecek, şişeler man- tarlanıp mumlanacak. Gül şurubunuz hazır. Şi- şeleri ters koymayı unutmayın. Güle "çiçeklerin kraliçesi" diyen Sappho'ymuş. Bir şiirinde söylüyormuş, güle taç takıyormuş. Bu şiiri bulamadım. Ama güzel, çok güzel bir şi- irini anmadan geçemeyeceğim, Cevat Çapan'ın Türkçesi'nden: "Hiç uyarmadan Kasırga nasıl sökerse meşeleri kökünden öyle sarsıyor yüreğimi aşk" Öyle, aşk hep acıdır... Bir ahçı tanımıştım: Keleş Usta. Adamcağı- za bu adı anababası mı takmış, soramadım ta- bii. Işin tuhafı, Keleş Usta, adıyla çelişircesine, Batı murfağının ıcığını cıcığını bilirdi. Ve onun "Batılı" bir gül şurubu tarifi vardı: Isıya dayalı büyücek kâseye dörtte üç oranın- da maden suyu konacak. Sonra kâse taze ta- ze toplanmış gül yapraklarıyla su taşacak ka- dar tıka basa doldurulacak. Kâse. kaynamakta olan suya, yani tencerede- ki suya oturtulacak. Bu suyun maden suyu ol- masına gerek yok tabii. Yaklaşık bir saat kay- nasınlar. Delikli kepçeden yapraklan ezerek gül suyunu çıkarın, boş bir kapta biriktirin. Bu işle- mi istediğiniz kadar gül suyunu elde edinceye kadar tekrarlayın. Sonra sıvıyı ölçün ve bir buçuk misli şekerle başka birtencerede kaynatılacak, şeker eriyin- ceye kadar. Erir erimez, Keleş Usta'nın deyişiy- le "müslin"den süzeceksiniz. Şişeye konacak, kapak sımsıkı kapatılacak. Keleş Usta özel gül şurubunu pastalarda, renkli kremalarda kullanıyormuş. Bu yüzden o da Mücella Hanım gibi pembe ya da kırmızı renkli gül yapraklarını tercih ediyormuş. Takvimde lz Bırakan: "Akşamyıldızı I En güzeli I bütün /yıldızlann " Sappho, Çin'den Peru'ya. Cevat Çapan, Çan Ya- yınları, 1966. K Ü L T Ü R I Ç t Z İ K K Â M İ L M A S A R A C I
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear