25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
:25 TEMVHJZ 2002 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA KULTUR kurtur(« cumhuriyet.com.tr 15 UYCARLIKLARIN İZİNDE OKTAY EKİNCİ Ağırnas'taki Sinan Evi'nin altında 'mimarın esin dünyası' keşfediliyor... Sinan'ı yaratan mekânlar• Kentler Birliği'nin Kayseri'deki Talas Buluşması'nda, soluğu Ağımas'ıngururu Mimar Sinan'ın da yetiştiği tarihi dokunun gizemli evlerinde aldık... Anlatmak olanaksız, görmek gerekiyor... "Mimar Sinan öleli 400 yılı geç- ti... O tarihten bu yana devlet ilk defa Sinan'ın doğduğu kenti ha- tırüyor..." Ağırnas Belediye Başka- nı Mehmet Osmanbaşoğİu'nun bu sözleri, Tarihi Kentler Birliği' nin 19-21 Temmuz 2002 günlerinde Kayseri'de düzenJedığı 'Talas Bu- luşması'na ait gözlemleri yazmamı da erteletmeye yetiyor... Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet Özhase- ki ve Talas Belediye Başkanı Or- han Say'la birlikte bu buluşmanın evsahipliğine ortak olan Osmanba- şoğİu'nun sevincini paylaşmak üze- re, daha ilk günden soluğu Ağır- nas'ta ahyoruz.. Kültür Bakanlı- ğı'nca Mayıs (2002) ayında başlatı- lan 'Mimar Sinan Evi' restorasyo- nunu görmeden önce, Sinan'ın kızı- nın adını verdikleri Neslihan Par- la'na vardığımızda ise kentin giri- şüıde bir 'vefa tabelasıyla' karşıla- şıyoruz: 'Prof. Dr. Metin Sözen Bulvan'... Belediye Başkanı ve meclis üye- leri, Sözen'in de teşvıkiyle gerçek- leştirilen koruma ve restorasyon ça- hşmalanndan ne denli mutlu olduk- Iannı, Ağırnas'ın en yeni caddesine 'hocalarının' adını vererek 'kent belleğine' mühürlemişler... 'Anılann' sergisi... Bu duygulu karşılanışın ardından Kentsel StT içindeki restorasyon alanına ulaşıyoruz... Nüfusu 5000'i bile bulmayan Ağırnas'ın 'Sinan'ın kenti' olma- sıyla taçlanan tarih zenginliğine ait belgeler, koca ustanın çocuklu- ğunda koşrurduğu ve gençliğinde hayal kurduğu mekânlarla çevrili taş avluda sergilenmeye başlanmış bile... BU USTALIK "YERALTINDAN" YÜKSELÎYOR - Yakın yıllara ait bu Ağırnas evleri, Mimar Sinan'ın çocukluğunu ve gençliğini yaşadığı evler ve yeraltı mekân- larıyla üst üsteler... Restorasyonda hem 1950'Iere kadar süren zarif mimari onanlıyor hem de onlarla bütünleşen "Sinan'ın gizli dünyası" açığa çıkarılıyor... (Fotoğraflar: SENCER ERKMEN) Geçmişın hüzünlü tanıklanndan 'Agios Prokopios' kilisesi; Sinanın köyüne armağan olarak yaptırdığı çeşme, yanı 'Sinan Pınan'; koruma programına alınan 'Çerkezoğlu Mustafa Ağa Konağı' (Ağırnaslı Evi) ve Atatürk'ün zıyaretinde bır- likte çekilmiş fotoğraflan; 'Akbin DeresF altındaki' Veraltı Şehri' ve aynı yerdeki 'Papazın Kuşluğu' ile 'Kaya Oyma Kilise'... Yine Sinan'ın 'mimarbaşf ola- rak yayımladığı 'imar emirnamele- rine' ait örneklerin de Ağırnas'ın 'gurur sergisine' eklendiği avluda- ki küçük bir kapıdan 'büyük bir dûnyaya' giriyoruz... Yeraltına doğ- ru uzanan geçitlerde ilerledikçe, karşımıza anlatılması olanaksız 'masalsı' bir mimarlık, mühendis- lik ve şehircilik 'âlemi' çıkıyor... Dehlizlerden mahzenlere... Restorasyonu süren evin altından, komşu evlerin de altına doğru 'deh- lizlerle' yayılan, birbirlerine kemer- li ve tonozlu geçişlerle bağlanmış, insan aklı ve elinin inanılmaz bece- risiyle ve sabırla yaratılmış mağara- lardan oluşan, efsanevi bir 'mah- zenler' külliyesi... Ağırnash küçük Sinan'ı 'koca Si- nan' yapan mimarlık ve yaratıcıhk ortamının belki de en etkileyici me- kânlanndayız... Işte böylesi bir gizli dünyanın keşfiyle birlikte adeta tarihin yeni- den yaratıldığı 'mucizevi' birçaba- ya dönüşen Sinan Evi restorasyo- nunun projelerini Erciyes Üniversi- tesi Mimarlık Fakültesi üstlenmiş... Proje gnıbundan Yard. Doç. Dr. Sencer Erkmen, Tarihi Kentler Birliği buluşmasındaki sunuşunda dedi ki: "Yeraltında ulaştığımız her mekân projeyi daha da zen- ginleştiriyor... Kazılar röleveleri, onlan da belgeleme ve tasanm sü- reci izliyor..." Mimar Sinan'ın gerçekten bu ev- de doğduğunu ise elbette ki kimse ileri sürmüyor... Ancak yeraltında- ki dünyaya bu evin de 'zerzembi' denen mahzenleriyle katılmasından oluşan eşsiz tarihsel dokunun 'ya- şanmışlık' izleri, Sinan'ın yetiştiği yıllara daait... Sencer Erkmen, bu zamanlamayı da şöyle yorumluyor: "Sinan'ın 20'li yaşlarına girdiğinde devşir- me olarak tstanbul'a gittiği dü- şünüldüğünde, yetenek ve ustalı- ğını bu mimari mekânlardaki ya- şamının gözlemleriyle edindiğin- den de kuşku duymamak ge- rek..." Erciyes'le birlikte... Aynı mimari ortamla birlikte, Er- ciyes'in dört mevsim amtsal duru- şuyla sürekli yüz yüze ve göz göze olmanın 'tılsımını' da bu etkileşi- me kattığımızda, Sinan'ın buradan başka bir yerde yetişmesi de galiba pek mümkün görünmüyor... Nitekim, inşaatı adeta milim mi- lim ve her saniye denetleyen mimar A. Nüvit Bayar da yeraltındaki blok taştan 'un depolarını' hayran- lıkla gösterirken; "Sürekli heye- canlanıyorum" diyor ve ekliyor: "Her adımda yeni bir şey öğre- niyoruz... Şantiyede değil, okulda O akşam, bütün bunlann şokunu yine Ağırnas'ın cennet pınarlı bır bahçesinde atmaya çalışırken, ye- mek sohbeti 'panele' dönüşüyor... Gelecek yazılara erteledığim Ta- las ve Kayseri değerlendirmeleri de gündemde olsa bile, sözü alan her- kes 'Sinan'ın AğırnasV diyor, başka bir şey demiyor... Aynı pane- lin 'sonuç bildirgesi' ise Kayse- ri'ye dönerken şöyle ilan ediliyor: "Mimarlık ve şehircilik öğren- cilerine diploma verilmeden önce, Sinan'ı yaratan bu mekânları görme ve batta bir süre yaşama koşulu getirilmeli... Tabii, hoca- larıyla birlikte..." Elbette, politikacılara da tarihi yok eden imar kararlanndan artık vazgeçmelerini ve Kanuni'nin Mi- mar Sinan'lann yetkısine teslim et- tiği 'mesleki ve bilimsel ilkelere' saygılı olmalannı bir kez daha anımsatarak... Altın Portakal Film Festivali kapsamında bir sergi düzenleniyor İSTANBUL BÜYÛKŞEHİR BELEDİYESİŞEHİR TİYATROLARI Dört yönetmen disiplin kurulunda 12 sanatçının katüdığı sergide Dimitar Velichkov ve Karola Teschler'in yapıtları da yer alıyor. Kültürlerarası buluşmaANTALYA (Cumhuriyet Bü- rosu) - 39. Altın Portakal Film Festivali, Doğu'dan Batı'ya fark- lı ülkelerin plastik sanatçılannı 'Kültürlerin Buluşnıası' teması altında Antalya'da buluşturuyor. Fesrival etkinlikleri ıçinde yer ala- cak olan 'Kültürlerin Buluşma- sı' adlı karma resim sergisi, Bal- kanlar'dan Kuzey Afrika'ya 8 ül- keden 12 resim sanatçısının 15 eserini 1-15 Ekim tarihleri arasın- da Antalya Kültür Merkezi Fuaye- si'nde bir araya getirecek. S. Feryal Taneri, Özlem Kal- kan Erenus, Gülgün Engin ve Prof. Dr. Ramiz Aydın'dan olu- şan düzenleme kurulu tarafından hazırlanan sergide, Bulgaris- tan'dan Alek Aleksandrov, Ma- ria Lugova, Dimitar Velichkov, Romanya'dan Istvan Balog, Ad- riana Bazilia Ilie, Almanya'dan Dorothea Gina Fleiss, Karola Teschler, Moldavya Cı mhuriye- ti'nden Elena Garstea, Avustur- • Doğudan Batı'ya farklı ülkelerin plastik sanatçılannın çalışmalannın yer alacağı 'Kültürlerin Buluşması' adlı karma sergi 1-15 Ekim tarihleri arasında Antalya Kültür Merkezi Fuayesi'nde. ya'dan Eva Mazzucco, Macaris- tan'dan Pataj Pal, Mısır'dan Ah- med Sakr ve Türkiye'den ise Öz- lem Kalkan Erenus eserleriyle katılacak. Sergiye Bulgaristan'dan katılan Alek Aleksandrov, 1994'te katıl- dığı Bitolya Grafik Trienali'nde 'Güzel Bulgaristan' projesi ile birincilik ödülü aldı. 2001'de, Montivilliers - Fransa'da, '10. Festival du temps a I'afTiche' kapsamında, 'Dauphin Ota' ba- şan ödülünü kazandı. Kurucusu olduğu Inter-Art Der- neği'yle, 1996 yılından beri. her yıl Aiud kentinde 'Uluslararası Sanat Kampı' çalışmalannı dü- zenleyen Romanyah ressam Ist- van Balog ise 1993 te, 'Liviu Rebreanu' Güzel Sanatlar ödü- lünü (Aiud), 1996'da, 'Sanatın Işığı * grafik ödülünü (Aiud), 1999da 'Courage World' ödülü- nü (Taipei - Tayvan) aldı. Dünyanın çeşitli ülkelerinde 300'ün üzerinde karma sergiye katılan Avusruryalı ressam Eva Mazzucco'nun aldığı ödüller ara- sında. 1962 "de heykel dalında Al- tın MadaJya, 1968'de Roma'da grafik dalında birincilik ödülü ve 1985'te Salzburg Kenti Gümüş Liyakat Nişanı bulunuyor. Sergi- ye Mısır'dan katılacak olan Ah- med Sakr da grafik, rölyef, gravür, enstalasyon ve tiyatro dekom alanlannda ulusal ve uluslararası 33 ödül sahibi bir ressam. Kültür Servisi - Türkiye'nin en köklü sanat kurumlanndan Istanbul Büyükşehir Belediyesi Şehır Tiyatrolan yönetimine yapılan atamalann ardından sanat çevrelerinde başlayan tartışma yoğunlaşarak sürerken kurum yönetmenlerinden Ali Taygun, Başar Sabuncu, Macit Koper ve Orhan Alkaya disiplin kuruluna sevk edildiler. Sanatçılann oylanyla yönetim kurulu üyeliğine seçilen Ali Taygun'un karar defterine yazdığı muhalefet şerhi nedeniyle, Sabuncu, Koper ve Alkaya'nın ise gazetemizin 01.06.2002 günkü sayısında "izinsiz demeç verdikleri" iddiasıyla suçlandıklan öğrenildi. 31 Mayıs'ta 14 aylık Genel Sanat Yönetmeni Şükrü Türen hiçbir gerekçe gösterilmeden tstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ali Müfit Gürtuna tarafından görevinden alınmış, yerine dekoratör \urullah Tuncer geririlmişti. Yönetim kurulu üyeliklerine ise seçimlerde —sanatçılardan yeterli oyu alamayan Kemal Kocatürk, Mustafa Aslan ve Münir Kutluğ atanmıştı. İstanbul Şehir Tiyarrosu Sanatçıları Derneği'nin (IŞTlSAN) bu atamalara karşı çıkmasının ardından sanatçı örgütleri TODER, TOBAV, OYUNCU-BİR, ÇASOD, uygulamaya tepki göstererek / l li Taygun'un karar defterine yazdığı muhalefet şerhi nedeniyle Sabuncu, Koper ve Alkaya'nın ise gazetemizin 01.06.2002 günkü sayısında "izinsiz demeç verdilderi" iddiasıyla suçlandıklan öğrenildi. yayımladıklan ortak bildiriyle "Türk tiyatrosunun en köklü kurumu olan Şehir Tiyatrolan'nın üzerinden siyasi baskılann bir an önce kalkması" için kamuoyuna çağnda bulunmuşlardı. Bu gelişmelerin ardından şair-yazar Ataol Behramoğlu. "değişimlerin yöntemini benimsemediği" gerekçesiyle repertuvar kurulu üyeliğinden istifa etmişti. Yeni Genel Sanat Yönetmeni Nurullah Tuncer'in 04.06.2002 tarihli Zaman gazetesindeki "Biz ümmi bir toplumuz" nitelemesinin ardından, kimi İslamcı çevrelerin "üstat" saydıklan Necip Fazıl Kısakürek'in iki oyununun birden repertuvara alınmasıyla tırmanan gerginliğin, dört tanınmış yönetmen hakkında disiplin cezası uygulanması istemiyle doruğa çıktığı bildirildi. Disiplin kuruluna sevk edilen yönetmenlerin ise savunmalarında "TC Anayasası ve Avrupa tnsan Hakları Sözleşmesi ile güvence altına alınmış düşünce açıklama hakkını kullandıklarım" belirterek "Bu hakkın kullanılmasının Cumhuriyetin temel ilkelerine sadakat göstermekle yükümlü bir kamu göreviisinin asal görevi" olduğunu hatırlattıklan öğrenildi. ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Ödünsüz Sanat, Ödünsüz Yaşamlardan Doğar... Sanat, özü gereği ödün tanımaz. Tarihi boyunca gerçek sanat, ne bır düzenin sözcülüğünü yapabil- miştir, ne de kendi yaratmadığı, kendi süzgecinden geçmemiş bir düşüncenin savunuculuğunu. Hangi ideoloji ile benzerliği kimi zaman örtüşmeyi çağnş- tıracak kadar ileri giderse gitsin, sanat bu benzerlik ıçersinde bile aslında o ideolojiden yola çıkarak, ken- di ıdeolojisini, kendi olması gerekeninini çıkarmıştır. Varolan bir ideolojiye: "Seni onaylıyorum", diyecek yerde, hep "Bence ancak şöyle olabilirsin!" mesajı- nı iletmiştir. Bunu yapmadığı, kendini özde satt söz- cülüğe, savunmacılığa indirgediği noktada sanatın tek yazgısı, kalıcılığını ve inandırıcılığını yitirmek ol- muştur. Sanat, özü gereği ödün tanımaz; çünkü o, içinde yaşadığı dünyadan yola çıkarak makro ya da mikro düzeyde bir başka dünyanın yaratıcılığını üstlenir. Var olan dünya ile, ortamla bu yüzden gireceği çatışma- lardan yakasını sıyırabilmek için kendini biraz da var olandan yana göstermek ya da onun gözüne girmek çabası, sanatın artık yalnızca bir işçiliğe ve kötü bir aldatmacaya dönüştüğü noktayı belirler. En üst dü- zeydeki işçilik, sanatın olmazsa olmazıdır. ama ken- disı değildir; ve hiç kuşkusuz işçilikte de bulunması gereken yaratıcılık, sanat alanındakı değıl, fakat tek- nik alandaki yaratıcılıktır. Buna sahip olmak, sanatın evrenine geçişın pasaportudur: o evrendeki yaratı- cılığın yansıtıcısı değildir. Aldatmacaya gelince, dik- katli olunması gereken nokta, sanatın imge yarat- makta belkı de en temel aracı olan yanılsamayı yu- karıda sözü edilen aldatmacayla bir tutmamaktır. Sanat yanılsamaya izleyicisinın kendi doğru gerçek- liklerini kurgulamasını sağlamak için başvurur; buna karşılık aldatmaca, olmaması gereken'ln ya da olma- yan'm sanatla karşılaşana olması gereken ya da olan diye benimsetilmesinin aracıdır. Değişmesi gereken herhangi bir düzeni şu ya da bu düşünceyle biraz ol- sun onaylamaktan yana çıkan bir sanat, bu aldatma- canın tipik örneğidir, ve böyle bir ödün vermenin öte- ki adı, yalan söylemektir. Alternatif dünya yaratmak gibi bir meselesi olma- yan hiçbir sanat ve sanatçı, sanattan ve sanatçıdan sayılamaz. Burada, olası yanlış anlaşılmalan ve sa- natçının rolüne değgin abartılı tanımlamalan önlemek için, şu "dünya" sözcüğü üzerinde biraz durmakta yarar var. Sanatçının yaratıcılığını yaptığı dünya, bu dünyanın ötesinde ve onunla ilintisız bir dünya de- ğil, fakat yaşadığı dünyadan kendıslne yansıyandan dönüştürülmüş, bir olması gereken, eleştirel bir gör- me biçimi niteliğini taşıyan bır dünyadır. Peki, özü gereği herhangi bir ödünle bağdaşama- yan, var olanı şu ya da bu ölçüde onaylamakla ye- tinmesi düşünülemeyen sanat, yaşamlarında ona herhangi bir açıdan yakışmayacak ödünler vermek- te sakınca görmeyen sanatçılann elinden çıkabilir mi? Bunun yanrtı, tartışmasız bir hayırdır. Sanatçının yazgısını sadece ve sadece yaratıcılı- ğı belirleyebilir. Sanatın ve sanatçılann tarihi bize, bu yazgının genellikle rahat değil, ama çok çetin oldu- ğunu açık ve seçık gösteriyor. "Biraz rahata erdikten sonra sanatyapmayı sürdür- mek" gibi bir karar, yaratıcılığın bilinmeyen bir süre için kapıda bekletilmesinden başka bir anlam taşı- maz. Ama, Kavafis'in dediği gibi, sanat, bekletilmeye hiç gelmeyecek kadar kıskanç bir kralıçedir; ve bir kez gitti mi, bekletildiği kapıya bir daha geri döndü- ğü hiç görülmemiştir! Içinde yaşamakta olduğumuz, çok yeni yüzyılda, sanata ilişkin ve geçeriiliğini hep koruyacak ender gerçeklerden biri de sanınm şu: Yolunun çileciliğide içerdiğini baştan hesaba katmayanın sanata ulaşa- bileceği herhangi bir yolu olamaz. e-posta: ahmetcemal / superonline.com acem20 a hotmail.com 49 yasında kansere yenik düştii Şcdr, yazar Adnan Yücel öldü ADANA (Cumhuri- yet Bürosu) - ÇÜ Eği- tim Fakültesi'nde Türk Dili öğretim görevlisi olarak görev yaptığı sı- rada yakalandığı akciğer kanseri nedeniyle uzun süredir Çukurova Üni- versitesi Tıp Fakültesi Balcalı Hastanesi'nde tedavi gören ve son gün- lerde ağırlaştığı için has- tanede yoğun bakıma alınan şair, yazar Adnan Yücel dün'sabah 06.00 sıralannda yaşamını yi- tirdi. Yücel'incenazesi. dün 15.00'te görevli ol- duğu Eğitim Fakültesi önünde düzenlenen ve ÇÜ Rektörü Yalçın Ke- keç, çok sayıda dekan, öğretim görevlisi, öğ- renci ve yakınlannın ka- tıldığı törenin ardından toprağa verilmek üzere memleketi olan Elazığ'a götürüldü. Evli ve iki çocuklu olan Adnan Yücel (49), ilk, orta ve lise öğreni- mini Elazığ'da yaptıktan sonra Diyarbakır Eğitim Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü bitirdi. Daha sonra An- kara Üniversitesi Eğitim Fakültesi Güzel Sanatlar Bölümü'nü bitiren ve 'Çağdaş Türk Edebiya- tı' üzerine yüksek lisans öğretimi yapan Yücel, bazı liselerde edebiyat öğretmeni olarak çalıştı. 1987 yılından bu yana ÇÜ Eğitim Fakülte- si'nde görevini sürdürü- yordu. 'Kar yağıyor yaktı- gım ateşlere / fçimde kül kalabahğı isyan/ .J Beni anlatacak kadar / Kalabalık değil daha sokaklar Bu dizeler, Yücel'in 'Bir Özlem Bir Tür- kü'(1984) adlı üçüncü kitabından. 1974 yılın- da 'Yeni Adımlar' der- gisinde yayımlanan şiir- leriyle dikkat çeken Yü- cel,' Yapıt, Yeni Olgu, Türkiye Yazılan gibi dergilerde ve Yeni Halkçı, Demokrat, Cumhuriyet gazetele- rinde yazmayı sürdürdü. 'Kavgalara Sözlenen Sevda Şürleri' adlı ilk kitabı 1979 yılında ya- yımlanan şairin diğer yapıtlanndan bazılan ise 'Acıya Kurşun İşle- mez'(1985),'Rüzgâria Bir'(1989), 'Ateşin ve Güneşin Çocukla- n'(Nehir Şiır, 1991), 'Sular Tanıktır Aşkı- mıza'(1998).
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear