23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 23 TEMMUZ 2002 SALI 14 iJ. L J 1 \ kultur(S cumhuriyet.com.tr SAHNEDEN AYŞEGÜL YÜKSEL 'Söz'übaşkakültüre aktarmak• Oyun çevirisini dipnotlarla bezeyemezsiniz. tki kültür arasındaki yumuşak geçişi, konuşma 'diline' denk düşen bir anlatımla sağlayacaksınız. Hem de çevirdiğiniz oyunun dilsel akışındaki espriyi - oyunun tadıru ve tuzunu- olduğu gibi koruyarak. Yeni bir Irlanda oyunu okuyorum. Öyle söyleşimler içeriyor ki, sanki bizden biri yazmışçasına kültürü- müze aktarabiliyorsunuz: 'Mary: Mcvsiın dönüyor / Mick: Dönüyor mu? / Mary: Dönüyor, Mick: Yaz gi- diyor. / Mick: Gidiyor mu yoksa da- ha duruyor mu? / Mary: Gidiyor Mick. / Mick: Hangi aydayız ki? / Mary: Eylûl'de miyiz? /Mick: (Dü- şünür) Doğru, yahu! / Mary: Yaz git- ti gider./ Mkk: Ne yazdı ama. /Mary: Neresi 'ne yazdı'! Doğru dürüst yaz mı gördük? Yağmur, yağmur, yağ- mur_.' (Söyleşim aynı düzenekte ya- nm sayfa daha sürüyor.) Bu 'dümdüz' -özellikle öyle ya- pılmış- çeviri yoluyla bile kültürle- rarası bir etkileşim oluşabiliyor. Mevsimlerin geçişini uzun uzadıya 'muhabbet' konusu yapacak kadar yaşamın kıyısında kalmış, takvim- den habersiz ikı yaşlıca insanın ge- vezeliğini kolayca bizim kültürü- müz bağlamında doğallaştırabili- yorsunuz. Sonra öyle bölümler geliyor ki, değil Türkçeye aktarmak, neden söz edildiğini anlamakta bıle zor- lanıyorsunuz. Sözlüklere başvur- mak da yetmiyor. Türkçeye aktar- 1- Köşebaşı ( A.Kutsi Tecer), 2- Keşanb Ali Destanı (Haldun Taner). 3- Nalınlar (Necati Cumab). 4- Ben Anadolu (Güngör Dilmen) maya çalıştığmız oyunun kültürel göstergelerini çözmek için yoğun bir araştırmaya girmeniz gerekı- yor. Kımi zaman ise çeviri eylemi öyle çetrefilleşiyor ki araştırma da yetmez oluyor. Doğru dürüst bir aktanm sağlayabilme adına, oyunun geçtiği yöreden bir Irlandah'nın peşıne düşmeniz bile gerekebilı- yor. Kültür boslufluna düsmek Oyun çevirisini dipnotlarla beze- yemezsiniz.fldkültürarasındaki yu- muşak geçişi, konuşma Türkçesine denk düşen bir anlatunla sağlaya- caksınız. Hem de çevirdiğiniz oyu- nun dilsel akışındaki espriyi -oyunun tadını ve tuzunu- olduğu gibi koru- yarak. Zor iş! Hem tiyatro bilecek- siniz, hem aralannda köprü kurdu- ğunuz iki dile ve kültüre egemen olacaksınız hem de bıçim ve içerik açısından en başanlı aktanmı sağ- layabilme yolunda aşın enerjik ve sa- bırh... Yoksa. TVdeki çeviri'uyarla- ma cit.com.'larda zaman zaman ol- duğu gibi, seyirciyi beklenmedik anda bir kültür boşluğuna düşürüp keçiboynuzu kemirme zahmetiyle alınan tadı da yok edersiniz. (Tele- vizyonda hemen her an, sinemada da zaman zaman karşılaştığımız çevi- ri yanlışlan ile Türkçeyi de yanlışa saptıran kültür boşluklan, yıllardır tartışılıyor olmasına karşın hiçbir sonuç alınamadığı ve tartışanı da bıktırdığı için, konumuzun dışında kalıyor.) Çeviri yoluyla 'kültür boşluğu'na neden olma tehlikesi, en korkutucu biçimde, oyun yazarlanmızın (yaban- cı bir dile çe\Tİlmesine çalışılan) ya- pıtlannı tehdit ediyor. Türkçeden tn- gilizceye yapılmış ve yayımlanma- sı için başvurulmuş kimi oyun çevi- rilerinden yola çıkarak söylüyorum bunu. Bakıyorsunuz, belirli ölçüde Ingilizce bilen bir çevirmen, bir kül- türden başka bir kültüre aktarunın ko- şullannı göz önüne almadan giriş- miş işe. Ya yazann kendi kültürüne özgü söylemi 'Amerikanca'ya dönüş- türülüp sıradanlaştınlmış ya da et- kileşim kurulması istenen kültüre hiçbir anlam taşımayacak biçimde dümdüz Ingilizceleştirilmiş. Yapı- tın tonunun, ince dokusunun. albe- nisinin tümüyle yok edilmesı de ca- bası... Bu koşullarda yabancı dile aktanlmış bir yerli oyun çevinsinin kültürlerarası etkileşüne katkıda bu- lunamayacağı, dahası, yapıtlann de- ğerini zedeleyeceği de ortada. Tlyatromuz 'söz'e davalı Oysa 'söz'e dayalı bir tiyatromuz var. 'Söz'ü ikincil düzeye atan 'kül- türlerarası performans' olgusunun dünya gündeminde olmasına ve kı- sa zaman içinde ülkemizde de yay- gınlaşacağının bilinmesine karşın, 'bize özgü' olan tiyatrosal deyiş zen- ginliği, kültürlerarası etkileşim için- deki yerini neden almasın? Bu yol- da en olumlu sonuçlara, yabancı dil ağırlıkh en yüksek puanlarla girilen mütercimlik-tercümanhk bölümle- rinin yönlendirmesiyle ulaşılacağı- na inanmak istiyorum. Geçen ayyi- tirdiğimiz tiyatro sanatçısı \ü\itOz- doğru'nun yıllar önce yapmış oldu- ğulngılizce 'Köşebaşı'(AhmetKut- si Tecer), 'Keşanta AH Destanı' (Hal- dun Taner), 'Nahnlar' (Necati Cu- mah) çevirileri ile Talat S. Hahnan'ın Ingilizceye çevirdiği (Yıküz Ken- ter'in de sahneden dünyaya taşıdı- ğı) 'Ben Anadolu'(Güngör Dilmen) yanı başımda duruyor. Insafsızca 'eleştirer bir okumayla bile değeri dü- şürülemeyecek çalışmalar bunlar. Ozdoğru gibi, Halman gibi, Türk ti- yatrosunu yabancı dile aktarabilecek donanıma sahip olan öyle az insa- nımız varki... Yabancı dile oyun çevirmek, bu do- nanıma sahip olmadan olanaksız... Sergi, Cumhuriyet'in kuruluşundan günümüze uzanan bir süreci kapsıyor Dirimart'ta karma resim sergisi Kültür Servisi - Dirimart Sanat Galerisi. 16 Ağustos'a dek karma bir sergiye ev sahipliği yapıyor. Sergide, Sabri Berkel Yüksel Arslan, Mehmet Gükryüz, Komet, Mustafa Ata, AK Atmaca, Kemal Önsoy, AIp Tamer l lukılıç, Onay Akbaş, Ekrem Yalçuıdağ ve Saim Erken'in yapıtlan yer alıyor. Sergide yer alan Sabri Berkel resimleri, sanatçının küçük boyutlu geometrik soyut uygulamalanndan oluşuyor. Yüksel Arslan örnekleri ise "KapitaT serisinden. Mustafa Ata'nın sergideki resmi 1986 tarihli. Ata, renkle belirlediği formlan, monokrom bir fon önüne yerleştirerek espasın sonsuzluk ve zamansızhk kazanmasını sağhyor. Ali Atmaca'nın Dirimart'taki sergide yer alan resimleri ise soyut söyleminin bıraz daha dışına çıkan figüratif çalışmalar. 2001 tarihli bu çalışmalarda Atmaca, figürü espasa bir motif gibi yerleştiriyor. Kemal Önsoy, boyayı kazıyarak oluşturduğu kompozisyonuyla. tuval yüzeyindeki derinlik olanaklannı irdeliyor. Fransa'da yaşayan Onay Akbaş, kendine özgü üslubuyla hem ülkemizde hem de Fransa'da dikkat çeken isimlerden biri. Akbaş'm sıra dışı figürleri. tuvalin özenle serilmiş bir yerinde konumlandınlan gözleriyle ansızın izleyiciyi yakalıyor. Yakın Türk resim tarihi Sergide yer alan en genç sanatçı olan Saim Erken'in yalın figürleri ise adeta seyirciden kaçıyor. Sadece izleyicinin değil, resimsel mekânın içindeki diğer figürlerle de iletişim kurmak istemeyen, yalnız bir hava taşıyorlar. Arka planını kentsel bir manzara ve denizin sınırladığı bu resimlerdeki figürler. aslında şehir insanlan. Ister bir park Sergide, Yüksel Arslan'm yanı sıra on çağdaş Türk ressanunın yapıtlan yer alıyor. ortamında, isterse sahilde denize girerken betimlensinler, umutsuz bir sessizliğe gömülmüşler. Alp Tamer Ulukılıç'ın resimlerini ise bambaşka bir düzlemde düşünmek gerek. Ulukılıç'ın resimlerinde kimi kez tekrarladığı imgeler ve metafizik kurgu, yapıtlannı epik bir şiire dönüştürüyor. Dirimart'taki sergide aynca, Ahnanya'da yaşayan Ekrem Yalçındağ'ın geometrik soyut çalışmalan görülebilir. Sergide yer alan sanatçılar. Cumhuriyet 'in başlangıç yıllanndan günümüze uzanan bir aralıkta. yakın Türk resim tarihinin ufak bir kesitini sunuyorlar. Doğu'dan Batı'ya yenilikçi müzisyenlerle evrenselleşen melodiler Kültür Servisi - 'Doublemoon Records' tarafından hazırlanan % EastVVest2_. Global Departures from Istanbul' adlı derleme albüm, yenilikçi müziği dünya pazanna sunmak amacıyla müzikseverlerin ilgisine sunuldu. Albümde, Doublemoon Records dan daha önce çıkan 13 albümden seçkiler yer alıyor. 'Caz™ Bu gezegenin etnik müziği' sloganıyla 1997'den beri etkinliklerini sürdüren Doublemoon, Türk müzisyenleri farklı dünyalardan müzisyenlerle buluşturarak yenilikçi bir çizgi oluştururken, albümde de yine bu amaca hizmet eden bir konsept oluşturmuş.'EastWest2'adlı albümde yer alan parçalar, müzikal bir doku bütünlüğü sağlanması göz önüne alınarak bir araya getirilmiş. Albıimde parçalanna yer verilen sanatçılar arasında, tlhan Erşahin, • Albümün en önenıli özelBği, dünyanın dört bir yanında çeşitii kentlerde çauşmalannı —sürdüren Türk müzisyenlerr= buluşturuyor obnasL Burhan Ocal, Mercan Dede, Hüsnü Şenlendirici, Aydın Esen, Barbaros Erköse'nin yanı sıra, Aziza A. ile Sultana gibi aykın sesler de yer alıyor.. İstanbul Blues Kumpanyası, Laço Tayfa, Baba Zula gıbı farklı türlerde müzik yapan bizden topluluklann, uluslararası arenadan Jamalaadeen Tacuma, Craig Harris, Brookhyn Funk Essentials gibi müzik adamlan ve topluluklarla gerçekleştirdikleri çalışmalardan örnekler de derlemedeki yerini almış. Norah Jones, Wax Poetic için seslendirdiği 'Angels' ve Natacha AÜas, 'Groove Alla Turca' için seslendirdiği 'Habibi' adlı şarkılarla albümde yer alırken Los Angeles'lı şair - yorumcu Saul VViIBams, tlhan Erşahin'in 'Virgo' albümündeki 'Jungle' adlı parçasında kendi şiirini yorumluyor. Bu albümün altı çizilmesi gereken özelliklerinden biri de, 'dünyanın dört bir yanında çeşitB kentlerde çahşmalanm sürdüren Türk müzisyenleri buluşturuyor olması.' TUBİTAK'tan 'PopülerBilim Kitapları' Kültür Servisi - TÜBİTAK'ın Popüler Bilim Kitaplan Yaşam Öyküsü Dizisi Marie Cİırie- Radyoaktrvitenin Keşfi'nden sonra Sigmund Freud - Bitançdışının Kâşifı, Johannes Kepler - Yeni Gökbilim ve Gregor Mendel-Genetiğin Temelleri adlı üç yeni kitapla devam ediyor. Yirminci yüzyılın en etkili düşünürlerinden biri olan ve günümüzde halen yoğun bir şekilde tartışılan Sigmund Freudun bilime olan en büyük katkısı, histeri ya da diğer adıyla 'nevrotik davranış'ın tedavisinden sonra, insan zihnini araştırmak için yeni bir yol sunmuş olmasıdu-. Freud'un kuramlan. binlerce bilim adamının. terapistin, sanatçının ve yazann, davranışlann ardındaki bilinçdışı güdülenmeleri. kabul etmeyeceğimiz duygulan, rasyonel düşünce maskesinin gerisindeki karanlık temelleri araştumalanna ve bunlardan yararlanmalanna önayak olmuştur. Copernicus ve GaHko ile birlikte Rönesans'm en büyük gökbilimcileri arasında yer alan Johannes Kepler, döneminin toplumsal sorunlanyla uğraştı ve kilisenin doktrinlerinin yanı sıra yerleşik bilimsel inançlara da karşı çıkarak anıtsal keşifler yaptı. 1600yılında Prag'daki dönemin en büyük astronomlanndan biri olan Tycho Brahe'yle çalıştı ve onun ölümünden sonra saray astronomu olarak göreve başladı. Modern gök mekaniğinin kurucusu olarak bilinen Kepler, Brahe'nin gözlem kayıtlannı incelerken Copernicus sistemini ele aldı ve astronomik tablolardan bir anlam çıkarmaya çalıştı. Sonunda gezegenlerin dairesel yörüngeler üzerinde ve muntazam hızla dolandıklan temel prensibini terk ederek Kepler Kanunlan olarak bilinen ünlü üç kanununu ortaya koydu. Kahtımla ilgilenen birçok bilim adamı daha önce ortaya atılan bir dizi kurama rağmen, kalıtımsal özelliklerin bir kuşaktan diğerine nasıl geçtiğini açıklayamadılar. tşte bu yüzden çalışmalanyla yaşadığı süre içinde kimsenin ilgilenmediği, genetik bilimin babası Gregor Mendel, bitki çaprazlama çahşmalanna başladığında biyolojinin belki de en zor sorusuna cevap anyordu. YAZIODASI SELİM tLERt Yaz İçkileri (1) Halid Ziya UşakJıgil Mai ve Siyah, Aşk-ı Mem- nu gibi eşsiz romanlar yazdıktan sonra hemen Kınk Hayatlar'ı dayayımlar, ama Kınk Hayatlar'ın Servet-ı Fünun dergisindeki tefrikası yarım kalır. Bu eserlerin çağdaş Türk romanına temel oiuş- turduğunun anlaşılması için nice yıllar geçecek- tir. O kadar ki, Kınk Hayatlar kitap halinde ancak 1924'te okura ulaşır. Yazılışından yirmi iki yirmi üç yıl sonra. Halid Ziya Bey'in tutumu da susmak olmuş- tur. 1900'lerdeki Sultan Hamid baskısından yıl- mış, ikinci Meşrutiyet'e kadar roman yayımlama- mıştır. 1908'de o zamanın Sabah gazetesinde tefri- kasına başlanacak Nesl-i Ahir'i suskunluk döne- minde gizli gizlı yazıyor muydu? Yanıtlayamıyo- rum. Romancı belki anılarında bu konuyu aydın- latıyor. Anıları dikkatle okumama karşın şimdi hatırlayamıyorum. Nesl-i Ahir benim çok merak ettiğim bir ro- mandı. Çünkü Halid Ziya, o uzun ömürde, bir da- ha roman yazmayacak, bu eserle romancılığını noktalayacaktı. Varlık Yayınlan'nın cep kitapları dizisinde kimi- leyin Türk yazarlarını tanıtan yarı inceleme yan güldeste eserler çıkardı. Eski bir edebiyat öğret- meni olan L. Sami Akalın da Halid Ziya için böy- lesi bir kitap hazırlamıştı. Akalın, Nesl-ı Ahir'in tefrika edilirken yarıda kaldığını söylüyordu. Belki de 'yanm' kaldığını söy- lüyordu. Bu yüzden olacak, romanın tamamlan- madan kalakaldığını düşünüyordum. 1971 'de Cevdet Kudret, Türk Edebiyatında Hi- kâye ve Roman'ın ilk cildinde Nesl-i Ahir'e ge- niş yer verdi. Cevdet Kudret'ten öğrendiğimize göre bu roman 149 tefrikadan sonra "hitam" sözcüğüyle noktalanmıştı. Bu kez Nesl-i Ahir'i büsbütün merak eder ol- muştum. Mai ve Siyah'ta olsun, Aşk-ı Memnu'da olsun, satır arası belirtişlerle 'istibdat'tan yakınan Ha- lid Ziya, Yıldız Sarayı'ndan dalga dalga yayılan baskının edebiyata, sanata, kültüre ettiği kötü- lüğü Kırk Yıl'da özgürce dile getirir. Hem Mai ve Siyah, hem Aşk-ı Memnu ya da Kınk Hayatlar daha geniş perspektifli sayfalara açılacakken, II. Abdülhamid'in kuruntularına is- ter istemez şu satınnda bu paragrafında yenik düş- müştür. Ama Halid Ziya Bey'i Meşrutiyet'ten sonra da yeni bir baskı beklemektedir: Günün genç kuşağı Fecr'i Ati'ciler Nesl-i Ahir'e dudak bükerler. Halid Ziya'ya romancılıkta dö- nemini kapatmış bir yazar gözüyle bakılmakta- dır. Nesl-i Ahir 1990 yılına kadar kitap halinde ya- yımlanmaz. Türk edebiyatına 'roman'ı armağan etmiş bir yazara böylesine aldınşsız kalışı kavra- mak güçtür. Nesl-i Ahir 1990'da Şemsettin Kutlu'nun "dü- zen/eme"siyleveSonKuşakaltbaşlığıylayayım- landı. Sevincime son yoktu. Gerçi Şemsettin Kutlu'nun Türkçeleştirme çabası Halid Ziya'ya öz- gü üslup kaygıları taşımıyordu; ama olsun!.. Bana kalsa, Son Kuşak yerine, Bugünün İnsan- lan derdim... Işte Nesl-i Ahir'i okumaya koyulmuştum. Şim- di bir şey itiraf edeyim: Hepi topu 189 sayfa okumuşum. Kitap 600 sayfaya yakın. Bırakıver- mişim. Sebepleri olmalı bu bırakışın. Anımsaya- madım. Romanın başında Süleyman Nüzhet Paris'ten dönüyordu. Bu sahneyi hemen gözümün önüne getirebildim. O zaman okurken kıyısından köşe- sinden bir Pierre Loti havasının estiğini düşün- müştüm. Ve yanılmıyorsam, Süleyman Nüzhet vapurda apsent içiyordu. Halid Ziya'nın başka romanlarında da, galiba Aşk-ı Memnu'da, apsent içenlere rastlanır. 'Apsent'! Benim için bilinmez bir içecek. Takvimde Iz Bırakan: "Anladım ki ağlıyorsun." Halid Ziya Uşaklıgil, MensurŞiirler, YayınaHazırlayan: Ferhat Aslan, Özgür Yayınları, 2002. Metropolis ilk kez Amerika'da • Kültür Servisi - Alman dışavurumcu sinemanın başyapıtı olarak gösterilen Fritz Lang'in 1927 yapımı bilimkurgu filmi Metropolis, Amerika'da ilk kez orijinal kurgusuyla gösterilecek. Fihnin göstarildiği ilk yıllarda Amerikalı eleştirmenler, senaryosundaki kopukluklar ve karakterlerin yeteri kadar tanıtılmaması gibi nedenlerle filmi beğenmemişti. Kino International yetkileleri, 'Metropolis'in ABD'deki tüm haklannı elinde bulunduran Paramount'un filmin neredeyse yansını keserek izletirmesini filmin beğenilmemesine neden olarak gösterirken daha önce filmi izleyip yanlış bir yargıya varan Amerikalılan yeniden fihni izlemeye çağırdı. Almanya'da geçen yıl restore edilen 'Metropolis' A\Tupa sinemalan için 147 dakikalık yeni bir versiyonu hazırlanan fihnin Fritz Lang tarafından kurgulanan 210 dakikalık ilk versiyonu ise hâlâ kayıp. BUGÜN • ENKA AÇIKHAVA TTYATROSU'nda 21.15 'te Hadi Çaman Yeditepe Oyunculan'ndan 'Hisse-i Şaiya' (Bahane). (0 212 2762214) • HARBİYE AÇIKHAVA TİY\TROSU'nda 21 00"de Candan Erçetin konseri. (0 212 296 36 10) • BEYOGLU SİNEMASInda 12.15, 14.30, 16.45. 19.00 ve21.15'teM.Cano&J.P. Jeunet'nin yönetmenliğini yaptığı 'Ka\ip Şehrin Çocuklan'. (0 212 251 32 40) "
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear