01 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYCA CUMHURİYET 19 TEMMUZ 2002 CUMA 14 KULTUR kuttur(ocumhuriyet.com.tr ^••^ Sacramento'lu grup, müzik endüstrisinin büyüdükçe kirlendiğine dikkat çekiyor JJU 'Cake'intarifî yokY\LIVKARABEY Sacramento "lu altematif rock gru- fcu Ctke geçen pazar gıinü Tuborg jVIodrrn Rock Festivali kapsamında •Mast&k Venue'de bır buçuk saatlik fcır konser \erdi. Soı albümlerine adını verenk Com- fort Eagle'la gırdıkleri konserde "Çalıcağımız parça pek modern rock değü" gıbı ılgınç konuşmalar yapaı. vokalıst John McCrea grubun zillemi ve klavyesinı arkalanndan yolla~nayan Air France'i şikâyet edip "Arök Fransa yok, Türkiye var!"sözlenyle seyircileri coşturdu. Konserden önce grubun gitaristi Xan McCurdy, basçısı GabeNekon ve bateristi Pete McNcalla konuş- tuk. - Söyleşikrinizden anladığım ka- danyla müzik endüstrisinden pek hoşlanmryorsunuz. "Başarı ve ün peşinde değiliz" demişsiniz. Nîçin yıl- lardır bu işin içindesiniz? GABENELSON - Müzik endüst- risi çok büyük, büyüdükçe pisleni- yor; nızaklarla dolu, para koparma- ya çalışanlar oluyor ve bir sürü en- gelle karşılaşıyoruz. Biz müzik ya- pıyoruz, müzisyeniz. Eğer ben bir marangoz olsaydım, Xan tuğlacı ve Pete de boyacı olsaydı ve inşaat işi yapıyorolsaydık... 'En iyi büdiğimiz iş: Müzik' PETE McNEAL - Elımde bır çe- kiç olsaydı, (gülüyorlar) her yeri çe- kıçlerdim sabahtan akşama, çekiç- lerdim, çekiç, çekiç... (Gülmeyi sür- dürüyorlar.) GABENELSON - Yani, demek ıs- tediğim, en iyi büdiğimiz işi yapı- yor olmak. PETE McNEAL - Biz daha iyi müzisyenler olmakla sorumluyuz ve başka bir şey yapamayız. Ben başka bir yaşam biçimi düşünemi- yorum, başka... (Kilitleniyor) baş- ka bir şey bilmem ben, yapacak baş- ka işim yok! (Gülüyorlar.) XAN McCURDY - Grup yüksel- dikçe, geliştikçe, daha çok çalıp, dinleyip dinlendikçe, bir gün bir ba- A (Fotoğraf: ZAFER ÜÇÜNCÜ) lternatif rock grubu Cake geçen pazar günü Tuborg Modern Rock Festivali kapsamında Maslak Venue'de bir konser verdi. Başanlı oldukça daha çok çalışmak zorunda olduklannı söyleyen grup üyeleri "Biz daha iyi müzisyenler olmakla sorumluyuz ve başka işler yapamayız. Farklı bir yaşam biçimi düşünemiyoruz" diyorlar. kıyorsun ki "dokuz-ahV çalışanla- nn beş katı çalışmak. bir o kadar da dolaşmak zorundasın ve daha az pa- ra kazanıyorsun. Bir sürü büyük grup bu yolda karşılaştıklan zor- luklar yüzünden silinip gittiler. In- sanlann tepkileri, işi bırakanlar, kav- galar, dedikodulan ciddiye alanlar, ölenler... Korkutucu tehditler var, bence biz bu kadar ilerleyebildiği- miz için çok şanslıyız. Büyük grup- lar birkaç iyi albümden sonra kame- ralann önünde olurlar, olmadıklan zamanlarda da ağır bir çahşma or- tamındadırlar. Örneğin Oasis bile limuzinlerle dolaşıp, yayılıp oturu- yor gibi göründükleri halde adım gibi eminim ki onlar da stüdyoda otu- rup yaratmak için saatlerce kafa pat- latıyorlardır. XAN McCURDY - Bizim 'co- ver'ımızı yapan bir grup varmış, ta- nıyor musun? - Ben de aynı soruyu size soracak- tım, "Perhaps, Perhaps, Perhaps'i yapan grup. " XAN McCURDY-Adlannedir? - Athena. GABE NELSON - Ne demek o° XAN McCURDY - Cake' de- mek... (Gülüyorlar.) GABE NELSON - Yanında var mı? Versene, dinleyelim. XAN McCURDY - Neredeler? Gelecekler mi? Tanışmak istiyoruz. Bilet veririz bir sürü bedava. (Gül- meyi sürdürüyorlar ve Athena 'yı aksanlı söylediğimde anlıyorlar.) GABE NELSON - Yunan Tann- çası! (Içinde Athena adı geçen yay- van bir ezgi mınldanıyor.) Parçalannda 'country' etkisi var - Yeni bir albüm düşünüyor mu- sunuz? PETE McNEAL - Çok yakın za- manda olmasa da canlı performans- lardan seçtiğimiz birkaç parça, de- ğiştirdiğimiz, yeniden derlediğimiz parçalar ve yeni parçalar var. XAN McCURDY - Bızim albüm- leri yaratmamız çok uzun sürebili- yor. Bir buçuk yıla yakın bir süre- den söz ediyorum. Ben mesela, bu sonuncusunda ölüp ölüp dirildim. (Gülüyorlar.) Omrümün yansı git- ti. Sürekli tekrar, tekrar, çok uzun sür- dü yahu! - Country müzik tarzına benzer bir 'sound'unuz var ve dünyaya bu- nu sevdirdiruz; imajmız da buna uyu- yor. Bunu nasıl değerlendiriyorsu- nuz? XAN McCURDY- Amerika'da co- untry müzik, kovboy şapkalan ve kamyonlar demek. Gerçekten! Bizim çok bayıldığunız bir müzik tarzı de- ğil country, yani punk'tan, rock'tan, klasik müzikten ya da cazdan fazla seviyor değiliz. Müziğimiz country etkileri taşıyor o kadar. - Benim özel merakımdan soraca- ğım ild soru var. Birincisi, albüm ka- paklannı nereden seçiyorsunuz, an- lamları nedir? XAN McCURDY - Tümüyle gör- sel zevklerimize göre seçiyoruz. Ton- larca resim eliyoruz ve bu bütün al- büm sürecinde gelişen bir olay olu- yor, bazılannı beğenip oylamalar yapıyoruz. Hepimiz için ayn anlam- İar taşıyor resimler. Buluştuğumuz nokta, göze hoş gelmeleri, çekicilik- leri. - Son olarak arkadaşlanmla tar- üşüğırruz bir konu var. Fashion Nug- get'taki 'Friend is a four letter word' parçasının anlamı nedir? XAN McCURDY - (Gülüyor.) Av- rupa'dabunu soranlar ohnuştu. Ame- rika'da çok kullanılan argo sözcük- lerin ve küfürlerin neredeyse hepsi dört harflidir. PETE McNEAL - (Mikrofona) shit, fuck, damn, suck, dick, slut, cock... gibi. (Gülüyorlar.) XAN McCURDY - Böyle bir de- yiş vardır, bir şeyin berbat olduğu- nu anlatmak için kullanılır. O par- çada da 'friend is a four letter word, end is the oıdy part of the word that I heard' (arkadaş dört harfli bir ke- limedir, benim duyduğum 'son'dur) sözleriyle arkadaşlık yalanına bir gönderme var. Yani, eninde sonun- da arkadaşın seni kazıklayacakhr gi- bi bir şey çıkarabiliriz. Corea ve Rubalcaba birbirlerine bolca solo pasajlar ikram ettiler. Ustapiyanistlerden dopdolu bir konser MURAT BEŞER Gonzalo Rubalcaba ve Chkk Corea; müzik anlayışlanndan, dış görünüşlerine kadar iki ayn kişilik. Sanki biri resmi bir dev- let törenine, diğeri de Rio'da bir karnavala katılıyor. Fakat ne öne- mi var, müzik ortak dil.(!) Birlikte geldiler sahneye ve ta- bii kı konuşan Corea oldu; Ru- balcaba gibi bir dahi ile böyle özel bir projede bir- likte çaldığı için mutlu olduğunu söyleyerek, herke- se teşekkür etti. Ru- balcaba her zaman- ki gibi ketum. Yüz- len birbirlerine dö- nük konumlanmışlardı ve bekle- nen konser demir aldı. Açılış, Corea'nın solo piyano çalışmalan orijinliydi; 7O'lerin "•TheLeprechaun" esintüeri his- sediliyordu. Parçalann içinde bir- birlerinden farklı esıntiler vardı, düo konusunda tecrübeli Co- rea'nın Latin kültürüne olan tut- kusuna, Rubalcaba'nın modern doğaçlamalan kanşıyordu. Bir ara piyanonun aksamı ile çalı- şan Corea'dan, Keitfı Emerson' ın "Inferno" tipi soundtrackleri ta- dında tınılar duyuldu. Iki müzis- yenin karşıhklı yaklaşımı saygı ve alan açma anlayışı üzerine oturmuştu; birbirlerini öne iteli- yorlar ya da karşılıklı olarak üst üste bindirilmiş akor dizileriyle armosfer zenginliği yaratıyorlar- dı. Çift piyano, caz çalmak açı- sından biçilmiş bir kaftan yada çok uygun bir format değil; caz ile klasiğin arasında kaçınılmaz gelgitlerin olduğu bu formatta. Müzisyenler birbir- lerine bolca solo pa- sajlar ikram ettiler. tlk solo bölümde Corea bir köşeye çe- kildi ve meslekta- şını dinledi. Sıra kendisine geldiğin- deyse, Rubalcaba sahne gerisine yollandı. Corea. medley türünden kısa bölümler çaldı ve içinde ta- bii ki 'Chüdren's Song'dan bö- lümler olmasa olmazdı. Corea'nın dinleyiciyle konta- ğı iyi; sıcakkanlı yapısından ile- ri geliyor bu. Fakat zaman za- man abartılı şirinlikleri pek işe yaramıyor; bir ara bir tef ve ba- get çıkanp tempo tutması gibi. Yi- ne dopdolu, tatmınkâr bır konser- di, kimse yanda terk etmedi ve müzisyenler iki kez bise geldiler. Teşekkürler... Sanat Calericileri Derneği ARTIST 2002ye sahip çıkıyor: Sanat Fuarı hizhıı 30 Haziran ve 1 Temmuz 2002 ta- rihlerinde İstanbul Sanat Fuarı ile ilgili Cumhuriyet gazetesinde çıkan yazılara yanıtnr. Henüz bir modern sanat müzesi ol- mayan tstanbul'da sanatı geliştirmek, yayguılaştırmak ve bir piyasa oluş- turmak için sanat galericileri yıllardır büyük bır çaba harcamaktadır. Bu çabayı desteklemek adma 1998 yılında kurulan \e bugün üye sayısı 72'ye ulaşan Sanat Ga- lericileri Deraeği kurul- dugu yıldan itibaren İstan- bul Sanat Fuan'nın orga- nizasyon ve yürütmesın- de aktif rol üstlenerek sa- nat ruannın katdımcı aya- ğını oluşturmuştur. AR- T/STismi ve logosu da bu değişikliğin sonucu olup, fuara yeni bir yüz ve kim- lik kazandırmak amacıy- la hazırlanmıştır. Oysa Cumhuriyet gaze- tesinde çıkan her iki ya- zıda da Sanat Galericile- ri Derneği yok sayılarak ismi yer almamıştır. Sa- yın Kavukçuoğhı'nun fu- an sahiplendiğini iddia ettiği tkon firması Sanat Galericileri Derneği ta- rafindan seçilmış olup sa- dece Lütfi Kırdar Kong- re ve Sergı Sarayı'nda gerçekleşecek 12. tstan- bul Sanat Fuan'nda or- ganizasyon ve tanıtım ro- lünü üstlenmiştir. Mekân olarak Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı'nın seçimi ise ta- mamen galericilerle geç- tiğimiz yıl Ekim ayında yapılan ve 42 galerinin katıldığı anket sonucu, galerilerin fu- ar yerinin şehir merkezinde kalması- nılstemeleriylebelirmiştir. (42 gale- riden sadece Evin Sanat Galerisi TÜ- YAP-Beylikdüzü lehine görüş belirt- miştir.) Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sara- yı'nda yapılacak olan ART/ST12. ts- tanbul Sanat Fuan'nda bu yıl geçen yılın çok üzerinde (yaklaşık 75-80 ta- ne) galerinin yer alması, yapılan se- çimi doğrulayan bir kanıttır. TUYAP-Beylikdüzü katılımı sağ- lamak için bu yıl ücreti 100 dolar be- lirtip daha sonra stand yerleşiminden ücret almayacaklannı açıldamalanna rağmen baş\-uran galeri (!) sayısı 56'da kalmışhr. Bunlann bır kısmının da galeri kimlikleri tartışılır (!). Hatta listede yer alan bazı galerilerle görüş- tüğümüzde açıklandığı gibi başvuru- anat Galericileri Derneği, fuar yerinin şehir merkezinde kalmasını istedikleri için TÜYAP'tan aynldıklannı; Ikon firmasıyla 2002 tstanbul Sanat Fuan'nı Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı'nda düzenlemek üzere anlaştıklarını belirtiyor. laruun olmadığını belirtmişlerdir. TÜ- YAP önümüzdeki yıllarda ücretsiz stand uygulamasvnı sürdüreceği konu- sunda bir görüş belirtmemektedir. Bütün bunlann dışında korsan suç- laması çok ağır ve haksız bir itham- dır. Sanat Galericileri Demeği, TÜYAP yetkihleriyle karşıhklı konuşarak yol- lann aynlması gerektiğini bildirmiş- tir. Kendilerinin zaten bu olaydan ha- berdarken tarafimıza yapılan bu suç- lamanın haksızlığı daha iyi anlaşıla- caktır. Korsan, bir şeyin ucuz taklidi anlamına geliyorsa biri parah biri pa- rasız iki yer arasında korsan sözcüğü daha çok TÜYAP-Beylikdüzü'ne ya- bşmaktadır. Aynca dünyada belli başlı önemli bütün sanat fuarlan tek başına kendi içeriğini düzenlemektedir. Sanat fuar- lan; sanatseverlerin, sanatçılann, eleş- tirmenlerin, alıcılann bu- luşma yeridir. TÜYAP bu buluşmayı sağlayamayacağından do- layı Kitap ve Bilişim Fu- arlannı da aynı tarihlere getirerek ziyaretçi çekme- ye çalışmakta, fakat bu arada Görsel Sanatlar Fu- an konseptini sulandır- maktadır. İstanbul gibi bir metro- polde ciddi ulaşım sorun- lan varken, sanat fuannın şehir dışına çekilmeye ça- lışılması sanatseverlerin katıhmını düşürebilir. Bundan dolayı Sanat Ga- lericileri Derneğı tarann- dan fuann yeni mekânı olarak belirlenen Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı çok daha doğru bir seçim olarak görünmek- tedir. Açıklanan onur ödülle- rinde ismi geçenlere bakıl- dığında, buisimlere, sana- ta yaptıklan katkılanndan dolayı hiç kimsenin itira- zı ohnayacağı açıktır, fa- kat daha önce ödül ahnış kurumun tekrar adının geçmesi, yönetim kuru- lunda yer alan kişilerin bu kurumlarda danışmanlık görevi yap- malanndan dolayı tamamen taraflı davTanrnalarmdan kaynaklanmakta- dır. Bu da açıklanan ödüllerin nesnel ohnayan ölçülere dayandrnldığını dü- şündürmektedir. Saydığımız nedenleri göz önünde bulundurduğumuzda, Sanat Galerici- leri Derneği olarak etik değerleri çiğ- nemediğimizi düşünmekteyiz. YAZIODASI SELİM İLERİ Casanova Sanatçının "başka" insanlardan "farklt" bir yara- dılışıolabilirmi?.. Casanova: Herkesin "çapkın" bildiği adam... Stefan Zvveig Dünya Fikir Mimarlan adlı yapıtın- da gerçek sanatçıyla, gerçek edebiyat adamıyla, sanata, yazıya, çiziye bulaşmış kişiyi ayırt etmek için özel bir denektaşı kullanmıştır. Yaklaşık yetmiş yıl önce kaleme alınmış "Casano- va" biyografisi önermekte: Zweig, Casanova'nın anılarını Goethe'nin ve Ro- usseau'nunkilerle karşılaştırıyor, şöyle vurguluyor- du: "Casanova 'nın edebiyat alanında amatör olması gibi onlar da zevk alanında amatördü/er. Gerçekten de, fikir adammın trajedisi buradadır. Hayatı olan- ca genişliği ve şehvetiyie tanımak için yaratıldığı ve bunu yapabilmek için tutuştuğu halde, yine de gö- revine bağlı kalmak, işinin kölesi olmak, kendisi için koyduğu ödevlere boyun eğmek, düzenin tutsağı olmak zorundadır." (Ayda Yörükan çevirisi.) Buradaki "düzen"\ düzenlilik anlamına alıyorum. Zweig'in yorumuna göre Casanova kalıpçı ahla- kın, hatta "etik" değerierin içinde düşünülemez. Ne içinde ne dışında; kavram ötesi, bütünüyle tekil bir durum. Bir sanat eriyse her şeyden önce sıkıdüzenin in- sanıdır; yaşamı sıkıdüzen, çaba, emek ve mihnet üzerine kurulu kişi: "Her gerçek sanatçı, hayatının büyük bölümünü yalnızlık içerisinde ve kendisiyle arasındaki düelloy- la geçirir; hayatın arzu edilen çeşitliliğini tatmak sa- natçı için, ancak yaratışın aynası içinde mümkün- dür. Yalnızca yaşamak için yaşayan, yaratıct olmayan, zevk almakla yetinen bir kimse hür olabilir ve çılgın- ca yaşayabilir. Kendisine birtakım gayelerkoyan bir insan güzel maceralann yanından geçip gider. Bir sanatçı çoğu zaman yaşamak fırsatını kaçırdığı şey- leri anlatır." Yıllar önceydi, Attilâ llhan, hayranı genç bır ha- nım ve ben, Tarabya'da, Kıyı'da yemek yiyorduk. Genç hanım, "Yaşadıklannızı yazıyorsunuz değil mi?" diye sormuştu bana. Ben daha yanıtlamadan, Attilâ Bey alaycı gülmüş, "Yaşasa hiçyazabilirmi?!" demişti... Şimdi bakıyorum her şey değişik. Yaşamak, do- ludizgin yaşamak en ön planda. Yazmak da en ge- ri planda. Yazılıyor yazılmasına, ama yeni zaman Casanova'sı kimliğiyle. Stefan Zvveig, Casanova'nın serserpe yaşadığını, arzularına gem vurmadığını, etik degerlere omuz silktikten sonra serüvenden serüvene koştuğunu, bir kumar masasından kalkıp öbürüne oturduğunu, her gece, her an bır başka şehvet döşeğinde yattı- ğını söylüyor. Gerçek sanatçılar yaşamamışlar; yürekte bukağı, yalnızca ekinsel değerlerle beslenilmiş... Perhizkârlık mı? Sanmıyorum. Gerçek bir sanat- çının, ister toplumsal ister bireysel çizgide, insanlı- ğın acısını duyumsaması gerektiğine ınanıyorum. Acı, haz serüvenine köstektir. Şaşırdığım şu: Bizde oynanan "oyun"u tesrih masasına yatıran eserler, Casanova taklidi yazılar çıziler yanında hep silik kalıyor. Kendisine "dayatılan"a bu kadar boyun eğmiş okur kalabalığı ne zaman oluştu, oluşturuldu? Ve nasıl oluştu, oluşturuldu? Neden oluşturuldu? Milyonlarca insanın önünü göremediğı, gelecek- ten bir şey ummadığı, ülkülerini tek tek yitirdiği, acı- nın diz boyu yaşandığı Türkiye'de okuryazar kişiye hiç mi görev düşmüyor? Ne zaman silkinecek? Takvimde tz Bırakan: "Ona baktı, kitap okuyordu. Okurken öyle sakin bir hali vardı ki". Virginia VVootf, Deniz Feneri, Na- crye Akseki Öncül'ün çevirisi, Can Yayınları, 1982. Alfredo De La Fe Kupuçeşme'de • Kültür Senisi - Afredo De La Fe, bugün saat 21.00'de Nex Yorker Kuruçeşme'de konser verecek. Charanga müziginin can damannı oluşturan kemam, kendine özgü çalışıyla ilk kez salsa müziğiyle buluşturan De La Fe, gecede klasik Küba müziğinden rap, samba, caz ve çağdaş Latin müziğine kadar uzanan geniş bir yelpazede müzik ziyafeti sunacak. (0 212 287 92 82) K Ü L T Ü R t Ç İ Z İ K K Â M İ L M A S A R A C I
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear