23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
17 TEMMUZ 2002 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 17 Ecevit meyûanlara EreL.. ŞhmSden meytian £> okımayabaşiadıbae! J Etektrortk posta: derHzsom@cumhuriyetcom,tr 0.212,512 05 05 FakK 0.212.512 44 - Maliye, kelepir limuzin satıyormuş... "Batan aeminin mallan bunlar!" Özellik 1 * Özgür Sarıfakıoğlu bir saptama yaptıktan sonra soruyor: "Amerika'nın Irak'ı yerie bir edeceğini açıklamasından sonra Türkrye'ye gelen ABD Savunma Bakan Yardımcısı Pauf Wotfowitz, Istanbul'daki temasları sırasında bir de akşam yemeği yedi. Koç Holding Yönetim Kurulu ve TÜSİAD Başkan Yardımcısı Mustafa Koç'un verdiği yemeğe iş adamı Cem Boyner, Devlet Bakanı Kemal Derviş, Demokrat Türkiye Partisi Genel Başkanı Mehmet Aii Bayar ve birkaç işadamı daha katıldı. Bu insanların ne gibi ortak noktaları olabilir diye insan düşünmeden edemiyor. ABD Bakan Yardımcısı'nın temasa geçtiği insanların hiçbirinin halk tarafından seçilmediği ve herhangi bir temsil yetkilerinin olmadığı düşünülürse niye Irak konusunu bunlarla görüşme ihtiyacı duymuş olabilir ki?" E konomik krize alıştık... Borçlanmaya alış- tık... Zamlara alıştık... Yolsuzluğa alıştık... Rüşvete alıştık... Siyasi krize alıştık... 1 1 Uyum ve uzlaşma içindeki iktidarın düş- mesi eli kulağında; hükümet krizini hiç yadırgama- yacağız... Hayatımız kriz üzerine kurulu... Krizle yatıp kriz- le kalkıyoruz... Sanki Türkiye'de işler yolunda gitse hayatımız- da büyük bir eksiklik olacak... Alışkanlıklar neredeyse bağımlılık yaptı! Bülent Ecevit, hastalığına alıştı artık, doktora bi- le gitmiyor; evin önünde bekleyen hemşirenin ver- diği hapları yutup tedaviyi sürdürüyor. Halk işsizliğe alıştı, kahveler adam almıyor... Rahşan Ecevit, partiden istifalara alıştı, kocasıy- la baş başa kalmak için yakında evdeki kedileri de kapının önüne koymaya hazırlanıyor... Kemal Derviş, Türkiye'yealıştı, global birikimiy- Alışkanlık le yerel siyaset yapıyor... Gençler, gelecekten umudunu kesmeye alıştı, herkes gününü kurtarmaya çalışıyor... Ismail Cem, 62 yaşında "genç" görünmeye ve soldan sağa doğru çark etmeye çabuk aiıştı, ilk bü- yük krizde başbakan olmayı bekliyor... Amerika yine Saddam a taktı, burnumuzun di- binde savaş krizi yaşanıyor; Tansu Çiller, savaşa alıştığı için bombalar atılırken başbakan olmak is- tiyor... Vatandaş çöplükten beslenmeye alıştı; belediye çöplükleri sabit pazar gibi çalışıyor... Hüsamettin Ozkan, ömrünün son 11 yılını ge- çirdiği Bülent Ecevit'siz bir yaşama alıştı; hasretini duvanndaki fotoğrafa bakarak gideriyor... Mesut Yılmaz her fırsatta "Avrupa" demeye alış- tı; Türkiye'yi pek umursamıyor... Devlet Bahçeli. hem iktidara hem de herkese rest çekmeye alıştı; adına güveniyor... Piyasalar krize alıştı; borsa düşüyor, euro dolan yakalıyor, dolar lirayı altına alıp daha çok eziyor, kimse bana mısın demiyor... Deniz Baykal, kulağının üstüne yatmaya alıştı; siyaset sahnesinde rakiplerinin başansızlığı ile ba- şan kazanmayı bekliyor... Tayyip Erdoğan, değişime alıştı; hergün değiş- mezse kendine alışamıyor... Medya siyaseti yönetmeye alıştı; Cem Uzan bir adım öne geçip kendine parti kurdu, konser sah- nelerinde iktidara oynuyor... Avrupa Birliği, Türkiye'yi köşeye sıkıştırmaya alış- tı; siyasi üç kriterin yanında tuzlu beş kraker istiyor. Türkiye sıcaklara da alıştı ama şair "beni bu ha- valar mahvetti" diyor! SESSlZSEDASIZf!) ' '" Yüksek Yerilim H a t t ı j = erdincutku@yahoo.com L Polıtikamızda görüşme trafiğı sıklaştı.. Halka da sıra gelecek bir günî Dünyanın geri kalan kısmı neresi! Varsayalım ki Birleşmiş Milletler dünya çapında bir anket düzenlemiş ve ankete katılanlara çok basit tek bir soru sorulmuş olsun: "Lütfen, dün- yanın geri kalan kısmındaki yiye- cek eksikliğine getirilebilecek çö- züme ilişkin kişisel görüşlerinizi dürüstçe belirtin." Ercan Artınöz'ün aktardığına göre dünya çapındaki bu anket, bü- yük bir başarısızlıkla sonuçlanmış... Ne var ki başarısızlıkla sonuçlanan anketin kendi içinden hiç umulmadık başka bir sonuç çıkmış... Internet ortamında ekrandan ek- rana dolaşan sonuçlar şöyleymiş: Afrika'da insanlar "yiyecek" keli- mesinin ne anlama geldiğini bilmi- yorlar. Batı Avrupa'da insanlar "eksiklik" kelimesinin ne anlama geldiğini bil- miyorlar. Doğu Avrupa'da insanlar "kişisel görüş"ün ne anlama bilmiyorlar. Ortadoğu'da insanlar "çö- züm"ün ne anlama geldiğini bil- miyorlar. Güney Amerika'da insanlar "lüt- fen" kelimesinin ne anlama geldiğini bilmiyorlar. Asya'da insanlar "dürüstlük" keli- mesinin ne anlama geldiğini bilmi- yorlar. Ve Kuzey Amerika'da insanlar "dünyanın geri kalan kısmının" ne anlama geldiğini bilmiyorlar. ÇED KOŞESI OKTAY EKİNCt KİM KİME DUM DUMA BEHİÇAK behıcak(ö turk.net 'Parfllerdeki' Dostlarınuz... Son gürJerin "yeni ohı- şıun"culan da kamuoyun- dan"sosyal demokrat 1 ' kimlikle destek aradıklanna göre, siyasi yelpazede kendilerini "solda" kabul edenlerin "parti zenginb- ği"arnyor... Bu çoğalmayla birlikte "ikti- dar umudunun azatdığuu" gö- ren kimi sol kesimler ise aynı hareketli sürece " birtik" çagn- lanylakanlıyorlar... ••• Peki, böylesine türlü çeşitli bir "aynbk'' furyası, acaba sa- dece "soüT ve bağlı olarak "ül- kenin aydınhk geleceğine" mi zararveriyor?.. Kimse pek üzerinde durmu- yor; ama, bu parçalanma. aynı umutlann bir parçası olan "dost- hıkJan" ve "arkadaşlddarr da olumsuz yönde etkihyor... Hat- ta, en yakın dostlan bile giderek "siyasi hasHnlar" haline getiri- yor, aralanna "siyasi kedileri" sokuyor... O dostluklan ve o arkadaşlık- lan şöylebirdüşünün... Kimbi- lir nasıl da özverili ve u- mut yüklü kavgalann "ortikduygulany- la" yaratılmış- tı?.. Sagdakigi- bi sıradan "çı- karbnn" değil, tüm kişisel bek- lentüerin bir ke- nara ıtüdiği "cos- kuhı yüreklerin* tarihsel buluş- malanyla doğ- muş ve yaşan- mışhrdı... Şindi ise her- kes i;m "bir daha yaşaunayacak" bu çoşkJu sürecin "insan ilişkierini'' de farklı parti- lerdea siyasi yanş hırsı- na tırban ediyoruz... <**• Ortat geçmişe vefasız- hk yçarken, ortak geleceği de yok ediyoruz... ••• Bısözlerimin, "yaşamda" ne anlana geldiğini görebilmek için, .akında yakamıza yapışa- cak »ruyu şimdiden kendînize yöneon: "-öme oy vereceğiz?».'' BG. kendi payıma giderek "açnaza" giriyorum... Örcğin, çok sevdiğim ve çok şey cşrendiğim bir Prof. Dr. Ce- vat Ceray telefon açıp da; "Bi- tiroran, Mümtaz SoysaTla be- rabeiz. desteğinj bekJeriz.»" derst ne diyebılırim? Yai yıllardır dostluğun ve aıkaaşlığın ne demek olduğu- nubökte yaşadığımız bir Bed- ri\e ; Mustafa Gürkan sözü seçimere getirip; "Seo yine de CHFden şaşma. biz de neden CHBkyiz?-" diye dıretirlerse, konuıınasıl değiştirebilirim?.. BenzerşekildebirAKAraba- a arayıp da; "DSP'de kalarak parti içi demokrasiyie kavgayı sürdürüyoruz, bize güvenin_." şeklinde konuştuğunda, Bursa Barosu başkanıyken verdiği çevre ve hukuk kavgasını bir ke- nara nasıl itebilirim?... Ya \fecdi Sayar çıkıp gelirse?.. Sema Pişkinsütle aynı partide olduğunun "önemini" anımsa- np da gözümün içine bakıverir- se... "Anlamamazhktan gebne- yi" ne kadar sürdürebilirim? ÇEKÜL'ün neferlerinden, mimarlıktaki kültür ve çevrd kavgamızın ortağı MithatKıra- yo^u da Mugb'lara kadar uzan- mış, eşe dosta "MuratKarayal- çın'Iayız_" demiş... Yakınlığı- mızı bilenler bana da soruyor- lar... Düştüğüm durumu tahrnin edebiliyor musunuz?.. Hele Sönmez Targan'la her göriişmemizde "yürekoynağı" oluyorum... Eskiden kalma "parti disiplini" depreşir de bu kez artık üyesi olduğu ÖDP'ye oy vermemiz için bastırırsa, bu emektar sosyalisti de üzme- mek gerekmez mi? Bu listem biraz daha uzayabılir; Vlğit Gülöksüz'ler ve Ühan Teketi ler de eklenebilir. Ancak şımdi de tsmail Cem ayn par- ti kurup "oy" iste- meküzere... 1970'lerinounu- rulmaz TRT Genel Müdürlüğü'nden alındıktan sonra mahkemeyı ka- zanmış, ancak dönemin baş- bakanı Demirel yargı karannı uygulamayarak görevine baş- Iatmamıştı... Gençliğimızde Cem'e duydugumuz sevgi, DİSK'in Politika gazetesinde birlikteliğe dönüştü.. Yakın geçmişteki kısa süren Kültür Bakanlığı'nda da tarihsel ve doğal mirası koruma duyarlılı- ğımızı paylaştık... Dışişleri Ba- kanı olunca da "Kültür Girişi- mi"nin üyelığini yine bırakma- dı... Şimde ya derse ki; "Öbür dosdann tümü bir yana, biz bir yana_" ••• Evet... Öyle bir seçim süreci- ne giriyoruz ki, bizi partilerin arasında değil, dostlanmız ara- sında "$69401* yapmaya zorla- yacaklar... LT stelikbunu da aynı dostlanmız yapacaklar. Oysa bu yakınlıklar kolay oluşmadılar ki bir parti hatınna silip atalım, birinin gönlü olsun diye öbürlerini yok sayahm... Oekincii" cumhuriyet.com.tr. y ğ rnolekvkr- faye/ojı, nûkJees-f/Z'k, ve ÇİZGİLİK KÂMtL M.ASARACI HARBt SEMtHPOROY semihporoy(ayahoo.com BULUT BEBEK MRAYÇÎFTÇ! bulutbebek ö hotmail.com <*%: < 2. «=- TARtHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 17Temmuz AA//rKAB/R'fN M/A44/?/ OA/ÂT.. />J o*Ş4r ÖLMÜÇ- 8ÖLÜMÜ 'A/De ÖĞ&E77'A4 İİY£tJĞf- PANO DENtZ KAVUKÇUOGLU Miğfer, Palaska, Postal ve 0 Kadın Gazetede o tümceyi okuyunca dehşete düşmüş- tümdoğrusu... Iraksavaşındabaşbakan olmakis- tiyorvm!" diyordu kadın. Onu yine kafasında miğ- fer, belinde paiaska, ayaklannda postallarla Meh- metçiklerin arasında, onlann sırtını sıvazlar, fotoğ- rafçılara gülücükler dağıtırken görür gibi olmuş- tum... Kuşkusuz, ileride torunlanna göstermek, "Bakın, ne kahraman bir babaanneniz vardı si- zin..." diyebilmek için çektirmiyordu 0 fotoğrafla- rı... Her biri bu ülke için başlıbaşına birer talihsizlik olan öbür siyasal liderter gibi o da bu fotoğraflann simgeJediğı savaştan, ölümlerden, kıyımlardan me- det umuyordu... Topraklan geniş, doğal kaynaklan zengin, insan- lan çalışkan olan bu güzelim yurdu, gelecek umu- dunu kanlı ölümlere bağlayan bir ülke konumuna getirmişlerdi elbirliğiyle. Onurlu, yürekli başı dik Anadolu ve Rumeli insanının canıyla, kanıyla kur- tardığı bu vatanı son otuz kırk yılda kendi başına ayakta duramayan, ona buna el açmadan karnını doyuramayan yoksul birtoprak parçası durumuna düşürmüşlerdi. Siyasal rejimi ne olursa olsun, halkı nasıl düşü- nürse düşünsün, başında kim olursa olsun kom- şumuz olan bağımsız bir ülkenin egemenliğini or- tadan kaldırmak için başlatılan hazırlıklara bir an ön- ce katılabilmek, savaşın en önünde yer alabilmek için çırpınıyorlardı. Çocuklarımızı ölüme göndere- cekler, karşılığında "dolar" dıleneceklerdi Ameri- ka'dan, boyumuzu aşan borçlanmızın faizini öde- yebilmek için... Ülkeyi bu duruma o delikanlılann anneleri babalan mı düşürmüştü? Onlar mı yapmış- lardı tüm bu borçlan? Fabrikalanmızı onlar mı ka- pattırmış, tanmımızı onlar mı yok etmiş, bankalan- mızı onlar mı batırmıştı? Ülkemizin yoksulluğu hiç etkilememişti savaş şa- hinlerini... Görkemli yalılarda oturuyorlar, lüks yat- larla denize çıkıyorlar, pahalı otomobillerle dolaşı- yorlardı yine... Yoksul işçi, köylü, emekçi çocukla- nnı ölüme göndermek o yalılarda, o yatlarda, o oto- mobillerde mi geliyordu akıllanna? Bilemıyorum, a- ma bunu yapabilmiş olmanın, bizim anlayamaya- cağımız keyfini sonuna kadar çıkartabilmek için dizginleri "bizzatelegeçirmek" istedMeri ortaday- dı. "Irak savaşı sırasında başbakan olmak istiyo- nım!.." tümcesini başka türlü nasıl yorumlayabilir- dik? Dış borcumuz 117.5 milyar dolara yükselmisti. Sürekli faiz ödüyorduk. IMF'den alınan 30 milyar- lık borcun da ilk ödemeleri 2003 yılında başlaya- caktı. Dış borcumuz kadar da iç borcumuz vardı. Yılda ise ancak 145 milyar dolarlık bir toplam de- ğer üretiyorduk. Bu üretim düzeyi ile bu borçlan çe- virmek olası değildi. Bu borç sarmalından, bu tu- zaktan kurtulabilmek için tek yol "borcu borçla ka- patmak" kolaycılığından bir an önce dönerek, üre- timimizi arttırmak, tüketimimizi de dengelemekti. Eğer bu vatanı kurtaran, bu cumhuriyeti kuran yü- rekli, onurlu, başı dik atalarımız gibi biz de özgür yaşamak, egemenliğimizi korumak, bağımsızlığımı- zı yıtirmemek ıstıyorsak, seçimimiz şimdikinden çok farklı bir yaşam biçimi olmalıydı. Bu yaşam bi- çimi üzerinde kafa yormalı, projeler üretmeİiydik. Bunları düşünürken en çok da kendimize öfke- leniyor, kendimizi eleştiriyordum. Egemen güçlerin bizi adım adım batağa sürüklediklerini çok önce- den görmemiş miydik? Ama en bir arada olmak, en omuz omuza vermek, en dayanışmak gereken durumlarda bile sonu gelmez kavgalara tutuşuyor, birbirimizi, dolayısıyla da kendimizi tüketiyorduk. Biz tükendikçe, karşımızdakiler daha da güçleni- yordu. En şiddetli kavgalarımız, en incir çekirdeğini dol- durmaz konulardan çıkıyordu... Bu konuların birço- ğunun dışarıdan şınngalandığını, bizim gibi olma- yan, bizim gibi düşünmeyen güçlertarafından pom- paiandığını göremiyor, hemen üzerlerine atlıyorduk. Eğer bugün de bıraz hırçınsak, bu, kendimize kar- şı duydugumuz öfkeden geliyordu. Bin parçaya bölünmüştük içinde en yakınımızdakilere yüklenir- ken kendimizden öç alıyorduk aslında... O kadın, kafasına mığferini, ayaklanna postalla- nnı geçirmeden, palaskasını kuşanmadan bizim de bir şeyler yapmamız gerekiyordu... Bir an önce... dkavukcuogluı • superonline.com Faks:0212-723 84 97 B U L M A C A SEDAT YÂŞAYAN SOLDA^SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 V "Çoban- püskülü" de denilen bir süs bitkisi. II Bir sinir has- talığı... Kısa bacaklı bir köpek cinsi. 3/ Antik dö- nemlerde Anadolu'nun güneyine ve- rilen ad... Duvar içinde bırakılan oyuk bölüm. 4/ Ev- „ rensel alıcı olan kan gnıbu... Pasifik'te Fransa'ya ait bir a- da. 5/ Dışa voınılan sevinç... Birrenk. 6/ Asya'da bir ülke... Vilayet. 7/ Orta Av- rupa'daki dağ sıra- sı... Hayvanlan bağlamak için çakılan demir ya da ağaç kazık. 8/Eski bir ağırlık birimi... Mikros- kop camı. 9/Bulucusunun adını taşıyan ve körler tarafından kullanılan kabartma yazı. YUKARBDAN AŞAĞIYA: 1/Kazanda yeteri kadar mayası gehnemiş hamu- run içinde bekletilerek dinlendirildiği derin ma- deni tekne. 2/ Bir şeyden kalan kötü iz... Bir tür taze ve ruzsuz beyaz peynir. 3/ Soy... Gemilerde kullanılan halattan örülmüş ağ. 4/ Kıyı ile gemi arasında yük taşımakta kullanılan altı düz tek- ne... tlgi eki. 5/Bir haber ajansının simgesi... Te- mel niteliğinde olan. 6/Eski dilde su... Bir renk. 7/Bir alay işareti... Güreşte bir oyun. 8/Doğal ve tarihsel özelliklerinden dolayı koruma altına alı- nan alan... Yapma, etme. 9/Güneydoğudan esen yel.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear