01 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
23 ARALIK 2002 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA DIŞ BASIN Irak krizinin nedenini sadece ABD'nin bu ülkenin doğal zenginliklerine göz dikmesine bağlayanlar yanılıyorlar Petrol sorunununboyutu farldı• ABD ile Irak arasında yaşanan krizde Bağdat yönetirninin elinde bulunan zengin petrol kaynaklannrn elbette rolü var. Ancak neden, üretim kapasitesi dünya pazannın gereksiniminin yüzde 3'ünü karşılayacak orana kadar düşen Irak petrolünden pay almak değil. Dünya petrolünün yüzde 25'inin geçtiği Körfez"deki istikrar ve güvenliği sağlamak. DAMELYERGIN* Eğer sonuı petrolse yanıtı "Irak" olamaz. Bazılan Irak krizinin, ABD ve Amerikan petrol şirketlerinin Irak'ın kaynaklanndan bir parça koparabilmek için üretildiği tezini öne süriiyor. Ba- zılan ise liberalleşmiş bir Irak'ın dün- ya pazarlanna daha ucuz petrol sataca- ğına ve bunun sonucunda da enerji kay- naklan konusundaki güvenliğimize ihş- kin kaygılann çabuk bir şekilde sona ereceğine inanıyor. Bu bakış açılan hem zamanlama hem de dengeler konusunda yapılan yorum ve algılama hatalanndan kaynaklanıyor. Evet, Irak'ın kaynak açısından dünya- nın ikinci sırasındaki petrol zengini ol- duğu doğrudur. Ancak üretim kapasi- tesi açısından bu ülke dünya petrolle- rinin sadece yüzde 3 'ünü üretnıektedir. Ihracat NUervanınkl kadar Petrol ihracat oranı ise Nijerya'nın- kiyle eşdeğerdedir. Irak'ın üretim ka- pasitesini ikiye katlaması bile on yıla yakın süre alır. Bu arada başka bölgelerdeki gelişme- ler, bu ükenin petroldeki payını yüzde 5'le sınırlar. Bu yüzde kayda değer ol- makla birlikte diğer petrol ihraç eden ülkeler arasında "ikincisauP bir rakam- dır. Bu senaryo bile Irak'ın yabancı ya- tınmcılan ülkeye davet edeceği olası- lığını doğurabilir, ancak tarih bize bu- nun kaçınılmaz bir sonuç olmadığını gösterdi. 1991 'deki Körfez Savaşı'ndan sonra Kuveyt, petrol endüstrisini yaban- cı yatınmcılara açacağını açıklamıştı. Ancak aradan geçen 11 yıla rağmen bu hâlâ gerçekleşmedi. Nedeni ise par- lamentoda ulusalcılığı öne süren mu- halifler. Kriz bütün açılanndan güvenliğe odaklanmış durumdayken -Irak'ın sa- hip olduğu kitle imha silahlan konusu- ortada işin enerji boyutu olduğu gerçek. Ancak bu Irak'ın petroüerinden pay ele geçirmekten öte bir şey: Dünya pet- rollerinin dörtte birinin aktığı Körfez'in istikrar ve güvenliğini sağlamak ge- rekli. Saddam Hüseyin' in bölgeyi kont- rolü altında tutmak istediği bir gerçek. 0,1980'de îran'ı ve bundan on yıl son- ra da Kuveyt'i işgal etti, Suudi Arabis- tan'a ise tehditler savurdu. Körfez ül- kelerinin ona sempati duymamak için haklı nedenleri var. Şu an yaşanan Irak krizinin sadece petrole endeksli olduğunu savunmak için önce değışik perspektiften olaya bakmak ve özellikle Rusya, Hazar BÖİ- gesi ve Batı Afhka gibi dünyanın di- ğer pazarlannı dikkatle incelemek ge- rekir. Hiçbir ABD yönetimi bir elin beş parmağı kadar petrol kontratı ve on yıl süre gerekrirecek kaynak arttınmı için böyle ani bir saldın planı yapmaz. Saddam'sız bir Körfez, Irak petrol- lerinin geleceğini nasıl etkiler? VVashing- ton ve diğer merkezlerde yapılan bu konuya ilişkin tartışma, kazançlardan çok belirsizlik ve risk söylentilerine odaklanmış durumda. En çok gündemde olan soru ise ola- sı bir savaşa, bu savaşın Irak'ın üreti- ArielŞaron için sonun başlangıcı YOEL MARCUS tsrail Başbakanı Ariel Şaron hep (ocakta seçim var) söylediğimiz gibi Israil"in siyasi yaşamında bir feno- mendir. Işleri ne kadar batırdığı ya da yere kapaklandığı önemli değil. 0nun üzerine hiçbir başansızlık etiketi ya- pışmaz. Medya ortaya çıkarmak için o kadaruğraştı. Ancak. kimse onun her şeyi nasıl berbat ettiğini anlatmayı ba- şaramadı. Tanıdığımız Şaron ömrünün büyük bölümünü "çefişkflerin adamı" olarak geçirdi. Doğruyu söylemek konusun- da da hiçbir zaman ısrarcı olmadı. Di- siplinli bir asker değildi. Lübnan Sa- vaşı sırasında savunma bakanlığı ya- parken bakanlığı parmağında oynattı. Görevine son verilen tek savunma ba- kanı oldu. Şimdiye kadar iki-üç kez si- yasi yaşamının sonunun eşiğine gel- di. Insanlar, her seferinde "Siyasi ya- şanu bittF dedi. Ancak, o da her seferinde bu eşik- ten dönmeyi başardı. Emrinde çahştığı tüm başbakanlan küçük gör- dü. Yakın geçmişte yeni- den genel başkanı seçil- diği Likud Partisi'nin 20 yıllık ülkeyi yönettiği sü- reçte bu kurşun gibi, pa- zarhkve manevra yetene- ği olan Teflon gibi daya- mklı adam hayatı herkes • Belki Ariel Şaron'un sonunun başlangıcının ilk belirtilerini görüyoruz. En dayamklı Teflon bile sonsuza dek dayanmaz. için zorlaştırdı. Ancak, başbakan ola- rak, ülke pisliğe saplanmış durumday- ken sanki olanlann hiçbirinin kendi- siyle ilgisi yokmuş, onun bunlarda hiç sorumluluğu yokmuş gibi daüna yük- seklere çıkanldı, yükseklerde uçru. Olumsuz yorumlanabilecek mesaj- lar vermemek için büyük çaba sarfet- ti. Kamuoyunun büyük bölümü, olan- larda onun etkisi olduğunun ve so- rumluluk duyup duymadığının farkın- da bile değil. Bunun nedeni Şaron"un işleyip geliştirdiği kendine has açık- lama ve yorumlan. Bunlann başhca- lan Araplara güven ohnayacağı, şu anda içinde bulunduğumuz kötü du- rumun Oslo Anlaşması' na imza koyan ve Filistinlilere bize karşı kullandık- lan silahlan veren Işçi Partisi'nin su- çu olduğu, Pferes ve Beifin'in Rabin'ı yoldan çıkardığı ve Işçi Partisi 'nin ik- tidarda olmayı hak etmediği tezleri. Filistin'deki otoriteyi tek tek tuğla- lannı sökerek yıkan Şaron, hiçbir za- man siyasi bir çözüme ilişkin fikir üretmedi ve kamuoyunu Filistin'de ko- nuşmak için muhatap alınacak kimse- nin olmadığına dair ikna etti. Toplumun paranoyak hislerini tüm dünyanın ülkede uygulanan politika- lar nedeniyle değil anti-semitik ne- denlerden dolayı Israil'e düşman ol- duğunu sa\aınarak besledi. Şaron'un en büyük tezi ise şuydu: "Araplar an- laşma istemiyor. İstedikleri şey Yahu- dileri öldürmek. Onlara topraklannı son parçasına kadar geri versek bile." Kİsaca ozetlemek gereldrse hangi ko- nuda sorunumuz varsa, ekonomik ya da askeri alanda bunlann hiçbiri Şa- ron'un liderlik zaaflanna bağlı değil- dir. Olanlar hep, Araplar, Işçi Partisi, düşman tavır takınan medya, solcular ve teröryüzündendir... Şaron, aldatıl- mak istenen geniş bir kitlenin istekle- rinin nasıl yerine getirileceğini iyi bi- lir. Zaten aldatılıyorlar. Ancak soru Likud'daki seçim yolsuzluğu şüphele- rinin Şaron'u nasıl etkile- yeceğıne yönelik. îsrail Parlamentosu Knesset'te- ki bir milletvekilliği koltu- ğunun parayla ya da yeral- tı dünyasmdan küçük yar- dımlarla satın alınabilece- ğine yönelik suçlamalar Likud Partili eski miHetve- killerini şoke etti. Sistemdeki geçiş süreci siyaset ve para arasında bir ' """""r bağlantı kurdu. Ama Li- kud'da yolsuzluğun ortaya çıkanhna- sı ve mafyanın parlamentoda sözünün geçme tehlikesi yönetim kadrosunun kimlerden oluştuğuna yönelik soru- yu ortaya çıkanyor. Polis araştınyor. Bu arada Şaron da adalet bakamndan parti adaylannın seçiminin açıkorurum- la yapılmasına yönelik yasal düzenleme için bir komite kurmasını istedi. Aslında Şaron, yüzlerce, binlerce kişiyi Likud'a üye olmaya teşvik ederek Netanyahu'nun, kendi taraftarlanmn denizinde boğulmasına neden olan kişidir. Ancak, o, bu konuda da hiçbir sorumluluk kabul etrniyor. Bu ülkede yaşanan iki büyük siyasi yenilgi -1977'de Işçi Partisi'nin iktidan kay- betmesi ve Netanyahu'nun 1992 yılın- da uğradığı yenilgi- yolsuzluk sonucu meydana gelmiştir. Belki günümüzde Ariel Şaron'un, sonunun başlangıcının ilk belirtilerini, küçük ipuçlannı görüyoruz. En dayanıklı Teflon bile sonsuza dek dayanmaz. (Ha'aretz-17Arahk) Irak'ta, Birteşmiş Milletfcr gözetiminde halkuı hayati gereksinimlerini karşılamak amacıyla gıda karşıhgı petrol uygulaması için üretim yapıbyor. Ayad Saad'ın tamirat yapüğı Kerkük Rafinerisi en büyük üretim merkezJcrinden biri. (FotoğrafREUTERS) mine vereceği zarara ve yeni bir rejim kurulduğu takdirde hükümetin ülkede istikran sağlamak için petrolden gele- cek kazançlara acilen ihtiyacı olacağı- na ilişkin. Aynca, Saddam' ın bir yenil- gi olduğu takdirde ülkenin petrol rafi- nerilerine zarar verme olasılığı da yük- sek. Irak'ın askeri güçleri aynı şeyi 1991 'de Kuveyt'i terk ederken yapü. Ku- veyt'in petrol kaynaklanndaki yangın- lan söndümıek için sekiz ay harcandı. Cetln cevlz tartısmacı Bu kez belki bazı Iraklı komutanlar bu türde emirlere uyma konusunda ye- ni hükümete ileride hesap verme kor- kusuyla isteksiz davranabilirler. Savaş sonrasında geçici olarak BM veya ABD başkanlığında askeri bir yönetim olur- sa, bu yönetimin Irak'ın petrolden ge- • len kazancını azami düzeye çıkarmak isteyeceği kesin. Ancak bu hükümet petrol endüstri- sinin geleceğine ilişkin kararlarda so- rumluluk almak istemeyecek, bunu ye- ni kurulacak Irak hükümetine ya da ge- çici göreve gelen teknokrat kadroya bı- rakacaktır. Bu hükümet de ülkenin ye- niden yapılanması için kaynağa ihti- yaç duyacağından, petrol şirketleriyle masaya oturduğunda çetin ceviz bir tar- tışmacı olacaktır. "Her şey petrol İÇHT söylemindeki tar- tışmalarda çoğunlukla Irak'ın günlük 2.8 milyon varillik petrolünü uluslara- rası şirketlere aktaracağı düşünüiüyor. Ancak bu da çok güçlü bir tez değil. Ye- ni Irak hükümeti yabancı şirketleri da- vet ederse kazamlan her dolann 88 sen- tini kendi kasasma atmak isteyebilir. Ya da dolann tamamıru kendine sakla- yıp üretim için gerekli teknolojiyi sa- tın almayı düşünebilir. Aynca, petrol üretimi anlaşması için gelen şirketler de son derece dikkatli davranacaktır. En azından bölgede gü- venlik ve istikrarsızlık sonınu kalma- ması konusunda. Çünkü Rusya, Fran- sa, Itarya ve Çin'de merkezi olan şirket- lerin yaptıklan kontratlar, BM ambar- golan nedeniyle işlevselliğini yitirmiş durumda. Bu nedenle eskiden kontra- tı olan ülkeler Avustralya, Amerikan ve Kanada şirketlerinin de aralannda ol- duğu yeni firmalarla ortakJık yapacak- far. Her kafadan ses çıkan bu çokulus- lu ortaklıklar, yeni bir Irak hükümeti- nin pazarlık yaparken konumunu güç- lendirecektir. Tabii, yeni bir hükümetin kurulup yeni kontratlann konuşulması en az bir yıl aiacaktır. tran-Irak Savaşı öncesin- deki günlük 3.5 milyon varillik üreti- me çıkılması da üç yıl veya daha faz- la sürebilir. Bu üretim artışının maliye- ti asgari 7 milyar dolar olur. Bu da üre- timde Irak'ı Norveç, Iran ve Birleşik Arap Emirlikleri'nin ligine sokar. Gun- de 2 milyon varil daha artış ise büyük bir atılım gerektirir ve ülkeyi yine de dünyanm üç dev üreticisi Suudi Ara- bistan, ABD ve Rusya'nm gerisinde bırakır. OPEC'de sözü geçmesl zor Üretimi arttıkça Irak, komşulannı pazardaki pay konusunda iteleyip ka- kalamaya başlayacak. Her şeye rağ- men bu Irak'ın bir OPEC devi olması- nı sağlamayacaktu-. Pazan yönlendir- mesi de mümkün olmayacak. Zaten, maddi kaynağa olan acil gereksinimi, ülke yönetiminin varili 20 ya da 25 do- lardan satacağı petrolden elde edeceği kazanca odaklanmasına neden olacak. 2010 yılında dünyanın petrol gerek- sinimi, büyük ölçüde günde 90 milyon varil üretim yapan Çin ve Hindistan gibi ülkeler taraftndan sağlanacak; bu orana vurulduğunda yüzde 17 yapıyor. Böyle bakıldığındâ daha büyük bir rekabetin başlangıcı görülebilir. Bir tarafta Rusya, Hazar ülkeleri, Kazakis- tan ve Azerbaycan var. Diğer tarafta ise Irak'ın da içinde olduğu Akdeniz grubu. Rusya son üç yılda üretimini yüzde 25 arttırarak günde 8 milyon varile çıkardı. sadece yarışmacı Rekabet dört büyük Rus şirketinin ABD'ye direkt ihraç edebilmek için özel bir dağıtım merkezi satın alacak- lannı duyurmalanyla kızıştı. Şu anda bu yanşta ipleri Rusya ve Hazar ül- keleri tutuyor gibi görünüyor. Ama bu değişebilir. Durumun belirlenmesinde sadece jeoloji ve şirketlerin risk ve kazançlan dengelemesi değil, hükümet- lerin aldığı kararlar, siyasi ve ekonomik istikrann da etkili olacağı kesindir. Ancak bu büyük yanşın ödülü, 2010 yılmda yüksek derecede hissedilebilir olacak. Çünkü petrol ihraç eden ül- kelerin ulusal kaynaklanna yılda 100 milyar dolar ya da daha fazla kaynak gelecek. Sonuç itibanyla savaştan sonraki gün Irak da bu pazarda kendi payını alabil- mek için daha iyi ve güçlü duruma gelecek. Ama rekabetteki güçlü yanş- çılardan sadece biri olacak. (The Washington Pöst - 8 Arahk) *Yazar, Cantbridge Enerji Araştırmalan Birliği 'nin başkanı Bıyığınız Avrupa Birliği kriterlerine uymuyor GüneyKore'ye liberalbaşkan SOPHIE MUHLMANN Seul'deki seçim gecesi (19 Arahk), eylülde Almanya'da iki adayın son ana kadar kafa kafaya götürdükleri seçim yanşını anımsahyordu. Dış politikalan ve ABD'ye bakış açılan farklı olan iki aday. Güney Kore'de iki farklı dünyanın yansıması vardı. Kuzey'e yaklaşmaya sıcak bakan liberal bir devlet başkanı ada>n Roh Moon Hyun. Ve diğer yanda da ABD yanlısı, Kuzey Kore'nin başkenti Pyöngyang'ı kendi köşesine terk etmek, ilişkileri dondurmak isteyen muhafazakâr bir aday Lee Hoi- chang Güney Kore'deki seçim gecesi açıkçası devlet başkanını seçmekten öte bir şeydi. Sonunda güvercin, yırtıcı kuşa karşı az farkla seçimi kazandı. Roh Moon Hyun, Güney Kore'nin yeni devlet başkanı. Stalm'in izindeki Kuzey Kore, atom hayallerini itiraf etmese ve gerçek yüzünü göstermeseydi Roh zafer kazanamazdı. Roh baştayken Nobel Banş Ödülü sahibi Kim Dae Jung'un öngördüğü politika uygalanacak. Pyöngvang dışlanmayacak. Kuzey Kore'nin lideri Kim Jong n, kendini sıkıştınlmış hissetiği zaman olumlu sinyal veriyor. Belki Güney'deki güvercin onu sakinleştirmek için yardım eder. (DieWett-20Amhk) Köktendinci tarikatlar Amerikan toplumu üzerinde entelektüel Hıristiyanlardan daha etkili ABDJanrı'yıkullanıyorGUNN,\R FREDRİKSSON ABD nüfusunun büyük çoğunluğu, Tann'nın Amerikalılardan yana olduğu- na inanıyor. ABD hükümeti, Tann'nın verdiği göre\r i yerine getirdiğini ve dün- yayı kurtardığını iddia ediyor. ABD, dün- yanın en Hıristiyan devletıdir ve büyük farkla birinci sıradadır. Amerikan yöne- timi diğer "bütün ülkdere'' Amerikan değerlerini yaymayı amaçlamaktadır. Bunlar benim polemik olsun diye uy- durduğum gerçekler değil. Sayılan gi- derek artmakta olan aydınlar, dünyanm bu Hıristiyan ve askeri süper gücünde neler olup bittiğini anlamaya çahşırlar- ken bu gerçekleri dile getiriyorlar. ABD Devlet Başkanı, bundan bir yıl önce bize "ya bizden vanasınız. ya da kar- jı" mesajım gönderdi. Bu ülke, dünyada- ki bütün kötülere karşı iyi taran temsil et- tiği inancım taşıyan tek ülke. Kökten- dinci inanç, bu ulusun Tann tarafından seçildiği ve özel bir görevle görevlendi- rilidiği şeklinde. Bu düşünceye "Ameri- kan istisnası" deniliyor ama buna, "ken- dini hep haklı bulmacılık" da denilebilir. Bush yönetiminin gü\enlik uzmam Con- doleezza Rice geçenlerde, "ABD özgür- lüğü \¥ adakti savımmalıdn; çünkü bu üke- ler,dün>arun her yerindeki halkiçin doğ- ru vegerçektir" dedi. ABD'nin işine gel- diğinde kaç despotu, şeyhi ve halkın seçmediği lideri desteklediği hiçbir şeyi değiştirmiyor. Avrupalilann, Tann 'nin Amerikan po- litikasında ne denli etkili bir role sahip olduğunu yeterince anlamadıklanndan eminim. Birlngilizyorumcubana, Ame- Geçenlerde Edvvard Said, Aftonbladet gazetesinde, Amerikahlann yüzde 86'sı- nın Tann'nın kendilerini sevdiğine inan- dığuıı yazmıştı. Devlet Başkanf nın ya- kın çe\Tesinde yer alan "akıl ahnaz çok sa\ıda fanatik Hıristiyandan'' söz etti. ABD'de dünyayı siyah veya beyaz, iyi veya kötü olarak gören köktendinci tari- katlar ülkede, entellektüel Hıristiyanlar- dan çok daha etkililer. • Amerikahlann yüzde 86'sı Tann'nın kendilerini sevdiğine inanıyor. ABD hükümeti, Tann'nın verdiği görevi yerine getirdiğini ve dünyayı kurtardığını iddia ediyor. ABD'nin dünyanın en iyi Hıristiyan devleti olduğuna inanıyor. rika'nın her zaman kusursuz davran- madığını söylediğinde karşısmdakilerin ona nasıl şaşkınlıkla baktıklannı anlatmış- tı. Aynı gazeteci, "Amerikahlann kendi haklanndabflmedikteri şeyfer" başkklı bir kitap yazmayı düşünüyor. Bir araştırma, Amerikan halkının büyük çoğunluğu, ül- kelerinin, dünyanm en çok dış yardımı- nı yapan ülkesi olduğuna inandığım or- taya çıkarmış. Oysa dış yardım konusun- da, ıncelenen 24 ülke arasında ABD son sırada yer ahyormuş. Tann'nın sesini duyduğuna inanan \ e onun dediklerini yerine getirmek için silaha sanlmaya hazır olan fanatik din- cileryanında aydın Hıristiyanlann sesi çok etkisiz kalıyor. Zaten bütün köktendinci- likte durum böyle değil mi? Islamcı ve Yahudi fanatizminde de? Eğer bir süper güç tek başına dünyaya önderlik etmeyi ona Tann taraftndan ve- rilmiş bir görw olarak görürse, ABD'nin uluslararası anlaşmalan ve çokuluslu ör- gütleri birer aynntı kabul ederek asla ip- lememesi gayet doğaldrr. Hepimiz zengin ve çeşitli kültürlere sahip bir ülke olduğunu ve her an sonsuz farlılıkta görüşlerin açıkça dile getirildi- ğini biliyoruz. Benim şimdi yaptığım gi- bi, her türlü genel tanımlama, bir şablon olmaktan başka birönem taşımaz. Ancak ABD'de bazı gazetelerin, dergilerin ön- de gelen yazarlannın ve akademik çev- relerin tanınmış adlannın görüşleri, ülke- de giderek daha az etki yapıyor. Bunlar tersine, kahramancıhğı ve bay- rak sallamacıhğı destekler durumdalar. Bir yorumcu, Amerikan medyasında Filistin- lilerin saldırgan tarafolarak gösterildiğine dikkatçekmişn. "İsra^Gazze'deFılistin- lilerin şiddet e>Iemlerine yanıt olarak rûzelerini ateşledi" ifadesine sık rast- lıyoruz. Ama kimse, "FiiMstinlisilahher- kekkr, tsrailordusununsakfarrianna yanrt olarak kendilerini savundular," demiyor. ABD'de yıllarca anti- semitizm yapmış olan Hıristiyan sağ, şimdi katıksız îsrail yanhsı ve anti-Arap petrolden kaynaklanan anlaşmazlıklann Tann'nın verdiği görev olarak tanımlanması garip gözüküyor. Günümüzde dünya böyle işte. Avrupa'nın uzun erimde bu konulara biraz daha ay- dınca yaldaşması gerekir. (Aftonbladet- 2 Aralık) Türkçesi: Gürhan Uçkan
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear