01 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 25 EKİM 2002 CUMA O L A Y L A I v Vljj (jrOKIJıŞLJiJi. [email protected] AÇI MUMTAZ SOYSAL Hazmlıksızlık SEÇİMLERE kilitlenmiş bır Türkiye bir başka olay konusunda hazırlıksız ya- kalanacağa benziyor: Avrupa Birliği'nin Kopenhag zirvesindeTürkiye'ye ilışkin olarak alacağı karara karşı ne yapıla- cak? Seçim sonrasında ortaya çıkacak si- yasal tablo tam olarak belli değil. Hü- kümetin nasıl ve ne zaman kurulup ça- lışmaya başlayacağı da. Ama, şu kampanya sırastnda bütün partilenn, geleceği düşünmeden genel sözler etmek yerine, Kopenhag'da çı- kacak olası karar konusunda ne yapa- caklannı şimdiden düşünüp halka söy- lemeleri gerekmez mi? Karar,eniyiolasılıkla,biryığın "afe- rin"öen sonra, "ille istiyorsanız" denerek, koşullara bağlanrnış, hayli belirsiz ve pek anlam ifade etmeyen bir tarihin verilmesi olabilir. Bu, en iyi ve oldukçazayrf biroiasılık. Daha olası olan, belirsizliğin sürüp gitmesidir. Türki- ye'yle KKTC'nin ağızlanna birer parmak bal sürdükten sonra, Güney Kıbrıs'ı tam üyeliğe kabul edişie birlikte. AB'nin Ankara'yı oyaladığı böylece belli olduktan sonra, eski çizgide de- vamla Brüksel kapılarını yumruklamak mı gerekir, yoksa başka birtutum mu? Son günlerde "oyalanmanın telafi çaresi" olarak ağızlarda dolaşmaya başlayan "AB ile özel ilişki" kavramı da açıklanmaya muhtaç. Avrupa'nın Türkiye'yi tam üye yap- makta çok zorlandığı, ama büsbütün dışlamak istemediği belli. Türkiye'nın de Avrupa'ya tamamen sırt çevirip baş- ka dünyalara yönelecek hali yok. Ama, bulunacak "özel ilişki" formülünün AB'ce oluşturulup Ankara'nın önüne konması başkaşey, Ankara'nın bu for- mül üzerinde kafa yorarak "istediğim budur" deyip AB'nin karşısına çıkma- sı başka. Norveç'le Isviçre bunu yaptılar ve çok memnunlar hallennden. Türkıye'nin durumu çok farklı da olsa, kendi fark- lılıklannı göz önünde tutarak yine mem- nun kalacağı bir çözüm oluşturması niçin düşünülmesin? Ankara'ca oluşturulacak o çözü- mün elbette Türkiye'den yana yontması ve daha önce Avrupa'dan yana yontulmuş Gümrük Birliği gibi kararları yeniden gündeme getirmesi gerekecektir. Çiller-Karayalçın ikilisinin doğru dü- rüst müzakere etmeden kabul ettikle- ri Gümrük Birliği, tam üyeliğe gidecek kesin adım olarak ve müzakere kapı- lannı hemen açacağı düşünülerekapar- töpar benimsenmişti. Türk sanayii ve tarımı için pek par- lak olmayan hükümler taşıdığı halde. Şimdi, öyle bir Gümrük Birliği'nin toplam dış ticaret dengesi üzerindeki olumsuz etkileri de kesinlikle belli ol- duktan sonra, "özel ilişki"ri\n her şey- den önce o konuyu gündeme getir- mesi çok mu kötü olacaktır? Ne yazık ki, seçım kampanyasında tüketilen nefesler henüz bu gibi uzun soluklu konulara erişmiyor. Partilenn Aradığı Çoğunluk Sokaklarda... HİkmetKURNAZ Msatçı, bankacı T anpınar ın, "uzuntarihi- nin şaşırbcı terkipleriyle dolu" olarak tanımladığı Ankara, esasen tertiple- nyle de şaşırtıcı olduğu- nu bir kez daha gösterdi. Kamuoyun- da uzun süredir var olan Seçim ve Si- yasal Partiler yasalannda değişiklik beklentisinı bir yana iterek ülkeyi bir- den bire, beklenmedık bir biçimde seçim ortamına getirdi. Doğrusu seçim, demokrasinin zo- runlu ve kaçmılmaz bir sonucudur. Seçmen ve partiler. seçimin her biri a>n öneme sahip temel öğeleridir. İki öğeden birinin. seçmenın yokluğun- da seçim de olmaz. Ancak. partiler ol- madan da pekâlâ seçim olabilir. Seç- menler, partiler yerine kişi ya da grup- lan seçerek de demokrasinin işlevini yerine getirirler. Dolayısıyla, demok- rasinin partiler değil, seçmenler reji- mi olması gerekir. Seçmenin daha baştan taraf olmadığı bir seçim siste- mi de demokrasinin partiler zaafiye- tini açıklar. Ancak etkin ve katılımcı seçmen demokrasisinin gelişmediği ülkelerde zaaf. bir taraftan "en doğ- ru karan mffletin \crdigi, \ereceğT şek- lindekı zengın söylemlere karşın; se- men. partilenn özellikle çoğunluğu temsil eden iktidar partisi ya da par- tilerinin izin verdikleri smırlar için- de seçimi demokrasinin nimetlerinden biri olarak görür. Esasında demokrasinin gelişmişli- ğinin boyutunu da gösteren seçim sis- temierihangi esasta düzenlenirse dü- zenlensin seçim, temelde bireylerin devlet. kurum ya da kuruluşlann ka- rar ve yönetimine ilişkın tercihlerinı bir parti. kişi ya da kişiler aracılığıy- la duyurmak çabasıyla. çoğunluk ter- cihinden biri olarak yer almak isteği- dir. Dolayısıyla. demokrasi çoğunluk olmak isteyenJerin de çoğunluk tara- fından korunmasının yol ve yöntemi- nin sağlandığı bugün için en geliş- miş yönetim biçimidir. Daha doğru- su demokrasi. azınlığın çoğunluk hak- lanna ek olarak azınlık haklannın da çoğunluk tarafından korunduğu re- jimdir. Partiler de seçımler de demokrasi- nin ruhuna uygun şekılde, söz konu- su çoğunluk oylanna sahip olmak için varlardır ve bırbiriyle yanşırlar. An- cak, geçmişte çoğunluk oylan daha çok partilerin program hedefleri, sınıf ya da sınıf temelinden hareketle işçi, çift- çi. memur. esnaf vs. kitlelere dayalıy- ken; bugün özellikle Sovyetler Birli- ği'nin dağılması sonrasında "smrfla- nn paydos" ohnasıyla birlikte sınıf- lar da kitleler de küresel kavramların zenginlığine koşut (paralel) olarak amip gibi bölünebilen, çoğalabilea bi- çimden biçime geçebılen kararsız. heterojen çoğunluklara dönüştü. DTP lideri Mehmet Ali Bayar'ın "makul çoğunluk"u ile fark edildık- ten sonra Türk siyasal parti söylem- lerinde "çağdaş çoğunluk". "gerçek çoğunluk1 " gibi değişık adlandırma- larla seçmen olduklan anımsandı. Özelliği gereği, çoğunluklann han- Karar vermeden once çocuğunuzungözüne bakın Umutların vardı, yitirdin... Şimdi onun gözlerine bak. Umut karşında! Yeniden başlayacak gücün kalmadı... Şimdi onun gözlerine hak. Giiç karşında! Kızdın, sinirlendin, belkiyanlış karar verdin. Şimdi onun gözlerine bak. Doğru karşında! Geleceğe güuenini kaybettin. Şimdi onun gözlerine bak. Gelecek karşında! www.anap.org.tr PSARTİSÎ 1983 Anavatan'a eveîı Çünkü bu hepimizin geleceği. gi paydada birleştiği ve çoğunluğu doğuran öğelerin neler olduğu iyi bi- linmediğınde; çoğunluğun genelde yanıltıcı olduğunu, toplum psikolog- lan sayılabilecek sıyasilerin en iyi bihnesi gerekir. Bir Atatürk âşığı dostum (Kara- ören) kendisiyle yaptığımız bir tele- fon sohbetinde "Atatürk'ü ve Cum- huriyetTürkhesi'ni anlamakiçin.Ge- libolu şehitliklerini dolaşmak, Ata- türk'e inanmışbğı görmek \e hissetnıek için de şehiderin mezar taşlannı tek tekokumakgerektiğini" sövlemişti. Bugün gerçekten iç ve dış dinamik- leriyle Türkiye gerçeğinde hükümet olmak iddiası taşıyan her parti lide- nnin, Türkiye'yi kent kent. sokak so- kak, meydan meydan dolaşarak sokak- lardaki çoğunluğun ne olduğunu gör- mesi ve tanıması gerekir. Herhalde çalışma saatlerinde so- kaklan çalışma yaşındaki insanlarla dolu bu kentler, ancak 173 ülke ara- sında "insani gelişmişlik düzeyinde" 85'inci ve sonrakı sıralarda yer alan Türkiye gibi ülkelerde görülür. Mevcut hükümetin her defasuıda. reform niteliğinde birçok yasa çıkart- tıklannı ileri sürdüğü halde. kamu- oyunda daha çok "EMF'nin borçlan- ma yasalan" olarak bilinen Tütün Ya- sası. Şeker Yasası. Doğalgaz Yasası. Telekom Yasası, Tahkim Yasası gibi yasalann hiçbirinin, ne ekonomik açı- dan ne de hukuk açısuıdan sokaklan rahatlatmadığı ortadadır. Sınıflann bunahmla (krizle) birlik- te sokaklann çoğunluğuna kanşarak mutsuz işsiz çoğunluklar haline gel- diği Türkiye'de, iktidar ol- mak için çoğunluğu "ma- kul", "çağdaş", "gerçek" gibi aynmlarda aramak ye- rine sokaklardaki çoğun- luğun sessizliğinde aramak daha "makul" ve "çağdaş" bir bakış olacaktır. Ne var ki, yaşadıklanyla sokak- lann çoğunluğu siyasal va- atler içeren çözümlere kar- şı ne makul ne de çağdaş olabilirler. Türkiye gibi sokaklan niteliksiz (vasıfsız) genç nüfiıs ile günden güne iş- siz çoğunluklar olan ülke- lerde niteliksiz işsiz işgü- cünü piyasanın verimlilik sağladığı iddiasına ters dü- şecek şekilde tek başına piyasanın özümseyeceği- ni beklemek aşın iyimser- lik olur. Başka bir iyim- serlik de, bütçesini ancak borçlanmayla denkleştire- bilen kamudan beklemek- le olur. Bugün. çoktandır kuş- kulu ve beklentileri tüken- miş çoğunluğunun seçim meydanlannda nutuksal vaatleri alkışlayacak me- cali de kalmamıştır. Ço- ğunluklar önlerine konu- lan sıfatlarla sahiplenile- cek duygusuz varlıklar top- luluğudeğillerdir. Siyaset biraz da duygulann yoğun- luğunu ve bağlıhğını gerek- tirir. Liderlik, aklı duygu- lara dönüştürme sanatıdır. Öyle olmasaydı, hiçbir akıl ne Hitkrin ne de başka li- derlerin peşinde savaşırdı. Çoğunluk, duygulany- la iktidara taşıdığı Başba- kan SayınBülentEcevit'in ağzından "siyasette duy- gulann ounadığını" öğren- dığınden beri sorunlanna daha makul, çağdaş ve ger- çek çözümler içeren "Ne- reden buldun?" yerine "Harcama kaynaklanıu nereden bulacaksm?" so- rusuna siyasal değil. ikti- sat içi öğelerle yanıt vere- bilen plan ve programlara sahip partiler istiyor. GerçeklerİA2002'lıTür- kiyesi'nde iktidar olmak isteyen her parti önce, bü- > r üme ve istihdam politi- kası tercihini ve nasıl ger- çekleştireceğini; 1. Önceliklı sektör ola- cak mı. olacaksa hangi sek- tör ya da sektörler? 2. Harcamalara. enflas- yonist b. borçlanma, c. VCT- gi kaynaklanndan hangi- siyle ne ölçüde fınanse edi- lecek? 3. Kamunun rolü ve pa- yı ne olacak? sorulanyla birlikte açık- lamalıdu". Doğrusu. epeydir hiçbir parti doğru ya da yanlış, tartışılu'. ancak iktidara ha- zır şekilde hazırlanmış bir plan ve programla seçim- lere girmedı. Var olan par- ti programlan ve seçim bil- dirgeleri de. çoğunlukla her konuda söylenecek la- fı olmak iddiasından baş- lıklar taşıyan sistemleştiril- memiş, uygulama yer ve araçlan gösterilmeyen hoş fakat boş vaatlerin sıralan- dığı paragraflar olmaktan öte geçememişlerdır. Ya- zık. PENCERE Aydın Doğan'a Dostça... Dün bu köşede. Sayın Aydın Doğan'ın uzun bir mektubu yayımlandı. Eskiler ne demışler: - Bir kadeh rakının kırkyıl hatın vardır. Şimdi siz diyeceksiniz ki: - Canım, oatasözündeki 'kadeh' değil, 'fincan'd/r, 'rakf değil, 'kahve'd/r.. Yukardaki örnek gibi bizim medya tartışmalann- da da sap ile saman birbirine kanştı; tepkiler, öfke- ler ve çıkarlar her şeyin üstüne çıkıyor... Ama, Aydın Bey'le benim aramda bir kadeh rakı- nın hatın kırk yıl geçerlidir. • Aydın Bey mektubunda diyor ki: "Ben Cumhuriyet gazetesini samimi olarak hep bağımsız ve objektif biryayın olarak görmeye alış- tım. Ancak kısa bir süre önce Turgay Ciner'/e ya- pılan söyleşiyi ve onu takip eden sizin makalenizi okuyunca bağımsızlığın zedelendiği endışesine ka- pıldım. Acaba mali işler yanında editoryal olarak da Dinç Bilgin- Turgay Ciner-Mehmet Emin Kara- mehmet ortaklığının yönetimine mi girdiniz?.." Sayın Doğan sorduğu soruyu hemen yanıtlıyor: "Benim gençlik yıllanndan beri severek okudu- ğum llhan Selçuk ve Cumhuriyet böyle olamaz di- ye düşünüyorum." Doğru düşünüyorsunuz Aydın Bey, Cumhuriyet ba- ğımsızlığını elden çıkarmayı göze alsaydı, Bilgin'e, Cıner'e, Karamehmet'e ve bunca zahmete ne lüzum vardı; bu konuda en yakın aday siz değil miydiniz? Bir kalemde bu iş bitıverirdi... • Aydın Bey yazıyor: llhan Selçuk, "Once sizin yazınızı özetleyeyim: 1) Sabah Grubu 'nu satın almak için (BDDK'ye) ver- diğim teklifi yazıyor ve bunuyapmamamı tavsiye edi- yorsunuz. 2) Medyada dağıtım rekabetiyaratmak için Cum- huriyet 'in içınde bulunduğu biryenı dağıtım şirke- tinin kurulduğundan bahsediyorsunuz." Bu özeti yaptıktan sonra Sayın Aydın Doğan te- minat veriyor kı Sabah'ı asla satın almak istememış- tir; kurulan dağıtım şirketi de yeni değildir. Öyleyse bir sorun da yoktur!.. Ancak dağıtım tekelinin kırıldığını dünya âlem bil- mektedir. Sabah üzerine Aydın Doğan'ın iki girişimi vardır; mektuba ekli iki belge bunu kanıtlıyor, girişimlerden ilkinin tarihi 7 Ocak 2001, ötekininki 2 Ekim 2002... Aydın Bey diyor ki: - Bunlarsatın alma girişımleri değil, yardım ve des- tekgirişımlen... Ama kimseyi inandıramıyor... Işin özü de bu ya: InandıramamakL • Bir dost olarak bu köşede Aydın Doğan'la tartış- maya hiç niyetim yok... 1) Piyasada tekel ya da kartel, dünyanın uygar ül- kelerinde yasaktır, suçtur. 2) Fikir ve basın özgürtüğünü korumak yolunda te- kel ve kartele karşı çıkmak, gazetecinin doğal ve ka- çmılmaz görevidir. 3) Dinç Bilgin'in başına gelenden sonra 'Devlet' görevinı yerine getirmiştir; yargı gücü devreye gir- mış, Bilgin'in mallarına el konmuş, sanık hakkında ceza davası açılmış, kendisi tutuklanıp aylarca içer- de yatmıştır; yargılama sürmektedir, sonuç beklen- melidir. 4) Bu süreçte 'Sabah' korunmalıdır; çünkü yerle- şik bir kuruma dönüşmüştür; içinde çalışan binler- ce gazeteci, Sabah batınlırsa boşluğa düşecektir. 5) Sabah Grubu Aydın Doğan'ın 'uhdesi'ne geçer- se, bu en başta Aydın Doğan için hayırlı, olumlu ve de iyi olmaz; ülke için katlanılamaz olur. 6) Devlet kurumları olaya ilişkin kararlar verirken durum fikir, basın, medya özgürlükleri açısından de- ğerlendirilmelidir. • Aydın Doğan'ın dostu olan, bu gerçekleri dilegetir- melidir; yoksa Aydın Doğan'a zarar verir. Değerli hocamız Prof. Dr. NİHAT TOYDEMİR kaybetmenin üzüntüsünü yaşıyoruz. ÜLGER BULUT - ÇİĞDEM ÇELİK KARTAL 1. İŞ HÂKİMLİĞİNDEN Sayr. 2002,134 Esas Davacı Bağ-Kur Genel Müdürlüğü vekili tarafın- dan, davahlar Dursun Sarak, Mesut Kutlu ve Şark Sı- gorta haklannda açılan R. tazmınat davasınm duruş- ması sırasında \enlen karar gereğince: Davalı Dursun Sarak'ın, (Gülsuvu Mh. Erenler Sk. No: 11-Maltepelst.) adresine teblığe çıkartılan dava dilekçesı teblığ edilemeden iade edilmiş, zabıtaca ya- pılan araştırmada da adresı tespit edilemediğinden, da- valının duruşmanın bırakıldığı 12.12.2002 günü. saat 10.20'de mahkememizde hazır bulunması veya kendi- sıni bır vekille temsil ettırmesı, gelmedıği veya kendi- sini bır vekille temsıl ettirmediği takdırde yargılamaya yokluğunda devam edileceğı ve karar veriİeceği, 72Ö1 sayıh tebligat kanunu ve HUMK'nun 213. ve 377. maddeleri gereğince adı geçen davalıya ilanen tebliğ olunur. 16.10.2002 Basın: 64940 BAKIRKÖY 5. SULH HUKUK MAHKEMESİ'NDEN 2002 734 Esas 2002 1065 Karar Davacı Halil tbrahim Aslan tarafından mahcur Ha- kan Aslan'a vasi tayin edilmesine karar verilmiş olup, Davanm kabülü ile, Namık Kemal Mah. Türk So- kak No: 23 Esenler tstanbul adresınde ikâmet eden Samsun ıli Terme ılçesi Çanaklı köyü 20 cilt 38 hane- de kayıtlı Halıl tbrahim ve Zehra oglu 1983 doğumlu Hakan Aslan'ın mevcut hastahğı nedenı ile TMK.nun 405. maddesı gereğince kısıtlanmasına, kendisine ay- nı yerde oturan ve ajTiı yerde nüfusa kayıtlı Kaşıf \e Gülhatun oğlu 1957 doğumlu öz babası Halil Ibrahim Aslan'ın velayetı altına konulmasına 10.10.2002 tarihinde karar venlmiştır. llan olunur. 14.10.2002 Basın: 65180
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear