23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
1SS EKİM 2002 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 17 - Türkiye, kendi AB llerleme Raporu'nu hazıriayacakmış... "Kendin p/s/r kendin ve!" Tren biletiHaydarpaşa- Gebzebanliyö hattında sabahın erken ve gecenin geç saartlerinde istasyonlardaki gişeler kapaiı olduğu için biletJer, trenlerde "seyyar biletçi" görevi üstlenen kondüktörier tarafından kesiliyor. Ne ki 750 bin liralık yolcu taşıma ücretine karşılık bilet diye verilen kâğrt parçası, TCDD matbaasında 1998 yılında basılmış ve banliyö hattında 50 kiloya kadar olan yükler için kullanılan bilet. Ederi ise sadece 60 bin lira. Yardım Ecevit, Başkan Bush'u telefonla arayarak: - Yardım et de, şu AB'ye girelim; demiş. Bush, sıntmış: - önce sen yardım et, şu Irak'a bi girelim! Can Ozan D evletekonomıden e.ını çeksın, aevlet kuçui- sün, diyorlar... Çok da güzel konuşuyoıîar! Türkiye'de devletin ekonomideki payı yüz- de 23.9; dörtte bir bile değil. Ama devlet ekonomiden elini daha çok çeksin ki Türkiye ulus öte- si sermayenin yan cebine rahatça girsin istiyorlar! OECD'nin 2001 yılı verilerine göre Almanya, Fran- sa ve Isveç'te devletin ekonomideki payı yüzde 53. Avusturya'dayüzde49, Belçika'da yüzde 48, Hollan- da'da yüzde 47, Ispanya'da yüzde 40. Kapısında beklediğimiz Avrupa Birliği'nde devletin ekonomide- ki payı Türkiye'nin iki katı! Petrol Iş Sendikası Genel Başkanı Mustafa Öztaş- kın, "Uluslararası Para Fonu, 'İGSAŞ blok satılsın' di- ye buyurdu. Özelleştirme Idaresi Başkanı da satışın çok kısa sürede yerine getinleceği güvencesini ver- di. Acaba potansiyel müşterıler IMF ile birlikte mi be- lirlendi?" diyor. İGSAŞ, Türkiye'de gübre için üre üreten tek kuru- Vurgun luş. Ayrıca savunma sanayiine nitrik asit ve teknik amonyum nitrat üreten tek kuruluş. Para kazanıyor... Ama Türkiye, bir buyrukla gübre üretiminden vazge- çiyor. Bir de TUPRAŞ olayı var... Petrol Iş Başkanı Öz- taşkın," TÜPRAŞ'ı özelleştirmek için kendine özgü bir satış yöntemi geliştiriliyor" diyor; özelleştirmeden sorumlu Devlet Bakanı Yılmaz Karakoyunlu'nun, IMF heyetine TÜPRAŞ'ın iki ay ıçinde "Hisse Sene- dine ÇevrilebilirTahvillhracı" yöntemiyle hızla satıla- cağını söylediğini anımsatıyor. TÜPRAŞ, geçen yıl verimlilik, kârlılık ve etkinlik ba- kımından dünyada 7. sırada yer almış... Hisse Sene- dine Çevrilebilir Tahvıl Ihracı yöntemiyle satılacak! Öztaşkın'ın dediği gibi "kelepir mal" olacak: "Özelleştirme Idaresi, TÜPRAŞ'ı, bizzat TÜPFlAŞ'ın kendi sermayesi ile satmayı hedefliyor. Bilindiği gibi tahvil, devletlerveyaşirketler tarafından borç paraal- mak için çıkanlan belli süreli ve faiz yüklü borç sene- didir. Bu mekanizma nasıl işleyecektir? özelleştirme Idaresi'nin kendi geliri olmadığından TÜPRAŞ üze- rinden göstereceği tahvilleri piyasaya sürerek, TÜP- RAŞ'ı sabit bir faiz yükü altına sokup, öz sermayesi- nin erimesine neden olacak. Belirlenen alıcı ya da alı- cılar da özelleştirme Idaresi'ne faiz karşılığında borç vererek faiz kazancı sağlayacaklar. Ihraç edilen tah- viller ise Türkiye'de POAŞ, Çimento, Teletaş gibi pek çok özelleştirme ömeklerinde yaşandığı biçimde be- lirli ellerde toplanacak ya da toplatılacaktııi Daha son- raki aşamada değeri eritilmiş olan TÜPRAŞ, tahvil sa- hiplerine hisse senedi yoluyla TÜPRAŞ'tan alınan fa- iz gelirleri ile bedelsiz satılacak." ABD'nin Irak'ı vumnasına gerek kalmadan biz ken- di kendimizi vuruyonjz! SESSÎZSEDASIZ(I) Yüksek Yerilim Hatt erdincutkuCayahoo.com Bizim kodamanlann masasında DEVLET KUŞU sütü bile var! AB'ci ANAP'ın adam kayırma kriteri Izmir'de yayın yapan Ege TV'nin ana haber bülteninde iki yıl önce "para piyasalanndaki son durum"u anlatmak üzere ekrana çıktı Bilal Doğan... Odak Döviz'in genel müdürüydü... Bilal Doğan, ekrana çıkmadan önce kamuoyundatanınmıyordu. Ekranda- ki göruntüsü ile tanındı. Ve sonra ANAP Izmir ll Başkanı ol- du. Şimdi ise Izmir 2. seçim bölgesinden dördüncü sırada ANAP milletvekili adayı. Bu arada Anadolu Ajansı ANAP'a bağlı... Bilal Doğan'a kontenjan mı verilmiş ne giderayak, Anadolu Ajansı Izmir Bu- rosu'da iki gazeteci işe alınmış... Biri ANAP milletvekili adayı Bilal Doğan'ın basın danışmanı öteki ise yaşamında bir gün bile muhabirlik yapmamış fakat ANAP Izmir ll Gençlik Kollan'nda görevli bir hanım. Izmirli basın emekçileri diyor ki: "Çoğu gazeteci arkadaşımız sigor- tasız ve benzin faturası karşılığında maaşlannı alırken, Bilal Doğan kadro- yaikikişiyerleştirdi... Arkadaşlarladü- şündük taşındık; madem işe adam ala- caksın, bari bir gazeteciyi işe yerteştir de, hem ekmek yesin, hem de Ajans o adamdan faydalansın. Isim önemli de- ğil. Zira piyasada işsiz kalmış o kadar değerli arkadaşlanmız var ki..." Belki bu da AB'ci ANAP'ın "krite- ri"dir... ll başkanına devlet kurumlann- da kadro kullanma kriteri! ÇED KÖŞESI OKTAY EKİNCİ İlhan Selçuk'a Doktora ve Türbansız' Üniversitelerimiz Geçen hafta Fazıl Say'a fahri doktora unvanını veren Istanbul Üniversitesi (ÎÜ) yönetimi, bu- gün de aynı ödülünü Ühan Sd- çuk'a sunuyor... Fazıl Say, her yönüyle örnek bir "Cumhuriyetsjmatçta" ola- rak Türkiye'nin çağdaş dünya- daki onuru oldu; hepimizin gönlünde taht kurdu... Ühan Selçuk ise her yönüyle ödünsüz bir "Cumhuriyet dev- rimcisi'' olarak yine Türki- ye'nin çağdaş dünyada onurlu yerini alabilmesi için sürdürdü- gü "aydınlanma direnişinde" önderimiz ve esin kaynağmuz... Nitekim, önceki yıl da Mi- mar Sinan Üniversitesi yine îl- han Selçuk'a aynı "akademik ve&yı" göstermişti... Özgürlüğe %e insan yaratıcıhğına olan bağ- lüığıyla "sanatm da yotunu ay- dmlatmasına 1 ' teşekkür borcu- nu ödemişti... Şimdi, böylesi saygın bir un- vanın, yeni bir eğitim yılının başladığı şu günlerin yanı sıra, Cumhuriyet devrimlerine karşı çıkan gerici siyasal akımlann geniş taraftar topladıklan bir se- rim öncesinde deveri- iyor olması, anlamını Jaha bir derinleştiri- vor... Çünkü, iniversitele- -ımizi bile bu oilim dışı ıkımlann me" yuvalan ol- mariskiyletanış- tıran sorunlann başında; "büinı w sanat eğfthni- nin aklın özgür- leşmesivie buluşmasnu engefle- yen siyasal tutumlar" geliyor... Temel sorunlar Cumhurbaşkammız Ahmet Necdet Sezer, 2 Ekim 2002 gü- nü Uludağ Üniversitesi'nin açı- hş töreninde konuşurken, üni- versitelerimizin gerçekten "üni- versite" olabilmeleri için "aka- denıik özgfirhığün" önemine değinerek, bunu da olumsuz et- kıleyen başlıca iki sorunun alü- nı şöyle çizdi: 1 - "tktidar erkmin ünhersite üzerinde keyfi düzenlemeter yapmasuıa olanak tanınmama- Mnf 2- *Vakıfüniversiteterifle dev- let iinKersiteleri arasindaki uçu- rum mutlaka kapaülmalıdır_" lCurnhuriyet. 03.10.2002) Birincisinde, hemen her ilde hatta ilçede, yeterli bilimsel ve eknık koşullar gözetilmeden, îjdece "siyasal amaçlarla" açı- lın üniversiteler yüzünden, gençlerimizle birlikte ülkenin ••• geleceği de "kaosa" sürükleni- yor... Eğitim altyapısı eksik bir uzmanlaşmanm yaratacağı so- runlar gözardı edıliyor... tkincisinde de paralı eğitimin yeni bir "ticari sektör" yarat- ması sonucunda toplumun ge- niş kesimleri yükseköğrenim olanağından giderek uzaklaşı- yor... Bunu dengeleyecek olan devlet üniversiteleri de yıllann yetiştirdiği birikimli kadrolan- nı özel vakıflara "kaçırmanın'' bilimsel yoksullaşmasıru yaşı- yorlar... Partflerdeld aymazhk^. Şimdi 3 Kasım 2002 seçim- leri için yanşan partilerin ve li- derlerin "vaaüerine" yeniden bakın... Üniversite konusunda, işte bu gerçeklerin üzerine git- mek yerine, hemen tümü sade- ce "türbanhkıziannokumaöz- gürlûğü" üzerine siyaset yapı- yorlar... Hatta, bugün îlhan Selçuk'un ödülünü alacağı IÜ bile örne- ğin ^parah üniversitelere kap- ürdığı hoca sayısuıdaki arüş" yerine, rektörünün türbanlı- lara karşı olan ödünsüz tu- tumuyla kamuoyunda dik- katleri çekiyor... Oysa, türbanın da sadece yasaklamalarla değil, ancak Cumhuriyet dev- rimlerine dahayakışır biçimde "aydınla- ütanış kafalar- la" kızlan- mızın ba- ından "sonsuza dek" uzaklaştınlabi- leceğini hemen ldmse söylemiyor... Kandınl- mış başlan 'irtkânm ünifbnna- lanndan" kurtarmamn yolu- nun, öncelikle tüm üniversitele- rimızın "akbn ve biümin özgür okullan" kılınmasından geçtt- ği sanki büinmiyor... Ne var ki bu da aynı zaman- da şu "rantvetalan düzeninisor- gulayacak" üniversiteler yarata- cağından, aynı düzenle bütün- leşmiş partiler için en elverişli siyasal söylem, Türbanyanda- şıya da karşıü oianlardan" oy is- temekle sınırh kalıyor... Bakalım, hiç değilse "laik ve tophnncu" parblerimiz, üniver- sitelerin ancak u akh özgürleşti- ren" aydınlanma yuvalan olma- lanyla "tûrbana" karşı da en güçlü ve kalıcı bir uygarhk eği- timinin sağlanabilecegini ne za- man görüp, önemseyecekler? Ilhan Selçuk'a verilen dokto- rayla eğer bu da anımsanabilir- se, yıllann özverili direnişinde- ki "tarihsd hocahk" bu unvan- la da doruğa çıkmış olacak... Oekinciûı cumhuriyet.com.tr. HAYVANLAR ISMAÎL GÜLGEÇ gulgec2@hotmail.com KİM Kİ1VIE DUM DUMA BEHÎÇAK behicak(Q turk.net ÇtZGİLÎK KÂMİL MASARACI H A R B t SEMİH POROY semihporoy@yahoo.com TARİHTE BUGÜN MVMTAZ ARIKAN 16 Ekim CİN'IN ILKATOM BOMBASI 1964'TE BUGÜN, ÇİN HAUC CUMHURİVETİ, İLK ATOM BOMBASI PEAt£MESİNİ TMKLA MAKMJ ÇĞLÜ'MOe VVTt. ÇİN HAIM CUİAUU*İY£Tİ'NİN SOVYBTL£K 8İRLİ6İ İLE OLAN YAKtU İLİÇKİ- Si, DAHA İ3S8'OE PEKİN'PE İLK NÜKLEER ftAKTĞKÛN^SASöA 6ÖgÜL£N) yAPILMA StNOA HOL. OYMAUIŞrt. ANCAK, 13S3'M İKİ ÜLKSHİM ARASI AÇtLM/Ç, SOVYETL&Z 8JRCİSI YARDtMt KESMİŞ, ÇİN OB û/f DÛN- VAYA KARÇf &U>tlCAL BİR lAyiK ALMAYA KOYULMUfnj. MAO 'NUN ÜhlLJÛ ICÜLTÜIi DBVRİMİ BU SlRALAJZ&A BAÇLAMtŞTI. YAPt- LAN ATZ>M BOMB4SI OENEMESİ, ÇİN 'İN AS- ICEfiî SÜCÛNÜ KAhjrrLAMAK İÇİN ÖNSMLİ 8iR Ğ i i PANO DENİZ KAVUKÇUOGLU 'Tepki Oyu1 Ne Demek? 1953-1954 yılında beşinci sınıfa gittiğim Yeşilköy Pansiyonlu llkokulu'nda içine kapanık, çevresiyie iliş- ki kurmakta zortanan bir arkadaşımız vardı. Adını Ya- vuz olarak anımsadığım, hep en arka sırada oturan koyu esmer tenli, şişman ve tombul bacaklanyla yü- rürken görenterde her an düşecekmiş duygusu uyan- dıran bu çocuğun nedenini çözemediğimiz birtakım "ters" davranışlan vardı. Sınıfa girerken önündekile- ri rtip kakmak, sırtlanna vurmak, topuklanna basa- rak tökezletmek ya da sıralann arasından geçerken birinin kitabını, öbürünün defterini yere düşürmek gi- bi davranışlardı bunlar... İçine kapanıklığına bakıp, bi- raz da acıma duygusuyla, başlarda bu "terslikleri" pek kötüye yormamıştık. Fakat o, bizim iyi niyetimiz- den yüz bulmuş, bu "ters"davranışlannın dozunu iyi- cearttırmıştı... Bir keresinde ders arasında sınıfta öğretmenimizi beklerken önündeki sırada oturan bir arkadaşımızın sırtına mürekkep hokkasını boca edince, sabnmız taşmış, üzerine çullanmıştık. İyi bir dayak yemişti bizden. O günden sonra da dayak yemek için elin- den negelirseyapmıştı... Sınıfta, bahçede, yatakha- nede, tuvalette mutlaka herkesi kızdıracak bir şey- leryapıyor, sopayı yiyince rahatlıyordu. Yavuz'un da- yak yedikçe rahatladığını gören öğrenciler de yap- tıklanndan pişmanlıkduyacaklan yerde, "yardım'et- tikleri, "iyilik" ettikleri duygusuna kapılıyorlardı onu döverlerken. En şiddetlı dayaklarda bile öğretmen- lere, müdüre şikâyette bulunmaması, ailesine haber vermemesi, okuldaki tüm öğrenciferin "iyilikyapma" arzulannı kamçılayınca, Yavuz tam anlamıyla bir şa- maroğlanınadönmüştü. Birincisınrföğrencisibacak- sızlar bile rastladıklan yerde zıplayarak, hoplayarak ensesine şaplağı yapıştınyoriardı çocuğun... Bir süre sonra bu dayak olayı okul yönetiminin de dikkatini çekmişolmalı ki, öğretmenlerderslerde Ya- vuz adını ağızlanna almaksızın bize kaba kuvvetin ne kadar kötü bir şey olduğunu anlatmaya başlamışlar- dı. öğretmenlerin anlattıklan etkisını göstenp, alıştı- ğı günlük dayaklardan yoksun kaldıkça ne yazık ki dengesi büsbütün bozulmuş, çevresine karşı daha da saldırganlaşmıştı çocukcağız. • * • Bir haftasonu evde, akşam yemeğinde, aslında içine kapaiı bir çocuk olan bu sınıf arkadaşımızın bir anlam veremediğim saldırganca davranışlanndan babama söz ettiğimde, yemekteki konuklanmızdan bir doktor, bunun çok yadırganacak bir şey olmadı- ğını, duygulannı konuşarak dışan vurmakta zorta- nan, sürekli içlerine atan kişilerde saldırganlık eğilim- lerinin çok daha sık görüldüğünü söylemişti. Bu eği- limlerin dayağa çağn anlamında kışkırtmalar olarak kullanılıyor olması ise genelde yetişkinler arasında görülen ve "mazoşizm" adıyla anılan bir hastalıktı. Ya- vuz belki bir mazoşist değildi ama kendisine acı ve- rilmesinden, acı duymaktan zevk alan, ruh sağlığı bo- zuk bir çocuktu. Doktor arncanın sözlerinden arka- daşımızın bir "dayak delisi" olduğu sonucunu çıkar- mıştım. Seçimler yaklaştıkça ortada daha sık dolaşmaya başlayan kamuoyu araştırması sonuçlanna ilişkin olarak yapılan "tepki oyu" yorumlannı her duydu- ğumda nedense bizim o dayak delisi zavallı Yavuz'u anımsıyorum. . -.. .'.'l Yüzde 10'luk baraj ayıbı dışında, özellikle partile- rin ideolojik-siyasal dağılımlan açısından 3 Kasım seçimleri Cumhuriyet tarihimizin en demokratik oy- lamalanndan biri... Türkiye Komünist Partisi'nden Milliyetçi Hareket Partisi'ne, Demokratik Halk Parti- si'nden Saadet Partisi'ne kadar her türiü ideolojik- siyasal göruşün temsilcisi yer alıyor oy pusulalann- da. Fakat ortada, sayılan hiç de azımsanmayacak ka- dar fazla olduğu söylenen kimi seçmenlerin oylartnı, görüşleri kendi kişisel görüşleriyle örtüşen partilere değil de salt "tepki koymak" amacıyla, sırf "inat ol- sun" diye bambaşka partilere vereceklerine dair yo- rumlar dolaşıyor. Kimse gücenmesin ama ben, "Oh olsun, başımıza öyle belalarsaralım ki gelip hepimi- zi dövsünleri" mantığıylaoylanmızı bile bile "başımı- za bela olacak" birilerine vermeyi mazoşist bir dav- ranış, bir dayak deliliği olarak algılıyorum. Tepki duymasına hepimiz duyuyoruz da, bunu göstermenin dayak deliliğinden başka bir yolu yok mu? Ya da aymazlığın adı ne zamandan beri "tepki koymak" oldu, Tann aşkına? e-posta: dkavukçuoğluCg superonline.com B U L M A C A SEDATYAŞAYAN SOLDANSAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 1/Yurdumuz- da da yaşa- yan, siyah sorguçlu bir kuş. 2/ Kan- 4 şık renkli... Heybe,yaygı, kolan, kuşak, yastık gibi şeylerin yapı- mında kulla- nılan bir do- kuma türii. 3/ Gü- neydoğu Anado- 1 lu'ya özgü acı kah- 2 ve... Muğla'nın bir 3 ilçesi. 4/Sahip... Bir . etkinliğin geçici ola- rak durdunılduğu süre...Ükelbenlik.5/ "Gelse o — meclise naz ü tegafill eylese" (Şarkı)... Ânado- hı'da kurulmuş eski uygarlık. 6/Bir renk... Cema- ate namaz kıldıran kimse. 7/Büyük akarsu... Na- zilerin politikasında Germen niandan kimselere yakıştınlan ad. 8/Geçmişe duyulan, tanımlanamaz ve iç sızlatan özlem. 9/Papalığın simgesi olan üç katlı taç... Eski ve bilinmeyenbir tarihi anlatmak- ta kullanılan deyim sözü. YUKARTOAN AŞAĞIYA: 1/ Yurdumuzun sûlak alanlannda da yaşayan bir kuş. 2/ Hasankeyf'i sular altmda bırakacak olan baraj... Motorlu taşıtlarda direksiyon ile tekerlek arasmdaki bağlantıyı sağlayan mil. 3/Tavlada kul- lanılan oyun aracı... Bir balık. 4/ Eski Mısu-'da gü- neş tannsı... Eskiden hocalann giydiği bir çeşit üst- lük. 5/ Özsu... Ornan Pamuk'un bir romanı. 6/ Pasta hamuru... " — çıkmca ortaya mazi silinme- li" (Tevfik Fikret)... Bir nota. II Istek, arzu... Bir topluluk ya da kişinin başkalannda bıraktığı izle- nim. 8/OrhanHançerHoğhınunbirromam... "— - Damar"; Şairimiz. 91 Yüksekokul. 1 I S K E T E | 0 _F_ 2 S U | D U Z IK 0 3 P A P A V E R I 4 I R T | A L A N • 5 N E P A L | T A T 6 0 | 0 R U K | V E 7 Z A | I • 7 A K 8 1H A Z IR E | E 9 T U R A N E R 0 L
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear