01 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
25 OCAK 2002 CUMA CUMHURİYET SAYFA IV I JI Â | U J \ [email protected] 15 Bu yıl ilk kez düzenlenen AFM Uluslararası Bağımsız Film Festivali'nden notlar Indîe sinema günleri sürüyor STORY TELLESG - Todd Solondz'un iki bölümden oluşan 'Öykü AnlanmT festrvalin en iyilerinden. Son 5 günden beri Beyoğlu'nda, salonla- nnı çoğaltıp yenilenmiş eski Fitaş'ta, nice- dirbeklenen ve bize Sinema Günleri'nin ilk yıllannın atmosferini yaşatarak 27 Ocak'ta bitecek olan 1. AFM Uluslararası Bağımsız Film Festivali'ne takılıyoruz, günde en az 2 film 'keşfederek'... Genelde büyük stüdyo ve yıldız kaprisi olmaksızın, gişe kaygısı duyulmadan, dü- şük bütçeyle, alabildiğine kişisel tarafın- dan ve özgürce film çekilen, Sundance Fes- tıvali'nin de gitgide kurumlaşmasıyla 1990'larda öne çıkan ve zamanla modala- şarak biçemi ve içeriğiyle Hollyvvood'u bi- le etkileyen 'Bağımsız Sinema'nın derin su- lannda birkaç kulaç atabilmemize yarayan bu festivale ancak şapka çıkanlır bizce. Malum, bir Sinematek'ten ya da gerçek anlamda yaygın sanat sinemalanndan yok- sun Istanbul da, meraklısının içini pır pıret- tiren böylesi bir etkinliğin sıkı sinemasever- lere ılaç gibi geldiğini, hatta kış şartlanru da nerdeyse bahara çevirdiğini vurgulama- ya gerek yok. On günlüğüne de olsa, kuşkusuz ticari si- nemanın çarklanndan kurtardığı sinema- severlerin 'vizyondakilerie sınırfa' ufkunu genişletecektürden, farklı, aşın uçlarda ge- zinen, her zaman yakalanmayacak cinsten filmler sunan bu yepyeni festivalde seyret- tiklerimiz üstüne kalem oynatahm dedik bu hafta, ticari gösterimde her zaman bize dayatılan cılalı 'mamul'leri bu defalığına es geçerek. Ulkemizdeki en geniş sinema zinciri da- ğıtımını oluşturan AFM'yle 'tstanbulFHm FestrvaB'yle büyümüş' bir genç ekibin dü- zenleyıp gerçekleştirdiği bu şenlik, ucun- dan kıyısından son dönemin kimi namlı 'Indie' örneklerini karşımıza getiriyor. CÎNSELLİĞtN KEŞFİ -Meksika sinemasuun HoDyvvood'a transfer olan yetenekti yönet- meni Alfonso Cuaron'ın 'Ananı Da!' filmi yeniyetmelikten cinseüiğe geçişi anlatryordu. Jenerasyon dalgalanmalannın. kuşak ye- nilenmelerinin en iyi belirginleştiği sine- mayı günümüzde en iyi izleyen gençlik ke- siminden seyirci kitlesince sahiplenildiği gözlenen ve önümüzdeki yıllarda iyice ku- rumlaşıp gelenekselleşmesini umduğumuz 1. AFM L'luslararası Bağımsız Film Festi- valı, 'HitFflmler'den 'Ük Filmler'e, 'Gök- kuşağı'na, gey ve lezbiyen filmlerine, 'Nö- betçi Sinema'ya ve 'E Şıkkı'na kadar çeşit- li bölümlerden bütünlenen programıyla tam 'renkK biryelpaze' içeriyor, beylik deyişle. Coen, Aronofsky filmleri yakmda Umut Sanat, Pinema, Medyavizyon gibi dışalımcılanmızca satın alınarak festival- den sonra gösterime çıkanlacağmı öğren- diğimiz bazı filmleri bir kenara ayırdık mecburen. JoelCoen'in, eleştirmenlerce bir 'neo-fîlm noir başyapıü' olarak selamlanan "The Man Who VVasn't There-Orada Ol- mayan Adam", DarrenAronofsky'nin *Re- Gerçekle kurmacayanyanaBerlınale 95'te, banliyöde ben- cil ebeveyniyle yaşayan, çevresin- ce sürekli istismar edilen, 12 yaş- lanndaki bir kızın öyküsünü anla- tan ilk filmi"VVekome to the DoD- house"la keşfettiğimiz, "Happi- ness"le (1998) çıkışım sürdüren, 1960 New Jersey doğumlu Todd SoJondz, son eserinde, sinemada hikâye anlatma meselesine yo- ğunlaşıyordu. Gerçekle kurmaca arasındaki farklılıklara, öykü anlatmakla ki- şisel ahlak bağlantılanna dayanan ve temalan bakımmdan örtüşen, 'Ffction' ve 'Non Fîction' adh 2 bölümden oluşan bu 2 orta met- rajlı. 'ciddi kara komedi' deneme- si ilgiyle izleniyordu baştan sona. Hk bölümde yer alan, nazik, ay- dın, siyah öğretmenle beyaz kız öğrencisi arasındaki, pornoyu aratmayan, cüretkâr sahnenin ırk- çılann tepkisini çekerek ABD'de sansürlendiği filmin ikinci hikâ- yesi de aylak bir gençle, John Go- odman'ın olanca haşmetiyle oy- nadığı, anlayışsız babası ve gıcık ailesinin çekilen belgeseli üstû- neydi. Uyuşrurucudan tacize, cinsel- likten ırkçılığa yol alan eleştirel bakışı, taraf tutmaya zorladığı se- yircinin özdeşleşmeye pek firsat tanımayan karakterleri ve yönet- mene özgü, mesafeli, yalın üslu- buyla "Oykü Anlaümj" bağımsız şenliğini, bayağı şenlikli bir şekil- de açtı bizim için. "Amatör", «FTört», "Simple Men" gibi filmleriyle vaktiyle sevdiğimiz, ûnlü Hal Hartley'nin çıtayı düşürdüğü söylenen "Öyle Bir Şey Yok"unu ve bir çeşit 'por- nografik Thehna ve Louise' sayı- lan, ilk günlerin, 'hard' olay (ge- ce yansı)-filmi "Baise-Moi-Düz BenPyi göremedim, ama bir baş- ka ses getiren Fransız yapımına denk geldım: "La Confüsion des Genres-Cinsryetierin Kanşıkhğı". 2 kitabı yayımlanmış. New Y- ork'ta sinema eğitiminden geç- miş, Scorsese-Coppolahayranı, 37 yaşındaki Fransız yazar-yönet- men Dan Duran Cohen'in epeyce kafa karışıklığına ve istihzalara yola açan bu ikinci filmi, 40'ına merdiven dayamış, azgın libidolu, biseksüel bir avukatın (rolüne cuk oturmuş PascaJ Greggory), kendi karmaşık cinsel arzulanyla baş- kalannınkiler arasında bölünmüş, aşınmış yaşamını anlatıyordu. Barselonah yönetmen Cesc Gay 'in "Knampack-Nico ve Dan- ni"si de yaz mevsimini birlikte, zenginin havuzlu, lüks evinde ha YENİYETMELtKTEN ERGENLİĞE-İspanyolyönetmen Cesc Gay 'in 'Nico ve Danni'si de yine sanah dnseOik arayışlan üzerine kuruluydu. bire mastürbasyon yaparak geçi- ren, karşı cinsi tarumaya müthiş meraklı ve istekli, biri varlıklı, öteki orta sınıf çocuğu iki lise ar- kadaşının (Fernando RamaDo, Jortö VUches), yeniyetmelikten ergenliğe epeyce sancılı geçişleri üstüneydi. Belirgin humoruna, komik ve coşkulu sahnelerine ve olanca sevimliliğine karşm çok da ciddiye ahnacak bir film değildi. Arjantin sinemasuun yeni ku- şağından Rodrigo Fürtn'ün ilk uzun metrajı "Toca Parami-Be- nim tçin Çal" üvey babasının ölü- münün ardından kökenlerine doğ- ru kimlik arayışı yolculuğuna çı- kan bir punk-rock grubu davulcu- sunun (Hermes Gaido) hikâyesi- ni görüntûlüyordu. Çekici yanla- n kadar içerdiği kusurlar ve ama- törlüğü de sevimli kıhyordu filmi. quiem for a Dream-Bir Riiya için Ağrt", Hal Harttey'nın "No Such Thing-Öyle Bir Şey Yok",MikeFıggis'in "Oter,Jennifer Jason Leigh-ADan Cumming'ın "The Anniver- sary Party-Yıldönümü Kutlaması" gibi 'ağirtop'lan görmeyi, festival koşuşrurma- casından sonraya bırakarak seyrettiğimiz ilk film "StoryteDing-Övkü Anlaümr ol- du. Kronolojiyi iplemeyen anlatımıyla hafı- za kaybını konu edinen "Akü Defteri"yle özel hayranlar edinmiş yönetmen-yazar Christopher Nolan'ın montaj ve kamera- manlık becerilerini de sergilediği, 1999 ya- pımı. siyah-beyaz, ilk uzun metrajı "FoDo- wing-Takip"se yer yer çok keyif aldığımız, kaçınlmayacak cinsten,jilet gibi keskinbir 'neo-fîhn noir' çıktı. Başkalannın yaşamlanna duyduğu me- rakla güpegündüz evlere girip ufak tefek soygunlara kanşarak suç dünyasına çekilen bir yazar müsveddesinin (Jeremy The- obald) serüvenini, geçmişle gelece- ği ve şimdiki zamanı iç içe harman- layarak karmaşık bir halde nakleder- ken seyircinin algısını sınayan "Ta- Idp" kadar sevdiğimiz bir başka film de 4 gün önce en iyi yabancı film Al- tın Küre'sini Bosnalı yönetmen De- mir Tanovk'in "No Man's Land"ine kaptıran, Meksika yapımı "Y Tu MamaTambien-Anamda!"ydı şen- likte. Alfonso Cuaron'dan 'Ananı Da!' Hoilyvvood'da "IitdePrincess"ve De Niro, G. Paltrov», E. Havvke üçlü- sünün yönettiği, modern Dickens uyarlaması "Büyük UmuÖar" gibi gişesi sönük 2 film yaptıktan sonra ülkesine dönen yetenekli Meksikalı yönetmen Alfonso Cuaron'un, cin- sel kimlik arayışı üstüne çektiği "Ananı Da!" 17 yaşındakı iki yeni- yetme gençle kocasının ummadığı ihanetine uğrayan 30"luk bir Ispan- yol kadının birlikte yollara düştükle- ri, "Jules et Jim"vari, ıçtenlikle an- latılmış bir 'yol fihni'ydi ve başrol- deki üçlü (eşcinselliğe eğilimlı-Di- ego Luna, ölümcül hastahğıru gizle- yen kadın-Maribel Verdu ve yetim delikanlı-meraklısırun geçen yılın çarpıcı Meksika filmi "Paramparça Aşklar ve Köpekler"den anımsaya- cağı GaelGarcia Bernal) usta işı per- formanslanyla alalda kalıyorlardı. Cuaron'un cüretkâr açık saçık çe- kimlerle komik ve trajik sahneler arasında dengelenmiş, durmuş otur- muş yalın anlatımıyla, kameraman Emmanuel Lubezki'nin (Sleepy Hallow) başanlı görüntülerinin öne çıktığı "Anam da!", festivalın allak bullak edici filmlerindendi. İZLEYİCİ CÖZÜYLE ERDAL ATABEK Acıyla başa çıkmanın analizi OĞUL ODASI - Nanni Moretti'nin filmi geçen yıl Cannes Film Festhah'nde Aran Palmiye kazanmıştL Psikologlann ya da psikiyatrlann kendi sorunlan olduğunda ne yaptıidan her zaman merak konusudur. Başkalanna danışmanlık yaparken ya da terapi uygularken her zaman "saldn, soğukkanh, tarafsız, yardımcr olan bu mesleklerin sahipleri, kendi sorunlany- la nasıl başa çıkarlar? Acaba başa çıkabilir- ler mi, yoksa onlar da yardım alırlar mı ya da sorunlannın çıkmazlarmda çabalarlar mı? Nanni Moretti'nin filmi "Oğul Odası" böyle bir meraktan doğmuş olabilır mı? Bu- nu bilmiyoruz ama yönetmen-senarist ve oyuncu Moretti'nin bakış açısı hem merak- lı, hem eleştirel, hem alaycı bir açı olduğu için bu olasılığı düşündürüyor. "Oğul Oda- sı", önemli psikolojik yüklemelerle dolu bir film. Klinikpsikolog olan Giovanni (Nanni Moretti oynuyor) sorunlan olan insanlara yardımcı olan bir terapist. Muayenehanesin- de çeşitli sorunlan olan insanlara yaklaştmı- nı görüyoruz: Yumuşak, suçlamayan, sakin, anlayışlı, destekleyen bir yaklaşım. Kansı editörlük yapıyor; zeki, anlayışlı, sevecen bir eş, Paola (LauroMorante), oğlu Andrea (Giuseppe Saufebce) iyi bir çocuk ama ba- basını düşündüren yanlan var (hırs düzeyı düşük, biraz içe kapanık) kızı Irene basket oynuyor, iletişimi daha iyi (JasminaTrince) Bu dört kişilik aile, sade, sakin, doğru ile- tişimli, sevecen, paylaşımcı bir hayat sürü- yorlar. Oğul Andrea, okulda bir doldurulmuş hayvan maketinin kaybından suçlandığı za- man, ailenın nasıl hem doğrulara sahip çı- kan hem de anlayışlı olmaya çalışan yapısı ortaya çıkmaktadır. Ama onlan daha zor bir sınav beklemek- tedir. Baba-oğul sabah koşusuna çıkmaya hazırlandıklan sırada babaya bir telefon ge- lir. Baba, telefon eden hastasına gitmek zo- runda kalır, oğul Andrea da önceden karar- laştırdığı gibi arkadaşlanyla dalış yapmaya gider. Ve deruzde bir kaza olur. Andrea bu kazadan kurtulamayacaktır. Insan hayatında öyle bir olay olur ki, ha- yat bu olayın öncesi ve sonrası diye ikiye ay- nlu". Artık bu ailenin hayatı da "kazadan sonrası"nı yaşayacaktır. Insanlar kendini suçlayacaktır, başkalannı suçlayacaktır, tep- kilerinı nereye yönelteceklerini bilemeye- ceklerdır. Aıledeki herkes, baba, anne, kız kardeş neye tutunacaklannı şaşıracaklardır. Önce şok, sonra inkâr, sonra suçluluk, son- ra yavaş yavaş uyum sağlama süreçleri ya- şanacaktır. Ama doğru yerde ve doğru zamanda ya- şanamayan acılar, yanlış yerde ve yanlış za- manda yaşanırlar. Acıyla başa çıkmanın neredeyse mükem- mel bir sinema diliyle yapılan analizi görül- mektedir. Aile bireyleri hem birbirlerine tu- tunmaya çalışırlar hem de acılannı tek baş- lanna yaşarlar. Nanni Moretti'nin yönetimi de oyunu da çok iyi düzeyde ve insanlara psikolog olarak verdiklerinden fazlasını ver- mektedir. Anne Paulo'da Loura Morante mükemmel. Oğul Andrea ve kızlan Irene rollerinde, oyuncular yapmalan gerekeni ya- pıyorlar. Yalnız izlenmesi değil, düşünühnesi ve bi- linçle yoğurulması gereken önemli bir sine- ma yapıtı. KEDİ GÖZÜ VECDİ SAYAR Bir İhtimal Daha Var... Bugün sizlere Istanbul'da sürmekte olan yepyeni bir sanat etkinliğınden sözedeceğım: "1. Uluslarara- sı Bağımsız FilmlerFestivali". AFM Sinemalan ile "Ko- lektıf" adlı şirket çerçevesinde bir araya gelen genç- lerin ortak çabalarının ürünü olan festivalden... Programında. Hal Hartley, Darren Aronofsky, Todd Solondz, Joel Coen, Mike Figgis, Errol Mor- ris, François Ozon gibi üniü "6adj/ms/z"lann yanı sı- ra, henüz tanımadığımız genç yönetmenlerın ürunle- rine de yer veren ve daha ilk yılında cıddı bir ızleyici topluluğuna seslenmeyi başaran bu genç festivale uzun ömürler diliyorum. Istanbul gibi bir kent daha kaç festival kaldırır. Uzmanlaşmış bir festival olan "Sınema-Tahh Buluş- ması"ndan sonra, Istanbul semalarında bir "gökkuşa- ğı"n\n belirmesini sağlık işaretı olarak değerlendiriyo- rum. Çoğulculuğun ve yanşmanın Istanbul'dakı nite- liklı ızleyici potansıyelinin artmasınayol açacağı kesın. Festivali yaratanlar, ''bağımsızlık'' gibi çok iddialı bir kavramı gundeme getirdiler. Kuşkusuz, sinema gibi bir endustn dalında bağımsızlığı korumak pek kolay bir şey değıl. Örneğm, AFM gibi güçlü bir şirket desteği olmasaydı, bu festival projesinin hayata geçirilmesi mümkün olabilır miydı? Festivalın ıçerıği açısından da, aynı şey geçerli. Günümüzde Amerikan sinemasının "bağımsız" yönetmenlerinin çoğunun "majörler de- diğımiz büyük yapım-dağrtım şırketlerine film yaptık- lannı, belki de ürünlerinin geniş krtlelere ulaşması için bu olanağı degeriendirdiklerinı görüyoruz. Avrupa ül- kelerınde devlet desteği ile oluşturulan yapımlann da ne derece bağımsız sayılabileceği tartışma götürür. Belkı de, bu ürünlere "genç" ya da "yenilikçi" gibi sı- fatlar yakıştırmak daha doğru olabilır. Festivalın panellerinden bırınde değerli bir sanatçı- mızın Istanbul Film Festıvalı'ni "yaşlı teyze festivali''gi- bi bir sıfatla anmasını haksızlık olarak değertendıriyo- rum. Admda "bağımsız" sıfatı yer almasa da, Istanbul izleyicisı "bağımsız s/nema °yı bu festivalde tanıdı. Fes- tival çerçevesinde klasiklere, büyük ustalann toplu gösterilerıne yer verilmesi, Istanbul gıbı "Sınema- tek"s\z bir kent ıçın buyük bir olanak olsa gerek. Bu yüzden zaman içinde iki festivalin birbırini tamamlayı- cı hatta geliştirici roller üstleneceğini düşünüyorum. "Bağımsız Film Festivali"ne, ülkemızde -ne yazık ki- hâlâ geçerli olan "sansürcü" zihniyeti geriletmede önemli bir işlev düşüyor. Gençlere tek bir onerim var Politik alanın "cinsel politika" ile sınırlı olmadığını ve ulkemizın bu alanda cıddı sıkıntılara sahip olduğunu elbette biliyorlar. Onların da, bu konuda söyleyecek bir şeyleri olsa gerek. ••• Festivalde keyıfle izledığım filmler üstüne bir şeyler yazmak isterdim. Ne var ki, başka güncel konulara da değınmek ıhtiyacını duyuyorum. Anlaşılması güç bir süreç yaşıyoruz. Demokratikleşme paketlerinin ıçınde yasaklann sınınnı genişleten önlemler çıkıyor; insan yaşamının kutsallığını vurgulayan, temel insan hakla- nnın cezaevlerinde de uygulanmasını isteyen sanat- çılar Adalet Bakanı tarafından "örgüt sözcülüğü" ile suçlanıyor. Kitaplar, oyunlar, sergıleryasaklanıyor; Av- rupalıhğın temel koşullanndan bin olan "kültürel kim- liklerin tanınması veanadildeeğitim" konulanndaki gi- nşımler "bö7ücü/üfc"le suçlanıyor, en doğal hak arama yolu olan dilekçe vermenin sonucu hapse tıkılmak olu- yor... Bir Amerikalı yazarın "Kûrdistan Jzlenimleri", Enis Batur'un "Elma" romanı ve Metin Üstündağ'ın "Pa- zar Sevişgenleh" adlı karikatür kitabı en taze yasaklar arasında... Ankara ve Istanbul'da açılan Süryani kül- türune ılişkin bırfotoğraf sergisinın Dıyarbakır'da açıl- masına izın verilmiyor... "Uyumyasalan" çerçevesin- de, 312. maddede ifade özgürlüğünün sınırlan geniş- letileceğine, iyice daraltılıyor. Yeni düzenlemedeki, "Kamu düzenini tehlikeye düşürme olasılığı bulunan tahnk ve fesw'fr"tanımryla, "resmi ideoloji"ri\n kalıpla- n dışında kalan her türlü düşünce yasaklanabilecek. Yanı, öyle aklına gelenı yazamayacaksm; "düzeni teh- likeye düşürme" ihtimali olabilir mı diye düşünecek- sin önce... Adalet Bakanı'nın, tutukevlennde birkaç ki- şinın haftada birkaç saat görüşmesine olanak sağla- mak için önkoşul olarak getırdıği zorunlu "tretman" projesınden sonra, ben başka bir şeyden daha kork- maya başladım; sakin "dışardakilere" de "tretman" uygulamaya kalkmasınlar: Üniversıtelerımizdeki "zo- runlu seçmeli" ders mısalı bazı uygulamalar; sabah- ları aç kama "milliyetçilik" dersi, akşam yatmadan "zihnimızdeki zararlı düşüncelerden kurtulma egzer- sizlen"... Ihtimaldır. Tabıi, bir ihtimal daha var. 0 da, demokrasi mi dersin... vecdisayarıa yahoo.com BUGUN • BEKSAV'da saat 15.00'te Majid Majidi'nin 'Cennetin Rengi', saat 17.00'de Moharram Zavnalzadeh'ın 'Bisildetçi', saat 19.00'da Muhsin Makhmalbaf ın 'Gabbeh' filmlerinin gösterimi. (0 216 349 91 56) • ISTANBUL AKM BÜYÜK SALONda saat 19.30'da tstanbul De\let Senfoni Orkestrası'nın konseri. Şef: Konstantin Krimetz. Solistler: Sergei Nakariakov (trompet - flügelhorn), Vera Nakariakova (piyano). (0 212 251 56 00) • BURSA DE\XET TİYATROSU'nda saat 18.30'da 'KadmOyunlan', saat 20.30'da 'Bir Efes Masah' adlı oyunlar. (0 224 222 89 10) • PARKORMAN DİALOGUE'da saat 22 30 da Moe Joe'nun konseri. (0 212 231 41 68) 1. AFM FİLM FESTİVALİ'NDE BUGÜN • AFM l'de saat 12.00'de Michael Cuesta nın 'Long Island Karayohı', saat 15.00'te PhiBp Glass özel programı, saat 19.00'da Grzegorz Iipiec'in 'Ki Hayaün Anlamı Olsun', saat 21.30'da Darren Aronofskv 'nin 'Bir Riiya tçin Ağrt', saat 24.00'te 'MfflîFantastic: Kilink Istanbul'da & Yıllanmayan Şevtan 1 adlı filmlerin gösterimi. (0 216 454 15 55) • AFM 2'de saat 12.00'de Errol Morris'in 'BajÖMim'. saat 15.00'te Jan Svankmajer'in 'KüçükOtik'. saat 19.00'da Mike Figgis'in 'Otel'. saat 21 30da Noam Gonickın 'He\- MuÜu!', saat 24.00'te Chuck PareDonun *'Ed Gein' fibnlerinin gösterimi. (0 216 454 15 55) ÇUKUROM DEVLET SENfONt ORKESTRASI • ADANA BÜYÜKŞEHÎR BELEDtYESİ KONSER SALONU'nda bugün saat 20.00"de ve yann saat 11.00'de Çukurova Devlet Senfoni Orkestrası'nın konseri. Şef: tbrahim Yazıcı. Solist: Yusuf Hasanov (viyola). (0 322 454 50 18)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear