28 Eylül 2024 Cumartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 21 AĞUSTOS 2001 SALI HABERLER Yeni Osmanlı, Jön/Genç Türk ve İttihat Terakki hareketlerinin belkemiğini oluşturan Bektaşiler, Cumhuriyet'in kuruluşunda Atatürk'ün en büyük destekçilerindendi asıl kaynağı tttîhat - Terakki ve Bektaşiler ütün derviş tarikatlan belli ölçüde ortodoksluğa aykındırlar. Heretik ve heterodoks nitelik gösterirler. Bu nedenle de "şeriatın bekçileri"nce sürekli eleştirilmek ve yasaklanmak istenirler. Ortodoksluğun temsilcisi ulema varlıkh ve soya dayanan bir kast haline gelirken tarikat çevreleri ve dervişler halk arasında daha saygın duruma gelmişlerdir. Ama bu durum onlan hiçbir zaman yönetime getirmemiştir. / slam dini, inancını benimsettiği tiim top- lumlarda iki biçimde işlemiştir. Birincisi; resmi, hukuksal ve dogmatik devlet dini- dir. Ortodoks bir nitelik gösterir. Medre- se ve ulema kesimi bu çığınn yüriitücüsüdür. Ikicisi ise kendisini büyük derviş tarikatlannda ortaya koyar. Geniş yığınlann popüler, mistik ve sezgisel inancıdır. Genellikle heterodoks birka- rakter gösterir. Sünni eğilimler birinci gruba. Şii-Alevi-Bektaşi eğilimlerse ikinci gruba girer. Birinci eğilim devletlerin genellikle resmi inan- cı olmuş, bu durumundan yararlanarak korunan bir konum (statü) kazanmıştır. İkinci eğilim ise hemen hemen hiçbir yerde doğru-dürüst devle- tin ve yönetici çevrelerin resmi inan- cı olamamış. sürekJi muhalefette kal- mış, bu da yasaklanmasına, kısıtlı ha- reket etmesine, baskı altına alınması- na neden olmuştur. Şii-Alevi-Bektaşi inancın ve buna dayanan tarikatlann genelde yazgısı bu olmuştur. Sünnl ve Alevl eflHimler ra intisap etmişlerdir. Bektaşi ve Mevlevi tarikat- lan ise geniş kamu yığınlannca benimsenmiş- lerdir. Bektaşilik, Alevilik zemininde bir tarikat olmasına karşın, Mevlevilerinancakbirbölümü Alevi eğılimlidir. Bunlar zaten Sünni Mevlevi- lik içerisinde Alevi bir inanç çizgisi izlemişler- dir. Mevleviler Sünni ve ortodoks yanlan nede- niyle zaman zaman yönetimlere ortak edilmiş- lerse de. Alevi ve Bektaşilere hiçbir zaman bu olanak tanınmamıştır. XVIII. yüzyılda tarikatlarTürkiye'nin hemen hemen her kentinde ve köyünde yerleşmiş du- rumdadırlar. Esnaf ve tüccar çevreler de tarikat yelpazesi içine girmişlerdir. Zaten esnaf ve tüc- can kucaklayan Ahilik, AhiEvren'in öldürülme- sinden sonra, bir süreç içerisinde Bektaşilikle birleşmiş, kanşmış ve kaynaşmıştır. Tarikatlar genellikle halk katmanlannı kucak- lar Abdülhamit'in yanında yer almalanna kar- şın. Alevi nitelikli Bektaşilik türü tarikatlar Ab- dülhamit karşısında yer almış. Abdülhamit'e karşı mücadele içerisinde oian Yeni Osmanlı. Jön/Genç Türk ve ittihat Terakki'nin asıl destek- çileri olmuş, bu akımlarla birleşmişlerdir. Öyle ki bu akımlann önde gelen kişileri özellikle Bek- taşidirler. Tarikatlarda. II. Mesrutiyet'in ilanın- dan sonra aynşma olur. Padlşah-halife karşıtı slyaset ünni tarikatlar padişah ve halife yanlılık- lannı açıkça ortaya koyarlar. Bektaşilerle Mevleviler padişah-halife karşıtı bir siya- set izlerler. İttihat ve Terakki Partisi'nin yöneti- mi yıllannda toplumda yapılan her ileri reformu desteklerler. Sünni tarikatlar Milli Mücadele'ye B (u yaklaşımdan hareket eden Prof. B. Lewis, Sünni ve Alevi eğilimler arasındaki karakteris- tik farkı şöyle belirtir: "Basit halk. Sünni İslamhğın yetersiz ve yoksun ol- duğu yardım ve rehberhgi, bu tarikat- larda ve onlann derviş liderierinde ara- mışlardır. Camiin kuru tapınımına ek olarakderviştekkelerinde, müzik,şar- la ve dansın yardım ettiğj vecd (coşku) halinde dua vardı. llemanın akade- mik uzakhğını gidermek üzere, dosu mûrşit ve rehber dervişin sıcak ve kişi- sel nüfiızu vardı; Tann ileinsan arasın- daki ortodoks arahk üzerinde köprü kurmak üzere, evliyalar. sefaatçiler ve kutsal kişilerile uluhivetie gizemsei bir birlik umudu vardı." Bütün derviş tarikatlan belli ölçüde ortodoksluğa aykındırlar. Heretik ve heterodoks nitelik gösterirler. Bu ne- denle de "şeriatinbekçilerrnce sürek- li eleştirilmek ve yasaklanmak istenir- ler. Ortodoksluğun temsilcisi ulema varlıkh ve soya dayanan bir kast hali- ne gelirken, tarikat çevreleri ve dervişler halk arasında daha saygın duruma gelmişlerdir. Ama bu durum onlan hiçbir zaman yönetime getirme- miştir. Bu konumlan nedeniyle popüler din çev- releri kimi kez başkaldırmış, kimi kez de gizli- açık yönetim organlanna sızmaya çalışmışlardır. Genellikle 'şeriüğe' karşı 'sufiliğT. bılgiye karşı iman sağlamlığını ve gönül bağlılığını, sıyasal ve ortodoks dinin egemenliğine karşı halk kit- lelerinin egemenliğini kurmaya çalışmışlardır Atatürk'ün en büyük destekçileri Azerbaycanh Mirza Feth Ali Ahundzade (1812-1878) Osmanlılarca okunan önemli bir ya- zardır. Bir başka Azerbaycanh Ağaoğlu Ahmet Bey (1869-1939) Paris'te eğitim görmüş ve Jön/Genç Türklerle ilişki içerisinde olan biridir. Ruslara karşı savaşımı savunmuştur. Türk ulus- çuluğunun gelişmesinde de önemli rol oynamış- tır. Bunlar Istanbul'a yerleşmişlerdir ve tarikat bağhsı insanlardır. Volga bölgesinde "geneffikle derviş tekkelerinde çahşan" Çağatay ve Özbek Türk yazarlan, Osmanlı Imparatorluğu'ndaki Türk ulusçuluğu hareketine güç katmışlardır. Ün- lü dilci Buharah Sükyman Efendi ile önemli bir Türk aydıru olan \îısuf Akçura (1876-1933) da bu çevreden gelenler arasındadır. Çağatay ve Öz- bek göçmenler Üsküdar'da kendi tekkelerini kur- muşlardır. Burası. imparatorluk içinde Türkçe ça- lışmalann "ilk merkezT olmuştur. "Özbekler TekkesT olarak tanınan bu merkez bir Bektaşi tekkesi olarak ünlenmiş, Mil- li Mücadele yıllannda lstanbul'da işgal altındaki birçok bürokrat, subay ve ay- dının Anadolu'ya geçmesini sağlaya- rak. o karanhk gürüerde övünç duyu- lacak ulusal ve yurtsever bir görev yap- mıştır. Hallaççı tasavvufi felsefe A ektaşilerin asıl kaynağı Balkanlar'daki ve Anadolu'daki köylülerdir. Eski Türklük özünü bağnnda taşıyıp getirmiştir. Mevleviler ise özellikle Anadolu kentlerinde etkin olmuş, kentli bir tarikattır. Rumeli'de birkaç kentte ağırlıklan vardır. Devîette edindikleri etkinlikle Bektaşilere ve onların bir parçası olan Yeniçerilere karşı bir denge öğesi olurlar. B | ektaşiliğin Yeni Osmanlı. Jön'Genç Türk ve İttihat Terakki içerisinde olmalan, bu hareketlerin belkemiğini olusturmalan. Atatürk'ün en büyük destekçileri olarak Cum- huriyet'in kurulmasına katılmalannın nedeni bu- dur. Doğallıkla birertasav\-uf hareketi olan tarikat- lann tümü de aym konumda ve yapıda değildir. Kadirilik. Halvetilik, Sadılik, Şazelilik, Rüfa- ilik ve Nakşibendilik gibi tarikatlar Sünnidirler. Ortodoksluğa yakın konum almışlardır. Devlet- le ilişki içerisindedirler. Gerek padişahlar. gerek- se üst düzeyli yöneticiler çoğunluk bu tarikatla- lamasına karşın. giderek yönetici elit katmanlar- da da yeterince yandaş bulmuşlardır. Osman- lı'da çoğu bürokratın. aydının bağlı olduğu bir tarikatı vardır. Tarikatlar. XVII. ve XVIII. yüz- yıllarda ortodoks kurumlara etkin olmayı başar- mıştır. Ortodoks/ Sünni düşünce ve eğitim alanı- nın daha ahlaksal bir yapı kazanmasını sağlaya- rak. Islamın ortodoks. Sünni ve heterodoks' ta- savvufi tarikat gibi iki alanı birbirine yaklaştır- mada bir ölçüye dek başanlı olunmuştur. XIX. yüzyılda Avrupa yayılmacılığı karşısında tari- katlartepki öğesi olurlar. Ortodoks çevTe ve mer- kezi yönetimin emper>'alızme aracı oluşlanna karşın tarikatlar. ulusalcı ve yurtsever bir tutum sergilerler. Özellikle Bektaşlerin şu tutumlan onlan Jön Genç Türk hareketi içıne itecek. iler- de ulusal savaşım veren Mustafa Kemal'le bü- tünleştirecektir. II. Abdülhamit. Panislamist bir siyaset izle- miştir. "Daha saf bir Türk tarikatı olan" Bekta- şilerle Mevleviler bu politikaya ilgisiz kalmış ve yakınlık duymamışlardır. Şazili. Rüfai gibi ve Arap paraleli diğer tarikatlar, Abdülhamit'in bu politikasından "medetunımuş*' v e desteklemiş- lerdir. Sünni yelpazenin içinde yer alan tarikat- de yer yer karşı çıkıp halifenin sesini dinlerken, Alevi toplumuyla Bektaşi ve Mevlevi tarikatlar Milli Mücadele'nin doğrudan içinde yer alır, emperyalizme ve halife-padişahlığa karşı M. Kemal'in önderliğindeki ulusal bağımsızlıkçı hareket olarak savaşım yürütürler. Mustafa Ke- mal, Alevi-Bektaşilerle 'ittifak' kurar. Emperya- lizmin ve ülkede gericiliğin temsilcisi padişah- halifeliğin gücü bu ulusçu, bağımsızlıkçı ve yurt- sever bağlaşıklıkla bnlır. Türk aydın hareketi Yl\ g *L Vı; "ınm Savaşı (1853-1856) sonrasmda böl- ge halkı Türkiye'ye göçer. Bunlarla bir- likte, yörenin aydınlan da gelir. Bu aydm- lar. özellikle Kınm ve Kazan'da Batı liberal dü- şünceleriyle beslenmişlerdir. Yazı ve çalışmala- nyla Yeni Osmanlı, Jön/Genç Türk aydınlannı da etkilerler. Böylece. "bir Türk aychn hareke- ti" doğar. Bu aydınlann başında olan İsmailGas- pirinski (1851-1914) Türklerin birleşmesini ve hepsinin anlayabileceği "ortak bir edebi diTin geliştirilmesini savunmaktadır. İsnıail Bey 1874'te Istanbul'a gelir. nadolu Alev ıliğinin temel belir- leyicilerinden olan "HaBaççıta- savvufi felsefe" de bu yüzyıllar- da devlet, bılım. düşünce ve sanat çev- resinde oldukça yandaş edinmiştir. XVIII. yüzyılda şair Mustafa Efendi. Antakyalı MünifMustafaEfendi, Bur- salı İsmaü Hakkı. Ragip Paşa. Damat- zade Mualia Murat, Damat Şehit K£ zasker Ali Pasa, Reisülküttap Sari Çe- lebi lstanbul'da "Hallaççı çevre"yi oluşturmuşlardır. XIX. yüzyılda Os- manlı dünyasında Hallac-ı Mansur önerali bir yer edinmiştir. Ahmet Rüş- tü KaraağaççL, Şair Müridi. Kethüza- de ArifEfendi Yenişehirli Avni bu y üz- yılın önemli "HallaççdarTdırlar. Yı- ne bu yüzyılda NiyazH Mısri, "HaBaç- çıdüşünce"yi işleyen kalıcı şiirlerya- zar. XX. yüzyılda Sünni Müslüman ve nasyonalist' milliyetçi düşünürlerden felsefeci ıNurettin Topçu, "Hallaççıol- duğunu" açıkça belirtmektedir. Bektaşi-Jön/Genç Türk ilişkisi, Bektaşiliğin ve Bektaşi dergâhlannın 1826'da yasaklanmasından sonra önemli ölçüde gelişmiştir. Istanbul'dakı Bektaşi dergâhlan ile İttihat ve TerakJu Partisi arasında açık yakınlık \e ilişki vardır. Bektaşi dergâhlan İttihat Terakki yanhsı bir tutum içerisindedirler. Osmanlı aydınlanması. Batı aydmlanmasın- dan oldukça etkilenmiştir. Bu nedenle ileri' ka- bul edilen düşüncelerin bir bölümü bu Batı ay- dınlanması kanalıyla, Batı'yı tanıyan ve oralar- da çeşitli nedenlerle yaşayan aydınlanmız yoluy- la gelmiştir. Selanik gibi ticaret kentsoylusu ve asker-sivil aydınımızın yoğunlukta olduğu Bal- kan kentleri ise bu tür düşüncelerin ülkeye gir- mesınde aracı görev i üstlenmişlerdir. Tanzimat sonrası giderek Türkiye toplumunun ortak dü- şünsel değerleri olmaya başlayan laiklik. hosgö- rii, evrensellik, ulusçuluk, demokrasi, ablcılık. bilimcilik. özgürlük ve özgür düşüncecılik ge- nellikle bu kapılardan içeri girmiş: girişine Ba- tı'daki Bektaşi eğilimli yazar v e düşünürler ara- cılık ettikleri gibi, yine bu düşüncelerin benim- senmesinde. yaygınlık kazanmasında özellikle Istanbul'daki Bektaşi dergâhlan aracılık ve ön- cülük yapmışlardır. Aydınlanma harekeünin öncü kadrosu Bektaşiler 7 860 'lardan itibarenAvrupa 'nın çesitli ül- kelerindeki Yeni Osmanhcı aydınlar bu düşünceleri tanımışlardır. Yaztîarı ve iliş- Jdleriyoluyla Türkiye 'ye aktarma sm-aşımı içe- risindedirler. Bu nedenle Namık Kemal, Ziya Paşa, Mithat Paşagibi çoğunlugu Bektaşi olan Yeni Osmanlı hareketinin öncü kadrosu, Batı aydınlanmasmı Türkiye 'ye kazandırmada da öncüdürler. Ve bu öncülükte; Bektaşi nitelik katalizatör gö'revi yapmış, Bektaşiliğin ö'zün- de olan bu düşüncelerin modern Batı düşün- celerivleyenidenyorumlanaruk ülkeye kazan- dırılmasında ve topluma benimsetilmesinde belirleyici etken olmuştur. jkTamtk Kemal"lerle "vaUmseveHik'", "yurt- f \ seveHUc" niteliğiyle başlayan liberal ve özgürlükçü hava, ikinci kuşak olan Jön/Genç Türiclerle liberal, ulusçu ve Türkçü birniteliğe doğru kaymaya baslamıştır. Bu ay- dmlanmacı çizginin üçüncükuşağı Ittihatçılar- la aydınlanma hareketi Türkçü- ulusçu bir ni- telik kazanır. u hareketlerin hep merkezinde Bektaşilik vardır. Birbitierinin devamı olan kuşak hareketlerin merkezinde ve öncü kadro- larında Bektaşi-tasavvufi çizgide olan kimse- leryeralmıştır. Örneğin, İttihat ve Terakki 'nin öncü ve merkezi kişisinin TalatPaşa olması gi- bi. 1908 'lerde, yani 11. Mesrutiyet 'ten itibaren uhısçu-Türkçü çizgi giderek yeni boyut kaza- nır. Mustafa Kemal gibi entelektüel bir deha- nın eliyle günün koşullan gereği yeniden ka- lıba dökülerek ulusçu-bağımstzlıkçı-demokra- tik bir nitelik kazandırıhr. Bektaşilik etkeni yi- ne hareketin içindedir. Özüdür. Bektaşiliğin li- beral, laik demokratik, ulusal bağımsızlıkçı niteliği bağunsızlıkhareketinde bizzatyer alan kadıvlarla harekete katılmışhr. Mustafa Ke- mal de bu inançtan olanlardan biridir. M. Ke- mal aydınlanması. Tanzimatsonrası aydınlan- mahareketlerinden beslenmiştir. O nderlik ettiği hareketiyle padişah otokra- sisi, halifelik Sünni ortodoksluk ve em- peryalizme karşı kesin başan sağlar. Bü- tün bu çevreleri tasfiye eder. Onderiiğini etti- ği Türkulusalbağımsızhksavaşımında iki güç- ten yeterince destek almıştır. Bunlar; askeri entelektüeller ile Alevi-Bektaşilerdir. Bu dö- nem Alevi-Bektaşi entetektüelleri olan Dede- ler ileBabalar; Dedelik, Babalık, tarikat erki- ni. Alevi-Bektasi yazını (edebiyatı) ve şiir ile uğraşmış, ü.lkesorununu önemsedikterinden, Türk ulusçuluğunun ve bağımsızhğımn yeni ideolojisi ile ilgilenmişlerdir. W"Y Abdülhamit, enerjisini Sünni tslamın ğ ğ gelişmesine harcar. Dönem boyunca Bektaşilik geriler. Bu dönem hiçbir SALI Bektaşi yayını yapılmaz. Abdülhamit'in 1908 de Jön/ Genç Türklerce devrilmesiyle Bektaşiliğin "küçükrönesansı' başlar Bu dö- nem Genç Abdal, Turabi, Edip Harabi, Hilmi Dedebaba ve Rıza Tevfîk in şiirleri yayımlamr. Bu şiirler açıkça tartışılır. u tartışmalar yalmzca entelektüel çevre- lerce de sınırlı kalmaz. 1909'dan sonra 1930'larakadarresmendesteklenen Bek- taşilik, Jön/Genç Türk hareketinin. İttihat ve Terakki 'nin, yeni Türk ulusçuluğunun, Milli Mücadele nin, ulusçuluk-bağımsızlığm, laik- liğin, çağdaşlaşmanın ve demokratik bir Tür- kiye kurma hareketinin her anında, her boyutunda ^«rf arkadası" olmuş, tüm bu ileri ve yurtsever hareketlerin yanında, içinde, Önündeyerîni almıştır. SURECEK ORHAN BURSALI Akıl ve Anadolu Osmanlı topraklarında yaşayan Müslümanlann (ve Türklerin!), bilgiyi, bilimi, yazını, güzel sanatlan ve teknolojiyi, özetle uygarlığı hızfa yaygınlaştıran matbaa ile yaklaşık 300 yıllık gecikmeyle tanış- maları, bugünkü Anadolu'nun acılı ve çelişkili ha- yatıdır. Aslında, bu hayatı, Anadolu'dan çok, bu top- raklar üzerinde yaşayan Müslüman Türklerle, yani bu toprakların yönetici milleti bizlerle ilişkilendir- mek, tabii ki en doğru yaklaşımdır. Matbaanın gecikmesini sıradan bir olay gibi ele almak ve "Bunun dinle, padişahla ilişkisi yok, hattatlar işlerini kaybedecekleri korkusuyla mat- baayı istemedi", demek kadar kendi tarihine ya- bancı ve bilimsel olmayan bir tutumu savunmak, her ülkede rastlanmaz! Sadece bu tutum bile, bu ülkenin entelektüel- bilimsel geriliğinin de nedenlerini araştırmada önemli bir ipucu sayılabilir! 300 yıl ne demektir? Toplam hayatı 600 yıl süren bir imparatorfu- ğun yan hayatıdır, 300 yıl! Yani, imparatortuğun "yönetici" milleti, Müslü- manlar ve Türkler, hayatlannın yansını, en önemli ikinci yarısını, dünya uygarlığının büyük bir sıçra- ma yapmasına yol açan matbaaya ilgisiz geçir- miştir! Tabii, matbaa bir simgedir, Batı uygarlığının bi- riktirdiği bilginin bir ürünüdür. Önemli olan, mat- baaya kadar olan süreçtir. Osmanlı bu sürecin dışında kalmıştır. Osmanlı'nın matbaaya ilgisizliğini, aslında bu süreçle, bu birikimle ilgisizliğinin doğal sonucu olarak görmek, daha doğru olabilir. Peki Osmanlı matbaayı doğuran bilgi birikimi sürecine neden ilgisiz kalmıştır? Esas soru budur. Bu sorunun dinle, padişahla vb. ilgisi var mı yok mu, artık ulemamız araştırsın! • • • Aslında bugünkü konumuz matbaa olmayacak- tı. Amacım, bu cumartesı günü Cumhuriyet Bi- lim Teknik dergimizde yer alan, aklın topluma egemenliğini ve eski Yunan Mucizesini tartışan yazıya bir iki gönderme yapmaktı. "Sorgulayıcı aklın" bir toplumsal ve düşünsel sistem olarak ilk bu topraklarda, Anadolu'nun ba- tı bölgelerinde (Tabii Atina vb. ile biriikte) doğdu- ğunu anımsatmaktı. Akli toplum, uygarlıkta bir sıçramadır; esas doğduğu yer eski Yunan'dır ve bugünkü Batı uy- garfığı da kökenini orada arar. Eski Yunan'da bi- limde, felsefede vb. büyük dönüşüm, Batı tarafın- dan uzun süre Grek Mucizesi olarak nitelendiril- di ve aklın ilk kez eski Yunanlılar tarafından "keş- fedildiği" ileri sürüldü. Şimdi, özellikle Fransız bilim tarihçileri, Grek Mucizesi'nin özünü daha doğru olarak tanımlıyor- lar: Gözlemle elde edilen bilgi, ilk kez eski Yu- nan'da sorgulanarak bilimsel bilgi haline dönüş- türülmeye çalışıfmıştır. Yani Grekler "olgulann bil- gisi"r\i biriktirmenin ötesine ğeçti, olgulann ne- denlerini araştırmaya ve bu bilgilerin doğruluğunu kesin olarak kanıtlamaya kalkıştı. Tarihte, mate- matikte, astronomide.. bilginin hemen her alanın- da!... Halikamaslı Herodot da bunu yapmıştı... Babilliler gezegenlerin hareketlerini çok iyi göz- lemlemişlerdi, ancak Grekler gezegenlerdeki bu düzenliliğin nedenlerini öğrenmeye, kozmosun yasalannı merak etmeye başladılar. Bilginin aklın mihenk taşına vurulması: Işte uy- garlığın temeli! > • • • • Evet, akıl toplum hayatına Greklerle birlikte egemen oldu ve bu olay uygarlıkta bir kilometre taşıdır. Bu zihinsel devrimin gerçekleştiği bir yerdir Anadolu. Ancak, Osmanlı'nın ve izleyicisi biz Türkler'in bu zihinsel devrimle ilişkisi neden olmamıştır? Neden Anadolu'nun bu mirasıyla hâlâ ilgi kura- mıyoruz? Neden, hâlâ kendisine yenilikçi diyen partinin milletvekilleri, 8 yıllık eğitime geçilmesine, imam hatip liselerinin ve Kuran kurslarının birazcık de- netim altına alınmasına saldınyorlar? Osmanlının düşünsel olarak kalıntılarını bu ülke süpürüp atmadıkça, en azından tam etkisiz hale getirmedikçe, bu topraklar üzerindeki insanlar, Anadolu'nun bilimsel mirasına, dolayısıyla uygar- lığa, kalkınmaya, yaratıcılığa ve refaha yabancı ve mümkün olduğunca uzak kalmayacaklar mıdır?!.. obursali'a bilimmerkezi.org.tr Didim Barış Şenliği'ne uluslararası İZMİR (Cumhurijet EgeBürosu)- "Banştan yana olan tüm insanlan bir araya getirmck" amacıyla düzenlenen Didim Banş Senliği'nin bu vıl 6.sı gerçekleştiri- lecek. 31 Ağustos'ta başlayacak etkinliğe Yu- nanistan'ın yani sıra Gürcistan, Almanya ve Bosna Hersek'ten de ko- nuklar katılacak. Kültür Bakanlığı'nın da des- teklediği şenliğin çağn metninde, "EvTenin en büvük çirkinüğidir sa- vaş. Kazananı olmaz. Yüz binler yaşamuu, milyonlar sevdiklerini, kender tarihlerini ve en önenlisitüm insanlar, in- sanı insan yapan değer- lerini yitirirler'" denile- rek. savaşsız dünya iste- mi bir kez daha yinelen- di. 2 Eylül'e kadar süre- cek şenlik. 31 Ağus- tos'ta Apollon Tapına- ğı'ndaki açılış töreniyle boyut başlayacak. Saat 21.00'dakıaçıhşta Kül- tür Bakanhğı Oda Or- kestrası konseri ve Sü- reyya Berfe, Statis Oul- keroğlu şiir dinletisi ger- çekleştirilecek. Tören- den önce saat 12.00'da Palm Kafe Altınkum'da satranç turnuvası, Yeni Mahalle Belediye Kül- tür Salonu yanında da deprem çocuklannm fo- toğraf sergisi açılışı ya- pılacak. Etkinhğin ikin- ci günü olan 1 Eylül'de saatl3.30'da.SemihYo- laçan'ın "Sakh Zaman- lann Anlık Sırlan" ko- nulu fotoğraf, Didimli çocuklann da fotoğraf ve resim sergileri açıla- cak. AFSAD'm "Halfe- ti ve Su" konulu dia gös- terisi ve Türk-Yunan Dostluk Derneği toplan- tısının ardından saat 16.00'da Erdal Inö- nü'nün "Banş Söyleşisi" gerçekleştirilecek.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear