23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 27 TEMMUZ 2001 CUMA 14 KULTUR kultur(a cumhuriyet.com.tr Mazhar-Fuat-Ozkan, bu akşam Açıkhava'da klasiklerini ve solo çalışmalannı sunacak Yepyeni albümler kapıda...' CUMHUR CANBAZOGLU Açıkhava Tiyatrosu'nda adı ko- - nulmamış yerli müzik festivalinin bu geceki konuğu Mazhar-Fuat-Öz- ' kan. Türkiye'nin en iyi grup voka- lini, en iyi şarkı sözlerini üreten, za- mana en iyi karşı koymuş parçalar | zengini MFÖ, bu gece tam iki saat . klasiklerinden ve solo çalışmalar- - dan oluşacak bir repertuvar sunacak f sevenlerine. Yıllarca bayan solistlere vokal yaptıktan sonra piyasamn tamamen 1 arabeske teslim olduğu, çok ters bir dönemde EleCüneKarşı yla (1984) [ albüm pazanna girmişti MFO. Yıl- lardır biriktirdikleri parçalardan olu- şan yapıtın her bestesı önemliydi ve Türk rock'ında tüm zamanlann en sevilen çalışmalanndan biri haline geldi. O tarihten sonra 'reggae'den 'rap'e, • rock'tanpop'adek sürekli adresde- ğiştiren grup, çeşitli deneylere kal- ' kıştı ve sonunda 1995 albümü Ma- zenrtim Var Asabiyim Ben'de gerçek kimliğine dönerek klavyeyi geriye çekti ve gitarlan öne sürdü. Ekip, her şarkıda farklı şeyler anlatmak için kafa yordu; edebi yanı güçlü, şi- . ire yönelmiş sözler yazdı. Deney, " MFÖ'nünenbelirgin*'karakter''iy- di. r fkinci çalışma Peki Peki Anla- dık'ta bir yüzü tngilizce parçalara ayırmışlardı. Üçüncü albüm VakThe Rock'ta çocuklann hedeflendiği al- bümün isim parçasıyla, Sanatçının Öyküsü gibi dört dörtlük beste yan • yana yer alıyordu. No Problem faz- la problemli bir albümdü MFÖ için ve beklenen ilgiyi görmedi. Ardın- dan Geldilerle adeta yeniden doğ- du grup. .\li Desidero ve AnındaGö- ' rüntii 'yerli rap'in ilk nitelikli ör- nekleriydi. Eski popülarite yakalanmışken 1992'de bir ay arayla önce Aganna- ga, ardından da Dönmem Yolumdan • Birinci albüm grubun fazla öne çıkamamış parçalanndan oluşacak 'ikinci best of projesi". Sonra senfoni orkestrası eşliğinde verilecek konserden canlı albüm yapılacak. Yeni parçalar için ise hedef Mart 2002'de stüdyoya girmek. DİSKOCRAFİ • EleGüne Karşı • Peki Peki Anladık • VakTheRock • No Probiem, • Geldiler • Agannaga • Dönmem Yolumdan • The Best Of MFÖ • MVAB albümlerini çıkarmak zorunda kal- dılar. Karmakanşık bir dönemden geçerken üç yıl kadar pop piyasasın- daki kargaşanın dinmesini bekledi- ler. Bu arada TRT'ye çok hoş bir talk-şov programı hazırladılar ve ko- nuklanyla müzikseverlere önemli akustik anlar yaşattılar. Suskunluk dönemi sürüyor Grup, 1995'te gitar ağırlıklı, sert soundlu Mazeretim Var Asabiyim Ben'i yaptı. Müzikal açıdan yerli rock tarihinin en ince ömeklerinden biri olan yapıt, teknik açıdan da çok üstündü. Erdal Krolçay'ın yardımıy- la 60'lann ünlü rock soundlan çok iyi modernize edilmişti. Isminden sonra uzun parça adla- rında da tasarrufa giden MFÖ. MVAB'de Türk popu için önemli bir kararla eski soundrack'a dönmüş- tü. Birbirinin tekran birçok parçanın, aşure albümün üretildiği, herkesin Is- panyol müziği uzmanı kesildiği or- tamda, baştan sona soundu belli olan özgün çalışmayla büyük heyecan yaratmışlardı. Albümü birçok ödülle süsleyen grup, pop pazanndaki şartlann de- ğişmemesi üzerine yine suskunluk dönemine girdi. Bu dönem halen de- vam ediyor; elemanlar solo çalış- malarla yollanna devam ediyor. Fuat Güner iki yıl önce Aİriz Fu- at Güner adlı albümünü yayımladı; Ozkan Uğur sinemaya (Eşlava, Kom- ser Şekspir) girdi, TV dizisinde önemli roller aldı, rekJamlarda gö- züktü ve yanşma programı sunarak popüler oldu. Solo albümünün par- çalannı bestelemekle meşgul. Mazhar Alanson geri kalır mı? ArkadaşımŞeytan'la denediği sine- maya Her Şey Çok Güzel Olacak'la döndü ve eğitimini aldığı oyunculu- ğunu beyazperdede de kanıtlayarak övgü topladı. Her Şey Çok Güzel Olacak'a yazdığı müzikleri albüm- de bir araya getirdi; Komser Şeks- pir'e beste verdi ve solo albümünü ağustosta tamamlayacak. Bu arada reklamlara çıkıyor ve şu anda Tür- kiye'nin en çok konuşulan adamla- nndan biri. Görsel pazarda arayış sürüyor Görüldüğü gibi, yaklaşık beş yıl- dır müzikten gelemeyen bol parayı ve ünü, görsel pazarda anyor gru- bun elemanlan. TV ekranında 'Şap- kasız Çıkmam Abi' sloganıyla baş- layan karizmayı paraya dönüştürme ve şarkılarda söylenenleri anunsama- ma operasyonu, sadık dinleyiciler tarafından tepki görse de "Neyapa- hm,ekmekparasıabr gibi klasik bir çalımla MFÖ her seferinde yoluna devam etmeyi sürdürüyor. Gelelim hedeflere. Fuat Güner'den aldığımız bilgiye göre, üç adet albüm projesi sırada bekliyor. Birincisi, grubun fazla öne çıkamamış parça- lanndan oluşacak ikinci best of u. Ardından senfoni orkestrası eşliğin- de verilecek konserin kayıtlanndan bir canlı albüm yapılacak ve konse- rin görüntüleri DVD halinde de de- ğerlendirilecek. Yeni parçalann bir araya geleceği albüm için ise hedef Mart 2002'de stüdyoya girmek. Bunlar gerçekleşir mi, bilinmez ama altı yıldır albüm bekleyen mü- zikseverlerin hâlâ umudu var. G ^ Uğur Kökden, 'Uzun Gecenin Tutsaklan'nda yakın tarihe 'içerden' bir bakış sunuyor üıılük yazmak bir savaşım türü BURCU GÜNÜŞEN Uğur Kökden, 1982-83 yıllannda Banş Der- neği Davası'ndan Maltepe ve Sağmalcılar ce- zaevlerinde tutuklu kaldı. Kökden o dönemde tuttuğu günlüklerini 'Uzun Gecenin Tutsakla- n' adıyla, Yapı Kredi Yayınlan'ndan çıkardı. - Bu günlükleri aradan 20 yıl geçtikten sonra kitaplaşürmanız bir anımsatma amacı mı taşı- yor? UĞUR KÖKDEN - Anımsatma gereksini- mi, unutma gerçeğinin üstüne oturur. Oysa, on- lan, hiçbir zaman unutmadım ki... Hep onlar- la bir arada, birlikte yaşadım. Bu dosya yayı- nevine verildiğinde, yani geçen yıl, 12 Eylül'ün yirminci yıldönümüydü; gelecek yıl ise, Banş Derneği Yönetim Kurulu üyelerinin tutuklanı- şının yirminci yılı... Ancak, yazıldıktan yirmi yıl sonra yayımlanışına gelince, bunca zaman duraksamam. işte. özellikle o noktada oldu. O koşullann öznel ürünü sayılacak, günü günü- ne tutulmuş bu tür 'notlar', acaba dış dünyaya çıkanlmalı mı? Gün ışığına çıkması ne ölçüde doğru olur? Cezaevi Günlükleri, birçeşit 'içko- nuşma' değil mi? Bu konuda. rastlayabildiğim Maltepe Konuklan'nın düşüncelerini aldım. Onlar, böyle birgirişimi yüreklendirdiler. Des- teklediler. Aynca. aramızdan aynlanlar oldu. Ölü- mün yanında, hiçbir bekleyişin anlamı ve ağır- lığı olamaz, diye düşündüm. Böylece, Günlük- ler, okuruna ve tarihçilere ulaşmış oldu. - Kitap tarihsel bir belge niteliği de taşryor... KÖKDEN - Günlükler, kuşkusuz, zaman önünde bir çeşit tanıklık sayılır. Bu açıdan ba- kılınca da, tartışmasız olarak bir 'tarihsel bel- ge' özelliği taşıyacağını söylemek abartı sayıl- maz. Bu alanda Zwog'ın günlük notlannı, Ame- rikalı gazeteci Albert Schirer'in 'Günü Günü- ne Nazi İmparatorluğu' isimli Berlin'deki ya- şamının (1934-1940) unutulmaz anılanm ha- tırlamamak elde değil. Kaldı ki, Banş Derne- ği Cezaevi Notlan yalnız zaman önünde değil; aynı zamanda 'mekân' önünde de tanıklık sa- yılır. Ankara Emniyeti'nin adı dillerde 'Altincı Katr, sonra İstanbul Emniyeti'nin İkinci Bod- rumu, Selimiye Kışlası, Maltepe, Sağmalcılar, "Banş Derneği Davası, özel nitelikte bir davaydı. Suçlular yoktu ortada; 'suç' da yoktu; ancak, Tûrldye suçlanıyordu." (Fotoğraf: ZAFER ÜÇÜNCÜ) mahkeme salonlan, yollar ve yolculuklar gibi. - Duruşmalar sırasmda sanıklaruı büyük bö- lümü kendOerini savunmaktansa 12 Eylül'ü yar- gılama yolunu izledilen.. KÖKDEN - Banş Derneği Davası, özel nite- likte bir davaydı. Aslında, 12 Eylül yönetimi- nin dış politika alanında, Türkiye için uygun gör- düğü tercihlerin ya da dışandan Türkiye'ye - darbe yoluyla- dayatılan yeni siyasanın tartışıl- dığı, irdelendiği, suçlandığı bir davaydı. Dola- yısıyla suçlular yoktu ortada; 'suç' da yoktu; an- cak, Türkiye suçlanıyordu. Türkiye'nin bağım- sızlığı, süregiden Kurtuluş mücadelesi iradesi ve birtakım dış merkezlerden (bugünün tek ku- tuplu dünyasındaki bilinen globalizm odakla- n) ayn olarak sanayileşmesini gerçekleştirme isteği suçlanıyordu. Bu yüzden, yalnız Gün- lük'ün anlatıcısı değil, o davada yer alan her- kes bireryargılayan kurban'a dönüşmüştü. Mah- kemenin işleri sadece bu tarihsel karşı çıkışın zaptını tutmak ve kayıtlara geçirmekle sınırlı ka- lıyorda Suçlu, sanık, aklanma ya da ceza ne olur- saolsun!.. -Günlüklerbeffi birbütüntük oluşturujtjr. Üze- rinden zaman geçtikten sonra, o zaman tutulan notlardan yararlanarak bir roman gibi yazılmış izlenimi uvandınyor.» KÖKDEN - Giinlüklenn temsil ettiği bütün- lük, temelde, oynanan dramatik ojoınun ve sah- nedeki tüm oyunculann o zaman aralığı içinde hiç değişmeksizin süregitmesinden kaynaklan- makta. Aslında, onlar günü gününe yazıldı. Her sabah, bir önceki gecenin olaylan; her akşam da, o gündüzün notlan aktanldı. Gerçekleşti- rilmesi günümüze kalmış olan iş. sadece o özel boyutlu, özel kâğıtlı elyazmaların -hiç değişti- rilmeksizin- baskıya verilebilir duruma sokul- ması olmuştur. Bir 'roman gibi' nitelemesine gelince, gerçek- ten, Vlichel Butor'a bakılırsa. 'romanlann ana teması yolculuktur' denebilir. Bu açıdan ele alındığında, Banş Derneği Günlüğü de, Şubat 1982 gecesinde zor altındaki bir yolculukla baş- lar; bilinmeyene yönelik bir yolculuktur bu! Aynca, kestirilemeyen bir zamanın ucuna yol- culuk! Sonunda 'tahliye' olayıyla gene bir bi- linmeyene yönelmiş yeni bir yolculuk başlar. Öte yandan, heryazınsal yapıtın -diyelim, bir roma- nın- temelinde iki büyük ve ölümsüz temaya yer vardır: Biri sevgi, öbürü ölüm! Bunlardan ikin- ci, orada her an var oldu zaten. Her zaman so- luğu ve kokusu duyuluyordu. Sevgiye gelince, onun varlığından -dışa vurmuş somut izlerden- söz etmek güçse bile, sanınm, olmadığını söy- lemek daha da güçtü. - Günlük yazmak için "yasadışı bir savaşım türü" diyorsunuz. Neden? KÖKDEN - Günlük yazmak, belirli bir ça- lışmayı -üstelik, belirli bir disiplin içinde- her gün ve her koşulda gerçekleştirmek, kuşkusuz, düşmandan çalınmış somut bir zaferdir. Hele bunu, bir de sürekli yapıyorsanız... Ancak, or- taya çıkan ürünün korunması, yazmaktan çok daha güç bir çalışmayı ve her an tetikte ohna- yı gerektirir. Aynca, her gün, yeni baştan ger- çekleştirilmesi zorunlu özel bir cesaret ister. Dolayısıyla, yazmakla bir savaşım verirsiniz; ko- ruyarak da, yasadışı bir eylem sürdürürsünüz. -12 Eylül ve sonrasını göz önüne ahrsak şu an- da Türkhe'de banş açısından durum nasıl? KÖKDEN - 12 Eylül ve sonrasında yaşa- nanlar goz önüne alındığında, günümüzdeki durumun çok daha ağırlaşmış bir sonuç oldu- ğu söylenebilir. Türkiye, ağır ve tek yanlı bir Batı kuşatması altında. Zaten, bugün, yakın dünün doğal bir sonucu ve uzantısıdır. Kökte- ki çürümenin 12 Eylül'le birlikte başladığı ko- layca söylenebilir. Şu anda bile 12 Eylül ana- yasasından kurtulmaya çalışıyoruz. Dış ilişki- lere -siyasal ve ekonomik- gelince, Türkiye'nin günümüz seçimlerinin tümü o günkü (yani yir- mi yıl önceki) yanlışlannın ya da bağımlılık- lannın getirdiği toplam çizginin kaçınılmaz sonucu diyebiliriz. Kaldı ki, 'Türkiye'de Baü Bunahmı'(1978)kitabınınyazan, 12 Eylül1den yirmi yıl sonra da, kendisi- ni -yazık ki- yanılmış - ... göremiyor. İsrail'de 'istenmeyen adam': BarenboimKültur Senisi - Israil Parlamentosu'ndan bir ko- mite, Hitier'in en sevdiği besteci Wagner'in müzi- ğini Jerusalem Festivali'nde yorumlamak girişimin- de bulunan orkestra şefi Daniel Barenboim' i boykot etme çağnsı yaptı. Barenboim konserden önce Isra- il halkından ve parlamentosundan gelen tepkiler so- nunda Wagner çalmayacağını açıklamış, ama 7 Tem- muz'da gerçekleştirilen Berün StaatskapeDe konse- rinde sözünde durmamıştı. Dünyaca ünlü orkestra şefi Barenboim, mayıs ayın- da, soykınmdan kurtulanlann, politikacılann ve Na- zi-avcısı bir örgütün baskısıyla Wagner'in operası 'Die W'alkuerie'yi konser programı dışında tutacağını açıklamıştı. Ama olan oldu ve Barenboim konserin sonunda, belki de on yıllarca süren bir Israil tabusu- nu yıkmay a karar vererek Wagner' in 'Tristan veIsol- de' adlı operasına ait uvertürünü yorumladı. Dinle- yicilerden bazılan parçayı alkışlarken, bazısı da pro- testo etti. Bunun üzerine Israil Par- lamentosu'nun Eğitim ve Kültür Komitesi'nden salı günü yapılan bir açıklamada Israil'deki kültürel kuruluşlann Barenboim'i özür dile- yene dek protesto etmesi gerektiği be- lirtildi. Komite başkanı Zvulun Orlev Barenboim'in kültürel olarak 'istenmeyen adam' ilan edilmesi gerektiğini söyledi. YAZIODASI SELİM İLERİ 'Geri Dönemezsin' Geri Dönemezsin... Bu ad, Cahit Irgat'ın ilk romanının adıdır. Yıllardır okumak isterim; 1948'de yayımlanmış, bir daha da okura sunulmamış. Yitip gitmiş. Bir türlü ele geçiremedim. Bu ad: Geri Dönemezsin, hep sancı verir ba- na. Çoğu kez geri 'dönmek' için yazdım. Geri dö- nebilmek için öyküler, romanlar. Insanlara, kitap- lara geri dönmek. Bir yandan Hayaf Sönüp Giderken...'\ yaz- maya çalışıyorum, bir yandan da Katherine Mansfield'in güncesini okuyorum: Bir Hüzün Güncesi. Şadan Karadeniz'in incetikli çevirisin- den. Hayat Sönüp Giderken...'de geri dönmeye uğraşıyorum, Şişli'de ilk oturduğum eve, Köşe Palas'a, Nur Hanım'a. Otuzlu yaşlarıma geri dö- nerek... Mansfıeld olanaksız geri dönüşlerden söz açı- yor. Kardeşini ölmemiş gibi yaşıyor, ölmüş birkar- deşe yeniden yaşam biçiyor. Olağanüstü say- falar. Hiç tanımadığı Çehov'a geri dönmek tutku- su. Yıllar ortasında dınmiyor bu tutku. Çok sev- diğiniz bir yazarta karşılıklı söyleşmek, yaşamı yeniden var etmek... Bense, romandaki kişilerimi var etmeye çalı- şıyorum. Gerçeklikten edindiğim kişiler, yazıya sanki itiraz ediyorlar. Bir türlü olduklan gibi ya- zamıyorum onlan. Sözcüklerimde soluk alıp ve- remiyorlar. Komşum Nur Hanım, hiç benim yazdığım gi- bi olabilir mi? Salâh Birsel'le sınıf arkadaşı ol- duklannı övünçle söylemişti, Hayal ve lstırap'\n Hürriyet'teki tefrikası sırasmda. "Her gün sizi okuyorum," diyordu ve Salâh Birsel'le fakülte- den arkadaşlıklannı vurguluyordu. Salâh Bey'e sormuştum. İnce, uzun, sarı saç- lı, mavi gözlü bir kızdı, hatırladım demişti. Şişman, san saçlan boya, mavi gözleri kan ça- nağı, yorgun, mutsuz bir kadın: Tanıdığım, kom- şum Nur Hanım. 1980'lerden çıkageldi. Onun- la birlikte başkaları da çıkageldi, asıl ismi baş- kayken Gülderen Hanım yaptığım bir başka mutsuz kişi, Ayhan, Sevim Hanım, Madam Es- ter, ilk aşkım Terez. Hiçbiri birbırini tanımıyor. Sabahları kötü uyanıyorum. Her şey puslu. Bomboş evde yazmaya, yaşatmaya çalıştığım insanlar koşuşuyorlar, tartışıyorlar, en çok da benimle didişiyorlar. Hepsi yakınıyorlar. Elli yedi sayfayı hiç üşenmeden bir kez daha yazdım. Nasıl oluyor da, birbirlerini tanımayan bu in- sanlar, yazı makinesinden tık tık vuran harflerie kâğıt üstünde bir araya geliyorlar... Herkes bir- birinden çok uzakken birbirine çok yakın! Bir başarabilsem! Sık sık sokaklara atıyorum kendimi. Boğucu sıcakta terleye terleye yürüyorum. Aynı yollar- dan geçerken, yeni yeni sahneler kurmaya ça- lışıyorum. Tam kurdum sanırsınız, koşarak dönüş, yazı makinesi, boş kâğıt, o boş kâğıt doldukça çö- ker umudunuz. Demin yolda o kadar güzelken, handiyse sözcükleri bile sıralanmışken, dağılıp gitmiş, anlamı sönüvermiş. Kemal Tahir, "Romancı delinin tekidir", de- mişti, "oldu mu olmadı mı diye ömrünü törpü- leyip durur..." Birini söndürüp birini yakıyorum sigaralann. Nur Hanım'ı kapısı önünde görmem gerek. Köşe Pa- las'a, eski evime koşuyorum. Bana o kadar ya- bancı ki. Mermer basamaklar, demir kapı hiçbir şey söylemiyor. Ürküntüyle kalakalıyorum. Boyuna Cahit Irgat'ın roman adı: Geri Döne- mezsin! Takvimde tz Bırakan: "Bin beiâyı yardım vardım ellime I Bunca aş- kın zirvesindeyim, I Yaşadım, dostluklar, lime I Mayalı küs insanın dibindeyim." Cahit Irgat, Ir- gat'ın Türküsü, 1969. IVIy Fair Lady' şanssız başladı B Kültür Servisi - Müzikal yıldızı Martine McCutcheon'un, ünlü "Eliza Doolittle" rolünü canlandırdığı "My Fair Lady" adlı oyunun Londra West End'deki açılış gecesi, teknik sorunlar nedeniyle sorunlu başladı. Tiyatroya gelen izleyicilerin 1 saat beklemek zorunda kaldıklan gecede yapımcı Sir Cameron Mackintosh "Gösteri devam etmeli" ısranyla oyunu geç de olsa başlattı. Machintosh seyircilerden özür dilediği gecede yaptığı kısa konuşmadaki "Aksaklıklar yüzde 75 sahne sorunlanndan kaynaklanıyorsa yüzde 175 zekâdan kaynaklanıyor" sözleriyle herkesi gülümsetti. Izlemeye gelenler arasında UMka Jonsson, Duran Duran grubunun solisti Simon Le Bon ve komedyen Griff Rhys Jones'un da bulunduğu gösteride McCuthcheon"a Profesör Henry Higgins rolünde Jonathan Pryce eşlik ediyor. Hanks, Oscar Akademisi'nde I Kültür Servisi - Tom Hanks. Oscar ödüllerini dağıtan 'The Academy of Motion Picture Arts and Sciences'm Aktör Koluna seçildi. Önümüzdeki yıl biten üç yıllık görev süresini doldurmadan istifa eden Gregory Peck'in yerine seçilen Hanks, bir yıl süreyle Kathy Bates, Curtis Hanson ve Mark Johnson gibi isimlerle çalışacak. Son filmi 'Yeni Hayat' ile adından sık sık söz ettiren Hanks'in bu göreve seçilmesinde Hollywood'da kazandığı başan da etkili oldu. Trier, Kidman'la çalışacak • KOPENHAG (REUTERS) - Aktris Nicole Kidman'ın Danimarkalı yönetmen Lars von Trier'in yapım şirketi Zentropa ile 'Dogville'de rol almak için anlaşma imzaladığı açıklandı. Hafta başında Kidman'ın çekim tarihlerinin sürekli ertelenmesini istemesi üzerine şirket tarafından kadroya ahnmaktan son anda vazgeçildiği söylentilerinin asılsız olduğu da bu açıklamayla kesinleştirilmiş oldu. 9 milyon dolara mal olacağı planlanan filmin çekimleri ocak ayında başlayacak ve Amerikan dağ kasabası Trollhattan'da gerçekleştirilecek.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear