Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA CUMHURİYET 27 TEMMUZ 2001 CUMA
14 KULTUR kultur(a cumhuriyet.com.tr
Mazhar-Fuat-Ozkan, bu akşam Açıkhava'da klasiklerini ve solo çalışmalannı sunacak
Yepyeni albümler kapıda...' CUMHUR CANBAZOGLU
Açıkhava Tiyatrosu'nda adı ko-
- nulmamış yerli müzik festivalinin
bu geceki konuğu Mazhar-Fuat-Öz-
' kan. Türkiye'nin en iyi grup voka-
lini, en iyi şarkı sözlerini üreten, za-
mana en iyi karşı koymuş parçalar
| zengini MFÖ, bu gece tam iki saat
. klasiklerinden ve solo çalışmalar-
- dan oluşacak bir repertuvar sunacak
f sevenlerine.
Yıllarca bayan solistlere vokal
yaptıktan sonra piyasamn tamamen
1
arabeske teslim olduğu, çok ters bir
dönemde EleCüneKarşı yla (1984)
[ albüm pazanna girmişti MFO. Yıl-
lardır biriktirdikleri parçalardan olu-
şan yapıtın her bestesı önemliydi ve
Türk rock'ında tüm zamanlann en
sevilen çalışmalanndan biri haline
geldi.
O tarihten sonra 'reggae'den 'rap'e,
• rock'tanpop'adek sürekli adresde-
ğiştiren grup, çeşitli deneylere kal-
' kıştı ve sonunda 1995 albümü Ma-
zenrtim Var Asabiyim Ben'de gerçek
kimliğine dönerek klavyeyi geriye
çekti ve gitarlan öne sürdü. Ekip,
her şarkıda farklı şeyler anlatmak
için kafa yordu; edebi yanı güçlü, şi-
. ire yönelmiş sözler yazdı. Deney,
" MFÖ'nünenbelirgin*'karakter''iy-
di.
r
fkinci çalışma Peki Peki Anla-
dık'ta bir yüzü tngilizce parçalara
ayırmışlardı. Üçüncü albüm VakThe
Rock'ta çocuklann hedeflendiği al-
bümün isim parçasıyla, Sanatçının
Öyküsü gibi dört dörtlük beste yan
• yana yer alıyordu. No Problem faz-
la problemli bir albümdü MFÖ için
ve beklenen ilgiyi görmedi. Ardın-
dan Geldilerle adeta yeniden doğ-
du grup. .\li Desidero ve AnındaGö-
' rüntii 'yerli rap'in ilk nitelikli ör-
nekleriydi.
Eski popülarite yakalanmışken
1992'de bir ay arayla önce Aganna-
ga, ardından da Dönmem Yolumdan
• Birinci albüm grubun
fazla öne çıkamamış
parçalanndan oluşacak
'ikinci best of projesi".
Sonra senfoni orkestrası
eşliğinde verilecek
konserden canlı albüm
yapılacak. Yeni parçalar
için ise hedef Mart 2002'de
stüdyoya girmek.
DİSKOCRAFİ
• EleGüne Karşı
• Peki Peki Anladık
• VakTheRock
• No Probiem,
• Geldiler
• Agannaga
• Dönmem Yolumdan
• The Best Of MFÖ
• MVAB
albümlerini çıkarmak zorunda kal-
dılar. Karmakanşık bir dönemden
geçerken üç yıl kadar pop piyasasın-
daki kargaşanın dinmesini bekledi-
ler. Bu arada TRT'ye çok hoş bir
talk-şov programı hazırladılar ve ko-
nuklanyla müzikseverlere önemli
akustik anlar yaşattılar.
Suskunluk dönemi sürüyor
Grup, 1995'te gitar ağırlıklı, sert
soundlu Mazeretim Var Asabiyim
Ben'i yaptı. Müzikal açıdan yerli
rock tarihinin en ince ömeklerinden
biri olan yapıt, teknik açıdan da çok
üstündü. Erdal Krolçay'ın yardımıy-
la 60'lann ünlü rock soundlan çok
iyi modernize edilmişti.
Isminden sonra uzun parça adla-
rında da tasarrufa giden MFÖ.
MVAB'de Türk popu için önemli bir
kararla eski soundrack'a dönmüş-
tü. Birbirinin tekran birçok parçanın,
aşure albümün üretildiği, herkesin Is-
panyol müziği uzmanı kesildiği or-
tamda, baştan sona soundu belli olan
özgün çalışmayla büyük heyecan
yaratmışlardı.
Albümü birçok ödülle süsleyen
grup, pop pazanndaki şartlann de-
ğişmemesi üzerine yine suskunluk
dönemine girdi. Bu dönem halen de-
vam ediyor; elemanlar solo çalış-
malarla yollanna devam ediyor.
Fuat Güner iki yıl önce Aİriz Fu-
at Güner adlı albümünü yayımladı;
Ozkan Uğur sinemaya (Eşlava, Kom-
ser Şekspir) girdi, TV dizisinde
önemli roller aldı, rekJamlarda gö-
züktü ve yanşma programı sunarak
popüler oldu. Solo albümünün par-
çalannı bestelemekle meşgul.
Mazhar Alanson geri kalır mı?
ArkadaşımŞeytan'la denediği sine-
maya Her Şey Çok Güzel Olacak'la
döndü ve eğitimini aldığı oyunculu-
ğunu beyazperdede de kanıtlayarak
övgü topladı. Her Şey Çok Güzel
Olacak'a yazdığı müzikleri albüm-
de bir araya getirdi; Komser Şeks-
pir'e beste verdi ve solo albümünü
ağustosta tamamlayacak. Bu arada
reklamlara çıkıyor ve şu anda Tür-
kiye'nin en çok konuşulan adamla-
nndan biri.
Görsel pazarda arayış sürüyor
Görüldüğü gibi, yaklaşık beş yıl-
dır müzikten gelemeyen bol parayı
ve ünü, görsel pazarda anyor gru-
bun elemanlan. TV ekranında 'Şap-
kasız Çıkmam Abi' sloganıyla baş-
layan karizmayı paraya dönüştürme
ve şarkılarda söylenenleri anunsama-
ma operasyonu, sadık dinleyiciler
tarafından tepki görse de "Neyapa-
hm,ekmekparasıabr gibi klasik bir
çalımla MFÖ her seferinde yoluna
devam etmeyi sürdürüyor.
Gelelim hedeflere. Fuat Güner'den
aldığımız bilgiye göre, üç adet albüm
projesi sırada bekliyor. Birincisi,
grubun fazla öne çıkamamış parça-
lanndan oluşacak ikinci best of u.
Ardından senfoni orkestrası eşliğin-
de verilecek konserin kayıtlanndan
bir canlı albüm yapılacak ve konse-
rin görüntüleri DVD halinde de de-
ğerlendirilecek. Yeni parçalann bir
araya geleceği albüm için ise hedef
Mart 2002'de stüdyoya girmek.
Bunlar gerçekleşir mi, bilinmez
ama altı yıldır albüm bekleyen mü-
zikseverlerin hâlâ umudu var.
G
^ Uğur Kökden, 'Uzun Gecenin Tutsaklan'nda yakın tarihe 'içerden' bir bakış sunuyor
üıılük yazmak bir savaşım türü
BURCU GÜNÜŞEN
Uğur Kökden, 1982-83 yıllannda Banş Der-
neği Davası'ndan Maltepe ve Sağmalcılar ce-
zaevlerinde tutuklu kaldı. Kökden o dönemde
tuttuğu günlüklerini 'Uzun Gecenin Tutsakla-
n' adıyla, Yapı Kredi Yayınlan'ndan çıkardı.
- Bu günlükleri aradan 20 yıl geçtikten sonra
kitaplaşürmanız bir anımsatma amacı mı taşı-
yor?
UĞUR KÖKDEN - Anımsatma gereksini-
mi, unutma gerçeğinin üstüne oturur. Oysa, on-
lan, hiçbir zaman unutmadım ki... Hep onlar-
la bir arada, birlikte yaşadım. Bu dosya yayı-
nevine verildiğinde, yani geçen yıl, 12 Eylül'ün
yirminci yıldönümüydü; gelecek yıl ise, Banş
Derneği Yönetim Kurulu üyelerinin tutuklanı-
şının yirminci yılı... Ancak, yazıldıktan yirmi
yıl sonra yayımlanışına gelince, bunca zaman
duraksamam. işte. özellikle o noktada oldu. O
koşullann öznel ürünü sayılacak, günü günü-
ne tutulmuş bu tür 'notlar', acaba dış dünyaya
çıkanlmalı mı? Gün ışığına çıkması ne ölçüde
doğru olur? Cezaevi Günlükleri, birçeşit 'içko-
nuşma' değil mi? Bu konuda. rastlayabildiğim
Maltepe Konuklan'nın düşüncelerini aldım.
Onlar, böyle birgirişimi yüreklendirdiler. Des-
teklediler. Aynca. aramızdan aynlanlar oldu. Ölü-
mün yanında, hiçbir bekleyişin anlamı ve ağır-
lığı olamaz, diye düşündüm. Böylece, Günlük-
ler, okuruna ve tarihçilere ulaşmış oldu.
- Kitap tarihsel bir belge niteliği de taşryor...
KÖKDEN - Günlükler, kuşkusuz, zaman
önünde bir çeşit tanıklık sayılır. Bu açıdan ba-
kılınca da, tartışmasız olarak bir 'tarihsel bel-
ge' özelliği taşıyacağını söylemek abartı sayıl-
maz. Bu alanda Zwog'ın günlük notlannı, Ame-
rikalı gazeteci Albert Schirer'in 'Günü Günü-
ne Nazi İmparatorluğu' isimli Berlin'deki ya-
şamının (1934-1940) unutulmaz anılanm ha-
tırlamamak elde değil. Kaldı ki, Banş Derne-
ği Cezaevi Notlan yalnız zaman önünde değil;
aynı zamanda 'mekân' önünde de tanıklık sa-
yılır. Ankara Emniyeti'nin adı dillerde 'Altincı
Katr, sonra İstanbul Emniyeti'nin İkinci Bod-
rumu, Selimiye Kışlası, Maltepe, Sağmalcılar,
"Banş Derneği
Davası, özel nitelikte
bir davaydı. Suçlular
yoktu ortada; 'suç'
da yoktu; ancak,
Tûrldye
suçlanıyordu."
(Fotoğraf: ZAFER
ÜÇÜNCÜ)
mahkeme salonlan, yollar ve yolculuklar gibi.
- Duruşmalar sırasmda sanıklaruı büyük bö-
lümü kendOerini savunmaktansa 12 Eylül'ü yar-
gılama yolunu izledilen..
KÖKDEN - Banş Derneği Davası, özel nite-
likte bir davaydı. Aslında, 12 Eylül yönetimi-
nin dış politika alanında, Türkiye için uygun gör-
düğü tercihlerin ya da dışandan Türkiye'ye -
darbe yoluyla- dayatılan yeni siyasanın tartışıl-
dığı, irdelendiği, suçlandığı bir davaydı. Dola-
yısıyla suçlular yoktu ortada; 'suç' da yoktu; an-
cak, Türkiye suçlanıyordu. Türkiye'nin bağım-
sızlığı, süregiden Kurtuluş mücadelesi iradesi
ve birtakım dış merkezlerden (bugünün tek ku-
tuplu dünyasındaki bilinen globalizm odakla-
n) ayn olarak sanayileşmesini gerçekleştirme
isteği suçlanıyordu. Bu yüzden, yalnız Gün-
lük'ün anlatıcısı değil, o davada yer alan her-
kes bireryargılayan kurban'a dönüşmüştü. Mah-
kemenin işleri sadece bu tarihsel karşı çıkışın
zaptını tutmak ve kayıtlara geçirmekle sınırlı ka-
lıyorda Suçlu, sanık, aklanma ya da ceza ne olur-
saolsun!..
-Günlüklerbeffi birbütüntük oluşturujtjr. Üze-
rinden zaman geçtikten sonra, o zaman tutulan
notlardan yararlanarak bir roman gibi yazılmış
izlenimi uvandınyor.»
KÖKDEN - Giinlüklenn temsil ettiği bütün-
lük, temelde, oynanan dramatik ojoınun ve sah-
nedeki tüm oyunculann o zaman aralığı içinde
hiç değişmeksizin süregitmesinden kaynaklan-
makta. Aslında, onlar günü gününe yazıldı. Her
sabah, bir önceki gecenin olaylan; her akşam
da, o gündüzün notlan aktanldı. Gerçekleşti-
rilmesi günümüze kalmış olan iş. sadece o özel
boyutlu, özel kâğıtlı elyazmaların -hiç değişti-
rilmeksizin- baskıya verilebilir duruma sokul-
ması olmuştur.
Bir 'roman gibi' nitelemesine gelince, gerçek-
ten, Vlichel Butor'a bakılırsa. 'romanlann ana
teması yolculuktur' denebilir. Bu açıdan ele
alındığında, Banş Derneği Günlüğü de, Şubat
1982 gecesinde zor altındaki bir yolculukla baş-
lar; bilinmeyene yönelik bir yolculuktur bu!
Aynca, kestirilemeyen bir zamanın ucuna yol-
culuk! Sonunda 'tahliye' olayıyla gene bir bi-
linmeyene yönelmiş yeni bir yolculuk başlar. Öte
yandan, heryazınsal yapıtın -diyelim, bir roma-
nın- temelinde iki büyük ve ölümsüz temaya yer
vardır: Biri sevgi, öbürü ölüm! Bunlardan ikin-
ci, orada her an var oldu zaten. Her zaman so-
luğu ve kokusu duyuluyordu. Sevgiye gelince,
onun varlığından -dışa vurmuş somut izlerden-
söz etmek güçse bile, sanınm, olmadığını söy-
lemek daha da güçtü.
- Günlük yazmak için "yasadışı bir savaşım
türü" diyorsunuz. Neden?
KÖKDEN - Günlük yazmak, belirli bir ça-
lışmayı -üstelik, belirli bir disiplin içinde- her
gün ve her koşulda gerçekleştirmek, kuşkusuz,
düşmandan çalınmış somut bir zaferdir. Hele
bunu, bir de sürekli yapıyorsanız... Ancak, or-
taya çıkan ürünün korunması, yazmaktan çok
daha güç bir çalışmayı ve her an tetikte ohna-
yı gerektirir. Aynca, her gün, yeni baştan ger-
çekleştirilmesi zorunlu özel bir cesaret ister.
Dolayısıyla, yazmakla bir savaşım verirsiniz; ko-
ruyarak da, yasadışı bir eylem sürdürürsünüz.
-12 Eylül ve sonrasını göz önüne ahrsak şu an-
da Türkhe'de banş açısından durum nasıl?
KÖKDEN - 12 Eylül ve sonrasında yaşa-
nanlar goz önüne alındığında, günümüzdeki
durumun çok daha ağırlaşmış bir sonuç oldu-
ğu söylenebilir. Türkiye, ağır ve tek yanlı bir
Batı kuşatması altında. Zaten, bugün, yakın
dünün doğal bir sonucu ve uzantısıdır. Kökte-
ki çürümenin 12 Eylül'le birlikte başladığı ko-
layca söylenebilir. Şu anda bile 12 Eylül ana-
yasasından kurtulmaya çalışıyoruz. Dış ilişki-
lere -siyasal ve ekonomik- gelince, Türkiye'nin
günümüz seçimlerinin tümü o günkü (yani yir-
mi yıl önceki) yanlışlannın ya da bağımlılık-
lannın getirdiği toplam çizginin kaçınılmaz
sonucu diyebiliriz. Kaldı ki, 'Türkiye'de Baü
Bunahmı'(1978)kitabınınyazan, 12 Eylül1den
yirmi yıl sonra da, kendisi-
ni -yazık ki- yanılmış - ...
göremiyor.
İsrail'de 'istenmeyen adam': BarenboimKültur Senisi - Israil Parlamentosu'ndan bir ko-
mite, Hitier'in en sevdiği besteci Wagner'in müzi-
ğini Jerusalem Festivali'nde yorumlamak girişimin-
de bulunan orkestra şefi Daniel Barenboim' i boykot
etme çağnsı yaptı. Barenboim konserden önce Isra-
il halkından ve parlamentosundan gelen tepkiler so-
nunda Wagner çalmayacağını açıklamış, ama 7 Tem-
muz'da gerçekleştirilen Berün StaatskapeDe konse-
rinde sözünde durmamıştı.
Dünyaca ünlü orkestra şefi Barenboim, mayıs ayın-
da, soykınmdan kurtulanlann, politikacılann ve Na-
zi-avcısı bir örgütün baskısıyla Wagner'in operası 'Die
W'alkuerie'yi konser programı dışında tutacağını
açıklamıştı. Ama olan oldu ve Barenboim konserin
sonunda, belki de on yıllarca süren bir Israil tabusu-
nu yıkmay a karar vererek Wagner' in 'Tristan veIsol-
de' adlı operasına ait uvertürünü yorumladı. Dinle-
yicilerden bazılan parçayı alkışlarken, bazısı da pro-
testo etti. Bunun üzerine Israil Par-
lamentosu'nun Eğitim ve Kültür
Komitesi'nden salı günü yapılan
bir açıklamada Israil'deki kültürel
kuruluşlann Barenboim'i özür dile-
yene dek protesto etmesi gerektiği be-
lirtildi. Komite başkanı Zvulun Orlev
Barenboim'in kültürel olarak 'istenmeyen
adam' ilan edilmesi gerektiğini söyledi.
YAZIODASI
SELİM İLERİ
'Geri Dönemezsin'
Geri Dönemezsin... Bu ad, Cahit Irgat'ın ilk
romanının adıdır. Yıllardır okumak isterim; 1948'de
yayımlanmış, bir daha da okura sunulmamış.
Yitip gitmiş. Bir türlü ele geçiremedim.
Bu ad: Geri Dönemezsin, hep sancı verir ba-
na.
Çoğu kez geri 'dönmek' için yazdım. Geri dö-
nebilmek için öyküler, romanlar. Insanlara, kitap-
lara geri dönmek.
Bir yandan Hayaf Sönüp Giderken...'\ yaz-
maya çalışıyorum, bir yandan da Katherine
Mansfield'in güncesini okuyorum: Bir Hüzün
Güncesi. Şadan Karadeniz'in incetikli çevirisin-
den.
Hayat Sönüp Giderken...'de geri dönmeye
uğraşıyorum, Şişli'de ilk oturduğum eve, Köşe
Palas'a, Nur Hanım'a. Otuzlu yaşlarıma geri dö-
nerek...
Mansfıeld olanaksız geri dönüşlerden söz açı-
yor. Kardeşini ölmemiş gibi yaşıyor, ölmüş birkar-
deşe yeniden yaşam biçiyor. Olağanüstü say-
falar.
Hiç tanımadığı Çehov'a geri dönmek tutku-
su. Yıllar ortasında dınmiyor bu tutku. Çok sev-
diğiniz bir yazarta karşılıklı söyleşmek, yaşamı
yeniden var etmek...
Bense, romandaki kişilerimi var etmeye çalı-
şıyorum. Gerçeklikten edindiğim kişiler, yazıya
sanki itiraz ediyorlar. Bir türlü olduklan gibi ya-
zamıyorum onlan. Sözcüklerimde soluk alıp ve-
remiyorlar.
Komşum Nur Hanım, hiç benim yazdığım gi-
bi olabilir mi? Salâh Birsel'le sınıf arkadaşı ol-
duklannı övünçle söylemişti, Hayal ve lstırap'\n
Hürriyet'teki tefrikası sırasmda. "Her gün sizi
okuyorum," diyordu ve Salâh Birsel'le fakülte-
den arkadaşlıklannı vurguluyordu.
Salâh Bey'e sormuştum. İnce, uzun, sarı saç-
lı, mavi gözlü bir kızdı, hatırladım demişti.
Şişman, san saçlan boya, mavi gözleri kan ça-
nağı, yorgun, mutsuz bir kadın: Tanıdığım, kom-
şum Nur Hanım. 1980'lerden çıkageldi. Onun-
la birlikte başkaları da çıkageldi, asıl ismi baş-
kayken Gülderen Hanım yaptığım bir başka
mutsuz kişi, Ayhan, Sevim Hanım, Madam Es-
ter, ilk aşkım Terez. Hiçbiri birbırini tanımıyor.
Sabahları kötü uyanıyorum. Her şey puslu.
Bomboş evde yazmaya, yaşatmaya çalıştığım
insanlar koşuşuyorlar, tartışıyorlar, en çok da
benimle didişiyorlar. Hepsi yakınıyorlar.
Elli yedi sayfayı hiç üşenmeden bir kez daha
yazdım.
Nasıl oluyor da, birbirlerini tanımayan bu in-
sanlar, yazı makinesinden tık tık vuran harflerie
kâğıt üstünde bir araya geliyorlar... Herkes bir-
birinden çok uzakken birbirine çok yakın! Bir
başarabilsem!
Sık sık sokaklara atıyorum kendimi. Boğucu
sıcakta terleye terleye yürüyorum. Aynı yollar-
dan geçerken, yeni yeni sahneler kurmaya ça-
lışıyorum.
Tam kurdum sanırsınız, koşarak dönüş, yazı
makinesi, boş kâğıt, o boş kâğıt doldukça çö-
ker umudunuz. Demin yolda o kadar güzelken,
handiyse sözcükleri bile sıralanmışken, dağılıp
gitmiş, anlamı sönüvermiş.
Kemal Tahir, "Romancı delinin tekidir", de-
mişti, "oldu mu olmadı mı diye ömrünü törpü-
leyip durur..."
Birini söndürüp birini yakıyorum sigaralann. Nur
Hanım'ı kapısı önünde görmem gerek. Köşe Pa-
las'a, eski evime koşuyorum. Bana o kadar ya-
bancı ki. Mermer basamaklar, demir kapı hiçbir
şey söylemiyor. Ürküntüyle kalakalıyorum.
Boyuna Cahit Irgat'ın roman adı: Geri Döne-
mezsin!
Takvimde tz Bırakan:
"Bin beiâyı yardım vardım ellime I Bunca aş-
kın zirvesindeyim, I Yaşadım, dostluklar, lime I
Mayalı küs insanın dibindeyim." Cahit Irgat, Ir-
gat'ın Türküsü, 1969.
IVIy Fair Lady' şanssız başladı
B Kültür Servisi - Müzikal yıldızı Martine
McCutcheon'un, ünlü "Eliza Doolittle" rolünü
canlandırdığı "My Fair Lady" adlı oyunun
Londra West End'deki açılış gecesi, teknik
sorunlar nedeniyle sorunlu başladı. Tiyatroya
gelen izleyicilerin 1 saat beklemek zorunda
kaldıklan gecede yapımcı Sir Cameron
Mackintosh "Gösteri devam etmeli" ısranyla
oyunu geç de olsa başlattı. Machintosh
seyircilerden özür dilediği gecede yaptığı kısa
konuşmadaki "Aksaklıklar yüzde 75 sahne
sorunlanndan kaynaklanıyorsa yüzde 175
zekâdan kaynaklanıyor" sözleriyle herkesi
gülümsetti. Izlemeye gelenler arasında UMka
Jonsson, Duran Duran grubunun solisti Simon
Le Bon ve komedyen Griff Rhys Jones'un da
bulunduğu gösteride McCuthcheon"a
Profesör Henry Higgins rolünde Jonathan
Pryce eşlik ediyor.
Hanks, Oscar Akademisi'nde
I Kültür Servisi - Tom Hanks. Oscar ödüllerini
dağıtan 'The Academy of Motion Picture Arts
and Sciences'm Aktör Koluna seçildi.
Önümüzdeki yıl biten üç yıllık görev süresini
doldurmadan istifa eden Gregory Peck'in
yerine seçilen Hanks, bir yıl süreyle Kathy
Bates, Curtis Hanson ve Mark Johnson gibi
isimlerle çalışacak. Son filmi 'Yeni Hayat' ile
adından sık sık söz ettiren Hanks'in bu göreve
seçilmesinde Hollywood'da kazandığı başan da
etkili oldu.
Trier, Kidman'la çalışacak
• KOPENHAG (REUTERS) - Aktris Nicole
Kidman'ın Danimarkalı yönetmen Lars von
Trier'in yapım şirketi Zentropa ile 'Dogville'de
rol almak için anlaşma imzaladığı açıklandı.
Hafta başında Kidman'ın çekim tarihlerinin
sürekli ertelenmesini istemesi üzerine şirket
tarafından kadroya ahnmaktan son anda
vazgeçildiği söylentilerinin asılsız olduğu da
bu açıklamayla kesinleştirilmiş oldu. 9 milyon
dolara mal olacağı planlanan filmin çekimleri
ocak ayında başlayacak ve Amerikan dağ
kasabası Trollhattan'da gerçekleştirilecek.