23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
2 » HAZİRAN 2001 PERŞEMBE CUMHUBİYET SAYFA KULTUR kultur(a cumhuriyet.com.tr 15 UYGARLIKLARIN İZİNDE OKTAY EKÎNCİ Bayındırlık Bakanı Koray Aydın da 'kültürel mirası koruma ve yaşatma' sözü verdi Amasya'da 'Seldzinci' 1mıyıl... Nehrozoğlu'nun 'Urfa' bildirisi"YeıüBinjTMaGefenek- sel ÇevreJer" sempozyu- muna "Amasya'nın önce- ki valisi" olarak katılan Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Kemal Nehro- zoğlu, sürenin kısıth olma- sı nedeniyle kürsüde anla- tamadığı bir anısmı daha sonraki "dostiar söyieşi- snde" aktardı... Bır bakıma Türkiye'nin "son 50 yıhnı" da özetle- yen bu anı. belki de sem- pozyumun en "ders alına- cak" bildirisiydi... Ilkokulu Şanlıurfa'da okuyan Nehrozoğlu, tam 50 yülık aradan sonra ge- çen günlerde bu kenti zi- yaret eder... Vali'nin ağır- lama programı dışında özel olarak istediği de "ço- cukluğundaki evi ve soka- ğT bır kez daha gönnek... "Götüreüm.. neresi- dir?" sorusu üzerine baş- layan "zorluklar" ise sa- dece kentteki değil. "bel- kklerdeki yabancılaşma- nffl" da dramatik göster- geleri gibi... "Eski Urfa'yı (yanı, 195O'leri!..)bılenbiriçağ- nlmasına rağmen, Nehro- zoğlu'nun sözûnü ettiği "Köprübaşı" diye bir ye- ri kimse anımsamıyor... Oysa ki orası, vaktiyle herkesin kentteki en ünlü "buhışına''yeri... Ayru şekilde, 19501er- de "bayramlann'' kutlan- dığı "Zeytinlik" denilen alan da artık yok; adı bile unurulmuş... T r a y Par- kTnın yerinde ise şimdi "Belediye SarayT var, yi- ne bilinmıyor... Nehrozoğlu, evin yeri- ni tarif edebilmek için bu "ıürengfleri'' sıralayıp so- nuç alamayınca, "Paşa Yo- kuşu da mı yok: evimizi oradan bulabüirim..'* di- yor... Ancak ne Paşa kal- mış ne de yokuşu... Daha- sı, ünlü piknik alanı "Bamya Suyu" bile orta- dan kalkmış; "Abamor BahçesTnden iz bile yok; "Selvili Sokak" ise çoktan kent haritasmdan silin- miş... Kemal Nehrozoğlu. bütün bu "biünmezlerie"' mücadele ederek bir apartmanlar sokağına gir- dığınde. "güdük minare- B" bir camiyi görerek 50 yıl öncekı evlerinın yerini de nihayet bulabiliyot Ancak, tabii ki yine sade- ce "yerini''... "Ürfahlar" ise Kemal Bey'in arkasında "bilgi- szee w dolaşırken ellerin- deki "Urfa'datarihiyaşa- ym*... yaalı broşürü usul- ca katlayıp ceplerine ko- yuyorlar... AMASYA-Bır Bayındırlık Bakanı, bir Anadolu kentinı ziyaret ederse, yerel yöneti- ciler ne yaparlar?.. Kuşkusuz önce, o kentteki "bayındıruk faaliyetlerTyle ilgılı bir "bri- fing" verirler... Sonra da ba- kanla bırlikte dolaşmaya çı- kıp "yol, köprü, viyadük, ka- mu binalannın inşaatlan" vb. gibi yatınmlan gezerler... Amasya'da ise durum hıç de öyle değildi... Bayındırlık ve İskân Bakanı Koray Aydın, önce "Yeni Binyılda Gelenek- sel Çevreler" konulu "ulusla- rarası sempozyuınun** açılışı- na katılarak konuşmasmda şantıyeler ve altyapı yatınmla- n yerine, "kültürel mirasın ko- runmasındarTsöz ediverdi... Ardından kentteki "çalış- malan" yerinde görmek üze- • ITÜ Mimarlık Fakültesi'nin bilimsel koordinatörlüğüyle Amasya Valiliği tarafından düzenlenen uluslararası sempozyumda, geleneksel çevrelerin 3. binyılda da yaşatılabümesi için gerekli yerel-merkezi ve evrensel politikalar tartışıldı.... re dolaşırlarken de Vali Hüse- yin Pöroy ile Belediye Başka- nı Hüseyin Baş, Bayındırlık Bakanı'na sürekli şu tür "ör- nekkri" gösteriyorlardı: "- Sayın Bakan, şu konağı restore edi>oruz, kültür evi ya- pacağız.»" •*- Yeşilırmak layısııu tarih- le iç içe bir kültür ve dinlence kuşağı şeklinde düzenliyo- ruz..." Vali'nin ve Belediye Başka- nı'nın bu "coşkuhT açıklama- lan karşısında Koray Aydın bir an için kendisini "Kültür Bakanı" sandı mı bilemiyo- ruz; ama, Türkiye'de bugüne dek belki de hiç yaşanmamış böylesine bir "baymdırhkbri- fîngi''nden sonra herkes şunu konuşuyordu: "Bubirdönüm noktası olmah... Artık Bayın- dırlık Bakanlığı da ülkenin ta- rih, kültür ve çevre değerleri- ni yok sayan değil, onlan koru- rnaya öncelik veren bir yatı- nmcı bakanlık olma kimliğini kazanmah..." Kırkı yabancı, yüzû aşkm Koruma bilinci kampanyalanyla restore edilen yaü konaklanndan 'değümeuli e\' de arük 8. bin ulda. ' 17-19.Yüzyıl Orta Anadou Halılan' sergisi Türk îslam Eserleri Müzesi'nde • "Maalesefhalılar ve kilimlerin bizde yapılmasına rağmen değerini Batı dünyası biliyor. Bugün dünyadaki koleksiyonlar ya Amerika'da ya da Avrupa'da bulunuyor. Tabii bunlann değeri dışanda artınca içeridekilerin de yeniden yapılmasına yönelik ticari gayreti arttınyor." Konya haülannı sergüeyen koleksiyoner Prof. Dr. Ayan Gülgönen'in tutkusu tıp faküJtesinden bugüne dek sürüyor. Dokumada duyguların gizi NENA ÇALtDİS Yazı kültürünün göçebe medenı- yetlere geç gelmesi nedeniyle bırne- vi duvar yazısı konumunda olan ha- lı, Türk kültürü içinde büyük bır önem taşıyor. Kimi sevgisini. kımı isyanını. kimi de mutluluğunu doku- duğu renkli motiflerle yansıtıyor. Bir halı tutkunu olan koleksiyoner Prof. Dr. Ayan Gülgönen, açtığı '17.-19. Yüzyıl Orta Anadolu Halılan' başlık- lı sergisinde A\-rupa resim sanatına konu olan Konya halılannı sergili- yor. Sergi 22 Temmuz tarihine kadar TürkİslamEserleriMüzesi'nde izle- nebilır. - Halı koleksiyonerliği nasıl başla- dı? AYAN GÜLGÖNEN -25 yıldır ha- lı ve kılım koleksiyonerliğiyle uğra- şıyorum. Çapa Tıp Fakültesi'nde ol- duğum yıllarda Kapalıçarşı'da me- zatlar vardı. Bu şehreminlerin dö- nemlennde halkı korumak için yapı- lan bır sistemdi. Ellerinde eski halı ve kilimleri satmak zorunda olan ailele- re yardım amacıyla, malın gerçek fı- yatını bulmaya çalışan eksperler var- dı. Tüccara açık arttırma ile yapılan bir satıştı. Satışlar Sandal bedeste- ninde gerçekleşirdi. Maalesef za- manla bu kültür kayboldu ve o me- kân değiştirildi. -Anadolu kültüründeki hatagelenc- ği hâlâ sürüyor mu ? GÜLGÖNEN - Anadolu halı ve ki- limleri. kültür değerlerimiz için önem taşıyor. Anadolu'da hâlâ otan- tik olarak küçük kasabalann tezgâh- lannda dokunan halılann yanı sıra ti- can amaçla dokunan halılar bulunu- yor. Ilgi duyduğum grup, otantik özelliklere sahip ve dokunduğu za- man ticari amaç güdülmeyen halı ve kilimler. Ticari ve otantik halılar ara- sındaki en büyük fark birinin serbest. diğerinin belli şablonlar içinde do- kunmuş olması. Bu çalışmalarda kendi düşüncelerine göre bir nokta- da geleneksel olan çalışmalar var. Ya- ni annesinden öğrendiğini kızmm dokuması veya aşiret motifleri vs. - Bu sergide dünyada az sergilenen Konya halılanna yer verdiniz? Kon- ya halılaruun diğer yörelerden farkı "nedir? GÜLGÖNEN - Konya halılan ve- ya diğer adı ile Selçuklu halılan, 1906 yılında Alaeddin Camii'nde keşfedılmişti. Koleksiyonumda yer alan halılar 19. yüzyıhn son yansın- dan önceki bölüme aıt. Tanhe bir göz attığımızda görüyoruz kı, dünyada ilk kimyasal boya 1875'te kullanıl- maya başlanmıştı. Bu da demek olu- yor ki. bu tarihten önce yapılan tüm halılar doğal boyadan yapılmış. Or- ta Anadolu halılannın kendine özel renkleri var. Konya cı\ annda sarı ze- minli halılann yanında kırmızı ze- minli halılar da kullanılıyor. Kök bo- ya ile boyanan halılar, üstünden 300 yıl geçse de parlaklığından hiçbir şey kaybetmiyor. - Kilim ve halılar genellikk tarihlen- dirilemiyor. Halılann yapüış yıhnı ve değerini hangi sistemle değeıiendiri- yorsunuz? GÜLGÖNEN - Kihm ve halılann kati tarihlerini söylemek zor. Kıyas ve örnek sisteminin yanı sıra Argon 14 adı verilen özel bir araştırma me- toduyla bulunmaya çalışılıyor. Bu metot sadece 100-150 senelik bir geçmişe ışık tutabilıyor, bu bilgiler de pek bir şey ıfade etmıyor çoğu za- man. Ona karşın Kanuni Suttan Sü- leyman'ın Uşak tezgâhlarına ısmar- ladığı halılara göz attığımızda dokü- manıolduğuiçinonun 16. yüzyılaait olduğunu öğrenebiliyoruz. Veya Holbain ın yaptığı resimlere baktı- ğımızda orada yer alan halı ve kilim- leri görünce yapılış tarihlerini sapta- yabiliyoruz. Zamanla elde edilen de- neyimin de rolü büyük. - Günümüzde özeüikle de el hahsı- na bir dönüş başladı. Siz bunu nasıl yorumluyorsunuz? GÜLGÖNEN - Maalesef halılann ve kilimlenn bizde yapılmasına rağ- men değenni Batı dünyası biliyor. Bugün dünyadaki koleksiyonlar, ya Amerika'da ya da Avrupa'da bulunu- yor. Tabii bunlann değen dışanda ar- tınca içeridekiler de yeniden yapıl- masına yönelik ticari gay retlerini art- tınyor. Şu an doğal boyamaya karşı bir yönelme başladı. Marmara Üni- versitesi de bu projeye büyük bır des- tek verdi. TOBAV projesı ile unurul- muş teknıklerköylülere yenide öğre- tildi, eski motıfler ortaya çıkanlarak dokunmaya başlandı - Türk kültürünün bir parçası ol- masına rağmen halrya gereken öne- min yerildiğini düşünüyor musunuz? GÜLGÖNEN - Şımdıye kadar ko- runma açısından hiçbir şey yapılma- dı. Hatta Vakıflar Müzesi'nde vaktiy- le var olan kilım müzesi kapatıldı. Tüm o mallar çürümeye mahkûm edildi. Eldeki mevcut tekstil ürünle- rinden de hakiki enternasyonal dü- zeyde koruma bakımı şu anda bazı kişisel gayretleriyle Türk tslam Eser- leri Müzesi'nde yapılıyor. sempozyum katılımcısı işte bu niyetle Koray Aydın'ı An- kara'ya uğurladıktan sonra, tam dört gün (20-23 Hazi- ran/2001) Amasya'da, "Gele- neksel çevrelerin 3. binyılda nasıl yaşaülabileceğmi" tartış- tılar... Aslında bu deyim, yine Amasya için, bir anlamda "seldzinci binyılda" demek- ti... Çünkü, 10 5000'lere uza- nan, yani yedi bin yıhnı geri- de bırakmış bır yerleşme ta- rihiyle Amasya, sempozyu- ma özellikle diğer ülkelerden katılanlar için, eşi bulunmaz bir "mimarhk ve kent tarihi" hazinesiydi... işte bu hazıneyi hem artık dünyaya da tanıtmak hem de "değerini daha çok bilerek" ko- rumak ve yaşatmak bilinciyle uluslararası sempozyu- ma ev sahıpliği yapan Vali Hüseyin Poroy ise şunlan söylüyordu: "Belediye Başkaru, kentin sahibi ise ben de devletin bu kente sahip- lenmeye görevlendirdiği kişiyim... Ikimiz ve iki ye- rel kurum, en kutsal gö- revi yapıyoruz; Amas- ya'yı geleceğe de .Amasya olarak taşımanın güçbir- liğj jçindeyiz..." 'Yorgun kahramanlar' Bu heyecan verici güçbırliğine yine "tüm güçleriyle" katkı koyan "yorgun ve cesur" kah- ramanlara gelınce... Amasya'da yıllardır kentin tanhsel mimari- sini koruma çabasını "yaşamıyla bütünleşti- ren" Mimarlar Odası Temsilcısi Ali Kamil Yalçın. sempozyumun da "yerel mutfağında" yine ter döktü... "Bilimsel mutfağın" çalışkan ve özverili j'ü- rütücüsü ise İTÜ Mı- marlık Fakültesi'nden Prof. Dr. Hülya Tur- gut'tu... Aynı zamanda uluslararası katılımın altyapısını oluşturan "I- APS- CSBE Net- work w ün koordınatörü olan Hülya Turgut. öğ- renci çalışmalarını da Amasya'da yoğunlaştır- mayabaşlamıştı. Organizasyonu büyük bır titizlik ve başanyla kotaran"CMSLtd."fir- ması ile sempozyuma sponsorluk yapan ba- kanlıklar ve yerel yöne- timlerin yanı sıra Yapı Endüstn Merkezı (YEM) de Amasya'yı sarmalayan coşkunun diğer kahramanlan ol- dular... Bütün bu çabalan ba- şından beri hem destek- leyen hem de içinde olan ÇEKÜL Vakfı Başkanı Prof. Dr. Metin Sözen ise sempozyumun "tarihsel anlamınr şöyle özetli- yordu: "Yapnğunız ran- hşlan sadece biz bize de- ğU. artık yabancüarla da tartışrv oruz... Bize bu ce- sareti veren ise son yıllar- daki umut verici doğru tutumlanmızdu*. Amas- ya, işte bu tutumu kalıcı bir kent politikasına dö- nüştürmeye başladığı için uluslararası sempoz- yuma göğsünü gererek ev sahipliği vaptı... Bize burada başuruz dik dur- ma olanağı veren herke- si sevgiyle kudu>orum_." Evet... Amasya, "ye- dinci" binyıhm, "son 50 yıklaki" duyarsızlıklann yarattığı kentsel ve kül- türel tahnbattan "kur- tulma" karanyla karşı- lıyor... 1990'lardaalınan bu tarihsel karann "dünyaya da açılarak" yaşama geçmesı için de bu sempozyum sanki bir "e\Tensel sözteşme" bu- luşması olarak tüm katı- lımcılan "Amasyah" yapmış oldu... ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Sanatta Yeri Olmayanı Aramak... Schopenhauer'den bir saptama: "Her insan, gerçekten tanıdığı ve bildiği tek dünyayı kendi ta- sanmı olarak içinde taşır ve bu nedenle de o dün- yanın odak noktasıdır. İşte bu yüzdendirki herkes, kendi için her şeydir..." Bu saptamaya göre her insan dünya dediğinde, bununla gözünde ne kadar kapsamlı bır genelleş- tirmeyi canlandırırsa canlandırsın, düşündüğü ya da dile getırdiği kendi kafasındaki tasarımın bi- çimlediği dünya olacaktır. Başka deyişle bu anlam- da dünya (ya da: Yaşam), o tasanm içersinde top- lanmış izlenimlerin çizdiği dünyadan başkası de- ğildir. Toplumsal yaşamda insanların, özellikle duşun- me biçimleri açısından, birbirleriyle olan benzer- liklerinin derecesini belirleyen de bu olgudur. 8/- rey, yaşadığı surece bılinç yoluyla kendi dünyası- nı bıçimlemeyi, oluşturmayı hedef edınen kişinin adı ise eğer (zaten başka kimın adı olabilir?), o za- man bu, bireyleh çok olan toplumlarda düşünsel benzerliklerin azalacağı anlamına da gelir. Evet, aslında herkesin kendine özgü bir dünya- sının bulunduğu söylenebilir. Ama Schopenha- uer'in saptaması bağlamında önem taşıyan nok- ta, kişinin böyle bir dünyayı kendisi için tasarım- lamayı yaşamının (ya da: Yaşadım, demenin!) te- mel koşullarından bırine dönuşturmesıdir. "Sanatçının dünyası nedir?" ya da "Sanatçı ne yapar?" sorusuyla ortaya çıkıldığında da yanıt, yu- kandakı saptamalann dışında değıldir. Her birey gı- bı sanatçı da, gerçekten tanıdığı ve bıldiğı tek dün- yayı kendi tasanmı olarak içinde taşıyan ve bu ne- denle de o dünyanın odak noktası olan kişidir. Yaptığı ise, yalnızca ve yalnızca o dünyaya ilişkın izlenimlerıne dün-bugün-gelecek ekseninde bı- çim kazandırmak, düşunce olarak varolan tasan- mını sanatın düzleminde yeniden uretmektir. Bu noktayı sanatçı ve onun edimı bağlamında özellikle vurgulayarak yinelemek, her şeyden on- ce sanatta ve sanatçının yaptığında neyı arayaca- ğımızı, neyi aramamamız gerektiğini iyi bilmek açı- sından önemlidır. Her birey gibi, sanatçı da kafa- sında dünyaya ılişkin olarak ancak kendi tasanmı- nı taşıyabileceğinden, herhangi birduruma, olaya vb. sanatçının neden öyle değıl de böyle bakmış olduğu, sorgulama dışıdır. Böyle bir sorgulamaya sanatta yer verilmesı, yaşamın genelınde de kişı- lenn görüş farklılıklannın sorgulanmasıyla eşan- lamlıdır. Bir sanat eserinde somutlaşan ya da soyutlaşan düşünsel edim, herkes gibi sanatçının da farklılı- ğının doğal sonucudur. Bu farklılığın nasıl ve ne- reden kaynaklandığı sorusunun yanıtını birr7esap- laşma gibi edimde aramak, sanatta yen olmayanı aramak demektir. Ya da şöyle diyelim: Yaşamın ge- nelinde bile uygariık geregi sorgulanmaması ge- rekeni, yani bireylerin yaşama ve insanlara neden farklı baktıklannı, kalkıp sanatta sorgulamak de- mektir. Böyle bir tutum, gerçekte sanatı yaşamın doğallığından koparmaktan, bir tür yapaylığa yar- gılı kılmaktan başkaca bir sonuç doğuramaz. Buraya kadarki saptamalar, elbette bugün orne- ğin bir sanatın toplumbilimınin yaptığını, yani sa- natsal edimde anlatımını bulan farklılığın tarihsel- toplumsal nedenlerini ve koşullannı araştırma ça- basını bır yapılmamasıgereken'e dönüştürmeyi amaçlamıyor. Bir sanatçının farklılığının oluşum koşullannı araştırmak, ancak o sanatçının ve dun- yasının daha iyi anlaşılmasını sağlar. Yeter ki, araş- tırma ile sorgulama arasındakı ince sınır çizgısi gözden kaçınlmasın. e-posta.ahmetcemal ı superonlirte.com acem20(a hotmail.com Tvvain'in 126 yıl geciken öyküsü • Kümır Senisi - Ünlü Amerikalı yazar Mark Tvsain'in 126 yıl önce yazdığı 'Bir Katil, Bir Sır ve Bir Evlilik" (A Murder, a Mystery and a Marriage) adlı öyküsü Amerika'da aylık edebiyat dergisi Atlantik Monthly'de yayımlandı. Tvvain 'Huckleberry Finn'i bıtirmek için hikâyenin sonunu yazmayı sürekli ertelemiş, ölünce de öykü öylece kalmıştı. Yazarm ölümünden sonra bır edebiyat yanşması açıldı v e birçok yazar hikâyeyi kendi sonlarıyla bıtirdi. Ancak hiçbir son uygun bulunamayınca öykü yayımlanamadı. Kavgalı iki kardeş. bir çıft genç âşık ve gızemli bır yabancı hakkmdaki öyküye bu kez New York'ta 300 yazar tarafından sıkı bir çalışmayla son yazıldı. VVollaston Ödülü Marc Quinn'e • Kültür Servisi - Daha önce kendi kanını kullanarak yaptığı 4 Self' adlı portre çalışmasıyla da tanınan heykeltraş Marc Quinnlngiltere'nin önemlı sanat ödüllerinden 25 bin poundluk VVollaston Ödülü'ne değer görüldü.37 yaşmdakı Quinn'in, msan boyutlanndakı 'Catherine Long' adlı mermer 'nü' çalışması 'en mükemmel çalışma' seçildi. Quinn'in yapıtı Londra'daki Royal Akademi'nin yaz sergisinde sergilenen ve ıçlerinde Bridget Riley, Sir Paul McCarrney, Sır Anthony Caro, Nıcole Farhi. Tracey Emin ve Tom Morris gibi isimlerin yapıtlarmın da yer aldığı 1180 çalışma arasından seçildi. 1978'den bu yana verilen VVollaston Ödülü'nü daha önce kazanan isimler arasında David Hockney. John Hoyland gibi isimler bulunuyor. BUGUN • İFSAK'ta saat 19.3p'daTuranKartal'ın katılacağı 'Vah Güzel İstanbul' adlı saydam gösterisi izlenebilir. (292 42 01) • NÂZIMKÜLTÜREVtnde saat 15.00'te J. L, Godardın 'Haftasonu' adlı filmı izlenebilir. (245 04 81) İSTANBUL MÜZİK FESTİVAÜ'NOE BUGÜN • AYAİRİNİ MÜZESİ'nde saat 19.30'da. David Geringas (viyolonsel) v e Tatjana Geringas'ın (pıyano) konsen izlenebilir. (454 15 55)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear