23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 11 NİSAN 2001 ÇARŞAMB 14 T T J . R kultur@cumhuriyetcom.tr Kadınve kimlik sonınlannın irdetendiğj sergide SuzyHug Levy, (solda, önde), İnci Eviner (solda, duvarda) Tomur Atagök'ün işfcri. (sağda) Türkiye'den kadın sanatçılann gerçekleştirdiği 'Ben Gördüğün Gibi Değilim' sergisi Almanya'da Görünenm ardmdaki kadmAHUANTMEN Türkiye'den bir grup kadın sanatçı- nın son dönem yapıtlannı bir araya getiren 'Ben Gördüğün Gibi Değilim' başlıklı sergi, şu günlerde (11 Mart - 1 Mayıs arasında) Almanya'nın Bonn kentindeki Frauen Mûzesi'nde sürü- yor; yaz aylannda da Berlin'deki Ho- henzollerndamm Belediye Sanat Ga- lerisi 'nde gösterilecek. 1981 'de kuru- lan Frauen Mûzesi'nde bugûne dek dünyanın dört biryanından 2000'i aş- kın kaduı sanatçının yapıtlan sergi- lenmiş. Küratörlüğünü, sergide yapıtlany- Ia da yer alan Tomur Atagök üstlen- miş; ötekı sanatçılar ise Canan Bey- kaJ, İnciEviner, SuzyHug-Levy, Gül- sün Karamustafa ve IVur Koçak. Bu isimleri, kadın ve kimlik sorunsalının irdelendiği bir sergide topluca değer- lendirmek, aslında bizim burada, baş- ka kadın sanatçılan da katarak yap- mamız gereken bir iş diye düşünüyo- rum; son 20-30 yılda Batı'da olduğu kadar Türkiye'de de güncel sanatın öncüleri kaduıJar çünkü. Kadına top- lum düzeni içinde dayatılan kimlikle- ri sorgulayan işleryapıyorlar, yeni bir dil, anlatım arayışı ortaya koyuyorlar ve farklı malzemeler kullanıyorlar. Üstlenmek dururaunda kaldığı rol- lere göre Idınlüdendirilen, o rolleri reddedecek olsa çoğu zaman toplum- sal ya da psıkolojik bir bedel ödemek durumunda kalan kadın, 'Ben Gör- düğün Gibi Değilim' başlıklı bu ser- ginin ana temasını oluşturur gibi gö- rûnse de sergide aslında kimükmese- Jesini daha geniş boyutlanyla ele alan işler de bulunuyor. Bu işlerin çoğunu biz, Türkiye'de kimi kişisel ya da kar- ma sergide gördük. Tomur Atagök'ün 1996 tarihli Anadolu Tannçalan; Gülsün Karamustafa'nın 1995 tarih- li Resimli Tarih'i ve 1999 tarihli Or- yantal Fanteziler tçin Pekiştirme Seri- leri; Canan Beykal'ın, ismini sergi- den alan ya da sergiye ismini veren BenGördüğün GibiDeğüim'in yanın- da 1995 tarihli BanaGekhgin YeriAn- latçalışması; İnci Eviner'in Yapı Kre- di Kazım Taşkent Sanat Galerisi'nde açtığı kişisel sergisinin bir kesitini oluşhıran 2000 tarihli Hiçbir yer-göv- de-burası dijital baskı fotoğraf serisi; Suzy Hug-Levy'nin bir performans videosu ve giysi heykellerinden olu- gündeme geldiği yıllann 1960'lann sonu-70'lerin başındaki ateşli döneme rastladığını görüyoruz. Giderek sesi- ni duyuran kadın hareketinin de etki- siyle, kendilerine grydirilmiş kimJik- lere başkaldıran, kendilerini yeniden tanımlamak çabasına giren, erkekler- le eşit haklar ve özgürlükler için mü- cadele eden kadın sanatçılar için ben, tüm kodlanmışhğıyla yerle bir edilip yeniden kurgulanması gereken bir ol- guya dönüşüyor. CaroleeSchneeman,GinaPane, Fa- ith VVildinggibi sanatçılann, kendile- rini anlatmak için en kestirme yol ola- rak seçtikleri performanslannda, fe- minist ideolojinin o zamanki söyle- mini görsel lalmaya çalıştıklannı iz- larda kadınlann şiddet öğesini içeren sunumlar, dikkat çekici başlıca özel- Iikler. Sanat alanında o dönemde bir tür savaş veren o ilk kuşak feminist- lerinki gibi bir feminist sanatçılar ku- şağı ya da meseleye o denli ideolojik ve politik yaklaşan bir kadın sanatçı- lar grubu, bizim yakın geçmişimızde görülmedi. Bizde kadınlar, feminist olarak adlandınlmayı sevmiyorlar, kaduısanatçı aynmını da benımsemi- yorlar. Öte yandan, 'Ben Gördüğün Gibi Değilim' başlıklı bu sergide, Türki- ye'de günümüz sanatının kadın öncü- lerinin hemen hepsinin işlerinde açık- ça görüldüğü gibi, bir bakışın, o er- kek-egemen bakışın reddinin okuna- B onn'daki Frauen Mûzesi'ndeki 'Ben Gördüğün Gibi Değilim-Günümüz Türk Kadın Sanatçılan' sergisinde Tomur Atagök, Canan Beykal, İnci Eviner, Suzy Hug-Levy, Gülsün Karamustafa ve Nur Koçak'ın son dönem yapıtlan yer alıyor. şan enstalasyonu Içindeki; Nur Ko- çak'ın hem tuval hem fotoğrafla bel- gelediği Ebrusan Vlrrini ışleri. Her biri, Türkiye'de kadın sanatçı- nın kendisini ilgilendiren konularda ne denli düşündüğünü ortaya koyan ve her birinın kendilerine özgü, yıllar içinde olabıldiğine yetkinleşmiş sa- nat dilini duyuran çalışmalar. Serginin başlığı yerinde: Bütün bu işlerde or- taya konan mesele, gördüğümüzün ardındaki anlamlarla ilişkili. Tomur Atagök'ün sorduğu gibi, 'Ben, onun gördüğü müyüm?'. Uluslararası sanat ortamına baktığı- mızda, kaduı sanatçılann toplu halde lerken kendi benliklerini nasıl sorgu- ladıklanna tanık oluyoruz. Bu sorgu- nun görselleştirilmesinin yolu gövde- den geçiyor öncelikle. Kadın kendi gövdesini, kendisini, benini kendisi tanımlamak istiyor ar- tık: Yaşam küitürünün her alanında varlığtru sürdüren erkek-egemen bas- kısını tanımını reddediyor. Izlenen ol- nak istemiyor. O baskıyı tersine çe- vırmek istiyor. Bu dönemde üretilen pek çok yapıtta kadın gövdesine ait simgelerin kullanılması, kadın göv- desirun tabu kabul edılmış kimi doğal hallerine göndermede bulunacak işle- rin yapılması ve özellikle performans- bileceği de ortada. Sergidekı hemen tüm yapıtlarda, reddedilen o baskıyı gözler önüne sermeye çalışan bir yak- laşım var: Tomur Atagök, kadın sa- natçılann çok sevdiği tannça olgu- sundan hareket ederken, bu yapıtla- nnda kimi zaman kadını pop öğeler- le de görselleştiriyor; Suzy Hug-Levy, kadın olarak üzerinde hissettiği bakı- şm agırlığının içini boşaltırcasma ha- yalet figürler yaranyor; Gülsün Kara- mustafa oryantal fantezilerin nesnesi olarak kadını gözler önüne seriyor; Nur Koçak, kadın gövdesinin sunu- muyla ilişkili erotik iç çamaşırlannı büyüteç altına alıyor. Hepsinde, kendileri dışında bir ba- kışı görsellestirme çabası izlenirken, sözünü ettiğim yabancı feminist sa- natçılann işlerinde olduğu gibi kendi gövdelerine yönelik açık bir agresyon olmayışı, ancak içe dönük bir irdele- menin varlığı da aynca ilginç bir or- tak özellikleri. Sergide, benin görün- düğü gibi olmadığına dair en doğru- dan yaklaşımı ortaya koyan iş ise Ca- nan Beykal'ın sergiyle aynı başlığı ta- şıyan işi. Burada Beykal, kendisini çoğaltmış ve dış bakış tarafından iz- ienen olmak yerine, kendi kendini iz- lemiş. Işin ironik yanı, bu eski fotoğ- rafla onun yine, gördüğümüz gibi of- mayışL Sergide, dediğimizgibi, kimlik me- selesini daha geniş boyutlanyla oku- ma olanağı da var. Bir kere bu sanat- çılann hepsinin işlerinde, kadm olma- nın yanı sıra bir Doğulu kadm ya da Doğu-Batı kıskacmda kadın, kent ve kadın, tarih ve kadın gibi tırnak içi meselelere göndermeler bulunuyor. İnci Eviner'in Hiçbir yer-gövde-bura- sı başlıklı fotoğraf serisi bu bağlam- da ilginç bir örnek: Üzerinden zaman geçtikten sonra yeniden görünce bu işin, bir kadm olarak kimlikleştirümiş Istanbul'un bilinçaltmın resmi gibi okunabileceğini düşünüyorum. Ben Gördüğün Gıbı Değilim, sonuçta, ger- çekten ilginç bir sergi oluşturuyor. Sergideki işteri ayn ayn görmüş olsak bile, belli birbağlam içinde sunumla- nn ve işlerin birbiriyle olan ilişkisin- den doğan yeni anlamlarin zenginleş- tirici etkisi yadsınamaz. Dolayısıyla bu sergi, umanz, gezip gelir ve bura- da da gösterilir. Bill Clinton, 'Hay Festivali'nde Küttür Servisi - Eski Amerika Başkanı Bill CBnton, Ingiltere'nin ta- nınmış festivallerinden Sunday Times Hay Fes- tivaB'ndeki bir konfe- ransa konuşmacı olarak katılacak. 25 Mayıs'ta başlayacak olan bu fes~ tival, Clinton'ın başkan- ük görevi sona erdikten sonra toplumun önüne ilk çıkışı olacak. Ingiltere'nin sponsor- luğunu yaptığı ve 26 Mayıs'ta gerçekleşecek ırkçıhkla mücadele ko- nulu konferansta izleyi- ciler Clinton'a soru yö- neltebilecek ve fîkir alışverişinde bulunabi- lecekler. Festival Sekreteri Pe- ter Florence konuyia il- gili duygulannı "Çok heyecanlaiidım. İngffiz kamuoyunun Bifl Cüo- ton'a soru sorma şana ofananuşb. Ointon geç- mişSOjiliçerisindeger- çekleförifcn en önemH işbiriigi anlaşmalannın başaktörüydü" sözle- riyle ifade erti. 10 gün sürecek olan fesrivale dünyanın her yerinden gelen çok sa- yıda izleyici (yaklaşık 50 bin civannda olması bekleniyor), kitabevi sa- hipleri, şair, yazar ve bi- lim adamırun yanı sıra yazar Margaret Atwo- od, Lonis de Bernieres, Nick Hornby, David Baddiel ve Sir Paul McCartney'ninde kaol- ması bekleniyor. Bir çıkolata da Gaııde ChabroFdan • Bir zamanlar Fransız sinemasında 'Yeni Dalga' akımının öncülerinden olan Claude Chabrol yeni filmi "Merci pour le chocolat" ile bir kez daha sinema afişlerinde. GÜRHANUÇKAN STOCKHOLM - 71 yaşındald usta yönet- men Claude Chabrol, 52 filmlik geçmişiy- le sinemanın en üretken yöneönenlerinden. 1950'li yıllarda Fransız sinemasuun yaşadı- ğı "Yeni Dalga" akımının öncülerinden. Çe- şitli Avrupa ülkekrinde yeni fflmi "Merci pour le chocolat" (Çikolata için teşekkür- İer) gösterilmeye başlandığında kendisini Paris'te ziyaret eden gazetecilerin ısrarla bu- nu anımsatmasından neredeyse pek hoşnut değiL Bir Isveç gazetesine "Yeni Dalga" hakkında şöyle konuştu. - Sinema yaşantımda o devreye saplanıp kalrmşdeğüim. Unutmayın ki "Yeni Dalga" en çok 3 yıl sürdü. O kadar da önemli değil. O zamandan kahna dostlarla karşılaştığım- da kaldınm değiştirmiyorum, kuşkusuz. A- ma ben o epok'u fazla anlamlı bulmuyo- rum. Ne var ki Chabrol'un unutmak istediği o devirden kalma bir yanı aynen duruyor: - Burjuva sınıfindan nefret ediyorum. O smıfa dahil olup da çok çalışan kişilerden değil -öyleleri de var-. Ama o yapay kişiler- den, bütün yaşamı rol oynamakla geçenler- den nefret ediyorum, diyor bu yanı söz ko- nusu olunca. Claude Chabrol, bunlan söylerken, Pa- ris'in lüks restoranlannın daimi konuğu ol- duğunu gizlemiyor. Eşi, Fransızsinemasnun bir zamanlardaki "en olgun veseksj" artis- ti Stephane Audran. Anti-pofoiye bir film "Merci pour le chocolat" bir bakuna po- lisiye bir film. Filmlerinde kadm portre- leriyle dikkat çeken Chabrol, bu filnun- de de Isabell Huppert'i Mika rolündeön planaçıkanyor. Jacques Dutrone, Andr- e adlı tanınmış bir piyanıst rolünde. Ye- ni evli bu çifti bir gün genç bir müzis- yen ziyaret ediyor... - Bu film, behrli bir noktaya kadar bir polisiye, gerilim filmi, diyor Claude ChabroL Ben filmi bir 'anti polisiye', baş aşağı edihniş bir gerilim filmi ola- rak da tanımlayabilirim. Polisiyeler ge- nellikle bir komplo üzerine kuruludur. Benim polisiyemde ise filmin temelini, çö- ken bir komplo oluşturuyor. Bilgilerin çoğu filmin başında değil, sonunda veriliyor. Normal polisiyelerde bunun tam tersi söz konusudur. Filmin başında sırlar ve gizli- likler olur ve bunlara filmin sonunda açık- lık getirilir. Bu filmimde ise bazı su"lar der- hal açıklığa kavuşuyor ama.. en büyük su", insan denilen varlığm sırn, ön plana çıka- nlmadan yansıtılıyor ve birçözüm önerilmi- yor. Insan denilen varlığm sam nasıl çözü- lürki? "Merci pour le chocolat" Cenevre Gö- lü'ne bakan, ripik bir yüksek burjuva kona- ğında çekilmiş. Oyunculann gardırobu Yves SaintLaourentkoleksiyonundan. Çev- re, gözden kaçmayacak bir şekilde Bunu- el'in "Gündüz Güzeli" filminiçağnşünyor. Bir tek Catherine Deneuve e t Yalan üzerine oluşan kimlik Claude Chabrol, nefret ettiğini söy- ledigi yüksek burjuvaziyle uğraş- mayı seviyor. Her varlıklı ailenin geçmişinde yolsuzluk var demi- yor ama, "Gannrobun bir köşe- sinde yine de unutulmuş bir iske- let yatar" diyor. Çocukluğuna dö- nerek ipucu veriyor. - Ben küçükken etrafimda müt- hiş yalanlar söyleniyordu. Herkes alabildi- ğine yalan atıyordu. Sanınm böyle bir or- tamda büyüyen tek çocuk ben değıldim. Ço- cuğun kişiliği, yetişkinlerin anlattıklanyla kendi algılamalanndan şekillenir. Bana ya- lan attıklan sırada, yalan atmanm kötü bir şey olduğunu söylüyorlardı. Bu da tamam- layıcı, ekstra bir yalandı. Ben de filmlerim- de bunu göstermeye çahşıyorum: Nasıl ola- bileceğiyle, nasıl olduğu arasındaki farkı. Ama bir başka amacını da hemen ekliyor: - Başkalannm neden benim kadar mutlu oünadıklannı anlayabilmek için! Ben ken- di mutluluğumla ilgili fümler yapamam, ya- kışık almaz. Başkalannm mutsuzluğu üze- rine filmler yapıyorum. Bu daha semparik! Usta yönetmen, son yıllarda filmlerinde Isabelle Huppert'i yeğliyor. - Böyle oldu, kendiliğinden. Ne istediği- mi anlamak için ağzımdan söz çıkmasmı bekJemiyor ve istediğimden fazlasmı veri- yor. Birbirimizi anlamak için zaman harca- mamıza gerek kalmıyor. Claude Chabrol'un emekli olmaya niyeti yok. - Biraz sakinleştim ama, diyor. Birkaç yıl öncesine kadar her 9 ayda 1 film yapıyor- dum, şimdi bir buçuk yılda bir. Ama her an kafamda üç proje birden gelişiyor, her za- manki gibi. DEFNE GOLGES] TURGAY FtŞEKÇİ Bir Antoloji Yapalım Son yıllarda peş peşe çok sayıda şiir antolojis (seçki, güldeste) yayımlandı, yayımlanıyor. Ancak her yayımlanan antolojinin ardından da tar- tışmaJar eksik olmuyor. Genellikle antolojiyi hazırlayanlar ve yayımlayan- laria şairier arasındaki tartışmalar iki noktada odak- lanıyor: Birinci nokta, antoloji hazırlayan ve yayımlayanla- nn şairlerin şiirieri üzerinde istedikleri biçimde kul- lanma özgürlükleri olabilir mi? Yasaya göre antoloji hazırlamak, egitim amaçlı ve emek verilen bir iş olarak nitelendiğinden antoloji ha- zırlayıcısı seçeceği şiirieri dilediği gibi değerlendire- bilir. Şairier ise şiirieri üzerinde mutlak haklannın bulun- duğu, kendilerinden izin alınmadıkça hiçbir biçimde şiirlerinin kullanılmayacağını savunuyoriar. Bu ne- denle kimi şairlerin, antoloji hazırlayanlara ve onlan basan yayınevlerine karşı açtıklan davalar sürüyor. Ikinci tartışma noktasını ise işin tecimsel yanı oluş- turuyor. Antolojiler, tek tek şiir kitaplanna göre daha fazla satılıyor. En çok ilgi gören aşk şiirierini içeren antolojilerden hemen her yayınevi bir tane yayımla- dı. Hatta yayınevlerinin dışında kendi adına antolo- ji yapıp, bastınp satanlar da görülüyor. Dolayısıyla antolojiyi hazırlayanlar da, yayımlayan- lar da bundan para kazanıyorlar. Buna karşın anto- lojilerde şiirieri yayımlanan şairlere telifhaklan ya hiç ödenmiyor, ya da gülünç sayılar ortaya çıkryor. İlk ba- sımda bir telif ödense bile sonraki basımlarda aynı özenin gösterilmediği görülüyor. Bu da ortaya bir "haksız kazanç" olgusu çıkanyor. Şairlerin antolojilere itirazı iki noktada toplanryor. İzin alınması ve telif ödenmesi. • • • Yayımlanan antolojilere genel bir değeriendirmey- le baktığımızda antoloji hazifiayanlann bu işi yalnız- ca bir toplu sunum olarak gördükleri anlaşılıyor. Var olan ürünlerden seçmeler yapıp bir araya getiriyor- lar. Elbet antoloji hazıriayıcıların beğenileri yapılan seçmeleri belirliyor. Ancak herkesi kapsama kaygı- sı, genellikle kişisel beğenilerin önüne geçiyor. Oysa bir antoloji hazırlamak aynı zamanda bir eleştiri ve değerlendirme çabasını da içerir. Yeni bir bakış, yeni bir yaklaşım getırebilir. Antoloji hazıriayı- cısı bir eleştirmen gibi alışılmadık degerlendirmele- re gidebilir. Sözgelimi, son yirmi beş yılda şiir yazan iki yüz şairi bir araya toplamak yerine bu şairier için- den yirmisini seçip bunlann bu dönemin şairieri ol- duğunu savunabilecek bir derleme çok darıa önem taşryacaktır. Belli bir temadaki şiirieri bir araya getiren an- tolojilerde ise eleştırel bir seçme yapılıp aşk temalı şiirierin en güzeli bunlardır ya da doga temalı şiirier şu şu özellikleri taşıriar ama günümüzün çevre sorunlan da yazılan şiiriere girememiştir gibi sap- tamalar yapılabilmelidir. Yapılan antoloji çalışmalannda bu özelliğin, an- tolojinin görülmeyeni ortaya çıkanp gösterme, yeni öiçütler getirebilme işlevinin önemsenmediği görülüyor. Böyfe olunca da antolojiyi hazırlayantenn ticari kaygılaria davrandıklan yolundaki eleştiriler haklılık kazanıyor. Özgiü Anslan'dan Analoji' • Küftür Servisi -1997 yılından bu yana grup sergilerinde dikkati çeken Özgül Arslan, Beral Madra'nın küratörlüğunde ilk kişisel sergisini Galeri Dürer'de açtı. Özgül Arslan, kendi kuşağının bireysel ve toplumsal sorunlarmı, ilişkilerini ve yaşam biçimlerini hem geleneksel sanat tekniklerini hem de bilgisayar tekniklerinin olanaklanm kullanarak görselleştiriyor. Arslan'm 'Analoji' başlıklı yerleştirme sergisi 27 Nisan'a dek sürecek. (249 20 09) Kapsama Alanı' • KüMr Servisi - Farklı sanat dallanyla uğraşan bir grup genç, Asmalı Mescit Minare Sok. No: 15/A adresmdeki mekânda ortak bir yaratım süreciyle 'Kapsama Alam' adlı bir sergi açtı. lletişim alanmdaki değişimin hayatlanndaİci rolünü ve yaşadıklan iletişim sorununu sorgulayan grup; heykel, müzik, grafik, resim, fotoğraf, sinema, tekstil, mimarlık dallannda eğitimli 29 gençten oluşuyor. 6 Nisan'da açılan sergi, 21 Nisan'a dek açık kalacak. Hoflanda Türk liyatro Festival • AMSTERDAM (AA) - Türkiye-Hollanda Tiyatro Vakfi tarafmdan her yıl geleneksel olarak düzenlenen Hollanda Türk Tiyatro Festivali, bu yıl 17-23 Nisan arasında Amsterdam'da yapılacak. Fesrivale, Türkiye'den 'Oyuncu', 'Her Şey Şahane', 'Huysuz Ihtiyar', 'Zapt-u Rapt' ve 'Şen Şakrak Kabare' adlı oyunlar katılacak. Bu oyunlarda Müşfik Kenter, Derya Alabora ve Genco Erkal gibi tanınmış isimlerin yam sıra Grup Gündoğarken ve Beş Taş Çocuk Tiyatrosu da sahne alacak. Hollanda'da faaliyet gösteren Türk tiyatro gruplan ise 'Kim Korkar Hain Kurttan', 'Oyun Devam Ediyor', 'Chakra', 'Geçmişle Konuşmalar' ve 'Hasan'ın Melekleri' adlı oyunlan sergileyecek. Bu oyunlardan 'Kim Korkar Hain Kurttan' Maastricht Sanat Akademisi Tiyatro Bölümü son sınıf öğrencileri ile Anadolu Üniversitesi Tiyatro Bölümü öğrencileri tarafından aynı seansta, peş peşe iki ayn dilde sahnelenecek. Grand Pnix Avusturya'mn oMu • COGNAC (AFP) - Andrew Dominik tarafmdan yönetilen ve Erik Bana'mn başrolünde oynadığı 'Cpopper' adlı Avusturya yapımı fihn, '19. Cognac Crime Film Festivali'nde en büyük ödül olan the Grand Prix'ye değer görüldü. Dominik'in 'en iyi yönetmen', Bana'nm 'en iyi aktör' dalında ödül kazandığı film, aynca 'eleştirmenler ödülü'nü de kazandı. Gerçek bir yaşamöyküsünden yola çıkılarak çekilen filmde Mark Read'in (Chopper) absürd ve komik hikâyesi anlatıhyor. The Cognac Film Festivali Jüri'sine Ingiliz fihn pnetmeni John Badham başkanhk erti. 'Jüri Özel Ödülü'ne de 'La Comunidad' (The Community) adlı fihniyle yönetmen Alex de la Iglesia değer görüldü.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear