23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
25 ŞUBAT 2001 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 17 Nankörlük 70 yaşmdaki emekli veteriner okurumuz, nankörlük konusunda kedilerin suçlanamayacağını söyiüyon insanlar tarafından nankörlükle suçlanmasının kedilerin bağımsızlığına düşkünlüğünden ve asaletinden geldiğini anlatıyor... Yani kedi ödün vermiyon çıkar beklentisi içindeki insanlar da kedilere "nankör" diyor... Devlet memuriuğundan emekli okurumuz sahibine karşı sadakatin en iyi örneğini veren nayvanın ise köpek olduğunu anımsatıyor. Tei: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97Etektron* posta: derazsom9cumhuriyetcom.tr - Enflasyon hedefi değişmiş... "Hedef tahtası ise değişmiyon Dar aeürli vatandasl" A Inının üstünden saçının bir tutamını açıkta bırakıp çenesinin altından düğümlediği ba- şörtüsü ile bir Anadolu kadım Birnur Şe- ner... Burdur'da doğmuş; okumak istedi- ği halde ilkokuldan sonra okutmamışlar, 15'inde ev- lendirmişler; şimdi 54 yaşında ve bir yazar... Kendi öyküsünü kendisi yazmış: "Fakir'in Kıyısmda" Inanılmaz bir öykü... Sekiz yaşındayken dişini çektirmek için berber kol- tuğuna oturduğunda, büyüklerin konuşmalanndan Burdur'un Akçaköy'ünde kafası semaver kadar çok akıllı bir adam olduğunu duymuş: Fakir Baykurt. Bir gün sanlmış kaleme, adresini bilmediği ve as- la gönderemeyeceği bir mektup yazmtş Baykurt'a... Sonra bir mektup daha, bir daha... Annesinin da- yaklanna rağmen yırtılan her mektubun yerine ye- nisini yazmış! Evlenmiş yazmış, çocuk doğurmuş yaz- mış... Tam 40 yıl bıkıp usanmadan Fakir Baykurt'a gönderilmeyen mektuplar yazmış. Birnur ŞenerYaşı 19'a geldiğinde, Fakir Baykurt'un bir kitabı- nı ödünç bulmuş; bir haftada üç kez okuyup ezber- lemiş... Sonra Fakir Baykurt'un öteki kitaplanylata- nışmış; halı dokumuş okumuş; bulgur kaynatmış okumuş; çocuklan okula göndermiş okumuş... Fa- kir Baykurt ne yazdıysa hepsini okumuş; hepsini ezberlemiş... Ezberlediklerinden derlediği öyküleri konu komşuya anlatır olunca adı "Masalcı Birnur"a çıkmış... Bir yandan da onca darlık içinde çocukla- nnı okutmaya yemin etmiş; kızını öğretmen, büyük oğlunu eczacı, küçük oğlunu ziraat mühendisi yap- mış... Inat bu ya, gitmiş dışardan sınava girip orta- okul diploması almış; eşini yitirince oğlunun ecza- nesinde kalfa olmuş... Yaşamının her anında Fakir Baykurt'u okumayı ve izlemeyi ve Fakir Baykurt'a gönderilmeyen mek- tuplan yazmayı ise hiç aksatmamış... Ve bir gün... llk günden 40 yıl sonra 1997'de... Mektubunu zar- fın içine koyup üzerine "Fakir Baykurt" yazarak ve Çeltikçi'deki evinde sabahın beşinde kalkıp hazır- lanarak, Burdur'da düzenlenen bir imza gününde ve iki oğlunun yanında zangır zangır titreyerek Fakir Bay- kurt'un karşısınaçıkmış... Çantasındaki bütün kitaplan dökmüş masaya... Fa- kir Baykurt, "Bu kitapların hepsi senin mi" diye şa- şa kalmış; "Sizin bunlar! Yazdınız okudum" diyerek bir soluğa ne kadan sığarsa hepsini anlatmış... Tanış olmuşlar 40 yıllık dost olmuşlar, karşılıklı mek- tupları postacılar taşır olmuş... Fakir Baykurt aramızdan aynldığından beri Birnur Şener, gönderilmeyen mektuplar yazıyoryine... Bir de bu kitabı "Fakir'in Kıyısında'yı yazmış; Papirus yayımlamış. Bir Anadolu kadınıyla tanışmak için okuyun... Ozür Başbakan Bülent Ecevit'in, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in kendisinden özür dilemesini istemesi üzerine vatandaş Mehmet Oğuzan, "Ailemle biriikte çok yakın çevremden, Bülent Ecevit'in siyasal birikimi için seçimlerde 70 civannda oyu DSP'ye verdiğim ve verdirdiğim için Büyük Türk Milleti'nden özür diliyorum" diyor... SESSÎZ SEĞASÎZ (!) NURİKURTCEBE* /A/S4A//A/ sT—-N • * K^^m. Yüksek Yerilim Hatu erdmciftku(â yahoo.com Korumanın bu kadan da fazla; en iyısı DSP, ANAP'ı evlat edınerek nüfusuna geçirsin! kitflial doktorasıyla dekan yardımcılığı! Safiye Akbulut, Marmara Üniver- sitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Reh- berlik ve Psikolojik Danışmanlık Ana- bilim Dalı'nda yüksek lisans egitimi ya- pıyor ve bir tez hazırlıyor... Aradan bir süre geçtikten sonra 1988 yılında Marmara Üniversitesi Eğitim Fakültesi'nde araştırjna gö- revlisi olarak çalışan Semra Ünal, Is- tanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü'nde doktora yapıyor... Ünal, Akbulut'un tezinden kaynak göstermeden yaptığı alıntılarta kendi tezini hazırlıyor. Intihal olayı basına yansıyınca Istan- bul Üniversitesi soruşturma açıyon 1996 yılında Prof. Dr. Haluk Yavu- zer, Prof. Dr. Atilla Baransel ve Prof. Dr. Rona Serozan'dan oluşan ko- misyon Ünal'ın tezini inceliyor. Tezde "kısmi alıntılar" bulunduğu saptanıyor ve bu durum "bi- limsel ahlaka uygun" olmadı- ğı gerekçesiyte Semra Ünal'ın doktorası iptal ediliyor. Ünal, Istanbul 6. Idare Mahkeme- si'ne gidiyor ve mahkeme üniversite- nin iptal karannı durduruyor, Danıştay da mahkemenin karannı kabul edi- yor. Aradan bir süre daha geçiyor... Ve bilim adamlannın elinden aldı- ğı doktoraya mahkeme karanyla sa- hip olan Semra Ünal, Marmara Üni- versitesi'nde Teknik Eğitim Fakültesi Dekan Yardımcılığı'na atanıyor ve şu sıralar kendisine profesörlük kadrosu isteniyori ÇED KÖŞESİ OKTAY EKÎNCl Nâzım ve 'Endüstri Bölgeleri'... •fctVdrilleriae Kültür Bakanı tstemihan Talay'ın girişimiyle ımzaya açılan "Nâzun Hikmet'e T.C. Vatandaşlığf kararnamesı kimi "milliyetçi" bakanların "direnişine" takıldığında ilk çileden çıkan Bekir Coşkun olmuştu... Yine o enfes ve "gerçekçi" üslubuyla kale- me aldığı "Nâzım'ı Kurta- rın" başlıkh yazısında geniş bir kesimin ortak duygulan- nı şöyle özetliyordu: "Bence Nâzım Hikmet bu adamların eline düşmeme- li (...) Toplum zaten kendi şairi. kendi parçası, kendi soyundan-sopundan, kendi içinde görüyorsa görüyor (...) Bu adamların gönlü ile Nâznn'a iade-i itibar verile- cekse verilmesin, kalsın (...) Nâzım'ı bunların elinden kurtann..." (Hürriyet -15/Şu- bat/2001) Ardından Ataol Beh- ramoğlu da benzer çıkı- şını, "Nâ- zım'ı Rahat Bırakın" di- yerek yapı- yor, yazısını her zamanki gibi yine iyi niyetli bir "dilekle" noktahyor- du: "Sizler, onun hepi- nizden bin kat fazla sa- hip olduğu yurttaşhk hakkmı ona geri vermek şurda durson, bugünkü cehalet ve karan- lığınızdan kurtulup onunla y urttaşlığa layık olmaya ça- üşın..." (Cumhuriyet- 17/Şu- bat/2001) ••• Nâzım'a karşı bu "saygı" yüklü içten yazılan okudu- ğumda, "acaba" dedim ken- di kendime. "tstemihan Ta- lay gerçekten yanlış mı yap- tı?.." Nâzım Hikmet'e karşı "ulusal borcumuzu" öde- meye önayak olurken bu bor- cun aynmında olmayanlann "gurur kırıcı" tutumlarını da hesaba katması gerekmez miydi?.. Bunu düşünürken masamın ûzerindeki bir "yasa taslağı- na" gözüm ilişti ve kafam- daki aynı soru işaretleri de bir anda uçup gidiverdi... Galiba Talay yine de "doğrusunu" yapmıştı ve böylece kendile- rini "milliyetçi" ilan edenle- rin neye "evet", neye "ha- yır" dediklerinin de iyice Nâzım'ın vatandaşüğı, yıllann özlemi... "açığa çıkmasına" katkıda bulunmuştu... Yaşamı boyunca "memle- ketim" diyen ve artık efsane- leşmiş bir "vatan sevgisiy- le" tarihe geçen Nâzım Hik- met'in yurttaşhk hakkına kar- şı "kem-küm" edip duran bu milliyetçi bakanlar, aynı mem- leketin ve aynı vatanın tüm güzelliklerini "yabancı ser- mayeye koşulsuz teslim ede- cek" bir yeni sömürgecilik yasasını nasıl da bir çırpıda dü- zenleyivermışlerdi?.. Son günlerde hükümetin gündemine getirilen u endüst- ri bölgeleri" yasa tasansının hazırlanışıyla Nâzım Hik- met'in yurttaşhğına karşı gös- terilen "direniş" arasındaki koşutluk bir rastlantı sayılabi- lir miydi?.. Biri, elâleme, "alın bu memleketi serbestçe yağ- .. malayın" di- yen anlayışın ûrünüydü; öbürü de yü- rek dolusu bağlılık için- de "bu mem- leket bizim" diyen bir şa- irin yurttaşhk hakkıydı... ••• Bekir Coş- kun'un "bu adamlar" de- diği, Ataol'un da "Nâzım'la yurttaşlığa layık olun" diye tavsiye- de bulunduğu "milliyetçi »- yasetçiler", endüstri bölge- leri yasasıyla Türkiye'mizi özetle şu kurala tutsak kıbnak istiyorlar "Yabancı yatınm- cılar, tesislerini kurmak için uygun yerler dururken göz- lerini kıyılarımıza, orman- larımıza, tarihi ve doğal ko- ruma alanlarımıza, tarım alanlanmıza ve SİT'lerimi- ze dikerlerse... Onlann bu niyetlerine karşı yurt değer- lerimizi koruyan yasalar he- men geçersiz sayılacak ve yağmalamak istedikleri yer- ler endüstri bölgesi ilan edi- lerek 15 gün içinde ellerine teslim edilecek..." Şimdi daha iyi anlaşılmı- yor mu Nâzım'ı neden isteme- dikleri?.. Ancak, geriye bir soru da- ha kalıyor: Acaba, Nâzım'a "evet" diyenler böylesi bir yasaya neden hâlâ "tepki- sizler"?.. Eğer sömürgecili- ğe onay vereceklerse Nâzım'ı da gerçekten rahat bıraksın- lar... HAYVANLAR ISMAIL GVLCEÇ igulgec@yahoo.com KÎM KÎME DUM DUMA BEHIÇAK behicak(a turk.net ÇtZGtLtK KÂMtL MASARACI HARBİ SEMtH POROY semihporoy(a yahoo.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZARIKAN CARLO GOLÛONI GSRÇEKÇİUĞL f 1fO?'D£ 8U6ÛH.ÛMLÛ İmLVAN OYUN YAZABI CA&LO GOLPOMI OOCPO. İLK TrYATKO SC.6/1. &&NI, HEKIM OLAN BABASmiN ZEN6IM KjmPuSltJMN ALACAKjÇOk. 6ENÇ YAŞTA BU SAHATA ILGI tHjyBCAKTt. ÖyL£ KJ, BU ARA - O4 MOtieJZE'l OKUMAK AMSKIYLA mANSIZCA ÖĞRE- 25Şubat OEU. 'AS7S* OrUNLAÜI Stgt >A2AN GOLDONi, BU KALIPtAŞMtÇ TAKZDA SÜ/İMİ 8*e K£fOKM , İLK. 6£RÇEKÇ( KOM£OİLERJ '. SAYISI ZSO'y/ 8UIAA1 Oyi/AllAB/MAİ tSO KOMCDİ OCAN CAKLO SOLOOMl;&UNLA£- DA,OR1A VEYA ALT SiUIF İM£ANL4R/NtN KIÇA- MlNOAN K££İTIB£ V£KEC£K, H/2U Dİ>*LO6Uj) g İ POLU YAf>mAR PANO DENtZ KAVUKÇUOGLU Tuhaflıklar Ülkesi' Son bir hafta boyunca saat saat, dakika dakika yaşadıklanmız, tanık olduklanmız, sevgili yurdumu- zun yeryüzünde eşi benzeri bulunmayan bir "tuhaf- lıklar ülkesi" olduğunun somut kanıtlarıydı... Tuhaf- lıklar serisi, Cumhurbaşkanımız Sayın Ahmet Nec- det Sezer'in Milli Güvenlik Kurulu toplantısında Başbakan Bülent Ecevit'i, dolayısıyla da hüküme- ti yolsuzluklar konusunda kimilerine "sert" gelen, ama toplumun büyük çoğunlugunun "haddinden fazlayu- muşak" bulduğu bir dille uyarmasıyla başlamıştı... Bu uyarı üzerine, MGK toplantısına çok hazırlıklı geldiği anlaşılan Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Ozkan ayağa fırtamış, Sayın Cumhurbaşkanımıza, "Nankör kedi... Siz de kiracınıza yüzde 25 zam yap- ttnızama..." demişti. Bunu duyan Başbakan, yük- sek komutanlann "Bu sivillerin acaba sinirteri mi bo- zuldu" diye soran bakışlan altında hiçbir şey söyle- meden toplantıyı terk etmiş, kapıya çıkıp ağlama- ya başlamıştı... ••• Olayın kendisi gibi, MGK toplantısına katılan hü- kümet üyelerinin olaya ilişkin tepkileri de "fu/ıaftı... Sayın Hüsamettin Özkan, "Ben babama lafsöylet- mem..." dedikten sonra, "Kayseh'de doğdum, ko- nuşurum..." diye eklemiş; temizlik operasyonlann- daki kararlı tutumuyla halkın geniş kesimlennin tak- dirini toplayan Içişleri Bakanı Sayın Sadettin Tan- tan ise "Sayın Cumhurbaşkanı YÖK'e 1402'likleridol- dunıyor..." şeklinde, konuyla ne ilgisı olduğu kafa- larda muamma olarak kalacak ilginç bir yorumda bu- lunmuştu. Demeçler, yorumlar ve gözyaşlan ara- sında "meselenin özü" gürültüye getirilmiş, Sayın Cumhurbaşkanımızın görevlendirdiği Devlet Denet- leme Kurulu'nun kamu bankalannı denetlemeye başlamasının siyasetçileri niçin bu kadar heyecan- landırdığı bir türlü anlaşılamamıştı. Sayın Cumhur- başkanımızın sözleri arasında geçen "Çamurvn üze- rinde oturuyorsunuzl" cümlesinden alınıp ağlayan, kendisi ağladığı gibi çevresini de ağlatan Sayın Baş- bakan'ın, durup durup ağlayacağı yerde bu sözler- le ne denilmek istendiğini anlamaya çalışması da- ha doğru olmaz mıydı? Aylardır milletin anası ağlı- yordu zaten... Bir çift fazladan gözyaşı neyi değiş- tirirki?.. "O/ay"ı izleyen günlerde renkli basınımızın takın- dığı tutum da bir tuhaf"X\ doğrusu... Köşe yazarla- rı çoğunlukla Sayın Cumhurbaşkanımızın yanında yeralırken manşetlerle başyazılar "devletin zirvesi", "uyum", "gelenek", "üslup" gibi artık sokaktaki in- sanlar için hiçbir anlam içermeyen "hamasi" söz- cüklerle süslenmiş "patron görüşleri"ri\ yansrtıyor- du. Ayda 190 milyon asgari ücretle çoluk çocuk ge- çindirmeye çalışan milyonlann canları "tak" deme sınırına gelmişken kimsenin bu abukluklara taham- mülü yoktu artık! Sayın Cumhurbaşkanımız bizım duy- gulanmızı, bizim düşüncelerimızi dile getiriyordu. Bizim dilimizte konuşuyordu. Bizim gibi davranıyor- du. Sayın Cumhurbaşkanımızı bizim gibi olduğu, "bizden" biri olduğu için seviyorduk. Ve bu arada da hangi medya patronunun, -dolaylı ya da dolay- sız-, hangi kamu bankasından ne kadar faizle, ne kadar kredi aldığını çok merak ediyorduk!.. • • • * Dört gün sonra da "bûyük ekonomik deprem* ytf>* şanmıştı. "Istikrar programı" daha ilk yılında trajıV bir krizle noktalanmıştı. Dolar, dalgalanmaya bıra- kılmış, borsa dibe vurmuştu. Birileri bir gecede tril- yonlar götürmüşlerdi yine... Hükümetin verdiği söz- lere güvenip dolarla borçlanan, uzun vadelı yatınm- lara yönelen dürüst girişimcıler ise çöküyortardı... Yi- ne hiçbir hesabı tutmamıştı başımızdaki yetenek- sizler koalisyonunun... Kişi başına düşen geliri tam 10 yıldır 3 bin dolardan bir dolarcık bile yukanya çı- kartamayan soygun ekonomisi bir kez daha iflas et- miştı... Bu iflasa yol açanlar, halkın emeklerini, öz- venlerini boşa çıkaranlar, elindeki avucundakini bir gecede silip süpürenler, milyonlan yoksulluğa, aç- lığa itenler hiçbir şey olmamış gibi, hiçbir suçlan yok- muş gibi başımızda kalmakta direniyorlardı hâlâ... Böylesi bir "tuhaflık" dünyanın neresinde görülmüş- tü? Neresinde görulebilirdi? 30 milyar dolar "görevzaran" gösteren kamu ban- kalannda dönen kaşkarıkoların üzerine giden Sayın Cumhurbaşkanımızın "üslubu'nu beğenmeyenlere dönüp "Şimdi siz alın o kibar üslubunuzu başınıza çalın!" diye haykırmak geliyordu insanın içinden... Ama belki de bu tuhaflıklar ülkesinde asıl "tuhaf" olan buydu!.. Yüreğinden, aklından geçenleri haykırma- masıydı insanların... Faks: 0212 - 723 84 97 (e-posta: dkavukcuoglu@tuyap.com) BULMACA SEDAT YAŞAYAIS 5 6 7 8 SOLDANSAĞA: 1/ Çelimsiz ve biçimsiz kim- se.2/Kemıkle- 2 rin içinde bu- 3 lunan yağlı madde... Şid- dethbelirtiler- 5 le başlayıp kı- 5 sa sürede ağır- laşan hastalık- lar için kullanı- lan sözcûk. 3/ Alevi-Bektaşi törenlerine verilen ad...tradesizliktenile- 1 ri gelen süreklı can- 2 sızlık.4/Küçükmaga- 3 ra... Asya'da bir göl. 4 5/ÇölbÖlgelerininya- 5 nı başında yer alan, g çalı ve kurakçıl ağaç- 7 çıklann oluşturduğu _ bitki topluluğu. 6/ Otel, tiyatro gibi yer- lerde girişe yakın geniş yer... Eski dilde su. 7/ Bir pamuk cınsı... Eskrimde kullanılan üç sılahtan bi- ri. 8/ Izmir'in bir ilçesi... Alev. 9/ Ödünç verilmiş bir paranın, bir yıldan daha kısa bir dönem için he- saplanan faizlerinin ana paraya eklenmesi. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Sevimli, cana yakın, hoş... Soyundan gelinen kimse. II Beddua... "Biz kimseye — tutmayız/Ka- mu âlem birdir bize" (Yunus Emre). 3/ Temeli tak- lide dayanan sözsüz oyun... Akdeniz Bölgesi'nde bir akarsu. 4/ Berkelyum elementinin simgesi... Rütbeyi göstermek için omuza takılan parça. 5/ Te- kerlekli kara taşıtı. 6/ Yemışinden turşu yapılan gebreotunun bir başka adı... İskambilde bir kâğıt. 7/Bilgiçliktaslayankimse.. Ağn Dağı'ndabıryay- la. 8/ Uğur, talih... Bolivya'nın başkentı. 9/ Gele- cek... Içki meclisi.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear