23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
22 ŞUBAT 2001 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA 17 GÖZ ameliyatı Emekli Sandığı'na bağlı olanlar sağlık hizmetini deviet, vakıf, dernek ve üniversite hastanelerinden alıyor, bazı tetkik ve tedavilerde ise anlaşmalı özel sağlık kuruluşlanndan yararianıyoriar. Ve özellikle emekli memuriann hastane kapılannda nasıt çile çektiğini herkes biliyor... Istanbul'da yedi milyon dolar yatnmla kurulmuş bir göz hastanesi, göz ameliyatlan için Emekli Sandığı'na üç yıl önce bir öneri götürüyor. Emekli Sandığı'nın vakıf ve dernek hastanelerine göz ameliyatı için belirtediği fiyat üzerinden yüzde 15 indirimle hizmet venmeyi teklif ediyor. Fakat Emekli Sandığı'ndan yanrt alamıyor. Çünkü Emekli Sandığı, hizmet alacağı sağlık kurumunun vakıf ya da dernek statüsünde olmasını istiyor... Devlet, memur ve emeklilerinin aylarca sıra beklemeden göz ameliyatı olmasını istemediği gibi, ilginçtir, yûzde 15 indirimle de hiç ilgilenmiyor! Tel: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97Bektronik posta: denizsomwcumhuriyetcom.tr - Mesut Yılmaz 'Ben olsam, MGK toplantısmı terk etmezdim' demiş... "Temel'in kulaklan cınlasın!" illi Güvenlik Kurulu, Cumhurbaşkanrnın başkanlığında dokuz üyeden oluşuyor. Anayasa gereği Başbakan, Genelkurmay Başkanı, Milli Savunma Bakanı, Içişleri Bakanı, Dışişleri Bakanı, Kara Kuvvetleri Komutanı, Deniz Kuvvetleri Komutanı, Hava Kuvvetleri Komu- tanı ve Jandarma Genel Komutanı, kurul üyesi olu- yor... Kurulun yedek üyesi bulunmuyor... Gündemin özelliğine göre kurul toplantılarına ilgili bakan ve ki- şiler çağrılıp görüşleri alınabiliyor. Türkiye koalisyon hükümetlerine mahkûm oldu- ğundan beri, ortaklardan başbakan yardımcısı olan- lar Milli Güvenlik Kurulu toplantısına "ilgili bakan" ola- rak sürekli davet üzerine katılıyor... Kurul üyesi dışındaki davetliler, ancak kendileri- ne söz hakkı verildiği ya da sorulduğu zaman gö- rüşlerini açıklayabiliyor; siyasi koşullar gereği baş- bakan yardımcısı sıfatıyla toplantılann "müdavim"i bile olsalar bunların oy hakları bulunmuyor... Masa- Misafir nın çevresinde, kendilerini davet ettiren kurul üye- si kişiye yakın bile otursalar, örneğin Başbakan Bü- lent Ecevit'in yardımcısı Hüsamettin Özkan ile Başbakan Yardımcıları Mesut Yılmaz ve Devlet Bahçeli, Milli Güvenlik Kurulu'nda oy kullanamı- yorlar; davetli bürokratlardan farklı bir konumda ol- muyorlar, olamıyorlar... Çünkü onlar "misafir" olu- yorlar! Evin reisi de Cumhurbaşkanı... Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer Milli Gü- venlik Kurulu'nda Ecevifin iddiasına göre devlet geleneğine uymayan bir şekilde, terbiye sınınnı aşan bir konuşma yapmış ve Hüsamettin Ozkan'ın beya- nına göre de Ecevifin nutku tutulmuş olabilir... Peki, Özkan'ın araya girip Cumhurbaşkanı'na laf yetiştirmesine ne denir? >• Devlet geleneğinde olmasa da halk arasındaki atasözlerine göre iki kişi konuşurken üçüncüsüne dinlemek düşeri Lafa karışan, araya giren kişi hele bir misafirse durum daha da vahim demektir! Ancak daha da vahim olanı, evin reisine laf yetiş- tirmeye çalışan "misafir"in ağzından "nankör" söz- cüğünün çıktığı iddiasıdır... Gördüğü iyiliğin, kendi- sine bağışlanan bir şeyin kıymetini bilmeyen kişiye nankör denir. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı kimden ne "ihsan" görmüştür ki karşılığında birilerine "minnet" duyacaktır? Bu bakımdan Cumhurbaşkanı'na yöne- lik "nankör" ifadesi bir hakarettir ve Türk Ceza Ya- sası'na göre üç yıldan az olmamak üzere hapis ce- zası gerektirir. Iddianın yalanlanmaması durumun- da, suç yayın organlannda da tekrarlandığı için ce- zanın üçte birden yanya kadar arttırılması söz ko- nusudur. Böylece "misafir" umduğunu değil buldu- ğunu yemiş olur! . > , SESSİZ SEDASIZ (!) NURÎKVRTCEBE • •• ••••••• '"<"Ykft6k^t*m*im , Yüksek Yerilim Hatb erdincutkuft yahoo.com CHP halka açıhyor: Borsada mı yoksa blok satış yoluyla mı? Dekan kızı imam nikâhlı kuma! Bazı kurumlann ve kuruluşlann girişimiyle toplu nikahlar kıyıldığını gazetelerden, televizyonlardan biliyoruz... Kırsal kesimlerdeki ya da kentlerin varoşlarındaki bu toplu nikahlar sırasında, zaman zaman erkeğin "imam nikâhlı" ikinci eşinin de "koca"sıyla evlenmek istediğine tanık oluyoruz... Acı acı düşünüyor, cehalete ve cehaletten beslenen sömürüye karşı daha çok çalışılması gerektığini anlıyoruz... Ama bu kez farklı bir öykü ile karşılaşıyoruz: Anadolu'da bir üniversitenin bir fakültesindeki dekan, üniversite mezunu kızını -ki hukuk eğitimi aJmış- "imam nikâhı" ile bir erkeğe ikinci eş olarak veriyor! Anadolu'da buna kuma deniyor... Bir dönem şeriatçılann kuşatması altındaki üniversitelerde rektörierin değişimiyle, kızını "imam nikahı" ile ikinci eş olarak evlendirdiği, kızını kuma olarak verdiği çevredeki herkes tarafından bilinen dekanın da değişmesi beklenirken tam aksi oluyor... "Kumapeder", dekanlık görevine ikinci kez atanıyor. Dekan, koltuğuna daha bir sağlam oturuyor; oturmakla kalmıyor, bir erkeğe ikinci eş olarak verdiği kızını da aynı üniversiteye "araştırma görevlisi" olarak aldırıyor... Hem de "medeni hukuk" derslerinin okutulduğu fakülteye! TEKZİP 24.11.2000 tarihli gazete- nizin 15. sayfasında yer alan "Vaziyet" köşesinde "Tele- kom'da KKK'li Avı" başlık- h yazınızla gerçeğe aykın ve asılsız beyanda bulunula- rak kişilik haklanm ihlâl edil- miştir. Söz konusu haber içeriği gerçeği yansıtmamaktadır. Şöyle ki: 11 Müdürlüğümüz persone- lijan sözleşmesınin yenilenip.. yenilenmemesi konusu, 4502 sayılı yasa, 2000/331 sayılı Bakanlar Kurulu Karan ve Yönetim Kurulunun 291 sa- yılı karan çerçevesinde Türk Telekomûnikasyon A.Ş.nin yeniden yapılanarak, Norm kadrolannın tespiti ile ilgi- lidir. Mevcut çalışanların başvurulan II Telekom Mü- dürlüğü yönetici kademesi ile birlikte değerlendirilerek norm kadro ile sınırlı olarak kabul edilmektedir. Bu ko- nuda kişinin dini, mezhebi, siyasi görüşü, doğum yeri ya da okuduğu gazete de- ğerlendirmelerimizde hiçbir şekilde dikkate alınmamak- tadır. ÇevTemdeki veya uzağım- daki hiçbir kişiye iddia edil- diği gibi burada "KKK"la- ra yer yok tarzında ya da bu- na benzer bir konuşmam ol- mamıştır. Benim düşünce- me göre, T.C. Vatandaşı olan herkes eşit statüde olup, ki- şinin doğum yeri ve mezhe- bi çahşma hayatında önem taşımamaktadır. Norm kadrolara yapılan atamalanmızda, personelin görevini takibi, başansı, li- yakati, gibi objektif kriterler göz önüne ahnmakta olup, Norm Kadro dışında kalan personel için ilave kadrolar Genel Müdürlüğümüzden talep edilmiştir. Sayın Deniz Som bu habe- ri yayınlamadan önce benim de görüşümü almış olsaydı sanıyorum ki bu yazıyı ya- yınlamazdı. tst. Anadolu Yakası ll Telekom Müdürü İrfan YILDIZ KİM KİME DUM DUMA BEHİÇAK behicak(<! turk.net ÇtZGİLİK KÂMtL MASARACI Gelir Dağılıım ve Oğretim Uyelerinin Istekleri Dr. tSMAÎL KILINÇ Üniversite öğretim üyeleri, Cumhurbaşkanı ile görüşerek al- dıkJanücretlerin azaldığını, 1980'li yıllarda bir generalin ücretine eşit ücret ahrlarken bugün general ücretinin gerisinde kaldıklannı ve hatta fakirlik sınınnda olduklan- nı açıklamışlar ve ücretlerinde iyi- leştirme beklediklerini dile getir- mişlerdir. Şimdi açıkladıklan ve açıkla- madıklanndan söz edelim; • Evet, öğretim uyelerinin üc- retleri azalmıştır. Yırmi yıldır %60- 70 ortalama enflasyon oranıyla boğuşan bir ülkede kimin ücreti azalmadı ki! Öğretim üyeleri ge- çinemiyorsa o zaman işçi, memur, emekli ve öğretmenlerin (%70'inin ek işte çalıştığı söylenmektedir) bırakın fakirlik sınınnı, açlıktan öl- meleri gerekmektedir. • Türkiye'de gelir dağılımı son yirmi yılda korkunç derecede bo- zulmuştur. Fark 1 'e 236 olmuş- tur. %20'lik dilim ulusal gelirin %80'ini elde etmektedir. öğretim üyeleri de diğerleri gibi bu bozuk dağılımın kurbanıdırlar. Öğretim uyelerinin görevi bu bozukluğu bütün yönleriyle ortaya koymak ve karşı çıkmaktır, seslerini duyur- maktır. Sadece benim ücretim azaldı, bana biraz kıyak geçin, demek- le öğretim üyesi sorumluluğundan kaçmamalıdır. Sorumluluğu bu gelir çarpıklığıyla mücadele et- mektir, onu politikacıların gözle- ri önüne sermek ve gerekirse bas- kı grupları oluşturmaktır. Bilim adamı eğer bilimsel çalışmalara kendini vermişse gerekirse aç da kalabilir. Yüzyılımız zengin, kamı tok bilim adamlanndan söz etmez. Zor koşullarda, destek görme- yen, kısıtlı olanaklarla çalışmış bilim adamlanndan söz eder ki bunlar bilim dünyasını, teknolo- jiyi, buluşlan, kısacası insanlığı bugünkü gönenç düzeyine ge- tirmeyi başarmışlardır. Yememiş- ler, yedirmişler ama bilimi de terk etmemişlerdir. "Film değil bilim" yapmışlardır. Açıklanmayanlara gelelim... Öğretim üyeleri sadece dev- letten aldıkları ücretten söz et- mektedirler. Peki; • Ek ders ücretleri ne kadardır? Bir Prof., Doç. aylık ne kadar ders vermekle zorunludur ve verdiği dersler sonunda eline geçen ne- dir? • İkinci öğretim ile ilgili olarak verilen derslerden ellerine ne geç- mektedir? • Makaım tazminatı olarak (gü- lünç de olsa) döner sermayeler- den ne kadar para almaktadırlar? • Doktora öğrencileri için ne almaktadırlar? • Bilirkışilik yapmakta, kitap yazmakta ve telif haklan almak- tadırlar. Bunların toplamı nedir? • Özel, vakıf üniversitelerinde yanm gün de olsa ders vermek- tedirler. Buradan da bir ücret al- maktadırlar. • Öğretim uyelerinin ne kada- n üniversite lojmanlannda kal- maktadır? ve diğer kimi paraya dönüşe- bilecek avantajlar. Şimdi bütün bu ek gelirleri de eklediğimizde karşımıza nasıl bir ücret düzeyi çıkmaktadır? işçi, emekli, öğretmen, memurun bu tür ek gelir olanaklan var mıdır? Oturup hallerine şükretsinler demek istemiyorum. Ama yapa- cakları en onuıiu iş Türkiye'deki çarpık, bozuk gelir dağılımınıdü- zeltmek için çaba göstermektir. Gelir dağılımını bozanlan, çete- leri, rantçılan, kara paracılan, ver- gi kaçıranlan, devletı hortumlayan- lan da halka teşhir etmektir, bilim- sel toplantı ve yazılaıia. Gerisi boş hayaldir. -" im HARBl SEMÎH POROY semihporoy(ayahoo.com KEDl LEVO APTÜLtKA TARÎHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 22 Şubat Smrt humma h*Cta tığı oprtaya» sirri- Sinek SARf HUMMA NASIL BULAŞfYOR?. 13OZ 'DE ScrSÜIV, A£D 'oe 8ULJJA/AN s/t/eı HUMMA nf S , söz DÜZ ÇİZGÎ ÜMİT ZİLELİ 'Nankör Kedif KorkusuL Eşi görülmemiş "devlet krizi" üzerine yapılan tar- tışmalan izliyorum... - Cumhurbaşkanı terbiye sınııiarını aştı... Hayır aşmadı!.. - Başbakan duygusal davrandı, krizi o başlattı... - Hüsamettin Ozkan, Cumhurbaşkanı'na "nan- kör kedi" deöi... - Anayasa kitapçığını kim, kimin kafasınafırlattı!.. Galiba "Türk tipi tartışma" bu olsa gerek!.. Konu- nun özünü göz ardı edip biçim üzerinde ölesiye tar- tışıyoruz. Tıpkı "MemurKararnamesi" sırasında ko- nunun hukuka aykırılığını ıskalayıp Cumhurbaşka- nı'nı "irticaya kol kanat germekle" suçladığımız gi- bi... Tıpkı "Beyaz Enerji" operasyonu esnasında enerji alanında yapılan büyükyolsuzluklan birtara- ' fa bırakıp, bir gazeteye demeç verdiği ileri sürülen jandarma subayının kaç yıldızı olduğunu tartıştığı- mız gibi... Ylne aynı operasyon sırasında doğruya ulaşmak için bilgi ve belge toplamaya çalışan sav- cıyı alkışlayacağımız yerde, en yetkili ağızdan "dev- letin saygınlığına gölge düşürdü" diye çarmıha ger- meye kalkıştığımız gibi!.. Pazartesı sabahı Türkiye'yı sarsan, zaten pamuk ipliğine bağlı ve de yoksul halkın canına okumuş IMF patentli ekonomik karariarı zora sokan, Merkez Ban- kası'ndan birkaç saat içinde 7 milyar dolar çekilme- sine neden olan "devlet krizi"nûe de aynen böyle oldu... Konunun yaşamsal "özü" bir kenara bırakı- lıp biçimi üzerinde görüş ve yorumlar döktürüldü. - Neydi konunun özü?.. Cumhurbaşkanı'nın, tarihinde ilk kez Devlet De- netleme Kurulu'nu, özellikle kamu bankalannı so- ruşturmakla görevlendirmesiydi. Cumhurbaşkanı kamuoyuna yıllardır "görev zaran" diye yutturulan 20 milyar dolarlık geri dönmeyen kredilerle ilgili "uyutma" politikalanndan rahatsızdı ve bunu Milli Gü- venlik Kurulu toplantısında açıkça söyledi. - Peki, hangi bankalar bunlar?.. Ziraat Bankası, Emlakbank ve Halk Bankası!.. Ba- tık kredi ve yolsuzluk söylentileri ayyuka ulaşan bu bankalardan Halk Bankası, Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Özkan'a bağlı... - Hani, şu Cumhurbaşkanı'na "nankör kedi" di- yen Özkan'a!.. • • • • . • Bu arkadaşı biraz tanıyalım... Tanıyalım ki nereden nereye geldiğini ve bugün ne- lere hükmettiğini daha lyı anlayabılelim! Kamuoyundaki yaygın kanıya göre Hüsamettin Bey, Başbakan Ecevit'in "manevi evladıl.." Zaten krizden sonra kendisi de yaptığı açıklama- da, "Sanki babama hakaret edilmiş gibi hissettim. Onun kilitlendiğini görünce müdahale ettim" diye- rek bu sıfatı benimsediğini ilan etti.. Hürriyet gazetesinin "portre uzmanı" sevgili Fa- ruk Bildirici'nin kalemınden birkaç noktayı daha aktarayım: - 1991 seçimlerinde Ecevit, Bayrampaşa Be- lediye Başkanı Necdet Özkan'dan izin iştedl: "Hüsamettin Bey'i evlatlık verir misiniz?" Özkan hiç düşünmeden onay verdi; "O zaten sizin ev- ladınız!.." Özkan'ın yıldızı bu tarihten Itibaren parladı. 95 seçimlerinden sonra DSP Grup Baş- kanvekili oldu. Böylelikle bugünlere uzanan "Si- yasi Komiser" rolüne de soyundu. Hiç kimse onun izni olmadan Ecevit'le görüşemiyor, de- meç veremiyor, toplantılara katılamıyordu. Za- ten kendi makamından çok, Ecevit'in özel kale- minde bulunuyordu. Özkan ile tüdişen birinki DSP'de hayat şansı yoktu... Birkaç ekleme daha yapmak lazım; Özkan'ın ka- yınvalidesınin adı birkaç ay önce Egebank skanda- lı çerçevesinde gündeme geldi. Ecevit dahi açıkla- mayaparak "Ûnemli değilmiş, birev satışıymış"de- me ihtıyacı duydu. Ardından Hüsamettin Bey'e bağ- lı Halk Bankası'nın 2000 yılı içinde Sabah Grubu'na ya da Etibank'a 187 milyon dolar kredi aktardığı gündeme geldi. Buna Vakıfbank'tan yıne aynı gru- ba 100 milyon dolarlık kredi venldiği eklenince bir- takım başlar fena halde ağrımaya başladı!.. Çünkü bu kredilerin üzerinden kısa bir süre geçtikten son- ra Etibank battı!.. Hüsamettin Özkan'ın Sabah Gru- bu ile ne denli yakın olduğu da bu süreç içinde de- falarca yazıldı. İşte, Cumhurbaşkanı Sezer*in Devlet Denetleme Kurulu'nu harekete geçirmesı ve kurul müfettişleri- nin özellikle batık banka sahıplennın kamu banka- larıyla olan ilişkilerini araştırmaya başlaması zaten gergin olan ıpleri MGK'de koparttı. Akçeli ilışkilerin "bir yerlere" fena halde uzanacağı korkusu gölge- deki bakana "nankör kedi" dedırtiverdi!.. "Omaka- ma benim sayemde oturdun" sığlığına esir olanlar, doğal olarak nankörlükle onur, kapıkulu olmakla ba- ğımsız ve dürüst olmak arasındaki farklan es geçebilir- ler... - Olayın özü işte bu kadar basitü! E-posta: uzileli@ixir.com Faks:(0212)287 42 41 B U L M A C A SEDAT YAŞAYAN SOLDANSAĞA: 1/ Mimar Sinan'ın baş- yapıtı sayılan 1 2 3 4 5 6 7 8 1 2 3 cami. 2/ Buğ- 3 day tanesinin . olgunlaşma- mış içi... Top- 5 rağı işlemek 5 içinkullanılan demir araç. 3/ Ticarette kul- 8 lanılması he- g men mümkün olan para... Sıcak böl- gelerde yetişen çok sert 1 bir ağaç. 4/ Küçük er- 2 kekkardeş... tlkelbirsi- 3 lah...llgiekı.5/Birtür 4 kalın ve ağır çizme. 6/ 5 Dolma yapmak için ha- g zırlanankanşım...Bü- 7 yük Menderes delta- „ smda, zengin bir kuş yapısına sahip olan göl. II Kalkan ve zırh gibi korunma aracı... Yeni Zelan- da'da yaşayan ve kanatlan küt olduğu için uçamayan bir kuş. 8/ Kahramanlık, savaş gibi konulan işleyen şiir türü... Fransa'da bir kent. 9/ Ağızda güç eriyen biı şeker... Rütbesiz asker. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Ipekli bir kumaş türü. 2/ Bir şeyin içindeki öz... Gemiyi istenilen yerde tutmak için bir zincir- le denize atılan demir. 3/ Sıvı... Istem dışı yapılan hareket. 4/ Kayınbirader... Yahya Kemal'ın hece öl- çüsüyle yazdığı tek şiiri... Bir bağlaç. 5/ Ağaçtan yapılmış top ya da gürz. 6/ "Hiçbir şey gideremez — sıkıntımı/Memleketimin şarkılan ve tütünü gi- bi" (Nâzım Hikmet)... Ipucu. II Özel gezinti gemi- si... Kahverengi ve tüylü kabuğu olan, C vitaminin- ce zengin bir meyve. 8/ Sanat, hüner... "Şunlar ki çoktur mallan/Gör — oldu halleri" (Yunus Emre). 9/ Bir şeye inanarak bağlanış... Erken.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear