23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
11 ŞUBAT 2001 PAZAR CUMNURfYET SAYFA HABERLER Demet Akbağ, yıllardır güldürdüğü seyircilerini Vizontele filminde ağlatıyor Her rolüıı kadııiıBERATGÜNÇIKAN Matematikçi soruyor: Bu üçgenin dik açılannın toplamı kaç? Bayağıkesir Gûlseren yarutlıyor: Dik açılann topla- mını bırak hoca, sen biliyor musun, bir insanın iç acılan- nın toplanu kaç? Espri. kah- kahalann ortasına sert ve kes- kin bir hamleyle dahyor, du- daklarhangı eylemin eşiğınde olduğunu unutuyor, ağlasa ol- mayacak. gülse hiç olmaya- cak... Gûlseren, "Sen Hiç Ateşbö- ceği Gördün mü?"nün Baya- ğıkesir'i. Oyunu görmeyenJer, bilmeyenler için, "Bir Demet Tîyatro''nun Lütfiye ve Feriş- tah'ı, Vizontele'nin de Siti Ana'sı, yani ber tipin taşıyıcı- sı Demet Akbağ. Primleri ek- siksiz yatırılmışsa beş yıl son- rasının emekli oyuncusu... -Öylemi? Ben hıçbir oyuncunun 'A- man ikiyıl çalışır. sonra emek- li olurum, iki rol daha oyna- sam hayatım kurtulur' diye düşündüğünü sanmıyorum. Böyle bir şey yoktur, bütûn oyuncular sahnede ölmek is- terler... Her oyuncuyu tavla- yan bir rol mutlaka vardır ve ona asla 'hayır' diyemez, hiç para kazanmayacağını bilse de gider o rolü kabul eder... Oyuncular böyle de safhrlar, çünkü çok severler işlerini. Bence oyuncularda, araştınl- ması gereken başka bir psiko- lojik bozukluk var... - Kimde yok ki, hayaün vit- • 'Sen Hiç Ateşböceği Gördün mü?'de 250. kez Bayağıkesir Gülseren, 'Bir Demet Tiyatro'da dört-beş yıldır Lütfiye ve Feriştah... Her tipten bir şeyler taşıyor Demet Akbağ ya da her tipte ondan bir şeyler var... Seyirci vitrininde bu kadar uzun süre kalmasına yol açan sırrı 'iyi gözlemci' olmaya dayandınyor. • Şimdiki rolü ise gişe kapattıran Siti Ana... Her karakterin güldürmek için yanştığı Vizontele'de, Demet Akbağ, ağlatmasa da gözyaşı bezlerini harekete geçiriyor... rininde olmak mı bozukluğu ortaya çıkanyor? Oyuncu her zaman çok tat- minsiz, çok mutsuzdur. Zaten ben oyunculuğu kendisıyle bir derdi olan insanın yapacağı iş olarak görûyorum, çok da normal bir insanın yapacağı iş olduğuna inanmıyorum. Ben bir şey yapıyorum, beni alkışlayın iddiasıyla sahneye çıkıyorum, bu çok müthiş bir şey... Bir sıkıntı, yeni bir şey- ler, daha iyilerini yapmak sı- kıntısı... Buluşmak için kaçmak - Oyıuıculuk kendisiyle proUemi olan insanın kendin- den kaçışı nu, sahnede kendi- siyle buluşması mı? Belkı kaçmaktır, belki de buluşmaktır... -Siziniçin? Ben her rolde bırazcık ken- dimle buluşuyorum. O rolü çı- karma sürecinde kendimi sını- yorum, rol başanb olduysa ve çok örtüştûyse bunda mutlaka benim içimden bir parça var- dır, buna inanıyorum, başka türlûsü olmaz. Çok derinlerde bir yerde bir şey vardır ve o- nun için o kadar işi örtüşmüş- tür... - Sonra bu örtüşmenin izini sürûyor musunuz? Yok yok, kişilik bölûnmesine uğrama- mak için uzatmıyorum... - Bir de bir rolûn oyuncuya yapışıpkalmasıvar,buözettık- k de komedi için geçeıü, o ağ- lasa da seyirciyi güldürüyor_ Yıbnaz'ın bir lafı vardır, " YapOğmızişin en büyûk dûş- manı yeni bir iştir, yeni bir iş mutlaka bundan dahagûzelve üstûn oimalı ki, eskisini unut- turabilsin" der. Eğer o rol ki- şinin ûzerine yapışıp kalmış- sa, ya yeni bir şey üretmemiş- tir ya da ürettiği şey sevilme- miştir. - Seyirci sirin her kadmmızı kabul ediyor, örneğin Feriş- tah'ı? Kırsal kesimden biraz sivri, biraz aykın, özgürlüğüne düş- kün, birtakım şeyleri kırmaya, yıkmaya çalışan bir insan... - Aynı zamanda bedeninin çağnsma uyanbirkadm~ Ona çirkrâbirffrikgiydirmek, özel- likle de yûze kocaman bir leke kondurmak şart nuydı? Öyle olması gerekiyordu, Yılmaz onu özellikle çirkin yazdı ki, o güzelliğinden emin olsun. Feriştah çok emin güzel olduğundan, o bir çelişkı ve Yılmaz'ın düşündüğü bir şey... Lütflye tlpl -Lütfiye? Orta halli bir ailenin, okuma şansı fazla olamamış, dünya- yı kendınce takıp eden, pratik zekâlı kızı. Aslında ev hanı- mı, ama asla bunu kabul et- meyen, sadece aldığı eğitim ve çıkmazlan gereği böyle davra- Cnlü Fikret Orvam, sol gözünden Anadolu} nungoznycnılendı ^ ^O " yıllardır. Resim yaptun, fiun çektim, kitaplar yaz- . dun. Birçok da kitap okudum, gazeteleri taradım her gûn. Yine iyi dayandı canun gözüm" diyen Oryam, "Sol gözûmü ye- • niledimy^şundisarılar daha bir saı%ma\ik^ daha bir c a n u " d ^ ^ miş olsun" mesajlanna, u ÖnemB değjl ki, her şey dahil 15 dakikada Mtti" karşıhğını verirken ameliyat anmı da "Masaya , yanrdıkiannda üzerime kat kat yeşil renkü ameüyat örtüleri serdiler ya lahana gibi oldıun diye bir güleâm gddi sormayın. Znr tıırfnm kenriimi"riiypgiiterek ammsıynr. Sanıkiığının aksâne Fikref Otyam'm, sağ gnzüylpripgflsol gnzfinfı vfann- da- yayıpfotoğrafçekfjğinideöğreniyonız. ResnnJerinde ağırhkla yer ventiği kara gözhl Doğulu kadmiann bulunduğu bir tab- losunun önûnde fotoğrafinı çekerken de Otyam, ameliyat olan gözünfi kapatti. (Fotoğraf: BÜLENT ECEVtT) nan biri. Bir tûrlü yırtamıyor, çıkıp gitse ama yapamıyor. - Vizontele'nin Siti Ana's- Her rol seyirciyi güldürmek için çırpınırken o ve diğer ka- dınlar kederi sutlanıyor... On- lar da toparlayıcı kadınlar... Her zamanki gibi. Bu, tabii ki kadınlar, daha duyarlı, da- ha zeki, dünyaya daha geniş gözlüklerle bakabilen yaratık- lar olduklan için böyle... - KomikUğe dönersek, bu, erkekiere mahsus biralan mı? Son yıllarda kadın komikler de daha arttı, ama haklısuuz, bir aktörün oynaması gereken rol için on oyuncu sayarsınız, ama kadın oyuncu sayamazsı- nız. Mizah olayında erkekler biraz daha öndeler. -Neden? Stand-up türü ülkemizde yaygınlaştığından beri sahne- de, kendi kişilikleriyle var olanlar, sadece erkekler... Ben de onlardan biri olabilirdim, ama ben, tek başıma Demet olarak sahnede bir şeyler söy- lemeyi sevmiyorum, ben biri- lerini konuşturmayı seviyo- rum, birilerini yaşatmayı, biri- lennde bir ruh bulmayı sevi- yorum, bu benim tercüıim... Erfcekler ve kadınlar -Stand-up'ta sahneyierkek- ierebırakmanm,toptuınsalya- pıyla da bir bağLanbsı yok mu, ahşıhnış hayat rolleri, sahne roUerini darahnuyor mu? Tabii ki bu durum, bizim er- kek egemen toplum oluşu- muzla çok ilgili, çünkü, en azından birtipleme serisi yap- tığınız zaman bir aktöre oyna- tabileceğiniz milyonlarca tip var. Kadınlarda bu kadar yok. Ikınci Bahar kasap kadın tip- lemesiyle bunu biraz kırdı, a- ma kasabın erkek oluşu da kimseyi şasırtmazdı... ;. Çocuklann anası kadın - Kasap kadmdı ama, femi- nenüğinin ûzeri örtûbnüştiL. Tabii kı, Türkıye yalnızca Istanbul, Ankara ve Izmir'den oluşmuyor, genele yaydığı- mızda kadın hâlâ çocuklann anası. Eve bakan, hayatın için- de olan erkek... Bizim toplu- mumuz hâlâ bu. Bu, yapılan işe, sosyal hayata, her şeye yansıyor; mizaha, oyunculuğa da yansıyor... - Ne çeüşki, iktidariannı asıksuradanyia pekiştiren er- kek toplumunda güldürmeyi iş edinenlerin çoğunhığu er- kekler^ Komedi de işte bu zıtlıktan çıkıyor, bu terslik mizahı ya- raüyor. Bunun için bir erkek oyuncu eşcinsel bir karakteri oynadığında çok sempatik ge- liyor ama, aynı rolü bir kadın oynadığında çok antipatik ge- liyor. Erkeksi tavırlanyla bil- diğimiz aktör, eşcinsel rolü oynadığında ortahğı kınyor geçiriyor. Aynı şeyleri bir ka- dına uyarlayamazsınız, kabul görmez... Sanatçı Selçuk Başar, sıradışı işlerle sınırlan zorlayarak birçok başanya imza attı Yerli popa sıruf adaüııışüKüJrürServisi-Türk pop müziği ge- çen hafta, ustalanndan Selçuk Başar ı yitırdı. Kırklı yaslanna gelrniş yerli po- pun en önemli isimlerinden biriydi Sel- çuk. 1944 Ankara doğumlu olan Sel- çuk Başar, profesyonel müziğe Şerif Yüzbaşıoğlu Orkestrası'nda başlamış- U. Kısa sürede gitardakı yeteneği ka- dar müzik bilgisi ve düzenlemeci tara- fı da fark edilince aranan bir müzisyen haline gelmişti. 1968'de Yunanistan'da Apollonia Müzik Festıvali'nde Ajda Pekkan'ın yorumladığı Özleyiş adh bestesiyle üçüncü olan Başar, Durul Gence Beş- lisi'nde de çaldıktan sonra kendi gru- bunu kurmaya karar vermişti. Orkest- ralarrn çok tutulduğu bir dönemde, pi- yasada yeni yeni sivrilmeye başlayan yetenekli genç müzisyenJerle birlikte 'efsanevf Istanbul Gelişim Orkestra- sı'nı (1970) kurdu Başar ve grup, ga- zinolann hâlâbir 'müzikhol1 işlevi gör- düğü günlerde ünlü solistlerle aynı sah- neyi paylaşarak, plak kayıtlan yaparak şöhrete ulaştı. Orkestra, kaliteli müzi- ğin merkezi haline gelmişti; Batı'yla birlikte Doğu'yu da iyi özümseyen Ba- şar ve arkadaşlan'yerli popa adeta sı- nıfatlatmışlardı. Selçuk Başar, piyasanın popüler ta- leplerini göz ardı etmeden, aralara ser- piştirdiği sıradışı işlerle sınırlan zorla- mayı her zaman hedef edinmişti. Ga- roMafyan,AsnnEkren,ArillaOzdemi- roğlu, Neco, Fatih Erkoç, Yalçın Ateş, UğurBaşar ve son döneme yetışen Fa- hir Atakoğnı gibi isimlerin yer aldığı Istanbul Gelişim Orkestrası'nın adını, uzun yıllar yerli popun en prestijli de- ğerlendirmesi kabul edilen Hey dergı- sinin ödüllerini de kazanarak tarihe yazdırmışlardı. 70'lerin ikinci yansın- da tanıştığımız Eurovision Şarkı Ya- nşması'nın en sadık yanşmacılanndan biriydi Selçuk Başar. Kardeşi UğurBa- şar'la birlikte süreklı bu yanşmaya bes- te göndererek arabeske teslim olmuş piyasada popa eski gücünü kazandır- Seiçuk Basar (soJdan ikind) Eurovision'an en sadık yanşmacılanndandL maya ve ülke dışına açılmaya çabala- mıştı. 1984'te Beş Yıl Önce On Yıl Son- ra'nın yorumladığı Halley adh beste- siyle birinci olup TRT adına Lüksem- burg'da yanşmıştı. llginç koreografisi ve basit ritmik yapısıyla tam 'Eorovt- sion'luk bir çalışma olan beste, yanş- mayı 12. suBdatamamlamıştı. 1980'de Gelişim Stüdyosu'nu açarak kardeşi Uğur Başar'la Türk popu için çok önemli işler yapü. Stüdyo, o günlerin kurak ortamı içinde gerek pop çalışma- lan gerekse reklam cıngıllan alanında sıradışı işlerin üretildiği merkez hali- ne gelmişti. Ardından piyanist şantör- ler piyasayı istila edince grup dağıl- mış, Başar da tüm gücünü stüdyo işle- rine vermişti. Son dönemde Istanbul Gelişim yeni- den dınltılmeye çalışıldı ama sağlık sorunlan nedeniyle buprojede yerala- madı. Birsüredir kansertedavisi görü- yordu ve ardmda çok parlak bir kari- yer bırakarak Türk pop tarihindeki benzersiz serüvenini noktaladı Selçuk Başar. BİR YOL HİKÂYESİ TAYFUN TAIİPOĞLU YoHar, Ses Veriyop. Artık, çocuklanmıza anlatabilece- ğimiz örnek bir isim var... "Benim katilim iyidir..." "Benim hırsızım iyidir...' "Verdimse ben verdim..." "AJdımsa ben aldım..." "Bu, benim aile fotoğrafım..." "Bir kere delmekle bir şey olmaz anayasayı..." demeyen, "cumhur" kelimesinin anlamını veren, bu yüzden kimi zaman sağ, kimi zaman sol tarafından eleştiri- len, ama doğruluktan hiç taviz verme- yen, "bir gûn inip de politika yapanm" • •• düşüncesiyle halk dalkavukluğu yapmayan, geçmiştekılerden Mustafa kemal ve Ismet Inönii dışında hepsinden daha çok sevilen, sessiz çoğunluğun sesi, birCum- hurbaşkanımız var. Zaman zaman "bu Cumhuriyetin ne kadan bizim" diye düşunduğümuz günler, geri- de kaldı. Ama bir kaygıyı da belirtmek gerek. Sokaktaki insanın bize söylediğini şimdi söyleyelım: "Sakın değişmeyin Cumhurt>aş- kanım!" Çünkü bize insan lazım... CHFnJn sağcılığı Şeyh Edebali'nin öğütteri, Baykal'ın sağa partinin kapılannı açması, partide ismi yeni geçenlerin, "CHP sağa kaymadı, biz solcu o/- duk" beyanlanna karşı yollardan gelen sesi aktarmak bi- ze düşer. Bu toplum, çok çekti... Bbette banşacak, yetişmiş insan- lanndan yararianacak ama CHP'ye profesyonel politika- cı lazım değil. Hele DYP'deyken Mesut Yılmaz'a küfreden, A^4AP'a geçince Tansu Çiller'e soven, amiyane tabiriyle "herpistte dans eden", kimin atına ya da ansına biniyorsa onun türküsünü söyleyen, bu halkın nefret ertiği politikacı ti- pine hiç ihtıyaç yok. "Banşacağız" diyeAtatürk'ün par- ttsine "siyasi komedyenleri" doldurmak kimsenin harcı değil. Ülke için bir politika üretin de onu görelim! Aksi takdirde, "basında ve televizyonlardayeral- stn" diye toplantılanna, düğünlerine ve şölenlenne Televole ekibi davet eden, sonradan görme işadamlanndan farkjnız kalmayacak. Aldıklannızla değil, yaptıklannızla, ürettiklerinizle gundeme gelin de dişimizi kıralım! Ve, kadın bienali... Bir grup arkadaş, 1. Istanbul Kadın Bienali için harekete geçtıklerinde, beni de aradılar. Ve"Düzenleme Komitesi Başkanı seçtikterini" söylediler. lyi niyetli olduklan kesindi. Birçok kadın demeğinden de tepkı almışlardı. Hatta bazılan, "Böyte birharekette ehceklerin ne işi var" diyerek baltalamaya kalkışmışlardı. Bütün bunlan, "hareketin içinde adım geçiyoT diye bikjilennize sunuyorum. "Kim yaparsa yapsın, kim düzen- terse düzenlesin, Istanbul'da gerçekleştirilecek medyatik toplantılann ve eylemierin entelektüel masturbasyondan öte- ye geçemeyeceği, Anadolu'da, özellikle kırsal kesimde çalışılması gereğıni hatırlatarak bu tûr çalışmalann da Devlet Bakanı Hasan Gemici ön- cülüğünde zaten var olduğunu, ona destek verilmesınin doğrv ola- cağım" söyledım. Yanlış anlaşılmasın, hareketin iyi niyetinden kuşkum yok, ama "vaktim olmadığı ıçın düzenleme komıtesindeyeralama- yacağımı* bildırdim. Gelelim hikâyemize... Antalya'nın herhangi bir lokanta- smda, kulağınıza geten sese kulak verin... "Hanfendiye bir çiçek sunmak is- termisiniz?" Ofumlu bir tavır sergilerseniz devamı gelecektir: "Beyazgül: Saf ve temiz duygular. San gûl: Nadide bulunan insanla- ra verilir. Pembe: Gönlüm sende... ' * Kırmızı: Teksin, birsin, seniseviyo- nım. Yedi san arasında bir kırmızı: Dûnyanın sekizinci harikası sen- sin!" ÇiçekJerden çok, sunucusuna ta- kılacaktır gözünüz. 1.85 boylannda, hep takım elbiseli ve tertemiz, yakışıklı bir genç göreceksiniz. Yaptığı ışe saygısı her hareketınden belli olan Meftun Demir ile tanışmamız, yedinci karşıfaşmamıza denk geJir. Yaşam hikâyesi, örnek alınabileceklerden... özellikle de sürekli devletten iş bekleyen, yaşamak için birilerinden lütuf bekleyenler için. "Ağlayarak değil, çalışarak para kazanılır" diyen Meftun, 1971 yılında, Balıkesir'in Mustafakemalpaşa ilçesi, Koşuboğazı Köyü'nde doğmuş. llk ve ortaokulu da orada okumuş. Liseyi Bandııma'da bitirip Antalya Meslek Yüksekokulu Turizm Bölümü'nden mezun ol- muş. Bir iki yıl barrneniik yapmış. Ama hiç içki içmezmiş. Kanada Barmenler Federasyo- nu'na kadar, ismini yazdırmış. "Yaptğım işin en iyisini yapmaya çalışınm" diyor. Sonra, restoranlarda, gece kulüp- lerinde gül satmaya başlamış. Biz de ondan öğrendık. Bu, topraksız tanmla yetiştirilen, sapı 70 cm'nin üzerinde, Bakara Gülü'ymuş. "Şansa inanmıyorum" diyor. "Yüzde ellısi istemek, yüzde ellisi kişisel başandır. Her akşam 20.15'te, aksatmadan İşe çıkarım. Ben, etiketi aştım. Kimi otomobıl satar, kimi çiçek... Hiç fark yok... Istanbul'da bir Yahudıyaparmış bu işi, öyle duymuştum. Bir de benim gibi çalışan, Bam Teli'nde izledığım, Oyuncakçı Hüseyin Fidan var Is- tanbul'da. Ben, bu ışın Vakko'su- yum..." .. . ^ ,*^ Meftun Demir, evlı. Sekiz yaşında bir oğlu, üç yaşında bir kızı var. Geceleri evınde olmadığı için pek aile dostlan yok. Ama eşi Arzu, onun en büyük destekçisiymiş. Gündüzleri kitap da okurmuş. En son okuduğu "Bir Çift Yü- rek"ten alıntı da yapıyor kendisini anlatırken: "Herkes, kan ve kemikten yaratıl- mıştır. Fark, yürek ve nıyettır." Işsizliğe ınanmadığını belirten Meftun'u kutlarken biranısryla noktalıyoruzsohbeti: Bir gün, bir restoranda oturan erkeğın, "Bunlar bizim kanlanmız... Ne gerek var çiçeğe..." dediğini bir türiü unutamıyormuş. Ve bu hikâyeden, anlayana, ağlamayt ve beklemeyi yaşam biçimi haline getirenlere ve kadınını böyle görenlere çok ders çıkıyor...
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear