14 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
-I3KASIM20O1 CUMHURİYET SAYFA HABERLERIN DEVAMI TURKIYE l-stanbul Edi'Pe Kocaelı Canakkale Lzmır Ps/lanısa Aycın Derizlı PB V PB V PB PB PB PB 21 20 20 22 24 23 25 22 Sinop PB 20 Adana B 23 Zorguldak PB 20 Antalya Samsun Trabzon Giresun Ankara Eskişehır Konya Sıvas Y PB PB B B B B 20 18 19 18 17 16 15 B 23 Kars Mersin Diyarbakır Şanhurfa Mardin Siirt Hakkâri Van B B B B B B B 22 17 20 18 20 12 11 B Yurdun kuzeyba- tı kesımlerı parçalı bulutlu, Marma- Oslo ra'nın batısı sağa- Helsinki B 5 n a * yağışlı. çJiğer stockholm PB~ yerter az bulutlu ve , . y—r~ açıkgeçecek,Hava AmS t 6 rda m Y 1 khğ t k Amsterdam Y 11 DIS MERKEZLER sıcaklığı artacak. _ _ — r Ruzgâr güney ve Bruksel Y 11 batı yonlerden hafif P a r ' s Y 13 arasıraorta kuvvet- Bonn teesecek. Munıh Berlin Budapeşte Madrid Viyana Belgrad Sofya Roma Atina Y Y PB Y Y PB Y B 7 9 18 7 16 16 20 21 9 Zürıh Y 6 Şam Moskova Aşkabat Astana Taşkent Bakû Bışkek Tiflis Kahire B B PB B B B Y B b 18 9 17 13 17 15 23 B 24 Parçalı bulutlu Ss ^ Çck bulutlu Yagmurlu Sulu kar > Gök gurûftûtü • * O U N C E L CÜIS EYT ARCAYtREK • Baştarafı 1. Sayfada den geleceğimiz bile kuşkulu. Tartışmanın bini bir paraya. Yaşamı etkileyen te- mel konulardan vazgeçmek olanaksız. Kamuoyu- nun gözünü başka, hatta eğlenceli kimi konulara çevirmeye yönelik medya çabaları nafile. Doğrudan ilgilendiğimiz Afganistan savaşını bi- rinci plana çekme girişimlerı de sonuç vermiyor. Toplumu hangi ölçeklerde olumsuz etkileyece- ğini kısa sürede göreceğimiz son sorunumuz, dev- leti küçültme namı altında "bütçede 7.1 kathlyon- luk tasarnıf". Dün bir araya gelen üç ortak genel başkan; MHP lideri Devlet Bahçeli'nin Ankara DGM Savcısı Ha- kan Kızılarslan'ın 10 Kasım söylemine karşılık söylediği tek bir cümleyi tartışma konusu yaptılar mı? Elbette bilemiyorum, ama moda sözcükle doğ- rusu "fevkalade" merak ediyorum. önce Savcı Kızılarslan'ın söyiediklerini özetleyen tek cümleyi anımsatalım: Sorunlarımızın çözümün- de yöneten kadroların "gaflet ve dalalet içine düş- tüklerini" söyleyen Kızılarslan; özetle "Birtakım ka- rarlar emperyalist ülkelerce dikte ettihliyor" dedi. Devlet Bahçeli, Savcı'nın sözlerini, "Türkiye Cumhuriyeti nasıl dışardan direktif ve emir alabilir? Böyle şey olur mu" diye yanıtladı. Oysa "böyle şey/er", üstelik Bahçeli'nin de için- de bulunduğu 57. Cumhuriyet hükümeti dönemin- de ahval-i âdiyeden sayılıyor. Asıl hayretle karşılanması gereken sonuç; dışar- dan direktifleri Devlet Bahçeli'nin bilmezlikten gel- mesi! 21 Şubat krizinden sonraki IMF'nin direktif nite- likli dayatmalarını bütün ayrıntılarıyla bilen Bahçe- li ile IMF'nin istediklerini üyesi olduğu hükümete "olmazsa kredi olmaz" diye emir üslubuyla aktaran Kemal Derviş i "Kimin sözcülûğünüyapıyorsunuz" diyerek hiddet ve şiddetle eleştiren Bahçeli, sanki aynı siyasetçi değil. Yoksa?.. Devlet Bahçeli, TBMM'yi olağanüstü çalıştırarak (direktif mi dersiniz emir mi, değerlen- dirme size kalmış) AB dayatmasını içeren anaya- sa değişikliklerini bir hafta gibi kısa sürede yasa- laştıran hükümetin ortağı değil miydi? Devlet Bahçeli gerçeklere ters düşmemeliydi. Son örnek ABD yönetimi ve IMF buyruğunda krizlere çözüm arayan Ecevit hükümeti döneminde dışardan ge- len direktif (dayatma) örnekleri çoğaltılabilir. Bilmem kaçıncı kez dün yine baş başa veren üç ortak, dış kaynaklı son direktifi çözmeye çalıştı. Amaç; aslında devleti küçültmekten çok, IMF'nin 2002 bütçesi ile ilgili "istekterini" karşılamak! IMF'nin devletin küçültülmesi direktifini ilk kez, 11 Eylül saldırısından sonra Türk ekonomisinin ge- reksindiği 10 milyar dolarlık krediyi bulmak için AB- D'ye giden (orada IMF yetkilileri ile kapalı görüş- meler yaptıktan sonra IMF'nin resmi açıklamasını beklemeden) Kemal Derviş duyurdu. IMF'den gelen sonraki açıklamalar aynı koşutta. Türk hükümeti küçülme yolundatartışmalarbaş- latan, hatta Başbakan'layardımcısı Yılmaz'ı birbi- rine düşüren açıklamalar yapıyor. O gün bugündür harıl harıl devleti küçültecek önlemler (tasarruf öğe- leri) üzerinde çalışıyor. Başbakan Yardımcımız Bahçeli ise bu manzara- ya karşın "Türkiye Cumhuriyeti nasıl dışardan di- rektif ve emir alabilir?" diye sert çıkıyor. IMF'den gelen direktif doğrultusundaki düzen- lemelerin birçoğu (her zaman olduğu gibi) yine iş- çi ve memurun gelirini azaltacak, giderini arttıra- cak içerikte. Işçi, memur şu bu nedenle kapı dışarı. Neymiş? Türkiye memur cenneti imiş. Oysa OECD çeşitli ül- kelerin nüfuslarına göre memur sayısını açıklıyor: örneğin, Finlandiya gibi bir ülkede her 10 kişiden 1'inin memur unvanı taşımasına karşın Türkiye'de her 30 kişiden ancak 1 'i memurluk yapıyor. Bizi yönetenler; çoğu zaman gerçeği yaşarken gerçeği yadsırlar. Sendikacıya ücretsiz izin ANKARA (AA) - Sendikalann şube yö- aetitn kunıllanna seçi- len öğretmenler, aylıJk- sız izinli sayılacaklar. Milli Eğitım Bakanı Metin Bostancıoğlu, yayımladığı genelgede, 4688 sayıh Kamu Gö- revlileri Sendikalan Kanunu'nun uygulan- masına ilişkin bazı hu- suslann Çalışma ve Sosyal Güvenlik Ba- kanhğı'nca yayımlanan tebliğde açıklandığını kaydetti. Bostancıoğlu şunlan kaydetti: "Söz konusu tebliğde, 4688 saydı kanunun yürür- lük tarihi olan 13 Ağustos 2001 tarihin- den önce faaliyette bu- lunan sendika ve kon- federasyon yöneticile- ri seçildikleiri tarihten itibaren bu görevlerin- de kaldıkları sürece kurumlarından aylık- sız izinli sayılacaklan ifade edilmiştir. Bun- lara, 2002 yılında top- la görüşme yapmaya yetkili kamu görevliİe- ri sendikalan ve en fazla iiyeye sahip kon- federasvon belirlenin- ceye kadar aylık ve di- ğer özlük haklannın kurumlarınca öden- mesine devam edilece- ği belirtilmiştir. An- cak, 13 Ağustos 2001 tarihinden sonra ku- rulacak sendika, kon- federasyon ve bunla- nn şube yönetim ku- rullarına seçilenlerin ise aylıksız izinli sayı- lacaklan. sendika üye- lik bildirimlerine göre üye sayısının geçici 3. maddede belirtilen düzeye ulaşmasından sonra özlük haklan- nın geriye dönük ola- rak kendilerine öde- neceği belirtilmiştir." Bakan Bostancıoğlu, bu çerçevede, üye sayı- sı 500 ile 3 bin arasında olan sendika şubelerin- de 1, 3 bin 1 ile 5 bin olan sendika şubelerin- de 2, 5 bin 1 ile 7 bin 500 olan sendika şube- lerinde 3, 7 bin 501 ile 10 bin olan sendika şu- belerinde 4,10 bin 1 ve daha fazla sendika şu- belerinde ise 5 yönetim kurulu üyesinin aylıksız izinli sayılacaklannı bildirdi. Çağdaş Devlet konulu panelde, Atatürk'ün değerinin bilinmediği vurgulandı ABD anladı biz anlamadıktZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu) - Eski Ana- yasa Mahkemesi Başkanı Yekta Güngör Özden, "dünyanın beline yeşil kuşak dolayan" AB- D'nin bile günümüzde Atatürk'ü anladığını be- lirterek "Biz Atatürk'ün değerini bilemedik" de- di. Eski Içişleri Bakanı Sadettin Tantan, yasala- nn tek başına yeterli ol- madığını vurgularken es- ki Maliye Bakanı Zekeri- ya Temizel ülkedeki kri- zin asıl nedeninin yolsuz- luklar ve soygunlar oldu- ğuna dikkat çekti. Ege-Koop tarafından Atatürk Haftası kapsa- mında düzenlenen "Çağ- daş Devlet" konulu pa- nel, önceki gün Atatürk Kültür Merkezi'nde ya- pıldı. Gazeteci-yazar Ümit Gürtuna'nın yö- nettiği panele, eski Adalet Bakanı Hasan Deniz- Temizel: kri/in nedeni yolsuzluklar ve soy gunlar. kurdu, eski Maliye Ba- kanı Temizel, eski Içişle- ri Bakanı Tantan, sanatçı Metin Akpınar, gazeteci İsmet Solak, gazetemiz yazan Prof. Dr. Toktanıış Ateş ve eski Anayasa Mahkemesi Başkanı Yek- ta Güngör Özden konuş- macı olarak katıldı. Öz- den, "Biz Türkiye'nin ve Atatürk'ün değerini bilseydik, bugün devle- tin üst birimlerine dek Özden: Tarikatiar, de\le- ti in her tarafmı sardı. tırmandığı söylenen ta- rikatlardan, yoksulluk- tan. soygunlardan ya- kınmazdık" diye başla- dığı konuşmasında. 11 Eylül saldınlannın ardın- dan "dünyanın beline yeşil kuşak dolayan" ABD'nin Atatürk'ü anla- maya başladığını ifade et- ti. Özden. sözlerini şöyle sürdürdü: "Bizim istediğimiz ne totaliter, ne otoriter; ağ- Tantan: Nitelikli insanla- ra ihtiyaç bulunuyor. lamayan, ağlatmayan, soymayan, soydurtma- yan, yurttaşını adalet kapısında bekletmeyen, 'Ne mutlu Türküm diye- ne' demekten kıvanç duyan insanların yaşa- dığı bir ülkedir. Böyle bir devlettir." Panelde konuşan Sadettin Tantan, yasalann tek başma ye- terli olmadığını vurgula- yarak yolsuzluklarla, hor- tumlamalarla, vurgunlar- la mücadele etmek için nitelikli insanlara gerek- sinim duyulduğunu söy- ledi. Tantan, ülkedeki gü- vensizliği ortadan kaldır- mak için hep bırlikte ha- reket edilmesi gerektiğini savundu. Zekeriya Temi- zel de ülkedeki krizin asıl nedeninin yolsuzluklar ve soygunlar olduğunu sa- vunarak hiç kimsenin soygunculan kurtancı olarak görmemesi gerek- tiğine dikkat çekti. Yeni siyası oluşumlara deği- nen Temizel. "İlk önce Türkiye'nin sorunları- na çözümleri ortaya kovmamız gerekiyor. Türkiye büyük bir geri- leme içindeyken bütün isimleri aynı partide toplasanız n'olur. Bu olumsuz tabloda çö- zümleri ortaya koyma- dan insanlara ıdestek verin' demek mümkün mü" diye konuştu. GUNDEM MUSTAFA BALBAY Eımıiyette Fetbullahçı kuşatma B Baştarafı 1. Sayfada Ak, Gülen'le ilgili hazıriadıkla- n raporu 21 Nisan 1999'da DG- M'ye verdikten sonrasını "Tele- fon manipülasyonları başladı. Askerin adamı olduk. Susur- lukçu olduk. Birtakım çevre- leri rahatsız ettik. Yaptığımız çalışmalar sonunda, Bunlar kötü adamlar, telefon dinlerler. Bunlann yaptıklarına itibar edil- mez' diye manipülasyon yaptı- lar" dedi. Şubeye yapılan baskında din- lemeye ilişkin bir kaset uydunıl- duğunu, kendilerinin "Fethul- lahçı" dediği kişilerden birisi- nin bilirkişi olarak karşılanna çıktığım anlatan Ak, 1991- 1992 'de Istıhbarat Daire Başkan- lığı'nm yine Gülen ile ilgili ola- rak hazırladığı bir rapor olduğu- nu ifade etti. Ak. sözlerini şöyle sürdürdü: "Bu raporda, Polis Koleji'nin yüzde 50'sinin bu grupla temas halinde olduğu yazıyordu. Bu zamana kadar bir cezalandırma olmadığına göre karşıdaki insanlar en az başkomiser rutbesinde bulu- nuyor. Biz istihbarat daire baş- kanına yazdığımız kişiye özel ve çok gizli yazüarın nasıl sız- dığını anlayamıyorduk. Ama daha sonra 92'deki bu listede yer alan bir isnıin. istihbarat daire başkanı Sabri Uzun'un özel kalem amiri olduğunu gördük. Kişiye özel bilgilerin nasıl sızdığını anladık." Ak, devlette devamlılığın esas olduğunu, ancak görevden aynl- malannın ardından resmi ma- kamlara intikal ettirmedikleri değerlendirme ve çalışma rapor ile belgelerinin yok edildiğini öne sürerek Gülen'in, Diya- net'te, eski Diyanet Işleri başkan yardnncılanndan Yaşar Tunagöl veAbdurrahim Gürle isimlı ki- şiyle nasıl örgütlenmeye gittikle- rine ilişkin elde ettikleri belgeyi mahkemeye sundu. Yaptıklan çalışma sonunda, bu rakamın çok üstünde bir örgüt- lenmenin olduğunu gördüklerini ileri süren Ak, Fethullah Gü- len'in örgütlenmesi konusunda- ki çalışmalannın engellendığını savundu. Ak, "Önümüz kesil- meseydi, görevden aunmasay- dık, resmiyete dökmeye başla- dığımız belgelerde, mütedey- yin insanlann nasıl etkilendi- ği konusunda önemli bilgiler verecektik. Bu yapılanmanın finans kaynaklannı isimleriy- le ortaya çıkaracaktık" diye konuştu. Ak, Gülen yandaşlan- nın, düzenlediklen "himnıet toplantıları'yla yardım topla- dıİdannı bildirdi. Ak. "Haşhaşi- leri andıran bir yapılanma ol- duğunu görüyoruz" dedi. Ra- por hazırladıklan dönemde irti- cacılann kendilerini gizlemeye başladıklannı söyleyen Ak, "Maskeleme mantığı Lsame bin Ladin'le benzerlikler gös- teriyor. Maskeyi düşürüp ger- çek yüzleri ortaya çıksaydı, kandırünuş insanlar gerçeği görecekti. Ben, Usame bin La- din benzeri bir örgütlenme ol- duğunu değerlendiriyorum" dedi. ' Siyasileri etkiliyorlar Ak,Af Yasası'nında 18 Nisan yerine 23 Nisan 1999'a çekilme- sinin gerekçesini de Gülen'e da- yandu-dı. Ak, kendilerinin 21 Ni- san 1999'da DGM' ye başvurdu- ğunu anımsatırken "Niye 19 Mayıs ya da 29 Ekim olmadı da 23 Nisan dediler. Bu da sa- nığın başında bulunduğu ku- rumun siyasiler üzerindeki et- kisinin göstergesidir" şeklinde konuştu. OsmanAk şunlan söy- ledi: "Bu soruşturma, sonun- da, soruşturanın soruşturul- masma dönüşmüştür. Bizden sonra soruşturmamn örtbas edildiği kanaatindeyim. Fet- hullahçı olduğuna inandığım meslektaşlarım şu anda önem- li görevlerde. Benim cezanlan- dınlmamı isteyenlerden birisi TEMÜH, diğeri Asayiş Daire Başkanı. Böyle bir tstihbarat Daire Başkanı da var. Benim teşkilatımın maalesef şu anda zaptedildiği kaanatindeyim." Ak, mahkemenin anlattıkla- nyla yetinmeyerek emnıyetin il- gili birimlerine yazı yazacağını, ancak mahkemenin, Emniyet Genel Müdürlüğü istihbarat, Te- rörle Mücadele Şubesi ve Asayiş Daire başkanlanndan, Gülen ör- gütlenmesi konusunda "sağhk- lı bilgi alamayacağuu" öne sür- dü. Fethullahçılann devletin tüm kurumlanna sızdığmı belirten Ak, Gülen'in adının, siyasi bağ- lantılan dolayısıyla Susurluk Ra- poru'ndan çıkanldığuıı iddia et- ti. Ak, Gülen örgütünün silaha gerek duymadığmı, çünkü silah- lı yanmı polis içindeki örgütlen- menin oluşturduğunu sa\-undu. Ak, müdahil avııkatının sorusu üzerine, "Bu örgütün en büyük silahı iftira. Tıpkı bilgisayara giren virüs gibi, girdiği her ye- ri kısa sürede etkilemektedir. Bu şekilde yapılanmayı ilk kez gördüm" diye konuştu. Savcı \uh Mete Yüksel, suçun niteli- ği ve delil durumuna göre Gülen hakkında, gıyabi tutuklama ka- ran verilmesini istedi. Yargıç Ka- rabıyıkoğlu ise Gülen hakkında- ki gıyabi tutuklama isteminin reddine karar verüdiğini belirte- rek duruşmayı erteledi. • Baştarafı 1. Sayfada ABD "Dur" diyor, "henüz kâbil değil. önce du- rumumuza bakalım, sonra atılacak adımlara karar veririz". Görünen o ki planın ikinci aşaması Afganis- tan'ın bundan sonraki konumu... Sızan haberler bu aşamada Türk askerinin de devrede olabile- ceğini gösteriyor. Özbeklerin de yoğun yaşadığı kuzeyde bölge halkının nefretle bakmayacağı dü- şünülen başlıca gücün Türk askeri olacağı dü- şüncesi hâkim... Planın 3., 4. aşamalarında neler var? Bize öyle geliyor ki Irak senaryoları da plana gi- rip çıkıyor. Afganistan operasyonunun ilk günle- rinde Dışişleri'nden askeriyeye kadar sağduyulu kesimlerin Irak haberlerine yaklaşımı şuydu: "Lütfen bunu dillendirmeyin. Durup dururken akıllarına karpuz kabuğu getirmeyin. Sağlam istih- barata da dayanmayan bu tür haberler ulusal çı- karlanmıza zarar veriyor." Ne var ki karpuz kabuğunun akıldan hiç çıkma- dığını görüyoruz! ABD'de şahinlerle güvercinler arasındaki didiş- me devam ededursun, bu kıtadan "Afganis- tan'dan sonra ne olur" sorusuna verilen yanıtla- nn çoğunda Irak var. Haber başlıkları şöyle: - Operasyon Afganistan'la sınırlı değil... "Kimyasal silahlar bir devlet desteği olmadan yapılamaz, Saddam'/n bu konuda planlarının ol- duğunu biliyoruz." - Terörü kökünden kurutmak için tüm kaynak- larına inmek gerekiyor... Bu başlıklar, Irak haberlerini saklamanın birfay- da vermeyeceğini gösteriyor! Fatura ödemeye devam ediyoruz Irak'a yönelik planların başlıca ayağı Kuzey I- rak. Burada Körfez Savaşı'ndan sonra başlayan oluşum, adım adım devlet aşamasına doğru gi- diyor. Kuzey Irak yönetimi geçen hafta Merkez Bankası kurduğunu, yakında özel para basımını gündemegetirebileceğini açıkladı. Bölgenin sınır- ları var, parlamentosu var, bakanlar kurulu var. Şimdi para birimi oluşuyor! Gelişmeleri Türkiye de yakından izliyor ve böl- gedeki Kürt gruplarını yeri geldikçe uyarıyor: - ABD'yi tahrik etmeyin. Macera aramayın! ABD zaten tahrik olacağı kadar olmuş durum- da. Burada kendisine yardım ve yataklık eden de çıkınca, Saddam yönetimini devirme planının bir parçası olarak bölgeye verdiği desteği arttırabilir. En çok söylenen rakamla en az söylenen raka- mı toplayıp ikiye bölersek Kuzey Irak'taki Kürt nü- fusun 3 milyon dolayında olduğunu söyleyebili- riz. Aynı yöntemi Türkmenlere uyguladığımızda da ortaya 750 bin çıkıyor. Dolayısıyla burada Türk- menler göz ardı edilerek adım atılamayacağı gö- rülüyor. Böyle bir süreç başlarsa bölgeyle ilgili son uluslararası anlaşmanın ne zaman yapıldığı sorusu da gündeme gelir. Irak'ın durumu Türkiye ile Ingilterearasında im- zalanan 5 Haziran 1926 Ankara Antlaşması'yla biçimlenmişti! Bu anlaşma değişik biçimlerde yo- rumlanabilir! Bunları ortalığı karıştırmak için gündeme getir- miyoruz. Sadece ola ki bu böigede sınırlarla oy- namaya kalkılırsa altından çok şeyin çıkabilece- ğini vurgulamak istiyoruz. Son olarak bir noktanın daha altını çizelim. Yer- yüzündeki bilinen petrol kaynaklannın yüzde 10'una sahip Irak'la 2001 yılı içindeki ticaretimiz 600 milyon dolan buldu. Suriyesınırına yakın, Ku- zey Irak'la bağlantısız, doğrudan Bağdat'a ulaş- ma olanağı sağlayan 2. kapı açılacaktı. Ardından 3. kapı planlanıyordu. Böylece rakamın yılda 2 milyar doları aşacağı düşünülüyordu. ABD karşı çıktığı için açamıyoruz... Yani Türkiye, Körfez Savaşı'nın faturasını öde- meye devam ediyor! ankcum@ttnet.net.tr Zorunhı din dersi tarbşması FİGEN ATALAY / SELEN BAYCAN Din kültürü ve ahlak bilgisi dersi, birçok eğitim- ci ve veliye göre, "insan haklanna aykın olma- sı", "din eğitiminin devletin görevi olmaması" gibi gerekçelerle zorunlu olmamah. Anayasa Profesörü, Galatasaray Üniversitesi Rektörü Erdoğan Teziç, anayasamn 24. maddesi- ne göre, ilköğretimde din dersinin zorunlu olması gerektiğine dikkat çekerek "Ancak uygulamada. maddenin hedefine aykın hareket edilmekte- dir" dedi. Prof. Dr. Teziç. anayasadaki zorunluluğun sade- ce bir dinin kurallarının öğretibnesi anlamına gel- mediğini vurgulayarak şunlan söyledi: "Din dersinin zorunlu rurulmasındaki hedef, tüm dinlerin tarih ve kültür bilgisinin verilme- sidir. Kısacası anayasamn öngördüğü duzenle- 'Yanhş bilgiHîzbullah 'agötiirür' Marmara Üniversitesi Öahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ze- keriya Beyaz, "Çocuklar doğru eğitilmezse bilgiler bir süre sonra başkaları tarafından sunulacak, bunun sonu da Hiz- bullah zihniyetine kadar gidecektir" dedi. Prof. Dr. Beyaz, dini uygulamalann okullarda zorunlu ohna- sınm, Islamiyetin yam sıra laikliğe de ters olduğunu vurgulaya- rak şunlan söyledi: "Bugün 28 Şubat sürecini hazırlayan se- beplerin yam sıra Afganistan'da yaşanan savaşın arkasında- ld sebeplere bakıldığında. Türldye'deki demokrasi ve laikli- ği özümsemiş bir îslam anlayışımn çocuklara yeterli ölçüde öğretilmesi ve benimsetilmesinin ne kadar gerekli olduğunu anlamak mümkün. Bugün resmi din bilgisi dışındaki birta- kım gruplann din anlayışı, bilime ve medeniyete karşı, bağ- nazlık ve hurafelerle yoğrulmuş bir özellik taşır. Bu tür olumsuz anlayışlann çocuklann zihnini ve zihniyerini boz- masına fırsat vermemek için bu ders zorunlu olmalıdır." meyle uygulama farkhhk gösteriyor. Uygula- mada yasadan sapma vardır. Din dersi verilir- ken herkesin birbirine saygı duyması sağlanma- lı. aynm yapılmamalıdır. Tek bir dinin öğretil- mesi ayrımcüıktır ve laik bir devlette hiçbir ko- nuda ayrım olamaz." Eğitim-Sen Genel Başkam Alaaddin Dinçer de din dersinin 12 Eylül'ün getirdiği zorunlu uygula- malardan biri olduğunu hatırlatarak din eğitiminin devletin görevi olmaması gerektiğini vurguladı. Dinçer, "Laik bir ülkede din eğitimi devletin görevi olmamahdır. Kişiler çocuklarına din eği- timi vermek istiyorlarsa, bunu kendi aile yapı- ları içinde ya da bunun için kurulmuş çeşitli kurumlarda yapsınlar" dedi. Öğrenci Velilen Derneği Genel Başkam Enver Önder de zorunlu din eğitimine karşı olduklarmı belirterek şunlan söyledi: "Devlet niçin başkala- nnın ibadetlerine karışıyor? Örümcek kafaların ürettiği leniyor. Okul müfredatı içinde din dersi zorunlu olamaz. Din farkı gözetilmeden. çağdaş, ay- dın, demokrat herkes bu ko- nuda harekete geçmeli." Eği- timci Mikail Ozan, din dersinin laik bir ülkede zorunlu olmasını "büyük bir çelişki" olarak ni- telendirdi. Bunun insan haklanna da ay- kın olduğunu belirten Mikail Ozan, "Laik bir ülke, vatan- daşlarına din dersi vermez. Kendi karannı veremeyecek durumda olan bir çocuğa dini- ni öğretiyoruz. Bu açıdan du- rum, insan hakları ile çeüşi- yor" diye konuştu. LMerierden 'sözde' uzlaşma ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Hükümet içinde siyasi kavgalara neden olan, seçim beklentüeri ve yasal düzen- leme gereklilikleriyle zora giren kısıtla- malar paketi, Uluslararası Para Fonu'nun (IMF) kredi koşulu olması nedeniyle dün yeniden liderler zirvesinde ele alındı. " Belli görev süresini dolduran KİT ça- hşanlarının resen emekli edilmesini, ikramiyelerin 2003 yıhna ertelenmesi- ni ya da işçilerin dönüşümlü olarak 1 ay ücretsiz izne aynlmasını" isteyen hükümet, Türk-Iş Başkanı Bayram Me- ral'den "Kabul etmeyiz M yanıtuu aldı. Toplantılann ardmdan paketin içeriğine ilişkin açıklama yapılmaması da hükü- metin kısıtlamalar üzerinde uzlaşma sağ- layamadığını ve Türk-îş'le anlaşmaya varamadığını ortaya koydu. Başbakan Bülent Ecevit başkanhğm- daki toplantıya, Başbakan yardımcüan Devlet Bahçeli, Mesut Yümaz ve Hü- samettin Özkan" uı yanı sıra Devlet Ba- kanı Kemal Derviş katıldı. Zirvede, Başbakanlık, Hazine, Maliye ve DPT müsteşarlanndan oluşan komitenin ha- zırladığı kısıtlamalara ilişkin rapor ele alındı. Kamu işçilerini ilgilendiren kısıt- lamalann ele alındığı zirvenin ardmdan Türk-lş Genel Başkanı Meral Başbakan- lık'a geldi. Liderler zirvesinden sonra, "tam bir görüş birliğine varıldığı" açıklanan önlemler ortaya konulamadı. Önlemlerin hafta içi kamuoyuna duyu- rulacağı belirtilen Başbakanhk açıkla- masında, "Hedeflenen kamu mali den- gesini gerçekleştirecek önlemler ko- nusunda tam bir görüş birliği sağlan- mıştır. Hem kamuda gereken tasarru- fu hem de hizmet sunumunda etkinli- ği amaçlanmaktadır" derulmekle yetı- mldi. Akşam saatlerinde tekrar Başbakan- lık'a gelen Meral, liderlerle 2.5 saate ya- kın ikinci bir görüşme yaptı. Alınan bil- giye göre, 5-6 bin KİT çalışanının resen emekliliğini, işçi ikramiyelerinin 2003 yıhna ertelenmesini, KÎT'lerdeki işçile- rin dönüşümlü olarak 1 ay ücretsiz izne aynlmasını gündeme getiren hükümet, ülkenin içinde yaşadığı ekonomik kriz nedeniyle Meral'den fedakârhk yapma- sını istedi. Meral ise çahşan kesimin bu- güne kadar üstüne düşen fedakâkarhğı yaptığını, şimdi "devletin nimetlerin- den yararlanan, devletten yüklü mik- tarda krediler alanlann" fedakârhk yapması gerektiğini belirterek hortumla- nan bankalan örnek gösterdi. Meral, iş- çilerin 2002 yılında alacağı toplu söz- leşme farklanm da gündeme getirdi. Toplantuun ardmdan açıklama yapan Meral, hükümet üyeleriyle yeni bir top- lantı daha yapacaklannı söylerken çalı- şanlann kazanıhnış haklannın heba edil- mesine izin vermeyeceklerini kaydetti. Hükümetin ilk aşamada 5-6 bin KİT ça- hşanını emekh' etmeyi düşündüğünü, an- cik kendilerine göre bu sayının artaca- ğını ifade eden Meral, "Yapüğım gö- rüşmede, tedirgin edici bir hareket görmedim. Hükümetin, öneriler ko- nusunda çok da ısrarlı olmadığını gör- dük. tyi niyet kurallan içinde çözme- yi istedikleri intibaını aldım, ama ted- birli olmakta fayda var" dedi.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear