14 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
2 3 EKİM 2001 SALI CUMHURİYET SAYFA DtZt Avrupakapısında beklemekAmerika'da ardı ardına yerine getirüen ölüm cezalarına tepki gösterümezken bu, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne girebilmesi için önkoşul olarak dayatılmaktadır ~T~ Tlkemizde, 'aile / / meclislerT hâlâ \^y 'kan davası', ya da ailenin küçük kızlannın veya kadınlarının 'namusu' gibi gerekçelerle acele toplanarak 'ölüm cezası' vermeyi yaygın bir biçimde sürdürmektedirler. Aile meclislerince verilmiş bu ölüm cezalanmn neredeyse tamamının, yaşlannın küçüklüğü dolayısıyla az ceza alacaklan için özellikle küçük çocuklara 'infaz ettirildiğinden' kuşku duyulmamaktadır. TÜSİAD'ın On Emir'ınden biri de, bi- lindiği gibi, "Avrupa fnsan HakJan Söz- leşmesi'nin eki6 numaralı protokolün ace- le imzaianarak, ölüm cezasının, savaş ve benzeri durumlardışında. vasalannuzdan çıkanlması"dır Çiinkii, Avrupalı dostlan- mız da artık her ne hikmetle ise şu son bir- kaç yıldır. bu kez de ölüm cezasının kal- dırılmasını AB'ye almabilmemizin ana koşulu haline getirmışlerdir bırden. Oysa Amerika'da kâh elektrikli sandal- yelere oturtularak. kâh gaz odalanna tıkı- larak, kâh sıyanürlü iğneler yapılarak, iis- telik canlı yayınlarla bütün dünyanın gö- zü önünde, hâlâ ardı ardına yerine getiri- len öKim cezası uygulamalan karşısında ağ- zını bile açmayan A\TupaIılann, gerçekten Türkiye'ye karşı birden kabaran ölüm ce- zası konusundaki bu duyarlılıklan salt Türklerin de insan haklan açısından korun- masını içtenlikle istemelerüıden mi kaynak- lanmaktadır acaba. yoksa ölüm cezasına çarptınlmış Apo'nun hâlâ tutuklu bulun- masının tedirginliği > r üzünden midir bu te- laşlan? Oysa AB'ye sunulan "llusal Prog- ram"da da belırtildiği gibi, mahkemeler- ce verilmiş ölüm eezalan uzun yıllardır yerine getirilmemektedir Türkiye'de. Üs- telik. hükümet. L'lusal Program'da bu tav- nn sürdürüleceği konusunda söz de vermiş- tir. A)nca, mahkemelerce de zaten çok zor verilmektedır ölüm cezası. Örneğin. Apo'dan bu yana verilmiş bir başka ölüm cezası yoktur. Ama gene de. bLzce hiç kuş- ku yok ki, bütün bu güvencelere karşın, te- dirginlikleri Apo'dan kaynaklansa gerek- tir kesinlikle. ölüm cezasına karşı olmak Geıçi. öte yandan Tüıkiye cieki hükümet- lerin sözlerine güvenememelenne hak ver- memek bizce de oldukça zordur doğrusu. Bu nedenle, eleştirimiz de Avrupalıla- nn bu tutumlarıyla ilgili değildir zaten. Tam karşıtı, aydınlanrruzın, bu toplumsal olguyu da toplumsal yapımız açısından yeterince incelemeden. Avrupalı dostlan- nın bu yanlı yaklaşımlanna birden mal bulmuş Mağnbı gibi dört elle sanlıp, idam cezasının bizde de kaJdınlmasını bodos- lama. coşkuyla savunmaya kalkışmalan- dır. İdam cezasının kaldınlmasını isteyen- leri eleştirmeye kalkjşmak, kuşkusuz ol- dukça netameli bir konudur. Örneğin, TÜSİAD'ın bu raporunun açıklandığı günlerde bir rastlantıyla katıl- dığım "Siyaset Meydanı" adJı bir televiz- yon programında. sözü bu konuya getirip, kaygılanmdan sözeüneye kaJkışınca. "Yok- sa, ölüm cezalanmn kaldınlmasuıa karşı nnsmız?" dıye hemen susturulmuştum program yöneticisince. Kuşkusuz. bütün insanlann 'idam ceza- sına" karşı olduğunu söyleyebilmek ola- naksızdır. Ama bugün. şayet şeriatçı biri değilse, çağının bilincinde bir insanın 'idamcezasmT hâlâ içine sindirebiliyor ol- masını anlayabilmek de pek kolay değil- dir doğrusu. bizim için de... Bu nedenle, amacımız "ölüm cezasmın kaldınlması" girişimlerinı engellemeye kalkışmak. hatta eleştirmek filan değil, tam karşıtı, mahkemelerin dışındaki örgüt veya organlarca verilen "ölüm cezası" ol- gusuna da dikkat çekerek, bu girişimlerin savaşım sırurlannın genişletılmesine çahş- maktır kesinlikle. Aile meclislerl Örneğin. bugün üjkemizde. "aile mec- Hsleri" hâlâ "kan davası". ya da ailenin küçük kızlannın veya kadınlannın "na- musu" gibi gerekçelerle acele toplanarak "•ölünı cezasT vermeyi yaygın bir biçim- le sürdürmektedirler, bilindiği gibi. Öyle ki henüz on üç on dört yaşlannda- • birkız çocuğunun bir erkek arkadaşıy- a çarşıda pazarda el ele gözükmesi bile. "aile meclislerinin" acele toplanarak. aile- nin namusu adına o kız çocuğunun "öldü- rülmesine" karar vermesi ve ailedeki, he- nüz "resit" olmamış küçük erkek çocuk- lanndan birinin de "infaz memuru" seçil- mesi için yeterli olmaktadır. Gazetelere yansıdıgı kadanyla da, daha bıyığı bile terlememış bu çocuklardan kimi tek başı- na, kimi aileden öteki yaşıtı çocuklarla bir- likte, küçücük kjz kardeşlerini, ablalannı, yengelerinı, kâh uzaktan tüfekle vurarak, kâh Amerikan fılmlerindeki gibi ıssız or- manlarda tuzak kurup boğazJayarak. kâh denizde veya derede üstüne çullanıp bo- ğarak, yeni yeni de v iyadüklerden aşağı ite- rek bu "ölümcezalannı" gözlerini kırpma- dan yerine getirmektedirler, ne acıdır ki... Gerçekten. "aile meclislerince'' verilmiş "ÖKimcezalan" yüzünden. her yıl kaç genç kızımız cinayete kurban gitmektedir, sap- tayabilmenin olanağı var mıdır acaba? Ancak. aile meclislerince verilmiş bu Ölüm cezalannuı neredeyse tamamının. yaşlannın küçüklüğü dolavısıyb az ceza alacaklan için özellikle küçük çocuklara "infazettirildiğinden " de kuşku duyulma- sa gerektirgaJıba. A\nca, hukuk diliyle "Ta- ammüden işjenen". önceden planJanmış bu tür cinayetler için öngörülen cezalardan biri de. bilindiği gibi, "ölüm M dür. ama "ölüm cezası". gene aynı yasalara göre an- cak "nîşteermis" kişilere verilebilmekte- dir. Bu yüzden cezası "öhlm" olan bu tür cinayetlerin özellikle çocuklara işletilme- sinde de bu etmen mutlaka önemli bir rol oynasa gerektir. tşte. amacımız, "ölüm cezasının kakn- nhnası" görüşmeleri sırasında, bu toplum- sal olgunun da gündeme alınarak tartışıl- masını sağlamaktır. Çünkü, bizce, yargıç- lann elinden bu hakkm alınması, zaten ye- rine getirilmeyen "öhımcezalaruıa" son ve- rilmesi şöyle dursun, büyük bir olasılıkla, "ablalannı öldürmeye" veya "kan davala- nnı sürdürmeye" çocuklannı "ikna ede- meyen" aılelenn işini kolaylaştıracağı için, "aile medisJerince verilecek öhlm cezaia- nıun" sayısını ola kı daha da arttıracaktır. Bu nedenle. işadamlanmızın ve gördü- ğümüz kadanyla salt AB'ye alınmak uğ- runa "demokrasi havarisi kesilmiş". Mus- tafa Kemal'in de\rimlerini "tepeden in- mecilikle" suçlayıp şiddetle eleştiren aydın- lanmızın, şimdi de, gene hiç kuşku yok ki Avrupalı dostlannın gözüne girebilmek amacıyla, toplumsaJ yapımızı zinhar dü- şünmeden "ölüm cezasının" kaldınlması- nı böyle coşkuyla savunmasını kavrayabil- mekte, gerçekten zorlanıyoruz doğrusu... Cöçebevlz hâlâ... Gerçekten. yalnız belleği değil. iki ku- şaktan sonra mezan bile olmayan, ama gittiği heryeri kendine kolayca vatan edi- nen, karşılaştığı sorunlan tek başına çöz- meve çalışırken her yolu mübah sayan. dolayısıyla her şeyi tek başına yapabilece- ğine yürekten inanan ve iki katlı bir gece- kondu yaptıranın kendini mimar sandığı, doğanın bitmez tükerunezliginden kuşku duymadığı için kesinlikle üzerine titreme- diği. tüküren, kadınlanna fazla da önem ver- meyen, ama kadınlannın bile birbirlerini "kan gibi yılışma" diye terslediği, mülki- yet hakkı kavTamının büyük çoğunluğunun biJincinde hâlâ "ilk sahiplenmehakla" dü- zeyinde olduğu, sabırsız, öfkeli, büyük vurgunculara ve eşkiyaya hayran. ama ko- nukseverlikte de yeryüzünde üstüne ol- mayan bu insanlanmız nasıl birtoplumun. üretim ilişkileri ve uygarlık düzeyi hangi aşamadaki bir toplumun bireyleridir aca- ba? Göriildüğü gibi, bugün aydınımız da halkının karşısında, sözcüğün tam anla- mıyla nutku rutulmuş durumdadır. Nasıl bir toplum olduğumuzu kestirememekte- dirler bir türlü, ne yazık ki... 0>sa, daha düne dek, genellikle kışla- larda, cephelerde, devlet dairelerinin ko- ridorlannda, mahkeme kapılannda ya da hapishane koguşlannda emir-komuta, ast- üst, yöneten-yönetilen veya vatandaş-halk ilişkisi içinde karşılaştıklan, kendilerine her zaman saygılı davranmış. her zaman }aı- muşak başlı, uslu. boynu bükük bu insan- lann, kitaplarda okuduklan Batılı toplum bireylerinden hiçbir farklannın bulunma- dığından kesinlikie kuşkulan yoktu. Ama. AB'ye girebilmek uğruna biraz fazla "de- mokrasi havarisi* kesilip. onlan da ken- dilerinin eşiti kabul ettiklerini gösterince. hemen yüz göz olan ve gercek kimlikleri- ni gösteren bu insanlann karşısında, tıpkı *Yâban" romanının kahramanı .AhmetCe- lal'ın Ingiliz işgalinden kaçıp bü>oik umut- larla sığındıgı Orta Anadolu'daki köyün- de emireri Mehmet Ali'yi ve öteki insan- ian yakından tanıymca beyninden vurul- muşa dönmesi gibi, kalakalmışlar ve ne acıdır ki, o şaşkınlıkla da. gene tıpkı kör- lenn fıli tanımlaması gibi, olmadık yeni ta- nımlar, olmadık yeni sıfatlar yakıştırma- ya başlamışlardır hemen. ötekl Türklve ve tagralılar Örneğin, Hüniyetgazetesiningülmece yazan Serdar Turgut bile, kitap \e gazete okumaktan pek de hazzetmediği için bü- yük çoğunluğunun zaten haberinin olma- dığını varsaysak dahi. son yıllarda ardı ar- dına yaşanan bunca banka hortumlama, bunca bakanlık sovma, bunca hastane do- landırma. örtülü ödenek çalma, bunca rüş- vet, bunca hırsızlık karşısında, toplumun güya okur yazariığı da dahıl kimsenin kı- lının kıpırdamadığinı görünce. gülmece yazılan yazmayı bırakıp, bir yıldır sürek- li toplumsal ve ekonomık yapımızla ilgili ılginç irdelemeler yapmaya başladığı hal- de, ilginçtir. hem "nasıl bir toplum okJu- ğumuza". hem de. hâlâ Batılı anlamda kristalleşmış bir sınıflaşmadan pek de söz açılamadıgı için "toplumumu/uoluşturan grup ve kafmanlan nasıl adlandırnıasr gerektiğine bir türlü karar verememiş. bo- calamış durmuştur. Bilindiği gibi, kâh "Öteld Türkiye" de- miş altmış altı milyonun altmış mih/onu için, kâh "tasraUar" diye adlandınnış onlan. kâh geri kalan altı milyonun okumuşlannı "eüt- ler" diye tanımlamaya kalkışmış. kısaca- sı, neredeyse takılmadık ad ve sıfat bırak- mamıştırsanki. Ne var ki. "aynı caddede yan yana yü- riimek bile istemediğini'' defalarca yazdı- ğı, ancak gerçekten de, tıraş olmaktan pek de hoşlanmayan bol kara bıyıklı erkekle- ri genellikle ter, çarşaflı ve yeldirmeli ka- dınlan ise yanık yağ ve kavrulmuş soğan kokan, tamamı yazıya ve kitaba karşı şeh- vetli, "a\anta\a" meraklı ama ensesine vurulup lokması ağzından alındığmda se- sini bile çıkarmadığı halde anasına sövül- düğünde bir anda canavar kesilip gözünü daldan budaktan esirgemeden ortalığı kan gölüne çeviren bu sakin ve öfkeli, vur- dumduymaz ama "ocağınadiişen" için ca- nını veren, hâlâ sağır ve kör halkın gerçek kımliğini söylemeye. tıpkı Bektaşi fıkra- sındaki gibi bir türlü "dih" dönmemiştir" ama, artık her ne hikmetle ise.. "göçebe" sözcüğünü, şöylevanmağBtaolsun bırkez- cik kullanamamıştır. Sorunlan adlandırmak Oysa, hiç kuşkumuz yok. "göçebe" söz- cüğünden utandığımız sürece. sorunlanmı- zı gerçek yüzüyle tanıyıp gerekli çözüm- leri üretebilmemizin olanaksızlığı yüzün- den, daha çoook AB kapılannda yalvar yakar bekler, IMF'nin ve Dünya Banka- sı'nın kucağında debelenir dururuz. Çözüm, IMF'den Sayuı KemaJ Derviş'i transfer etmekte değil, toplumsal kimliği- mizi, bir erkek doktora kadın hastalığını anlatmaya sıkılan anamız bacılanmız gi- bi utarup sakınmadan. bütün gerçekliğiy- le bilimsel olarak dobra dobra saptamak- ta yatmaktadır öncelikle... Unutmayalım... BİTTİ Mot: Buyazı dizisi, Demirtaş Ceyhun 'un önü- müzdekigünlerde Sis Çanı Yayınlan arasmda çıkacakolan SoğukSavaş Yazılan'' adh kita- bmdan ahnmıştır. Nasıl bir toplumsal yapıya sahibiz?T" T'alkımızm da, AB'yegirmeyi, işadamlanmız ve i" •§ "demokrasi havarisi" kesilmiş aydınlanmız gi- JL J. bi bir "unıut" olarak gördüğünü ve heyecanla beklediğini söyleyebilmek de oianaksızdır doğrusu. Hat- ta, işadamlanmızınve aydmlanmızm AB üyeliğinden um- duklannın ne olduğunu tam kavradıklan bile kuşkulu- dur, bizce. Örneğin, işadamlanmızve aydınlanmızbuuğurda, Av- rupalıların neredeyse her gün bir yenisini öne sürdükle- ri koşullan yerine getirebilmek için çırpınırken halkımız da aynı anda,diyelim Avrupa ŞampiyonKulüpierLigi 'nde veya Avrupa Şampiyonası ön elemelerinde, birbaşka Av- rupaülkesiyleülkemizdeoynadığımızmaçlarda, "Avro- paAvrupa, duy sesimizi /Bu gelen Türk'ün ayak sesleri" diye yeri gögü inletmektedir statlarda, koro haîinde, bi- lindiği gibi. Oysa, oynanan bir Avrupa şampiyonasıdır ve Türki- ye bir AvTupa ülkesi kabul edildiği içindir ki, bu turnıı- valara Türk takımlan da katılmaktadır. Bunedenle, Tür- kiye'de oynanan bir Avnıpa futbol maçında, sanki özel- likle de Osmanlı dönemine anıştırmalarda bulunarak korku salmaya çalışılırrruş gibi, Türkler Avrupa'ys ge- ne uygun adun gefiyor" diye bar bar bagınlmasına, hal- kın Avrupa Biriiği'ne pek sıcak bakmadığı dışında bir başka anlam verebilmek, galiba gerçekten zordur. Kısa- cası, Avrupa spor yanşmalanna, Eurovision şarkı yanş- malanna. güzellik yanşmalanna filan nicedir kaölma- mıza karşın, AB'ye üyeliğimiz gündeme gelince Avru- palılann hemenAvrupalılığımızkonusunda bin dereden su getirmeye kalkışmalan da bir yana, galiba asıl halkı- mızın büyük çoğunluğunun Avrupalı olduğumuza ger- çekten inandığını söyleyebilmerniz oianaksızdır bu yüz- den. Sahi. kimiz biz? Bazı çevrelerce ısrarla savlandığı gibi, birDoğu-tsbm toplumu muyuz? Bu nedenle de, Av- rupaJıların Avnıpalılığımız konusundaki tepiüienni pek de önemsemeden, AB'ye katılma sevdasını boşlayıp, bir "İslam Ülkeleri BirBği"nin kurulmasına mı öncülük et- meliyiz? Oysa, yazılanndan çıkarabildiğimiz kadanyla Ame- rikalılara ve Almanlara, Ortadoğu'daki Müslüman ülke- ler konusunda danışmanlık yapan Suriyeli Sünni- Hane- fi bir Arap_ Bessam lîbi'nia Doğan Yaymcılık'ta çıkmış "Boğazın İki Yakaa" adlı kitabında verdiği bilgilere ba- kılacak olursa, hele hele Türklerin öncülük edeceği böy- le bir İslam ÜlkeJeri Birfiği'ne ne herhangi bir Arap ül- kesinin, ne de Iranlılann katılması söz konusudur kesin- likle. Çünkü, Anadolu Türklerinin gerek Müslümankk anlayışı Araplann ve Iranlılann Müslümanlık anlayışla- nndan çok farklıdır, gerekse Türkiye Cumhuriyeti, ta I924'ten beri laik dfizeni benimsemiş, îslam ülkeleri içindeki tek devlettir. Yani,gördüğümüz kadanyla,ne Ba- tılılar neredeyse bin yıldır bir ayağnruz Avrupa'da ve üç çeyrek yüzyıldır ya laisizmi benimsemiş birtoplumol- duğunıuzhaldebizi AvTupab-Batılı birtoplum,ne deArap- lar ve Iranjılar gene bin küsür yıldfr Müslümanlığı be- nimsemiş ve uğruna nice şehit verdiğimiz halde tam an- lamıyla bir Doğu-Islam tophnnu olarak kabul ennekte- dirler, sözün kısası... Avdınların deflerlendlrmesl Öyleyse, biz kimiz gerçekten? Nasıl bir toplumuz? îlginctir, bu soru son yı1larda bütün aydınlanmızın kafasını kurcalıyor olsa gerek ki Tempo deijgisinin 6-12 Eylül 2001 tarihli sayısında belirtildiğine göre, kimi ay- dmlanmız "befleğiohna\an" veya "befleğiniyTunniş" top- lum olarak nitelemektedirter bizi. Orneğin, Prof. Doğu ErgS'e göre, tarihimizin yanhş ve çarpık öğretılmesi yüzünden "toplumsal hafiza" olu- şamamjşür bizde. Ne tarihini bılmektedir Türkiye, ne de sosyolojisini... "Çünkü,bizJereöğretiJenuydurutoiuş bir tarflıtir". Gerçi, Osmanlı toplumunda henüz özel toprak mülkiyet hakkı bulunmadjğı için. kapitalizminXVI. yüz- ydda Anadolu'da da oluştuğu yargısına nasıl vardığını kestirebilmek güç olsa da, diyelim "Celâli is>^nlannın kapitalizme direnişin tarihi oiduğunu kimse bilmediğin- den" topiumumuz da "geçmişle bugünü, bugünleyannı bnieştirememektedir'' hâlâ... Ergin Cinmen'e göre ise tıpkı "eğhim düzeyi Okokul dördüncüsımftan ttrk" birçocukdurunıunda olduğu için, istese de "bugüneilişkin bi^güeriaklmdarutamayBcağm- dan" toplumumuzun zaten bir "befleğe" gereksinimi yoktur. Bir başka genç bilim adamı. Prof. Mahmut As- lan'a göre de, "Bin yıldır köyünden çıkmamış üısanian- mız, şu son larkyd içinde mezarlannı köylerinde bırakıp böyük kentiere göçerferken", "hızla gömlek değiştirip", belleklerini de yitirmişlerdir. Ancak, atalanmızın hây- vansürülerini önlerine katıp OrtaAsya'dan gelerek Ana- dolu'ya yerleşmelerinin üzerinden henüz bin yıl geçtne- diği için. "bin yj" tamlanıasınj bir deyim olark kullan- dığını varsaysak bile, genç profesörün, "köy" ve "köy- lü" kavramlannı, etimolojik açıdan ele almak şöyle dur- sun, sosyolojik açıdan da hiç irdelemediğinden, dolayı- sıyla atalanmızın Anadolu'ya zaten bir "köylü toplu- mu" olarak geldiğine ve burada "bin yıkür tarunia uğ- rasnjpna'' inandığından da galiba kuşku duyulmasa ge- rektir. GeneTempodergisindeki bu yazıyagöre, bugüne dek, tıpkı bu genç profesörgibi "köylülfiğümüzden" hiç kuş- kuduymadığı için, toplumsaJ kalkınmamızın ancak "köy- lühıkten kurtulmakla" gerçekleştirilebileceği konusun- da binlerce sayfa yazan Çetin AJtan ise. ilginçtir, "Gö- çertoplumlann hafizası mı ohır? Göçerbir toplumuz ve göçer toplumlar hafizasız olur" demektedir, toplumu- muzun belleği ile ilgili olarak. DUZYAZI ORHAN BtRGÎT Bu, Yargısrz İnfaz Değil mi? VVashington Post, ABD Başkanı Bush'un CIA'ya gönderdiği yazılı bir emir ile Usame bin Ladin'in öldürülmesi için yeş/l ışık yaktığını yazıyor. Başkanın talimatı, sadece bu azılı teröristi de- ğil, onun El Kaide adlı örgütünün üyelerini de kap- sıyormuş. Yüzyılımızın en büyük ve en acımasız teröristi- nin, 11 Eylül'de ikiz kuleler ve Pentagon'a yönelik saldınlan düzenleyen kişi olduğu bugüne kadartam olarak belgelendi mi? Ya da, bir ABD mahkeme- sinin, hele bir uluslararası mahkemenin, bu adam hakkında öyle bir suçun tartışmasız faili olduğunu ortaya koyan "ilamı" var mı? Benim vicdanım, Bin Ladin'in acımasız birterö- rist olarak, kendisine düşman saydığı herkesi öbür dünyaya göndermekten çekinmeyen bir yapıda olduğunu söylese de, yukandaki sorulann yanıtı- nı sorgulama hakkım elberte saklıdır. Bin Ladin'i yakalamak ve istenirse, son suçlan- nı işlediği iddiası ile bir Federal Mahkeme önün- de yargılamak için ABD'ye götürmek amacı ile Af- ganistan'a yönelik bir operasyona "hayır" diyen- ler arasmda bulunmuyorum. öyle bir şeyin, dün- yamızı giderek daha da yaşanmaz hale getirece- gine, teröristlerin diledikleri gibi at oynatacaklan- na inandığım için, böyle düşünüyorum. Dahası, o operasyon sırasında çıkacak bir ça- tışmada, El Kaide çetesinin başının, vuruşaraköl- dürülmesini de, yaralı da olsa sağ yakalanması koşulunun arkasında bir seçenek olarak görmek isterim. Hangi mahkeme ise getirilsin ve orada ni- çin binlerce suçsuz insanı ölüme gönderttiğini, ar- kalarında bizim özdeyişlerimizde söylendiği bi- çimde, sönmüş ocaklar ve kimsesiz insanlar bı- rakmasının nedenlerini anlatsın. Ne varki, Başkan Bush, bu yöntemleh dolam- baçlı ve zahmetli görüyor. öyle olduğu için de, dünyanın en büyük ve en kudretli gizli örgütünün 30 milyar dolan aşan yıllık bütçesini yeni ve özel ödenekler i\e daha da güçlendirirken, kesin emri- ni de veriyor. Daha önce, sağ yakalayarak mah- keme önüne çıkartılmasını istediği Bin Ladin'e kar- şı ABD'nin savaş halinde olduğunu anımsatarak, görüjdüğü yerde öldürülmesine ışık yakıyor. Savaşsuçlulan yargılanmaz mı? Ladin, apaçık birterörist. Bu kimliği ilede, ken- disi gibi düşünen ve emirierini yerine getiren baş- ka töröristlere hükmediyor. Bir ülkesi yok; devleti deyok. Bütün bunlan, çağımızdaterorizmin gide- rek değişken yöntemieri ile insanlık karşıtı suçlar işlemeyi sürdürdüğü olgusu ile birlikte değerten- dirmek doğru. Ama bu doğruluk, öyle bir katilin yar- gısızortadan kaldınlması için ABD Başkanı'nayet- ki verir mi? Bakalım, VVashington Post'un açıkladığı ölüm em- ri karşısında önce ABD'deki insan haklan kuruluş- ları ve elbette eşdeğer zaman içinde özellikle bu konulardaki duyarlılıklanna sık sık tanık olduğumuz Avrupa Birliği camiasının tepkileri ne olacak? Mesela, Türkiye yıllardan beri El Kaide'ye ben- zer birden çok terör çetesi ile savaşım halinde. Ki- mi, ev, okul basarak günahsız insanlar öldürdü. Ki- mi, canlı bomba olarak, kentlerde acımasızlıklan- nı sergiledi. Kayıplanmızı yuvarlayarak 30 binlerden söz edi- yoruz da, ABD'deki günahsız insanlann sayılan- nın bizim listemizin beşte biri kadarolmasından da, emin olun bu ülkenin yurttaşlan ile birlikte bizler- de kendimizi teselli ediyoruz. Diyelim ki, Öcalan ya da Sakık kardeşleri, dü- zenledikleri operasyonlar sonunda yakalayarak Türkiye'ye getirirken görevli örgüt mensuplannın elinden bir kaza çıkmış olsaydı; bunun hesabının sorulması için bizim dışardaki dostlanmızın tepki- leri nerelere ulaşırdı? AB'nin, Türkiye'nin Ulusal Programı karşısında 13 Kasım'da yayımlanacağı görüşlerinin hayli sert dozda olacağı söylentilerini dikkate alırsanız, o tepkilerin belki de daha o zaman AB'nin kapısını Türkiye'ye kapatmış olacağını bile sürpriz sayma- yabilirsiniz. Hep söylediğimiz gibi, Türkiye kendi demokra- tikleşme programını, AB ne diyor düşüncesi ile değil, kendisiniçağıngerisindebırakmamak ama- cı ile revize etmektedir ve etmeyi de sürdürecek- tir. Ama, her karşılaştığımız olayda, çifte standart- la karşılaşırsak, bunu özellikle AB'li dostlann su- ratına tutacağımız aynalarda izletmekten de vaz- geçmemiz söz konusu değildir. Kendi gizli örgütüne, Bin Ladin için vur emri ve- ren ABD Başkanı'nın bu eylemi için, mesela Ingi- liz, faraza Fransız ya da Belçikalı veya Alman, ya- hut Italyan kamuoyunun ne düşündüğünü öğren- meyi isteme gibi masum bir hakkımız yok mu? Herzamandan ve başka ülkelerin insanlanndan çok, öyle bir merakı giderme hakkımızın olduğunu sanıyorum. Faks:0212-677 07 62 obirgitş e-kolay.net TC FATİH 4. SULH HUKUK HÂKİMLİĞİ'NDEN DosyaNo: 2001 730 Mahkememizden verilen 9.10.2001 tarih ve 2001 730 esas, 2001 810 karar sayılı ilam ile Adana, Yumurtalık. Yeniköy Köyü, 18 cilt, 63 hanede nüfu- sa kayıtlı Nasıf ve Emine kızı. 1957 doğumlu mahcur A\ien Alkan'a Fatih. Babahasanalemi Mah. Toprak Sok. Servet Apt. 7 5 adresinde oturan oğlu Tolga Tugrul Kurt vasi tayin edilmiştir. l]an olunur. 9.10.2001 Basın: 60933 TC FATİH 4. SULH HUKUK HÂKtMLİĞt'NDEN 2001 789 Mahkememizden verilen 12.10.2001 tarih ve 2001 789-835 esas - karar sayılı ilam ile Istanbul, Bakırköy, Şenlik Mah. Cilt: 57, Hane: 56'da nüfusa kayıtlı Hasan ve Ayşe oğlu 1927 dogumlu Ali Türk'e a>-nı \erde nüfusa kayıtlı oğlu Adnan Türk vasi tayin edilmiştir. llan olunur. I6.10.2001. Basın: 60471
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear