Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2025
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
02 EKİM 2001 SALI CUMHURİYET SAYFA
Rus yok,mücahitverelim
Afganistan:ı
Gözlemler,
Izlenimler
azetecıler için Kâbil'de, Kâ-
bil açıkianndaki kırsal alan-
da gün boyu çalışmak müm-
kün. Ama akşam karanlığı bastıktan
sonra Interkontinental Oteli'nin ba-
nna tünemekten başka çare yok.
Bir kere karanlık sokaklann tekin
olmadığı söylenmekte. Başına kötü
bir iş gelen gazeteci yok. Ama so-
kaklar yine de ürkütücü. Zaten so-
kaklarda pek insana rastlamak da
mümkün değil. Eh, bu koyu dindar
ülkede gece ya da gündüz bir mey-
hane bulmak zaten mümkün değil.
O yüzdenherkes İnterkontı'nin ba-
nnda.
Kriz bölgelerinde çalışan gazeteci-
ler çok in bir lokma olmadığı sürece
birbirlerini atlatmaya çalışmazlar.
Tersine gidilecek yere grup olarak
gıtmeyi yeğlerler. Meslekı güvenli-
ğın birinci koşulu budur.
Otelin banndakı temel sorunumuz:
Kızılordu. Kızılordu'nun Afganis-
tan'a girdiği en az iki aydır biliniyor.
Yaklaşık bir aydır da resmen açıklan-
mış. Ama bırakın bir röportaj çıkar-
mayı, henüz bir Rus askerinin fotoğ-
rafinı bile çekebilen gazeteci yok.
Sahte mücahltler
azetecilerin "mücahit'' ve hele
"Rus askeri" açığı, kimi uya-
nıkKâbillıleriçın iyi bir ticaret kapı-
sı. Kâbil'in kenar mahallelerinin bi-
raz açığındaki uçsuz bucaksız, çorak,
iri kayalardan oluşmuş bir taş çölü-
nü andıran alanlarda Kâbil'in fakir
fukara takımından derlenmiş "sah-
te" mücahitler kayalan siper alıp el-
Jerinde rüfeklerle poz veriyorlar. Ta-
rife, ben Kâbil'e gelmeden az önce
oluşmuş: Adam başına 10 dolar. Tü-
fekler ateş ederse 15 dolar. Batı Av-
rupa, 1980 yılı başlannda komünist
hükümete ve Kızılordu'ya karşı sa-
vaşanböylepekçok "kahramanmü-
cahft" görüntüsü ızledı.
Ama bu sahtekârlığı doruğuna çı-
karan Ingiltere'den gelme özel bir TV
ekıbı oldu. Onlar aynı heriflere, adam
başı 30 dolan bastınp Kızılordu üni-
forması giydirerek "dünya basuunda
flk kez" Afganistan'da Rus askerleri
görüntüsü çektiler. Ama Interkonti-
nental Oteli'nin bannda bu yaptıkla-
n kepazelık o kadar dile düştü kı, id-
dıalanna göre görüntüleri servise
koymadılar. Kim bilir, belki de doğ-
nıdur. Biz oradayken TV izlememiz
olanaksızdı. Ben de hızlı gazetecilik
yaptım ve bir askeri kamyonda giden
"Kızüordu askerleri"ni görüntüle-
dim. Ama oteldeki gırgır şamata ara-
sında fotoğrafinı çektiklerimin "Rus
askeri değil, kar küremeye giden Af-
gan çöpçüJer" olduğuna oybirliği ile
karar venldi. Oysaben fotoğrafi Gu-
lam Hazret'in uyansı ile çekmiştim.
Fotoğrafa bakıp çöpçü mü, Kızılor-
du askeri mi, artık siz karar verin.
Dönüş tarihime iki gün kala Belçi-
KIZILORDU ASKERLERİ Mİ, AFCAN ÇÖPÇÜLER Mİ? Ben de hızlı gazetecilik yaptım ve bir askeri kamyonda giden "Kızdordu askerlerFni gö-
rüntüledim. Ama oteldeki gırgır şamata arasında fotoğrannı çektiklerimin "Rus askeri değil. kar küremeye giden Afgan çöpçüler" olduğuna oybirliği ile
karar verildi Oysa ben fotoğrafi Gulam Hazret'in uyansı ile çekmiştim. Fotoğrafa bakıp çöpçü mü, Kızılordu askeri mi, arük siz karar verin.
kalı üç gazeteciden oluşan grup, gü-
neye, mücahıtlerın denetimındeki
bölgeye geçmek ıçin güvenli bir iliş-
kı kurduklannı, ıstersem benim de
gelebileceğımi söylediler. Aslında
kara gözlerimin hatın için değil, Af-
ganistan'da her yerde rastlanan Aze-
ri ya da Özbeklerle sadece benim
Türkçe anlaşabilmemdendi.
Kiraladıklan cipe benzer bir araç-
la yola çıktık. Türkmen kökenli bir
Afgan yurttaşı kılavuzluk yapıyordu.
Ama onun konuştuğu Türkçeyi ben,
benimkinı o anlamıyordu. Sadece y-
ol gösterdi ve mola verdiğimiz köy-
lerde bannmamızı ve bir şeyler ye-
memızi sağladı. Dönüş tarihimi en
lara kadar karman çorman bir insan
mozaiğınde yol aldık.
Sonra düzenlı eğitim yapan müca-
hit bölgelerine ulaştık. Mücahitler
hep güneyden, Pakistan suunnı geçe-
rek gelen gazetecılere alışkındı. Ku-
zeyden gelen bizi, önce kuşkuyla kar-
şıladılar. Ama pek de önemsemedı-
ler.
Kılavuzumuz bir mücahit aşireti-
nin bölgesınden ötekine geçerken
bizden pasaport isteneceğinı söyle-
mişti. Ciddiye alıp pasaportlanmızı
göstermeye kalktık. Bereket kızma-
yıp dalga geçmekle yetindiler. Sonra
da öğrettiler. Bu bölgede pasaport di-
ye 20 dolarlık banknotlara deniyor.
nız" anlamına gelen işaretleri ve kor-
kudan donumuza edecek hale gelişi-
miz... O korkunç sefaletin ortasında
çember çeviren çocuklar... O çok sarp
coğrafyada, günde beş vakit, silahla-
nnı çatıp yığınsal olarak namaza du-
ran bınlerce kişılik cemaatler... Kuran
kursu dershanesıne dönüştürülmüş
kocaman kıl çadırlarda topluca ilahi-
ler söyletılen küçücük çocuklar...
Hatta...
Hatta, Kâbil'de çok duyduğumuz
"gâvur" savaş uzmanlannı sürekli a-
ma çaktırmadan aradık, soruşturduk.
Ya Pakistan sınırının öteki yanınday-
düar ya da bıze göstermediler. Yalnız
bir kez, san saçlannı Afgan poşisi ile
• Bu yazı dizisinde anı, tanıklık, gözlem dilimleri arasına Afganistan gerçeğinden dağınık
tablolar sunmayı, kanımızca önemli bulduğumuz olaylann, olgulann altım biraz daha kalın
çİ2meyi yeğledik. Bizinin başında beürttiğimiz yargıda ısrar ediyoruz: Usame bin La-
din'iyle, Şeyh Ömer'iyle Islam bağnazhğını en uç noktalara taşıyan Taleban gerçeği ve ik-
tidanyla bugünkü Afganistan'ın temelleri, 20 yıl önce atıldı, tohumlan 20 yıl önce serpildi.
az on gün ertelememın bütçemdeki
öldürücü etkisinı bir yana bırakırsak
çok ilgınç bir geziydı. Yol boyu hü-
kümetten yana köylülerle de müca-
hitlere yakın köylülerle de iyi kötü
konuşma olanağı bulduk.
Pasaportun böylesi...
Güneye, Pakistan sınınna dogru
indikçe kargaşa daha bir belir-
ginleşiyordu. Devesine yüklediği
tanksavar mermileri ve kendı bede-
nine sardığı makineli tüfek mermisi
kuşaklan ile gerçeküstü bir görüntü
çizen ve yine de neşesini bozmayıp
"Bu da Afgantankı" diye bızimle şa-
kalaşan deveciden, tam bir gün bo-
yunca kendileriyle birlikte yol alma-
mıza izin veren ve mücahıtlere katıl-
mak, yani Afgan ordusuna ve Kızı-
lordu'ya karşı savaşmak üzere güne-
ye inen bir aşırete, hayvanlanna el
koyan mücahitlerden kaçıp hükümet
güçlerine sığınmaya çahşan, yani ter-
si yönde göç eden köylülerden, göç
kervanlanndan ucuza ajtrn ve gümüş
ziynet eşyası toplayan Özbek tüccar-
Parayı bastınyor ve yola devam edi-
yorsunuz.
O bölgede beş gece altı gün kal-
dım. 20 yıl sonraki bu anı benzeri ya-
zı dizisinde artık pek de anlamı olma-
yan sayısız ve tath, tatsız (çoğu tat-
sız) gözlem yapma olanağı doğdu.
Evet ilginç gözlemler, ız bırakan ız-
lenimlerdi. Ama mesleki açıdan çok
verimli olduğunu söyleyemem. O
bölgede olduklannı duyduğumuz
Rabbani. Hikmetyar, Şeyh Maksut,
MoDaHicazi gibi ünl ü ve ağırlığı olan
mücahit önderlerle görüşme olana-
ğını hiç bulamadık. Biz de kımin mü-
cahit, kimin o bölgenin yerlisı, göçe-
besi olduğunu çıkaramadığımız bir
insan kalabahğı ve etnik kargaşa içın-
de gözlem ve tanıklıklarla yetindık.
Uyuşturucu ticaretini doğal bır
ekonomik etkinlik olarak tanımlayan
mücahit elebaşılar... Pakistan'dan de-
ve sırtında sandıklar dolusu mermi
taşıyanlar... Suratlan sımsıkı peçey-
le kapalı ve sürekli tandır ekrneğine
benzer bir ekmek pişiren kadınlarla
konuşmaya kalktığımızda seğirtip
gelen mücahıtlerin "kellenizi uçuru-
örttüğünü sanan, mavi gözleri kolay-
ca seçilen bir savaş eğitmeni gördük.
Fransızca ve Ingilızce sorulan anla-
madan (ya da anlamazmış gibi) yü-
zümüze baktı. Kılavuz-çevirmen ara-
cıhğıyla Afgan olduğunu söyledi.
Belçikalılardan bın "Pipini göster.
Sünnetliysen inanacağız" deyınce de
kjpkınruzı kesildi. Öfkeden mı, açık
verdiğinden mi bilemiyorum. Ama
hızla yanımızdan uzaklaştı. Müca-
hitler ise pek dostça olmayan bakış-
larla bizı süzüyorlardı. Üsteleyeme-
dik.
Bugünü yaratan dün
u yazı dizisinde anı, tanıklık.
gözlem dilimleri arasına Afga-
nistan gerçeğinden dağınık tablolar
sunmayı, kanımızca önemli buldu-
ğumuz olaylann, olgulann altım bi-
raz daha kalın çizmeyi yeğledik.
Dizinin başında belirttiğimiz yargıda
ısrar ediyoruz: Usame bin Ladin'iy-
le, ŞeyhÖmer'iyle Islam bağnazhğı-
nı en uç noktalara taşıyan Taleban
gerçeği ve iktidanyla bugünküAfga-
nistan'ın temellen, 20 yıl önce atıl-
dı, tohumlan 20 yıl önce serpildi.
Suçlu ya da sanık aramak gazete-
cinin görevi değil. Ama Afganis-
tan'ın bugününü hazırlayan güç ve
kesımlere ara başlıklar altında bir göz
atılabılir, bugünü hazırlayan "e&en-
kr" sergılenebilir.
Afganlstan'ın kendlsl
73'te Cumhuriyet'in ilanı ile
başlayan, MuhâmmedTarra-
ki döneminde iyiden iyiye yükselişe
geçip Hafızullah Amin ve Babrak
Karmaldönemlennde ınışe geçıp ön-
ce köktendinci ideolojiye yaslanan
feodal beylerin. ardından da dinsel
bağnazlığın en uç boyutlannda ege-
menlik süren Taleban'ın pençesine
düşen Afganistan'da bu sürecin bel-
ki de birinci etkeni Afganistan 'ın
kendisi.
Çok elverişsiz bir coğrafyada, ge-
çimıni hayvancıhğa bağlamış göçe-
be ve yan göçebe aşiretler, uyuşturu-
cu hammaddesi olarak haşhaş üreten
feodal beyler, son derece eğitimsiz
(bütün nüfusun sadece yüzde 18'inin
okuma yazma bildiğini ammsayın)
bir halk, uluslaşma sürecinin yürü-
mesine olanak tanımayacak kadar
bölünmüş bir etnık yapı.
Hiçbır "karşı etken" ohnasaydı da-
hi bu topraklarda feodal düzeni yık-
mak, halkın eğitim düzeyıni yükselt-
mek, o coğrafyaya uygun üretim ko-
şullannı yaratıp çağı yakalamak, "Af-
gan devrimi''ni hedeflerine ulaştır-
mak yine de olanaksız denecek kadar
zordu.
Nitekim başanlamadı da.
Afganistan, ortaçağını aşıp bugü-
ne ulaşamadı. Ama ortaçağı aşmak,
feodal zincirleri kırmak isteyen güç-
lerle onlara karşı dırenen güçler (mü-
cahitler) arasmdakı savaş bugünün,
dünün de gerisine düşmüş Afganis-
tan'ı yarattı. Taa New York'un ikiz
kulelerine kadar düşen kara gölge-
siyle bugünkü Afganistan'ı...
Yarın. Mücahltler,
Kızılordu ve ABD
Şu Benim KGB Ajanlığnn... (4)
iplomatik plakah büyükelçilik
arabasıyla gelmişim, rezervasyonumu
elçilik yaptırmış, eh ben de elbet
Moskova'mn "barok" taklidi kuleleriyle
ûnlü fiyakalı Ukraine Oteli'ne kostaklana
kostaklana girerim.
Öyle girdim. Resepsiyondaki memur
saygıyla karşıladı, kimlik bildirim
kartıru önüme sürdü, oda anahtanmı
uzattı ve fısıldadı:
-140 dolar sir_ Kahvalü dahiL.
Sonra beni şöyle bir süzdü. HaflalardH"
Afganistan'da oraya buraya sürtmekten
pantolon buruş buruş, gömlek hakeza,
^akkabılar toz içinde, saçlar (o zaman daha
çoktular) uzamış, sırtımdaki
parkaya benzer palto da hepsinin üstüne tüy
dikmekte. Adam beni bir kez
iaha süzdü ve ekledi:
-İlkgünücreönipeşinalrvoruz»
{yimi?
Cepte 7 Amerikan Dolan ve 65 Rus Kopek'i
var. ("Kopek*i "Konış'' diye
;evirebilirsiniz.)
Resepsiyon görevlisinden rica edİp, suratını
3uruşturmasına aldırmadan elçiliğe telefon
;ttim. Uzun uzun çaldı. Nihayet açıldı ve
»ece nöbetçisi olduğunu söyleyen, herkesin
zıttiğini ekleyen ve pazartesiye kadar
/apacak hiçbir şey ohnadıgının altını iki kez
çizen bir adamla konuştum.
Ben bir cümle daha etmeye kalkarken telefon
kapandı. Kaldık Moskova'mn göbeğinde ve
açıkta.
Koııserve kutusu açmak
n üyükelçinin hiçbir kusuru olmadığına
. D bugün de eminim. Bir iletişim
kusuruydu. Elçilikteki görevliler gazeteci
dediğin adarrun cebinde para ohnayacağını
hesaplamamışlar ve otelde rezervasyon
yaptırmakla yetinmişlerdi. Sovyetler
Birliği'nde bir otele gidip "Hemşerim boş
odanız var mı" diyemezsiniz. Derseniz
bü>"ük olasılıkla polise haber verirler. O
yüzden rezervasyon da büyük bir
yardımdı ama neye yarar?
Resepsiyon memurunun küçümseyen
bakışlannı sırnmdan sezerek kapıya
yöneldim. Beğenmeyip terk ettiğim
dandik Roket Otel'e dönmekten başka çare
yok. Bir metro istasyonunda nasılsa açık bir
büfeden bır kutu tuzlu balık konservesi ve
yanm çavdar ekmeği alıp otelin yolunu
ruttum. Otelde gece nöbetini devralan
kadıncağız beni tanımadığından, zaten dil
uyuşmazlığı yüzünden anlaşmamız mümkün
de olmadığından anahtanmı uzattı. Alıp
odaya çıktım. Dolaptaki elbise askısımn
metal kancasını çivi, elbise firçasının tersini
çekiç gibi kullanıp dakıkalarca uğraşarak
konserve kutusunu açtım. Kendime
kocamaaaaan bir sandviç yapıp -karnımı
doyurmasam da- midemi doldurdum.
Ardından da "Ötüm yok ya ucunda" deyip
vurdum kafayı yattun.
Responslble. not responsible
S\ ğleye doğru acı acı çalan telefonla
C/uyandım. Aşağıda, resepsiyondaki
kadın, otelde kalmaya devam edip
etmeyeceğimi soruyor. Onun, benimkinden
de berbat Ingılızcesiyle telefonda bu işi
halletmek olanaksız.
Aşağı indim. Berbat lngihzcem can havliyle
Shakespeare'ye taş çıkartacak düzeye sıçradı.
Durumu ve durumumu anlattım ve sonunda
o güne kadar bildiğimi hiç biknediğim
"re^onsfljte" (sorumlu) sözcüğü ile cümlemi
noktaladım:
- You are responsible». (Benden siz
sorumlusunuz) Kadın şöyle beni süzüp
yanıtladı:
-1 am not responsible (Ben sorumlu değüim).
Tenis maçı yapar gibi bir iki kez daha
"Sorumlusun - sorumlu değüim - sorumlusun
- sorumlu değuun" oynadık
ve maçı kaybettim.
insan çaresiz kahnaya görsün, beyin
firtına gibi çauşır, zekâ keskinleşir,
bellek mucizeler yaratır. Günlerden
cumartesi. Moskova'da otelden kapı
dışan edibnek üzereyim. Cepte yedi dolar
para. Büyükelçilik pazartesiye kadar kapah
ve Moskova'da tanıdığım hiç
kimse yok. Durun bir dakika... Yoksa var mı?
1975 -1977 yıllan arasında Türkiye'de TASS
(Sovyet Haber Ajansı) muhabiri olarak
çahşan bir delikanlı vardı. O yıllarda
yönettiğim haber ajansına, daha sonra
geçtiğim Poütika gazetesme sık sık gelirdi.
Oldukça iyi Türkçe konuşurdu. Bütün (baü,
doğu, kuzey, güney fark etmez, bütün)
diplomatlar, yabancı gazeteciler gibi o da
Türkiye üstüne sohbet eder, yazacağı yazılar,
yollayacağı haberlerle ilgili bilgi toplamaya
çalışırdı. Ufak tefek ve çok tipıîc bir Rustu.
Ama bir özelliği vardı: Saçlan. Onun her
ziyaretinden sonra aramızda saçlannın takma
olup olmadığını. bu kadar düzgün saçın
ancak peruk olabıleceğını konuşurduk. Ben
de onun her ziyaretinde elimi uzatıp saçlannı
çekip gerçeği öğrenmek için can atardım.
Ama tabii yapamazdım. Birkaç yıl önce bir
veda ziyaretinde bulunmuş, ülkesine
döneceğini ve bir süre Moskova'da
çahşacağıru söylemişti.
Adı İvan'dı.
yarın: 2500 ivan'dan biri...
DUZYAZI
ORHAN BİRGİT
Hükümet Sanki Günah
Keçisj...
TÜSlAD'dan sonra TOBB de modaya uydu
ve hükümete yönelik eleştiri dozlannı arttırdı.
Bu iki kuaıluş aynı zamanda bir erken seçim
kampanyasına altyapı hazırfamak amacı ile hü-
kümetin istifasını da istiyorlar.
Bir erken seçimin, bugünkü oluşumu ne ölçü-
de değiştireceğini ortaya koyan bilimsel veriler-
den yoksun bu isteklerin yani sıra her ikisi de ül-
kenin ticaret ve sanayi burjuvazisinin hem de
üst kesimini temsil eden bu kurumlann özellikle
Türkiye'nin bir seçim ekonomisini kaldınp kaldı-
ramayacağına da yer verilmeyişi özellikle dik-
kat çekicidir.
Yine, istifası istenilen hükümetin yerine, elbet-
te bu parlamento yapısından, nasıl bir koalisyon
çıkanlacağını da TÜSİAD ve TOBB'nin önerile-
rinin içinde bulmantz mümkün değildir.
Ama hem "Zenginler Kulübümüzün başkanı-
nın hem de Türkiye"dek\ 58 ticaret, ziraat ve sa-
nayi odasının oluşturduğu birliğin sözcülerinin
Ankara'ya yönelik eleştirileri, ülkenin adeta bir
hükümet olmadan da pekâlâ yönetilebileceği
görüntüsünü yaymayı amaçlıyor.
Her iki sivil toplum örgütünün, tamamen de-
mokratik haklannı kullandıklannı saptayarak bir
iki noktanın altını çizmekte sanınm yarar var.
Türkiye, bir yandan şubat krizinin getirdiği ra-
hatsızlığı tedavi etmenin çarelerini ararken öte
yandan 11 Eylül saldınsı yüzünden, yeni ekono-
mik bunalım belirtilerinden de en az hasar ile
kurtulmanın mümkün olup olmadığını çözmeye
çalışıyor. İş başındaki hükümet, bu çareleri ve
çözümü bulmanın gayretı içinde, özellikle bir şe-
ye özen gösteriyor:
Kendisine yönelik eleştirileri, polemik ile yanrt-
lamıyor, ortamın gerilmesini istemiyor ve bu ne-
denle de en acımasız hasımları ile de diyaloğu
kopartmamaya özen gösteriyor.
İyi de yapıyor.
Ama eleştiri sahipleri de...
Hükümet kendisine düşen ağırbaşlılığı sürdür-
meli ama, öte yandan da Başbakan haklı olarak
"Toplumun morali bozulmamalı" derken hiç de-
ğilse koalisyon partilerinin sözcüleri de bu ko-
nuda kendilerine düşeni üstlenmeliler.
Bugünkü ekonomik burgaca gelişimizin elbet-
te bir dizi nedeni var. Ama girdiği hamamda yı-
kanırken hırsızın azizliğine uğrayan ve bu yüz-
den, evine bir peştemala sarılmış, ayağında na-
lınlar ile dönmek zorunda kalan Nasreddin Ho-
ca'nın kendisini eleştirenlere dönerek "Tamam,
tamam ama, beni bu hale düşürenin hiç mi ka-
bahati yok" deyişini de unutmuş gibiyiz.
öyle olmasaydı, TÜSİAD ve TOBB sözcüleri,
çalıştırdıklan işçilerden kestikleri SSK primleri-
nin üstüne yatan üyelerinin neden oldukları ka-
namaları da hiç değilse bir cümle ile eleştirme
kadirşinaslığını gösterirlerdi.
Ve kayıt dışı ekonomiye karşı da en az bu hü-
kümete karşı açtıklannın yarısı kadar bir sava-
şım kampanyası açariardı. Yeni siyasi partiler ve
seçim yasalan isterken SSK yüzsüzlerinin, kayıt
dışı ekonomi şampiyonlannın yakalanna yapışıl-
ması için sıyasal iktidara yol gösterirlerdi.
Moralsiz bir toplumu, hiçbir gücün ayakta tu-
tamayacağının bilincinde olan ABD, 11 Eylül'den
sonra, kendi kamuoyunu koşullandıracak ön-
lemleri peş peşe alıp uyguluyor. Bu önlemlerin
başında, her ABD'li yurttaşa, yurttaşlık bilincini
doruğa çıkaracak bir rüzgâr estirilirken dünya-
nın kâğrt üzerindeki bu en özgür ülkesinde, ba-
sını, yani gazete, dergi, radyo ve televizyonlan,
sorumluluğa çağıran adımlar birbirini ızliyor.
Bu köşenin okurlan, geçmiş günlerde VOA'nın,
Taleban liderinin bir söyleşısine ambargo konul-
masının eleştirildiğini anımsarlar. Pazar günü bir
gazetemizde, NBC televizyonunda eski Başkan
Clinton'ın 11 Eylül olaylan ile ilgili bir demecinin
Beyaz Saray'dakilerce hoş karşılanmadığının bu
televizyon yöneticilerine anında aktanldığı yazı-
lıyordu.
VVashington'ın bugün yann düğmesine basa-
cağı operasyonun adı "Sürekli Ozgüriük" adını
taşıyacak. Ama, daha operasyon başlamadan
Pentagon sözcüsü Vıctoria Clark, harekât sı-
rasında gazetecilerin çalışmalanna hangi ölçüt-
lerde izin verileceğinin henüz belirlenemediğini
söylüyor. Öte yandan Temsilciler Meclisi'nde
North Carolina, milletvekili Hovvard Coble,
"Tamamen düşünce özgürtüğünden yanayım.
Ancak geleneksel bir savaşta değiliz ve özgür-
lüklehmizi biraz kısmamız gerekebilir" diyoriar.
Biz de mi? Elbette hayir!..
Süper Güç'ün, basın özgürlüğüne yönelik kı-
srtlama hazıriıklarını onaylayacak değilim. Ama,
sabahtan akşama bir ülkenin her şeyden önce
gerek duyduğu morali ayaklar altına almak için
sivil toplum örgütlerimizden, sevgili meslektaş-
lanma kadar bir yığın insanımın hükümete karşı
açtığı bu "cihad"\ da anlayışla karşılamam ben-
den beklenmemelidir.
Faks: 0212-6770762
obirgrtCae-kolay.net
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin yayınladığı günliik
Bizim Cazete
Ülke sorunlanna ilişkin raporianyla,
araştırmalanyla, köşe yaalanyla, tarafstz
haberleriyle sivil toplumlann gazetesi.
Düzenli okumak ıçin abone olun. Tel: 0.212.51108 75
NOVITAS Tıırizm
YURTİÇİ TURLAR
GAP (25-29 Ekim)
SAFRANBOLU-KASTAMONU (26-29 Ekim)
IYONYA (26-29 Ekim)
YURTDIŞI TURLAR
PRAG (26-30 Ekim)
YUNANİSTAN (5-10 Kasım)
Tel: (0 212) 251 28 08-09 e-mail: novıtas@novitas.com.tr
web : VVAVVV.noMtas.com.tr