26 Haziran 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 16 EKİM 2001 SALI 14 KULTUR [email protected] SAHNEDEN AYŞEGÜL YÜKSEL Nâzım'la görkemli buluşmaSanatta "sıradışı" olanı ürete- bilmek için yaratıcının bilgi ve be- cerisini aklının ve yüreğinin hiz- metiııe vermesi önkoşuldur. Ama yetmez. Duyarhhğın sınırlannı zorlayarak ayak değmemiş olanla- ra girmesi gerekir. Ankara'da 4-5 Ekim'de Selim Sırn Tarcan Spor Salonu'nda, Istanbul'da da 8-9 Ekim'de Lütfi Kırdar Konser Sa- lonu'nda "açılış" yapan "Nâ- zıın", işte böylesine yürekli bir sı- nır tanımazlığın ürünü. Fazıl Say, Kültür Bakanlığı'nın önerdiği "Nâzım" projesine "evet" derken "Otunıp bcstemi yapanm, belki de çalanm" diye düşünmemiş. "Genco Erkal'ia birlikte çalışmak isterim" de- miş. Erkal, "Ben Nsbam'ı zaten yıllardır sahnede yaşatıyorum" dememiş; "Fazıl Say'ın olduğu yerde vanm" diyerek açık kart sunmuş. Sertab Erener ve bari- ton Tuncer Tercan, "Biz kendi alanımızda yıldız solistleriz, projede bize verilen sınırlı göre- ve zaman ayıramayız" dememiş- ler. TRT Ankara Radyosu Çokses- li Korosu ve Kültür Bakanlığı Devlet Çoksesli Korosu ile Nad Özgüç'ün yönetimindeki CSO'- nun da katılımıyla "Nâzım" ben- zersiz bir sanat olayı olarak kota- nlmış. Fazıl Say doruğu yakalıyor Yapıtın Cumhurbaşkanı'nın da katıldığı "dünya açılışı"na tanık- lık etmiş olmanın kıvancını yaşa- yanlardanım. Spor salonunun akustik sorunlan nedeniyle, yapı- tı birkaç gün sonra îstanbul'da Lütfi Kırdar koşullannda izleye- ceklere özendik önceleri. Oysa bir "ayrıcaük" yaşıyorduk. Tüm ic- racıları aynı anda kuşbakışı izle- yebiliyorduk. Onlann yalnız müzikal düzlem- de değil, teatral düzlemde de kur- duklan iletişimi bu nedenle yakın- dan gözlemleyebildik. Yapıtın alı- şılagelmiş türden "dinleti" özel- liğinin ötesine geçen bir "toplu performans" estetiği içinde ta- sarlandığını daha iyi duyumsadık sanınm. Fazıl Say'ın yapıtmı "özel" kı- lan, şiirden, şarkıdan, piyanodan, orkestradan ve korodan yükselen "toplu enerji". Öğelerden birini çıkarsanız, enerji eksilecek. Fazıl Say yaratma sürecine dramaturg duyarlığı katmış. Çünkü yaman bir söylemin (Nâzımca "söz"ün) müzik yoluyla sırtlandığı bir kon- sept üstüne kurmuş yapıtını. An- cak, müziğin dramı destekleyen bir "araç" olarak kullaruldığı alı- şılagelmiş "melodram" türiinün çağnştırdıklannın ötesinde bir ta- sanm söz konusu. "Araç" ile "a- maç" arasında bir hiyerarşi gö- zetmeyen. Dram ile müziği buluşturmuş müzik türlerinin bilinen kurallan- na ve trüklerine yüz vermeyen. "Amaç", Nâzım'ın dehasıyla Fa- zıl Say'ın dehasının buluştuğu do- ruğa ulaşacak "enerji"yi yakala- mak... Fazıl Say doruğa doğru yol alır- ken, çağdaş Batı müziğinin atonal vurgulanndan Anadolu müziğinin coşku ve hüzün esintilerine dek uzanan "ses" zenginliğiyle ivme- lenerek orkestra, büyük koro, pi- yano ve solistlerin iç içe geçmiş işlevleriyle "epik", "dramatik" En doğal 110 kare Sahne arkası fotoğraflar Kültür Servisi - Fotoğraf sanatçısı Mehmet Çağlarer'in 'Sizden Önce, Bizden Sonra' adlı fotoğraf sergisi 18 Ekim'den itibaren Iş Sanat Kültür Merkezi üst fuayesinde yer alacak. Mehmet Çağlarer'in HOfotoğraftan oluşan sergisi, 30 Kasun'a dek sürecek. Çağlarer, bir sokak fotoğrafçısı tavnyla, sanatçılann kendilerini ele veren ve bilinmeyen yönlerini konu ediyor. Barbara Bonney'den YoYoMa'ya, Rabih Abou - Khalil'den Dave Holland ve Gidon Kremer'e, bir konser sezonu boyunca Iş Sanat sahnesinden gelip geçen ünlü müzisyenlerin en doğal anlannı fotoğraflayan Çağlarer, her sanatçıyı kendisi olarak görüntülemek kaygısıyla hareket ettiğini, bu nedenle çekim süresince, doğal ortam ve koşulları tercih ettiğini söylüyor. Değişmeyen mekânın, her sanatçıyla, farklı bir havaya büründüğünü belirten sanatçı, bu nedenle, farklı sanatçılann aynı yerdeki duruşlannı fotoğraflayarak, bu tekdüzelik içinde kisilerin, nesnelerin ve bulunduklan çevrenin nasıl değişebileceklerini vurguluyor. Kutsal, ilk albümü 'Susuzluğun Geçti mi?' ile 'rock'a farklı bir soluk getiriyor Hüzünden besleniyor GAMZEAKDEMİR Müziğe profesyonel an- lamda 1995'de, Boğaziçi Üniversitesi'nde psikoloji okuduğu sırada başlayan Kutsal'ın,' Susuzluğun Geçti mi?' adlı ilk albümü TMC Film Müzik'ten çık- tı. Sanatçı, albümünde yer verdiği 'ney' ile rock'a ye- ni bir soluk getiriyor. Sa- natçının albümde tüm söz ve bestelerinin kendisine ait olduğu dokuz çalışma- sı yer alıyor: 'Susuzluğun Geçti mi?', 'Bırak Kınl- sınlar', 'Boşversem Nere- ye Kadar', 'Bu Kadınlar Aşkın Değil', 'Rüya', 'GözlerimAğhyor', 'Aşk Bitince', 'Ne Zaman Sev- sem', 'HadiBeniVurun'. Çahşmalanna 1998'de başlanan albümün beste ve demo çalışmalan iki yıllık bir ön hazırlık döneminde tamamlanmış. Yapımda Serdar Öztop ve Alper Çakır aranjör ve müzik di- rektörü olarak yer almış. Davul, bas, gitar, perküs- yon ve ney kayıtlan Klik Müzik'te Öztop, yaylı ve vokal kayıtlan ise Kar- ma'da Murat Bulut tara- fından yapılmış. Mixing Öztop'a, mastering ise Ça- kır'a ait. Janis Joplin, Pink Floyd hayranı olan sanatçı, Boğaziçi Üniver- sitesi'nde psikoloji okur- ken kurduğu Ain't Blon- de adlı kız grubuyla iki yıl kadar barlarda çalmış. Grubun dağılmasının ar- dından kurduğu 'Kutsal Hazine AvcıJarı' adlı bir başka grupla da 6 yıl çalı- şan sanatçı bir yandan da albümü için besteler yap- maya başlamış. Bu dönem- de tanıştığı Sezen Aksu, Nazan Öncel, Şebnem Ferah ve Teoman a da vo- kaller yapan Kutsal, müzi- ğe vokalle başlamadığı için oldukça zorlandığını söylüyor. "Eğer Sezen Aksu, Nazan Öncel gibi büyük isimlerle çabştıy- sanız, insanlar sizi ba- ğımsız işler başaran biri gibi değil de sadece bu isimlerin vokalisti gibi görüyorlar. Bir smıfa sokmaya çabşıyorlar. Bu sanatçüarla çaûşmak çok öğretici bir tecrübeydi el- bette. Ama ben müziğe vokal yaparak başlama- dım. Vokal, bambaşka bir olay. Farklı bir ses tekniği kullanmak zo- rundasınız. Onun için ay- rıca çalışmak zorunda kaldım ve başlarda çok zorlandım." Albümdeki tüm şarkıla- nn söz ve bestesi Kutsal'a ait. Sanatçı bunu özellikle tercih ettiğini söylüyor. "Prodüktörler genelde hazır besteler almayı ter- cih ediyorlar. Ben ise özellikle kendi besteleri- mi kullandım. Bunu yap- masaydım yere sağlam basmadığımı hissedecek- tim." Kutsal, Sezen Aksu'nun kendisi için sarf ettiği ve bazı çevrelerce yanlış anla- şıldığını vurguladığı "Sa- natçı dediğin teşhirci ol- mab" sözüne Aksu gibi müzikal anlamda özelliği- ni paylaşmak, duygusal dünyasını dinleyicilere tüm samimiyetiyle açmak anlamında inandığını söy- lüyor. "Albümümde, duy- gulanmı en özelime ka- dar anlattım. Bunu ya- parken de yapay, abartı ve özenricilikten uzak ka- larak samimi ve doğal ol- maya çalıştım. Bence bir sanatçı sahneye çıkıyor ya da bir albüm yapıyor- sa, özellikle de kendi şar- kılannı yazıyorsa bu mutlaka kendi iç dünya- sını teşhir etmektir. Baş- tan duyguiarınızı dinle- • Tüm şarkılann söz ve bestesinin ken- disine ait olduğu albümde Kutsal, özeline kadar açtığmı söylüyor. Sanatçı bunu ya- parken de yapay, abartı ve özenti- cilikten uzak kalarak samimi ve doğal olmaya çahşmış. yicilerinize açmak, pay- laşmak kabulüyle hare- ket etmek zorundasınız. İçime sinen bir albüm oldu. Sonrasında da yine niteükli şarkılara imza atmak ve en önemlisi de şarkılanm şaygı görsün istiyorum. Özellikle he- deflediğim bir kitle var. Düşünmeyi, okumayı se- ven insanlann saygı gös- tereceği albümler yap- mayı istiyorum." Sanatçı müzikal anlam- da 'hüzün'le beslendiğini söylüyor. "Beni genellik- le şarkı yazmaya iten se- bepler üzüntüler, hüzün- ler oldu. Çok mutluyken şarkı yazamıyorum. Bu aslında dünvada da tartı- şılan bir konu. Sanatçı hüzünden, acıdan mı bes- lenir? Herkes farklı ce- vaplar verebilir ama ben hüzünden besleniyo- rum." İlk klibini 'Gözlerim Ağlar' adlı şarkısına çe- ken Kutsal, sonraki klibin hangi şarkıya çekileceğini dinleyicilerin oy kullan- malannın sağlandığı "kut- sal.net" web sayfasuıdaki sonuçlann belirleyeceğini belirtiyor. Kutsal, 1998'de başrol- lerinde Halil Ergün, Ah- met Uğurlu gibi isimlerin yer aldığı Avusturya - Türk ortak yapuru 'Gökten Dü- şen Hazine' adlı fantastik bir çocuk filminde rol al- mış. Avusturya ve Alman- ya'da gösterilen, filmde sa- natçınm 'Bırak Kırılsın- lar' ve 'Bu Kadınlar Aş- kın Değil' adlı iki şarkısı da kullanılmış. Filmde, Avrupa'dan tatile gelen bi- ri Türk asıllı üç çocuğun, bir hazine yüzünden hır- sızlarla yaşadıklan kaçıp kovalamaca konu ediliyor. Filmde Uğurlu çocuklann iyilik meleğini, Ergün Arap bir kaçakçıyı, Kut- sal'sa çocuklardan birinin rock şarkıcısı ablasuıı can- landırmış. ve "lirik" olanı "toplu perfor- mans"la buluşturuyor. Yapıtı mü- zik türleri bağlamında tanımla- mak olanaksız görünüyor. Ama dramatik türlergözetildiğinde, ya- pıt en çok antik Yunan tragedya- suıa yakın duruyor. Mitolojik gizemliliği duyumsa- tan bant kaydı "rüzgâr" sesiyle, orkestral ve koral öndeyiş ve son- deyişle çerçevelenmiş, koronun ve orkestranın denetleyici gücü al- tmda biçimlenen -solistlerin yer aldığı- beş episod yoluyla "insan- cı", "barışçı", "banş adına kav- gacı", "yaşamsever" bir insa- noğlunu dile getiren söylem. Yazgısını kendi elleriyle yoğur- muş, yaptığı seçimin bedelini gö- ğüslemiş, acı çekmiş ama kişisel bütünlüğünden ödün vermemiş birkahramanın "trajik" söylemi. "Trajik", çünkü antik tragedya- dan tanığız: "Sürgün"lük "ölüm"den daha "kahredici"... Genco Erkarın önemi Genco Erkal'm sahneyi şiire be- zediği anlarda yayli çalgılar sur- dinlenmiş etkisi verirken Fazıl Say, bir eşlik piyanisti alçakgönül- lülüğüyle katıhyor Nâzım'm söy- lemine. Şiirpiyanoyla, oyuncu Er- kal besteci ve piyanist Say'la Nâ- zım üstüne söyleşiyor. Genco'nun yıllar boyunca Stra- vinski'den "Askerin Oyküsü"nü ve ProkofiefFten 'Peter ve Kurt'u orkestrayla birlikte seslen- dirirken sergilediği müzik bilinci, Fazıl Say'ın Genco Erkal'dan ya- na yaptığı seçimin yalnızca bir Nâzım ve Genco hayranlığından kaynaklanmadığını gösteriyor. Genco'nun sesi, görüntüsü ve devinimi, müziğin ezgi ve uyumu- nun "dramatik" bir parçası olu- yor. Şiirlerin arasına kimi zaman şar- kı giriyor. Ister Sertab Erener'in güçlü sesinin, isterse çocuk solis- tin çocuk icracılar eşliğindeki na- ifseslenişinin ürünü olsun, şiirler- den yükselen çığlık çoğalıveriyor. Erener ve çocuk solistler traged- yanın vazgeçilmez öğesi "duy- gu"yu (lirik duyarlılığı) perçinli- yorsa, bariton Tuncer Tercan da korobaşının sorumlu konumunu çağrıştıran yorumuyla tragedyada duyguyu denetleyen "sağdu- yu"nun (epik duyarhhğın) din- ginliğini vurguluyor. Kültürümüzün dünya düzeyin- de alkışlanacak bir ürününü ulus- lararası arenaya çıkarmada ilk fır- sat 2002'de Türkiye'de yapılacak festivaller. "Nâzım"ı, açıklama- ya çalıştığım özellikleri nedeniy- le, Istanbul Uluslararası Tiyatro Festivali'nin "açıbş"ına yaİaştı- nyorum en çok. Yapıtın, "açıbş"ı, başka sanat türlenyle tiyatroyu buluşruran gösterilerle yapma doğrultusunda oluşan tiyatro fes- tivali geleneğüıe uygun düşeceği- ni düşünüyorum. Bugüne dek "öncelik" hep ya- bancı topluluklarda oldu. Fazıl Say'ın "sanatları buluşturucu" dehasıyla yakaladığı bu önceliği başkalanndan önce biz değerlen- dirmeliyiz. YAZI ODASI SELİM İLERt jstanbul'da Bir Isyankâr(i) Istanbul'da yaşamına uzaktan daplsa tanıklık et- tiğim en ilginç kişilerden biri Fîkret Ürgüp'tü. Behçet Necatigil, sözlüğünde, "Cumhuriyetdev- ri hikâyecilerinden, 1914-8 Mart 1977, doğ. veölm. Istanbul"diyor. Fikret Ürgüp'ü ilk kez görüşümü, Kemal Tahir'in evındeki bu tanışmayı yıllar önce yazmıştım. Bu ya- zı sönüp giden kitaplarımdan Seni Çok özledim'de yer aldı. Şimdi gözlerimi kapayınca, lacivert ceketini, bo- yunbağını, beyaz gömleğini, gri pantolonunu hatır- lıyorum. Ve Fikret Urgüp biraz dumanlı gibiydi. Biz 'derlitoplular'ın dünyasında sözcükleri yaya yaya kpnuşan bu adam hem ürkütücü, hem şaşırtı- cıydı. Ürkütücü: Çünkü kurallarla donmuş hayatla- rımızda bizden başka türlü yaşadığı hemen duyum- sanıyordu. Şaşırtıcı: Dumanlılığı içinde olağanüstü ki- bar... İki arada birderede Kemal Tahir, konuğunu savun- mak ihtiyacıyla, Fikret Ürgüp'ün saygın, seçkin aile- sinden, Osmanlı hanedanından bir hanımla evliliğin- den söz açıyordu. Hekım oluşundan, Şizofreni adlı, Türkçe'de kendi alanında "pek güzel" bir eser yaz- mışolduğundan... Fikret Urgüp bir kadeh konyak istemiş, Kemal Ta- hir'in sözlerini uzaktan dinlemişti. Kemal Tahir'in 'hikâyeci' Fikret Ürgüp'e değinme- mış olmasını nasıl yorumlamam gerektığini düşünü- yorum bugün. Belki Van'dan haberı yoktu. Ya da, bu öyküleri kendi yazarlık anlayışının hayli dışında say- dığından, Fikret Ürgüp'ün edebi yazarlığı üzerinde durmamıştı. Bir gün Behçet Necatigil'in aracılığıyla Şizofreni'yi, Van'ı okuyunca Fikret Ürgüp'ün birinci tekil kişiden üçüncü tekil kişiye dönüşümünü, bu, yazıya, edebi- yata yansımış evrimi (ya da kişisel devrimi) ayırt ede- cektim. Necatigil'den adresini almış, Fikret Ürgüp'e kitap- lanndan edinebilmek için mektup yazmıştım. Kitap- larınt gönderdi. Daha Şizofreni, bilimselle yazınsal arasındakı gelgitinde çok farklı şeyler söylüyordu. Fikret Ürgüp biz derlitoplulann dünyasına sövgü- ler yağdırmıyordu ama, o dünyada var olmadığını açık açık söylüyordu. Van bir korkular kitabıdır. Necatigil, "Dr. Ürgüp, çağımızinsanınınyalnızlıklannı, geçerliktekideğerle- re karşı yabancılaşmasım simgeleyen, mecazlı, ale- gorili ve özgün hikâyeleryazdı" diyor, Küçük dunyalarına sunulanla yetinen okur kalaba- lıklan ve o okur kalabalıklarından ün, kazanç bekle- yen muhteris yazarlar öbeği o zaman var mıydı, kes- tiremiyorum. Ama Van o zaman da okura ulaştırıla- mamıştı. Söz konusu okur topluluğunun kendisine sunulandan, dayatılandan ote pek bir istemi olma- dığı için Van da, Kısa Lodos Hikâyeleri de has ede- biyata gönül açmış tek tük kitabevinin raflarında toz- lanıp görünmeden yitmiş olmalı. Nitekim demin söylediğım gibi, Van'a ancak ya- zarından rica ederek ulaşabilmiştim. Van'da mekândan kurtuluş vardır. özellikle "Yol- culuk"ve "Hatıriayış" hikâyelerinde, anlatıcı, bizi ku- şatan dörtduvar arasında olmaktan kurtulur. Herke- sin her günkü dünyası değildır dile gelen. Herkesin herkes gibi olmak için yanştığı her günkü hayat, bu hikâyelerde, 'reddetmeyi' bilen bir insanın gözüyle görülmektedir Necatigil'in "geçerlikteki değerlere karşı" dediği bu olsa gerek. Takvımde Iz Bırakan: "Az sonra, Keklik, bıktı insanla yaşamaktan. Sıkıl- dı. Gitti. Dönmedi..." Fikret Ürgüp, "Sevgili Keklik Hikâyesi". Batıkent 2. Sanat Bayramı • ANKARA (ANKA) - Kent Kooperatıfleri Birliği'nin (Kent-Koop) bu yıl ikincisini düzenleyeceği, 'Batıkent 2. Sanat Bayramı' 20-21 Ekim günlerınde Refika Aksoy llköğretim Okulu'nda yapılacak. Gençleri sanata yöneltmeyi hedefleyen etkinlik çerçevesinde, Batıkentli sanatçılann resim sergisi açılışı, Atatürkçü Düşünce Derneği Batıkent Şubesi'nin şiir dinletileri, Polifonik Korolar ve Batıkentli Sanatçılar Derneği Gitar Grubunun konserleri yer alacak. Kent- Koop'un hazırladığı ve iki gün sürecek 'Batıkent 2. Sanat Bayramı', Ankara Deneme Sahnesi'nde Nâzım Hikmet'in 'Sevdalı Bulut' adlı oyunuyla sona erecek. lîyatpo Simupg gösterimde • Kültür Servisi - Geçen yüzyılın önde gelen oyuncularından Helene Weigel'in,yaşam öyküsü ve sergilediği oyunlardan yola çıkılarak oluşturulan 'Helene Weigel'in Sahnedeki Izleri' adlı oyunun gösterimini gerçekleştiren Tiyatro Simurg, yeni dönem çahşmalanna başlıyor. Yeni dönemde önce 'Helene VVeigel'in Sahnedeki Izleri' oyununu Istanbul'un değişik sahnelerinde sergileyecek olan topluluk, bu çahşmanın ardından Amatör Tiyatrolar Çevresi (ATÇ) topluluklanyla ortak hazırladıklan Rıfat Ilgaz'ı konu alan bir projeyi sahneleyecek. Mehmet Esatoğlu'nun derleyip yönettiği 'Helene Weigel'in Sahnedeki îzleri' oyununun çevre düzeni Timur Ölkebaş'a ait. Oyunun ilk gösterimi Halkalı Toplu Konutlar Kültür Merkezi'inde 20 Ekiın'de yapılacak. Oyunun başlamasaati 19.00. Şafak Işriay resim sergisi • Kültür Servisi - Şafak Işılay'ın kişisel resim sergisi 27 Ekim'e kadar Nelli Sanat Evi'nde, yer alacak. Akademik ohnayan ressam Işılay, özgünleşme yolundaki çabalanyla tanmıyor. Ressamın sekizinci kişisel sergisinde izleyiciyle buluşaçak resimleri için, Özkan Eroğlu, 'îlginç bir ressamla karşı karşıyayız. Çünkü o, klasik Batı minyatürünün hislerini, çağdaş pop sanat anlayışının içinde eritmeye çalışıyor, kanımca bunda da başanlı oluyor. Böylece parça-bütün ilişkisi eşliğinde, renkçi yan da kullanılanarak, alan ve alancıklan boyamaya dayalı, içindekilerin içindekiler tanımlamasını farklı bir anlayışla geliştiren ressamlardan biri oluveriyor. Bu, bir kimlik kazanma yönündeki doğru dışa vurmalardan biridir' diyor. Sergi, pazar ve pazartesi haricinde her gün 12.00- 18.00 arasında gezilebilir. Nelli Sanat Evi: Atiye Sokak Uzay Apt. 3/2 Teşvikiye.fö 212 227 73 75)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear