23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
20 EYLÛL 2000 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SA#A 20. YILEVDA 12 EYLUL Hans Matthöfer, Türkiye 'deki krize Almanya 'nin nasıl çözüm aradığını anlattı Türkiye'ye ihtiyacımız vardı'• 12 Eylül 1980 tarihinde Federal Almanya Maliye Bakanı olan Hans Matthöfer, sendika kökenli bir sosyal demokrattı. Cumhuriyet'in sorulannı yanıtlarken, Türkiye'nin o dönemdeki önemini sık sık vurguladı. • Hans Matthöfer, askerlerin iktidanndan sonra Bonn'da Dışişleri Bakanlığı ile Başbakanlığın devreye girdiğini ve kendisinin de 'bu işlere daha fazla kanşmadığını' söyledi. OSMANÇLTSAY -6- iz özellUde Afganistan'a Sovyet biriflderi girdik- ten sonra hûkûmetiniz tarafindan Türkiye'ye yardnn örgütlemekle görevİendirüdi- niz. 1980 Şubaü'nda iki kez Atina ve Ankara'yı ziyaret et- tiniz. O dönemler bir şeylere ulaşabiktiniz mi? IMF yöoeti- aâ Jacques de Larosiere'eyaz- dığmız 27 Mayıs 1980 tarihM bir mekhıpta "*the exceptıonal situatıon of Turkey requıeres exceptional measures" (Tür- kiye'nin ıstısnaı durumu, istis- nai önlemler gerektiriyor) di- yordunuz. Türkiye'nin o dö- nemdeki "ıstısnaı durumu" nasridı? Bir çıkmazsokakta mı butunuyordu? Buniansizo dö- nemde nasd değerlendirdiniz? HANS MATTHÖFER- Bir kere, şu var: Türkiye, Alman- ya ıçin çok önemliydi ve çok ÖDemlidır. O zaman belkı ger- gın Soguk Savaş havası içinde bugünkünden daha da önem- liydi ve ben, Türkiye'ye yar- dım edilmesi gerektiği kanı- sındaydım. Türkiye'den canlı, gehşen ve demokratik bir top- lum çıkanlması ıçin ben de yardıma katılmak ısüyordum. Askerl güç Böylelikle Türkiye, kendi açısından, demokratik bir ör- nek olarak, Sovyetler Birli- ği'ne, Türk cumhuriyetlerine etkide bulunabilecekti. 60 mil- yon Türkçe anlayan Sovyetler Bırlığı vatandaşı söz konusu- dur. Btrmcısı, bu. Ikincisi de şuydu: Türkiye, dikkate değer askeri gücüyle, bir saldın halinde, Sovyet si- lahlı kuvvetlerini meşgul ede- cekti, bu da bızı rahatlatacak- u. Başkabirçok nedenden ötü- rü de Türkiye'ye yardım etmek istemiştim. TurgutOzaTınbe- ni ziyaret etmesı, ışıme yaradı. Özal, o dönemde müsteşardı. Demirel başbakandı ve onun bürosunu yönetiyordu. Özal'ın anlattıklan ikna ediciydi. Ozal, sanınm, 5 yıl Dünya Banka- 12 Eylül darbesi sırasında Almanya Maliye Bakanı olan Hans Mattböfer'in Türkiyede sıcak ilişküeri vanh, Fotoğrafta, Matthöfer, Ismet Sezgin'k konuşurken görülüyor. Darbeye, sosyal demokrat destek Dönemin Almanya Başbakanı HelmutSchmidt, Türkiye'yeyardımın devam edeceğini darbenin üzerinden 48 saatgeçmeden ilan etmişti Eylül askeri darbesi dünyada esen neoliberal yeni rüzgânn eşliğinde, Ban Avnıpa başkentlerinde büyük bir olgunlukla karşılandı. Beklenen olmuş- tu. Gösterilen olgunluk, muhtemelen bura- dan geliyordu. Washington'un ise zaten özel bir çaba harcaması gerekmiyordu ve çok uzaktaydı Elınden memnun olmaktan baş- ka bir şey gelemiyordu. 12 Eylül yerını restorasyon sürecine bı- rakmaya başladığında ve Ctaal'ın eli ülkenin kaderine iyiden iyiye yerleştiğinde, bazı ace- lecı değerlendirmeler yapıldı ve bu ıktida- nn saf bir CIA senaryosu olduğu da ileri sü- rüldü. Ancak bunlar ıddıa aşamasında kal- dı. Akan zaman, yaşananlann bir Ankara senaryosu olduğunu ortaya çıkardı. Federal Almanya, 12 Eylül ile sahneye çı- kan siyası malzemeyı şaşkınlıkla karşüama- dı. Bu, basına bir göz atıldığında rahatça saptanabıliyordu. Alman basuu, Bonn'un, askerlerin Ankara'daki iktidar oyununa bü- yük bir olgunlukla yaklaşacağı tabmininde bulunuyordu. Özellikle de Almanya'nın Türkiye ekono- misi üzerindeki etkisine dikkat çeküiyordu. Dönemin Bonn Büyükelçisi Vahit Halefoğ- hı, sürekli Alman siyaset sınıfimn her kana- dından gelen "Asker, bu işe ne zaman dur di- yecek? Ne bekfiyor" sorulannı ve teşvikle- rini göğüslemek zorunda kalıyordu. Cenerallere işaret Ankara'nın. Bonn'u iyice test ettikten sonra darbeye sahne olduğunu gösteren işa- retler az değil. Çünkü Scfamidt hükümeti, Türkiye'deki yeni oluşuma "ekştirdbir sem- patiyle", en fazla da "empati" ile, yaklaştı- ğını hiç gizlemedi. Ankara'nın generalleri, Baü ittifakının sarsılan temellerini koruma- ya almıştı. Bonn, olaya böyle bakıyordu. 24 Ocak kararlanna tam destek veren Schmidt hükümeti ve bu hükümetin Maliye Bakanı, Hans Matthöfer, generallere de gerekli ışa- reti vermiş oluyordu. Washington, Tahran Büyükelçiliği'nin 4 Kasım 1979'da basdıp 52 Amerikalı diplo- matın rehin alınmasının yarattığı şaşkınlık ve çaresizlikle yüz yüzeydi. Bonn, 12 Eylül darbesi olurken Dışişleri Bakanı Gensc- her'in gjrişimiyle, Iran'daki bu rehinelerin görüşmelerle kurtanlması için öncü rolü de oynamakla meşguldü. Pax Americana, Amerikan Banşı, bu sü- per güçle birlikte bitiyor, bölgede Federal Almanya'nın Avnıpa desteğinde oluşturdu- ğu kendine özgü ağırhğı duyuluyordu. Iran'daki ".Mollalar rejimi", ABD'ye sırur- lannı göstermiş oldu. Iran, o dönemde sosyalist ülkelere yanaş- maksızın ve anti-Amerikan bir politikayla alışümış tasnifleri, yanı sistemin "ezberini bozmuştu". Kapitalıst sistemin dışına çık- madan, sistemin en güçlü odağıyla bir cep- heleşmeye gırmış, bu anlamda bir *Mk"e im- za atabilmişti. Federal Almanya, lran'la, ola- bildigi kadar, ıyi üışkiler içinde oldu. Yeni bir hareket alanı buldu. Türkiye'deki kaos, ki sonraki yülar, özel- likle 1990'lar bu kaostan çok daha derinle- mesine ekonomik krizlere sahne olacak, a- ma yeni bir askeri darbenin kimse sözünü bi- le etmeyecektir, Batı âleminı tran'dan sonra Türkiye'yi de kaybetmeye tahammülü ol- mayan bir telaşın içine sokmuştu. Türki- ye'deki bir toplumsal kargasa ve iktidar de- ğişimi, Afganistan, Iran ve Türkiye kuşağı- nın tümüyle saf değiştirmesi sonucunu ve- rebiürdi. Bu korku, 12 Eylül'ün meşrutiye- tini doğurdu. ABD'nin etkisi kısıthydı ve her geçen gün daha da daralıyordu. Was- hington'un o dönemdeki durumunu, CIA ajaru Paul Henze 1994'te açıkça dile getır- dı: ABD, 12 Eylül'ü tercih etmişti. Ama sa- dece bir tercihti söz konusu olan. Ekonomik bir yaptınm gücü yoktu. Afganistan ve özel- likle de tran'dan sonra süper gücün pek öy- le eski hah' kalmamıştı. Ankara'daki yeni iktidar, özellikle Erba- kan ve Tfirkeş konusunda Batı'nın hassasi- yetim anlamıştı. Bu iki gerici liderin uzun hapıslikleri, biraz da Batı desteğinin fıyat politikasında yatıyordu. Erbakan kısmen, a- ma Türkeş'e de Tıkirlerimiz iktidarda, biz içerdeyiz" diye düşündürtecek kadar açık bir açık yürekli]ikle izlenen baskıcı politika- lar sürerken bu ısimlerin hapislığe mecbur bırakılması, Avrupa'ya ciddi bir mesajdı ve bu mesajı da Avrupa başkentleri, özellikle de Bonn, kendi kamuoyuna yönelik olarak kullanıyordu. Basın, uyanlmıştı. Alman- ya'nnı en etküi gazetesı Frankfurter Allge- meine Zeitung, 13 Eylül 1980 tarihli man- şetınde, "Sivi dûzene hemen geçiecek" alt- başhğıru kullanıyordu ve siyaset sınıfiyla ıyi Uişkileri sonucu, iyi haber alan kaynaklan- na dayanarak aynntıh bilgüer veriyordu. Yo- rumlarda da "KenanEvren'inmakulbir de- mokrat oiarak tamndığjna" dikkat çekili- yordu. NATO, darbeden hemen sonra bir de- ğerlendirme yapmadı. Benzer bir politıkayı da AT izledi. Ekonomik çflküntfl Ama dünya sistemi tarafindan Türkiye'yi ekonomik çöküntüden kurtarmakla görev- lendirilen AJmanya'nın, bu işi üstlenen is- mi Federal Maliye Bakanı Hans Mafthöfer, önce öfkeh demeçler verdi ve demokrat si- yasetçilerin gözaltına alınmasını reddettiği- ni söyledi. Matthöfer, gehşmeleri beklemek istedigini bildirdi. Yıl içinde iki kez Türki- ye'ye giden Matthöfer, askerin bu adımı at- maya mecbur kaldığım, bunu ıstemeden yapöğını da açıklamalanna ekledi. Amaay- nı sosyal demokrat pohtikacı, Almanya'nnı en etküi ve muhafazakâr eğılımli gazetesi Frankfurter Allgemeine Zeitung'a 12 Ey- lül'ü iyileştirici bir şok olarak görme umu- du taşıdığını da söyledi. Gazete ise bu anla- yışın, hükümetin resmi çekingenliğinin ar- kasında esas tutummuş gibi durduğunu, Türkiye için özellikle önemli olduğunu sa- vunuyordu. Gazete, Almanya'nın Türkiye için ekonomik ve askeri açıdan önemli bir müttefik olduğunu hatırlatıyor, Kıbns son- rasında kesilen Amerikan askeri yardımının yerini, 1975 ve 1979 anlaşmalanyla Alman askeri yardımının aldığını da yazıyordu. Gerek Almanya Başbakanı Helmut Schmidt, gerekse Dışişleri Bakanı Hans-Di- etrich Genscher, Ankara'da kım iktidarda olursa olsun desteklemeye kararlıydılar. "Seçimemiş generaBeri" destekleyecekler- di ve bunu açıkça belirtiyoriardı. Nitekim darbeden 3 gün geçtıkten sonra, Frankfur- ter Allgemeine Zeitung, 15 Eylül 1980'de Bonn'un açık desteğini birinci sayfadan du- yurdu: "Bu arada Federal Almanya ödeme- debuhmur\«ya buhınmaz, farketmiyor, her hatükârda Türkhe'nm içjşJerine etkisi ohır. Çünkü ister istemez ödemelere devam edi- roesi, generalleri güçtendirir, ödeme yapıl- niamasnasd onlanzayiflatmak 2Dnmdaka- bcaksa_" Hehnut Schmidt, Türkiye'ye yardımnı devam edeceğini. darbenin üzerinden 48 sa- at geçmeden ilan etme gereğını duymuştu. Darbeden 3 gün sonra, hafta başında Brüksel'de AT, Türkiye ile normal ilişkile- rin süreceğini bildirdi. Sökyman Demird ve BökntEcevit'in gözaltüannın 1 ayuk bir süre sonunda sona ermesi, ama Erbakan ve Türkeş gibi iki tt asm sağ" politikacının tu- tukhıhıklannın devam etmesi, hem Bonn'u, hem de Brüksel'i önemli bir sıkıntıdan kur- tanyordu. Böylelikle, Ankara'daki "aşm sağ" bir ıktidara destek venlmedıği imajı Batı kamuoyunda daharahatyaratılabi liyor- du. Schmidt hükümetini, Erbakan ve Türkeş gerçekten rahatsız ediyordu. Başlangıçta sol ve sendika çevrelerinden gelen ıtırazlar, tepkiler oldu, ama bunlar faz- la cıddiye alınmadı. Sadece dikkate alındı ve zaman içinde unutuluşa terk edildi. Kamu- oyu da bu taleplerin çetelesini tutmadı. Sa- dece SPD milletvekili Khııs Thüsing, aske- ri yardımın hemen kesilmesini, ekonomik yardımın da koşullara bağlanmasını istedi. Ama onun da, diğerleri gibi, kamuoyunda önemli bir yankısı olmadı. Batı Almanlar, son yıllarda artan oranda Türkiye sorumluluğu ve koruyucu meleği rolünü üstlenmişlerdi. Nitekim Helmut Schmidt'ın çok yakıru bir gazeteci ve "Die Zek"ın da başyazan Theo Sommer. darbe haberlerinin mürekkebi bile kurumadan, 19 Eylül 1980'de, bu çok etküi yayın organının birinci sayfasından, Federal Ahnanya'nın Türkiye'nin içişlerine, siyasi ve mali angaj- maruylamüdahaleettiğınihattrlattı: "Boğa- ziçi'nde refbrm şansma yaünm vaptyoruz." Bonn bogluflu doldunıyor Türkiye, bölgede, Yunanistan-Türkiye- tran çizgisinde başlayan Alman kuşağııun en önemli noktasıydı. Bu çizgi, Ahnan- ya'nın iktısadi ve ticari ağırlığını taşıyan bir kuşaktı ve tam ortasında en önemli noktada Ankara bulunuyordu. 12 Eylül'ü destekk- me görevi, biraz da emrivaki ohnuştu. ABD'nin bölgede bıraktığı göreli boşluğu Bonn, bu müdahalesiyle doldurmuş oluyor- du. 12 Eylül'ün destekçisi bir Avrupa baş- kenû, Bonn, böylece "düveH muazzama" içındeki anlamlı ve büyüyen rolünün altuu çizmış oldu. Süper güç ABD, her geçen gün yeni darbeler alryor ve bölgesel sorunlar al- ünda ezüiyordu. SPD ağırhkh bir hükümet sayesinde, Federal Almanya, Türkiye'nin de içinde yer aldığı bir bölgede kimin gerçek- ten ağırlığı olduğunu gösterebildi. Dünya ölçeğînde sözü geçen bir büyük devlet ola- rak Federal Almanya. ekonomik ve politik bu girişimin sorumluluğunu üstlendi. Bu ne- denle de, Başbakan Hetaıut Schmidt'in, dar- be haberini alınca, "Türidj'e arükdipsizku- yu değü" dediğini, büyük sermayenin ayhk yayın organı "Capital", Ekim 1980 sayısın- da yazdı. Schmidt'in sadece dönmeyen kre- düeri ima etmediği ortadaydı. Federal Almanya sadece Türkiye'nin dış ticaretinde ve iç ıktisadı yapılanmasında bir ağırlık sahıbi değüdi. Türkiye'nin dış tica- retinde en yakın rakibinden 3 kat büyük bir ciroya sahip olan Almanya, bu eşitsiz ağır- lığıru Yunanistan ve İran açısından da sür- dürüyordu. Bölgeye yönelik Alman çıkışı, bu "Ahnan kuşağı'"na üretım araçlan sat- mak ve bunlardan tüketim mallan satın al- mak şekhndeydi. Bu ülkelerdeki ekonomik yapı, bu üişkiler ağı içinde, "Made in Ger- many" damgalı yatınm-sermaye-üretim mallan üzerinden beürleniyordu. Bu ekonomik ağırlığın siyasi tercümesi, elbette, Türkiye'deki 12 Eylül rejimine sa- hip çıkmak oldu. Aradan 20 yd geçti. O dönemde doğanbe- bekler, bugünün genç insanlan. Belırsızlık, sürüyor. Edip Cansever, "Sonrası kakr" demişti, genye belkı de "9'dan önceki 10kaldu." Ya- ni bir tuhaflık. Birde... Bir de "mendiBnde kan sesJeriyle* soru- lannayanıtarayanTürkaydını... İ2Eylül'e Bonn desteğinin geride bıraktığı bir baska yüz de bu oldu. İİTTİ sı'nda çahşmıştı ve çok iyi In- güizce konuşuyordu. Çok eko- nomik düşünüyordu, Ameri- kanca, son derece de Türkçe dışı düşünüyordu. Onunla çok iyi anlaştım ve düşündüm: "tş- te her ildsi debir araya gefiyor; bu işi Turgut Özal'İa birökte yaparsm." Sonra da başladı. Türkiye'ye mali yardım sağ- lanması şarttı ve ben bu konu- da çok nettim. Sonra hüküme- tin beni görevlendirmesinı sağladım. Bu, Türkiye için de uygundu, zira Maliye Bakanı, eğer kabinenin ve başbakanın desteğini arkasına alırsa, bir- kaç milyon DM üzennde ken- di başına tasarruf hakkına sa- hipti. Daha sonra Amerikalüa- ra, "Şimdi burada büyük bir yardnn etkinfiği düzenlemekve yine hemen burada mali ağır- hğmj da alarak buna güçlü bir biçimde kabhnakistiyonız. A- ma dünya capmda öncü bir roi üstlenmek de tstemeyiz" de- dim. "Bu öncühlğü siz Ameri- kaUar üstienmefcmiz vesizden ricaediyt)rum,maliyardmiinı- zı arttmn. Siz ne yaparsanız, ona uygun bir Alman yann- mıyb destek vereceğrz." ABD hesap bllmlyor ABD'de tam bir kargasa hü- küm süriiyordu. Carter'ın dış politika damşmanı Henry Owen üe görüştüm. Owen ba- na bir yıl içinde Türkiye için yapnklanm anlattı. Ben, " H o - ry,senin bana burada anlatnk- larmdoğrudeğa. lOO'dendaha fazia bfr rakamdan söz ediyor- sun" dedım. O zaman, rakam- lanndan kuşkulandığun için çok kızdı. Ama akşam da bana bir not gönderdi, orada "Dear Minister, >TMI were right The 100 milion Doflar were spent last vear" (Sevgili bakan, hak- hsınız. Geçen yıl 100 milyon dolar harcandı) diye yazmıştı. Amerika'nm durumu böyley- dı. Kendi sayılannı büe bümi- yorlardı. OEO>, Japonya ve Arablstan Sonra OECD ve Japonya ile görüştüm. Suudıler de hazır değüdi. Türkiye'nin onlara karşı hâlâ bir tür sömürge dev- leti gibi da\Tandığını ve "Son ödemelerinizi ne zaman yapb- mz bakahm" der gibi durdu- ğunu söylüyorlardı. Ama onlar da daha sonra biraz yardımda bulundular. Neyse, oldukçaka- nşık bir durumdu ama, sonun- da hedefe ulaştık. - Sonraaskeri darbe geldL. - Sonra darbe geldi ve bu, benim çabalanrmn da sonu de- mek oldu. Çünkü ben totaliter askeri bir rejime yardım et- mem. Ve bunu da Turgut Özal'a Washington'da bir otel- de söylediın. Galiba eylül ayıy- dı, eylülün son haftasında ha- ni hep Dünya Bankası toplan- nsı olur, işte ona o zaman bıl- hassa dıkkatlı bir dılle. "Ta- mam, bitti" dedim ve sonra bir şey de olmadı. -Ancak sizaskeri darbesoo- rasrada "iyıleştıncı bir şok" demeçleri verdiniz. Bunlar o dönemin basınmda da yer akh. Bugün 20 )il geriye baknğmız- da, bu yeni iktidar bir işe yara- dı mı? Türkiye'de "iyileştirici bir şok" vaşandı mı? Çünkü izlenen poMka, özellikle deik- tisat poHdkası, Turgut Özal ve Demirel pootikasmm bir deva- mıniteliğinde>dL. - Bu soruyu yanıtlamak iste- miyorum. Darbeninmuhteme- len, bir biçimde meşrulastml- ması için kullanüabilecek hiç- bir şey söylemek istemem. - Yine de Federal Almanya, yeni iktidar sahipleri karşsm- da "son derece anlayışh" bir pontika izfedL - Evet, yanı ama sonra pek dedeğü.. - Askeri darbeden sonra Türkiye'ye yardnn konusunda taröşmahr çıkn mı? - Eğer doğru haürhyorsam, benim yardun kampanyası e- sas olarak hiçbir tartışmaya yol açmadı. Herkes destekledi bildiğim kadanyla. Darbeden sonra bu işle hiç ilgüenmedim. - Sosyal demokrat ağntkh bir hükümet olarak, Ankara'da böyle bir hükümeti sineve çek- mek zorunda kakhntz. Bu, zor ohnadımı? - İyi de, bizim bunian değiş- tirmemiz mümkün değüdi ki.. Türkiye'ye ihtiyacımız da sü- rüyordu... Eğer o zamanki dik- tatörlerie üişküerin, iyi üişki- lerinkesilmesı istenseydi, çok çabuk yalnız kalıntrdı. DUZYAZI ORHAN BİRGİT Türkiye'nin Gündemi Erbakan v mı? r Bakanlar Kurulu, yarınki yarınki olağan toplantı- sında "zaman" ve "fırsat" bulursa, barajlarda su sfe- viyesinin hızlı düşüşü yüzünden kapımızı çalmaya hazırtanan enerji sıkıntısı için alınması gereken öp- lemleri saptayacak. Aranılan "zaman" ve "ftrsat'm önündeki en bıj- yük engel, görünüşte "insan haklan" ile ilgili olan ık hükümetin üzerinde çalıştığı yeni paketi yasa tasfe- nlan haline getirecek son düzenlemeleri yapmak. A- ma o paketin de önüne geçebilecek kadar yaşarti- sal ve ivedi olmadığı halde, bir başka değişiklik ife- temi, gelip yannki Bakanlar Kurulu toplantısının gün- deminde belki de ilk sırayı alacak. j 312. maddenin değiştirilmesinin, Türk Ceza Ya- sası'nın öteki maddelerinden ayn ele alınması, da- hası demokratikleşmenin önünde engel olduğu ger- çeğini artık hiç kimsenin reddetmediği anayasa ve öteki yasalardaki hükümlerin üzerinde bir mutabu- kat aranmaya gidilmeden, 312 için hükümet ortak- lan arasında bile görüş aynlıklannın göz ardı edilmfe- sinin bir nedeni yok mudur? Dileyen, istediği kadar aksini iddia etsin. Ce;:a Yasamızda 312. madde olarak tanımlanan hükürji- de en geç dört ay içerisinde değişiklik yapılmasınln tek nedeni, hapse girmekten korkan bir eski polrfi- kacıya pariamentonun bir can kurtaran yeleği arm^- ğan etme eğilimidir. ı Zaten, Refah Partisi'nin eski genel başkanı hak- kında bütün yargı yollan kapandığı ve hakkındaki ce- zanın kesinleştiği anlaşıldığı anda, bu cephenin tüm sözcüleri ağız birliği etmişçesine "başbakanlıkyafr- mış bir kimsenin cezaevine girmesinin" sakıncala- nna dikkat çekmek istemişlerdi. Ülkede tüm vatarv- daşlarla, başbakanlık yapmış olanlar arasında bir imtiyaz duvarı önmek isteyen bu cephenin o gün- lerde çok bel bağladığı AIHM, infazın ertelenmesi için yapılan başvuruyu haklı nedenlere dayanmadı- ğı gerekçesi ile geri çevirdi. Ondan sonra da, Erbfc- kan Hoca ile hüküm ilamını kendisine teblig etme görevlileri arasında, 70'li yılların ünlü televizyon di- zisi Dr. Kimbıl'ın kaçışını bile gölgede bırakacak 32 kısımlık bir sergüzeşt başladı. Bu sergüzeştin rejisörlüğünü üstlenen anamuha- lefet partisinin gündeminde, örneğin önceki günkü gazetelerimizde yer alan ve Maımara depremi ne- deniyle geçen yıl yüzde 6.4 küçülen ekonomimiz- de, ulusal gelirin kişi başına 3.160 dolardan 2.900 dolara düşmesini eleştiren bir çalışma bulunma- maktadır. Kutan ve arkadaşlannı olduğu kadar, nedense ANAP kurmaylannı da birinci sırada ilgilendiren ko- nunun, 312. maddenin değiştirilmesi olduğu orta- dadır. Gerçi sayın Başbakan da, Adalet Bakanı da 312'de değişiklik yapılmasını isterterken Erbakan için özel yasa hazırlığına sıcak bakmadıklannı söy- lemektedirter. Ama, herkesin bildiği şey, 1 Ekim'de yeni çalışma dönemine başlayacak olan Meclis'in gündeminde de ilk sıralan bu 312. madde değişik- liğinin alması için yapılan çalışmalardır. Oysa daha bir ay kadar önce, ünlü kanun hük- mündeki kararname ile ilgili Çankaya-hükürfıet çe- kişmesinin doruğa ulaştığı günlerde, o kararname- yi bir yasa tasansı olarak biçimlendiren hükümetin, ivedilik istemi ile gündemin ilk sırasına göz diktiği yolundaki haberlerden geçilmiyordu. Hemen söylemeliyim. Benim Erbakan'ın cezaeyi- ne girmesi gibi bir istemim, beklentim elbette olâ- maz. Yine benim 312. madde diye özel bir aynma gerek duymadan, toplumumuzun demokratikleş- mesini önleyen, engelleyen hükümlerin tümünün yeniden düzenlenmesini isteyişimde, başka yurt- taşlanmdan bir adım geride olmamda düşünülme- melidir. j Benim itirazım, kendisiyle on bir ay aynı Bakan- lar Kurulu'nda, üstelik sevgisini de kazanarak çalış- tığım, yıllarca aynı pariamento çatısı altında görev yaptıgım "Hoca "yı cezaevinden kurtarmaamacının, demokratikleşme paketinin önüne çıkanlması için yapılan "takıyye"d\r. \ Erbakan'ın sözcüsü "Milli Gazete" dün bu takıy- ye çabalannı birinci sayfasının manşetinde ortaya koydu ve kendilerini yeni bir de mokrasi sınavın|n beklediğini ileri sürdüğü siyasi partilere "312 Türlif- ye'nin somnu; kökünden çözün" direktifini verdiJ Anlaşılıyor ki, Erbakan Hoca dört buçuk ay kadar bile olsa özgürlüğünden uzaklaşmayı göze alamı- yor. Binterce insanın cezaevlerini hınca hınç dolduK duğu, dahası hücrelerinde kaldığı bir ülkede, o-"d^- mokrasinin bedeli" olarak bu riske katlanmaya hâ- zır olmadığını açık açık söyleyemediği için, "demok- rat" olarak gördüğü kimi gazetecileri çağınp bin de- reden su getirirken, "en ziyade müsadeye mazh$r olmuş", yani seçilmiş meslektaşlarımızca bile yal- dızlan dökülmüş, yıldızı sönmüş bir arkaik siyaset- çi olarak görülüyor. Izleyenleri, samimi olmadığı no- tunu sözbirliği halinde vererek Hidiv Kasrı'ndan ay- nlıyorlar. . Cezaevine girmesini istemeyen iktidar ve muhi- lefet çevreleri, öylesi bir adamın, kendisini cezae\ii- ne götürecek, toplumu birbirine düşürecek o konu$- mayı yaparken tam bir suç işleme bilinci ile harekpt etmediğini gerekçe olarak kullanamazlar mı?.. • Ve "kocamışlık"Xan dolayı Sayın Cumhurbaşka- nı'ndan özel affını isteyen bir talep Adalet Bakaniı- ğı'nca hazırlanarak Çankaya'ya sunulamaz mû ' Öylece Erbakan, cezaevine girmekten kurtuluri Biz de, öteki bunca sorunun arasından TBMM gündeminin ilk sıralanna oturacak ve üstelik, otu)-- tanlarca "vallahi de, billahi de312 değişikliği Erba- kan için getirilmedi" gerekçesi ile üstü örtülecek üir takryyeye zoraki inanmış görünmekten!.. ; Hükümet ve TBMM'ye de ülkenin gerçekten de- mokratikleşmesi ile ilgili sorunları alabildiğine tartı- şarak çözüm getirebilecek bir zaman sağlanmış olur. , Faks:0212-6770762 E-mail: obirgitle-kolay net KÜÇÜKÇEKVIECE 1. ASÜYE HUKUKMAHKEMESİ'NDEN , 2000,318 Esas Davacı Mehmet Çolak tarafindan davalı Elena Dül-, çewe Çolak aleyhine açılan boşanma davasında: Yu-; kanda adı geçen davalı Elena Dülçewe Çolak adına • çıkanlan davetiye bıla tebliğ iade edilmiş, yapılan arastırma neticesinde adresinin tespitine ımkân olma- dığından adı geçenın 2111 2000 günü saat 09.00'da bızzat duruşmada hazır bulunması. veya kendisini ve-, kille temsil etnrip dryeceklerini bildirmesıne, aksi tak-' tirde usulün 377 ve müt. mad. gereğince duruşmamn ' gıyabında devam olunup, sonuçlandınlacağı ilan olu- - nur. 18.9.2000 Basın: 51892
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear