Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA CUMHURİYET 13 ŞUBAT 2000 PAZAR
OLAYLAR V E G O R U Ş L E R [email protected]
Demokrasi 'Cumhuriyetsiz' Olmaz
Prof. Dr. SUNA KİLİ
içero, cumhunyetleri, or-
tak adalet anlayışını, kamu
yarannı yaratmak ıçin in-
sanlann bir araya gelme-
sini sağlayan "halka ait
devletler" olarak tanımlar.
CumTfuriyet aynca ulusun egemenliği
elinde tuttuğu ve bunu belırli süreler
için seçtiği milletvekılleri aracılıgıyla kul-
landığı birdevletbiçimidir. Cumhuriyet
rejimi gücün temelde halkta olduğunu
benimser. Cumhuriyetçılik ulusalcılığı
ve katılımcılığı öngörür.
Demokrasi, cumhuriyet anlayışından
doğmuştur. Demokrasi herkesın yalnız-
ca kendi yarannı düşündüğü, istediğini
yaptığı bır rejim değildir. Cumhuriyet-
çi anlayış özgürlüklerin çerçevesini çı-
zer ve aynı zamanda yasalann ahlaksal,
etik bırözü olması gerektiğini vurgular
ve kamu yarannı göz ardı etmez. Cum-
huriyetçi hukuk sistemi kamu yaranna
işleyen bir sistemi benimser ve bunu şu
araclarla uygular: l. Ulusun, halkın ege-
menliği, 2. Hukuk devleti, 3. Seçimle gö-
reve gelen ve denetlenebilir bir Meclıs
ve yürütme erki. Bu sıstem özgürlüğû
sağlar, özgürlüğû korur. Cumhuriyetçi
özgürlük aynca kamu yaranna çalışan
bir hükümet sistemi demektir. Bu sistem
içinde hiçbir yurttaş bir başkasının so-
rumsuz baskısı altına giremez. Cumhu-
riyetçilik, kamu yarannın saptanmasın-
da yurttaşın katılımcı olmasını öngö-
rür. Kamu yarannı düşünmeden özgür-
lüklerden söz etmek akla yatkm değil-
dir.
Batı'da cumhuriyetler ve cumhuriyet-
çilik: Çiçero, Poiybius, Plutarkgibi dü-
şünürler cumhuriyetçi özgürlük anlayı-
şını geliştirerek neredeyse iki bin yıl sü-
reyle demagoglara, krallara ve impara-
torlara karşı direnme geleneğını oiuştur-
dular. Sonradan Montesquieu ve J J .
Rousseau gibı düşünürler cumhuriyet-
çi terimleri kullanarak cumhuriyetçilık
geleneğini güçlendirdiler. ABD'de John
Üniversitesi
Adams, James Madison ve Alesander
Hamiltou gibi düşünürler özellikle Fe-
deralist Essays -1787/1789- (Fedenıki
Makaleler) adlı yapıtta cumhuriyetçi
geleneğini vurguladılar. Ancak sonraki
yı 1larda "cumhuriyetçüik" teriminin
gerçekten ne anlama geldiğine fazla
önem verilmedi. Bazı düşünürlere gö-
re cumhuriyetçüik "demokrasi" idi; ba-
zılanna göre hukuk devieti; büyük ço-
ğunluğa göre de cumhuriyetçilik kral-
lann olmadığı ya da ihtilali destekle-
yen bir sistem olarak yorumlandı. Zera
Rnk, Caroline Robbins. Gordon Wood
ve Quentin Skinnergıbı duşünürienn bu
konuda çalışmalan ve yayınlan olma-
sa, Batı'da neredeyse 20. yüzyıl boyun-
ca cumhuriyetçi felsefe işlenmedi, cum-
huriyetçi felsefe ölü bir felsefe haline dö-
nüştü.
Siyasal gelişmeler, özellikle Ameri-
kalıanayasahukukçulannı 1980'leror-
tasında yenıden cumhuriyetçilik felse-
fesi ve cumhuriyet kurumlan üzerinde
çalışmaya ıtti. Ronald Reagan, 1981 yı-
lında başkan olunca, federal yargıçlan
ve federal kurumlan fazla "aktivbt"
olarak eleştırdi. Bunun üzerine Frank
Mkheunan ve Cass Sunstein gibi Ame-
rikalı hukukçular, hukuk fakültelerinde
cumhuriyetçi doktrin çalışmalannı can-
landırarak tek taraflı, "yanlı" yasalara
karşı kamu yaranru korumak için yar-
gının "müdahale" hakkının doğduğu
görüşleri gelıştirdiler.
Önemle vurgulanması gerekir ki:
Cumhuriyetçi öğreti (doktrin) "Hbera-
lizmrv
in yanıtlayamadığı bir önemli so-
runu çözebilmektedir. Çünkü cumhuri-
yetçilik özgürlüğün "mannki temetini",
"manbki nedenini" kişinin yaran, kışi-
nin çıkan görüşünden öteye taşıyarak ka-
mu vicdanı, kamu aklı, kamu us'u, ka-
mu yaran doğrultusunda bu özgürlüğû
sağlayacak siyasal kurumlann oluşma-
sıru öngörür. Cumhuriyetçi getenek öz-
gürlüğün 'eşit yurttaşlık' gerektirdiğini
vurgular. Bu nedenle "kişisd çıkartar",
"keyfi hükümet" yaptınmlanyla kamu
özgürlüğünü usulsüz birbiçimde tehdit
edenlere karşı cumhuriyetçi düşünür-
ler, cumhuriyet ilkeleri adına bu durum-
lara karşı çıkıyoriar. Temelde, cumhu-
riyetçi felsefe yönetim ve özgürlük ya
da yönetim aracılıgıyla kamu yaran doğ-
rultusunda ortaklaşa paylaşılan bir ada-
let anlayışı ile özgürlüğe ulaşmamızı
öngörür. Cumhuriyetçi anlayış 'özeli'
değfl, 'kamu yarannı' ön planda rutar.
Cumhuriyetçiler inanmaktadıriar ki top-
lum olmadan özgürlük olamaz ve hukuk
olmadan da özgürlük korunamaz.
Batı'da cumhuriyetçilik felsefesini in-
celeyen, savunan, bu doğrultuda yayın
yapan en önemli düşünürlerin ABD'Ii
hukukçular arasında olduğunu söy leye-
biliriz. Bunun birçok nedeni var. Örne-
ğin, Cumhuriyetçi Parti'nin içindeki aşı-
n sağ kesim demokrasi adına ve demok-
rasiyi kullanarak ülkeyi sağa, kiliseye
(ABD'nin, Avrupa'ya göre, genelde,
daha dindar olduğu gerçeği de göz önün-
de tutularak), kişısel çıkar ve değerlere
öncelik tanıyarak, sosyal adalet anlayı-
şından uzakJaşarak cumhuriyetçi deger-
leri tehlikeye soktuklan gerçeği... Diz-
gin tanımaz, denetlenmek istemeyen
küreselleşme yandaşlan da girişimleri-
ni demokrasi adına, demokrasiyi kulla-
narak yapıyorlar. Birkaç ay önce "Seatt-
le"da yaşananlar, "Seame''dan yükselen
protesto sesleri, kişi ya da büyük serma-
ye gruplannın çıkarlannı değil, kamu ya-
rannı gündeme getirerek bir anlamda
"cumhuriyetçiliği'' savundular.
Türkiye'de cumhuriyet we demokra-
si: Ülkemizde bır süredır gündemde olan
"Cumhuriyet mi, demokrasi mi?" tar-
tışmalan anlamsız. Amaçlanan, cum-
hunyetımizin daha da demokratikleş-
mesidir. Cumhuriyetimizin özgün bir
kunıluşu var. Bu cumhuriyet bir kurtu-
luş savaşi sonrası, ihtılal sonrası kurul-
muştur. Cumhuriyetimiz yalnızca bir
ad, bır terim değildir. Belirli sürelerde
milletvekillerinin, bakanlann, devlet
başkanının seçildiği bir rejim değildir.
Cumhuriyetimizi kuran güçlerden biri
de askerdir, ordudur. Bu nedenledir ki
ordu, cumhuriyetin ve cumhunyetçi de-
ğerlerin korunması ve sürekliliği konu-
sunda duyarlıdır, kararlıdır.
Cumhuriyetimiz, yok edilmek iste-
nen bir ulusun yeniden dirilişini simge-
leyen bir rejimdir. Bu nedenle, yukan-
da belirttiğim gibi Batı 20. yüzyılda,
genelde, cumhuriyetçi değerler üzerin-
de durmazken "cumhuriyet" ve "cum-
huriyetçi" değerler özellikle 1923-1950
Türkiyesi'nde üzerinde önemle duru-
lan konular arasındadır. Cumhuriyetçi
anlayış çağdaşlıkla eşanlamb değerien-
dirilmiş, devrunier bu anlayış içinde uy-
gulanmıştır. Bu bağlamda belirrmek is-
terim ki bir üike kendini öyle tanunla-
varak cumhuriyet olamaz, İran örne-
ğinde olduğu gibi. Cumhuriyet çağdaş-
lık demektir.
Unutmamak gerekir ki Roma döne-
mınden bu yana cumhuriyetçi hukuk
sistemi hep "halkın egemenliği" görü-
şüne dayanmıştır, çünkü halkın egemen-
liği özgürlüğün ve kamu yarannın teme-
lini oluşturur. 1921 Anayasası, "ulusun
kayıtsız şartsız egemenliği" görüşüne
dayanarak daha Kurtuluş Savaşı döne-
minde cumhuriyet rejimi doğrultusun-
da kesin bir adım atıldığının kanıtıdır.
Cumhuriyetçi öğreti (doktrin) kamu
yaran görüşünü benimser, izler. Öte yan-
dan liberalizmde gerçek bir kamu ada-
letı anlayışı yoktur. Yalnızca rekabet
içindeki bireysel çıkarlan uzlaştırma
çabası vardır. Cumhuriyetçiler özel ke-
simı yadsımazlar.
Ancak cumhuriyetçi doktrin ortak ka-
mu menfaati üzerine oturur. Cumhuri-
yetçilik bireysel yaşamın çoğulculuğu-
nu, çeşitlilik ve hoşgörüyü yadsımaz.
Ancak adalet konusunda ortak bir gö-
rüşe varmadan, kamu yaran doğrultu-
sunda işbirliğı yapmadan özel yaşam-
larda güven olamaz; insanlar kanşıklı-
ğa ve yalnızlığa ıtilırler
Demokrasivi kullanarak hem demok-
rasiyi ve hem de cumhuriyeti yok etmek
ghişimleri oiabilir. Ancak cumhuriyet
yaşarsa, demokrasi bir süreç içinde ku-
rulabflir. Fakatcumhuriyeti yok ederse-
niz demokrasiyi de yitirmiş ohırsunuz.
Demokrasiyi kullanarak ülkeyi bölme-
yi, parçalamayı, hatta şeriatı getirmeyi
amaçlayabilirsiniz. Cumhuriyeti u
nu-
maralayarak", cumhuriyeti kendine öz-
gü felsefesinden uzaklaştırmaya çaba-
layabilirsiniz. Kısacası, bölücülüğü, par-
çalamayı, Sevr'i, cumhuriyeti numara-
lamayı, şeriatı getirmeyi hep demokra-
siyi kullanarak ve demokrasi adına ya-
pabilirsiniz. Sosyal adaleti yok eden,
toplumsal dengesizlikleri körükleyen
denetımsiz kûreselleşmeyi savunabilir-
siniz.
Ancak tüm bu saydıklanma cumhu-
riyet, gerçek cumhuriyetçi anlayış tep-
kisiz, tarafsız kalamaz. Demokrasiyi
kullanarak laik cumhuriyet otontesini yok
etme girişimlenne direnme cumhuriyet
adına, cumhuriyetçilik adına direnme
en doğal hakkımızdır.
Demokrasi adına hep "azeH" savu-
nabilirsiniz.. ABD'de Reagan yöneti-
minde olduğu gibi toplumsal eşitliği ze-
deleyen yasalan, demokrasiyi kullana-
rak hazırlar ve uygulamaya koyabılirsi-
niz. Ancak cumhuriyet bu uygulamala-
ra karşıdır ve karşı çıkma hakkını kul-
lanacaktır, kullanmaktadır.
Demokrasiyi kullanarak özclleştir-
meyi hızlandınp toplumsal dengeleri
altüst edip sosyal adaletten uzaklaşabi-
lirsiniz ve tüm bunlan demokrasiyi kul-
lanarak ve demokrasi adına yapabilir-
siniz. Ancak cumhuriyetin bu girişim-
lere dur demek hakkı vardır.
Cumhuriyetimizin kuruluş felsefesi
ilericidir. llericiliktir. Ortak üst kimliği
oluşturan Türkiye Cumhuriyeti yurttaş-
lığı ülkenin birliğinin vedirlik vedûzen-
liğının güvencesidir. Ortak kûnliği ırk
yaratmaz; tarih ve kültür yaratır. Cum-
huriyetimizin feisefesi bBİeşdrid, bütün-
leştirici ve çagdaşlasönodır. Onun için
önceiikle cumhuriyet
Beyoğlu'ndan üstü
başı perişan insanların
'. geçemediği.dahadoğ-
rusu geçirilmediği gün-
lerdeydik... Güzel pas-
Z- tanelerde o günlerin sa-
* natçı takımı oturur,
* önemli konularda konu-
şur, tartışırlardı. Nisu- . .
az'lar, Bayian'lar, Tokat-
lıyan'lar, üstü başı temiz efen-
diden yaşlılar, genç şiir, öy-
*• kü heveslileri...
Bir sinsi yağmurun ağlar
' g i b i düştüğü bir akşamüs-
M 'tüydü. Sinemadan çıkmıştık.
Bir kahve, bir pastane! To-
katlıyan'a girdik. Koskoca
pencerenin önünde yerleşip
geçip gıdenlerı seyre başla-
• dık. Dostumeskibirkentli, bir
;
aydın.. hep burda yaşamış,
bJrkaçyıldaParis'lerde... iki-
de bir yabancı sözcükler kul-
tanan toplumun nasıl kurta-
nlıp çağdaş bir yaşama ka-
vuştuaılacağı konusunda dü-
şünceleri olan biri... Yazarak,
konuşarak ders veriyor biz-
lere, çevresine!..
Savaş yeni bitmişti. Tek
parti dönemi sona eriyordu.
Yeni partiler, yeni insanlar çık-
mıştı ortaya... Kötüye yoru-
yordu dostum bu gidişi! "Aya-
ğa düşüyor şu demokrasi
dedikleri'" diyordu. "Ayakta-
hmı işbaşına gelirse sen bek-
le devrimleri, Batılılaşmayı,
uygariığı..."
"Işte böyleleri doldu Istan-
bul"a, dedı bırden elıyleönü-
müzden geçen bir genç ada-
mı göstererek... Baktım, ür-
kek bır hayvan gibi sağına
soluna bakarak yürüyen bi-
ri! Bir taşralı, bir Anadolu ın-
sanı... "Taşı toprağı altın " de-
dikleri Istanbul'a yorganını
torbasını kapıp gelenlerin ön-
cülerinden... "Bunlar dola-
cak yakında, oturacak yer
EVET/HAYIR
OKTAY AKBAL
İstanbul'da Yaşamak
Derken..•••
bulamayacağız." Çevremiz-
deki yaşlı beyler de aynı duy-
guyu mu yaşadılar? Hepsinin
yüzünde bir garip antam.
Kimlerdi Tokatlıyan Ote-
li'nin ön cephesinde oturup
içkilerini ağır ağır yudumla-
yanlar? Emekli konsoloslar,
elçtler, eski siyasetçiler, yazar-
lar, gazeteciler, işadamlan,
kalburun üstünde kalmayı
becerenler...
"...Taşra, Istanbul'u efe ge-
çiriyor, azizim" dedi dostum.
"Üç beş yıl sonra sen bura-
yıgör, kebapçılar, lahmacun-
cular, işkembecilerdoldura-
cak bu güzelim caddeyi..."
"Ne yapalım, halkımız, sev-
gili halkımız uyanıyor" diye-
cek oldum. ŞÖyle kötü kötü
baktı beni de küçümser gibi.
Öyle ya, ben de biraz taşra-
lı değil miydim? Anadolu'dan
değıl, Istanbul taşrasından,
Fatih'ten, Karagümrük'ten!
Sık sık anımsanm o ellili yıl-
lann istanbulu'ndaki değişi-
mi! Biryanlışmtydı, birbozul-
ma mı? Istanbul yavaş ya-
vaş başkalaştı. Yeni insanlar,
yeni mahalleler, gecekondu
denilen yerleşimler. En güzel
yerlerde görülen değişik in-
sanlar... Ama kaçınılmaz bir
şeydi bu. Ister istemez ola-
caktı. insanlarımız çoğala-
caktı. Işsizlik artacaktı. Top-
raklar yetmeyecekti. Hete de-
mokrasi, hak, hukuk sözleri,
iyiden lyiye yaygınlaştıkça,
çoğulcu sistemin gereği Ana-
dolu'nun en uzak
kasabalanna, köy-
lerine kadar yay-
gınlaşan "Herkesin
eşit haklara sahip
olduğu, herbireyin
yurttaş sayıldığı"
düşünceleri iyi kö-
tü yanlarıyla, yo-
rumlarıyla kafalara
işlendikçe, büyük kentlere
atam hızlandıkça hızlanacak-
tı.
Sonra yıllar geçti! Bir gün
Beyoğlu'ndan geçerken bir
de baktım, benim çocukluğu-
mun sevgilisi Glorya Pasta-
nesi'nin Tatlıses Lahmacun"
dükkânı olduğunu görmez
miyim? Zaten cadde boyun-
ca kebapçılar, tşkembecifer..
kısacası güneydoğu, doğu
insanlarımız bizim sevgili cad-
demizi "işgal" etmişlerdi, da-
ha doğrusu "feth" etmişler-
di!
Biz kentlilerin düşlediği Is-
tanbul artık yok! Boşuna ara- ,
mamalı elden kaçınlan de--"ji'
ğerieri. Yeniden yaratmaya''.'•
dakalkmamalı...Istanbules-,:',
kiden belirli bir azınlığın ma- ?•*
lıydı, şimdi bütün ülkenin...
Bir zamanlar Istanbullu ol-
mak bir ayncalıktı, o kadar ki
uzun yıllar boyunca Istanbul
doğumlularaskertik bile yap-
mazlardı. Isteyelim isteme-
yelim, beğenelim beğenme-
yelim, bu değişimı yaşadık,
daha da yaşayacağız!..
Buna yozlaşma da bozul-
ma da desek gereksiz! Bizim
insanlanmız başardı bunu.
Bir zamanlar yönlendirme-
ye, eğitmeye, çağdaşlaştır-
maya çalıştığımız insanlan-
mız...
TV'lerde, basında birtakım
ucuz tartşmalan, suçlamala-
n dinlerken, okuri<en bu tür
düşüncetere gittim işte...
Okuma Yazma ve Uygarlaşma
BurhanGUNEL
• ^ ^ ^ •^•r-azı, bellektir.
^ L F Toplumsal bel-
^ ^ ^ r lek ise, yazı-
^ t nın, yazılı me-
• tınlenn bıriki-
- ^ L . miyle kendini
oluşturur.Sözkonusu bin kimin
insanlann kurtammına sunulup
yeni kuşaklara yararlı olabil-
riSe*' içî* "okuma uğraşı" ge-
rekmektedir. "Okuma''nın ger-
çekleşebilmesi içinse, önceiik-
le bu gerekliliğin kabul görme-
si, bilinçte yer alması gerek-
mektedir.
Basit bir akıl yürütmeyle bu
çıkış noktasına ulaşmışken, he-
men dönüp toplumumuza ba-
karak şu sorulann yanıtlannı
bulmaya çalışabilınz:
• Toplumumuza "belleksiz
toplum" denmektedir; bu sap-
. tama doğru mudur? Yoksa, top-
' lumsal belleğimiz oluşmuş mu-
dur?
• Toplumumuzu oluşturan
bireylergünlükyaşam içerisin-
de, yaşamlannı güzelleştirerek
anlamlı kılabilecek, renklendi-
rebilecek sanatsal, kültürel et-
kinliklere izleyici ya dayaratı-
cı olarak katılma gereksinmesi
duyuyorlar mı?
• Toplumumuzun bireyleri,
gelecek için projeler oluşturup
uygar toplum/uygar birey ol-
manın gereklenne ilişkin yeter-
li çabalarda bulunuyorlar mı?
Yani, daha mutlu, daha eşitlik-
çi, daha güvenli, daha güzel bir
dünyada yaşamak için bireysel
çabalarda bulunup toplum bilin-
cini ileriye doğru devindirip
yönlendirebiliyorlar mı?
Yamtlar ne yazık ki olumsuz-
dur.
Sorulara dönerek durum sap-
tamasında bulunursak:
"BeUeksiz toplum" olduğu-
muz için, bilimsel bilgiye de sa-
natsal birikime de ulaşamamış,
verilenle yetinen, giderek veri-
len kadannı bile almayan, al-
mak istemeyen, dahaçok da din
şemsiyesinin altına girerek in-
sanlığin geçmişini üstünkörö
yonımlayıp günü yüzeysel bir
yaşam anlayışıyla geçiren, ge-
leceğe de ölümün gerçekleşece-
ği bir oluşum olarak bakan, "te-
vekkül sahibi" bıreylerin ço-
ğunlukta olduğu bilisiz, bilinç-
siz ve amaçsız bir toplum oldu-
ğumuzu söylemek olasıdır.
Dolayısıyla, günlük yaşamın
yeme içme, bannma, eğlenme
ve cınsellıği yaşama düzlemin-
de, gövdenin üzerinde geçiril-
mekte olduğu sonucunun da ko-
laylıkla altı çizılebilir.
Geleceğe ilişkin olarak da,
böyle bir yaşamı en alt düzey-
de sürdürmeye yeterli öğelerin
korunacağı bir ortamın güven-
cesini sağlayacak ekonomik ko-
şullann oluşturubnası (köşeyi
dön ve kendini kurtar anlayışı)
ile "ötetd dünya"da yer kapma
anlayışının çakıştıgı, örtüştüğü,
birbirini tamamladığı bir anla-
yış ve bakış öne çıkmaktadır.
Yaşamın bu yüzeysel ve be-
densel akışı içinde, varlığım sür-
dürebilmenin en alt düzeydeki
koşulu olan teknik bilgi ise ez-
berci bir eğitim süreci ile birey-
lere aktanlmaktadır.
Bu olgu, "çağdaş" bir top-
lum görüntüsü oluşturmaktay-
sa bile, "uygar" bir toplumun
varlığım gercekleştirememek-
tedir.
Arayan, soran, irdeleyen, eleş-
tiren, gelecegin oluşmasına kat-
kıda bulunan bireylere ise, bu
yüzeysel yaşam anlayışının ege-
men olduğu toplumumuzda ge-
reksinim duyulduğu söylene-
mez.
Verilenlerle yetinen ve kendi-
ni, yaşamı, ülkeyi, dünyayı, var
olan her şeyı sorgulamayan bir
toplum için "çağdaş" olmak bi-
le fazladır aslında. (Nitekim 01-
kemizdA ^irtakım güçler toplu-
mu çağın gerisine çekip götür-
mek için her şeyi göze almış
durumdadır ve savaşımını sür-
dürmektedir.)
Bütün bu saptamalar ışığın-
da olguya baktığimızda; öykün-
meci, edilgen, tembel, gelece-
ğe ilişkin uygarlık hedefleri ol-
mayan, bencil, çıkarcı, ezberci,
kolaycı, "Tann'yaemanet" bi-
reylerin oluşturduğu bır top-
lumda "yaa" ve "okunuı''nın
kendine yer bulamamış olması
hiç de şaşırtıcı değildir.
Yanı sıra, sanatın hiçbir dalı
(gerçek sinema ve müzik bile)
böyle bir anlayış içindeki top-
lumda olmazsa olmaz gerçek-
liğirve ulaşamayacaktır.
Bu çizgilerin genel görünümü
oluşturduğu ve "istisnalann"
genellemeyi bozamadığı birtop-
lumda, böyle bir yaşam anlayı-
şı içinde "sürü" özellikleriyle
zırhlanmış bıreylerin niçin ki-
tap okuması ve sonunda uygar
ohnası gerektiğini, bunun niçin
zorunlu ve gerekli, yaşamsal bir
süreç olduğunu bıkmadan usan-
madan anlatmalıyız.
Bireysel gücümüz bu zorun-
luluğu inandıncı çizgiye taşı-
maya yetmiyor, ama devletin
eğitim politikalanmn yanı sıra
ekonomi politikalanmn da de-
ğiştirilmesinin, insanlann insan
olma yolunda eğitilmesinin ge-
rektiğini biliyoruz.
PENCERE
- " * . • •
Geç SalanlarL
Bir büyük liman.. * H *
Limanda demiıiemiş boy boy tekneter.. '
Rüzgâr keşişlemeden esiyor..
Tekneter, en büyükten en küçüğe, rüzgâra göre ko-
nuşlanmışiar.
Ki buna denizcilikte "salmak" deniyor.
Ne o, rüzgâr lodosa mı çeviriyor?..
Teknelerde bir tedirginlik başlıyor, ister istemez
rüzgâra göre salacaklar.
Küçükler çabuk salacak..
Büyükler geç salacak..
Az sonra limana bakan kişi, tekneleri tek düzen-
de göremeyecek..
Şaşırmasın!..
•
Türkiye şimdi bu konumda Rüzgânn yönü değiş-
ti; ama, kimi geç salıyor..
Kimi erken salıyor..
Denizcilik argosunda "salmak" deyimi insanlar
için de kullanılıyor; bir gerçeği geç algılayan durgun
zekâlı kişi gırgıra alınıyor
-Geçsaldı!.. x, , .
G e r ç e k n e ? . . *' '"-••"*"-'
Bu ülkede artık komünizm tehlike değil, trtica baş
tehlike!..
Rüzgânn yönü değişti..
Ancak kimi sivri zekâlı erken salıyor, kimi durgun
zekâlı geç salıyor . * r
• '
rttihat ve Terakki'nin önde getenlerinden Halil Pa-
şa, Enver Paşa'nın amcasıydı. Otuz altı yaşmday-
ken Irak'ta "Genel Vali ve Ordular Grup Kumanda-
nı" oldu. Astığı astık, kestiği kestik, çevresinde bir
sûrü dalkavuk...
Savaş yenilgiyle sona erince Halil Paşa'nın hem
talihi döndü, hem nevri!.. İstanbul'da kurulan yeni
hükümet Ingilizlerin dümen suyuna girmiş, Halil Pa-
şa'yı savaş sorumlusu diyefellik fellik anyordu. O gün-
lerde Halil Paşa Erenkoy'de bır arkadaşının köşkün-
de saklanır, tabancasını yanından eksık etmezmiş.
Bir gün oturma odasında arkadaşıyla tavia oynar-
ken kapı açılmış; bir Türk komiser, arkasında işgal
kuvvetinden yedi-sekiz yabancı asker içeri dalmtş-
lar.
Komiser, Paşa'yı sırhnda entari, elinde tavia zar-
lanyla görünce, dayanamamış:
- Paşam, demiş, mars oldunuz!.. "*'
Otesini berisini yoklayıp tabancasımn yanında of-
madığını anlayan Paşa;
- Evet, hep yekle mars olduk!.. -• *
Küçük bir olay bu!..
Asıl büyük olay, Birinci Dünya Savaşı'nın yenilgiy-
le sona ermesiydi.
Rüzgâr o büyük olayia dönmüştü. _ ^ ,.
•
"Soğuk Savaş" Sovyetler'in yenilgisiyle noktaia-
nınca rüzgâr dönmüştü..
Ama kimi geç saldı.. ,<
Kimi erken..
199O'lı yıllarda Türkiye'yi içten dtştan ırgalamaya
başladılar..
Doğrusu Türkiye de biraz geç saldı..
Ama saldı.
Devlet gemisi 'komünizm" yerine "irtica*y\ teh-
dit belleyince ne olacaktr?..
Ne olacağı görülüyor, ister istemez bu limandaki
bütün irili ufaklı tekneler yeniden vaziyet alacakiar.
Vaktiyte Islamcı konuşlanmaya göre durumunu ayar-
layan çoğu şirket, hokjing, tetevizyon, medya gru-
bu, erken ya da geç salıyor; dinci kesimde kendisi-
ni ayartamaya çalışan çaltşana...
Haydi hayırlısı!..
. , • • # •
YAKIN TARIH
GÖZDEN
KAÇMASINÎ
Aydm Engm yaşadığımız
günlerin kıtabınj yatdi:
Tırmıka Tırmık.
• IZUfR 232-463 82 90 • AMKARA
tpmstm T
Hftı>ltH
r*vkrk«|turc«> »st w*w ykrtulttır con
l«f*ra#t satif;
t
amı
iim
ac?
TURKCELL»
BİLİNMEYEN
NUMARALAR
TÜRKÎYE'DE ILK DEFA
vnmck col
\
i. Cep tı.l«.'(onunu/ıl.ın
: Turkıfll r>ılnuiK\ııı Nıım.ııalar Scrvisini arayın.
Öğrenmek istediğini/ 1 ıırkıcll mım.ır.tl.ıruıa anmda ulaşın...
" ı»iin 24 saat
(f))TURKCELL
f ^ ^ Çünkü iletişim çok şeyi değiştirir