23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
4 EKİM 2000 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFAJ 17 TEKE'e hizmet! Belgelere bakıp TEKEL'de sendika, vakıf, dernek bünyesinde görev alıp yönetimin dümen suyundan gttmeyenlerden sürgüne uğrayan bir memurun atandığı yerde kadro olmadığını, boşalttığı kadro için de "personele ihtiyaç var" dendiğini yazmış, "Insan babasının çiftJiğinde bile bir işe kalkışırken kâhyasına danışın bunlar 'keyfimin kâhyası mısın' dercesine iş yapıyorlar" demiştik. TEKEL Genel Müdürü Mehmet Akbay yazılı açıklama göndermiş, "Sanırtm hiç kamu hizmetinde bulunmadığınızdan, görev alanı ülke sathına yayılan bir kuruluşu çiftlik-kâhya gibi yakışıksız benzetmelerle yıpratmaya çalışıyorsunuz... Yazdıklarınız bilmiyorum kime ve neye hizmet ediyor" diyor. Hemen yanıtlayalım; ulusal varlığımız TEKEL'i parçatara bölerek yabancı sermayeye peşkeş çekmek isteyenlere hizmet etmiyoruz! Tei: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97Elektronik posta: som@posta.cumhuriyeLcom.tr - Attın Portakal, parasız kalmış... "Portakal suvu satsınlar!" allahi de billahi de cebime bir kuruş para girmedi. Cebime bir kuruş para girdiyse nah şuradan şuraya gitmek nasip olmasın. Ne diyorsunuz, neden zaten bir yere gide- mezmişim. Geldiğim gibi giderim; hür bir memleket- te yaşıyoruz... Özel uçağımla geldim istersem özel yatımla giderim. Özel mülkiyete saygı gösterin... Benim amcam bu memleket hür olsun diye neler çekti biliyor musunuz? Bırakın tutmayın beni yav! Bir yere gittiğim falan yok ama beni niye tutuyorsunuz? Anlamadım? Tutuklanıyor muyum! Yok canım! Tutuklanacağımdan amcamın haberi var mı? Amcam gerekeni yapar... Tutuklanacağım yüzde yüz mü! Tutuklanırsam gideceğim hapishane güvenli mi, rahat mı, televizyonu var mı, buzdolabı var mı, am- camın haberi var mı? Amcam beni şimdi kurtarır Amca - Kurtar beni amca! Baba mı demeliyim? O benim babam değil ki amcam. - Kurtar beni amca! Amca! Amca! Amca! Yeter artık... Şakayı kakaya çevirdiniz... Bırakın be- ni... Demek öyle ha... Bırakmıyorsunuz ha... Hepi- nizin birer vesikalıkfotoğrafını çektim... Hepinizi sür- düreceğim, sürüm sürüm süründüreceğim. - Amca! Amca! Amca! Sürdür bunlan! Ben muteber bir işadamıyım. Dürüstlüğümden şüphe duyulmaz. Uluslararası itibanm var; şanım şöh- retim sınırları aştı. Yanımda bakın amcamın kartvi- ziti var. Benim amcam, benim dürüstlüğümden şüp- he duyanın alnını karışlar, alnını! Sürdüreceğim hepinizi... Benim amcam ezan dedi, bayrak dedi, vatan de- di, millet dedi. Kendi için, bizim için birşey isteme- di. Kendim için bir şey istiyorsam namerdim dedi. Ben de kendim için bir şey istiyorsam namerdim. Ama şimdi kendim için bir şey istiyorum. Bana bir Kuranıkerim getirin, Türkçe olsun. Bir de seccade bulun, ipek olsun. Iki rekat namaz kılacağım... Bakın bir daha söylüyorum: Cebime bir kuruş pa- ra girmedi... Abdesli ağzımla yemin ediyorum, val- lahi de billahi de cebime bir kuruş para girmedi, is- terseniz yeminli murakıplara sorun. Bırakın gideyim yav... Gidiyor muyum! Yaşasın vatan, millet, sakarya! Nee! Hapishaneye mi gidiyorum? Hem de cebi- me bir kuruş para girmediğini anladığınız halde ha! Paralar cebime sığmaz mıymış... Paralan çuvallara doldurup mu götürmüşüm... Filme de mi çekilmiş... - Amca! Sen kendini kurtanrsın ama yaktın beni! SESStZ SEDASIZ (!) NURİKURTCEBE Yüksek Yerilim Hattı erdincutkufâ yahoo.com Istanbul'a böyle metro olmaz abi; utancımızdan yerin dibine girdik! Hakkâri'ye Sanat Köprüsü ve Çomım Küttür Bakanı Istemihan Taiay'la yıl- dızı barışmayan Paris'teki kültür ata- şesi Vecdi Sayar, Hakkâri'ye kültür müdürü olarak atanmış ve daha son- ra memuriyet yaşamı sonlandınlmış- tı. Böylece devlet bir kültür adamın- dan daha kurtuldu ama millet için ay- nı şey söylenemez! Sayar, Hakkâri'de verdiği "Hakkâri için Istanbul'da daha yararlı olurum" sözü- nü tuttu ve Istanbul'la Hakkari arasın- da "Sanat Köprüsü" kurdu. Hakkâri için 8 Ekim'de Istanbul'da bir dizi et- kinlik başlıyor... 12 Ekim'e dek sürecek tiyatro ve konserterin geliriyle 14 Ekim'de Hakkâri'ye gidilecek. Film gösterimle- ri, plastik sanatlar ve karikatür sergile- ri, şiir ve müzik dinletileri, söyleşi ve im- za günleri, tiyatro oyunlan ve konser- lerle Hakkari şenlenecek... "Sanat Köp- rüsü"ne katılan sanatçılar, gazeteciler hiçbirücretalmayacak... Her şey Hak- kari için olacak... öte yandan 5-8 Ekim arasında Ço- rum'da da bir kültür etkinliği var "Genç Yorumcular Oda Müziği Yarışması" yapılıyor. Klasik müziğin Gürer Ay- kal, Michelle Margand, Suna Kan, Ayfa Erduran, Ayşegül Sanca, Er- dem Bilgen gibi büyük ustalan- j$ nın jüri üyeliği yapacağı yanşma hiç kuşkusuz Çorum'a apayn bir renk katacak... Klasik Batı müziğini Anadolu'yataşıyan bu yanş- manın altındaki isim iseÇorum II Kül- tür Müdürü Mümtaz Idil.. Idil birza- manlar Ankara'da görevliydi; Istemi- han Talay'ın hışmından kurtulamadı! Devletin Eğrtimde EşitsizJiğe Katkısı GÜRBÜZ VÖRÜK Katıldığım birçok açıkotu- rumda, başta sendika temsil- cileri olmak üzere bazı kesim- lerin katılımcılan eğitimde eşrt- sizlik olduğunu ve bunun da sebebini özel okullar olarak göstermeye çalışmaktadırlar. Yani paralı eğitim. Öncelikle bu görüşe katıl- mam mümkün değil. Zira ya- pılan^araştırmada özel okul- larda öğrenim göreri öğrencT' velilerinin yüzde 7O'e yakın bir kısmının sabit gelirli, yani bord- ro mahkûmu tabir edilen kişi- ler olduğu ortaya çıkmıştır. Ben de öğretmenliğim döne- minde zorlanarak kızımı bir özelokulavermiştim. Burada bir eşitsizlik olamaz. Olsa ol- sa velilerin aşın fedakâriığı söz konusudur. Birçok velinin, ya- tınm olarak çocuğunun eğiti- mini görmesinin hiç bireşitsiz- liği beraberinde getirdiğine inanmıyorum. Özel okulları birtarafa bıra- kıp resmi okullara bakmamız gerekir. Zira asıl eşitsizlik bu okullarda ortaya çıkmaktadır. 2000 üniversite sınavında başanlı olan resmi liselerfen, Anadolu, askeri ve Anadolu öğretmen liseleriyle süper li- selerdir. Süper liseler not or- talaması 4.00 ve üzerindeki öğrencileri alırken diğer lise- ler ise öğrencilerini sınavla al- maktadırlar. Yani Sayın Milli Eğitim Bakanımızın dediği gi- bi "Bu öğrenciler seçilmişler- dir, zeki ve başanlıdıriar." Bu se- çilmişlik ise yapılan sınavda başarılı olmayı gündeme ge- tirmektedir. Yüzbinlerce ilköğretim me- zunu öğrencinin katıldığı res- mi fen, Anadolu, askeri ve Ana- dolu öğretmen liseleri sına- vında başanlı olmak için iyi bir ilköğretim okulunda eğitim ve öğretim görmek şarttır. İyi bir ilköğretim okulu dediğimiz za- man, sınıf mevcutları az, öğ- retmenleri ikide birde değişme- yen, fiziki imkânları fazla ve çift öğretim yapmayan resmi ilköğretimleranlaşılmalıdır. An- cak böyle bir ilköğretim oku- lundan mezun olan ve sınav- da uygulanan test sistemini de öğrenebilmiş olan öğren- ciler sınavı kazanabilir. Özel okulları bir yana bıra- kırsak resmi ilköğretim okul- larında eşitsizlik burada orta- ya çıkmaktadır. Eğer ki iyi bir resmi ilköğretim okuluna gire- bilirseniz bunun sonucu üni- versite sınavlanna.kadaryatv sıyacak dşmektir. Sayıh MiÎM Eğitim Bakanımızın dediği "se- çilmiş, zeki ve başanlı" öğren- ciler iyi bir ilköğretim sonun- da sınavla öğrenci alan resmi liselere gidebilenlerdir. Yani şanslı azınlık konumundadır- lar. Bunların sayısının da 100.000 civarında olduğunu söylememiz fazla hatalı olmaz. Üniversite sınavına 1.500.000'e yakın öğrenci gir- diğj ortada iken bu 100.000 "seçilmiş, zeki ve başanlı "öğ- renci bir bakıma istedikleri üni- versitelere girebilırlerken aca- ba diğer "seçilmemiş " öğren- cilerin bir suçu mu vardır? Bu durum acaba resmi okullarda 'eğitimde fırsat eşitliği' yarat- makta mıdır? Sınavla öğren- ci alan resmi liseleri kazanan öğrenciler arasında yapılacak bir araştırmada, yukarıda an- latmaya çalıştığım gerçeği gö- rebilmek mümkündür. Hatta sınavı kazananlann büyük ço- ğunluğunun özel ilköğretim okulları mezunu olduğu da or- taya çıkacaktır. Devletin tüm ilköğretim okul- larında aynı düzeyde eğitim ve öğretim yapmamasının ge- tirdiği eşitsizlik ilköğretim okul- lannın 1. sınıfından başlamak- tadır. Hiç kimse eğitimde eşit- sizliği özel okullarda aramama- lıdır. Son olarak, 2000 üniversi- te sınavı ve tercihlerin kullanıl- masından sonra en başanlı li- selerin sırasıyla resmi fen lise- leri, özel fen liseleri, resmi Ana- dolu liseleri ve özel Anadolu li- seleri olduğunu da hatırlat- mak isterim. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇAK behicak@turk.net ^ ' ' ' ' t ı | > ı ıt ı | > ı ı \' ı ' - r S ' ı ' ı ÇÎZGİLİK KÂMtL MASARACI TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAV 4 Ekim BEATL£S'/N ÎLK PLÂĞf.. 1362 'De BUSÖM, ÜfJUJ /UGİLİZ KOCJC ge/trt££ IH iun .s. z (. 1359 YIUUPA, üeü MüziıerEfJ ertciLefJEe£K söz agAtf /-fl/£&POOLLt/ JOtfH MC <y>#r*/er, tssoeGe m/s^ıcoA/, &ETE sesr '£>/1 f'f ÛŞ BU GGc/P. 8//ZK/IÇ Yf£ fÇfAfPe, HrÇS/fZ MÜ- /Aj uuış/iMAorĞr ÜA/E KAi/UfMuç-ru BAŞSAĞLIĞI Mannara Üniversitesi Tıp Fakültesı Çocuk Sağlığı ve Hastalıklan Anabılım Dab Başkanı, Türkiye Millı Pedıatri Deraeğı Üyesi Dcğerlı lnsîLi, Değerlı hekraı Prof. Dr. MÜJDAT BAŞARAN'm vefaünı derin bır teessürle öğrendik Kendısıne Allah'tan rahmet, kederh aılesıne başsağlığı düenz. TÜRKİYE MtLLt PEDİATRİ DERNEĞt BURSA ŞLBESt BAŞSAĞLIĞI Mannara Üniversıtesı Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıklan Anabılun Dalı Başkanı Değerlı tnsan, Değerli hekım Prof. Dr. MÜJDAT BAŞARAN'm vefatını derin bir teessürle öğrendik. Kendisine Allah'tan rahmet. kederlı aılesıne başsağlığı dileriz. ULUDAĞ ÜNt. TIP FAKÜLTESİ ÇOCUK SAĞ. VE HAST. ABD. ÖĞRETİM ÜYELERİ BAŞSAĞLIĞI Mannara Üniversitesi Tıp Fakültesı Çocuk Sağlığı ve Hastalıklan Anabılım Dalı Başkanı, Çocuk Enfeksıyon Hastalıklan Derneği Üyesi, ' Değerli Insan, Değerli hekim Prof. Dr. MÜJDAT BAŞARAN'ın vefatrnı denn bır teessürle öğrendik. Kendisine Allah'tan rahmet, kedeıü aılesıne başsağlığı dileriz. ÇOCUK ENFEKSİYON HASTALIKLARI DERNEĞt Gerçek bir aydın, dost ve değerli bilim adamı Prof. Dr. MÜJDAT BAŞARAN'I kaybettik. Acımız sonsuzdur. Tüm bilim camiası, dostları ve ailesinin acılarını paylaşıyoruz. t.Ü.DETAE İMMÜNOLOJİ ANABİLİM DALI ÖĞRETİM ÜYE VE YARDIMCILARI Gerçek bir aydın, dost ve değerli bilim adamı Prof. Dr. MÜJDAT BAŞARANl kaybettik. Acımız sonsuzdur. Tüm bilim camiası, dostları ve ailesinin acılarını paylaşıyoruz. Prof. Dr. M. TEMEL YILMAZ TÜRKİYE DİYABET VAKFI BAŞKANI PANO DENtZ KAVÜKÇUOGLU Idi. İdim. İdik.' Sirkeci Meydanı'nda, o gün, o akşam üzeri tanık, olduğum bir anlık karmaşanın benzerine başka bir gün, başka saatlerde, başka bir "an'da da tanık o%; bilirdim hiç kuşkusuz... Ama hiçbirzaman "aynı"o\-'. mazdı o "an"... "Anlar" birbirini ne kadar andırsayc. lar da "aynı" olamıyorlardı... Başka bir yerde, ba£-~ ka bir "an"da "başka" şeyler yaşanıyor, "başka şej^ /er"e tanık olunuyordu... Kulağındaceptelefonu, dîn- lediklerine dalmış, bırazdan gelecek hızlı tramva^ , yın rayları üzerinde duran, bakıldığında insana saV»- ki "ölüme meydan okuyor" hissinı veren o genç kızf alana yığılmış otomobillerin motorgürültüleri, klak- son sesleri arasında iki tekerierli arabasını iteleme- ye çabalayan o simitçi; o saatte orada ne aradığı bilinemeyen travesti; o travestiye arkasından laf atan kot pantolonlu gençler; yol ağzındaki trafik. lambasının yeşil yanmasını beklemeden otomodil-' lerin önüne atılan o yaşlı kadın; boynunda asılı tah- tatezgâhı ile peşinden koşan kötü bakışlı iki adam-' dan, kaldırımdaki insanlan yararak tabana kuvvet' kaçmaya çalışan "korsan CD" satıcısı o delikanlı.?.'1 Yayalar, otomobil sürücüleri, hamallar, bekleşen irf^ sanlar... Ben... Hepimiz... O "an" için oradaydıkvef i o "an"da orada olmamızyalnızca bir rastlantıydı ^-» zim. J _f Bilinçli bir "buluşma" kesinlikle söz konusu de-v ğildi. Her birimiz başka başka yerlerden, birbirimiz- den haberimiz olmaksızın gelmiştik oraya. Her bK rimiz başka başka yerlerde başka başka hayatfaf' yaşıyorduk. O "an "a kadar birbirimizden hiç habe^- rimiz olmamıştı. O "an"dan sonra da olmayacak5 ' tı... Ama bir fotoğraf" vardı ortada. Belki bir dar«E yolumuzun ne zaman düşeceğini bilemediğimiz,©, meydanda yaşanmış, yaşadığımız bir gerçeğin, ne o "an "da, ne de o "an "dan sonra hiçbirimizin bihn- cine düşmeyecek de olsa bir birlikte yaşanmışlığın, bir ortak anının izdüşümüydü bu fotoğraf... Her bi- rimizin yaşadığı başka başka hayatlar da, süresi an- cak bittikten sonra bilinebilen "uzun anlar"û\ aslın- da. Hayatlarımız, ölçüleri aynı, ama sayılan her bi- rimizde değişen milyonlarca fotoğraf karesindeh oluşuyordu... O karelerde yer alanlarla değişiypr-; du hayatlar... Sirkeci Gan'nın karşısına düşen kavşakta, bTf' otomobilin içinde, yolun açılmasını beklerken dö-^ şünüyordum bütün bunlan... Bir meydanın günüfv her saatinde yaşanan, şimdiye kadar kim bilir kaç- kez tanık olduğum o olağan karmaşasına ilk kez fack^ lı biryerden, kendimi o meydanda yaşanan "an/ar'm, bir parçası sayarak, kendimi o "anlar"\a özdeşleş-; tirerek bakıyordum. Insanın, gördüğü görüntülenft, içinden yakaladığında kendisini daha iyi görebite-. ceğini bir gün önce gezdiğim bir sergide, Komet'tn, sergisinde anlamıştım. "Idi. İdim. İdik." adını verdP ği sergisinde Komet, başka hayatlann görüntüls^ rinden yola çıkarak, kendi kişisel tarihini, kendi ha- yatını görüntülemişti. Üstün Akmen'in Nokta der- gisinde bu sergi üzerine yazdığı enfes yazısının başlığında vurguladığı gibi, Komet kendini, başka hayat görüntülerinin içine koyarak, kendi hayatını başka hayatlaria iltntilendirerek "içini dışa" vumuşş- tu. Bu, olabiliyordu... Sergide gördüğüm resimleri, fotoğraflan, yazrta- ri, gazetekupürlerini, video kayıtlannı antmsama- ya çalışıyorum. Bilinmeyen bir kasaba okulunda çekilmiş o eski sınıf fotoğrafı gelryordu gözümün öoü- ne. Çocuklardan hiçbiri gülmüyordu... Düğün fotöğ- raflanndaki o yeni evlenmiş çiftler de gülmüyfir- du... "Yedigün" dergisinin 196. sayısında "Keüta- ne Pişiren Kitapçı - Peynir Satan Hattat!.." başhklı bir yazıda meçhul bir "inkılap aydım", mavnacılara öfkelenmişti. "Mavnalanna birermotör takmamak- ta ısrar edenler, binbir inkılap Mınasının dalgalan içinde yırtılmış yelkenler ve kınk küreklerle boş jie- re savaşıp çırpınırlar..." Küçük bir kutudan, güntfş- te eriyip beii bükülmüş bir Eyfel Kulesi sarkryordtı... İlk bakışta insana "tuhaf" gelebilirdi bütün bu gpr- dükleri. Ama vardılar. Başka başka hayatlann gö- rüntüleriydi onlar. Şimdi, bakışları kötü adamlar "korsan CD'c/"yi yakalamışlar, dövüyoriardı. Genç kız hâlâ tramvay raylarının üzerindeydi. Görüntüeü, düğün fotoğraflarındaki asık güzlü yeni evli çiffle- rin görüntüleri kadar "komik"ti. Gülmeye başlarrjş- tım... Belki de o "an"datek yülen insan bendim Sir- keci Meydanı'nda!.. • Otomobilimin radyosunda spiker, bir banka «a- hibinin kendi bankasını soyduğunu, paraların eu- vallarla kaçırıldığını söylüyordu! Bankeri yakalarraş- lardı. ölüme meydan okuyan cep telefonlu genç Kız, kaldırımın üzerinde dayak yiyen "korsan CD'ci" fle- likanlı, kendi bankasını soyan banker, o keskin {Jil- li "inkılapaydım"... Kahkahalartagülüyordum... Eli- ne, gözüne beynine sağlık Komet... Idi. İdim. İdik." Faks:0212-723 84 97 \ (e-posta: dkavukcuoglu(' tuyap.com) t B Ü L M A C A SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5SOLDANSAĞA: 1/Eskidenloıl- lanılan ve o za- manın yirmi 2 kunışu değerin- de olan gümüş sikke.2/Faiz... 4 Birpeygamber. 3/Yinelenendi- ze. 4/ Satıcıla- 6 nn kullandığı 7 tahtadantq5si... Q Bir oyun ya da filmde dinlen- 9 me süresi. 5/ Ic- raat... Japon lirik dra- mı... Hayat arkadaşı. 6/ "Marifet iltifata tâbi- 2 dir / Müşterisiz meta - 3 - -'dir" (Muallim Na- 4 ci)... Özel gezinti ge- 5 misi. II Acele, tez. 8/ Eylemleri olumsuz yapmakta kullanılan ek... Üstten sağa doğ- ° ru eğik olan basım har- 9 fi. 9/ Akdeniz çevresinde yaşayanlarda göriilen kkn- sızlık hastalığı. ', YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ OsmanUlarda, devlete ait vergilerden birinın tal)sı- lini götürü olarak üstüne alan kimse. 2/ Rütbesiz'as- ker... Düşmanlık. 3/ Belın yan tarafına asılan eğri Afap kaması. 4/ Yapım... Şırnak'ın bir ilçesi. 5/ "Şu bakır zirvelerinden ardmdan / Bir süvari geliyor — rengi" (Ahmet Haşim)... Verme, ödeme. 6/ Üstü kapalı dla- rak anlatma... Rey... Bir spor takımının gözde oyün- cusu. 7/Dikyokuş... En küçük sosyolojik birim. 8/Tut- sakhk... Işaret. 9/ Kâğıtlan bir arada tutmaya yarayan çengel... Kayak.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear