23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET S OCAK 2000 ÇARŞAMBA 14 kultur@cumhuriyet.com.tr 1920'lerden 2000'e ulaşılan süreç, modernleşme çizgisinin gelişimini gösterir niteliktedir Romanm yüzyılbk serüveniFERtDUNANDAÇ IV GregoryJusdanis'ın, Yunan toplumundaki mo- dernleşme düşüncesıninkaynaklannı irdelerken di- le getirdiği şu düşünceleri; "Getikmiş modernleş- me, özettikle de Baülı ohnayan toplumlarda, sözde doğru yoldan sapoğı içiıı değüBaühprototipfcrm asü- lanna sadık bir biçimde çoğaltdmasa için zorunhı ola- rak •tarnarnlanmamış' kahr. tthaledilenmodeflerAv- nıpa'daki muadilleri gibi işlev görmezkr. Çoğun- lukla dirençie karşılanırbır. Bu nedenJe modern ol- ma projesi, içinde bulunulan yere göre değişir.^*); 20. yüzyıl sonunda romancılığmıızııı 'ynzyd'ına ba- karken yapacağımız tespitler için kapı aralayıcı ola- bilir diye düşünüyorum. Romanın, bizde, 19. yüzyılda başlayan serüveni, asıl ivmesine 20. yüzyılda kavuşur. Batılılaşmanın sunduklanyla modern romanın doguş kaynaklan neredeyse aynı yıllara denk gelir. Bilüıendir, ilk adım çevirilerle başlar Yusuf KamiIPaşa'nın Fene- lon'dan çevirdiğı 'Telemak' 1862 de yayımlanır. Türkçede ılk roman ise Şemsettm Sami'nin 'Taaş- $uk-i Talat ve Rtnat'ıdır (1872). Yeni bir yüzyıla çeyrek kala; Ahmet Mhhat, Na- mık Kemaİ Samipaşazade Sezai, Mehmet Murat, Recaizade Mahmut Ekrem, Nabizade Nazım, Halit Ziya Uşakügil. Hüseyin Rahmi Gürpınar, Hüseyin Cahit YalçıiL, Vecihi'nm bu alandakı urunlenni gö- rûyoruz. Bu süreç, romanda bir başlangıç çizgisini oluştu- rur. Yeni yüzyıün ilk çeyreğinde öne çıkanlar ise kuş- kusuz, Halit Ziya Uşaklıgil, Mehmet Rauf, Hüse- yin Rahmi Gürpınar. Haüde Edip Adrvar, Reşat Nuri Güntekin. Yakup Kadri Karaosmanoğhı, Pe- yami Safa. Mahmut Yesari'dır. Denebılir kı; modern romanın kuruluşunu, bun- dan böyle alacağı yolun belirleyiciliğini hazırlayan- lar da bunlardır 1930'lardan 1950lere dekiştevivar 11./ 20. yüzyılın romanın yüzyılı olması, "gedk- mişmodernteşme" düşüncesinin toplumsal yapıda- kı bıçımlenış sürecıyle de açıklanabilır, sanırım! Bu düşüncenin yaygınlaşnnlmasında, en azından, dile getirilmesinde romannVromancının başlangıçta böy- lesi bir misyonu olduğunu söyleyebilinz. Romanımız. bir yanıyla, bu süreci yazıp sorgu- larken; öte yanıyla da tarihi'nı yazıyordu. Bu an- lamda, yazm tarihi açısından tanhsel dönemeçler ko- yup, romana romanın tarihine tek başına bakmanm doğru olmadığını düşünüyorum. 1920'lerden 2000'e ulaşılan süreç, romancıhğı- nuzın modernleşme yolundaki çızgisinın gelişimi- ni gösterir niteliktedir. Bu zaman diliminde yaygın bir okuru oluşan roman bınkimınden söz edebılıyo- ruz. Cumhuriyet'le toplumun yemden inşası, tammı gündeme gelir: "Modern ve Baou", "çağdaş ve la- ikw bir topram oluşturabilmek... Uhıs- devlet mö- delinin bir ucu aydınlanmaya dayanır. Teknolojik ge- lişmesinı sağlayamamış bir toplumda Baü'ya dönük- lük, oradan alınabılecekler ıse; ıster ıstemez, toplum- sal bünyede ikilemler yaraör. Gerçekleşririlen u ye- ni"liklerin kolayca benımsenildiği söylenemez. Bu "yenTnin anlamını "getikmiş, modenüeşme" dü- şüncesının ilk nüveleri olarak almak olası. Aydmlanma düşüncesinin yol açıcılığı, toplum- da eğitim-kültür alamnda birçok atıhmı gerçekleş- tirir. Okur- yazarlığın aröşı, edebıyatıntoplumun eği- timi/aydınlanmasında işlevsel kıhmşı geniş kesim- lerce kabul görür. Burada romanm ayncalıklı bir yere sahıp olduğunu söyleyebiliriz. Toplumu, insa- nı tanıma da önemli bir araç.. Asıl toplumu tanıma/ tanımlama, Halit Ziya'nın ardılı kuşakla romana girer. Halide Edip, Yakup Kadri, Reşat Nuri bir bakıma da bunun hazırlayıcısıdırlar. Roman okurunun ortaya çıkışı ise romanla iç içe ge- lışir. 19. yüzyılda çevirile- rin ilk adım olduğunu söy- lemiştik. O dönemde dün- ya romannun başyapıtlan çevnlemez. Tanpmar, bu- nun nedenini açıklarken; yapılan çevırilerin birço- ğunun "tesadüfi" olduğunu ımler, bunu da; "GarpTa fildr ve edebiyat mûnasebetleriınizi tanzim edecek öğretim ve kültür kuruIUnnm" yokluğuna bağlar Bu kurum ve atılımlara Cumhunyet'le kavuşulur. 1928'de HarfDevnmi'nin yapuması, Türk Tarihi Tet- kik Cemiyeti (1931) ile Türk Düı Tetkik Cemiye- ti'nin kurulmasr'(1932); ğe'ne âym "yıl flalkevle- ri'nin açılması, f935'te Dil ve Tarih Coğrafya Fa- kültesi'nin, 1940'ta Köy Enstitüleri'nin kurulması, özellikle Tercüme Bürosu'nun çeviri hamlesi bu açıdan ablan ilk önemli adımlardandır Romancılığımızın yüzyıldaki ivmesini hazn-la- yan kuşak, 'ulusal edebiyat' anlayışmı benimseyen, dilde ve ışlenilen konularda yeniliklere açıknr. Ro- manda öncelenen toplumun/ınsanı tanıma tanmüa- ma; dönemin tarihsel/toplumsal gerçeklıklerini yan- sıtmaktır. 1930'luyıllardan 1950'lere değin roma- nm böylesi bu- işlevi var. Modernleşme düşüncesi- nin ve edebiyatın ilgi/etki alamnda roman başat bir türdür. En azından bu tanıma/tanımlama anlatma; insan-toplum gerçekliklenni dile getırmede uyan- cı, yönlendincı bir ışlevı vardır romanın Romarun yüzyılına bak- tığımızda, düzyazı gelene- ğınin romanda farklı bir bo- yuta enştığını gozlenz. Ro- mamn doğrulanyla toplu- ma/ insana/tanhe bakmak. yorumlamak; bir bakı- ma da düşünsel bir boyut açarak, çağı/dönemı an- lama anlatma ışlevinı üstleniş .. 1990'larda ikinci eğjlim önplanda III./ Romancüığumzda, bu yüzyılda, başat dıye- bileceğimiz şu ıki ana eğilimîn oluştuğunu gözle- riz: 1) Döaemsel gerçekliklen, doğrulan, tarih- sel/toplumsal değişimi yansıtanlar; 2) Tarihsel dö- nemler, süreçler arka planda tutularak; topluma, in- sana, 'zihniyet'e bakışta sorgulayıcı, yonım getiri- ci bır çaba içinde olanlar.. tlkinde, daha çok, roma- nı 'topluma ayna tutmak'; ıkincisinde ıse toplumu anlama/yonırnlama/'tannnlamak düşüncesı ağırlık kazanır. Cumhunyet dönemınde bu ıkincı çizgiyı Tan- pınar'la, ılkini de Yakup Kadri ıle başlatabılınz. OğuzAt^'ın, Adalet Ağaoğhı'nun. Orhan Pamuk'un gelışrırdıği bır çızgıdır bu. Yakup Kadn ise Saba- hattin.AJi'den Orhan Kemal'e, YaşarKemal'den Fa- kh-Baykurt'a, Şemsettm ÜnU'den Ahmet Yurdakul'a uzanan bir çızginin başlatıcısıdu" dıyebılınz. Romancılığmıızın yüzyıunın son dönemı, yani 1990'lar, bir bakıma ikinci yönelımi öne çıkardı. Ama her ıkı oluşumun, romanm yûzyıhnnı tarihine önem- lice açılnnlar getirdiğını belirtmeliyim. Bunlardan bazılannı sattr başlanyla şöyle sıralayabılinm: * Toplumsal yaşam 'sahih' biçimde konu edinil- di, * Toplum ve ınsan gerçekliklen, durum ve çatış- ma boyutlanyla yansıtıldı, * Tarihsel/toplumsal değişim dönemleri işlendi. * Çağ ve dönem romanlannda toplumun değişen yüzü yansıtıldı, * Anadolu coğrafyası bütün zenginliğiyle roma- run ılgi/ konu alam oldu, * Tanh, tarihsel durumlar/ dönemler sık sık işlen- di, * 'Kendi' ve 'öteid' dönemsel gerçekliklerle iç içe anlatıldı, * Toplumda yaşanılan yöresel/bölgesel sorunsal gündeme getirildi, * 'YerHik' ŞtreffikVyöreseffik' kavramlannı açım- layan, sorunlar bağlammda ele alan romanlar yazıl- dı, * Kjr-kent insanının sorunlan; bu eksende iç ve dış göçle yaşanılanlar dile getirildi, * Cumhuriyet 'birey'imn durumu, gerçekliği yan- sıtıldı, * Kadının konumu, kimlik arayışı, sorunlan sor- gulayıcı bir bakışla yansıtıldı, * Toplumun değışik kesımlerindeki insanlann güncel/ siyasal/toplumsal gerçeklikleri ele aluıdı, * Sık sık kımlik sorunsah, Doğu-Baü ikilemi di- le getinldi, * Geçiş ve 'ara dönem'lerin getirdiği açmazlar ko- nu edınıldi.. Eğitim, sürekli edebiyatin önfinû açtı IV/ Görüleceğı üzre, bu tablo, roman bırikirninin konu/ ızlek eksenindekı zenginliğinı sunuyor. Bu- radan romanın hem dönemsel tarihinin, hem de iz- lekseLkuramsal çerçevesinin yönelimlerini çıkar- sayabılinz. Yani roman tarihi, roman eleştirisi, ro- man kavramı üzerine bir bırikimden söz edebilıyo- ruz. Aynca romanm, bu yüzyılda, birçok biüm da- lına birincil inceleme alam olabilecek bir birikimı var ettiğini söyleyebiüriz. Şunu da eklemek ısterim: Toplumdaki eğitim, okuma düzeyı yazının/edebıyatın önünü açmıştn- sürekli olarak. Geçmıştekı ılk adımda bu tşlevı çe- viriler üstlenmişti. Ardmdan ılk romancılar geldi. Cumhuriyet döneminde eğıtımin Anadolu'da yay- gm kılmması yeni yazarlann çıkmasına olanak sağ- ladı. Özellikle Tanzimat'la bu olanağa kavuşan in- sanımıznı okudukça gehşen yazma ısteği, gazete- lerde tefrika romanlanyla iş'e başlayan yazann/'ro- mancının 'okur'unu da oluşturur. Bu açıhrn, yani 'ro- man okuyucusu' romancımn önünü açar. Ama top- luma, ınsana, yaşama dönük ba bakışı yakalamak; Baü romanının/ romancısınmdünyasmı romanda ohış- turmak Halit Ziya üe başlar. Bir başlangıç.. Asıl toplumu tanıma tanımlama onun ardılı kuşakla ro- mana girer. Halide Edip, Yakup Kadri, Reşat Nuri üçlüsü bir bakıma da bunun hazırlayıcısıdırlar. Sa- bahattin Ali'ler, Orhan Kemal'ler, Samim Koca- göz'ler, Kemal Bflbaşar'lar. Yaşar Kemal'ler, Fakir Baykurt'lar ıse Anadolu coğrafyasının gerçeklikle- rmı getinrler. *Gecikmiş Modernlik ve Estetık Kültür, Gregory Jusdanis, Çev.Tuncay Birkan, 1998, Metis Yay., 248sayfa. ** 19. Asır TürkEdebiyatı Tarihi, Ahmet Hamdi Tanpınar, sayfa 287, 1976, Çağlayan Kitabevı SÜRECEK Mahmut Karatoprak, eskiyi yansıtan objeler, biçimler ve renklerle bir 'düş' oluşturuyor ^Resme bakanın hissettiğı önemlfKûMr Servisi - Resim sanatının, es- rarengiz, mistık, dokunubnaz bir tabu olmadığım, çünkü resmin işlevinin in- sana yaşadığım hissettirmek olduğunu söyleyen ressam Mahmut Karatop- rak'ın sergisi C.A.M.Contemporary Art Marketing'de yer alıyor. Sergilenen resimleri gerçeklikle hayal dünyası ara- smda bir köprü oluşturuyor. Kullandı- ğı pastel renkler, nesneler ve kadın fi- gürlerinin iç içe geçmesiyle plastik sa- natın insana dayattığı kalıplardan sıy- nldığı fark ediliyor. u Resmitaşıyanbir dolap ya da kapı olabiHr, hepsi birbiri- ni tamamlar*' diyor. - Geçen yıl katıkhğnuz karma sergj- de, günlük hayatın içerisinde kuDamlan eşyalarm sanatuı içerisinde işlenebile- ceğini gösterdiniz. Bu nereden akhmza gehnişti? MAHMUT K4RATOPRAK - Bu, çocukken ağaç parçasmı tabanca olarak kullanmaya benzer ya da arka bahçede bulduğumuz yaş bir daldan düdük yap- maya. Estetik duygusu insanın içerisin- de olan bir şey zaten. Herkes farkında oimadan kullamr. O anlamda bir sergi açalım dedik ve ben sandalyeler, masa- lar. sehpalar yaptun, üstlerine resim yer- leştirdim. Resimi sadece duvara asıla- cak bır şey olarak görmüyorum. Haya- tm içerisinde kullanüan, onsuz yapama- yacağunız bir şey olarak görüyorum. Ama o her zaman bir sanattır. Şarkı, şi- ir nasılsa, plastik sanat da öyle olmalı. - Peki bu vılki serginiz naâl oluştu? KARATOPRAK - Bu serginin kon- septi başka oldu, mesela ölçüler. Iddia yok, kalıp yok. Her şey farkında ohna- dan oldu. Bu perspektifte doğaçlama resim yapıyorum. Eskiz veya tasanm yapmıyorum. Sergide birbırinden fark- ü, çoğu zaman iç içe geçmiş 324 resim var. Hepsi tek başına farklı, ama bu konsept içerisinde değerlenmiş oldu. - Sanki resimlerinizde anlaühnak is- tenen bir hikâye var. KARATOPRAK- Resımlerimde bir mesaj yok. Bazen öyle endişelenm ol- i halinde, mümkün olduğu kadar sakin, sessiz kadınlar çiziyorum, estetik ve hüzünlü olduklan için. Renkler pastel, gri, açık mavi tonlannda. Resimlerin huzur verici bir özelliği olmalı. Eskiyi anlatan her şeye çok yakın hissediyorum kendimi ve hepsi bir araya gelince ortak bir ifade oluşuyor. Asıl önemli olan resme bakanın ne hissettiği... du, fakat sonra baktını konular beni sı- rurüyor, kalıplara sokuyor. Vazgeçtim ve ıstediğim gibi, tasarlamadan içimden geleni çizdim. Eskkideki kitaplarla kolaj - Resmettiğiniz kadınlann hüznünü, sakinüğini befirtmek için mi pastel renk- ler kuuandmız? KARATOPRAK - Kendi halinde, mümkün olduğu kadar sakın, sessiz ka- dınlar çiziyorum. Evet, renkler pastel, gri, açık mavi tonlannda. Bunun nede- ni, bunlann doğal renkler olması, din- lendirici özelliği olması. Dışandaİu ha- yat yeterince kanşık ve yorucu. dolayı- sıyla resimlerin huzur verici bir özelli- ği olmalı. Bu, tabiatımdan da kaynak- lamyor, renkler de bana aracı oluyorlar. -ResimJerinizdeçizdiğiniz nesnefer,ka- dınlar hep eskiyi anımsarıyor. Mesela kadınlar annekrimizin çocukluğundan kahnaoyuDcakbebeklerebenziyorlar ya da çaydanhklar esldci dükkânlannda rastladığımız riirden. Eskiye olan özle- minizi neye bağhyorsunuz? KAR'VTOPRAK- Biraz bilmmeyen, geride kalmış fakat kıymetli şeyler bun- lar. Eskiyi anlatan her şeye çok yakın hissediyorum kendimi ve hepsi bir ara- ya gelince ortak bır ifade oluşuyor. Asıl önemli olan, resme bakanın ne hisset- tiği. Kısacası bir dayatma yok, eskiyi yansttan objeler, biçimler ve renklerle bir düş oluşuyor. - Arapça yazılar da kııllanmışsınız, bunlann bir anlamı var mı? KARATOPRAK- Hayır, bir anlam- lan yok. Bana çok estetik geldi. Eski- cilerde bulduğum kitaplardan kesip ko- laj yaptım. Bu, insanın yaratıcılığmı geliştuiyor, bir yerlere götürüytor. Bah- settiğim eskicilerde, alakasız şeyler yan yana, hep sizi meşgul ediyor ve eskiye sürüklüyor. Bu yüzden kullandığım Arapça yazılar bana göre bir kaligrafi gibi. Damlalar sadece bir sembol -Su damlalanyla ne>i ifade etmek is- tediniz? Kadınlann jüzünde, çerçeve- de, her yerde bir su damlacığı var. KARATOPRAK - Hem hüznü hem de annmışhğı ifade ediyor belki. IDeniz, su.. Bu damlalar bir sembol sadece. Bunlan çizmek hoşuma gidiyor. Çev- reyi temiz tutma, krrlilikten kaçma... Su bunlan aklıma getuiyor. Söylemek istediğımin en kısa, en an şekli. - Çerçewleri kendiniz yapıyorsunuz ve hep ahşap kuUanryorsunuz. Sanki bi- tirdiğiniz resimden kopmak istemrvor- sunuzvesürekli ekfemeier yapıyorsunuz— KARATOPRAK- Çerçeveleri pres- lenmış tahtadan yapıyorum ve üç dört aşamadan sonra oluşuyorlar.. Daha çok toprakla ve doğa ile iç içe büyüdüğüm için ahşap kullanıyorum. Ahşapın da sanatın ta kendısı olduğunu düşünüyo- rum. Parlak madenler, jelatmler.. bun- lar bana çok suni geliyorlar. Bu sebep- ten toprağa en yakın malzeme ahşap. Eğer resimlerimden biri satümamışsa, emin olabilirsiniz ki, evde onunla saat- lerce, hatta günlerce uğraşuTm, sürek- li bir ekleme yapanm. Çerçeveyi de kendim yapmazsam rahat etmem, çün- kü hepsini bir bütün içerisinde sergili- yorum. - Belli bir üslubunuzvar ve hep kadm- lan resmedrv orsunuz. Peki kendinizi vi- netemekten hic korkmuyor musunuz? KARATOPRAK- Gençken daha tu- tucu olur insan, ama yaşlamnca sakin- leşir. Zaman geçiyor ve değişiyoruz. Bu huy, tabiat meselesi ve ben sürekli üretiyorum. Kadm çizmemin nedeni ıse onlann estetik ve hüzünlü oluşlan. Bu baknndan, hayır, kendimi tekrarlamak- tan korkmuyorum. - Karikatürden resme geçişiniz nasıl oldu? KARATOPRAK- Bir anda olmadı. Karikatür hemen tüketilen bu- şey. Er- tesi gün gazetede veya dergide hemen görülebiliyor. Yurtdışmda birçok res- mım sergilendi. Resim yapmaymca za- man boşuna akmış gıbı geliyor. Ama ar- nk karikatür yapmayacağun, çünkü ruh- sal olarak sakiıüik istiyorum. Karikatür yapmca sürekli bır mesajmız olmalı, anlatmak istediğıniz bir şey, ama resım öyle değil. • DEFNE GOLGESİ TURGAY FİŞEKÇİ Kirli Dünyalar Hıfeı Topuz'un. Osmanlı Devleti'nin son elli yı- lına ilişkin belgesel anlatılanndan -Meyyâle ve Ta- rf'te Olüm'den sonra- üçüncüsü de yayımlandı: Paris'te Son Osmanlılar - Mediha Sultan ve Damat Ferft. (Remzi Kitabevi). Kitapta anlatılanlar, yalnızca adındaki kişilerle sınırtı değil. Onlann da içinde olduğu bir tarihsel kişilikler geçidi. Bu kişilerden kimi, ülkesinin ve insanlannın yazgısını değiştirecek denli önemliy- ken kimileri de sarayların, konakların kapalı ka- pılan ardındaki küçük dünyalannda yaşayan in- sanlar. Bütün bu insanlann hayatlanna baktığımızda, önce onlann ne denli uzağında olduğumuzu dü- şünüp derin bir soluk alıyoruz. Çok değil, sek- sen yıl öncesinin imparatorluğunun son sadra- zamı Damat Fertt Paşa, sürgün gittiği Fransa'nın Akdeniz kıyısındaki Menton kentinde tifoya ya- kalanıyor ve kendisıne getirilen doktoru beğen- meyerek, deneyimli bir hocanın okuyup üfleme- siyle iyı olacağına inanıyor. ama tifo duayla geç- meyince ölüyor. Kitap, Mediha Sultan'ın hayatı çevresinde örül- meye çalışılmış. Mediha Sultan, Osmanlı tarihin- de ";/eric/"liği iletanınan Padişah Abdülmecit'in on sekiz eşinden olan kırktan fazla çocuk arasın- dayirminci kızı. 1856'da doğuyor. Kendisinden beş yıl sonra da 1861 'de, annesi, kardeşi Meh- met Vahdettin'i, hünkârın 42. çocuğu olarak dünyaya getinyor. Saray çevresinde büyüyen Mediha, 16'sında bir kez gördüğü Necip'e tutulur. Necip ise iyi eğitim görmüş bir paşa çocuğudurve Parisetçiliğine ata- nır. Burada (yıl 1878), yeni bır dünyanın aynmına vanr: Fransa'da yüz yıldır aydmlanma savaşı ve- rilmekte, 1871'de kenti işçilerin ele geçirip Ko- mün yönetimi kurmalarının anılan canlılığını ko- rumaktadır. Mehmet, Reşat ve Nuri adlı üç Türk de başlannda fesleriyle Fransız ordusuna katılıp, Paris'in savunmasında görev almışlardır. Namık Kemal, Ziya Paşa gibi ilerici aydınlar burada "Yeni Osmanlılar" (Jön Türkler) hareketini baş- latmışlardır. Kitapta bu yıllann Parisi'nin anlatıldığı sayfalar- la, Osmanlı toplumunun anlatıldığı ötekı bölüm- ler, birbirinin tümüyle karşıtı iki dünyadır: Birinde kadın-erkek eşitliğinde ve insan haklannda önem- li yollar geçilmiş, sanayi toplumunun temeli olan sermaye ve işçi sınıfı kültürleri gelişmiş, bu sınrf- lann yaşam biçimleri toplumda yeni yapılanma- lan oluşturmuştur. Osmanlı ise henüz köleliğin bile kaldınlmadığı, Tophane'de genç kız ve erkeklerin tüccariar ta- rafından parayla alınıp satıldığı köle pazarının ol- duğu bir ülkedir. Genç Osmanlılar'ın girişimleri, ooşumcu (roman- tik) yaklaşımlardan öteye geçemez. Mediha Sultan'ın isteği üzerine Necip Bey, Is- tanbul'a çağnlarak, 22 yaşında paşa yaptlır ve ken- disiyle evlendirilir. Yıllık geliri 20 milyon altın olan Osmanlı Devte- ti'nin borçları 210 milyon altındır. Yöneticiler ise yalnızca kişisel sorunlanyla ilgilenmektedirler. Hukuk değil, keyfilik egemendir. Fes yerine şap- ka giydiler diye Londra Elçisi Muzurus Paşa ıle ikinci kâtip, Sergüzeşt romanının yazan Sami Pa- şazade Sezai görevden alınır. Necip Bey genç yaşta ölünce, bu kez de aynı yöntemle Londra Elçiliği'nde çalışan Fent Bey, Is- tanbul'a çağnlarak paşa yapılır ve Mediha Sul- tan ile evlendinlir. Ülkenin kurtuluşu için çözüm- ler arayan aydınlar ise oradan oraya sürülmek- tedir. Imparatortuk batma noktasındayken 1918'de tahta çıkan Vahdettin, ablasının kocası Damat Fe- rit Paşa'yı sadrazam yapar. 12 gün sonra Istan- bul işgal edilir. Damat Ferit Paşa, bundan sonra yalnızca Anadolu'da başlayan kurtuluş hareke- tini engelleyebilmek için uğraşır. Ferit Paşa ve Me- diha Sultan, Kurtuluş Savaşı sonunda Ingilizler tarafından yurtdışına kaçırılıriar. Batan bir imparatorluğun türlü görünümleridir aslında kitap boyunca karşımızda olan. Değişen dünya karşısında değişmemek için direnerek kendi çöküşünü hazırlayan bir anlayış. Her şey çürüyen bir toplumun kendi sonunu nasıl hazır- ladığını gösteriyor. Böyle birtoplumdan, bilimin yol göstericiliğin- deki çağdaş bir topluma geçiş, ancak büyük bir devrimle olabilirdi. K Ü L T Ü R t Ç İ Z İ K K Â M Î L M A S A R A C I
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear