02 Haziran 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 25 TEMMUZ 1999 PAZAR 10 P A Z A R Y A Z I L A R I <[email protected] Yani hocam gerçekten aşkolsun...Yaklaşık iki hafta kadar önce bu sayfada yer alan Kirii Parmak Uçian Efeanesi başlıklı yazım yüzünden başıma gelmedik kalmadı inanın. Bir kere, Londra'dan gönderilen yazı, yanlışhkla Stockholm'den logosuyla yayımlandığı için, yasal kimi nedenlerden ötürü lngiltere dışına çıkamayan ve "yolun Stockholm'e düşerse orada bırakbğıın taUomu al da gd* diye aylarca benden ricada bulunan ressam arkadaşımla aramıza soğukluk girdi. Defalarca anlatmama. Londra'dan bir günlûgüne dahi aynlmadım dememe, gazetede böyle yanhşlıldar olur. bır kere de beni Kahire'ye göndermişlerdi diye inlememe karşm ne yazık ki ikna olmadı. Çünkû arkadaşım, yanlışlık yapacaklarsa hiç değilse Kuala Lumpur ya da Burtdno Faso yazsalardı deyip durdu dakikalarca. Pasaportumda. lngiltere dışına son günkrde çıkış yaptığımı gösteren tek bir damganın bulunmayışı bıle ikna olmasına yetmedi. BöylelikJe ben. bir kere bile görmedığim Stockholm yüzünden en yakın arkadaşlanmdan birisiyle bozuşmuş oldum. Sonrasında bir büyük zılgıt da Vedat TnrkaB'den yedim. O da. söz konusu yazıda Mustafa Kemal ile Çakırcalı (Çakıcı) Efe arasında geçtiğinı sandığım diyaloğun doğru olmadığını belirtti ve "Anlayıp dinlemeden yazma" dedi bana. Sonra, Avrupa'da haftalık olarak yayımlanan 16 Temmuz 1996 tarihlı Cumhunyet Hafta'nın 2. sayfasında, Sayın Prof. Dr. Zeki Hasgür'ün Atatûrk ve Efeler başlıklı yazısını okudum. Burada da sayın hocam çok haklı olarak, Mustafa Kemal ile Çakırcalı Mehmed Efe arasmdaki konuşmanın doğru olmadığını yazıp bana haddımi bildiriyordu. Yaptığı yanlış değildir. Benimle Mustafa Bey diye inceden inceye dalga geçmiş de olsa hocamın uyansı yenndedir. Söz konusu yazımda ben. ilgıli anekdotu "yanhş haürlamryorsam'" cümlesıyle aktarmış da olsam, bağışlanacak bir hata değildir yaptığım. Yine de mahcubiyetimin bu sayfanın okurlannca ve tabii ki Sayın Hasgür'ce kabul edilmesini dihyorum Lütfen yanlışımı tevil gayreti sanmayınız, ama belirtmeliyim ki söz konusu anekdotun değışik versıyonlan bulunmakta. Kimilerine göre bu konuşma Mustafa Kemal ile kahvecısi arasında L O N D R A MUSTAFA ERDEMOL geçmiştir, kimilerine göre de bir başka efe ile. Kesin olan, taraflardan birinin Çakırcalı Mehmed Efe olmadığıdır. Hocama bu dikkati için teşekkür borçluyum. Ancak öyle anlaşılıyor ki Sayın Hasgür için, bu diyalogdaki adlann yanlışlığı ya da doğruluğu aslında pek bir önem taşımamaktadır. Çünkü ona göre böyle bir olay asla vuku bulmamıştır. Hocam şunlan yazmış: "Yukandaki olay tamamen nydurma oiup, sözde enteilerin omı kücük düşürmeye ve alaya almaya dönük Atatflrk düşmanlanna hedrye ettikleri yaktşıksız bir malzemedir." Söz konusu yazımı okumayıp da bu cümielerin geçtiği yazıyla karşılaşanlann gözünde benim ne duruma sokulduğumu düşünebilir misiniz? Hocam açıkça söylemese de, "Sözde enteOeriiL- hedrve ettikleri yakışıksız makemeyi" kullanan bir "Atanirk düşmanT olup çıkıvenyorum, kolayca anlaşıldığı gibi. Hocaya karşı teşekkür duygulanmı kursağımda bırakan bir durum bu. Hocamın affina sığınarak şurada biraz duralasak diyorum. Kendi adıma söylüyorum, eğer adı geçen yazımda kullandığım, kahramanlanndan biri konusunda da yanıldığım bu anekdot gerçekten uydurulmuş ise çok, ama çok üzüldüğümün bilinmesini isterim. Doğru olmasına ne kadar çok sevıneceğimin de. Çünkü çok güzeldir ve Atatürk'ü insani ölçüler içensınde gösterme niyeti taşır. Eğer uydurulmuşsa, insanoğlu ınsan bir adarru insanüstü bir durumda gösterme gayretkeşliğinin revaçta oldugu bir sırada, yani tam zamanında uydurulmuş demektir bu. Bu anekdotta. Atatürk'ün askerliğinden, meziyetlerinden, ilenciliğinden olumsuz olarak tek bir söz bile edilmiyor. Sözü edilen sesinin inceliği, boyunun kısalığı, çayını çok açık ya da kahvesini şekerli içiyor oluşudur. Her kişide bulunabilecek özelliklerdir bunlar ve bu özellıklere sahip olanlar hiç de küçük görülecek insanlar değildirler. Ama nedense hocama göre bunlar, Atatürk'ü küçük göstermek, onu alaya almak isteyenler için malzeme olarak kullanılabilecek kadar önemli kusurlardır. Bu yaklaşımmdan ötürü aklıma gelmiyor değil hani, acaba hocam kısa boylu, ince sesli insanlara karşı alaycı duygular mı taşıyor diye? Hocam bilmiyor mu ki, Atatürk'ü küçük düşürmek için bu masum anekdottan daha vahim iddialar ileri sürülmüştür. Çanakkale Savaşı'nda beceriksiz oluşundan tutun da annesinin bilmem nerelerde çalıştığına kadar... Hocam dikkatsizliğimi yüzüme vurmakla yetinseydi bu kadar lafı etmeye gerek duymayacaktım. Ancak Sayın Hasgür'ün yukanda alıntıladığun cümlelerine bir kez daha dikkat buyurun. O cümleler 12 Eylül döneminde yazılmış olsaydı, cuntacı generaller beni içeri ataıiardı. Vay sen Atatürk'ün sesi ince, içtiği kahve ya da çay şekerli, boyu da kısa dersin ha diyerek hem de. Çünkü onlar Atatürk'ü savunmayı böyle anlıyorlardı. Yani hocam, ne diyeyim, gerçekten aşkolsun. Herkes bir 'ada'... Soygunculuktan yazarlığa yazarlıktan soygunculuğa1970'lerde ve 1980'lerde. Kanada ve Amerika'da "Kronometreli Haydut" adıyla ünlenen Stephen Reid, her banka soygununun süresmı boynuna astığı kronometre ile ölçerdi. Beraberindeki diğer haydutlarla birlikte. yaptığı "en hızir banka soygunlanyla ünlenen Kanadalı haydut, uzun yıllar hapiste yatmış, 3 kez de parmakhklan keserek tutukevinden kaçmıştı. Her soygunda maskeli olan "Kronometreli Hayduuar". ellerinde. soygun kurbanlan olan banka memurlannı dehşete düşüren son model makinelı tüfekleri taşımakla birlikte, kimseyi incitmez ve daima "lütfen" sözcüğüyle konuşurlardı. Kanadalı haydut, yolladığı roman dosyalanna ilgi duyan Kanadalı ünlü kadın şair ve romancı Susan Musgrave ile 1986 yılmda Kent Hapıshanesi'nde evlenince Kanada edebiyat dünyası büyük şok geçirmişti. Yaşamını banka soygunculuğuna adayan t . T O R O N T O mm^ ENGtN AŞKBV Stephen Reid. demir parmaklıklar ardındaki yıllannda bir kitap kurdu olarak tanındı. Bır yandan da romanlar yazan banka soyguncusu, kendisine ilgi duyan şaır ve romancı Susan Musgrave ile sürpnz evlilik yaptıktan sonra, hapisteki iyi davranışları nedeniyle salıvenldi. Banka soygunculuğundan, ilk kez "Jackrabbit Parole" adlı serüven ve dedektif romanıyla, çok satan yazarlığa aşama yapan Stephen Reid, bir yandan da Kanada'nuı en büyük gazetelerinden biri olan Globe And Mail'de sanat eleştirmenliğine başladı. Sınırsız kültür birikimiyle, Binierce bilgisayar teslim edildi, inlercesi SIZİ bekliyor. VeezyGo günde ı dolara: J» Veezy internet Erişim Paketi • Veezy intemet Kredi Kartı • *Bedava Veery Multimedia PC jf/İJ/f* ÜltMJl'j #RAKsnewmedia _._. arena: NET 'BHçisaymtesllmatbrt, betgdtrVeatlncfeuhstütunıaysottmgafıldtftlıillacUtılit edebiyat dünyasını epey şaşırtan banka soyguncusu, çılgınca sevdiği eşiyle edebiyat şenliklerine katılıyor, hapishanelerde yazarhk kurslan düzenliyordu. Daha sonra Vancouver sanat dünyasının vazgeçilmez bir yazan olan Stephen Reid, üniversitede, romanla bağlamlı özel dersler vermeye başladı. Stephen Reid, yaşamı adeta kendisininkinin kopyası bir başka banka soyguncusu- romancı olarak ünlenen Roger Caron'un yapıtlannın tanıtımında büyük çaba harcamıştı. Yedi roman yazan Roger Caron, "Go Boy" adlı yapıtıyla, roman dalında Kanada Genel Valısı Edebiyat Ödülü'ne layık görûldü. Stephen Reid'le eşi şair ve romancı Susan Musgrave'in aile dostu olan Roger Caron, saygın bir yazar ve simge bir kişi olmuştu sanat dünyasında. 1992 yılında, Kanada gazetelerini açanlar, manşetlerde, herkesi allak bullak eden bir soygun haberi okuyacaklardı: "Romancı Roger Caron, banka soygununda, polisle düeUodan sonra ele geçti." 10 Haziran 1999 günü, eski banka soyguncusu Stephen Reid, batı Kanada'nın, " çiçekler kenti olarak bilinen Victoria'sında. Royal Bank adlı banka şubesinin kasalannı boşaltmaya kalkıştı. Ne olduysa oldu, geçmişi yeniden yaşamaya karar veren Stephen Reid, tüm mutluluğunu, ününü elinin tersiyle iterek, elinde uzun namlulu bir tabancayla, ama eski kibarlığını asla yitirmeyerek kasadara yaklaştı. Korkudan mosmor kesilen bayan kasadann ıstek uyannca bir torbaya doldurduğu yüzlük banknotlan kapar kapmaz otomobılıne atlayan Stephen Reid, tam karşıdaki bölümde ellerinde pompalı tüfekler bulunan polislerle karşılaştı. Soygun sırasında "sessiz alarTn"a basan banka müdürünün çağnsıyla bankanın çevresini kuşatan polisler, Stephen Reid'i megafonla teslim olmaya çağırdılar. Sokağın iki çıkışı da polis arabalanyla kapanmıştı. Banka soyguncusu Stephen Reid, birdenbire polis arabalanna doğru ateş açtı. Beacon Hill Park Sokağı 'nın sakinleri, polislerle banka soyguncusu arasında geçen tabancalı tüfekli düelloyu ınanmaz gözlerle seyre daldılar. Kısa süren bir suskunluk ardından, cebindeki beyaz mendili sallayan Stephen Reid, ''Teslim oluyorum, ateş etmeyin" bağırtısıyla teslim oldu. Vancouver kentinin centilmen romancısını bu çılgın serüvene zorlayan nedenın ne olduğu sorusu akıllan kanştıradursun, şair ve romancı Susan Musgrave, eşinin eroin tutkusunun, trajedinin tek nedeni oldugunu açıkladı. "Stephen'iaslayabuz bu-akmayacağun" diyordu Susan Musgrave. 10 yaşındaki küçük kızının babasına kavuşması için hiçbir şeyı esirgemeyecğini söyleyen Kanadalı şaır- romancının, Stephen'in uyuşturucudan kurtulacağına ve eve döneceğine olan inancı kesindi... p y 1 başkenö Tokyo'da »- atkil)rdlin ı^aa^halk,çareyiha- vuzlara koşmakta buluyor. Havuz deyip de geçmeyin, Japonlann kendilerini atökları bu dev havuz tam 25 bin kişi ahyor! Binlerce kişinin girdiği havuzun içinde kalabauktan yüzmek mümkün olmasa da scak hava dalgasının canın- dan bezdirdiği Japonlar, "Buna da şükür" diyoriar. (REUTERS) Bebek cesedi fınnda. Yenı dogmuş çocuk cesetleri buzlukta. Bahçedeki havuzda. Ağaç altında. Terk edilmiş evde. Bir koıicu filminden görüntüler değil. Gerçek. Son bir ayda Almanya'nın çeşitli kentlerini sarsan olaylar bunlar. Medyanın "canavar" diye sunduğu ana-babalar elleri kelepçeli, başlan önlerinde kamera karşısında. Renkli magazin dergilerinde. Boy boy fotoğraflarla, kocaman puntolu başlıklarla ülkenın en çok satan gazetesinde... Beş yaşındaki küçük Akksander'i aç bırakarak ölümüne neden olan kan- koca Stuttgart'ta yargı önünde. Karar, ömür boyu... Alman toplumunda aile içi sorunlar 9O'lı yıllarda yiükselişte. Işsizlik artarken insanlann gelir düzeyi hızla aşağı çekiliyor. Zengin ile fakir arasındaki uçurum derinleşiyor. Her şey Almanya'nın batısının doğusu ile birleşmesiyle başlamıştı. Aldığı "ekonomik darbe" ile sarsılan güçlü orta sınıf yine de henüz ayakta. Ancak toplumda yozlaşmanm belirtilerini görmemek için "özürlü" olmak gerek. Toplumsal sorunlar, berabennde polisiye olaylan da getirmekte. Yaşamına kendi eliyle son verenler, ortadan kayboluveren insanlar, kiliseye arkasını dönenler... Banka soygunlan, insan kaçırmalar, fidyeler... Büyük şirketlere tehdit ve baskılar, rüşvet ahp - vermeler, vergi î l - kaçırmalar... Hertürlü insan ticareti, uyuşturucu kullanımı, ırza geçmeler, küçük çocuklara tecavüzler... Toplumdaki yozlaşmadan en çabuk etkilenen de aile oluyor. Günlük yaşamın sorunlan ve geçim yükü altında ezilen anne- STUTTCART AHMET ARPAD babalar çocuklann terbiyesine zaman ayıramıyor. Yalnız bırakılan çocuklar çeteler oluşturuyor. Polis başedemiyor. Suç işleyenlerin yaşı sürekli düşüyor. Geçen hafta Stuttgart'ın tanınmış bir lisesinde 12 yaşında bir öğrencinin 13 yaşındaki arkadaşını bıçaklaması artık "obğan". Öğretmen sıkıntısının çekildiğı ülkede eğitmenler kıskanılacak insanlar değil. Savaş sonrası Almanya hızla endüstrileşirken gelir düzeyi de doruğa çıkmıştı. Ancak insanlar bireyselleşirken, yüzyıllar boyu koruyucu ve eğitıci olmuş "büjük aile" unutulmuştu. Cepleri dolu insanlar kabuklanna çekilmiş, yalnızlaşmıştı. Herkes bır "ada" olmuştu. Tek çocuklu ya da çocuksuz küçük aileler toplumunda bireyler arası ilişkiler nerdeyse "stfir". Herkes kendi halinde yaşıyor. Evlilikler azalırken erken boşanmalar dorukta. "Saf kan" Alman nüfusu geriliyor, evliliği ve çocuk yapmayı seven yabancılann oranı ise artıyor. Kimse başkasının sorunlan ile ilgilenmiyor. Komşu komşusunun kapısını, haftalık kat temizliğini yapmamış ise azarlamak için çahyor! Tek başına yaşayan ' : ''"^i aniden öldüğünde, ^l komşular bazen haftalarca farkında olmuyor... Arka arkaya üç kez gebe kalan kadına "Çocuklann nerede?" diye hiç kimse soımuyor. Yıllar sonra mutfaktaki soğutucudan üç ceset çıkınca de herkes şaşınyor! Avrupa ve Fransa'da yaz tatili P A R I S UĞUR HÜKÜM Bilmek için âlim olmaya gerek yok, ama biz yine de hatırlatahm Dünyanın en çok turist çeken ülkesi Fransa, resmıleşen rakamlarla 1997 sonunda 67 milyon, resmıleşmeyen rakamlarla da 1998'de 70 milyon turist ağırladı. Bu yıl da 72 milyon yabancının Fransa'yı ziyaret etmesi bekleniyor. Yalnızca Pans'e gelenlerin sayısı 10 milyonu aşkm. Bugünlerde Paris sokaklannda dolaşacak olursanız rahatlıkla Fransızca kadar başka diller de duyabilirsıniz. Haftaya, ağustos ayıyla birlikte Fransızlar azınlığa düşecek dersek, hiç abartmış olmayız. Fransa'ya gelen tunstlerin yüzde 87'sı Avrupa kökenli. Ağırlık Almanya ve Birleşik Krallık vatandaşlannda. Avrupalılann yandan çoğu her yıl en azından bir defa tatile çıkıyor. Yüzde 19'u ise birden fazla. Kuşkusuz ülkelere yakından bakıldığı zaman büyük farklılıklar göze çarpıyor. Örneğin her on Lüksemburgludan dokuzu tatile, "yurtdışına" giderken, Yunanistan sınırlannı aşan Yunanlı oranı yüzde 7. Fransızlann yüzde 72'si tatilini Fransa'da geçirmeyi tercih ediyor. Almanlann Almanya dışında kaldıklan tatil süresı, ülkelerinde geçirdiklerinin iki misli. İki Almandan biri hayatında ortalama en azından 10 defa Fransa'ya gelmiş. Elbette ki tunstlerin tatil süresi biraz da kendi ülkelerindeki resmi ve ücretli tatil ve bayram izinlerine bağlı. Yıllık ortalamada 40 günle, en kalabalık gezginci şampiyon AJmanlar. Onlan 38 günle İspanyollar, 37.5 günle Belçikalılar, 37 günle Lüksemburglular ve 36.5 günle Fransızlar izliyor. Danimarka, Portekiz ve Yunanistan 35 gün, Italya 33.5 ve Hollanda 32.5 günle ortalamayı oluşturuyor. En az ücretli tatile sahip olanlar 31 günle lngilizi, İskoçu, Irlandalısiyla Birleşik Krallıklılar ve 28 günle lrlandalılar. Avrupalılann yüzde 34'ünün ağustos ayında, yüzde 28'inin de temmuz ayında tatile çıkmak gibi bir kötü huyu da var. Gerçı bu oran eskiye nıspetle diğer aylara kayma eğilimi gösterse de şimdılık dengeli bir dağılımdan çok uzak. Pek kolay değişeceğe de benzemiyor. Eylülde yüzde 9, ekim, kasım, aralıkta yüzde 6, ocak, şubat, mart aylannda yüzde 4'e kadar düşen tatil alma eğilimi, nisan ve mayısta yüzde 8, haziran ayında ise yüzde 11 'e tırmanıyor. Yükselen kış sporlan, dağ tatillerinin gün geçtikçe özgünleşmesine, hele hele yaz aylannda uygulanan son derece cazip fıyat tarifelerine rağmen şimdilik Avrupalılann önemli bir çoğunluğu için tatil dendiği zaman akla gelen yer, deniz kıyısı ve güneş banyosu. Aynen tatillerinı deniz kıyılannda geçiren Fransızlann yüzde 52'sı gibi. Bu oran 1965'te ancak yüzde 30'muş, temmuz, ağustos ve eylül aylannda tam 19 milyon Fransız denizlere, plajlara koşacak. Bunlann yüzde 16.1'i St. Tropez'yle Menton (Italya sının) arasındaki 60 km'lik Akdeniz şendine sıkışırken (bu yöre tek başına dünya rurizm hasılatının yüzde 1 'ini gerçekleştiriyormuş), yüzde 16'sı Atlas Okyanusu'nun prötanya kıyılanna yayılacak. Yüzde 11.8'i Akdeniz'in Ispanya'ya uzanan Languadoc- Roussillon yöresine, gerisı de diğer kıyılann plajlanna akacak. Plaj tutkunlannm çoğunluğu (yüzde 65'i) 50 yaşının altında ve Paris ve cıvannda (yüzde 23'ü) yaşıyor. Denize en sadık tatilciler, şaşırtıcı bir rastlantıyla toplumun en dar gelirlileriyle (işçiler- memurlar) en yüksek gelirlileri arasından çıkıyor. Ara sosyal katmanlar farklı tatil biçimlerini yeğliyorlar. Denize olan ilginin bir başka göstergesi de denize açılan tekne sayısında. Her yıl yaklaşık yüzde 2'lik bir artış gösteren tekne sayısı 1998 sonunda 900 bine ulaşmış durumda. Fakat deniz kıyısında tatil geçiren Pransızlara "Tatflde en fazla ne yapmayı tercih ediyorsunıız" diye sorulduğu zaman, beklenenin aksine. gelen en yüksek cevap, yüzde 43.9'la "geanmek" oluyor. Ancak yüzde 35.7'lik bir kesim "denizegirmek, yfizroek" şeklinde düşünüyor. Vanılmıyorsak, yaklaşık 3 bin km'lik bir sahil şendine sahip Fransa'nın vardıklan, 8 bin km'lik şeride sahip Türkıye'nin önünde nasıl bir perspektif olabileceğinin iyimser kanıtı... -KabiU- 1 KİŞİ TAM PANSIYON 9 000 000 -TL BIR HAFTA (7gun) 55 000 000 -TLMOTEL, BALIK LOKANTASI ASOS BAUBANll KÛYU SİVRICE KOYJ TÎL 0 286 723 *6 02 GSM 0 532 663 34 95 P AN E L TARİH KONU KATILIMCILAR YER SAAT TARİH KONU KATILIMCILAR YER SAAT 26 TEMMUZ 1999, Pazartesi MAI VE TAHKİM ANLAŞMASI Prof. Dr. Türkel MİNİBAŞ lst. Üniversitesi Iktıasat Fakültesi Ögretım Üyesı Gaye YILMAZ lktisatçı - DtSK - Birleşik Metal-Iş Sendikası Müşavin Av.ömerAYKUL önce llke Çağdaş Avukatlar Gurubu CHP Istanbul ll Başkanlıği Toplanü Salonu 19.00 28 Temmuz 1999, Çarşamba TÜRKİYE'DE SOSYAL GÜVENLİK SİSTEMİ, SORUNLAR. GELECEĞE YÖNELİK ÖNERİLER Dr. Kemal KILIÇDAROĞLU SSK Eski Genel Mûdürû Atilla ÖZSEVER '' Gazetecı - Yazar Nebıl İLSEVEN lktisatçı - Eski lst. tl Mec. Oyesi CHP tstanbul ll Başkanlıgı Toplantı Salonu 19.00 CHP İSTANBUL İL BAŞKANLIÖI
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear