Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2025
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA CUMHURİYET 25 TEMMUZ 1999 PAZAR
10 P A Z A R Y A Z I L A R I <lishab@cunihuriyetconi.tr
Yani hocam gerçekten aşkolsun...Yaklaşık iki hafta kadar önce bu
sayfada yer alan Kirii Parmak Uçian
Efeanesi başlıklı yazım yüzünden
başıma gelmedik kalmadı inanın. Bir
kere, Londra'dan gönderilen yazı,
yanlışhkla Stockholm'den logosuyla
yayımlandığı için, yasal kimi
nedenlerden ötürü lngiltere dışına
çıkamayan ve "yolun Stockholm'e
düşerse orada bırakbğıın taUomu al da
gd* diye aylarca benden ricada
bulunan ressam arkadaşımla aramıza
soğukluk girdi. Defalarca anlatmama.
Londra'dan bir günlûgüne dahi
aynlmadım dememe, gazetede böyle
yanhşlıldar olur. bır kere de beni
Kahire'ye göndermişlerdi diye
inlememe karşm ne yazık ki ikna
olmadı. Çünkû arkadaşım, yanlışlık
yapacaklarsa hiç değilse Kuala
Lumpur ya da Burtdno Faso
yazsalardı deyip durdu dakikalarca.
Pasaportumda. lngiltere dışına son
günkrde çıkış yaptığımı gösteren tek
bir damganın bulunmayışı bıle ikna
olmasına yetmedi. BöylelikJe ben. bir
kere bile görmedığim Stockholm
yüzünden en yakın arkadaşlanmdan
birisiyle bozuşmuş oldum. Sonrasında
bir büyük zılgıt da Vedat TnrkaB'den
yedim. O da. söz konusu yazıda
Mustafa Kemal ile Çakırcalı (Çakıcı)
Efe arasında geçtiğinı sandığım
diyaloğun doğru olmadığını belirtti ve
"Anlayıp dinlemeden yazma" dedi
bana. Sonra, Avrupa'da haftalık olarak
yayımlanan 16 Temmuz 1996 tarihlı
Cumhunyet Hafta'nın 2. sayfasında,
Sayın Prof. Dr. Zeki Hasgür'ün
Atatûrk ve Efeler başlıklı yazısını
okudum. Burada da sayın hocam çok
haklı olarak, Mustafa Kemal ile
Çakırcalı Mehmed Efe arasmdaki
konuşmanın doğru olmadığını yazıp
bana haddımi bildiriyordu. Yaptığı
yanlış değildir. Benimle Mustafa Bey
diye inceden inceye dalga geçmiş de
olsa hocamın uyansı yenndedir. Söz
konusu yazımda ben. ilgıli anekdotu
"yanhş haürlamryorsam'" cümlesıyle
aktarmış da olsam, bağışlanacak bir
hata değildir yaptığım. Yine de
mahcubiyetimin bu sayfanın
okurlannca ve tabii ki Sayın Hasgür'ce
kabul edilmesini dihyorum Lütfen
yanlışımı tevil gayreti sanmayınız, ama
belirtmeliyim ki söz konusu anekdotun
değışik versıyonlan bulunmakta.
Kimilerine göre bu konuşma Mustafa
Kemal ile kahvecısi arasında
L O N D R A
MUSTAFA
ERDEMOL
geçmiştir, kimilerine göre de bir başka
efe ile. Kesin olan, taraflardan birinin
Çakırcalı Mehmed Efe olmadığıdır.
Hocama bu dikkati için teşekkür
borçluyum. Ancak öyle anlaşılıyor ki
Sayın Hasgür için, bu diyalogdaki
adlann yanlışlığı ya da doğruluğu
aslında pek bir önem taşımamaktadır.
Çünkü ona göre böyle bir olay asla
vuku bulmamıştır. Hocam şunlan
yazmış: "Yukandaki olay tamamen
nydurma oiup, sözde enteilerin omı
kücük düşürmeye ve alaya almaya
dönük Atatflrk düşmanlanna hedrye
ettikleri yaktşıksız bir malzemedir."
Söz konusu yazımı okumayıp da bu
cümielerin geçtiği yazıyla
karşılaşanlann gözünde benim ne
duruma sokulduğumu düşünebilir
misiniz? Hocam açıkça söylemese de,
"Sözde enteOeriiL- hedrve ettikleri
yakışıksız makemeyi" kullanan bir
"Atanirk düşmanT olup
çıkıvenyorum, kolayca anlaşıldığı
gibi. Hocaya karşı teşekkür
duygulanmı kursağımda bırakan bir
durum bu. Hocamın affina sığınarak
şurada biraz duralasak diyorum.
Kendi adıma söylüyorum, eğer adı
geçen yazımda kullandığım,
kahramanlanndan biri konusunda da
yanıldığım bu anekdot gerçekten
uydurulmuş ise çok, ama çok
üzüldüğümün bilinmesini isterim.
Doğru olmasına ne kadar çok
sevıneceğimin de. Çünkü çok güzeldir
ve Atatürk'ü insani ölçüler içensınde
gösterme niyeti taşır. Eğer
uydurulmuşsa, insanoğlu ınsan bir
adarru insanüstü bir durumda gösterme
gayretkeşliğinin revaçta oldugu bir
sırada, yani tam zamanında
uydurulmuş demektir bu. Bu
anekdotta. Atatürk'ün askerliğinden,
meziyetlerinden, ilenciliğinden
olumsuz olarak tek bir söz bile
edilmiyor. Sözü edilen sesinin inceliği,
boyunun kısalığı, çayını çok açık ya da
kahvesini şekerli içiyor oluşudur. Her
kişide bulunabilecek özelliklerdir
bunlar ve bu özellıklere sahip olanlar
hiç de küçük görülecek insanlar
değildirler. Ama nedense hocama göre
bunlar, Atatürk'ü küçük göstermek,
onu alaya almak isteyenler için
malzeme olarak kullanılabilecek kadar
önemli kusurlardır. Bu yaklaşımmdan
ötürü aklıma gelmiyor değil hani,
acaba hocam kısa boylu, ince sesli
insanlara karşı alaycı duygular mı
taşıyor diye? Hocam bilmiyor mu ki,
Atatürk'ü küçük düşürmek için bu
masum anekdottan daha vahim
iddialar ileri sürülmüştür. Çanakkale
Savaşı'nda beceriksiz oluşundan tutun
da annesinin bilmem nerelerde
çalıştığına kadar... Hocam
dikkatsizliğimi yüzüme vurmakla
yetinseydi bu kadar lafı etmeye gerek
duymayacaktım. Ancak Sayın
Hasgür'ün yukanda alıntıladığun
cümlelerine bir kez daha dikkat
buyurun. O cümleler 12 Eylül
döneminde yazılmış olsaydı, cuntacı
generaller beni içeri ataıiardı. Vay sen
Atatürk'ün sesi ince, içtiği kahve ya da
çay şekerli, boyu da kısa dersin ha
diyerek hem de. Çünkü onlar
Atatürk'ü savunmayı böyle
anlıyorlardı. Yani hocam, ne diyeyim,
gerçekten aşkolsun.
Herkes
bir 'ada'...
Soygunculuktan yazarlığa
yazarlıktan soygunculuğa1970'lerde ve 1980'lerde. Kanada ve
Amerika'da "Kronometreli Haydut"
adıyla ünlenen Stephen Reid, her
banka soygununun süresmı boynuna
astığı kronometre ile ölçerdi.
Beraberindeki diğer haydutlarla
birlikte. yaptığı "en hızir banka
soygunlanyla ünlenen Kanadalı
haydut, uzun yıllar hapiste yatmış, 3
kez de parmakhklan keserek
tutukevinden kaçmıştı. Her soygunda
maskeli olan "Kronometreli
Hayduuar". ellerinde. soygun
kurbanlan olan banka memurlannı
dehşete düşüren son model makinelı
tüfekleri taşımakla birlikte, kimseyi
incitmez ve daima "lütfen"
sözcüğüyle konuşurlardı. Kanadalı
haydut, yolladığı roman dosyalanna
ilgi duyan Kanadalı ünlü kadın şair
ve romancı Susan Musgrave ile 1986
yılmda Kent Hapıshanesi'nde
evlenince Kanada edebiyat dünyası
büyük şok geçirmişti. Yaşamını
banka soygunculuğuna adayan t
.
T O R O N T O
mm^ ENGtN
AŞKBV
Stephen Reid. demir parmaklıklar
ardındaki yıllannda bir kitap kurdu
olarak tanındı. Bır yandan da
romanlar yazan banka soyguncusu,
kendisine ilgi duyan şaır ve romancı
Susan Musgrave ile sürpnz evlilik
yaptıktan sonra, hapisteki iyi
davranışları nedeniyle salıvenldi.
Banka soygunculuğundan, ilk kez
"Jackrabbit Parole" adlı serüven ve
dedektif romanıyla, çok satan
yazarlığa aşama yapan Stephen Reid,
bir yandan da Kanada'nuı en büyük
gazetelerinden biri olan Globe And
Mail'de sanat eleştirmenliğine
başladı. Sınırsız kültür birikimiyle,
Binierce bilgisayar
teslim edildi,
inlercesi
SIZİ bekliyor.
VeezyGo günde ı dolara:
J» Veezy internet Erişim Paketi • Veezy intemet Kredi Kartı • *Bedava Veery Multimedia PC
jf/İJ/f* ÜltMJl'j
#RAKsnewmedia
_._. arena:
NET 'BHçisaymtesllmatbrt, betgdtrVeatlncfeuhstütunıaysottmgafıldtftlıillacUtılit
edebiyat dünyasını epey şaşırtan
banka soyguncusu, çılgınca sevdiği
eşiyle edebiyat şenliklerine katılıyor,
hapishanelerde yazarhk kurslan
düzenliyordu. Daha sonra Vancouver
sanat dünyasının vazgeçilmez bir
yazan olan Stephen Reid,
üniversitede, romanla bağlamlı özel
dersler vermeye başladı. Stephen
Reid, yaşamı adeta kendisininkinin
kopyası bir başka banka soyguncusu-
romancı olarak ünlenen Roger
Caron'un yapıtlannın tanıtımında
büyük çaba harcamıştı. Yedi roman
yazan Roger Caron, "Go Boy" adlı
yapıtıyla, roman dalında Kanada
Genel Valısı Edebiyat Ödülü'ne layık
görûldü. Stephen Reid'le eşi şair ve
romancı Susan Musgrave'in aile
dostu olan Roger Caron, saygın bir
yazar ve simge bir kişi olmuştu sanat
dünyasında. 1992 yılında, Kanada
gazetelerini açanlar, manşetlerde,
herkesi allak bullak eden bir soygun
haberi okuyacaklardı: "Romancı
Roger Caron, banka
soygununda, polisle
düeUodan sonra ele geçti."
10 Haziran 1999 günü, eski
banka soyguncusu Stephen
Reid, batı Kanada'nın,
" çiçekler kenti olarak bilinen
Victoria'sında. Royal Bank
adlı banka şubesinin
kasalannı boşaltmaya
kalkıştı. Ne olduysa oldu,
geçmişi yeniden yaşamaya
karar veren Stephen Reid,
tüm mutluluğunu, ününü
elinin tersiyle iterek, elinde
uzun namlulu bir
tabancayla, ama eski
kibarlığını asla
yitirmeyerek kasadara
yaklaştı. Korkudan mosmor
kesilen bayan kasadann
ıstek uyannca bir torbaya
doldurduğu yüzlük
banknotlan kapar kapmaz
otomobılıne atlayan
Stephen Reid, tam karşıdaki
bölümde ellerinde pompalı
tüfekler bulunan polislerle
karşılaştı. Soygun sırasında
"sessiz alarTn"a basan
banka müdürünün
çağnsıyla bankanın
çevresini kuşatan polisler,
Stephen Reid'i megafonla
teslim olmaya çağırdılar.
Sokağın iki çıkışı da polis
arabalanyla kapanmıştı.
Banka soyguncusu Stephen
Reid, birdenbire polis
arabalanna doğru ateş açtı.
Beacon Hill Park
Sokağı 'nın sakinleri,
polislerle banka
soyguncusu arasında geçen
tabancalı tüfekli düelloyu
ınanmaz gözlerle seyre
daldılar. Kısa süren bir
suskunluk ardından,
cebindeki beyaz mendili
sallayan Stephen Reid,
''Teslim oluyorum, ateş
etmeyin" bağırtısıyla teslim
oldu. Vancouver kentinin
centilmen romancısını bu
çılgın serüvene zorlayan
nedenın ne olduğu sorusu
akıllan kanştıradursun, şair
ve romancı Susan
Musgrave, eşinin eroin
tutkusunun, trajedinin tek
nedeni oldugunu açıkladı.
"Stephen'iaslayabuz
bu-akmayacağun" diyordu
Susan Musgrave. 10
yaşındaki küçük kızının
babasına kavuşması için
hiçbir şeyı esirgemeyecğini
söyleyen Kanadalı şaır-
romancının, Stephen'in
uyuşturucudan
kurtulacağına ve eve
döneceğine olan inancı
kesindi...
p y
1
başkenö Tokyo'da »-
atkil)rdlin
ı^aa^halk,çareyiha-
vuzlara koşmakta buluyor. Havuz deyip de geçmeyin, Japonlann kendilerini
atökları bu dev havuz tam 25 bin kişi ahyor! Binlerce kişinin girdiği havuzun
içinde kalabauktan yüzmek mümkün olmasa da scak hava dalgasının canın-
dan bezdirdiği Japonlar, "Buna da şükür" diyoriar. (REUTERS)
Bebek cesedi fınnda.
Yenı dogmuş çocuk
cesetleri buzlukta.
Bahçedeki havuzda. Ağaç
altında. Terk edilmiş
evde.
Bir koıicu filminden
görüntüler değil. Gerçek.
Son bir ayda
Almanya'nın çeşitli
kentlerini sarsan olaylar
bunlar. Medyanın
"canavar" diye sunduğu
ana-babalar elleri
kelepçeli, başlan
önlerinde kamera
karşısında. Renkli
magazin dergilerinde.
Boy boy fotoğraflarla,
kocaman puntolu
başlıklarla ülkenın en çok
satan gazetesinde... Beş
yaşındaki küçük
Akksander'i aç bırakarak
ölümüne neden olan kan-
koca Stuttgart'ta yargı
önünde. Karar, ömür
boyu...
Alman toplumunda aile
içi sorunlar 9O'lı yıllarda
yiükselişte. Işsizlik
artarken insanlann gelir
düzeyi hızla aşağı
çekiliyor. Zengin ile fakir
arasındaki uçurum
derinleşiyor. Her şey
Almanya'nın batısının
doğusu ile birleşmesiyle
başlamıştı. Aldığı
"ekonomik darbe" ile
sarsılan güçlü orta sınıf
yine de henüz ayakta.
Ancak toplumda
yozlaşmanm belirtilerini
görmemek için "özürlü"
olmak gerek.
Toplumsal sorunlar,
berabennde polisiye
olaylan da getirmekte.
Yaşamına kendi eliyle son
verenler, ortadan
kayboluveren insanlar,
kiliseye arkasını
dönenler... Banka
soygunlan, insan
kaçırmalar, fidyeler...
Büyük şirketlere tehdit ve
baskılar, rüşvet ahp -
vermeler, vergi
î l
-
kaçırmalar... Hertürlü
insan ticareti, uyuşturucu
kullanımı, ırza geçmeler,
küçük çocuklara
tecavüzler...
Toplumdaki yozlaşmadan
en çabuk etkilenen de aile
oluyor. Günlük yaşamın
sorunlan ve geçim yükü
altında ezilen anne-
STUTTCART
AHMET
ARPAD
babalar çocuklann
terbiyesine zaman
ayıramıyor. Yalnız
bırakılan çocuklar çeteler
oluşturuyor. Polis
başedemiyor. Suç
işleyenlerin yaşı sürekli
düşüyor. Geçen hafta
Stuttgart'ın tanınmış bir
lisesinde 12 yaşında bir
öğrencinin 13 yaşındaki
arkadaşını bıçaklaması
artık "obğan". Öğretmen
sıkıntısının çekildiğı
ülkede eğitmenler
kıskanılacak insanlar
değil.
Savaş sonrası Almanya
hızla endüstrileşirken
gelir düzeyi de doruğa
çıkmıştı. Ancak insanlar
bireyselleşirken, yüzyıllar
boyu koruyucu ve eğitıci
olmuş "büjük aile"
unutulmuştu. Cepleri
dolu insanlar kabuklanna
çekilmiş, yalnızlaşmıştı.
Herkes bır "ada"
olmuştu.
Tek çocuklu ya da
çocuksuz küçük aileler
toplumunda bireyler arası
ilişkiler nerdeyse "stfir".
Herkes kendi halinde
yaşıyor. Evlilikler
azalırken erken
boşanmalar dorukta. "Saf
kan" Alman nüfusu
geriliyor, evliliği ve
çocuk yapmayı seven
yabancılann oranı ise
artıyor.
Kimse başkasının
sorunlan ile ilgilenmiyor.
Komşu komşusunun
kapısını, haftalık kat
temizliğini yapmamış ise
azarlamak için çahyor!
Tek başına yaşayan ' : ''"^i
aniden öldüğünde, ^l
komşular bazen
haftalarca farkında
olmuyor... Arka arkaya üç
kez gebe kalan kadına
"Çocuklann nerede?"
diye hiç kimse soımuyor.
Yıllar sonra mutfaktaki
soğutucudan üç ceset
çıkınca de herkes
şaşınyor!
Avrupa ve Fransa'da yaz tatili
P A R I S
UĞUR
HÜKÜM
Bilmek için âlim olmaya gerek yok,
ama biz yine de hatırlatahm Dünyanın
en çok turist çeken ülkesi Fransa,
resmıleşen rakamlarla 1997 sonunda
67 milyon, resmıleşmeyen rakamlarla
da 1998'de 70 milyon turist ağırladı.
Bu yıl da 72 milyon yabancının
Fransa'yı ziyaret etmesi bekleniyor.
Yalnızca Pans'e gelenlerin sayısı 10
milyonu aşkm. Bugünlerde Paris
sokaklannda dolaşacak olursanız
rahatlıkla Fransızca kadar başka diller
de duyabilirsıniz. Haftaya, ağustos
ayıyla birlikte Fransızlar azınlığa
düşecek dersek, hiç abartmış olmayız.
Fransa'ya gelen tunstlerin yüzde 87'sı
Avrupa kökenli. Ağırlık Almanya ve
Birleşik Krallık vatandaşlannda.
Avrupalılann yandan çoğu her yıl en
azından bir defa tatile çıkıyor. Yüzde
19'u ise birden fazla. Kuşkusuz
ülkelere yakından bakıldığı zaman
büyük farklılıklar göze çarpıyor.
Örneğin her on Lüksemburgludan
dokuzu tatile, "yurtdışına" giderken,
Yunanistan sınırlannı aşan Yunanlı
oranı yüzde 7. Fransızlann yüzde 72'si
tatilini Fransa'da geçirmeyi tercih
ediyor. Almanlann Almanya dışında
kaldıklan tatil süresı, ülkelerinde
geçirdiklerinin iki misli. İki Almandan
biri hayatında ortalama en azından 10
defa Fransa'ya gelmiş.
Elbette ki tunstlerin tatil süresi biraz
da kendi ülkelerindeki resmi ve ücretli
tatil ve bayram izinlerine bağlı. Yıllık
ortalamada 40 günle, en kalabalık
gezginci şampiyon AJmanlar. Onlan
38 günle İspanyollar, 37.5 günle
Belçikalılar, 37 günle
Lüksemburglular ve 36.5 günle
Fransızlar izliyor. Danimarka, Portekiz
ve Yunanistan 35 gün, Italya 33.5 ve
Hollanda 32.5 günle ortalamayı
oluşturuyor. En az ücretli tatile sahip
olanlar 31 günle lngilizi, İskoçu,
Irlandalısiyla Birleşik Krallıklılar ve
28 günle lrlandalılar.
Avrupalılann yüzde 34'ünün ağustos
ayında, yüzde 28'inin de temmuz
ayında tatile çıkmak gibi bir kötü huyu
da var. Gerçı bu oran eskiye nıspetle
diğer aylara kayma eğilimi gösterse de
şimdılık dengeli bir dağılımdan çok
uzak. Pek kolay değişeceğe de
benzemiyor. Eylülde yüzde 9, ekim,
kasım, aralıkta yüzde 6, ocak, şubat,
mart aylannda yüzde 4'e kadar düşen
tatil alma eğilimi, nisan ve mayısta
yüzde 8, haziran ayında ise yüzde 11 'e
tırmanıyor. Yükselen kış sporlan, dağ
tatillerinin gün geçtikçe
özgünleşmesine, hele hele yaz
aylannda uygulanan son derece cazip
fıyat tarifelerine rağmen şimdilik
Avrupalılann önemli bir çoğunluğu
için tatil dendiği zaman akla gelen yer,
deniz kıyısı ve güneş banyosu. Aynen
tatillerinı deniz kıyılannda geçiren
Fransızlann yüzde 52'sı gibi. Bu oran
1965'te ancak yüzde 30'muş, temmuz,
ağustos ve eylül aylannda tam 19
milyon Fransız denizlere, plajlara
koşacak. Bunlann yüzde 16.1'i St.
Tropez'yle Menton (Italya sının)
arasındaki 60 km'lik Akdeniz şendine
sıkışırken (bu yöre tek başına dünya
rurizm hasılatının yüzde 1 'ini
gerçekleştiriyormuş), yüzde 16'sı Atlas
Okyanusu'nun prötanya kıyılanna
yayılacak. Yüzde 11.8'i Akdeniz'in
Ispanya'ya uzanan Languadoc-
Roussillon yöresine, gerisı de diğer
kıyılann plajlanna akacak. Plaj
tutkunlannm çoğunluğu (yüzde 65'i)
50 yaşının altında ve Paris ve cıvannda
(yüzde 23'ü) yaşıyor. Denize en sadık
tatilciler, şaşırtıcı bir rastlantıyla
toplumun en dar gelirlileriyle (işçiler-
memurlar) en yüksek gelirlileri
arasından çıkıyor. Ara sosyal
katmanlar farklı tatil biçimlerini
yeğliyorlar. Denize olan ilginin bir
başka göstergesi de denize açılan tekne
sayısında. Her yıl yaklaşık yüzde 2'lik
bir artış gösteren tekne sayısı 1998
sonunda 900 bine ulaşmış durumda.
Fakat deniz kıyısında tatil geçiren
Pransızlara "Tatflde en fazla ne
yapmayı tercih ediyorsunıız" diye
sorulduğu zaman, beklenenin aksine.
gelen en yüksek cevap, yüzde 43.9'la
"geanmek" oluyor. Ancak yüzde
35.7'lik bir kesim "denizegirmek,
yfizroek" şeklinde düşünüyor.
Vanılmıyorsak, yaklaşık 3 bin km'lik
bir sahil şendine sahip Fransa'nın
vardıklan, 8 bin km'lik şeride sahip
Türkıye'nin önünde nasıl bir perspektif
olabileceğinin iyimser kanıtı...
-KabiU-
1 KİŞİ
TAM PANSIYON
9 000 000 -TL
BIR HAFTA (7gun)
55 000 000 -TLMOTEL, BALIK LOKANTASI
ASOS BAUBANll KÛYU SİVRICE KOYJ TÎL 0 286 723 *6 02 GSM 0 532 663 34 95
P AN E L
TARİH
KONU
KATILIMCILAR
YER
SAAT
TARİH
KONU
KATILIMCILAR
YER
SAAT
26 TEMMUZ 1999, Pazartesi
MAI VE TAHKİM ANLAŞMASI
Prof. Dr. Türkel MİNİBAŞ
lst. Üniversitesi Iktıasat Fakültesi
Ögretım Üyesı
Gaye YILMAZ
lktisatçı - DtSK - Birleşik Metal-Iş
Sendikası Müşavin
Av.ömerAYKUL
önce llke Çağdaş Avukatlar Gurubu
CHP Istanbul ll Başkanlıği
Toplanü Salonu
19.00
28 Temmuz 1999, Çarşamba
TÜRKİYE'DE SOSYAL GÜVENLİK
SİSTEMİ, SORUNLAR. GELECEĞE
YÖNELİK ÖNERİLER
Dr. Kemal KILIÇDAROĞLU
SSK Eski Genel Mûdürû
Atilla ÖZSEVER ''
Gazetecı - Yazar
Nebıl İLSEVEN
lktisatçı - Eski lst. tl Mec. Oyesi
CHP tstanbul ll Başkanlıgı
Toplantı Salonu
19.00
CHP İSTANBUL
İL BAŞKANLIÖI