Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2025
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA CUMHURİYET 17 MART 1999 ÇARŞAMB
14 KULTUR
Yavuz Tanyeli sergisinde deve, deveci ve ressamın fantastik aşkını sunuyor izleyicilere
Dış ve iç gerçeldîk arasında...
ALİAKAY
D.W. VVinnicott'un yakın zamanda Metis Yayın-
lan'nın "'OtekiniDinJemek"dizısınden yayımJanan
"Oyun ve Gerçeklik" (orijinali 1971'de, Tûrkçesi
1998'de yayımlanmış) adlı kitabında ele aldığı te-
zi hanrlarsak, Winnicottplay vegamearasındaki oyun
anlamını kurallı oyunlar ve kurgular şeklinde algı-
layabilecegimizi ileri sürdükten sonra, dış gerçek-
liğin bir çeşit iç gerçekliğe dönüşürken özne ve
nesne arasındaki aynmın en aza indirgendığini id-
dia edebileceğiz.
Winnicon özerk bir psişik alan olarak oyun kav-
ramını düşündüğünde, oyun tarafindan potansiyel
olarak algılanan alan dış ve iç gerçeklikleri birbir-
lennden ayırmakta ve iki alanı işlevsel olarak fark-
lılaştırmaktadır. Oyun dış gerçegi denetım altına alır-
ken ve onu kişisel olanın iç gerçekliğinın hizmeti-
ne sunarken bir araya getinlen nesneJerin veya gö-
rungülerin hepsi anlamına gelmektedir. Bu nesne-
ler, öznenin, failin topladığı ve iç gerçekliğine gö-
re uyarladığı eşyalar veya kişiJerdir. Dış gerçeklik
denetim altına ahnırken fantasmalara ait olan ey-
lem de bilişsel deney sayesinde ortaya dökülmek-
tedir. Bu eylemi de çocuk gibi, en doğal bir şekil-
de verebılenlerde sık sık sanatçılarolmaktadır. Psi-
kanalitik olan ile eser arasındaki ilişkiler Freud'dan
ve onun sanat yazılanndan beri bilinen bir şeydir.
Ancak dış gerçekJıgin içseiieştirilmesinin oyun ta-
rafından gerçekleştirilmesi ve bu içselleştirilmiş
gerçekliğın de çocukta olduğu gibi zor bir şekilde
terk edilmesi bu ilişkilerin oyunsal ciddiyetini be-
lırlemektedir. Bu iç alan, dış alan tarafindan sö-
mürgeieştirilme tehlikesini içinde banndırabildiği
gibi, potansiyel alanın genişletildıği de vuku buJa-
bilir. Sanatçının yaptiğı ise iç gerçeklik ile dış ger-
çeklik arasındaki denge oyunlannı sallandırmaktır.
YavuzTanyeti"nin Yapı Kredi Sanat Merkezi'nde
açtığı sergisi de, bana biryandan Dofu'nun fantaz-
malarla dolu hayatını anımsattığ] kadar, Batı'nın Do-
ğu'yu egemenliğı altına alırken "oryantalize'' etti-
ğı fıkrinin de geçmışte kalan bir kurgu oldugunu
düşündürttü. Sergiye gelen Iraklı bir Arap kadının
Yavuz Tanyeli'ye sorduğu sorular ve onun verdiği
cevaplar da bunu doğrular nitelikte gibi geliyor ba-
na: Ban'nın sömürgeleştirdiği, emperyalize ettiği
ve içselleştirilen bir oryantalist tema Türk resmi için
dönüm noktalanndan biri olmuştu. Osman Hamdi
Bey'in bu konumu tüm maharetiyle üstlenmesi bir
olgu. Fakat, 1999 yılındaki bu sergı, oryantal bir te-
manın bizim kendı içimizde ve kendi fantazmala-
nmızda yattıgını; bunun da sıcak Bodrum coğrafı
avuz
Tanyeli'nin
Yapı Kredi
Sanat
Merkezi'nde
açtığı sergisi,
Doğu'nun
fantazmalarla
dolu hayatını
anımsattığı
kadar, Batı'nın
Doğu'yu
egemenliği
altına alırken
'oryantalize'
ettiği fikrinin de
geçmişte kalan
bir kurgu
oldugunu
düşündürtüyor.
'Deve', 1998, tuval
üzerine yağhboya.
alanıyla hiçbir tezat teşkil etrneden var oldugunu ha-
tırlatırken bize Yavuz Tanyeli, iç gerçekliğini tualın
yüzeyine dev boyutlarla kurgularken dış gerçekli-
ği öznel bir yorumla sunuyor. Kimi kez bir tür ro-
mantizmi anımsatırken kimi kez ise bu potansiyel
alanın kendisini dış gerçekJiğin büyüsüne kaptıra-
rak gerçekleştirdiğini gösteriyor.
Resimlerde deve ve devecinin aşkı
İç ve dış arasındaki ayrım bir yerde Moebius şe-
ridi gibi birbiri içine giriyor. Sanatçının kendi oto-
portresini çalışırken resmermesi de kendi iç gerçek-
liğini dış gerçeklik gibi gösterme çabalanna denk
düşmüyormu? Sergi boyunca ele alınan develer, de-
ve portreleri ve devenin bir model olarak resim
içinde ele alınması ve üstelik de atölyeye getirilip
ayaklanndan baglanarak ressamın modeli konu-
muna girmesi sanatçı ve modeli arasındaki denge-
leri de sarsmıyor mu? Hayvan-oluş ile bırlikte in-
sanın oluşa girmesi gibi, Yavuz Tanyeli"nin tualle-
rinde bitkiler. ağaçlar ve yeşillikler eksik olmuyor.
Deve ve devecisi arasındaki, yine fantazma düze-
yinde görûlebilecek aşk ilişkısi, ressamın "iç" ger-
çekJiginden çok, bu sefer izleyicinin "iç" gerçek-
liği ile buluşuyor. Bodrum'un ışığı ile ve huzurlu
ortamı ile iç gerçeklık de yavaş yavaş karamsarlık-
tan daha umutlu birbakışa doğru yönlendirmış san-
ki sanatçryı Çiçekler. gün doğuşu ve batışındakı renk-
lerin rahatiıği. zenginliğı ve fırçanın değişik vuru-
luşlanndakı hızlanmalar ve uyumlar arasındaki ha-
reketi. figürü figürale doğru taşımayı eksik etmi-
yor.
Devenin ve "onun dış gerçekliğinin'' sanatçı ta-
rafindan fark edilmesi ise büyüsel biryeteneği gös-
teriyor. tnsanm insanı anlamayı bıraktığı modern ya-
şamlann ötesinde boşluğun ışığmda doğa ile onun
etraflıca uyumu sanatçıyı daha farklı nesneleri al-
gıiamaya doğru yöneltmiş. Deve ve devecinin dı-
şında gibi duran devenin portresi iç ve dış mekânı
renkler sayesinde birbiri içine sokmaya başladığın-
da. yukanda bahsetmiş oldugum Moebius şeridi gi-
bi, Yavuz Tanyeli iç ve dış dinamikleri, renkleri sa-
yesinde dışavuruyor. Deve ile devecinin Bodrum Ka-
lesi'nin önündeki bir yerde, hayali bir atmosferde,
ağaçlann altında, gecenin sıcaklığında, kalenin man-
zarasına arkalannı dönerek ressama dogru bakma-
lan; bir yerde, manzara değil de ressamının gözle-
rinin büyüsüne doğru bakma istencini göstermiyor
mu? Bize manzarayı sunarken ressam kendisi ona
bakan deve ile devecinin aşkını sunuyor bizlere:
Romantik bir Bodrum akşamı zoofîlisi. Devecinin
bakışı maçist ve vurdumduymaz bir sevgilinin ba-
kışını canlandınrken, devenin cilveli duruşu, deve-
cisine ve resmini yapan ressama olan hayranlıgını,
minnettarlığmı mı belirlemektedir? Öznelleştirilen
devenin ressama olan minnetini. Aynı şekilde "Köy
Üzüntüsü"" adlı tuvalde de köylülerin saşkın bakış-
lan arasında yaşlı dede, talebeleri (?) sanki bir kur-
ban sahnesinde oldugu gibi, yıkanan delikanlı ile
boynunu uzatan delikanlı ile bir bütünlüğü oluştu-
rurken, eşeğin de bu olaya şahit olması, deve resim-
leri yapan Yavuz Tanyeli'nin belki de geleneksel-
leşmeye baslayan Türk resminin hayvan figürleri-
ne yaptığı bir göndermeyi bize anımsatıyor.
Yavuz Tanyeli, sergisine cazcılan da koyduğun-
da, müzik ile hareketi temsil eden modern yaşam
ve ağırlıgı, yavaslığı temsil eden kır hayatının en
yavaşlanndan bir yavaş hayvanını ikili bir zıtlık
olarak sunmakta. "Sonbahar'da Gümüşlük" aynı
şekilde dostlarla bırlikte doğanın keyfini veriyor res-
sama. Çeşitli Bodrum Kalesi tuvalleri arasında "Ge-
ce FEyzajı" özellikle bana bir başyapıt gibi görünü-
yor. Büyük tuallerin ihtişamının yanında bu küçük
boyutlutuvallerarasından "GeceFevzajı"', ressamın
küçük tuşlarla gerçekleştirdiği ustalığı ortaya ko-
yarken, "Can Yöcel'in FDrtresi" dostluğun, sıcak-
lığın ve empatinin boyutlannı yüceltiyor. Burada ar-
tık iç ve dış gerçeklik. belki de, gerilerde duran bir
filozofun ka\Tamlanndan birisine doğru yolluyor:
Hegel ve onun "mutlaklığinın gerçekligi". Ne dış ne
iç gerçeklik söz konusu, ama tuvalin gerçekliği,
geride belleklerde kalacak olan tek gerçek.
FestivaldegençbiryetenekKültür Servisi - Uluslararası lstan-
bul Film Festivali'nın bu yılki hoş
sürprizlerinden biri de genç ve.başa-
nlı yönetmenlerin çalışmalartnanıeT-
cek tutan bölüm olacak. 17 Nisan'da
başlayacak olan festival, bu yıl Al-
man sinemasının yeni ve yaratıcı yö-
netmeni Tom iykwer'in yapıtlannı
göstererek bu genç yeteneğin portre-
sini sunacak izleyicilere. Tykwer'in
kendisi gibi genç ve yetenekli yönet-
menler olan WoHigang Becker ve Da-
ni Levy'yle ortaklaşa kurduğu 'X FUm'
adlı şirketin ilk başansı, Tykwer'in
imzasım taşıyan "DieTödKcheMaria''
(Ölümcül Maria) oldu. Alman taşra-
sında yaşanan klinik bir vakayı, içer-
diği bütün şiddet ve ürperriciliğine
karşm keskin ve acımasız bir mızah-
la veren bu çalışma, Almanya'dakı gi-
şe ba§£jıs!nm yanj sıra dünya festivaJ-
letmftk)laşarak uluslararası sınema
eleştirmenîerinin övgüsünü kazan-
mıştı.
Tylcvver'in Locarno Film Festiva-
Ii'ndeödüllendirilen ikincı filmi "Hîn-
terschlafer" (Kış Uykusundakiler) ise
daha büyük bir başan getirdi yönet-
mene. Karakış atmosferinde yine kü-
çük bir kasaba dekorunda bir avuç
genç insan arasındayaşanan aşk ve cin-
sellik geometrisinin haritasını çizen
Tykwer, bu filminde acıyla mizahı
dozunda dengeleyen bir gönlü kınk-
lar yuvası yaratıyor.
Geçen yıl V'enedik Film Festiva-
li'nde AImanya"yı temsil eden vear-
dından dünya çapında bir başanya
ulasan son fiimi "Lola Rennt" (Koş
Lola Koş) Tykwer'i uluslararası are-
nada bir yıldız konumuna taşıdı. Genç
Alman sinemasının iki yükselen oyun-
cusu olan Franka Potenta ve Moritz
Bleibtru'yu bir ara>a getiren film, po-
lisiye biröykü çercevesinde gelişen ta-
ze ve coşkulu bir gönül macerasını
video-klip tekniğinı kuilandığı çok
hızlı kurgulu bir biçimde anlatıyor.
Tom Tykwer, 2OOO'lı yıllann Al-
man sineması için 1970'lerden gelen
denn sınemasal bırikımi özümseyip
bunu canlı ve renkli bir sınema bakı-
şıyla bırleştirmeye dayanan bir for-
mül sunuyor. 'Koş Lola Koş' filmi Tykwer'i uluslararası arenada bir > ıldız konumuna taşıdı.
Robert De Niro, 'Ronin' filmiyle yeniden gündeme geldi
'Önemli olan verilen role uymakür'
GÜRHAN UÇKAN
STOCKHOLM - Robert De Ni-
ro, John Frankenheimer'in filmi
'Ronin' ile bir kez daha gündem-
de. 56 yaşındaki aktör, bu filmde oy-
namak için çok değer verdiği sena-
rist David Mamet'in hazır senar-
yoyu yeniden yazması koşulunu
koymuştu. 'Bronxlu Bofa' filmi
için 30 kilo alan, 'New York, New
York' için saksofon çalmayı öğre-
nen ve 'Bang the Drum Skmly' için
tütün çiğnemeye başlayan sanatçı,
kendisi için en önemlı ölçeğin, her
filmde farklı role girmek oldugu-
nu söylüyor. 'Ronin'in fsveç'te viz-
yona girmesi nedeniyle Isveçli ga-
zeteci Jens Beterson'un sorulannı ya-
nıtlayan De Nıro, "Baa roltere uy-
mak güçtfir. Baalanna da herkes
uyabflir. O zaman da ortada zevkli
bir şe> katniaz. Ben kendimi istek-
li rutmak için farklı rolleri yeğliyo-
rum" dıyor.
i
Ihş görûnfiş de önemü'
Oynadığ filmleri düşününcef in-
san ona hak veriyor: Merly Stre-
ep'le unutulmaz aşk filmi 'Fafling
In Love'daki umulmadık biraşk ya-
şayan sıradan insan, 'Taxi Driver'da-
ki psikopat, 'NewYork,.\ew Yörk'ta-
ki duyarlı müzisyen, 'Deer Hun-
ter'daki tehlikeli kişi ve 'Wag the
Dog'daki üst düzey polıtik yaşamı-
nın kaçmılmaz jokeri rolleri bunu
kanıtlıyor.
Oynadığınız en önemli rol han-
gisi sorusuna hiç düşünmeden ya-
nıt veriyor:
- Bunayanrt veremem,çünkü bü-
miyorum.
- Rollerinize nasıl hazırlanıyor-
sunuz?
- 'Ronin' için fiziksdolarak ha-
zuianmam gerekti Eski bir CIA
ajanı rolünü ovnadığıni için onlar-
dan birkaçryla görüşntem gerekti.
Ronin'de rol
alma>ı kabul
etmeden önce
senaryoyu
David
Mamet'in
yeniden
yazması
koşulunu
koyan Robert
DeNiro,
kendisi için en
önemli ölçeğin,
her filmde
farklı role
girmek
oldugunu
sövlüvor.
Naal buluşruklarnu, konuşmaşekil-
lerini izkdim. Bu filmde, az konu-
san ama çok şey >apan bir adamı
canlandırnorum. Lstlenilen roliçin
dış görünüş de önemli. 'W'ag the
Dog'rohiiçfa epeyvideoiztedim,ay-
nnülan yakalamaya çabştım.Biraz
dahaegzantrik görünüşgerekti. Ör-
neğin, kravat yerine papyon tak-
makgibL
'\^g the Dog' filminin konusu-
nu, ABD'nin başkanının bir seks
skandalından sıynlabilmek için yap-
macık bir savaş yaratılması oluştu-
ruyor. Bu filmin çekiminden son-
ra çok benzeri bir durum Clinton-
Lewinskyolaymdayaşandı. Robert
De Niro'nun yorumu şöyle:
- Yalnızca bir rastlantrydı. Başka
bir şey değü Filmin, de\iet başka-
nının probJemhleilgiliolarak görül-
mesi çok üzücü. Ben böyle bir şeyi
asla istisrnar etmek istemem.
'Ymıetmene u^anm'
Bundan sonraki projesinm ne ol-
duğu sorusuna ise şu yanıtı veri-
yor
- 'Analyze This" filminde bir maf-
yapatronunucanlandırrnorum. Maf-
>a patronu, Bılly Chnstal'ın canlan-
dırdığı psikhatrise gidiyor.Arada bir
komedi yapmayı seviyorum.
Robert De Niro. bu filmin ardin-
dan. 'Flawless' filminde, beyin ka-
naması geçiren emekli birhademe-
nin rolünü yapacak. Hademenin
iyileşebilmesr için şarkı söylemesi
gerektifinden şarkı da söyieyecek.
Sanatçı, Martin Scorsese ile 8
film çevirmiş durumda. 1973'te
'Main Srreet' ile baslayan dostluk
sürüyor. 'Rent' adlı müzikali be-
yazperdeye aktarmalan söz konu-
su. Ancak De Niro. bu müzikalin
birkaç yıl daha tiyatroda kalmasın-
dan yana. Birkaç yıl önce. 'Brons'ıın
Gölgesinde' adlı filmiyle ilk kez
yönetmenlik yapmıştı. Acaba bu
işi üstlenirken Scorsese'ye danışmış
mıydı?
- Biraz danışüm. Ama filmi ken-
dimin yönetmesindeki amaç, ka-
rarlan benim almamdı. Ben baş-
kasının yönettiği filmde vtrilen ka-
rarlara yüzde >üz uyanm. Film, o
yönetmenin filmidir çünkü. Ken-
dim. yönettiğim zaman da ay nı an-
layışL beklennyi başkalanndan gör-
mek istiyonım. Scorsese'yle birbi-
rimize çok yakınız ve düşünceleri-
miz,anlaytşınuzçokbenzer.Amaben
yine de kendi yönettiğim filmlerde
hatalan kendiminyapmasından ya-
nayun.
Sinemaçevrelerinde. senaryosu-
nu David Mamet'in yazdığı ve yö-
netmenlığini Robert De Niro'nun
yapacağı bir senaryonun söylenti-
leri var. Konu, bir film festivali sı-
rasında yıldızlarla yapılan söyleşi-
ler üzerine kurulu olacak. Bu söy-
lenri gerçeğe ne kadar yakın?
- Eh iste, bana biraz bu konudan
sözetmistL Bilmiy orum. Bazen ken-
dimi konuşurken duy nıaktan bıkı-
yorum. Öyle dummlarda en iyisi
hiç konuşmamak. Ayrten kitapoku-
mak gibL Her okuvan kendi yoru-
munu yapıyDr.Gtdipbirfilmi görün.
Ya seversinizya da sevmezsiniz. Ben
buna nasıl kanşabilirim ki? Bu tür
söyleşilerde ne dedigimin asbnda
hiçbir önemi yok.
Robert De Niro kısacası, kişinin
yaptığı işin konuştuğunu söylüyor,
ağzından çıkanlann değil...
Ayrıntılarıyla bir dünya uygarlığı
Cogito'da Bizans
KiimırServisi-Bizans ni-
çin bir dünya uygarlığı? Bi-
zans insanının sosyal yaşa-
mı nelerden oluşuyordu? Bi-
zans kendinden öncekilerden
nasıl etkilendi, sonrakileri
nasıl etkiledi? Bizans kay-
naklannda Türkierin tarihi
nasıl yazıldı? Osmanlı düşü-
nürleri Bizans'ı nasıl ele al-
dılar? Biz bugüne kadar Bi-
zans'ı nasıl okuduk, neden
okuyamadık? Üç aylık dü-
şünce dergisi Cogito'nun
Kış 99 Bizans özel sayısı bu
sorulann yanıtlanm anyor.
Dergide 'yukarıdan ta-
rih' anlatılanndan uzak du-
rularak yöneticilerin yasam-
lanndan çok, yoksullann ya-
şamlan, sarayda yaşamdan
çok. manastırda yaşam, dev-
letin idaresinden çok, Bi-
zans insanının okur-yazarlı-
ğı üzerinde duruluyor.
Özgün Bizans metinleri,
Ostrogorsky, Laiou, Bıtm-
ning ve Vryonis gibi ünlü
Bizans tarihçilerinin metin-
lenne renk katıyor. Onay Sö-
zer'in Bizans'ta düşünce ko-
nusundaki felsefe kurgusu.
Ayfer Tunç'un \e Saim Ri-
fat'ın özgün Bizans merin-
leriyle ilgili kitap fanıtım-
lan ve Stefenos VerasHnos un
kızıl elma efsanesinin izini
sürdüğü çalışması Bizans
tarihi çalışmalanna derin-
likli biryakJaşım kazandın-
yor.
AzizBasikMos'un. 'Yunan
Edebiyatınui Nasıl Okuna-
cağı Konusunda Gençlere
Söyle^' verdiği dergide 'Ha-
ritadan Bizans'ı Aramak"
başlığı altında da Speros
Vryonisin 'Bir Dünya Vy-
garüğı Bizans', Georg Ost-
rogorsky'nin 'Bizans lmpa-
ratoru ve Hij'erarşik Dünya
Düzeni'ile HalilBcrktayın
hazırladığı 'Vizörden Bi-
zans: Haritalaria Düşün-
mek' yazılan yer alıyor.
Önay Sözer, Eveh/ne Pat-
lagean, Alke-Mary Talbot,
Angeliki E. Laiou, Robert
Brovvning, Tufan Turanlu
NevTa Necipoğlıı,Samih Ri-
fat Ayfer Tunç, Ihor Sev-
cenko 'Bizans'ta Yaşamak'
bölümünde yer alan yazıla-
nnda günlük yaşam manza-
ralannı ele alıyor.
Stefanos Yerasimos, Me-
lekDeübaşı,MichaelLrânus
Bizans'ın Gözüyle Türk-
ler'i, Osmanlı'nın Gözün-
den Bizans'ı anlatırken 'Bi-
zans Nasıl Okundu Neden
Okunmadı' bölümünde de
Orhan Dunı ve Murat Bel-
ge'nin yazılanna Cyrfl Man-
go ile söyleşiye yer verili-
yor. 'Bizans Mirası Czerine
Tartışma' başlığı altında da
Bizans çalışmalanndaki ye-
tersizlik ve çarpıklıklara dik-
kat çeken Doğan Kuban, Ay-
kut Köksal Ayla Ödekan.
Uğur Tanyeli ve Stefan Ye-
rasimos, Cogito okurlannı,
reddedilen Bizans mirasını
olduğu gibi tanımaya davet
ediyor.
DEFNE GÖLGESİ
TURGAY FİŞEKÇİ
Osmanlı Aydını *•
Osmanlı'ya ait bilgilerimizde bir temel eksiklrt
kaynağı da, bu toplumda roman ve resim sana-
tının kendine çok geç yerbulabilmiş olmasıdır. BL
nedehle Osmanlı toplumundan çeşitli insanlann
yaşayış biçimleri, kültürel yapılan, daha da ötesı
ruhsal sorunlan üstüne derinliğine bilgi sahibi de-
Böyle olunca ınsanını tanımadığımız bir toplu-
mu anlamamız, değerlendirmemiz de güçleşiyor.
insan özelliklerinin sonsuz çeşitliliği karşısında
yalnızca tarihçilerin araştırmalan elbette yeterti
olmuyor.
Hıfzı Topuz'un Taif'te ölüm (Remzi Kitabevi)
adlı kitabı, geçen yüzyılın önemli devlet adamla-
nndan Mithat Paşa'nın yaşamöyküsü.
Kitapta gerek baş kahraman Mithat Paşa, ge-
rekse çevresindeki kişilikler aynntılarla sergilen-
miş. Yazann böylesi bir yaşamöyküsü yazabile-
cek kaynaklara kişisel ilişkileriyle ulaşabildiği an-
laşılıyor.
Mithat Paşa (1822-1884), geçen yüzyılın önem-
li Osmanlı aydını ve devlet adamlanndan.
Dinsel bir eğrtimle yetişip, küçük memurluklar-
la başladığı devlet görevlerinde başanlı yıllar ge-
çiriyor. Ancak yaşı otuz beşe geldiğinde Batı kül-
türünden uzak yetişmiş olmasının eksikliğini an-
lamaya başhyor. Avrupa'ya gönderilmesini istiyor.
Bu isteğı kabul edilerek altı aylığına bilgi ve gör-
güsünü arttırması için yurtdışına gönderiliyor.
Paris'te bir yandan Fransızca öğrenirken öte yan-
dan da çağdaş düşünce akımlannı, edebıyatı ve
sanatı tanıyor. En önemli gelişme ise Fransa'nın
siyasal ve yönetsel yapısını incelerken, sonraki si-
yasal yaşamınayön verecek olan anayasal bir yö-
netim anlayışını benimsemesi oluyor.
Yurda döndüğünde Mithat Paşa'nın memurluk
başarılan sürüyor. Valiliğe dek yükseliyor. Valilik
yaptığı illerde çeşitli reformlar yapıyor. Gazeteler
yayımlatıyor. Bugünkü Ziraat Bankası'nın temeli
olan 'Memleket Sandıklan'n\ kuruyor.
1868'de bugünkü Danıştay'ın karşılığı olan Şû-
rayı Devlet'i kurarak başkanlığına getiriliyor. Bağ-
dat Valıliği'nden sonra da Padişah Abdülaziz ta-
rafindan sadrazam yapılıyor. Saray ve devlet har-
camalannı denetim altına alma düşüncesi sonu-
cu iki buçuk ay sonra azlediliyor. Bundan sonra
hiçbir görevi uzun süreli olmuyor.
Abdülaziz'in tahttan indirilerek yerine önce V.
Murat'ın, sonra da II. Abdülhamit'in padişah ol-
masında etkili olan Mithat Paşa, Abdülhamit ta-
rafindan ikinci kez sadrazamlığa getiriliyor. Ana-
yasa hazırlanıyor.
Ancak Abdülhamit, iktidan için zararlı gördüğü
Mithat Paşa'yı önce Avrupa'ya sürgüne gönde-
riyor, ardından Suriye ve Izmir Valisi yapıyor, da-
ha sonra da Abdülaziz'in ölümünden sorumlutu-
tarak yargılatıp Taife sürgüne gönderiyor, bura-
da da boğdurarak öldürtüyor.
Kitabın ilginçliği, anlattığı olaylarkadar, bu olay-
lara kanşan ötekı kişiliklerin ve mekânlann betim-
lenişinden de geliyor. Sözgelimi yazdığı taribki-
tabıyla ünlü Cevdet Paşa, Ptevne kahramar*Ga-
zi Osman Paşa, ünlü yazarAhmet Mithat Efen-
di, Namık Kemal, Ziya Paşa gibi kişilikler insa-
ni, farklı yönleriyle tanıtılıyorlar. Yine dönemin ev-
leri ve kentleri de öyle. Mithat Paşa siyasetten bu-
naldığında bugünkü Topkapı'da geniş birarazi ala-
rak çiftçilikle uğraşmaya başlıyor.
Bir de hiç tanınmamış ilginç kişilikler var kitap-
ta: Kadınlar, kâtipler, hizmetliler, Batılı dostlar vb.
Osmanlı aydın yetiştirecek eğitim ve bilim ku-
rumlanna sahip değildi. Ancak Batı'ya gidebilen-
ler orada çağdaş dünya ile karşılaşıyorlardı. Bi-
raz ilerici düşünceli olmak ise hayatını tehlikeye
atmak demekti.
Cumhuriyetle birlikte toplumumuz bilimin yol-
göstericiliğini kabullendi. Cumhuriyet yönetimle-
rinin de yetmiş beş yıl boyunca aydınlara iyi dav-
randiğı söytenemez. Sürgünler, ölümler bu dönem-
de de sürdü. Ne var, Cumhuriyet, gerek kendi kur-
duğu üniversitelerde gerekse yurtdışına öğreni-
me gönderdiği binlerce öğrenciyle çağdaş bir ül-
kenin gereksinim duyacağı aydın variığını da ya-
rattı.
Ümmettoplumu Osmanlı ise, bilim vesanat kar-
şısındaki çekingenliğiyle, gelecek kuşaklara ken-
dini anlatacak yeterli kaynak bile bırakamadı.
Menuhin, Borusan'da anılacak
• KüMr Servisi - Borusan Kültür ve Sanat
Merkezi, geçen hafta geçirdıği kalp krizi sonucu
yaşamını yitiren çağımızın en önemli keman
virrüözlerinden Yehudi Menuhin anısına keman
sanatçısı Cihat Aşkın'ın konuşmacı olarak
katılacağı video belgeseli gösterimi
gerçekleştirecek. Menuhin'in yaşam öyküsü ve
sanatını konu alan video belgesel gösterimi, bugün
saat 17.30'da ve cuma günü saat 12.30'da izienebilir.
Bu gösteriden önce Cihat Aşkın, Menuhin'in hayatı
ve müzisyen kişiliğini anlatacak ve kendisini dünya
banşına adayan ünlü sanatçının yüzyılımızm önemli
olaylanna ilişkin değerlendirmelerini aktaracak.
K Ü L T Ü R t Ç Î Z İ K
K Â M İ L M A S A R A C I