Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2025
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA CUMHURİYET 4 ŞUBAT 1999 PERŞEMBE
14 KULTUR
Ayşin ÜnaVınpop-art çalışmalan British CouncüSanat GalerisVnde sergileniyor
'P
JL op-art'ı hep çok
sevdim, özellikle de
renkliliğini...
Kadın-erkek çatışması
üzerine kurulu sergi
konseptim için
pop-art çok uygundu.
Her ilişkide,
herkesin yaşadığı,
çevremizde sürekli
tanık olduğumuz
sorunlar bunlar ve
insan, çizgi-romana da
bir o kadar yakın.
Sergideki her resmin
bir öyküsü var.
Resim, bu öykünün
başına ilişkin
ipuçlan veriyor
izleyiciye;
sonu ise
hiç belli
değil.
FECtR
ALPTEKİN
Genç ressam
Ayşin Ünal ilk
kişisel sergisini
Ankara'daki British
Councii Sanat Gale-
risi'nde açtı. Ünal'ın
pop-art çalışmalanndan olu-
şan serginin konsepti. kadın ile
erkek arasındaki iktidar çatış-
ması. Sergi, başhğını çizgi-
roman karelerinde sıkça
rastlanan efektlerden alı-
yor: 'Vrammp!'
Resim çalışmalanna 1990
yılında tnci Eviner'in atölyesin-
de başlayan Ünal. akademiye git-
meyi hiç düşünmemiş. Kendi
yanlışlannı yaparak öğrenmeyi
daha doğru buluyormuş çünkü.
1995 yılına dek Eviner'le çalış-
mış ve karma atölye sergilerine
katılmış. Ünal, Özdemir Al-
tan'dan da sanat tarihi derslen
almış: "İnsanbireyselokumala-
nnı yapıyor tabiL ama okuduk-
lannızın başka bir yerlerden de
Hiç bitmeyençaüşma
bes-
lenmesige-
rekiyor. Hem konuşarak, tar-
nşarak çahşmak, birlikte yo-
rum yapmak daha akılda kaücı.
AyncaAltan'ınbilgisiçokdeger-
li bizim için."
Resme ilk başladığında hemen
hemen her şeyi denemış Ünal.
Önceleri Eviner'in de etkisiyle so-
yut resme, daha sonra soyut fi-
güratif çalışmalara yönelmiş:
"Eviner, içimdekini çıkarmak
için pek çok şeyi denememi sag-
lâdL Eviner'in atölyesinden aynl-
dıktan sonra yeniden kendimi
bulmam gerekiyordu. Bu nokta-
da, Aitan'dan akitğım derslerin
de etkisi olduğunu söyleyebili-
rim."
Ünal'ın ilk kişisel sergisi, yir-
mi üç adet tuval üzerine akrilik
pop-art çalışmadan oluşuyor.
Unal, biraz da kadın ile erkek
arasındaki iktidar çatışmasını
sorgulayan serginin konseptine
bağlantılı olarak pop-art"ı seçtı-
ğini belirtiyor: "Pop-art'ı hep
çok sevdim, özellikle de renklili-
ğuıL.. Ama başlamak için biraz
bekJemem gerekiyordu. Öyle
"hadı yapay ım' deyinceounu>T>r,
bir sürü deneme yaptım. Kadın-
erkek çatışması üzerine kurulu
sergi konseptim için pop-art çok
uygundu. Her ilişkide, herkesin
yaşadtğL, çevremizde sürekli tanık
olduğumuz sorunlar bunlar ve
insan, çizgi-romana da bir o ka-
dar vakın. Bir gazeteyi ya da der-
gryi açtığınızda mutlaka gözünü-
ze çarpan bir çizgi-roman köşe-
si vardır."
Ünal'ın resimlerinde alıntı yok.
Konsept çerçevesinde sergideki
her resrrun bir öyküsü var. Resim.
bu öykünün başına ilişkin ipuç-
lan veriyor izleyiciye; sonu ise
hiç belli değil. Resimde izleyi-
ciye sunulan an, kadın ile erkek
arasındaki iktidar çatışması sü-
recindeki gerilim anı. Farklı za-
man ve mekânlarda, belki biror-
manda, belki bir sahilde. bir so-
kakta ya da bir sanat galerisin-
de, hep aynı hikâyenin aynı anı...
Belli bir ironi var
Ünal, kadın-erkek ilişkisinde
yaşanan iktidar çatışmasınm son
yıllarda iyice belirginleştığini
düşünüyor: "tldtarafdabirbiri-
nin üzerinde denetim kurma eği-
liminde. Bu denetimi sağlayama-
dıkça taraflardald kaygı arnyor.
Sevginin dönüşmesfc leduygusal
anlamda yaşanan çanşma,resbn-
lerimde fiziksel olarak görünü-
yor."
Şiddet, Ünal'ın resimlerinde
bir patlama, bir alev ya da erke-
ği kovalayan bir boğa olarak şe-
killenebiliyor. Ünal, resimlerin-
deki şiddet öğesini hem insanın
görsel belleğine yerleşmiş gerçek
görûntülerin, hem de duygtısal
şiddetin yansıması olarak tanım-
lıyor: "Duygusalolanı pop-art'la
vermek, duygusal şiddeti anlat-
mak çokgüç. Fiziksel şiddeti gös-
termek ise bu resim diliy le daha
kolay ve anlaşılır. Hem duygusal
çatışmanın gerçek yaşamda da
hiçbir zaman fizikseUiğe dökül-
medigi söylenemez."
Ünal'ın resimlerinde kadın hep
ön planda görülüyor. Arka plan-
Hârem
çekimleri
tamamlandı
Kültür Servisi - Ferzan Özpetek'in Türk-
Italyan-Fransız ortak yapımı olan son
filmi 'Harem Suare'nin çekimleri
tamamlandı. Ekim ayında Türkıye'de
tstanbul ve Bursa'da başlayan çekimler
aralık ayı ortalanndan itibaren ltalya'da
gerçekleşti. Filmde Abdülhamit'i Haluk
Bilginer. Valide Sultan'ı Ayla Algan,
harem ağası Nadir'i Fransız oyuncu Alex
Descas. Safiye'yi Fransız oyuncu Marie
Gillain. Abdülhamit'in eşi Selma'yı
NUüfer Apkalın. fılmin önemli
karakterlerinden Gülfıdan'ı da Serra
Yılmaz canlandınyor. Harem'in
karanlıkta kalmış yönlenne ışık tutan,
Osmanlı saltanatını anlatan filmde
Alfonsina Lettieri tarafından tasarlanan
800'ün üzennde kostüm, bırkaçı gerçek
olmak üzere 160 kadar gerçeğe yakın
taklitte takı kullanılmış.
daki erkeğin ise başına mutlaka
bir felaket geliyor. Ünal, bu gö-
rûntülerin kesinlikle feminist bir
yaklaşımın sonucu olmadığını
vurguîuyor:
u
Kadın ya da erkek
gibi bir kaygım, aynmım yok.
Resimlerimde erkek de önde ota-
biErdL Sanının model olarak ken-
dimi seçtigim için kadın ön plan-
da ^yeraldı."
Ünal'ın resimlerinde erkek,
bir boğa, yılan ya da köpekbah-
ğı tarafından kovalanabiliyor.
Hatta, bir sanat galerisinde yaşa-
nan gerilim anında bir heykel
düşebiliyor erkeğin kafasına.
Ünal, resimlerine belli bir ironi
katmayı yeğlıyor: "Resimfcrim-
de gördüğünüz şeyler, gerçek ya-
şamda pek deolabuecek şeyter de-
ğil tabiL. Bir heykel niye kınlsuı
da adamın başına dfişsün? Car-
toon yaklaşımı var, mizah var re-
simlerimdc. Olaylara bö>lebak-
mayı soiyorum."
Süper kadının 24 saati
Ünal, sergi konseptinin, tesa-
düfen yaptığı birkaç resmin ar-
dından ortaya çıktığını belirti-
yor. Sergide yer alan 23 resim
bir yılda tamamlanmış. Çalışır-
ken ilk önce konu belirliyor, ar-
dından öyküyü kafasında kurgu-
luyor ve eskiz yapıyor. En önem-
li noktanın ise kullanacağı ruva-
lin boyutlanna karar vermek ol-
duğunu söylüyor.
Unal'ın gelecek projesinde yi-
ne kadın var. Sergi konsepti, bir
süper kadının 24 saatı: "Basuı-
da bir süper kadın yaratma eği-
Bmi var. Özellikle baa dergiler ka-
dınlara nasıl makyaj yapmalan.
nasıl giyinmeleri, nasıl davran-
malan gerektiği konusunda for-
müfler verip duruyorlar.Öte yan-
dan bu dergiler sanldığına göre
bö>le bir talep de \ar demek. Çok
ters geliyor bana_. Bö\ le bir sü-
per kadının 24 saatini kare kare
anlatmayı düşünüyonun. Bun-
lar henüz kesinleşmiş değil, ama
gelecek çanşmaianmda fotograf-
tan yola çıkmak da tasanlanm
arasında."
IŞILDAK VE YELPAZE
ATİLLA BİRKİYE
öü KültüArnayutköyü, Kültür
Girişimi, Üçüncü Köpnü
Vesaire...
Sözcüklerde, yollardaki işaret levhalannda, hari-
talarda, hatta yazım kılavuzlannda "Amavutköy" ya-
zıyor. Sanınm Arnavutköyü olmalı; çünkü burada
"Arnavud" ad halinde; srfat halindeki ad tamlama-
lannda da olsa, yine Arnavutköyü diye yazmak ge-
rekmiyor mu? (Arnavutciğeri, Arnavutbiberi vb!)
Neyse sorun, Arnavutköyü'nün şöyte ya da böy-
le yazımı değil. Sorun çok büyük. Büyük bir bela var.
Boğaz'ın üzerinde.
Çünkü Arnavutköyü'nün üstünden üçüncü boğaz
köprüsü geçiyoıi Köprünün projesi tamamlanryor: ya-
kında ihaleye çıkıyor!
Özcesi, başta Arnavutköyü'nü, Boğaz'ı ve Istan-
bul'u büyük bir felaket daha bekliyor. Güzelim Bo-
ğaz'ın "ırzına" bir kez daha geçiliyor; yüzlerce tarihi
yapı ortadan kaldınlıyor; tarihi rjoku bozuluyor, yeşil
kaldığı kadanyla yerini betona bırakıyor, toprak yağ-
malanıyor.
Sizin anlayacağınız "çirkinlik" ve tabii ki "çkar" diz
boyunu geçiyor...
• • •
27 Ocak Çarşamba günü saat 21.00'de başla-
yan, NTV'deki Nuri Çolakoğlu'nun yönettiğı "Eni-
ne Boyuna" adlı programda Kültür Girişimi'nin beş
temsilcısı vardı: ismail Cem, Talat Halman, Metin
Sözen, Doğan Hızlan ve Şakir Eczacıbaşı.
Kültür Girişimi'nin temsilcileri, haklı olarak yap-
mak istediklerini açıkladılar: Türkiye'de "kültür" adı-
na neler yapılması gerektiğini söylediler.
Program akarken saat 22.20 olmuştu. Çolakoğ-
lu, kentlilerin kendi sorunlarına sahip çıkma konu-
sunda, Arnavutköyü halkının üçüncü köprüyü pro-
testo eylemlerinden söz etti. "Evet" denip lafı da ke-
sildi. Hepsi bu kadar.
Oysa -bence- işin başında "ne yapacaksınıza, ne
yapmak istiyorsunuza" karşılık olarak "Işte Istan-
bul'a üçüncü boğaz köprüsü yapılmak isteniyoç çok
değerii bir doğa ve kent parçası hunharca parçala-
nıyor, bozuluyor, yağmalanıyor, biz üçüncü, dördün-
cü köprübre karşıyız" demek, kültür bağlamında, ya-
pılmak istenileni" çok iyi açıklayacağı gibi tüm gö-
nülleri de fethedecekti.
O çok övündüğümüz fetih gibi...
31 Ocak Pazar günü, hava çok soğuktu, kar ya-
ğıyordu. Arnavutköyü semti sakinleri, iskele meyda-
nında toplanmışlar, "üçüncü köprü girişimi"ri\ pro-
testo ediyorlardı.
Kısaca, "/cöpnümöpnj"istemiyorlardı. "Köprü al-
tında uyumayacağız" diye haykınyorlardı. Her şey-
den önemlisi lafta değil; kar, kış, kıyamet, soğuk de-
merrrişler, gelip semtlerinin başında bela ile yılma-
dan mücadele edeceklenni göstermişlerdi.
Çağdaş birer kentli birey olarak sorunlanna sahip
çıkıyorlar, "ses "lerini çıkarıyorlardı. Hem de uygar-
ca çıkanyorlardı. ;
Protestolannı uygar bir biçımde, bir panayır dû-1
zeneğinde gösteriyorlardı. Istanbul'un çeşitli serfltSS
lerinden gelenler de çeşitli katmanlardan bireyler de '
dayanışma için semt sakinlerinin yanındayer alıyor- '.
lardı.
Aynı zamanda Istanbul için. Çünkü sorun, yalnız- ,
caArnavutköyü'nün değil, tüm Istanbul'un, tüm Tür-'
kiye'nin ve de "çağdaş" olan herkesin sorunuydu. ;
Demokrasi adına ne umut verici bir eylemdi... Iş-;
te işin en keyifli yanı da buydu.
• * • ' '
Kim ne derse desin. Boğaz'daki "tüm" köprülere
son derece karşıyım. Bu düşünce, Istanbul'un ve Bo-
ğaz'ın dünyadaki biricikliğınden kaynaklanıyor. Her
ne kadar köprüyü "güzel" yapsanız da Boğaz
1
a ya-
pılan bir köprü hiçbir zaman estetik bir nesne (obje)
olamaz.
Olamaz, çünkü estetik bir nesne (obje), varlığı ge-
reği, doğa, kent, yapı, yaratım gibi bir başka estetik
nesneyi (objeyi) ya da bir başka güzelliği "bozmaz".
Şayet bozuyorsa zaten, o "kategori" olarak estetik
degildir!
Kendi adıma, Boğaz'daki köprüleri bu bağlamda
darağacına benzetiyorum. Kimileri, ne acı ve ne deh-
şetengizdır ki darağacına gencecik fidanları "as-
mak" için çabalayıp durdu!
Biz, bu ülkenin insanları olarak bu ülkenin toplu-
mu olarak darağacından çok çektik.
Sağduyu kan ağladı; elinden ancak o geldi... Bir
üçüncü darağacını, Boğaz'ın göbeğine dikmeye-
lim...
İstanbul Şehir Tiyatrolan, Paul Plamper'in yorumuyla Heiner Müller'in 'Misyon-Bir Devrimi Anmak' adlı oyunu sahneliyor
Dıanet, kölelik ve sömürü hep farkh maskeler içiııde
FAKİYE ÖZSOYSAL ÇAVUŞ
Marc von Henning Muller, Mate-
rial ad'ı yazısında şöyle diyor: "Mûl-
ler'in metinlerindeki vahşet (cruelt>),
insan doğasını tam kalbinden yakalar
ve can çekişen, tek boyuthı tarih an-
la>ışımtn. bizi içinden çelişkiler akan
ve bir türlfi iyileşmmn yaralarla bt-
rakarak paramparça eder"
Üç kişi. Emrinde köleler çalıştıran
Jamaikalı esjci birefendinin oğlu De-
bussion, Bretagneli köylü Galloudec
ve eski bir köle olan kara derili Sas-
portas. Devrim sonrası Fransız mec-
lisi tarafından görev lendiriliyorlar.
Görevleri, tngiliz sömürgesi olan Ja-
maika'da köleliğe karşı ısyan başlat-
mak. Simgesel düzlemde, Saspor-
tas'ın ölümü "özgürlük^Galloudec'in
ölümü "kardeşlik'',Debussion
>
un ölü-
mü ise "eşniik'' demek. Ancak Antil-
ler'de isyan sürerken Fransa'da yöne-
tim değişip Napoleon krallığını ilan
edince, misyon ve devrimin yücelti-
len amaçlan. siyasi ve ricari kaygıla-
nn, iktidar oyunlannın gölgesinde ya-
nm bırakılır. Üç kişiden yalnızca bi-
ri, Debussion hayatta kalır. Görevi
sürdürmez. Artık dünyadaki pasta-
dan pay alma zamanıdır. Savaşı sür-
dürenlerse sadece ölüler. Ne uğruna
öldüler? "Ölümün devrimin maske-
si, devrimin deölümün maskesine bü-
ründüğü" bağımsızlık savaşlan, kö-
lelıği, sınıf aynmmı, sömürgeciliği
ortadan kaldırmak yerine. bunlann
biçim değiştirmesine ve yeni maske-
ler takınarak varlığını sürdürmesine
yol açaraslında. Özgürlük düşleri ve
devrim, yönetimlerin elinde oradan
oraya sürüldenen, kendini satan bir ka-
dından farksızdır. Bütün değerlere,
ölülere ihanet edilmiş, her şey tarihin
sayfalanyla dolu bir çöplükte unutu-
lup kalmışhr. İhanet heryerdedir. Kö-
lelik her yerde. Sömürü her yerde.
Ama her zaman farklı giysilerve mas-
keler içinde.
Oyunun yabancılaştırma odaklı
kurgusu, bir çeşit rüya mantığında
gelişen zaman ve mekân atlamalan
aracılığıyla. çizgisel akışı kınyor, par-
çalara ayınyor. Parçalar arası anlam
bagı ise sadece bir dış güç görunümün-
de. Tarihin sislen arasından gelen geç
kalmış bir mektubun okunmasıyla
açılan geçmişin yaralan. Geçmişle
bugün arasında zaman kaymalan.
Ölülerin geride kalanlarla hesaplaş-
ması. Kopuk kopuk geriye dönüşler.
Anılar. Fransız ıhtilali'ni parodi ha-
line getiren, görev tutkusunu gülünç-
leştiren oyun içinde oyunlar. Günümü-
zün "özgûr" (!) insanının, görevi adı-
na iktidann tutsağı olduğu hücrelere
dönüşmüş bürolannda, hız çağının
"zaman" baskısı altında yaşadığı tra-
jık durumu gösteren bilinç akışı sah-
nesi ve rüya dizgesinde kendine öz-
gü bir mantıkla seyreden olaylar.
Sahnelemede, metnin parçalı ya-
pısını ve iç aksiyonunu belirginleşti-
recek biçimde sergilenen, bildik ka-
lıplan kıran oyunculuklar, yaratıcı bir
çalışma sürecinin ürünü olarak de-
ğerlendirilebilir. Dekor; tahta panolar.
Ön ve arka yüzleri, farklı sahnelerde
giyotin sehpası, asansör ya da savaş
yıkıntılanna dönüştürülebiliyor. Işık
ve Massive Attack'in müzikleri de,
kurgunun deneysel yapısını öne çıka-
ran öğeler.
Plamper'ın yorumunda, sahne ko-
ca bir kâgıt çöplüğü görünümünde. Bir
anlamda unutulmuş, bir tarafa atıl-
mış tarih sayfalan yerdekiler. Anılar.
geçmiş ve bugün, bu çöplükte canla-
ruyor. Geçmişte. Antiller'de köle is-
yanı başlatma görevini veren Anto-
ine'ı, bugünün dünyasındaki yansıma-
sında, kansıyla Antiller'de, Karayib-
ler'de ucuz tatil planlannın tartışma-
sı içinde görüyoruz. Unutulmuş birza-
man diliminden çıkıveren, yırtık pır-
tık giysiler içinde bir denizci, onlann
tatil planlannı yanda kesiyor. Gallo-
udec'in ölmeden önce Antoine'a yaz-
dığı, ısyanın başansızlığını anlatan
gecikmiş bir mektup var elinde. Mek-
tubun okunmasıyla bir devrimin anı-
lan üzerinden sisler kalkmaya başlı-
r
yun, Fransız
Devrimi'nin, Antil
adalanndaki
sömürge ülkelerine
uzanan etkilerini ve
bağımsızlık
savaşının, misyonun,
"özgürlük, eşitlik,
kardeşlik" maskesi
ardında gizlediği
ihaneti, günümüzle
bağlantı kurarak
sorguluyor.
yor. Geçmişin yüce amaçlara gonül
vermiş Antoine'ı ve günümüzün ta-
til planlan, para hesaplan yapan An-
toine'ı madalyonun iki yüzü. Bu kar-
şıtlık içinde ihanetin yüzü de ortaya
çıkıyor.
Öyunda düşle gerçek, geçmişle bu-
gün arasında bağlantı noktası ve an-
latıcı konumundaki Denizci'nin ge-
tirdiği mektup, oyun boyunca, devri-
min ve ölümün maskesini simgeler bi-
çimde kullanılıyor. Maskelenen ger-
çeklerse üzerinde yazılı olanlar. Ge-
riye dönüşler, zaman kaymalan ve bir
anlamda tarihin hayaletleri tarafin-
dan oynanılan Fransız thtilali'nin ti-
yatrosuyla sürüyoroyun. Plamper'ın
sahnelemesınde, yöneticilerin ihtila-
li nasıl sulandırdıklan abartılı bir gön-
derme yapılarak ihtilal, bir futbol ma-
çına; kişiler rakip takımlara ve giyo-
tinde kesilen başlar atılan gollere dö-
nüşmüş.
Ozgürlük ağır bir yük
Oyun içinde oyun. Işıkmavi. Dan-
ton ve Robespierre rolünü oynayacak
Sasportas ve köylü Galloudec, dev-
rimin köleleri görünümünde birer
kukla gibiler. Rolleri için giydirili-
yorlar. Halka yönelik söylevleri bit-
tiğinde birbirlerine söverken abartılı
bir politikacı tiplemesine girerek sar-
maşdolaş aynlıyorlarsahneden. Ölü-
ler dünyasında oynanan ihtilalin ti-
yatrosu. ihtilalin parodisi haline ge-
liyor. Çünkü, devrimi gerçekleştiren-
ler, devrim sonrasında Napoleon'un
krallığını ilan etmesine engel olamı-
yorlar. Çünkü adalardaki köle isyanı-
nı örgütleyen beyazlann devrimi, yö-
netim değişince Antiller'deki göre-
vin anlamsızlaşmasıru engelleyemi-
yor. Çünkü siyasi ve ticari çıkarlar
yönlendiriyor halklan. Çünkü özgür-
lük, taşınması ağır bir yük. "Ozgür-
leştirenlerin ölümü" devrimin gerçe-
ğine dönüşüyor ve özgürlüğün takın-
dığı maskenin ardınd^ yine hıyanet,
yine sömürü yatıyor. Üzerinde oturu-
lan zemin kaygan.
Geçmişin izlerinin günümüzdeki
yansımalannı ise ihtilalin parodisi- •
nin hemen ardından, oyunun çizgisel
akışuııözellikJekırmakiçinarayako- .
nulmuş bir asansör sahnesinde görü-
yoruz. Oyunun bütününden ayn kal-
mış ya da birdenbire ortaya dalıver-
miş bir zaman kayması gibi görünen
bu sahne, rüya ya da bilinç akışı ben-
zeri dagınık bir dizgede veriliyor. Sah-
nede. yan yana dizilmiş beş ayn asan-
sör kabinindeki beş ayn oyuncunun,
bırinden ötekine akan sözleriyle sağ-
lanmaya çalışılan hareket ve akış,
oyunculuklar birbirini desteklemedi-
ği için metindeki kadar etkili olamı-
yor. Günümüz insanının yaşadığı söz-
de "özgür" dünyada, görev, iktidar ,
ve zaman tutsaİdığı içinde bireyin
hiçleşmesi, sömürünün biçim degiş-
tirmiş hali, üçüncü dünyadan korku,
yabancı olma ve yaratılan "ötekj".
Özgür bir dünyanın vaat ettiği cen-
net nasıl bir yer? Bir zamanlann sö-
mürge ülkeleri, günümüzdeyse tu- ;
rizm "cenneti" olan Antiller'in, Ka- '
rayibler'in kaderini şimdi kim çiziyor? \
Ya yaşadığımız ülkelerin kaderini?
İktidar oyunlan devrimlere ihanet edi- !
yor mu bugün de?
Kölelik, sömürgecilik ortadan kalk-
tı mı çoktan? Özgür mü. çelik ve ca-
ma gömülmüş dünya ve özgür mü in-
sanlar "güvenli" evlerinde, bürolann-
da? Yoksa "Yeni biryerjüzü hiçbirza-
man kesfedilmedi."