Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2025
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA CUMHURİYET 22 OCAK 1999 CUMA
HABERLER
Halk müziğinin genç temsilcileri Erol Parlak, Erdal Erzincan, Tolga Sağ ve îsmail Ilknur:
Her türkü okuyan bizden değildir
MtYASE tLKNUR
- Yıüardan beri türküye yoğun bir ta-
lep olmasma karşın medyamız bunu ye-
ni keşfetti ve nedenlerini arama\ a başla-
dı. Gündelik yaşamlannda türkü dinle-
meyen ve bUmeyen bir kesim, bunu he-
men içeriğini çok da anlamadan "yeni
türkü'" anlayışına bağlıyor. Türküniin
yükseliş nedenlerini ve aradaki farkı an-
laur mısınız?
Erzincan: Türkülerin aslında şehre
gelmesiyle başlayan bir sorun bu. Köy-
de otantik okuyup okumama sorunu,
ağız sorunu. üslup sorunu, tarz sorunu
olmadığı gibi ticari kaygı da bulunmu-
yor. "Verel ağızla mı okuyalım. şan tek-
niği ile mi okuyalım. otantik sazlaria mı
yoksa Baö sazlanyla mı icra edelim" tar-
tişması kentleşmeyle beraber gündeme
geldi. Tabii ki türkülerin değişmesi ve
ulusal bilınçle yeniden yorumlanması
gerektiğine inanıyorum. Ulusal bilinç
derken. bundan türkülerin Batı armoni-
siyle, şan tekniğiyle okunmasını kastet-
miyorum ve doğru da bulmuyorum. Tür-
kü için yeni bir şan teknıği oluşacaksa
Anadolu'da bunun örnekleri var. Sesini
çok iyi kullanan halk sanatçılan var. Ne-
şet Ertaş gibi. Davut Sulari gibi, AM Ek-
berÇiçekgibi... Ben bu örneklerden yo-
la çıkarak bir şan tekniğı yaratılabilece-
ğine inanıyorum. Armonık açıdan türkü-
lenn tek sesli olduğu ıddiası doğru de-
ğil. Çoksesli örnekleri var türkülerin.
Bunlan Anadolu"da görmekteyiz. Ra-
mazan Güngör, Nesimi Çimen gibi sa-
natcılar sazlannı çoksesli olarak kullan-
maktalar. Bu örneklerden yola çıkarak
kendi armonimizi, şan tekniğimizi yara-
tabılinz. Yoksa türkülen piyano ya da
gitareşliğinde söyleyerek evrensei yapa-
mayız. Bunlara karşı değilim. bunlar da
kullanılabılır. ama "ideali budur, böyle
okunmalT dayatmacası ya da kandırma-
cası olmaz. Bu tür girişimler kolay yol-
dan para kazanma, türkülerin sırtından
rant elde etme girişimleridir.
- "Biz yeni bir türkü anlayışı getirdik"
diyenlcr kalıcı işler yapıyor mu?
Erzincan: Bu anlayışın temsilcilen her
dönemde vardı. Ucuz sanat anlayışınm
herzamanbelü bıralıcısı bulunur. Ucuz
üretilen. çabuk tüketılen, müzıkal este-
tiği bulunmayan basit ürünler, az da ol-
sa talep edilır. Yaşama şansı fazla değil.
Bizim yapmaya çalıştığımız, otantik de-
ğerleri alıp ulusal bir anlayışla halka sun-
mak daha kalıcıdır. Ben Erzurumluyum.
Istanbul'da yaşıyorum ve bir Erzurumlu
gibi çalıp söylemiyorum. Çünkü Erzu-
rum'u bildigim kadar Ege, Rumeli. Or-
ta Anadolu, hatta dünya folk müzigini de
biliyorum. Doğal olarak bir Erzurum
türküsünü çalıp söylerken Maraş usulü-
nü de kullanabiliyorum.
Sanat eserlnde Ikl boyut var
- Sayın Parlak. siz türkü konusunda
akademik çalışmalar yapan bir sanatçı-
sınız. Aynı soruyu size de yönelthonım.
Türkü dünyasındaki bu tartışma hak-
kında siz neler söylemek istersiniz?
• Parlak: Bir sanat eserinde bence iki
boyut var. Bir tanesi biçim, diğeri içerik.
Şimdi doğru biçim ve doğru içerik tar-
tışılmalı. Sanatçı da doğru içeriklere
doğru biçimlerbulmakzorundadır. Doğ-
ru içenklere doğru biçimler bularak in-
sanda duygu yoğunluğu ve ruh zengin-
liği ve birikım yaratan kişi bence sanat-
çıdır. Şımdi halk türkülerine baktığımız
zaman bir kere doğru bir içenk olduğu-
nu görüyoruz. Nedir bu doğru içerik?
Düşünün ki halk türküleri binlerce yıl
evvelden geliyor. Çünkü içerisinde ev-
rensel değerler taşıyor. Bugün bize ev-
rensel müzik diye sunulan belki evren-
sel biçimdir. Bir biçim içerik olarak su-
nuluyor ki bence bu yanlıştır. Yüzlerce
yıl önce yaşayan insanın duygulannın.
birikimlerinin günümüz insanını da ilgi-
lendirmesi bir doğruluktur ve evrensel
olan taraf da bence budur. O yüzden beş
yüzyıl önceyaşamış PirSultan türküle-
ri, Karacaoğlan türküleri günceldir. Da-
daloglu'nun protest haykınşlan bugün
de aynı şablona oturabiîir. Halk türküle-
nnin biçimi geleneksel biçimlerdir. Ne-
dir o? Tek sazla çalıp söyleme. Halkta as-
hnda bir biçim kaygısı yok. Öyle olun-
ca da anlamayanın, bilmeyenin kavra-
yamayacağı yalın bir biçim var. O evren-
sel ve doğru içerikte yalm ve sade bir bi-
çim var. Bugün türkü üzerine yapılan
tartışmalarda bence daha çok biçimle il-
gilidir. Türküler sadece halk müziği ile
ilgilenenlerin müziği değildir, olmama-
lıdır da... Bir ülkede siz isteseniz de is-
temesenizde farklı müzik türleri olacak-
tır ve bu müzik türleri dış dünyaya açı-
lan pencerelerdir. Ideal olan, farklı mü-
7
d\amn bir günde star yarattığı, bir şarkı ile şöhreün yakalandığı. Unkapam Plakçüar Çarşısı'nda yapımcılann.
satışların durgunluğu karşısında üretime ara verdiği bu dönemde yaşanan olumsuzluklarm hiçbirinden etkilenme-
ven bir kesim var ki ne medyanın kendilerini görmezden gelmesi nepiyasamn durgunluğu ne de tek şarkı ile şöhret
olanlann cüretkâr konuşmalan onlart etkilivor. Klipleri sabaha karşı yayımlansa da yavın sırasında "Ashnda biz
yayımlamak ıstemiyoruz, ama RTVK böyle emrediyor" dercesine geçilen altyazılar bu grup için fazla bir önem arz elmiyor
Çünkü onlar türkü çalıyor, türkü söylüyor. CD ve kaset satışlarıyla hem yapımalanmn yüzünü güldürüyor hem de şöhret adı-
na kahptan kahba girmek yerine. zevk aldıklan bir müzik dalında icrayı sanat eyliyorlar. Türkiye'deayda 2.5 milyon bağlama
satılıyor, sadece tstanbul 'da 300 'e yahn türkü söylenen bar her gece tıklık tıklım doluyor. Bağlama çalma tekniğinde devrim
sayüacak atıhmlaryapıhyor. Başka müzik türlerinde şöhret olmıış sanatçılar, albümlerinin satışım arttırmak için türküye sırtı-
nı dayamak zorunda kalıyor. Halk müziği sanatçılarının konuk olduğu programlarda rating patlaması oluyor. Bütün bu geliş-
meler sonrasında artık tartışma programlarınm gündemine kadar giren türküleri ve türkü söyleyenler arasmda son günlerde
yaşanan tartışmalan genç sanatçılar Erol Parlak, Erdal Erzincan, Tolga Sağ ve Îsmail llknur la konuştuk. Erol Parlak, TRTkö-
kenli bir sanatçı. Geçen günlerde radyodan istifa eden Erol Parlak konservatuvar mezunu ve "bozlaklar " konusunda yüksek li-
sans yapmış bir sanatçı. Erdal Erzincan da konservatuvan geçen yıl bitirdi. Ama öğrenciyken Parlak 'la bırlikte bağlamayı el-
le çalma ve şelpe tekniğini gehştiren, ayrıca en iyi icra eden sanatçıların başında geliyor. Parlak 'm 2. Erzincan 'm 3 solo albü-
mü bulunuyor Her ıkisi de büyük usta ArifSağ 'la bırlikte "Konçerto " albümûnde yer aldılar. Tolga Sağ, sazı ve sözüyle halk
müziğinin kazandığı genç ve vetenekli bir sanatçı Erdal Erzincan ve îsmail Özden le birlikte yaptığı "Türküler Sevdamız " al-
bümü bıdumıvor. Halk müziği öğrenimini Yavuz Top ve ArifSag'danalan İsmail llknur, bir süre Belediye Konservatuvan 'na de-
vam ettikten sonra Grup Kızılırmak m kuruluşunda yer aldı. Halen bu grubun elemanı olan tlknur. Grup Kızılırmak adına çı-
kanlan 9 albümde ver aldı.
Tolga Sağ
zık türlerini yapan ınsanların kendi mü-
ziğini temel almasıdır. Yarattığı biçimin
kendi müziği üzerine kurulması idealdir.
llk zamanlarda halk müziği biçim olarak
kente gelmıştir \e çok ehil olmayan el-
lere teslim edılmiştir. Daha sonra farklı
biçimlerde müzik yapan insanlar ki Mo-
ğollargibi. BanşMançogibi gruplar tür-
küleri kendi biçımlerinde yoğurmaya ça-
lışmışlardır. Kentleşmenin hızlanmasıy-
la bir varoş kültürü oluştu ister istemez.
Çarpık bir kentleşme ve halka yaklaşım-
daki çarpıklık nedeniyle arabesk denilen
yoz bir şekilleşme oluştu. Bütün bunlar
yaşanmalıydı. bunlar yaşanmadan da
ideali bulmak zordu. Artı. aydınlann dış
dünyaya karşı olan duyarlıhklan ve özel-
likle de halka karşı olan uzaklıklan ne-
deniyle bir sürü şey denendi-, Öncelikle
olması gereken şey onlarmış gibi sunul-
du ve yer açılmaya çalışıldı. Ama rahat-
lıkla şunu söyleyebılirim ki bu denenen
şeylerin hepsi çürüdü. Ama halk kültü-
rü ve o doğru içerik geldi patladı. Bizım
de farklı müzik türleri ve dünya müzik-
lerini belli ölçüde bilen insanlar olarak
birkentii yaklaşım ıçensınde olmamız-
da yarar var. Çünkü insan değişiyor, in-
san değiştikçe zevkleri değişiyor. Zaten
türkülerin ayakta kalmasının nedeni de
statik olmaması. O nedenle bunun önü-
nü tıkamamak. şekilci olmamak lazım.
Çok olumlu işlerin yapılacağından
umutluyum. çünkü benim güvendığim.
o doğru içeriktir, özdür. Biçim konusun-
da problem yaşanıyor. Yeni türkü deni-
len şeyler farklı biçimlerdir ve hatta bir-
çok arkadaşımız-da mantaliteyi, dili ve
özdeki yoğunluğu bilmediği için sadece
olayı biçimsel yapıyor. Bunlann birço-
ğu da biçimi kendisi üretmiyor. Bir bi-
çim ustasının eline kendini teslim ediyor.
hazırlanan biçimin üzerine gelip türkü-
lerini okuyup gidiyor. O arkadaşlar sa-
bah kalktıklannda meşhur olduklannı
medyadan öğreniyorlar. Bunlann üze-
rinde durmaya gerek yok, bunlar gelip
geçici şeyler. Biraz para kazanırlar. ka-
zanamazlar ayrı; ama türkü dinleyen bi-
linçli kitle doğru özü yakalamıştır. Önü-
müzdeki yıllarda bu ülke müziğinin
farklı müzik türleri için de hammadde
olacağını ve evrensel platformlara ken-
di kimliğini taşıyacağını düşünüyorum.
- Türkü dinleyenlerin profili bana gö-
re, hep yanlış çiziliyor. Ya> gın kaıuya gö-
re, türküyü orta yaşın üzerindekiler ve
köy kökenliler dinliyor. Sizce bu doğru
tespit mi?
Dknur: Kesinlikle hayır, yanlış birka-
nı. Kimlerin türkü dinlediği konusunda
Türkiye'nin çok büyük bir plak firması
yakın bir zamanda bir anket yaptırmış-
tı. Bu anketin bir bölümü yayımlandı,
diğer bir bölümü yayımlanmadı. Bu an-
ketin sonuçlanna göre müzikseverlerin
yüzde 6O'ı türkü dinliyor. Bunun içinde
türkü kapsamına girenlerin hepsi dahil.
Fakat belirleyici olan unsur. eve CD ve-
ya kaseti gençlerin alıyor olması. Eve
ekmeği baba ya da anne getiriyor, ama
albümü genç alıyor. TV'lerin, radyola-
nn müzik programlanna katılan. istekte
bulunan, faks geçenlerin nerdeyse tama-
mına yakını bu heyecanlı genç insanlar
oluyor. Ankefte pop müziği dinleyenle-
rin oranı yüzde 27 çıktı. Bir tarafta tür-
kü dinleyen yüzde 60'lık bir kitle, öte
yanda yüzde 27'lik bir azinlık. Türkiye,
Avrupa'nın en genç nüfusuna sahip olan
bir ülke olarak gösteriliyor. Ama radyo
ve TV'lerde kulaklanmtzpop müziğinin
saldırısına uğramış durumda. Peki bu
anket sonuçlan yanlış mı acaba? Hayır,
anket sonuçlan doğru. Gençler türkü
dinliyor, ama program yapımcılan bu
doğruyu görmezden geliyor. Ancak tür-
kü diye dinlenen müziğin tamamına tür-
kü demek yanlış. Herhalde bunlann yap-
tığı müziğe isim verilemediğinden ya da
geçmişinde hasbelkader bir-iki türkü
okuduğundan onlar da türkücü sınıfına
dahil ediliyor. Türkülenn ideal olmayan
bir şekiide icra edilmesinden çok tedir-
gin değilim. "Türküler elden gidiyor
mu" kaygısına kapılmıyorum. Hayır.
türküler yerinde duruyor. iyi türkü icra
eden usta sanatçılar da yetişiyor, "Usta-
lar öldüğünde yerini dolduracak sanatçı
var mı" dediğimiz ustalann da veliahtı
şu anda hazır, halk müziği emin ellerde.
Bütün sorun, diğer müzik dallannda
beklentilerini gerçekleştirememiş ya da
kendi dallannda başanlı olamamış isim-
lerin sıkışınca türkülere sanlmasından
ve yükselişi kendileriyle başlatma cüret-
lerinden kaynaklanıyor. Gerçek halk
müziği yapanlareskisi gibi değil, dünya
çapında ustalar var artık. Türküler de bu
ustalann işlemesine uygun bir zenginli-
ğe sahip. O nedenle paniğe kapılmaya
gerek yok.
Türküler ucuz dolgu
malzemesl olarak kullanıldı
- Tolga, bu yeni tarz rürkücüler halk
möoğine yeni dinleyici çekebiüyor mu?
Müzik anlamında olumlu katlalan olu-
yor mu?
Sağ: Bazı sanatçılar, türkülerden uzak
kalmış belirli bir kesime ulaşabilmışler-
dir. Belki doğru icra etmemiş olabilir, a-
ma en azından ana ezgiyi veya güfteyi
taşıyabilmıştir. Ama ilk zamanlarda or-
taya çıkan bu misyon, sonraları bir bo-
zulmaya doğru gittiği için yok olmuştur.
O nedenle artık bu arkadaşlann halk mü-
ziğine olumlu katkısını bir yana bıraka-
lım, negatif bir katkı sağladıklarına ina-
nıyorum. Bundan önce de türküler bazı
eller tarafından ucuz dolgu malzemesi
olarak kullanıldı, ama medya tarafından
yükseltilmedi. Ama bu yeni arkadaşlar
çok başarı sağlamış gibi sunuluyorlar.
- Bu yeni tarz türkü okuyan sanatçılar
sizce neden başanlı gösteriliyor? Gerçek-
ten böyle bir başan. ticari de olsa, var
mı?
tlknur: Nedeni çok basit. Bugün Mu-
azzez Ersoy'un Türk müziği tarzında
yaptığı 'Nostalji" albümleri 2.5 milyon
sattı. Burada bana göre, satan solist de-
ğildi. Satan repertuvardı. Çünkü yaşlılar
gençliklerınde. orta yaşlılarçocuklukla-
nnda bu şarkılan dinledikleri için bu-
gün de dinlemekten büyük keyif aldılar.
Halk müziğinde çoğunlukla bu sözünü
ettiğimiz tabire giren arkadaşlann yap-
tığı da bence adı konmamış ''nostalji' al-
bümleriydi. Yani repertuvar satıyor. Ne
kadar böyle repertuvar yapacaklar? Çün-
kü kendi üretimleri yok. derleme yok,
araştırma yok, meraklısmı tatmin edecek
türkü formunda bir beste de yok. Zaten
halk müziğini de çok iyi bilmediklerin-
den, birkaç albüm sonrasında tükene-
cekler. Türküleri çağdaş bir formda icra
etme iddiasına gelince. bunlar yeni de-
ğil ki...
Sağ: Plak yapımcılan bünlan böyle
lanse ediyor. Çünkü piyasa müziği gibi
ucuz olan bu yapımlan başka türlü sata-
mayacaklan için bu malzemenin arkası-
na saklanıyorlar. Bir örnek vermek isti-
yorum; türkü konusunda bir programda
kendilerine mikrofon uzatılan Kim Bun-
lar grubu bana bir demo kaset getirmiş-
ti, bizim finnadan çıkması için yardım
ıstemişlerdi. Ben de "Bizim taramızde-
ğirdiyerek başka fırmalan önermiştım.
Bu grup "CMay Ters Mevxu Başka" adı-
nı verdikleri çalışmalannda tümüyle
rock soundunu kullanmıştı. Büyük fir-
malardan birine yaptılar albümlerini.
Dinledim, repertuvann hepsi türkü. A-
ma türkü ile yakından uzaktan ilgisi yok.
Bu arkadaşlar sonra bütün yaşamlannın
türkü dinleyerek geçtiği iddiasında bu-
lundular. Hadi canım sen de...
- Yapımcılar neden bu türün temsilci-
lerine ilgi gösteriyor?
Parlak: Unkapanı'nın birticaretmen-
talitesi vardır. Belki ticaret olarak doğ-
rudur, ama ticaret ve sanat ahlakı olarak
pek de doğru değildir. Bu anlayışa göre.
her yol mübah. Ben 25 yıldır müzikle uğ-
raşıyorsam ve yüzlerce insan arasından
sıyrılarak Erdal'la biz Avrupa"ya gidip
Köln Filarmoni Orkestrası ile konçerto
konseri yâpıyorsak, herhalde "Tanınmış
olmamızgerekir*" diye düşünüyorum. A-
mamedyadapopülerdeğiliz. Popülerol-
manın ölçüleri ne yazık ki başka.
BİR BAKIMA
SERVER TANİLLİ
Ergun Balcının
Arkasından...
Bayrama gırerken, "Cumhuriyet Ailesi" bü-
yük bir kayba uğradı: Ergun Balcı öldü. Bu
ölümün, bir gazete camiasının çevresini çok
aşan bir anlamı var: Ülkemiz, dış politika ala-
nında düşünüp yazan nadir uzmanlarından bi-
rini yitirmiştir.
Kaybın derecesini belirtmek böylece önem-
ti.
Dış politika, bir ayağı iç politikada, bir ayağı
uluslararası ilişkilerle. diplomasi tarihi ve siya-
sal tarihte olmak üzere, çetin bir konudur.
Çok boyutlu, derin bir bahistir.
Batı'da, özellikle siyasal bilimler öğreten fa-
kültelerde ders olarak okutulur. Çok şöhretli de
hocaları görülmüştür kürsülerde. Sadece Fran-
sa'yı örnek verecek olursak, bir Pierre Reno-
uvin, kendisini yıllarca dinletmiş büyük bir oto-
ritedir; onun devlet adamlannın eylemini çerçe-
veleyip açıklayan "derin güçler" kavramı, yery-
er pek aydınlatıcı olmuştur. Bu büyük hocanın,
şimdi biri ölmüş ikincisi de hayli yaşlanmış iki
öğrencisi, Jacques Droz'la J.B. Duroselle'in
adı ve eserleri, uluslararası ilişkiler ve diploma-
si tarihi konulannda, bugün de ağırlıklannı ko-
ruyor.
Başka dillerden de verilecek örnekler vardır.
Bizde, özellikle Ahmet Şükrü Esmer le baş-
layan gelişmenin içinde saygın adlar görürüz.
Konu, hukuk ve siyasal bilimler fakültelerinde
ders olarak önemli bir yer tutarken, ciddî gaze-
telerde özel köşeierde dile getirilir. Örneğin, Mil-
liyet'te Sami Kohen ve Şükrü Elekdağ yıllar-
dır ilgiyle okuduğumuz kalemlerdir.
Cumhuriyet'\r\ ise, Ergun Balcı'sı vardı.
Sadece gazetemiz okurlannın değil, başka
gazete okurlarının da yakından izledikleri bir
yazardı. Böylece, Ergun Balcı'nın, şu ya da bu
olayda ne dediği, onu nasıl yorumladığı önem-
liydi.
•
Dış politika, uluslararası ilişkiler ve diploma-
si konulannda, söyleyecekleriniz sonunda bir
yorumlama da olsa, nesnel olmak zorundası-
nız ve ciddi bir çözümlemenin arkasından gel-
melidir yorumlamanız. Her türlü dogmatizmin
uzagında durmak gereği, özellikle bu konuda
kendini dayatır. Hele hele milliyetçi ve dinci yo-
rumlar, konuyu çıkmaza sokmaktan başka bir
şeye yaramazlar. Tarihin akışını tek bir nedene
indirgeyen "fe/cç/"görüşlereoranla, "çoğulcu"
bakış açısı, daha açıklayıcı ve aydınlatıcı olu-
yor.
Ergun Balcı'da bu "çoğulcu" yaklaşım, ade-
tâ estetik bir güzellikteydi.
Derin bir kültür birikimiyle ve dünya basının-
da yazılan-çizilenleri yakından izleyerek kaleme
aldığı yazılannda, ne körükörüne Bat hayraru,
ne körükörüne Batı düşmanıydı; Amerika'ya
bakarken deöyleydi; dikkatini Kafkaslar'ayada
Avrasya'ya çevirdiğinde, Rusya'yı dışlayarak
konuşmuyordu; Irak sorununa eğildiğinde,
Saddam'ı kıyasıya eleştiriyor, ama Irak halkının
tepesinde patlayan bombalara karşı çıkıyordu.
Birteşik Devletler'in Irak politikasının ülkemizin
güvenliği açısından içerdiği tehlikelerin de altı-
nı durup durup çiziyordu.
Türkiye'de demokrasinin eksikliklerinin gide-
rilerek rayına oturtulmasında, özellikle insan
haklan sicilinin düzeltilmesinde, dışardan yapı-
lan zoriamalann ve onlara alkış tutanlann kar-
şısındaydı. Demokrasiyi biz, yakıştırma olsun
diye değil, gerektiği için almıştık; onun çağdaş
bir düzeye varması, en başta kendi halkımızın
çıkanna olduğu için, bizim görevimizdi. Başka-
lan istediği için değil. biz istediğimiz için olacak-
tı her şey.
Sorunlann asıl çözümü içerdeydi böylece.
özellikle, son birkaç yıldır, Kürt sorununa ka-
lıcı bir çözüm getirmek amacıyla, "Güneydo-
ğu'da gerekli ekonomik, sosyal ve demokratik
reformlan" gerçekleştirmek gereğinin üstünde
ısrarla duruyordu.
Hep duruyoruz.
Ama parlamentomuzda iri kıyım partilerin
hangisinin bu konuda dişe dokunur çabası ol-
muştur? Yalnız o da değil, bütün ülkeyi kapsa-
yacak köklü bir siyasal ve sosya! reform han-
gisinde göz doldurucu bir olgunluğa ulaşmış-
tır?
Bunları, bir seçim "sath-ı maillnöe sorma-
dan edemeyiz.
•
21. yüzyılın eşiğinde, dünyamızın ve ülkemi-
zin gelip durduğu nokta pek karmaşıktır ve be-
lirsizliklede doludur ve dana da süreceğe ben-
zer bu. Böylesi bir ortamda yaşadıkça, Ergun
Balcı'nın aydınlatıcı kaleminin yokluğunu hep
duyacağız; vaktiyle yazıp çizdiklerine dönüp
baktığımız olacak. Onun, bir dönemin dış poli-
tika kültürüne damgasını basmış yazılarını -ko-
nulanna göre sınıflandırıp- birkaç cilt halinde
okurların önüne koymak, arkada kalanlara bir
görev olarak düşüyor.
Anısı önünde eğilirken, bir düşündüğümüz
de bu oldu...
NOKTASII ORAL ÇALIŞLAR
Namus kavramı, hertopluma göre değişir. Da-
ha daötesi, herçağın, herzamanın kendisine gö-
re bir namus anlayışı olduğunu biliriz. Örneğin,
bundan yüzyıl önce Müslüman kadınların örtü-
süz sokağa çıkması mümkün değildi. Böyle so-
kağa çıkanların başına neler geldiğine o dönemin
anı kitaplarında rastlanz.
Namus kavramı, toplumlara göre değiştiği gi-
bi farklı kültürlerden insanlara göre de değişir. Ay-
nca insanlann dışa açık namus anlayışlanyla, ger-
çek namus anlayışlan arasmda da benzemez-
likler bulunduğuna şahit oluruz. Namus kelime-
sinin bir sözlük anlamı, bir de gündelik yaşam
içinde üzerine yüklenmiş pratik anlamı var. Söz-
lükte namus için şöyle deniyor: "Ahlak, şeref,
haysiyet kurallarına sıkı sıkıya bağlılık."
Namus konusunda toplumsal çifte standart
her zaman hükmünü yürütür. Özellikle geri top-
lumlarda, demokrasinin ve bireyın gelişmedığı
toplumlarda. namus zâman zaman, birçok cına-
yetın gerekçesi de olabilir. "Namusum herşey-
den önemli" diyen geri insanlann namustan, cin-
sel namusu anladığı ortaya çıkar. Örneğin, evli bir
erkeğin namusu eşinin kendisine cinsel bağhlığı
olarak görülür. Erkek, herhangi bir kadına istedi-
ği zaman gönül düşürebilir. Başka kadınlarla iliş-
kıye girebilir. Bu çoğu zaman erkek için bir övünç
olarak kabul edilir. Ama eğer kadın, bir başka er-
keğe meylederse, işte o zaman, "namus" kural-
lan işlemeye başlar. Toplum, erkeğin "namusu-
nu temizlemesi"n\ isteyebilir. Bu namus temizli'
ği geri toplumlarda ölümle eş anlamlıdır. Bir er-
kek eşini aldattığı zaman bu namus meselesi ol-
maz. Ama ya kadın böyle bir yola başvurursa?
Hiçbir erkek bunu düşünmek bile istemez.
'Namusu Korumak'
Namusun, cinsellikten öte bir anlam kazanma-
sı. toplumların ve insanlann ilerlemesiyle, gerçek
bireyler haline dönüşmesiyle mümkün olur. Bu
kez ortaya daha ileri bir namus kavramı çıkar: Fi-
kir namusu. Ezik insan, cinsellik konusunda top-
lumun da kendisini iteiemesiyle son derece du-
yarlı bir tutum gösterirken düşüncelerini savun-
mak, yurttaş olarak haklanna sahip çıkmak ko-
nusunda ise duyarsız ve hatta iki yüzlüdür.
Birdönem, siyasilerin olmadığı bir cezaevinde
kalıyordum. "Namus yüzünden" işlenmiş cina-
yetlerin kahramanlanyla uzun uzun konuşma ola-
nağı bulmuştum. Birçoğunun yaşamöyküsünü
dinleyip, defterime notlar almıştım. Birisini hiç
unutmuyorum. Gariban birtaksi şöförüydü. Çok
yakın aile dostlarından blrisi, kendisinin yoklu-
ğunda eşiyle ilişkiye girmişti. Kendi anlattığına
göre, yakın dostu eşinin zorla ırzına geçmişti.
Bunu öğrendiği an kendinden geçen kahra-
manımız, çevrenin de kışkırtmasıyla, adamı ara-
başıyla tepelemiş sonra da kurşunlayıp öldür-
müştü. Mahkeme de ağır tahrik kabul ettiğl bu
olay nedeniyle, bir cinayet için verilecek en az ce-
zaya hükmetmişti. Yine de uzun yıllar içeride ka-
lacaktı. Kahramanımız, cezaevinde bu davranışı
nedeniyle mahkûmlar tarafından el üstünde tu-
tuluyordu. O dâ bundan çok mutlu görünüyor-
du.
Biraz deşeleyince, işin gerçeğinde büyük bir
dram yatıyordu. Kansı, onu cezaevine girdikten
sonra terk etmiştl. Tek mülkü olan taksisi de sa-
tılmıştı. Maddi ve manevi büyük bir sıkıntı içine
düşmüştü. Çaresizlikleri onu, bir yönüyle tama-
men ezik bir insan haline getirmişti.
•••
Gelişmiş insan için ise fikir namusu önemlidir.
Yılların deneyimiyle geliştirdiği düşüncesini, de-
mokrasiye, insan haklanna ve özgürlüklerine olan
bağlılığını her şeyin üstünde tutmak, fikir namu-
sunun önemli ölçülerinden birisi sayılır. Bir aydın
için bu konularda dürüst ve kararlı olmak çok
önemli. Son 30 yılın altüst oluşları içinde, fikri na-
musunu ayaklan altında çiğneyen, biryertere sır-
tını dayayarak küçülen ne çok insana şahit olduk.
Aydının ezilmişinin, daha açıkçası, okumuş in-
sanın ezilmişinin namussuzluğu her şeyden da-
ha tehlikelidir.
Fikir namusunu satan bir aydınla, zaman za-
man "namus belasına" başına türlü işler gelmiş
sıradan insanı karşılaştınnm. Velhasılı kelam, "na-
musu korumak" zor iştir.