25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 12 AĞUSTOS 1998 ÇARŞAM! HABERLER Münih Cezaevi Müdürü RudolfSchmuck, cinsel açlığın önlenemeyen en büyük sorun olduğunu söylüyor Uyuşturucu bağımlısı A. AIDS mikrobu taşıyıcısi. Hücresinde bir genç kurtulacağı günü bekliyor. Yaşamı sokaklarda geçen bir üçüncü kuşak. Mahkûmlannüçte biri eşcinsel M ünih Cezaevi Müdürü Rudolf Schmuck ile söyleşimizi sür- dürüyoruz. - Birçok cezaevi müdürüne sordu- ğum soruyu size de soracağun, cezaevi- nin işlevi nedir? Suç işleyenleri eğitiyor, etküiyor ve topluma kazandıroor mu? Devletin gücünü göstermelc Durdu, bacak bacak üzerine atarak dü- v şünmeye başladı. Tam bu sırada birden ', yerinden fırlayarak çalan telefona doğ- ru koştu. Telefon konuşmasını bitirdik- ten sonra gelip > ıne yerine oturdu. So- runun yanıtını "bir, iki..." diyerek sıra- lamaya başladı: - 1) Cezaev ınin birinci görevi, yasa- lan çiğneyenlere karşı önlem altnak, devletin gücünü göstermek ve kanıtla- mak. 2) Halkı suç işleyenlere karşı koru- mak ve hükümlülük sırasında suç işle- melerini engellemek. Bu iki görevi ce- zaevi çok iyı şekilde yerine getınyor. 3) Tutuklulan ve hükümlüleri gele- cekte suç işlememeyehazırlamak, eğıt- mek ve yönlendirmek. Ama bu görevi- nigöreceli olarak yerine getiriyor. y -Neden? " ; : * J ' " '"" *"- Bunun brrka'Ç nedeni of3ü|ufîû s6y-" leyebilirim: Toplum dışına itilmelerı sonucu çürümüş gruplar var. Bunlan kısa süre içınde eğitmek çok zor. Ayn- ca, sosyal yapılanyla topluma uyum sağlayamayanlar, iyi eğitim göreme- yenler ve bunlara benzer sorunlan olan kimseler var. Işte bunlann eğıtımi, an- cak uzunca bir süre cezaevinde kalır- larsa olanaklı olabilir. Ilk defa suç işlemiş olanlan tekrar topluma kazandırma şansı yüzde 70, suçun tekrarlanması halınde ise bu şans yüzde 30"a düşüvor. - Hapis cezasuıı çekerek salıverilen çoğu Türkiyeli gencin sınırdışı edilme- sine ne diyorsunuz? 'Suç işleyen yabancılar yurtdışı edilir1 - Yasalar, "Suç işleven yabancılar yurtdışıedilir" der. Biz bunun dışına çı- kamayız. Ama bıraz aynm yapıyoruz. Turistik amaçlarla gelip suç işleyenle- ri ülkelerine gen yollarken Federal Al- manya'da yaşayanlara daha hoşgörülü davranıyoruz. Uzun zaman burada otu- ran ve çalışan gençlere Almanlardan farklı uygulama yapılmamalı ve yurt- dışı edilmemeli. Ama sürekli uyuşturu- cu satıyorsa ve çevresine tehlikeli olu- yorsa, ötekı gençlenn çıkarlan göz önü- ne alınarak yurtdışı edılebilir. - Cezaevinizde işkence yapılıyor mu? - Hayır, ancak şöyle olabilir: Memur sinirli oldugu anlarda birine bir tokat ata- bilir. Bunu kanıtlarsak sadece disiplin cezası vermekle kalmayız. görevinden alınz. Alınmış kişiler vardır. Ama ba- na kadar iletilmemış olaylar olabilir. Burada işkence yapılmış olsaydı ben kesinlikle çalışmazdım. . • Müdür Schmuck, içerideki cinsel sorunlar için, "Çözüm yok, düşünüyoruz. Birbirine saldıranlar oluyor, ama sayı vermek zor. Uzun süre burada yatanların cinsel duygularında gerileme oluyor. Aynı zamanda bunlann dışarıyla olan sosyal ilişkileri de bozuluyor. Eşleriyle, kızlarıyla, arkadaşlarıyla bağları kopuyor" diyor. -Ortalama olarak günde ne kadar in- san cezaevine giriyor? - Günde 50 ile 70 kişi arasında rutuk- lanan oluyor. o kadar da serbest bırakı- lıyor. 'Cezaevine uyuşturucu fliriyor' -Cezaevinde esrar, erotn satan veiçen varmı? - Dışanda oldugu kadarburada olmaz. Uyuşturucu buraya giriyor, ama çok az. Ancak ıçenın ıhtıyacını karşılayacak 'kadar. Burada bunun ticareti. yapıla- maz, -. -Cezaevi oldukça denetim ve gözetim altuıda tutulduğuna göre, nasıl oluyor da uyuşturucu giriyor? - Cezaev ımıze çeşıtlı firmalann mal getiren arabalan gelip gidiyor, ıçeriye uyuşturucuyu bunlar sokabilir. Izın ya- pan rutuklu ve hükümlüler getirebilır. - Aylık geliri az olan gardiyanlar ya- pamaz mı? - Olabilir. ama burada olmadı. Bun- dan iki yıl önce birgardiyan içeriye iç- ki sokmaya göz yumduğu ve haraç al- dığı için ışine son verildi. Böyle şeyler çok gizlı kalmıyor, hükümlülerden bi- ri ele \ eriyor. - Tutuklu ve hükfimlülerle görüşme olanağuıız oluyor mu? - Sık sık olmuyor. Çünkü burası çok büyük. Ama haftada en az 3 ile 10 ara- sı mektup alıyorum. Ancak, bunJarla gö- rüşebilecek kadar zamanım oluyor. Cinsel duygularda gerileme - Tutuklu ve hükümlüler cinsel so- runlannı nasıl çözüyorlar? Buna bir çö- züm bulabildiniz mi? - Çözüm yok, düşünüyoruz. Birbiri- ne saldıranlar oluyor. ama sayı vermek zor. Uzun süre burada yatanların cin- sel duygulannda gerileme oluyor. Ay- nı zamanda bunlann dışanyla olan sos- yal ilişkileri de bozuluyor. Eşleriyle. kızlanyla, arkadaşlanyla baglan kopu- yor. - Hücreleriniz sağlık koşullanna uy- gunmu? - Evet. içinde lavabosu, tuvaleti vs. var. Ama bir insarun burada uzun süre yatması kanımca ruhsal açıdan zarar- hdır. - O zaman $u gerçek değü mi, ceza- Uyuşturucu bağımlısı olan H. son dönemlerini yaşıyor. evleri bu yapüanyla gençlere hiçbir şey »ermiyor? - Evet, cezaev ınde yatmak kötü bir şey. Bu biliniyor. Bir insanın cezaevi- ne atılması. özgürlüğünün elinden alm- ması zararlıdır. Çünkü cezaevi insanla- ra yararlı olmuyor. - Görevinizden memnun musunuz? - Evet! Cezaevi doktorunun açıklamaları Rottenburg kentı cezaev i doktoru Bav Schuberth, sorulanma \erdığı yazılı ya- nıtmda ilginç açıklamalardabulunuyor. Cezaevınde 670 hükümlünün kaldığını belırten Schuberth, yanııını, cezaevi yö- netıcısinin Türkçe bilmediği ve verdiği yanıtın ne olduğunu bılmek ıstediği için de Almancavazdığınıdile getiriyor. So- ru ve yanıtlar aynen şöyle: - Federal AJmama cezaevlerinde ya- tan Türkiye kökenli gençlerle yapnğım söy leşiler sırasında.cezaevlerinde görev yapan doktortardan acı acı yakındılar. Hastalandıklannda gereken ilgiyi göre- mediklerini, azariandıklaruu,doktorla- nn eezaevi yönetiminin bir baskı aracı olduğunu, bu yüzden kendüerinin dok- torlara, doktorlann da kendilerine gü- ven duymadıklannı söylediler. Bu ko- nuda ne düşünüvorsunuz? Sizce söyle- nenler doğru mu? - Doğrusu, doktor bağımsız ve ken- dine karşı sorumlu olan bir kişidir. O, bu nedenle verdiği kararlarda sağlıkbi- lim kurallanna göre davranır. Ancak ba- na. birçok hükümiü değişik sorunlany- la da gelmekte. Bu sorunlar, cezaevi yö- netimini de ilgilendiriyor. Memur olmanın bana tanıdığı yetki içinde tarafsız olmaya çalışıyorum. Bu yetki, çogu hükümlünün düşündüğün- den daha geniştir. Ancak sorun şuradan kaynaklanmakta, birçok hükümiü o ka- dar önyargılı oluyor ki, budurumda be- nim onlara. kendileri tarafında olduğu- mu anlatmamın hiçbir anlamı kalmı- yor. Onlar bana inanmak istemedikle- rinden inanmıyorlar! - Cezaevindeki Türkiye kökenli genç- ler,çoğunlukla hangi hastalıklardan ya- kınıvorlar? - En çok mide hastalıklanndan yakı- nanlar görülüyor. Eskiden bu konuda vicdanım sızlıyordu. Çünkü bu türya- kmmalann ülkemizde yaşayan Türkiye- lilerin toplumsal sorunlanndan kaynak- landığına ınanıyordum. Ne zaman ki Türkiye"de, Kars. Diyarbakır. Van gibi kentlerde meslektaşlanmla görüşünce, bu konudakı görüşlerim değışti. Meslek- taşlanmızın bana anlattıklanna göre, Türkıye'dekılerde aynı hastalıklardan ya- kınıyorlarmış. Onlar, bunun aşın siga- ra içme alışkanlığıyla ılgisi olduğunu be- lirttiler. Karslı bir hekim arkadaş, yan şaka yan ciddi birtavırla, Hz. Muham- med'in, Islamın altıncı şartı olarak er- kekler için sigara ıçme yasağını koy- mayı unuttugunu söyledi. Öteki hasta- lıklar öyle göze batacak kadar yaygın de- ğıldir. - Kimi genç hükümlüler, cezaevlerin- de yaşanan ağır cinsel sorunlara tama- men teslim oluyorlar ve bir erfcek olarak kendilerini "ölmüş" hissediyoıiar. Kimi gençler ise daha yaşlı \e güçlü hüküm- lüler tarafından eşcinselliğe zorlanmak- talar. Hekimlertarafından bunakarşı ab- nan bir önlem var mı? - Bu soruna şimdiye kadar bir çözüm bulunamamıştır. Sorun şunda yarmak- tadır: Bir yandan kişinin özgürlüğünü elinden alacaksınız, öte yandan da onun cinsel özgürlüğünü kısıtlamayacaksı- nız! Ne yazık ki, ben de bu soruna çö- zümleyici bir öneri getıremeyeceğım. Eşcinsellik konusu. şimdiye kadar uzun süreli hükümlülerin bulunduğu cezaevlerinde incelenmıştır. Buna göre eşcinsellik oranının yüzde 30 oldugu sanılmaktadır. Ama gerçek şu ki, ora- nın bu kadar yüksek olması normal cin- sel yaşamın olanaksızlığından kaynak- lanmaktadır. Örneğin. yıneaynı incele- meye göre hükümlülüğün bıtişinde eş- cinsellik oranı yüzde 3 'e kadar düşmek- tedir. Irza geçme olayının ise sadece ABD cezaevlerinde görüldüğü kula- ğıma geldı. BİTTİ * . NOKTASIIORAL ÇALIŞLAR Türk solunun uzun zamandan be- ri kriz içinde oldugu bir gerçek. Sos- yaJ demokrasiden, sosyalistlerin çe- şitli eğilimlerine kadar uzanan bu kri- zin nedenleri üzerinde ciddi bir şekil- de durmamız gerekiyor. Özellikle Avrupa'da sosyal demok- ratlarönemli seçim başanlan kazanır- ken ve sola, genel bir yöneliş söz ko- nusu iken Türk solu bunu neden ba- şaramıyor? Bu tıkanmanın nedenle- ri üzerinde düşünürken son 30-35 yıl- lık süreci de bir gözden geçirmek ge- rekiyor. Türk solu, özellikle 1960'ların ve 1970'lerin ortalarında önemli iki yük- seliş yaşamış, Türk siyasi hayatını et- kileyici bir odak olarak ön plana çık- mıştı. Türk solu, toplumun değişme iht^acının öncüsü haline gefrniş, umut yaratmıştı. Bugün böyle bir etkiden ne yazık ki sözedemiyoruz. Bütün bunlar neden oluyor? Türkiye'nin 1980'lerin ikinci yansından itibaren, bildiğimiz siyasi ve ekonomik dinamikterin dışında baş- kadinamiklertarafından yönlendirildi- ğini görüyoruz. Sovyetlerin çöküşü, ABD'nin tek kutuplu dünyanın tek hâ- kimi olarak sağladığı büyük üstünlük, sermayenin eskisinden çok daha hız- lı birşekilde globalleşmesini, gümrük duvarlanna ve korumaya dayalı milli ekonomilerin, globalleşmenin etkisi altına girmesini beraberinde getirdi. Türk ekonomisi de ciddi bir değişim yaşıyor. Özellikle Türki ülkeler adı ve- rilen ülkelerle ve Sovyetlerin dağılma- sıyla yeni arayışlar içine giren Doğu'da ve Batı'daki eski sosyalist ülketerle gelişen ekonornik ilişkiler, yurtdışına ta- şan müteahhitlik arayışları farklı bir yapı ortaya çıkardı. Bu işin ekonomik boyutu. Siyasi alanda da alışık olmadığımız gerçek- lerle yüz yüze gelindi. Yükselen Is- lamcı hareket, Güneydoğu'da yeni bir boyut kazanan ve bir türlü çözüme ulaştırılamayan Kürt sorunu, Türki- ye'nin iç dengelerini, ve geleneksel siyaset tarzmı altüst etti. Geçmişte, Türk Solunun Açmazlan... Türkiye'deki muhalefetin başını. emek eksenli sol hareketler çekiyordu. Bu kez muhalefet dinamikleri olarak siyasi Is- lam ve Kürt hareketi ortaya çıktı. Siyasi Islam ve Kürt hareketi karşı- sında, devlet ne yapacaktı, sol ne ya- pacaktı? Çünkü son dönemin en önemli muhalefet dinamikleri bunlar ha- line gelmişti. Işçi hareketi, solun ön- derlik ettiği muhalefet hareketi ise es- ki gücünde değildi. Türkiye'yi yöneten- ler, 'bölücülük" olarak nitelendirdik- leri Kürt hareketini geleneksel usul- lerle bastırmaya yöneldiler. Siyasi Is- lam konusunda. aralarında tam bir görüş bırliği sağlanamadıysa da mer- kezini ordunun ve bürokrasinin oluş- turduğu kesim, "irtica "yla mücadele- nin sahibi haline geldi. Türkiye, biryandan 12 Eylül'den ka- lan otoriter ve baskıcı bir yapıyla yö- netilmeyedevam ederken "irtica" ve "bölücülük" gündemin baş sırasına gelip oturdu. işte sol, bu noktadan sonra bir bölünme ve şaşkınlık içine düştü. Solun bir kesimi "irtica" ve "öo- lücülük'e karşı devletin yanında saftut- tu. Ama yanında saf tuttuğu devletin temel yapılanması ve 12 Eylül'den bu yana hiç değişmeyen tercihleri, solun dayandığı güçlerin karşısındaydı. Ne işçilere hak vermek ve onlann örgüt- lenmesinin önündeki engelleri kaldır- mak konusunda değişmişti, ne insan hakları, düşünce özgürlüğü ve de- mokrasi konusunda. Susuriuk'la birlikte iyice ortaya çık- tı ki devletin bütün önemli kurumları ırkçj-şovenizmle, saldırgan bir milli- yetçilikle iç içe geçmiş, devlete zaten hâkim olan Islamcı-milliyetçi renk iyi- ce koyulaşmıştı. Cınayetler, faıli meç- huller, yargısız infazlar sanki bir dev- let görevi gibi uygulanır hale gelmiş- ti. Türk solunun bir kesimi, "irtica" ve "bölücülük" tehdidi karşısında dev- leti kayrtsız şartsız desteklerken demok- ratik bir devlet, insan haklan konu- sunda eski muhalif tutumlannı sürdü- remez hale geldiler. Hatta bu nokta- daki muhalefetin karşısına geçtiler. Bu anlamda bir muhalefet odağı olmak- tançıktılar. CHP ve DSP'yle başlayan bu şaşkınlık, sosyalistlerin bir kesimi- ni de etkisi altına aldı. Solun ve sosyalistlerin yapmaları gereken, emekçileri ezen, çetelerie arasına sınır çekemeyen, düşünce öz- gürlüğüne düşman bu sisteme ve bu sistemin örgütlü ifadesi olan devlete karşı birdeğişimin mücadelesinin, bir devrimci mücadetenin başını çekmek. Ne yazık ki solun bir kesimi, bir iktidar gücü gibi hareket etmeye kalkışıyor, tutuculaşıyor. Yine de'umutsuz olmamak gereki- yor. Bu ülkenin her dönem vicdanı olan sosyalistlerin önemli bir çogun- luğu her şeye rağmen; eşit, özgür ve adil birTürkiye için demokratik ve ba- ğımsız bir Türkiye için yine de olumlu bir tutum içindeler. Bu geçici dalga, umanz solda daha büyük şaşkınlıkla- ra neden olmadan atlatılır. G L O B A L P O L İ T İ K Ü L T Ü B ERGİN YILDIZOĞLU Shepltfi Kim Vurdu? Birbinnden sadece 600 km uzak iki Afrika kent1 de ABD konsolosluklanna yönelik bombalı saldınl; da ölenlerin sayısı 200'e, yaralılann sayısı ise 5.00C ulaştı. Geçen iki yıl içinde dünyanın çeşitli yerierim Amerikalılara yönelik yaklaşık 100 saldında 7 kişi ı müş, 21 kişi de yaralanmıştı. Haziran 1996'da SUL Arabistan'ın Dahran kentinde bir apartman blokuı konan bomba, Amerikan Hava Kuvvetleri'ne ait 19 a kerin ölümüne yol açmıştı. Bütün bunları dünyanın, tek "süper gücü" ve ja darması olmayı amaçlayan bir ülkenin ödemek zoru da oldugu fatura olarak görmek mümkün. Ancak, t jandarmalığın doğası vejandarması olunmaya çalış lan dünyanın, bizzat bu jandarma tarafından algılan biçimine ilişkin kimi ilginçlikleri de tespit etmed« geçmek mümkün değil. Patlayan bombalann kaldırdığı tozlar yatışmadaı Batı başını, hemen terörist adaylannı saptadı. Ust< de sadece Islam ülkeleri ve Müslüman gruplar var. B* tı başını neredeyse, Huntington'ın "Uygariıklar Si vaş/"teorisini benımsemiş, buradan hareketle, Bat'nı lideri, ABD'nin siyasal Islamfa dünya çapında bir sa vaşa girmış olduğunu kabul etmiş olarak suçlula aramaya başladı. Libya, Saddam, Suriye, iran, Su dan, Suudi milyoner mılitan Usama Bin Ladin, is lami Cihad örgütü ilk akla gelen isimler arasında. Da ha sonra, "tüm Islam ulkelerınden genç mucahitler den oluştuğunu" (uluslararası cephe), ABD'yi bölge den çıkartmayı, petrol şırketlerini kovmayı, Israil vı ABD'dekı Müslüman aydınlan, Kutsal topraklan kur tarmayı amaçlayan bir Islami Kurtuluş Ordusu'nuı sahiplenmesi de bu anlayışı adeta doğruladı. Bu büyüklükte, insan yaşamını hıç bir hedef gözet meksizin (eylemde hedefin dışında kimlerin ölebile ceğine aldırmaksızın), bu kadar hiçe sayan bir şidde eylemıni düzenleyebilmek çok özel bir siyasi çizgıy< ve ruh haline sahip olmayı gerektirir. Daha doğrusu insan yaşamına ilişkin tüm hesaplan aşan, bu kaygı- lan ahlaken denklem dışı bırakabilen bir amacı benim- semek gerekir. Hiç bir dünyevi amaç böyle bir şiddet olayını hakl gösteremeyeceğine göre, olsa olsa dini bir fanatizm- le karşı karşıya kaldığımızı düşünebiliriz. Ne ki, böy lesine felsefi ve soyut bir noktadan hareket etsek bi le, dini fanatizm sadece Müslümanlar arasında rast lanan bir hastalık değil. Örneğin radikal Israil sağında şiddet eylemlerin haklı gösteren, tüm Işçi Partisi'ni ve solu Arap işbir likçisi olarak gören, öldürülebileceklerini düşünen üstelik, bu düşüncelerini de yasama geçirmiş olan grup- lar var. Bu grupların bir kısmı, bu gün Orta Doğu ba nş sürecine, ve ABD'nin tutumuna, örneğin bir Ha- mas kadar karşılar. Sonra ABD'de köktendinci Hıris tiyan-ırkçı gruplar var. Bu gruplann Sudan iç savaşın da Hıristiyan isyancılan, Müslüman yönetime karş desteklemeleri bir yana, içlerinde ABD Federal Hü kümeti'nı, BM'yi sıyonıst komplo örgütlen olarak gö- ren fraksıyonlar var. Oklahoma Hükümet Binası'nc konan bombayı hatırlamak yeter sanınm. llginçtir c zaman da ilk tepki Araplan hedef göstermek olmuş ama olayın arkasından ABD'li beyaz/sanşın birfaşıs çıkmıştı. Diğer taraftan, böyle bir şiddet olayını örgütlemef için mutlaka bir devletin desteğinin gerekli oldugu tfr zi de çok doğru değil. IRA çok daha buyük bomba lan Ingilteregibi sıkı güvenliktedbirleri alabilen, bu ko- nularda çok tecrübeli bir ulkede. hem de Londra'nır merkezine yerleştirebildi. Manhattan'da Dünya Tıca- ret Merkezi binasını bombalayan Remzi Ahmec Yüsuf ve "çefes/"nin de arkasından bir "terörist" dev- let çıkmadı. Gerçi Yusuf'un bu işi neden ve nasıl yap- tığı da pek açıklığa kavuşmadı ama neyse. Bunlan bir kenara bırakır son olaylara, daha bir kü- resel-siyasi açıdan bakarsak, belki kimin yaptığını yi- ne bulamayız ama, daha açıklayıcı sonuçlar eide edfr biliriz. Şurası açık, 1993'te Somali'dekı başansız B^ operasyonundan sonraABD'nin dünyanın jandarma lıgını yapacak ne askeri güce, ne sağlam bağlaşıkla- ra, ne de siyasi esnekliğe sahip olmadığı ortaya çık- mıştır. Kendi amaçlan açısından bile, ABD yönetici eliti, tu- tarlı bir dış politika üzerinde anlaşamamaktadır. ABD bağlaşıktannı. hedeflediği ambargolara ortak edeme- mektedır Buna karşıiık, bölgedekı çok sorunlu tarihi- ne rağmen, ABD'nin Orta Doğu Banş Sürecinde hâlâ Israil yanlısı tutumu, Irak'a yönelik politikasındî halkın çektiği sıkıntıları göz önüne almadan davran- ması, bölgede ABD'nin ve ABD ile yakın ilışkide olar rejimlerin meşruiyetini zayıflatmaktadır. NihayetABD'de hazine-borsa-banka-IMF komp- leksinin uluslararası mali çıkarian doğrultusunda da- yatılan küreselleşme sürecinin doğurduğu yoksullul< ve siyasi istikrarsızlıktan, giderek artan sayıda yorum- cu, geniş halk kitleleri, hatta düne kadar ABD'nin ya- kın dostu olan diktatörler ABD'yi sorumlu tutmakta- dır. Bir taraftan, yoksulluk ve umutsuzluk, dini fanatiz- mi, siyasi olarak sonuçsuz kalmaya mahkûm şiddei eylemlerini körüklüyor. Diğertaraftan, ekonomik ve si- yasi krizlerin etkisiyle yönetilmesi gittikçe zorlaşan bir dünyada Sherifflik etmeye çabalayanlann parano- yası ve komplo arayışlan, karşı kornploları besleyer verimlı bir toprak oluşturuyor. Bu ortamda kafası bozulanın Sheriff'i vurmaya kalkması doğal karşılan- malı. Aracına benzin verilmiyor Ozden Başbakanlığa mektupla sitem etti ANKARA (IJBA)- Baş- bakanlık. eski Anayasa Mahkemesi Başkanı, Ata- türkçü Düşünce Derneği Genel Başkanı YektaGün- gör Özden"e koruma amaçlı tahsıs edılen zırh- lı aracının şehır dışı ben- zinini kesti. Devletçe ko- ruma altmda bulunan Öz- den, bu duruma çok içer- leyerek Başbakanlığa bir mektup yazarak sitemle- rini iletti. Yekta Güngör Özden. devletin kendisine koru- ma amaçlı tahsis ettiği zırhlı aracıyla ılk kez şe- hir dışına çıkmak istediğı- ni. ancak Başbakanlığın benzin vermemesı nede- niyle gezısıni iptal ettığı- ni söyledi. "Ben 8 aydır Ankara dışına 1 kere bile zırhlı araçla çıkmadım. Her yere cebimden para vererekgittim" diyen Öz- den. "Anayasa Mahkeme- si'nin Antalya'daki tesis- lerinc gitmek istediğimi Başbakanlığa bildirdim. Başbakanlıktan da bana, 'Zırhlı araçla gıdebılırsin' dediler, ancak benzin ver- medikr. Devlet beni yakın koruma altına aldıysa her- yerde korumakla görevli- dir. Özel arabam yok, ara- ba kullanmayı da bilmi- yorum. Başbakanlık 30 Temmuz'dan bu yana ben- züı \ermediği ve bu ortam- da da arhsız araçla gide- meyeceğim için gezKi ip- tal ettim'" diye konuştu. Özden. Başbakanlığa yazdığı yazıya henüz bir yanıtgelmediğinı belirtti.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear