25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 8 TEMMUZ 1998 ÇARŞAMBA HABERLER Pasaport • SAKARYA(AA)- Adapazan'na bağlı Emirler Köyü'nün eski muhtan Cihan Caner Türkler'in Osman Özyüksel'in "sahte pasaport isteğıni gen çevirdiği için öldürdüğiTnün anlaşıldığı bildirildi. Türkler'in, Sami Hoştan'ın ortağı olduğu ve Hoştan ıle Ömer Lütfii Topal'ın "suç ışleyen adâmlanna sahte pasaport temın ederek yurtdışma çıkmalanna yardımcı olduğu" öne sürüldü. Aslrtürk'ün şipketlerine baskın • İstanbul Haber Senisi - Hakkında gıyabi tutuklama karan çıkanlan eski Şışli Beledıye Başkanı Giilay Aslıtürk'ün kocası Orhan Aslıtürk'ün şirketlerine dün Maliye Bakanlığı müfettişlerı tarafından baskın düzenlendi. Müfettişler, Aslıtürk'ün Zincırlikuyu'dakı List 2000 şirketınden 7 mınibüs dolusu dosya ve şirketın kasasını alarak aynldılar. Güreş DYP'ye dönüyor • ANKARA (Cumhuriyet Bûrosu)-DYPGİK,Genel Başkan Tansu Çiller başkanlığında TBMM'de toplandı. GİK toplantısında, disipfin suçu nedeniyle partiden ihraç edılenlerle kendi istekleriyle aynlan milletvekillerine geri dönmeleri için yeşil ışık yakıhrken REFAHYOL'a tepki göstererek DYP'den istifa eden eski Genelkurmay Başkanı Kilis Milletvekili Doğan Güreş'in partisine döneceğı ıddia edildi. Sabah muhabiPine • İstanbul Haber Servisi - Sabah gazetesı muhabiri önceki gün saldınya uğradı. Fatih'teki görevden dönen Sabah gazetesî görev otosu, İstanbul Emhiyet Müdürlüğü önûne geldiğinde kımlikleri henüz belirlenemeyen 4 kişi tarafından durduruldu. Otomobilden inen Sabah gazetesi muhabiri Mesut Er, bu kışilerin saldınsına uğradı. Olayda Mesut Er ve şoför Ali Nail Mustafa çeşitli yerlerinden yaralandı. Saldırganlar, Mesut Er'in üzerinde bulunan telsizi de alarak olay yennden plakası alınamayan bir otomobille kaçtılar. Gazeteciye tutuklama kalktı • tstanbul Haber Servisi - Aydınlık Dergısı Sorumlu Yazıişleri Müdürü Dilek Uğuz hakkındaki tutuklama müzekkeresi kaldırldı. Uğuz, Ankara 2. Asliye Ceza Mahkemesi'ne verdiği ifadeden sonra serbest bırakıldı. Uğuz hakkında Aydınlık dergisinin 2 Kasım 1997 tarihli sayısında yer alan ve DYP Genel Başkanı Tansu Çiller ile ilgili olan haberler nedeniyle dava açılmıştı. ŞAHVAK'tan iddiatar • İstanbul Haber Servisi - Şahkulu Derneği ve Şahkulu Araştırma Eğitim Kültür Vakfi adına bir açıkJama yapan Süleyman Cem. vakıftaki teftişlerle ilgili olarak devreye gıren bazı milletvekillerinin sorumsuzca da\Tandığını savundu. Cem "Etkili, yetkili ve çok hızlı kimi milletvekillerimizden isteğimiz. bazı duyumlan iyice araştırmadan ve anlamadan konuya karışmamalandır" dedi. yardım • İstanbul Haber Servisi - Opet Benzincilik, Adana Ceyhan'da meydana gelen büyük deprem sonrası sokak ve çadırlarda yaşayan yurttaşlara yiyecek yardtmı yapıyor. Yemek yardımının, sen is arabalanyla her öğlen depremzedelere ulaştınldığı belirtildi. Öteyandan Capitol Alışveriş ve Eğlence Merkezi ile Zeynep Kamil Hastanesi Kazılay Kan Merkezi de Adana'daki depremzedeler içm gönüllü personel ve vatandaşlann destek verdiği kan bağışı kampanyası başlattılar. Yargıtay, 11 sanık hakkında DGM'nin verdiği direnme karannı benimsemedi Sıvas davasında yine bozmaANKARA (Cumhuriyet Bü- rosu)- Yargıtay Ceza Kurulu, Sı- vas olaylan davasından yargıla- nan 11 sanık hakkında Ankara 1 No'lu DGM'nin direnme karan- nı bozdu. Yargıtay 9. Ceza Daıre- si'nin daha önceki bozma kara- nna karşın DGM'nin 2911 sayı- lı "Toplantı ve Gösteri Yürüyüş- leri Yasası'na" muhalefetten yar- gıladığı sanıklar, TCK'nin 146. maddesinde düzenlenen "anaya- sal düzeni zorla bozmaya kalkış- maya iştirak" suçundan tekrar yargılanacak. Ankara 1 No'lu DGM'nin 11 sanık hakkındaki direnme kara- nna DGM Başsavcılığı. müda- hiller ve bazı sanıklann temyız isteminı dün sonuçlandıran Yar- gıtay Ceza Genel Kurulu, Yargı- tay 9. Ceza Dairesi'nin daha ön- ceki bozma görüşünü onayladı. Genel kurula katılan 24 üyeden 17'si bozma görüşünü onaylar- ken, 7'si direnme karannın onay- 2 Temmuz Sıvas kryımı geniş kitlelerce her yıl olduğu gibi bu yıl da gösterilerie lanetlendi. lanması yönünde oy kullandı. Ahmet Kaşkaya, İlhami Çaüş- lantı ve Gösteri Yürüyüşleri Ya- Ankara 1 No'lu DGM, sanık- lar Yalçın Kepenek. Yusuf Ziya EBş, Engin Durna. Metin Yokuş, kan. Bünyamin EUş. Ozkan Do- ğan, Çetin Asamaka, Mustafa Dürer ve Bülent Guldü'v ü "Top- sası'na" muhalefetten 3'er yıl hapis cezasına çarptırmış, Gül- dü'nün cezasını yaşının küçük- lüğünden dolayı 2 yıla indirmiş- ti. Temyiz incelemesini yapan Yargıtay 9. Ceza Dairesi, 11 sa- nık hakkında da TCK'nin 146. maddesi 3. fıkrasında düzenle- nen "anayasal düzeni zorla boz- maya kalkışmaya iştirak" fıılın- den hüküm kurulmasını isteye- rek DGM'nin karannı bozmuş- tu. Ankara 1 No'lu DGM ise 9. Ceza Dairesi'nin diğer sanıklar yönünden verdiği bozma karan- na katılırken 11 sanık hakkında- ki ilk karannda direnmişti. Genei kurulun karan bağlayı- cı olduğu için 11 sanık 5 yıldan 15 yıla kadar ağır hapis cezası istemiyle Ankara 1 No'lu DGM'de tekrar yargılanacak. Yargıtay Ceza Kurulu'nun bu ka- ran bağlayıcı olduğu için DGM'nin ayn bir suç tarifinden ceza vermesi yasal olarak müm- kündeğil. Günlük işçilerin en büyük isteği köylerine geri dönmelerinin sağlanması Varoşlarda zorlu ekmek kavgasıBERTANAĞANOGLU Sabahın erken saatlerinde düzenli işleri olan insanlar gibi evlerinden çıkıyor, yaşa- dıkJan varoşlann kavşaklarında toplanıyor- lar. Ve sonra "Ne iş olsa yapanz" diyerek beklemeye başlıyorlar. Onlar. başta Güney- doğu olmak üzere Türkiye'nın birçok yenn- den sahip olduklan her şeyı bırakarak göç etmek zorunda kalmış. ekmek paralannı va- roşlann kavşaklannda kurulan "işçi pazar- lannda" çıkarmaya çalışan ınsanlar. Yaşla- n 14 ile 50 arasında değışiyor. Günlenni kaldınmlarda oturarak. pazara gündelik ış- çi aramaya gelen patronlarla pazarlık ede- rek geçinyorlar. "'Işsizişçiler" için kaldınm- lara yaklaşan her araç bir umut. Düşünceli bekleyişleri ancak iş bulduklannda son bu- luyor. 0 zaman gözlen parlıyor, yüzleri gü- lüyor, "Bu günü de kurtardık" diyorlar. Günlük yevmıyelen 1 milyon ile 3 milyon lira arasında değışıyor. En büyük özlemle- rinden birisi düzenli bir iş ve sosyal güven- ce. Siyasilere de güvenlerini, vıllar önce köylerini terk etmek zorunda kaldıklannda yitirmişler. "tstanbul'a taşı toprağı altm di- ye gelmedik. keyiîmizden geimedik, mecbu- ren geldik" sözlerıyle hoşnutsuzluklannı, "Köye geri dönebüsek" sözleriyle de umut- lannı dile getiriyorlar. Terör, açhk, yoksul- luk onlan yıldınnamış. Yaşamlannı kimile- ri gibi "çalarak" değil. çalışarak sürdürmek- ten yana olduklannı şöyle özetliyorlar: "Ba- nlan çete mete kunıyorlar. Biz öyle şey yap- mayız. Alın terimizle yaşanz." Muzaffer Keskln: 29 yaşında BıthslıMuzafferKeskinlstanbuJ'a 10yı! önce gelmış. Sadece 1 yıl bir iplik atölye- sındedüzenli ve sigortalıçalışmış. Onundı- şında hamallık, inşaat işçiliği gibi gündelik işlerle geçimini sağlamaya calışıyor. Bir gün düzenli bir işe sahip olma umuduyla yaşı- yor. 29 yaşındaki Keskin ayda 80-90 milyon lıra arasında para kazandığını belirtiyor. Ka- zancı konusunda "Mecburen idare ediyo- ruz" dıyor. ömer Kurt: 14 yaşında 14 yaşındaki Tatvanh Ömer Kurt ise gündelik işçilenn en gençlennden bın. ls- tanbul'a 5 yıl önce ağabeyıyle birlikte gel- miş. Şımdılerdeyse "amele pazarTnda sa- bahın 06.00'sından akşamın 20.00'sine dek ekmek parasmı çıkarmaya uğraşıyor. Baba- sı yaşındaki işçilerin yanında "iş bekliyor". Okula hiç gidememesinı yutkunarak. "Bir türlü firsat olmadı" diye açıklıyor. "Gete- cekten ne bekliyorsun" sorusunda ise du- raklıyor, çevresine dalgın dalgın bakıp "Ya- nn para kazanmam gerekli" diye yanıtlı- Varoşlarda iş peşindeki işçilerin düşleri, köye geri dönüş. Zorlu yaşam kavgasında çok boyutlu düşlere yer yok çünkü... yor. Kimı yaşıtı gibi doktor, mühendıs, avu- kat olmak gibi düşleri yok. En büyük düşü köyüne geri dönmek, bir de arada sırada da olsa yaşıtlanyla futbol oynamak. EbubeKtr Çalkın: 18 yaşında Tarsus Girne Mahallesi'nden lstanbul'a ekonomik nedenlerle göçen 18 yaşındaki Ebubekir Çalkın İstanbul'a 9 ay önce ge- len ailelerinde 2 kişının çalıştığını anlatıyor. "Güzel bir işim olmasını isterdim ama dük- kân açmak için okul me/unu olmak lazjm" diyor. Fenerbahçe'yı tuttuğunu söylüyor a- ma, parasızlıktan maçiara gidememekten, bılardo oynayamamaktan yakınıyor.Televiz- yonunun TRT 1 'i çekmediğini, bu nedenle de Dünya Kupası maçîannı seyredemediğı- nı söylüyor. "Kız arkadaşın var mı" soru- suna yanıtı ise "Bize bakmazlar ki." FıratDalgıç: I8ya;ında 18 yaşındaki Fıraf Dalgıç da 6 yıldır Is- tanbul'da. "Köyde geçiniyorduk, ilkokulu ükuduk" sözlerıyle köyüne özlemını ve içinde.bulunduğu durumdan hoşnutsuzlu- ğunu dile getiriyor. Iş dışında sosyal hayat- lannın olmamasından yakınıyor. Evinin, otomobilinin ve düzenli bir yaşammın olma- sını istiyor. Sohbetimiz sırasında Müslüm Gürses'in şarkılannı mınldanıyor. Semet Ural: 43 yaşında Pazann yaşlılanndan Semet Ural bir ay öncesine kadar bir konfeksiyon atölyesmde 30 milyon lira maaşla çalıştığını. ancak ge- çim derdiyle gündelik işçılığı denemeye ka- rar verdiğini anlatıyor. lstanbul'a 5 yıl önce gelen 43 yaşındaki Ural'ın en büyük endi- şesı "hasta olup işten güçten düşmek" Ur- al, 6 çocuğu oldugunu, çocuklanndan hıç- birini okutamadığını anlatıyor. Gelecekten tek bekJentisi de bir gün kö> üne dönmek. ÇalışmaBakanhğfnın 1997 Temmuz'un- da yayımladığı raporda, Istanbul'da kamuya ait ışyerleri dışında çalışan işçi sayısı l mil- yon 258 bin 684 olarak belirlendi. Bu işçile- rin yüzde 40'ının kaçak çalıştınldığını belir- ten uzmanlar, gündelik işçilerin de aralann- da olduğu kayıt dışı çalışan işçilerin belirlen- mesinin ancak genel sağlık sıgortası ve işsiz- lik sigortasıyla olabileceğını kaydediyorlar. İcisleri Bakanı İsmet sezgin'den Seker'e yanıt 'Dövide askeıiik listesisitindV ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Milli Savunma Bakanı İsmet Sezgin. asker kaça- ğı olduğu belirlenen DYP Milletvekili Ba- hattin Şeker'in dövizle askerlik hizmeti ya- panlann tam listesınin venlmesi isteminin, "bilgisayar belleğinin silinmesi nedeniyle" yerine getırilemeyeceğini savundu. Sezgin, dün yaptığı yazılı açıklamada, asker kaçağı suçlamasıyla Yüksek Seçim Kurulu'nda ifade veren Şeker'in ruh hali- ni anladığmı belirterek, DYP milletvekili- nin iddia ettiğı gibi dövizle askerlik hizme- tinden yararlanan yükümlülerin dev let bü- yükleri ve zengin çocukJannın isimlerini içeren listesinin Milli Savunma Bakanlı- ğı'nda bulunmadığını söyledi. DYP Denızli Milletvekili MehmetGöz- lükaya'nın 12 yıllık dövizle askerlik >a- panlann listesini istediğini belirten Sezgin. "terhis olanlann listesinin bilgisayar belle- ğindcki kapasite yetersizliğr nedeniyle si- lındiğinı bildirdi. DüZYAZI/ ORHAN BİRGİT Kötü yola düşenlerin çoğu kücük yaşta Ukraynah kadmlarfiihşa itiliyor KİEV (RELTERS) - Uluslararası Göç Örgütü (IOM). 1991 yılından bu yana ço- ğu küçük yaştakı 100 binden fazla Ukray- nah kadının Batı seks endüstrisinde zorla çalıştınlmak üzere yasadışı yollardan Uk- rayna dışına çıkanldığını bildirdi. Önceki gün bir açıklama yapan IOM'nin Ukrayna temsilcisi Ste\ı eCook, kesin ohna- yan tahminlere göre 1991 'den bu yana top- Iam 500 bin kadının yasadışı seks trafığı- ne sokulduğunu ve bunlann beşte birinin kandınlarak pıyasaya girdiğıni açıkladı. Bu rakamlar, eski Sovyet curnhuriyetlerinin içinde bulunduğu zorlu ekonomik koşulla- rm bir sonucu olarak yorumlandı. Cook aynca, şu anda, organize suç grup- lannm Batı seks endüstrisinin talebinı kar- şılamak üzere özellikle Ukraynalı kadınla- n kullandıklannı ifade etti. Kadınlar ge- nellikle dansçılık. garsonluk yapacaklan ya da çeşitli ev hizmetlerinde çalıştınla- caklan veya evlilik vaadiyle kandınhyor. GLOBAI^OLİTtKÜLTÜR ERGİN YILDIZOĞLU 'Özelleştihp de Ne Yapacaksınız?' Aydın Engin "şu yaz sıcağının boğuntusunda", üretim araçlarının mülkiyeti, kapitalizm gibi "ağır"ko- nulara değindi, özelleştırme histerisinden, özelleştir- meye "ideolojik nedenlerden karşı çıkan...", özel- leştirmeyi "çokuluslu şirketlerin, dev mali kuruluşla- nn bir saldınsı olarakyorumlayanlardan", kapitalist mülkiyete hiçbir seçenek sunulamamasından... söz açtı. Sosyalistlerin ve sosyal demokratların "Özelleş- tirmeyip de neyapalım kardeşım" diyenlere bir ce- vap bulması gerektiğini söyledi. Bence çok hayıriı bir iş yaptı. Aydın'ın çabasını boşa çıkarmamak ve destek ol- mak gerekiyor. Lafı uzatmamak için, Aydın'ın yazıla- rında aydınlığa kavuşturduklarına yaslanarak, ken- dimce onemli gördügüm bazı noktalara değinece- ğim. Özelleştirmeye ideolojik nedenlerle karşı çıkma- mak gerekir, anlamına gelen tespit üzerinde durmak istiyoaım. Bu konuda salt bilımsel, akılcıl, hiçbir "çı- kan" gözetmeden, örnegın matematiğin soğuklu- ğuyla tutum alınabılır mı? Bence alınamaz! Ben özel- leştirmeye karşıyım! Bu, hem bilımsel hem de ahlak- sal, insani, kültürel, hattafelsefi nedenlere dayanıyor. Bu yüzden hiç de azımsanmayacak bir biçimde ide- olojik benim karşı çıkışım. Bir özelleştırme söz konu- su olunca, benim aklıma, "Bu verimlı miydı?"öen çok önce "Burada çalışan işçilere ne olacak?" so- rusu geliyor. Bilimsel açıdan ise özel mülkiyetin, devlet/ kamu mülkiyetine üstün olduğuna ilişkin ilgiye değer bir kanıt yok. Bu kanıtı Dünya Bankası aradı ve bulama- dı. Korkut Boratav ve arkadaşlarıyla Izzettin Ön- der'in çalışmalanna şöyle bir bakmak bence yeter- li. Ikincisi, bu özelleştirme başımıza neden ve nasıl çıktı? Bazen doğum nedeni (bu tarihselci bir yakla- şım olsa da) tutum belırlemekte yardımcı olabilir. Özelleştirme, 1950 sonrası dünya ekonomisinde hâkim sermaye birikim modelinin ve bunun düzen- leme sistemlerinin 1970'lerde yapısal bir knze gırme- lerinden sonra gündeme geldi. Ozelleştirme, serma- yenin bu krize uyum sağlamasına yardımcı olmaya çabalayan muhafazakâr hükumetlerce başlatıldı. Hem de tek başına değil, toplumun tüm olanaklan- nın, insani sonuçlarına bakmaksızın, sermaye birıkı- minin hızmetine verilmesini amaçlayan "küreselleş- me", IMF programları gibi birseri başka uygulamay- la birlikte... Bu özelleştirmelenn amacı verımsiz işlet- meleri satmak değildi. venmsiz ışletmeyi kim alır? in- giltere'de bu işletmeler önce verimlı hale getirildiler. Bu arada hükümet sendikaların direnişini kırdı, son- ra da işletmeleri piyasa fiyatının altında büyük ser- maye gruplanna sattı. Bu konuda çeşitli ulkelerı kap- sayan ayrıntılı bir çalışma için bakınız Funda Başa- ran ve Önder Özdemir'in "Telekomünıkasyon'da Özelleştirme. Iddialar, ÖrneklerveGerçekler, KİGEM yaymlan." (Temmuz sonunda çıkıyor.) Özelleştirme, muhafazakâr partiler eliyle, bu işlet- melerde çalışan işçilerin, bu işletmelerin mallannı kul- lananlann çıkan gözetilmeden başlatılan bir uygula- madır. Ben bu işe ahlaksal, insani, diğer bir deyişle "ağır" bir biçimde ideolojik olarak karşıyım. Kamu iştetmelerinın yolsuzluk, hırsızlık, ve arpalık, olma konusunda bir sorunları olduğunun farktnda- yım. Ama özelleştirildikleri zaman bu sorunlarının çö- züleceğine hiç inancım yok (Bunun hem bilimsel, hem de ideolojik gerekçeleri var). Birincısi, bunlann özelleştirilmeleri zaten tam birsoygun bıçımınde ger- çekleşiyor. Ikincisi, Ingiltere örneklennde görüldüğü gibi, özelleştirilen işletmelerin başına gelen genel müdürler, işletmeleri ve tüketıciyi tam anlamıyla so- yuyorlar. Nihayet, toplumun genel yaşamını etkileyen ürünlen üreten işletmelerin siyasi denetim (toplum- sal -demokratik- irade) dışına çıkarılmasına karşı- yım. Hükümetler, siyasi partiler, anamalcı toplumunda ekonomik olarak iktidarsızlaştınlmış kitlelerin, bu hiz- metlerin kullanımını etkilemelennin neredeyse en et- kin (Devlet dışı örgütler, "sivıl toplum örgütlen" de önemlidir, ama siyasi ıktıdar makinesi kadar değil) araçlandır. Bunlan ekonomıden çekmeye hem bilim- sel hem de ideolojik nedenlerden karşıyım. Kâr di- namığine kilitlenmiş işadamının (kategorık olarak), toplumun çıkarını, öncelikle, düşünmek için iyi teç- hiz edilmış olmadığını düşünüyorum. Buna karşılık si- yasetçinin, eğer bir misyon anlayışına sahipse (ide- olojü), temsil ettiği "kıtle" tarafındandenetlenebiliyor- sa, buna bir şansı olabilir. Ben bu şanstan vazgeç- mekten yana değilim. "Özelleştirmeyıp de ne yapacaksınız?" diyenlere benim tepkim şöyle: Önce bir soru. "Özelleştinp de ne yapacaksınız?" Sonra, Türkel Minibaş'ın, "6u- na Satış Değil Yağma Derler" yazısı gibi yazılar yaz- maya çalışacağım. Eğer bir siyasi partide çalışıyor- sam, devlet işletmelerini değil, ekonominin genelini, bilimsel ve ideolojik eğilimlerime göre düzenlemenin yollarını arayacağım. Bunu yaparken ikı şeye dikkat edeceğim. Birincisi, kendimin, partinin ve uzmanla- nn aklının hep kısa kalacağını bildiğim için, kimin ya- ranna çalıştıgımızı düşünüyorsam, o insanlann (Bun- lann başında işçiler, emekçıler, yoksul köylüler geli- yor) iradesini, etkinliğini, aklını ve refleksini, bu karar ve düzenleme sürecine katmak için elimden geleni yapacağım. Nedense, tarihten, geniş kitlelerin inisi- yatiflerinin, en akıllı uzmanları bile şaşkınlıklara dü- şüren yaratıcılık örnekleri sergilediğine dair bir izle- nim edinmişim... Nihayet, siyasal rakiplerimin, ide- olojisinden, söyleminden ve kendine dert edindiği so- runlardan hiçbirini, eğer siyasi bir gerekçeyle, taktik bir uzlaşma aramıyorsam, devralmamaya çalışaca- ğım. Evet, bence sorun iktisadi olmaktan zıyade ide- olojik ve siyasi... Interstartelevizyonunun önceki akşam- ki haber bülteninde, insan yaşamı karşı- sındaki vurdumduymazlığın bir örneğini izledik. Haberden daha çok, bir belgesel nite- liğindeki olay, Almanya'da çalışan Mus- tafa Biçer adlı bir işçimizin Karabük'te geçirdiği trafik kazasından sonra göz gö- re göre, nasıl ölüme gönderildiğini ortaya koyuyordu. Geçirdiği kaza sonunda oğlunu kaybe- den, kendisi de ağır yaralanan Biçer, ça- lıştığı ülkede sigortalı olmalı ki yakınları kendisini Alman Hastanesi'ndetedavi et- tirmek istiyorlar. Hastane de bir ambu- lans helikopteri ile yaralıyı Karabük'ten al- dırarak, bir an önce müdahaleyi sağlaya- bilmek için zamana karşı yarışı başlatı- yor. Öyle anlaşılıyor ki Taksim'de bulunan hastaneye en yakın iniş alanı Beşiktaş'ta- ki Fulya Stadı olduğu için helikopter, si- yah-beyazlı futbolcuların antrenman ala- nı olarak kullandığı pistin üzerinde alçal- Göz Göre Göre Gelen Ölüm maya başlıyor. Piste bitişik binanın balkonundan, da- ireler çizerek inme hazırlığı yapan heli- koptere el, kol sallayarak engel olmaya çalışan kır saçlı bir görevli var. Kır saçlı adam, helikopterin inişini daha fazla en- gelleyemiyor ama, yaralıyı hastaneye ye- tiştirecek olan ambulansm alana girmesi- ne de izin vermiyor. Saniyenin bile önem kazandığı böyle kazalar için, belki beş dakikalık bir tartış- mayı, tesislerin sorumlusu olduğu anlaşı- lan adamın kaz.andığı, sağlık görevlileri ile hasta yakınlarının dışarda bekleyen can- kurtaran otomobilinden indirdikleri sed- yeyi yeşil çim alana getirmeleri ve yaralı- yı alarak ambulansa dönmeleri ile anlaşı- lıyor. Bütün bunlar için de en azından bir beş dakikalık zaman daha yitirilmiş olmalı ki ambulans arabası sirenler çalarak, mavi- kırmızı ışıklarını yakıp söndürerek Sırasel- viler'deki Alman Hastanesi'ne geldiği za- man, Mustafa Biçer'in yaşamını yitirdiği anlaşılıyor. ••• Isterseniz "Takdiri ilahi", "Adamın öm- rü bu kadarmış" gibi teselli sözcüklerinin arkasına sığınarak televizyon haber bül- teninde gördükleriniz karşısında tüm vic- danları rahatlatmaya çalışırsınız. Ama gerçeklerin böyle olmadığını, ön- ce kendi vicdanınız size haykıracaktır. Profesyonel futbol kulüplerimizin he- men tümünün antrenman alanları da var, maçlar için kullandıkları stadyumları da. Bunlann hemen tümü ya hazineden, ya da belediyelerden, önce Beden Terbiye- si Genel Müdürlüğü'ne verilmiş; oradan da kulüplerimizim mülkiyetine devredil- miş. Doğrudur. O çimlerde de gençlerimiz kramponlu ayakkabıları ile koşacak, topu da koşturacaklar. Fulya Stadyumu da bu tesislerden bi- risi ve tesisin binasının balkonundan he- likopterle ilgili trafiğe müdahale eden adam da onun sorumlusu. Sorumluluğunu, dar bir açıya endeks- lemiş olmalı ki çim sahanın kullanılmasın- dan başka h'çbir şeyle ilgilenmiyor; bir in- sanın yaşammın kurtarılması için gösteri- len insanüstü çabalarla bile. Belki de o çimlere sadece trilyonluk ayakların basabijeceğinin hesabı içinde olmalı Aydemir Ünlü adındaki tesis mü- dürü. Çim saha, kramponlu ayaklar ve trilyonlarca liralık vergisiz transferlerden başka birdünyası olmayanlarımızdan bi- risi. Oysa, spor sözcüğü öncelikle insana sevgiyi, centilmenliği, dayanışmayı çağ- rıştırmaz mı? Geçen hafta bu köşede yer alan "Acil Kurtarma Ekibi"rim, bir dep- rem haberini alır almaz, hiç kimseden çağrı beklemeden, Adana'ya gidişlerinin ve orada sergiledikleri insanüstü çabanın öyküsü, sanki aralarında bizler de varmı- şız gibi, her birimız için birer övünç kay- nağı olmadı mı? AKUT gibi bir ekibi oluşturan insanları- mız ile aynı ülkede yaşamanın mutluluğu, birçok okurumu etkilemiş. Derneğin faks ve telefonunu bulmam için benden des- tek istediler. Kimi de yaşadıkları kentte Acil Kurtarma Ekibi'ni oluşturmak amacı ile adres vermemi istedi. Elbette, tüm kulüp yöneticilerimiz, ön- ceki günkü olay karşısında kayıtsızca "önce çim saha" diye direnen sorumsuz sorumlu gibi değil. Nitekim Beşiktaş Ku- lübü'nün Basın Sözcüsü Cenk Koray, in- san hayatının söz konusu olduğu zaman, helikopterin inmesini engellemiş olmanın kendisini de üzdüğünü söylüyor. Ama görünen köy de kılavuz istemiyor. Gimleri koruma uğruna, ölüm işte böy- le göz göre göre gelebiliyor.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear