Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA CUMHURİYET 2HAZİRAN1998SALI
12 KULTUR
'Sonsuzluk: ve Bir Gün' adlı filmiyle Altın Palmiye kazanan Theodore Angelopoulos
'Tarihe insani boyut kaüyorıım'• Angelopoulos'un
filmlerinde sınır bir
metafora dönüşür.
"Sınırı aşmak, ölüm
düşüncesini de aşmak
anlamına geliyor. Yani
özgürleşmek..." diye
düşünüyor yönetmen.
'Leyleğin Geciken
Adımı'ndaki sığınmacı
şöyle der: tşte sının
geçtik. ama daha kaç
sınır geçmeliyiz ki
kendimizi bulabilelim.
ASL1 SELÇLK
Tbeodore Angelopoulos 27
Nısan 1935'teAtına'dadoğdu.
Tüccar olan babası Pelopon-
nes yanmadasındandı. Anne-
si ise Gırit'ten. Angelopoulos
orta öğrenimı \ ıllanndan baş-
layarak ünıversıtedekı eğıti-
mınde de sinemayla iigilenir,
özellıkle Amerikan sıneması
üstüne düşünür.
1953'te Atina Üniversitesi
Hukuk Fakültesi'ne gırer,
1957'demezunolur 1959'daas-
kere çağnlır, askerlık sonrası
Paris'e gider. Bu kez Sorbon-
ne Üniversitesi'ne yazılır. fel-
sefe veedebiyat derslenne baş-
lar. Okurken geçimini sagla-
mak içın küçük işlerde çaiışır.
Sorbonne'dakı öğrenimı sırasın-
da sinemaya ılgisı daha da yo-
ğunlaşır. Dönemm çok ünlü.
iddıalı sinemaokuJu IDHEC'ye
(Yüksek Sınema Ögrenimi
Enstitüsö) kaydını yaptınr. An-
gelopoulos IDHEC'deki gün-
lerinı şöyle anlatıyor: "ID-
HEC'de. ilk çahşmam bu okul
için yaptığun bir poiishe film-
dL 360dereceiik panoramikbir
çevrinmedenemek istedim. Pro-
fesörüm: Bayım. burada bu-
nun için bulunmuyorsunu/. İlk
önce açı-karşı açm bir dene-
yin bakaliin dedi. Ben,açı-kar-
şı açı yapmak içimden gdmiyor
dedim. O da banar'Dehanızı
gidıp Yunanıstan'da satın' ya-
mtinıverdi. ZDHEOIen henien
aynMım. Yıl 1962'ydT
İstediği anlayışı, konukse-
verlıği Musee de L'Homme'da,
(Insanhk Müzesi) Jean Ro-
uch'un yanında (1963) buldu-
ğunusöylüyoryönetmen: "Je-
an Rouch,sinema pratiği yaşa-
mak isteyen gençlere kamera-
lar vekayrt cihazlan dağıtıyor-
du. Ben de arkadaşlanmia 16'
mm'Iik, siyah-beyaz bir film çek-
tim. Filmin konusu: İzlenen bir
adamdı. Bu adam neden, kimin ta-
rafindan izleniyor beiö değildi. Pa-
rasızlıktan.filmlaboratuvarda kaJ-
ck, 1963'ten beri de orada duruyor
sanınm."
Bu düş kınklıgı onun cesaretinı
vok etmez. Pans'm sayısız sinema
salonlannda pek çok film göriir. Ja-
pon yönetmen Mizoguchi'nın 'Uget-
su Monogatari" (Yağmurdan sonra-
ki soluk aym öyküsü). 'Saikaku Ic-
hidaiOnna"(Saıkaku'yagörebırka-
dının hayati)'nı, Antonioni'nin
'L'Avventura' (Vlacera). 'La Not-
te'sini (Gece), Francesco Rosi'nin
'SaJvatore Giuliano'sunu. Berg-
man'ın 'F^rsona'sını. Andrzej Waj-
da'nın'Pbpioli Diament'(Küller ve
Elmas) fılmlerini görür. bunlardan
çoketkilenır.
Anna'ya dönünce dört yıl solcu
bir günlüJc gazete olan 'EKmokra-
tiki Allayi'de (Demokratik DeSi-
şim) sinema eleştirmenlığı yapar. 21
Nisan 1967'de gazete Albaylar Cun-
tası'ncakapatılır.
1965 te 'Forminx Story' adlı
1940-50'li yıllann polisiye "filmle-
AngeJopoulos Albo Palmiye kazanan fîlnıi 'Sonsuzluk ve Bir Gün'ün çekiralerinde.
'Leyleğin Geciken Adımı' 'Sonsuzhık ve BlrGûn'. Şair Alexandre rolünde Bruno Ganz
n \e müzıkal komedılen kanşımı
bir filme başlar. Fılmdekı baş oyun-
cular Yunanistan'da uzun bırtume
anlaşması yapan bırpop müzık kurn-
panyasıdır. Çekimler sırasında An-
gelopoulos, yapımcıv la anlaşamaz.
bu film de yanm kalır.
"Yapımcı ticari bir film olmadı-
ğını anlayınca filmin çekimini dur-
durdu" dıye açıklıyor vönetmen.
"Ben Paris'ten yeni dönmüştüm, 'A
Hard Da\ s Nıg'hf (ZorGünün Ak-
şamı) gibi bir film çekmek istiyor-
dum. Yapımcı ise Vünan usulü eğ-
lendirici bir komedi çekeceğimi sa-
nıyordu."
Gazetesine döner.. yazmaya ye-
nıdenbaşlar Biryandandasinema-
da oyuncu ve yapım görevlisi ola-
rak çalışmayı sürdürür Angelopo-
ulos.
1968'de zengin bir set ışçısinın
yardımıvla ilk uzun metrajı 'Ana-
parastassi'yı (Yenıden Yapılanma)
çeker. 1972"de ıkıncı uzun metrajı-
nı 'Imeres tou 36'yı (36 Günlen)...
Her ıki fılmde de Antonıonı ve Mi-
zoguchi'nın çerçev e dışı anlatımla-
rının etkıleri açıkça görülür. '36
Günleri'nı AlbaylarCuntası zama-
nında(1971 (zorşartlaraltındager-
çekleştinr Angelopoulos.
Kastm 1973 'te sansürriskinerağ-
men 'OThiassos'm (Tiyatro Kum-
panyası)çekiminebaşlar. Aynı gün-
lerde Politeknik Yüksek Okulu'nun
öğrencileri askeri yönetıme karşı
ünlü başkaldınlanna gınşırler. Al-
baylann zırhlı tanklan onlara saldı-
nr. Bu olaylardan ikı gün sonra da
loannides başa geçer
Aranmakta olan Angelopoulos.
Paris'e kaçar. Filmin çekımi yan-
da kalır. 1974'ünOcakavındatüm
tehlikelere karşın Angelopoulos
Atına'ya döner. Şubat başmda 'Ti-
yatro Kunıpanyasrnın çekimine
kaldığı yerdengınşir. Mayısayının
sonunda yine parasızlık jiizünden
çekimi bırakmakzorundakalır. 1974
Temmuzu'nda Albaylar Diktası dö-
nemi sona erer. 1974'ün sonunda
•Tiyatro Kumpanvası'nın çekimi-
ne yeniden başlanır. 1975'm Ma-
yıs'ında Cannes Film Festivali. fil-
mi. 'Yönetmenlerin Onbeş Günü'
böiümüne alır..
Yönetmen tarihı ıle olan bağlan-
tılannı açıklarken şöyle yaklaşıyor
konuya: "Öy1e bir kültürün içindc
>aşı\orum ki. bu kültür mitoloji\i
kendine miras edinmiş. Bu mitleri
yıkmalı ve onlan insani lnıyuta ka-
vuşhırup indirgemeü)im di\oruın.
Kültürmirasımla hesaplaşmamge-
rekivor. Peri masallanru. kader dü-
şüncesini kabul etmhonım ben. Po-
litik gerçekliğin içine mitolojiyi yer-
leştirivoruın. BînkHikle tarih fark-
lı bir bovutta beiiriyor. Tarihe insa-
ni bir bmııt kazandınvorum. çün-
kü tarihi insan yapar, mitoslaryap-
maz."_
36 Günleri ve Tiyatro Kumpan-
yası'nın ardından 'I Kinighi' (Av-
cılarVı çeken Angelopoulos, Yu-
nanistan tarihi üzerine bir üçleme
vapmış olur. Bir baglak, geçiş fıl-
mi olan 'Omegakxandrus'(Büvük
tskender)'idaha kişisel sorunlara de-
gınen bir üçlü izler.'Taadi sta Kit-
hiri'(Kitera'yaYolculuL 1984),'O
Mflissokomos' (Ancı/1986) ve 'To-
pio stin omichli' (Sisli Manzara-
lar 1988). Kitera'ya Yolculuk'taki
ihtıyar adam Spyros (babasmm adı)
kışiliğinde Angelopoulos babasını
anlatır. Oruz yıl sürgünden sonra
Spyros'un evedönmesı ve kansının
ona 'Aç mısın.sana bir çorba yapa-
yım ım' sahnesi Angelopoulos'un
annesiyle babasmm gerçek öyküsü-
dür "Bendokuzvaşımdayken.ba-
bam halk ordusunun partizanlann-
ca tutuklanmıştı" dıye açıklıyor
>önetmen."komünistlere karşı bir
insan değikü, liberaidi babam. Fa-
kat gevi'zevdi. çok konuşurdu. O>-
sa o dönemde susmak en i>i$i\dL
Uzun bir süre annemle ben onun
ijMüğünüdüşündük_ Ondan haber
alanuyorduk. Kralcılann ya da di-
renişçilerin. tutsaklannı mahkeme
biketmedenvoketriklerini duyuyor-
duk. Bir gün annemin beni büyük
birstadyuma »ötürdüğünü anımsı-
yomm. Orada çok say ıda insani in-
faz etmişlerdi. annem-babamın da
bu öTdürülenJerin içinde oiduğunu
düşünüyordu. Cesetlerin arasına
girdik, büyük bir acı ve çaresiztikie
babamı aramaya başladık.. bula-
madık. Stadyuma girdğimiz gün-
den birkaç gün sonra, ben sokakta
m nuyordum. Atina o zamanlarka-
saba gibi>dL yoüar filan asfalt değtf-
dL araba ender göniilürdü. Biam
evedoğru bir adam geliyordu,tanı-
dık biri gibiydi. Eve kostum haber
venneye. Annenı dışan çıko_. Ge-
Universal şirketinin Orson Welles'in bir filmini yenilemesi üzerine kızı mahkemeye başvurdu
Wefleslerin bitmeyen kavgasıKültür Servisi - Orson WeUes"ın
başyapıtlanndan bın sayılan 'To-
uch ofEvil'ın üzerinde birtakım de-
ğışıklık ve yenilemeler yapılarak
yeniden göstenme hazırlanması ün-
lü sinemacının kızı ile Universal
Stüdvolan'nı mahkemelıkettı. Wöl-
les'in kızı Beatrice \Velles fılmde-
ki yeniliklerin kendısını tam anla-
mıyla hayal kmklığma uğrattığını be-
lırterek Cannes Film Festrvali'nde
gösterilmesı halınde festival yöne-
timini de mahkemeye vereceğini
açıklamıştı. Isimlerinin böyle bir
olaya kanşmasını ıstemeyen festi-
val yetkililen 'TouchofEvfl'ın gös-
terimini son anda durdurdular.
Filmi yenileyen Universal \e fil-
min dağıtımını üstlenen October
şirketlen Cannes'daki yenılginin ar-
dından şımdi filmi dünya pazanna
sürmenin yollannı anyorlar. Wel-
les'in, Amenkan yapımı etıketi ta-
şıyan son filmi olan 'TouchofEvil'da
Janet Leigh ve Charlton Heston rol
almışlardı. Beatrice Welles, narko-
tik şubede gelişen olaylan ve Mek-
sika sırunndaki yolsuzlukJan konu
alan filmin yenilenmesi sırasında
babasına ihanet edildığini söyler-
ken Universal yetkililen filmi yenı-
• Orson Welles'in kızı Beatrice
Welles babasının sorunlu yapıtı
Touch ofEvil'ın Universal
tarafından yenilenmesinin ardından
filmin Cannes Film Festivali'nde
gösterilmesi halinde festival
yönetimini de mahkemeye
vereceğini acıklarmştı. Universal
Cannes'daki yenilginin ardından
şimdi filmi dünya pazanna sunmaya
hazırlanıyor.
lerken Orson Welles'in bıraktığı va-
sıyete harfi haıfine uyduklannı id-
dia ediyorlar.
Universal yetkılilerinin konuyla
ılgili açıklaması şöyle "BayanVVel-
les ne yaak kjfihniçingeeerli tek kop-
yanın ellerindeki orijinal kopya oi-
duğunu\eyenilenenversiyonun ken-
di nzası olmadan gösterime gireme-
yeceğini söylüyor. Ancak biz Uni-
versalolarak bu iddialanndayanak-
sız oiduğunu düşünüyoruz ve hak-
lanmız için sonuna dek mücadele
edeceğiz. Öte yandan y üzdeyüz hak-
b olduğumu/u bilmemize karşın uz-
laşnıaya varmak için eiimizden ge-
leniyapbk."
Filmin yenilenmesi projesi sıra-
sında Orson Welles'in kendi elyaz-
malanndan \e 195"7
yılında stüd-
yoya gönderdiği 58 sayfalık yazış-
malardan yola çıkıldı. Bu notlann
\e yazışmalann yıl içinde de okur-
lar için basılması bekleniyor. Film
Welles'in en önemli yapıtlan arasın-
da yer almasına. François Truffaut
\e Jean Luc Godard gıbı yönet-
menlere ilham kaynağı olmasına
karşın yönetmen kendisinden ha-
bersız olarak çekilen ve eklenen ba-
zı sahneler nedeniyle filmin son
a>amasında büyük hayal kınklığı-
na uğramıştı. Welles bir yazısında
fîlmle ilgilı rahatsızlıklannı şu söz-
lerle dile getiriyordu: "FUme ekle-
nen baa sahneiernedeniylesessizkal-
mamı engeOeyen birtakım sorunlar
doğdu. Sahnelerin konunun daha
iyianlaşılabümesi için ekkndiği söy-
leniıor... Ancak bu eklenen bölüm
filmin metnineveöykünün anıaçla-
nna ters düşüvor."
Yeni yapım sırasında Welfes'in
notlarmda belırttigi çelişlci \e ra-
hatsız edici noktalar belirlendi ön-
celikle LeiglıveHeston'ınotelsah-
nelerı örneğin. Göstenme gırdıği
sırada ızleyicilerin sinirbozucu bul-
duklan bu sahne Welles'in senaryo-
sunda yoktu ve onun olmadığı sıra-
da bir stüdyo asistanı tarafından çe-
kilmiştı. Welles'in asıl istediği fil-
me ulaşılabilmesi içın Welles üze-
rine dersler veren Jonathan Rosen-
baum \e Walter Murch gibı uzman-
lann görüşlennden yararlanıldı. Ya-
pımcı Rick Schmidlin. VV'elles'in
notlannda belirlediklerinin dışında
hıçbirdeğişıklık yapılmadığmı söy-
lüyor: "Filmin tamamında yakla-
şık §0 değişiklik yapıldı. Aolan bö-
lümler o kadar kısa kj toplasanız
birkaç dakikayi geçmez. Fiunde sa-
dece ritmi biraz hızlandırdık o ka-
dar."
Tony Curtis'in eski eşi \ e Jamie
LeeCurtis'in annesi olan Janet Le-
igh de filmin prömıyeri için Can-
nes'a gitti. ancak filmin gösteril-
meyeceğini öğrendiğinde büyük ha-
yal kınklığına uğradı. Oyuncu fil-
min yeni versıyonu içın: "Orijina-
KdegüzekfiL ancakOrson'un asılyap-
mak istediği film değildi. Bu yeni
halini gördüğümde ağladım. Orson
Melles'in ruhunu, tutkusunu bul-
dum bu filmde. Festivaie geien insan-
ların bu heyecanı kaçırmış ol-
malanna çok üzüldüm."
len adamadoğnı koşmaya baş-
ladı. Birbiıierine sunsıkı sanl-
dılar.O.babamdı. Üçümüzbir-
likte eve girdik. .Annemin ba-
bama söyiediği ilk sözieri hiç
unutmam: 'Aç mısm. sana ye-
mek hazırlayayım mı?" Onaye-
mek hazuiadı. Babam çorbası-
nı yavaşça,sessizce icti. Aramız-
da hiç konuşmadık, bakışlan-
nuzla anlaşıyorduk o gün_"
KJtera'ya Yolculuk, Ancı ve
Sisli Manzaralar filmlen için
şöyiediyor Angelopoulos: "Be-
nim üç filmim de sessizfik üze-
rine kurulmuşnır. 'Kitera'ya
Yolculuk' tarihin sessizliğini,
'Ancf aşlon sessi/Jiğini." Sisli
Manzaralar' ise Tann'nın ses-
sizltğini çağnştınr. Bu üç fil-
mimde de babayi arayış, isim-
lerin roiüvardır: Spyros-Spyras
adını taşıyaniar babalar kuşa-
ğını simgeler.
Bu üçlüyü 'To Meteoro Vi-
ma Tou Pelargou'(Leyleğin Ge-
ciken Adımı/1991). fo Vlema
tou Odyssea' (l lis'in Bakı-
şı/1995) ve 'Mıa Aeonıotıta ke
mia mera' (Sonsuzluk ve Bir
Gün/1997) izler. Kimlik arayışı
ve iletisim kurmak üzerine bir
üçlemedir bu filmler."
'Leyleğin Geciken Adımı'nı
çekerken süreklı kendı kendi-
me sordum diyor Angelopo-
ulos. "Çakşmanın dışında ne
anyorum ben? Sorumu yanıt-
ladım: Ben, dünyanuzın vara-
lanna parmak basıyonım. Yo-
koluşlar ve varoluşlaıia bağlan-
ulı aramalar. Bir filmi gerçek-
leştirirken onun içindeki soru-
lan da kendûne yeniden soru-
yorum.Sadeceöğrenmekiçinyo-
la çıkılnuş sorular değil bunlar,
kesintisiz birdiyatoğu sağlamak
istiyDrum."
Fılmlennde sık sık sınır ol-
gusunu ışleyen Angelopoulos
bu konuda çok duyarlı: Smır-
lann kaldınlmasıyla bırlıkte
beklenmedik büyüklükte acı-
masız, katıksız bir mıllıyetçılı-
ğın ürkütücü boyutlanyla ye-
niden doğuşuna tanıklık ediyo-
ruz. Keşke coğrafya sınırları
tüm sorunlan çözebilseydı...
Peki insanlann ulaşmak ıste-
dikleri nokta nedir? Ktııılisi.y
1
le, başkalany la ıle mutluolmak
değil mi? Dünya içın düşgücü-
nüçalıştırmak... Sınırlariştebu
düş gücünün en belırgin engel-
lendır. Tarihe kanşmakta olan
So\y etler Birliği'nde belırme-
ye başlay an demokrasiler için-
de kaç tane savaşa açık oluşum
gelişmekte..."
Onun filmlerinde sınır bir meta-
fora dönüşür "Sının aşmak, ölüm
düşüncesini de aşmak anlamınage-
liyor. Yani özgürİeşmek_" dıye dü-
şünüyoryönetmen. 'Leyleğin Geci-
ken Adımı'ndaki sığınmacı şöyle
der: "İşte sının geçtik, ama daha
kaç sınır geçmeliyiz ki kendimi-
zi bulabiielim."
21 -30 Kasım 1997'de çağnlı ola-
rak gittığim 38. Uluslararası Sela-
nik Film Festivali "nı izlerken. Theo
Angelopoulos bu güzel, denız kıyı-
sındaki kentte 'Sonsuzluk ve Bir
Gün' filminin çekimini yapıyordu.
30 Kasım 1997 Pazar günü Ionos
Dragaumi ve Tsimiski caddeleri-
nin kesiştiği yer polisler tarafından
trafı|e kapanmışn. Ben de tek Türk
gazeteci olarak onun setmı zıyare-
tegittiğimde Angelopoulos'un ça-
lışma disıplinine \e tıtızhğıne hay-
ran kaldım. Ogün filmm önemli bir
sahnesi gerçekleştiriliyordu. Şair
Alexandre (BrunoGanz) ile onu iç-
sel yolculuğuna çıkaracak olan tra-
fık ışıklannda duran arabalann cam-
lannı temizleyen cam silicisi ço-
cukla karşılaşmalan sahnesi.
- HastaneyegıtmekteolanAle-
xandre, küçük çocuğun ken-
dısini kovalayan polisten ka-
çarken arabasma bınmesıyle
Yunanistan'da bir yolculuga
çıkar. Bu yolculuk fıziksel ol-
manın dışında Alexandre'ın
belleğıne yaptığı bir yolcu-
luktur da: geçmişteki yaşan-
tısını. annesinı, kansmı anım-
sar, ailesiyle birlikte yaşadı-
gı evdeki anılanna döner.
Çekım strasında Angelo-
poulos daha önceden tanış-
mış olduğumuzdan uzaktan
gülümseyip başıyla selamla-
mıştı Çekıme ara verdikle-
rinde sohbete başladık. Pa-
ris'teki Pantheon Sorbonne'da-
ki sinema doktorası çalışma-
mm ne yolda oiduğunu sordu.
Doktoramı verdiğim haberi-
ne sa indı. beni kutladı. 90'la-
nn başında Solonos Cadde-
si'ndeki bürosunda buluşup
sinema içın konuşmuştuk. O
gün bana *Biüy«rsunuz. Fran-
azlar beni IDHEC'denatmış-
lardı" demıştı. Ben de "Hiç
önemi yok.sizdebirAlbn Pal-
miye kazanarak onlara en iyi
karşılığı verirsiniz" demiş-
tim. Angelopoulos'un 'Son-
suzluk ve Bir Gün' filmi ile
1998 Altın Palmiye ödülünü
kazanacağı ıçime daha o gün
doğmuştu sanki. Altın Palmı-
ye'lı veya Altın Palmiye'sız
benım gözümde Angelopo-
ulos, çağdaş sinemacılann en
iyilennden biridir...
YAZI ODASI
SELİM İLERİ
Hatırladığım Bazı
Çiçekler
Istanbul'un bahçeli günlerini gördüm. Ahşapev-
li Kadıköyü'nde çiçekler, meyva bahçeleri belleğim-
den silinmedi. Ama apartmanlık Cihangir'de bile
hermevsim hercai menekşeyle donanan çocuk par-
kı vardı.
Hercai menekşe henüz büsbütün elayak çekme-
di kentten. Bahçeli evin, bahçesi olan apartmanın,
sitenin ciddi bir lüks haline geldiği bu kentte öbek
öbek hercai menekşeye ya o pahalı semtlerde ya
da alçak gönüllü balkonlarda arada bir rastlıyorum.
Kokusuz çiçek sevilir mi? Hercai menekşeyi çok
severim. Hepsinin maskeli baloya gider bir fante-
zi şıklıkları vardır. Hepsı maskelerini takmış, kadi-
fe giysilere bürünmüştür.
Hercai menekşeye rastlanıyordedım ama, me-
nekşenin hercai olmayanına, mor menekşeye an-
cak çiçekçiler kucak açabiliyor. Mor menekşe şi-
irlerden, şarkılardan çıkıp gitti, tıpkı bahçeden çı-
kıp gittiği gibi. Kurutulmuş mor menekşenin roman-
tizmi kimbilir hangi eski aşk mektuplarında, kim-
bilir hangi eski romanda can çekişiyor...
Leylak da romanlara geçmiş çıçeklerden. Ley-
lak Istanbul'un en gözde çiçek ağaççıklarından-
dı. Göztepe'de leylak ağaççıklarıyla donanmış o
köşk... Şimdi yol geçiyor.
Leylağın eflatununu da severdim, beyazını da.
Şimdi mayıstan hazirana çiçeklenmiş leylak ağaç-
çığı görsem, uzun uzadıya dalıp gidiyorum. Bir
hüzündür alıyor. Çiçeklerinde ölmüş yakınlarım
anılarla beliriyorlar.
Manolya yaz gecelerıni çağnştınr. Belki de biryaz
gecesidir. Yıldızlı ama ayışıksız, derin yaz gecesi.
Yaz gecesi manolya kokmadı mı, bence yaralan-
mış bir gecedır.
Bununla birlikte manolyacıklar da yiten çiçekler
arasında. Daha yirmi yirmi beş yıl öncesine kadar,
hemen hemen bütün büyük bahçelerde manolya
ağaçları saltanat kurardı. Solgun ıpek beyazı çi-
çekleriyle bende hep bir yaz gecesi valsiydı ma-
nolya.
Ârtık tektük, orda burda, bir sırtta, bir kıyıda, gö-
çüp gideceği günü bekler gibi...
Karanfilin saksıda yetişenine hiç itirazım yok.
Gelgelelim çiçekçi camekânındaki koca koca ka-
ranfillere oldum bittım uzak durmuşumdur. Üste-
lik keskin kokuları da kalmadı.
Saksıdakı koyu kırmızı, pembe, beyaz karanfıl
evlerin pencere kenarlarındaydı. Kendi kendine, ba-
zan fesleğenlere, bazan begonyalara karışarak bir
şeyler mırıldanır dururdu. Oyle onlan tek başları-
na söyleşirlerken kaç kez yakalamışımdır.
Lale çılgınlığını bir türlü anlayamam. LaJe hâlâ kent
hayatında bırsimge olarak varlığmı kelkör koruyor.
Bana gelince, laleyi, minyatürde, kumaşta, mer-
merde, demirde eşsız bir motif olarak severim.
Fakat bahçem olsa, lale yetiştirmeye kalkmam. Bir
geçmiş zaman minyatüründen esinlenme lale res-
Trûni armağan edeceksenız elbette itirazım ola-""
maz. g
Hatırladığım çiçeklerin en güzellerinden biri şef-'
tali çiçeğiydi. istanbul'da ilkyaz gelir gelmez ba-
har donanmış şeftali ağaçlanna sık sık rastlanırdı.
Şeftali çiçeği, şeftali kabuğunun olağanüstü
renklerinden izdüşümler taşır. Dikkat ettiniz mi,
meyvasının ilk renk habercisidır. Biraz sonra renk-
leri koyulaşarak gönül okşayacak, iç aydınlatacak
gibidir.
Ya mimoza? Mimoza Adalar'ın çiçeğiydi. Şubat
sonlannda birsürprizdi. "Mimozalaraçmış..."de-
nirdi. Adalar'da herhalde yine açıyor. Yalnız Ada-
lar'ın o dingin Adalar oiduğunu söylemeye imkân
yok.
Yasemen de Adalar'dan, galiba daha çok Bü-
yükada'dan gelir, Kadıköyü vapur iskelesinde boy
gösterirdi.
Hayatımda gördüğüm en duyarlı görüntü, yağ-
mur altında bol çiçekli yasemen dalıydı. Beyaz çi-
çeklerinde yağmur damlaları... Bir suluboya re-
simdi o.
Sonra sonbahar ve sonbahar başlangıcının göz-
de çiçeği yıldız. Yıldız acı acı kokar. Ama koyulu
açıklı renklerinde bütün yazın canlılığı son bir de-
fa billurlaşır. Artık yağmurlar başlayacak, sonba-
har yağmurları yıldızlarımı hep hırpalayacaktır. Ço-
cukken koşup, bahçedekı yıldızlan saklamak, mev-
simi durdurmak istediğimi hatırlıyorum.
Mevsimler, yıllar, hatta bahçeler meğer durdu-
rulamazmış.
Takvimde İz Bırakan:
"Belki de birbirimize âşıktık. Ama her şey bizim
dünyamızda değil de bir Dostoyevski romanın-
da olup bittiğiiçin duygulanmızı birbirimize hiç iti-
raf etmedik." Elias Canetti, Kulaktaki Meşale,
Şemsa Yeğin çevırisi, Payel Yayınevi, 1997.
• Kültür Servisi - Sezonu bıtıren Istanbul Büyükşehir
Beledıyesi Şehır Tiyatrolan, Cumhuriyet'in 75. yılı
kutlamalan etkınlıgi kapsamında "Kuyruklu Yıldız
Altında' ve 'Eski Fotoğraflar' oyunlanyla tumeye
çıkıyor. Hüseyin Rahmı Gürpınar'ın yazıp, Güner
Sümer'in oyunlaştırdığı 'Kuyruklu Yıldız Ahında'
müzıkali. 3-4 Haziran'da Gaziantep'te, 6 Hazıran'da
Elazığ, 7 Haziran"da Diyarbakır. 9 Hazıran'da Malatya
ve 11 Haziran'da Snas'ta sahnelenecek. Dınçer
Sümer'in yazdığı 'Eski Fotoğraflar' oyunu ise 9
Haziran'da Konya'da ızleyıcılerle buluşacak
İranlı fotoğrafçı göziiyle İstanbuf
• Kültür Servisi -İranlı kadın fotoğrafçı Kımınıa
Rahgozar'ın "Istanbul" konulu sergısı Pımapen
Kültürevi'nde izle\ıcilenn beğenısıne sunuluyor.
Rahgozar'ın 1997 yılında üç ay kaldığı İstanbul'da
çektiği fotoğraflardan oluşan sergi. 9 Haziran'a kadar
açık kalacak. 1967 yılında Tahrancia doğan Kımıa
Rahgozar, elektronik e|ıtimı gördükten sonra "hem
aşkım hem işim' dediği fotoğrafa gönül vermiş.
(296 90 36)
Microcosmos'a büyük ilgi
I Kültür Servisi - Fransız yönetmenler Claude
Nuridsany ve Marie Perennou tarafından çekilen
Microcosmos-Çayınn Sakinlen, sinema göstenminde
büyük ilgı görüyor. Böceklenn bir gününü anlatan .
Mıcrocosmos, istanbul'da ikı sınemada gösterilmesine
rağmen 18.500 kişı tarafından ızlenerek kendi
kategorisinde bir rekora imza attı. tşletmeci firmanın
verdiği bilgiye göre Microcosmos'u izleyenlenn büyük
çoğunluğu öğrencı. Insanoğlunun göremediği her şeyi,
olduğundan daha büyük gösteren özel tekniklerın
kullanıldığı Microcosmos, böcekler hakkında ders
vermek yerine onlann gizemli ve büyüleyici dünyasını
aralıyor.