25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 2HAZİRAN1998SALI 12 KULTUR 'Sonsuzluk: ve Bir Gün' adlı filmiyle Altın Palmiye kazanan Theodore Angelopoulos 'Tarihe insani boyut kaüyorıım'• Angelopoulos'un filmlerinde sınır bir metafora dönüşür. "Sınırı aşmak, ölüm düşüncesini de aşmak anlamına geliyor. Yani özgürleşmek..." diye düşünüyor yönetmen. 'Leyleğin Geciken Adımı'ndaki sığınmacı şöyle der: tşte sının geçtik. ama daha kaç sınır geçmeliyiz ki kendimizi bulabilelim. ASL1 SELÇLK Tbeodore Angelopoulos 27 Nısan 1935'teAtına'dadoğdu. Tüccar olan babası Pelopon- nes yanmadasındandı. Anne- si ise Gırit'ten. Angelopoulos orta öğrenimı \ ıllanndan baş- layarak ünıversıtedekı eğıti- mınde de sinemayla iigilenir, özellıkle Amerikan sıneması üstüne düşünür. 1953'te Atina Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ne gırer, 1957'demezunolur 1959'daas- kere çağnlır, askerlık sonrası Paris'e gider. Bu kez Sorbon- ne Üniversitesi'ne yazılır. fel- sefe veedebiyat derslenne baş- lar. Okurken geçimini sagla- mak içın küçük işlerde çaiışır. Sorbonne'dakı öğrenimı sırasın- da sinemaya ılgisı daha da yo- ğunlaşır. Dönemm çok ünlü. iddıalı sinemaokuJu IDHEC'ye (Yüksek Sınema Ögrenimi Enstitüsö) kaydını yaptınr. An- gelopoulos IDHEC'deki gün- lerinı şöyle anlatıyor: "ID- HEC'de. ilk çahşmam bu okul için yaptığun bir poiishe film- dL 360dereceiik panoramikbir çevrinmedenemek istedim. Pro- fesörüm: Bayım. burada bu- nun için bulunmuyorsunu/. İlk önce açı-karşı açm bir dene- yin bakaliin dedi. Ben,açı-kar- şı açı yapmak içimden gdmiyor dedim. O da banar'Dehanızı gidıp Yunanıstan'da satın' ya- mtinıverdi. ZDHEOIen henien aynMım. Yıl 1962'ydT İstediği anlayışı, konukse- verlıği Musee de L'Homme'da, (Insanhk Müzesi) Jean Ro- uch'un yanında (1963) buldu- ğunusöylüyoryönetmen: "Je- an Rouch,sinema pratiği yaşa- mak isteyen gençlere kamera- lar vekayrt cihazlan dağıtıyor- du. Ben de arkadaşlanmia 16' mm'Iik, siyah-beyaz bir film çek- tim. Filmin konusu: İzlenen bir adamdı. Bu adam neden, kimin ta- rafindan izleniyor beiö değildi. Pa- rasızlıktan.filmlaboratuvarda kaJ- ck, 1963'ten beri de orada duruyor sanınm." Bu düş kınklıgı onun cesaretinı vok etmez. Pans'm sayısız sinema salonlannda pek çok film göriir. Ja- pon yönetmen Mizoguchi'nın 'Uget- su Monogatari" (Yağmurdan sonra- ki soluk aym öyküsü). 'Saikaku Ic- hidaiOnna"(Saıkaku'yagörebırka- dının hayati)'nı, Antonioni'nin 'L'Avventura' (Vlacera). 'La Not- te'sini (Gece), Francesco Rosi'nin 'SaJvatore Giuliano'sunu. Berg- man'ın 'F^rsona'sını. Andrzej Waj- da'nın'Pbpioli Diament'(Küller ve Elmas) fılmlerini görür. bunlardan çoketkilenır. Anna'ya dönünce dört yıl solcu bir günlüJc gazete olan 'EKmokra- tiki Allayi'de (Demokratik DeSi- şim) sinema eleştirmenlığı yapar. 21 Nisan 1967'de gazete Albaylar Cun- tası'ncakapatılır. 1965 te 'Forminx Story' adlı 1940-50'li yıllann polisiye "filmle- AngeJopoulos Albo Palmiye kazanan fîlnıi 'Sonsuzluk ve Bir Gün'ün çekiralerinde. 'Leyleğin Geciken Adımı' 'Sonsuzhık ve BlrGûn'. Şair Alexandre rolünde Bruno Ganz n \e müzıkal komedılen kanşımı bir filme başlar. Fılmdekı baş oyun- cular Yunanistan'da uzun bırtume anlaşması yapan bırpop müzık kurn- panyasıdır. Çekimler sırasında An- gelopoulos, yapımcıv la anlaşamaz. bu film de yanm kalır. "Yapımcı ticari bir film olmadı- ğını anlayınca filmin çekimini dur- durdu" dıye açıklıyor vönetmen. "Ben Paris'ten yeni dönmüştüm, 'A Hard Da\ s Nıg'hf (ZorGünün Ak- şamı) gibi bir film çekmek istiyor- dum. Yapımcı ise Vünan usulü eğ- lendirici bir komedi çekeceğimi sa- nıyordu." Gazetesine döner.. yazmaya ye- nıdenbaşlar Biryandandasinema- da oyuncu ve yapım görevlisi ola- rak çalışmayı sürdürür Angelopo- ulos. 1968'de zengin bir set ışçısinın yardımıvla ilk uzun metrajı 'Ana- parastassi'yı (Yenıden Yapılanma) çeker. 1972"de ıkıncı uzun metrajı- nı 'Imeres tou 36'yı (36 Günlen)... Her ıki fılmde de Antonıonı ve Mi- zoguchi'nın çerçev e dışı anlatımla- rının etkıleri açıkça görülür. '36 Günleri'nı AlbaylarCuntası zama- nında(1971 (zorşartlaraltındager- çekleştinr Angelopoulos. Kastm 1973 'te sansürriskinerağ- men 'OThiassos'm (Tiyatro Kum- panyası)çekiminebaşlar. Aynı gün- lerde Politeknik Yüksek Okulu'nun öğrencileri askeri yönetıme karşı ünlü başkaldınlanna gınşırler. Al- baylann zırhlı tanklan onlara saldı- nr. Bu olaylardan ikı gün sonra da loannides başa geçer Aranmakta olan Angelopoulos. Paris'e kaçar. Filmin çekımi yan- da kalır. 1974'ünOcakavındatüm tehlikelere karşın Angelopoulos Atına'ya döner. Şubat başmda 'Ti- yatro Kunıpanyasrnın çekimine kaldığı yerdengınşir. Mayısayının sonunda yine parasızlık jiizünden çekimi bırakmakzorundakalır. 1974 Temmuzu'nda Albaylar Diktası dö- nemi sona erer. 1974'ün sonunda •Tiyatro Kumpanvası'nın çekimi- ne yeniden başlanır. 1975'm Ma- yıs'ında Cannes Film Festivali. fil- mi. 'Yönetmenlerin Onbeş Günü' böiümüne alır.. Yönetmen tarihı ıle olan bağlan- tılannı açıklarken şöyle yaklaşıyor konuya: "Öy1e bir kültürün içindc >aşı\orum ki. bu kültür mitoloji\i kendine miras edinmiş. Bu mitleri yıkmalı ve onlan insani lnıyuta ka- vuşhırup indirgemeü)im di\oruın. Kültürmirasımla hesaplaşmamge- rekivor. Peri masallanru. kader dü- şüncesini kabul etmhonım ben. Po- litik gerçekliğin içine mitolojiyi yer- leştirivoruın. BînkHikle tarih fark- lı bir bovutta beiiriyor. Tarihe insa- ni bir bmııt kazandınvorum. çün- kü tarihi insan yapar, mitoslaryap- maz."_ 36 Günleri ve Tiyatro Kumpan- yası'nın ardından 'I Kinighi' (Av- cılarVı çeken Angelopoulos, Yu- nanistan tarihi üzerine bir üçleme vapmış olur. Bir baglak, geçiş fıl- mi olan 'Omegakxandrus'(Büvük tskender)'idaha kişisel sorunlara de- gınen bir üçlü izler.'Taadi sta Kit- hiri'(Kitera'yaYolculuL 1984),'O Mflissokomos' (Ancı/1986) ve 'To- pio stin omichli' (Sisli Manzara- lar 1988). Kitera'ya Yolculuk'taki ihtıyar adam Spyros (babasmm adı) kışiliğinde Angelopoulos babasını anlatır. Oruz yıl sürgünden sonra Spyros'un evedönmesı ve kansının ona 'Aç mısın.sana bir çorba yapa- yım ım' sahnesi Angelopoulos'un annesiyle babasmm gerçek öyküsü- dür "Bendokuzvaşımdayken.ba- bam halk ordusunun partizanlann- ca tutuklanmıştı" dıye açıklıyor >önetmen."komünistlere karşı bir insan değikü, liberaidi babam. Fa- kat gevi'zevdi. çok konuşurdu. O>- sa o dönemde susmak en i>i$i\dL Uzun bir süre annemle ben onun ijMüğünüdüşündük_ Ondan haber alanuyorduk. Kralcılann ya da di- renişçilerin. tutsaklannı mahkeme biketmedenvoketriklerini duyuyor- duk. Bir gün annemin beni büyük birstadyuma »ötürdüğünü anımsı- yomm. Orada çok say ıda insani in- faz etmişlerdi. annem-babamın da bu öTdürülenJerin içinde oiduğunu düşünüyordu. Cesetlerin arasına girdik, büyük bir acı ve çaresiztikie babamı aramaya başladık.. bula- madık. Stadyuma girdğimiz gün- den birkaç gün sonra, ben sokakta m nuyordum. Atina o zamanlarka- saba gibi>dL yoüar filan asfalt değtf- dL araba ender göniilürdü. Biam evedoğru bir adam geliyordu,tanı- dık biri gibiydi. Eve kostum haber venneye. Annenı dışan çıko_. Ge- Universal şirketinin Orson Welles'in bir filmini yenilemesi üzerine kızı mahkemeye başvurdu Wefleslerin bitmeyen kavgasıKültür Servisi - Orson WeUes"ın başyapıtlanndan bın sayılan 'To- uch ofEvil'ın üzerinde birtakım de- ğışıklık ve yenilemeler yapılarak yeniden göstenme hazırlanması ün- lü sinemacının kızı ile Universal Stüdvolan'nı mahkemelıkettı. Wöl- les'in kızı Beatrice \Velles fılmde- ki yeniliklerin kendısını tam anla- mıyla hayal kmklığma uğrattığını be- lırterek Cannes Film Festrvali'nde gösterilmesı halınde festival yöne- timini de mahkemeye vereceğini açıklamıştı. Isimlerinin böyle bir olaya kanşmasını ıstemeyen festi- val yetkililen 'TouchofEvfl'ın gös- terimini son anda durdurdular. Filmi yenileyen Universal \e fil- min dağıtımını üstlenen October şirketlen Cannes'daki yenılginin ar- dından şımdi filmi dünya pazanna sürmenin yollannı anyorlar. Wel- les'in, Amenkan yapımı etıketi ta- şıyan son filmi olan 'TouchofEvil'da Janet Leigh ve Charlton Heston rol almışlardı. Beatrice Welles, narko- tik şubede gelişen olaylan ve Mek- sika sırunndaki yolsuzlukJan konu alan filmin yenilenmesi sırasında babasına ihanet edildığini söyler- ken Universal yetkililen filmi yenı- • Orson Welles'in kızı Beatrice Welles babasının sorunlu yapıtı Touch ofEvil'ın Universal tarafından yenilenmesinin ardından filmin Cannes Film Festivali'nde gösterilmesi halinde festival yönetimini de mahkemeye vereceğini acıklarmştı. Universal Cannes'daki yenilginin ardından şimdi filmi dünya pazanna sunmaya hazırlanıyor. lerken Orson Welles'in bıraktığı va- sıyete harfi haıfine uyduklannı id- dia ediyorlar. Universal yetkılilerinin konuyla ılgili açıklaması şöyle "BayanVVel- les ne yaak kjfihniçingeeerli tek kop- yanın ellerindeki orijinal kopya oi- duğunu\eyenilenenversiyonun ken- di nzası olmadan gösterime gireme- yeceğini söylüyor. Ancak biz Uni- versalolarak bu iddialanndayanak- sız oiduğunu düşünüyoruz ve hak- lanmız için sonuna dek mücadele edeceğiz. Öte yandan y üzdeyüz hak- b olduğumu/u bilmemize karşın uz- laşnıaya varmak için eiimizden ge- leniyapbk." Filmin yenilenmesi projesi sıra- sında Orson Welles'in kendi elyaz- malanndan \e 195"7 yılında stüd- yoya gönderdiği 58 sayfalık yazış- malardan yola çıkıldı. Bu notlann \e yazışmalann yıl içinde de okur- lar için basılması bekleniyor. Film Welles'in en önemli yapıtlan arasın- da yer almasına. François Truffaut \e Jean Luc Godard gıbı yönet- menlere ilham kaynağı olmasına karşın yönetmen kendisinden ha- bersız olarak çekilen ve eklenen ba- zı sahneler nedeniyle filmin son a>amasında büyük hayal kınklığı- na uğramıştı. Welles bir yazısında fîlmle ilgilı rahatsızlıklannı şu söz- lerle dile getiriyordu: "FUme ekle- nen baa sahneiernedeniylesessizkal- mamı engeOeyen birtakım sorunlar doğdu. Sahnelerin konunun daha iyianlaşılabümesi için ekkndiği söy- leniıor... Ancak bu eklenen bölüm filmin metnineveöykünün anıaçla- nna ters düşüvor." Yeni yapım sırasında Welfes'in notlarmda belırttigi çelişlci \e ra- hatsız edici noktalar belirlendi ön- celikle LeiglıveHeston'ınotelsah- nelerı örneğin. Göstenme gırdıği sırada ızleyicilerin sinirbozucu bul- duklan bu sahne Welles'in senaryo- sunda yoktu ve onun olmadığı sıra- da bir stüdyo asistanı tarafından çe- kilmiştı. Welles'in asıl istediği fil- me ulaşılabilmesi içın Welles üze- rine dersler veren Jonathan Rosen- baum \e Walter Murch gibı uzman- lann görüşlennden yararlanıldı. Ya- pımcı Rick Schmidlin. VV'elles'in notlannda belirlediklerinin dışında hıçbirdeğişıklık yapılmadığmı söy- lüyor: "Filmin tamamında yakla- şık §0 değişiklik yapıldı. Aolan bö- lümler o kadar kısa kj toplasanız birkaç dakikayi geçmez. Fiunde sa- dece ritmi biraz hızlandırdık o ka- dar." Tony Curtis'in eski eşi \ e Jamie LeeCurtis'in annesi olan Janet Le- igh de filmin prömıyeri için Can- nes'a gitti. ancak filmin gösteril- meyeceğini öğrendiğinde büyük ha- yal kınklığına uğradı. Oyuncu fil- min yeni versıyonu içın: "Orijina- KdegüzekfiL ancakOrson'un asılyap- mak istediği film değildi. Bu yeni halini gördüğümde ağladım. Orson Melles'in ruhunu, tutkusunu bul- dum bu filmde. Festivaie geien insan- ların bu heyecanı kaçırmış ol- malanna çok üzüldüm." len adamadoğnı koşmaya baş- ladı. Birbiıierine sunsıkı sanl- dılar.O.babamdı. Üçümüzbir- likte eve girdik. .Annemin ba- bama söyiediği ilk sözieri hiç unutmam: 'Aç mısm. sana ye- mek hazırlayayım mı?" Onaye- mek hazuiadı. Babam çorbası- nı yavaşça,sessizce icti. Aramız- da hiç konuşmadık, bakışlan- nuzla anlaşıyorduk o gün_" KJtera'ya Yolculuk, Ancı ve Sisli Manzaralar filmlen için şöyiediyor Angelopoulos: "Be- nim üç filmim de sessizfik üze- rine kurulmuşnır. 'Kitera'ya Yolculuk' tarihin sessizliğini, 'Ancf aşlon sessi/Jiğini." Sisli Manzaralar' ise Tann'nın ses- sizltğini çağnştınr. Bu üç fil- mimde de babayi arayış, isim- lerin roiüvardır: Spyros-Spyras adını taşıyaniar babalar kuşa- ğını simgeler. Bu üçlüyü 'To Meteoro Vi- ma Tou Pelargou'(Leyleğin Ge- ciken Adımı/1991). fo Vlema tou Odyssea' (l lis'in Bakı- şı/1995) ve 'Mıa Aeonıotıta ke mia mera' (Sonsuzluk ve Bir Gün/1997) izler. Kimlik arayışı ve iletisim kurmak üzerine bir üçlemedir bu filmler." 'Leyleğin Geciken Adımı'nı çekerken süreklı kendı kendi- me sordum diyor Angelopo- ulos. "Çakşmanın dışında ne anyorum ben? Sorumu yanıt- ladım: Ben, dünyanuzın vara- lanna parmak basıyonım. Yo- koluşlar ve varoluşlaıia bağlan- ulı aramalar. Bir filmi gerçek- leştirirken onun içindeki soru- lan da kendûne yeniden soru- yorum.Sadeceöğrenmekiçinyo- la çıkılnuş sorular değil bunlar, kesintisiz birdiyatoğu sağlamak istiyDrum." Fılmlennde sık sık sınır ol- gusunu ışleyen Angelopoulos bu konuda çok duyarlı: Smır- lann kaldınlmasıyla bırlıkte beklenmedik büyüklükte acı- masız, katıksız bir mıllıyetçılı- ğın ürkütücü boyutlanyla ye- niden doğuşuna tanıklık ediyo- ruz. Keşke coğrafya sınırları tüm sorunlan çözebilseydı... Peki insanlann ulaşmak ıste- dikleri nokta nedir? Ktııılisi.y 1 le, başkalany la ıle mutluolmak değil mi? Dünya içın düşgücü- nüçalıştırmak... Sınırlariştebu düş gücünün en belırgin engel- lendır. Tarihe kanşmakta olan So\y etler Birliği'nde belırme- ye başlay an demokrasiler için- de kaç tane savaşa açık oluşum gelişmekte..." Onun filmlerinde sınır bir meta- fora dönüşür "Sının aşmak, ölüm düşüncesini de aşmak anlamınage- liyor. Yani özgürİeşmek_" dıye dü- şünüyoryönetmen. 'Leyleğin Geci- ken Adımı'ndaki sığınmacı şöyle der: "İşte sının geçtik, ama daha kaç sınır geçmeliyiz ki kendimi- zi bulabiielim." 21 -30 Kasım 1997'de çağnlı ola- rak gittığim 38. Uluslararası Sela- nik Film Festivali "nı izlerken. Theo Angelopoulos bu güzel, denız kıyı- sındaki kentte 'Sonsuzluk ve Bir Gün' filminin çekimini yapıyordu. 30 Kasım 1997 Pazar günü Ionos Dragaumi ve Tsimiski caddeleri- nin kesiştiği yer polisler tarafından trafı|e kapanmışn. Ben de tek Türk gazeteci olarak onun setmı zıyare- tegittiğimde Angelopoulos'un ça- lışma disıplinine \e tıtızhğıne hay- ran kaldım. Ogün filmm önemli bir sahnesi gerçekleştiriliyordu. Şair Alexandre (BrunoGanz) ile onu iç- sel yolculuğuna çıkaracak olan tra- fık ışıklannda duran arabalann cam- lannı temizleyen cam silicisi ço- cukla karşılaşmalan sahnesi. - HastaneyegıtmekteolanAle- xandre, küçük çocuğun ken- dısini kovalayan polisten ka- çarken arabasma bınmesıyle Yunanistan'da bir yolculuga çıkar. Bu yolculuk fıziksel ol- manın dışında Alexandre'ın belleğıne yaptığı bir yolcu- luktur da: geçmişteki yaşan- tısını. annesinı, kansmı anım- sar, ailesiyle birlikte yaşadı- gı evdeki anılanna döner. Çekım strasında Angelo- poulos daha önceden tanış- mış olduğumuzdan uzaktan gülümseyip başıyla selamla- mıştı Çekıme ara verdikle- rinde sohbete başladık. Pa- ris'teki Pantheon Sorbonne'da- ki sinema doktorası çalışma- mm ne yolda oiduğunu sordu. Doktoramı verdiğim haberi- ne sa indı. beni kutladı. 90'la- nn başında Solonos Cadde- si'ndeki bürosunda buluşup sinema içın konuşmuştuk. O gün bana *Biüy«rsunuz. Fran- azlar beni IDHEC'denatmış- lardı" demıştı. Ben de "Hiç önemi yok.sizdebirAlbn Pal- miye kazanarak onlara en iyi karşılığı verirsiniz" demiş- tim. Angelopoulos'un 'Son- suzluk ve Bir Gün' filmi ile 1998 Altın Palmiye ödülünü kazanacağı ıçime daha o gün doğmuştu sanki. Altın Palmı- ye'lı veya Altın Palmiye'sız benım gözümde Angelopo- ulos, çağdaş sinemacılann en iyilennden biridir... YAZI ODASI SELİM İLERİ Hatırladığım Bazı Çiçekler Istanbul'un bahçeli günlerini gördüm. Ahşapev- li Kadıköyü'nde çiçekler, meyva bahçeleri belleğim- den silinmedi. Ama apartmanlık Cihangir'de bile hermevsim hercai menekşeyle donanan çocuk par- kı vardı. Hercai menekşe henüz büsbütün elayak çekme- di kentten. Bahçeli evin, bahçesi olan apartmanın, sitenin ciddi bir lüks haline geldiği bu kentte öbek öbek hercai menekşeye ya o pahalı semtlerde ya da alçak gönüllü balkonlarda arada bir rastlıyorum. Kokusuz çiçek sevilir mi? Hercai menekşeyi çok severim. Hepsinin maskeli baloya gider bir fante- zi şıklıkları vardır. Hepsı maskelerini takmış, kadi- fe giysilere bürünmüştür. Hercai menekşeye rastlanıyordedım ama, me- nekşenin hercai olmayanına, mor menekşeye an- cak çiçekçiler kucak açabiliyor. Mor menekşe şi- irlerden, şarkılardan çıkıp gitti, tıpkı bahçeden çı- kıp gittiği gibi. Kurutulmuş mor menekşenin roman- tizmi kimbilir hangi eski aşk mektuplarında, kim- bilir hangi eski romanda can çekişiyor... Leylak da romanlara geçmiş çıçeklerden. Ley- lak Istanbul'un en gözde çiçek ağaççıklarından- dı. Göztepe'de leylak ağaççıklarıyla donanmış o köşk... Şimdi yol geçiyor. Leylağın eflatununu da severdim, beyazını da. Şimdi mayıstan hazirana çiçeklenmiş leylak ağaç- çığı görsem, uzun uzadıya dalıp gidiyorum. Bir hüzündür alıyor. Çiçeklerinde ölmüş yakınlarım anılarla beliriyorlar. Manolya yaz gecelerıni çağnştınr. Belki de biryaz gecesidir. Yıldızlı ama ayışıksız, derin yaz gecesi. Yaz gecesi manolya kokmadı mı, bence yaralan- mış bir gecedır. Bununla birlikte manolyacıklar da yiten çiçekler arasında. Daha yirmi yirmi beş yıl öncesine kadar, hemen hemen bütün büyük bahçelerde manolya ağaçları saltanat kurardı. Solgun ıpek beyazı çi- çekleriyle bende hep bir yaz gecesi valsiydı ma- nolya. Ârtık tektük, orda burda, bir sırtta, bir kıyıda, gö- çüp gideceği günü bekler gibi... Karanfilin saksıda yetişenine hiç itirazım yok. Gelgelelim çiçekçi camekânındaki koca koca ka- ranfillere oldum bittım uzak durmuşumdur. Üste- lik keskin kokuları da kalmadı. Saksıdakı koyu kırmızı, pembe, beyaz karanfıl evlerin pencere kenarlarındaydı. Kendi kendine, ba- zan fesleğenlere, bazan begonyalara karışarak bir şeyler mırıldanır dururdu. Oyle onlan tek başları- na söyleşirlerken kaç kez yakalamışımdır. Lale çılgınlığını bir türlü anlayamam. LaJe hâlâ kent hayatında bırsimge olarak varlığmı kelkör koruyor. Bana gelince, laleyi, minyatürde, kumaşta, mer- merde, demirde eşsız bir motif olarak severim. Fakat bahçem olsa, lale yetiştirmeye kalkmam. Bir geçmiş zaman minyatüründen esinlenme lale res- Trûni armağan edeceksenız elbette itirazım ola-"" maz. g Hatırladığım çiçeklerin en güzellerinden biri şef-' tali çiçeğiydi. istanbul'da ilkyaz gelir gelmez ba- har donanmış şeftali ağaçlanna sık sık rastlanırdı. Şeftali çiçeği, şeftali kabuğunun olağanüstü renklerinden izdüşümler taşır. Dikkat ettiniz mi, meyvasının ilk renk habercisidır. Biraz sonra renk- leri koyulaşarak gönül okşayacak, iç aydınlatacak gibidir. Ya mimoza? Mimoza Adalar'ın çiçeğiydi. Şubat sonlannda birsürprizdi. "Mimozalaraçmış..."de- nirdi. Adalar'da herhalde yine açıyor. Yalnız Ada- lar'ın o dingin Adalar oiduğunu söylemeye imkân yok. Yasemen de Adalar'dan, galiba daha çok Bü- yükada'dan gelir, Kadıköyü vapur iskelesinde boy gösterirdi. Hayatımda gördüğüm en duyarlı görüntü, yağ- mur altında bol çiçekli yasemen dalıydı. Beyaz çi- çeklerinde yağmur damlaları... Bir suluboya re- simdi o. Sonra sonbahar ve sonbahar başlangıcının göz- de çiçeği yıldız. Yıldız acı acı kokar. Ama koyulu açıklı renklerinde bütün yazın canlılığı son bir de- fa billurlaşır. Artık yağmurlar başlayacak, sonba- har yağmurları yıldızlarımı hep hırpalayacaktır. Ço- cukken koşup, bahçedekı yıldızlan saklamak, mev- simi durdurmak istediğimi hatırlıyorum. Mevsimler, yıllar, hatta bahçeler meğer durdu- rulamazmış. Takvimde İz Bırakan: "Belki de birbirimize âşıktık. Ama her şey bizim dünyamızda değil de bir Dostoyevski romanın- da olup bittiğiiçin duygulanmızı birbirimize hiç iti- raf etmedik." Elias Canetti, Kulaktaki Meşale, Şemsa Yeğin çevırisi, Payel Yayınevi, 1997. • Kültür Servisi - Sezonu bıtıren Istanbul Büyükşehir Beledıyesi Şehır Tiyatrolan, Cumhuriyet'in 75. yılı kutlamalan etkınlıgi kapsamında "Kuyruklu Yıldız Altında' ve 'Eski Fotoğraflar' oyunlanyla tumeye çıkıyor. Hüseyin Rahmı Gürpınar'ın yazıp, Güner Sümer'in oyunlaştırdığı 'Kuyruklu Yıldız Ahında' müzıkali. 3-4 Haziran'da Gaziantep'te, 6 Hazıran'da Elazığ, 7 Haziran"da Diyarbakır. 9 Hazıran'da Malatya ve 11 Haziran'da Snas'ta sahnelenecek. Dınçer Sümer'in yazdığı 'Eski Fotoğraflar' oyunu ise 9 Haziran'da Konya'da ızleyıcılerle buluşacak İranlı fotoğrafçı göziiyle İstanbuf • Kültür Servisi -İranlı kadın fotoğrafçı Kımınıa Rahgozar'ın "Istanbul" konulu sergısı Pımapen Kültürevi'nde izle\ıcilenn beğenısıne sunuluyor. Rahgozar'ın 1997 yılında üç ay kaldığı İstanbul'da çektiği fotoğraflardan oluşan sergi. 9 Haziran'a kadar açık kalacak. 1967 yılında Tahrancia doğan Kımıa Rahgozar, elektronik e|ıtimı gördükten sonra "hem aşkım hem işim' dediği fotoğrafa gönül vermiş. (296 90 36) Microcosmos'a büyük ilgi I Kültür Servisi - Fransız yönetmenler Claude Nuridsany ve Marie Perennou tarafından çekilen Microcosmos-Çayınn Sakinlen, sinema göstenminde büyük ilgı görüyor. Böceklenn bir gününü anlatan . Mıcrocosmos, istanbul'da ikı sınemada gösterilmesine rağmen 18.500 kişı tarafından ızlenerek kendi kategorisinde bir rekora imza attı. tşletmeci firmanın verdiği bilgiye göre Microcosmos'u izleyenlenn büyük çoğunluğu öğrencı. Insanoğlunun göremediği her şeyi, olduğundan daha büyük gösteren özel tekniklerın kullanıldığı Microcosmos, böcekler hakkında ders vermek yerine onlann gizemli ve büyüleyici dünyasını aralıyor.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear