Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
22 ŞUBAT 1998 PAZAR CUMHURİYET SAYFA
15
TüPban
Milli Eğitim Ba-
kanı'nın ilk ve or-
ta dereceii okullarda öğ-
retmen ve öğrencilerin
türban takamayacağı-
na ilişkin genelgesi Is-
tanbul'da pek geçmiyor
olmalı ki, örneğin Çağ-
layan'daki Zühal ilköğ-
retim Okulu ile Vasfi Ço-
banoğlu itköğretim
Okulu'nda ve Kâğıtha-
ne Milli Eğitim Müdüriü-
ğü'nde türbanlı öğret-
men ve memuriar me-
saiye devam ediyor!
«»ktronik posta: Deniz.Somefaksnet.com Tel: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97
- Sosyal güvenlik reformu
askıdaymış:..
"Filistin askısında olmasın!"
selrn
ÇağdaşYayınlan'nın ye-
ni kapak düzeni içinde
kültür hayatımıza ka-
zandırdığı ilk dokuz ki-
tabı gördünüz mü?
Anıl Çeçen'den Kema-
lizm, Şükran Kurda-
kul'dan Öyküler, Salâh
Birsefden Bir Zavallı Sa-
n At, Ataol Behramoğ-
lu'ndan Iki Ateş Arasın-
da, Fahri Erdinç'ten Di-
riler Mezariığı, Menter
Şahinler'den Atatürk-
çülüğün Kökeni, Etkisi
ve Güncelliği, Halit De-
ringör'den Fenerbahçe
Cumhuriyeti ve Cum-
hurbaşkanları, Hikmet
Çetinkaya'dan
Aşık Kadınlar
Sokağı ile Ku-
bilay Olayı.
Ö M Ü R İ L İ K
Buçuk ateş KES!
Bol S.O.S.'lu olsun!
Ömür E. Kurum
•• i niversite öğretim üyelerinin profesörlüğe na-
U al yükseleceğine ilişkin kurallar 2547 sayılı Yük-
sek Öğretim Yasası'nda yazıyor. Yasanın 17.
— - l maddesinin III. bendinde "profesörlüğe yük-
r,e v e atama" başlığı altında şöyle deniyor:
rler, üniversitede veya yüksek teknoloji enstitü-
profesörlük kadroları boşaldığında boş kadro-
tarı biiim dallarını ve aranan nitelikleri kadronun de-
varnh veya kısmi statüde olduğunu da belirterek, en
yüksek tirajlı beş gazeteden birinde Türkiye ölçüsün-
d e
ve Resmi Gazete'de ilan eder. ilanda en az 15 gün
olr
nak üzere başvuru süresi ve bitiş tarihi belirtilir."
§u sıralar pek sık konu ettiğimiz Samsun'daki On-
dokuz Mayıs Üniversitesi'nde Eğitim Fakültesi Biyo-
loji Eğitimi (Hidrobiyoloji) Anabilim Dalı'nda profesör-
lük kadrosu açılıyor. Açık bulunan profesörlük kadro-
su içjn Rektörlüğün verdiği ilan 17 Aralık 1997'de Res-
mi Gazete'de, 20 Aralık 1997'de Sabah gazetesinde
yayımlanıyor.
• •
YOK Başkam'nallanın, Resmi Gazete'de yayınından 13 gün, Sabah
gazetesinde yayınından 10 gün sonra Ondokuz Ma-
yıs Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Osman Çakır, üni-
versite yönetim kurulunu topluyor ve söz konusu kad-
ro için yapılan başvurular değerlendiriliyor.
Tek başvuru olduğu görülüyor.
Tek aday Doç.Dr. Nazmi Polat'ın profesörlük baş-
vurusu için aynı gün jüri üyeleri belirieniyor.
Yasada öngörülen 15 günlük süre beklenmeksizin
yapılan toplantının ardındanTrabzon, Erzurum ve An-
kara'daki jüri üyelerine Doç.Dr. Polat'ın "dosyası" gön-
deriliyor ve araya giren dört gün resmi tatile rağmen
yanıtlar bir hafta içinde alınınca üniversite yönetim
kurulu 7 Ocak 1998'de yeniden toplanıyor. Doç.Dr. Naz-
mi Polat profesörlüğe atanıyor.
Rektör Osman Çakır, "Başvuru sonrası yapılan iş-
lemler, bu işlemleri düzenleyen 2547 sayılı yasanın ve
ilgili yönetmeliğin hükümlerine titizlikle uyularak yapıl-
mıştır" diyor.
Bu durumda YÖK Başkanı Prof.Dr. Kemal Gürüz'e
sormalı:
17 Aralık'ta Resmi Gazete'de yayımlanan ilandan 13
gün sonra üniversite yönetim kurulunun toplanması
yasada öngörülen en az 15 günlük başvuru süresine
titizlikle uyulduğunu mu gösteriyor?
Üniversiteler "özerk" ama YÖK Başkanı'nı bulmuş-
ken bir soru daha: Ondokuz Mayıs Üniversitesi'nde
kadrolan başka ana bilim dallanna aktarılarak hızlı bir
şekilde 15 öğretim üyesi profesörlüğe yükseltilirken,
Fen-Edebiyat Fakültesi'nde iki, Tıp Fakültesi'nde üç
profesör adayı ile Ziraat Fakültesi'nde ve Tıp Fakül-
tesi'nde birer doçent adayının yaklaşık iki yıldır ata-
ması bu öğretim üyeleri demokrat görüşe sahip olduk-
ları için mi yapılmıyor?
SESSÎZSEDASIZ(l) NVRtKURTCEBE
Yüksek Yerilim Hattı
Erdinç UTKU
Kendine mikroskopla.
başkalanna büyüteçle bak!
Eşek anırmayı neden kesti?
Refah Partisi'nin kapatılmasına iliş-
kin gerekçeli kararın açıklanmasını
beklerken birfıkraçıktıfakstan... Fık-
ra bu ya:
Eşeğin biri, gece gündüz durmak-
sızın anırarak ormanda yaşayan bü-
tün hayvanları rahatsız edermiş...
Ormandaki hayvanlar, eşeğin bu
denli çevresini rahatsız edercesine
anırmasını önlemek için hangi yola
başvurdularsa birtürlü sonuç alama-
mışlar. Hatta, ormanda yaşayan öte-
ki hayvanların bu çabalan eşeği da-
ha da azdırmış ve anırmaları dayanıl-
maz bir hal almış.
Bunun üzerine bütün hayvanlar top-
lanıp, eşeği ormanlar kralı
aslana şikâyet etmeye git-
mişler.
Ormanlar kralı aslan, hayvanlan din-
ledikten sonra, soruna bir çözüm bu-
lacağını söylemiş ve yüksek bir yere
çıkarak, eşeğin bulunduğu tarafa doğ-
ru uzun uzun kükremiş.
Bakmışlar ki, eşeğin sesi birden ke-
silmiş... "Niyesustu" diye meraklanıp
eşeğin yanına gitmişler. Eşeğin ses-
siz sedasız oturduğunu görünce sor-
muşlar:
- Hayrola ne oldu?
- Eee, ne kadar eşeksek de, bizim
eşekliğimiz buraya kadar.
PALAS PANDIRAS
Sen mutluluğun resmini yapabilir misin A.B.D.
\MûfitBozacl
[_
ÇED KÖSESİ
OKTAY EKİNCİ
Fenenland'ın "imar Umudu"
Fenerbahçe'nın yeni başkanı
Aziz Yıldınm San-Lacivertlüe-
re "söz" veriyor: "Dereağzı pro-
jesini gerçekleştireeeğiz..."
Yıldinm'ın Dereağzı dediği
yer. ünlü Kurbağalıdere'nin de-
nize kavuştuğu alan. Mûlkiyeti Va-
k|ftar'.a_aitb.u "kıyi" ajazjsinjiç
"kiracı" olan Fenerbahçe Kulü-
bü, antrenman sahalanylayetinme-
yerek aynı yere "rant tesisleri"
yapmak istiyor. Kamuoyuna "Fe-
nerland" adıyla tanıtılan projede
otelden ^unaya, lokantalardan
alı$venş merkezine kadar her tür-
lü "ticari fonksiyona" yer veri-
lıyor...
Son Fenerbahçe kongresınde
yeniden gündeme gelen ve bu kez
"maketleriyle" basına tanıtılan
bu proje, aslında birkaç yıl önce-
den "hazır" olduğu halde acaba
neden hâlâ gerçekleşemedı?..
Bu sorunun yanıtı "parasız-
lık" falan değil. Çünkü böylesine
birkıyı alamnda, yine böylesine bü-
yük birranttesismi Fenerbahçe'ye
belli oranda "pay" vererek yapa-
bilecek yatınmcılar her an inşaata
başlamaya çoktan adaylar.
Projenin "beklemesinin" temel
nedeni. Kurbağalıdere'nin ağzına
"yasalara aykın" birteklif getir-
mekte olması. Kent ve kentlı hak-
lan açısından bir tûr "uygunsuz
teklif de denilebılecek olan bu
timler \e çevre" konulu panele ka-
nlan Kadıköy Belediye Baskanı
Selami Öztürk, bir dinlej ıcinin
"Fenerland ne oluyor?" şeklin-
deki sorusunaaynen şu yanıtı ver-
di:
"- Bu kıyı arazisinde öneri-
len îeşysJeo^sal dcğil. Kadıköy
kıyı kuşagında buna şimdiye dek
izin vermedik. A\ nca planı bek-
liyoruz. Plan gelirsc, yasalara
göre yine hareket ederiz..."
Başkan Öztürk"ün "bekliyo-
ruz" dediği plan ıse Büyükşehir
Belediyesi'nden Kadıköy Beledi-
yesine gönderilmesi gereken
1/5000 ölçeklı yeni Nazım Plan.
Anakent Belediye Meclısi, Fener-
land projesine "olanak sağlayan"
bir Nazım Planı değişikliğini 5
Mayıs 1997'de her nasılsa onay-
lamış ve bu hukuk dışı plan 4 Ha-
ziran 1997'de de "itirazlar için"
bir ay süreyle askıya çıkartılmış-
tı.
Aynı plana bu bir aylık ilan sü-
resi içinde hem Kadıköy Beledi-
yesi. hem de Mimarlar Odası ve
çok sayıdagönüllükişı \ekuruluş
ıtıraz ettıler. Bugüne dek geçen
yaklaşık 8 ay içinde de bu itıraz-
îar yeniden Ânakent Meclisi gün-
demıne alınıp "karara bağlan-
madığı" için. Fenerland'a yeşil
ışık yakan Nazım Plan da hâlâ
"kesinleşmedi".
Feneriand'ın yasal dayanağı yok, ama maketi bile hazırlanmış.
projedeki "turizm ve ticaret"' te-
sislerinı yürürlükteki imar ve kıyı
hukukuna göre bu alanda inşa et-
mek mümkün değil...
Nitekim. 17 Mart 1994'te onay-
lanan Kurbağalıdere Çevresi Ko-
ruma tmar Planı'nda da aynı ara-
a, aynı yasal nedenlerle "park. ye-
şil alan, çocuk bahçesi. açık oyun
ve spor alanları, gezinti alanı"
olarak belırlenmış durumda. Yani.
imarplanı ve hukuk diyor kı; " Bu
kıyı alanında kent halkı \e Fe-
nerbahçe sakinleri dinlence. spor
ve yeşil alan gereksinmelerini
karşılayaeaklar...'" Buna karşın
Fenerbahçe' nin eski veyeni yöne-
ticileri de diyorlar ki; "Bu kıyı
alanından kulübün para kazan-
masını sağlayacağız..."
Neye güveniyorlar?
Peki; ortada bu denli açık bir ya-
sadışılık varken ve projenin "eti-
ği" de bu denli tartışmalıyken.
AzizYıldınm, "neye gûvenerek"
bu tesisleri kıyı alanında gerçek-
leştirmeye "söz" verebiliyor?
Akla. elbette ki önce "yerel be-
lediye" gelıyor.
Ne varki geçen pazar günü Öz-
gürlük ve Dayanışma Partisi'nin
(ÖDP) düzenlediğı "yerel yöne-
Zaten, aynı itirazlar dikkate
alınmadan ilk plan onaylansa bi-
le yine Kadıköy Belediyesi 1 1000
ölçeklı "uygulama imar planı"
yapmadan Feneriand'ın da "imar
durumu" yine belh olmayacak.
Öte yandan Mimarlar Odası ve di-
ğer duyarlı kesimler de aynı ola-
sılık karşısmda "yargı yoluna git-
me" haztrlıklannı çoktan tamam-
lamış durumdalar...
Işte böylesi bir süreçte y ıne Fe-
nerland için hâlâ "neye güvenil-
diği" sorusunu sorduğumuzda.
genye tek bır seçenek kalıyor. O
da hükümetın. tıpkı Boğazıçı kıyı
parkı gibı bu kıyı alanını da Fener-
bahçe'ye "rurizm merkezi" ola-
rak armağan etmesı. Çünkü bu ta-
rıhi arazı -her nedense- SİT kap-
samına da birtürlü alınmıyor. Hü-
kümete imar yetkisı veren Turiz-
mi Teş\ik Yasası'nm yağmacı mad-
deleri de ısrarla "değiştirilmi-
yor"... Umanm bu uyanmızı "İs-
tanbul'u sevenler" artık dikkate
ahrlar. !ki yıldır bekleyen Kurba-
ğalıdere SİT kararını çıkartır.
Turizm Yasası değişikliğini de
TBMM'yeverirler.
Çünkü, Feneriand'ın yüzme ha-
\uzu inşaatı "kaçak" olarak baş-
ladı bile...
HAYVANLAR ISMAIL CÜLGEÇ
KİM KtME DUM DUMA BEHIÇAK -,^ behicakCaturK.net
ÇİZGİLİK KÂMÎL MASARACI
0
HARBI SEMİH POROY
S E M I İÇİM HlRglZ DENPİ&'Mİ OUtf&lM...
DO&RÜOUMAZ, p i ^ i ?
/
/
w
TARİHTE BUGUN MÜMTAZARIKAN 22 Şubat
1848 DEMRİMl..
184S 'PB 8UGUN,"184S D€VRMI ° FKANSA'OA SAÇIA&, Gİ-
fieREK. 6£H/'fUY£C£K OIAN EYl£M, TÜM AYBuM'YI £TKİ
$İNB ALACAKTTR. 7AKIMDA VBR.İMSİZ YILlAHIN YAÇAN-
PIĞI, TOPKAK ZEPO&UUNUU ASKrm ALINOİ6I;
iye, ZENGİNLEÇEN BueJuvAztye K^IŞ
n SOSYAL oueuMuNUN KÖrûL£çn&i eie oe-
7»MDA AyfiKlANMA FVMJUC retSlYOKPa.ai/IVtA&i fl*W
LBL OUVZAK SCS>»UZM PE FİLİZLEHMEKrEyCH. YÛeÛYİf
YAPAH HALKA HÜKÜMeT BfRLItaE&HİN ATEŞ AÇMASl
OLAYlARM gAÇLAUGICI OlMUfTU. BİRKAÇ 6ÛN i
PARıS, SOK4K ÇArrÇMAUtRlYlA KANLAUACAK, K£AL
LOUIS-PHIUPPE GÖOEVİNİ TEBKEC>EC£Kl7AHn mKtl
TIR. İLAM EDİLEN CUMmieıYET DEM£Yt'Ki£/ZUi; VE SOİK
BİÜHÇ DÛZSYf NepEMİYLE BAŞARtS&U&A UĞRtyACAK,
UA2lRAHC>A,KA£Çl PEVtSİMLE £S>CI DÜieN KUBULACAKrtR.
PANO
DENİZ KAVUKÇUOGLU
Özel Bir Anı
Yıllar önce Hamburg'da, yine dilimin çözüldü-
ğü bir yemekte Nihat Behram kolumusıkıca tu-
tup, "Yahu", demişti, "senin anlatacak ne kadar
çok anın var?" Geçen çarşamba akşamı televiz-
yon haberlerinde istanbul Edebiyat Fakültesi'nde
'solcu' öğrencilerin arasında çatışma çıktığını,
yaralanmalar olduğunu, bazı gençlerin gözaltı-
na alındıklarını duyduğumda Nihat Behram'ın
sözlerini anımsadım. Yalnız benim değîl, benim
kuşağımın dağarcığında, acısı ve tatlısıyla, yaşa-
nan çok şeyler, anlatılacak çok anılar vardı.
Zaman zaman dile getirdiğim gibi yaşamımın
yansından fazlası, yaklaşık otuz yılı yurtdışında
geçti. Türkiye'nin uzağında, ama her gün onu so-
luyarak geçirdiğim uzun yıllar içinde iyisi kötü-
sü, dostu düşmanı ile sayamayacağım, adlannı
anımsayamayacağım kadar çok insan tanıdım.
Hertanışmanın, hertanışıklığın kimi zaman bel-
leklerden silinen, kimi zaman ise belleklerde hep
canlı kalan bir 'anı's\ vardır...
1980'li yılların sonuna doğru, Avrupa'nın çe-
şitli ülkelerinde yaşayan bir grup insan Alman-
ya'nın Marl kasabasında toplanmış, Türkiye'nin
sorunlarını, bu sorunların çözümüne ilişkin gö-
rüşlerimizi ortak bir söylemde birleştirmenin ko-
şullarını tartışıyorduk. Türkiye solunun çoğu za-
man 'akıldışı' gerekçelerle ayrıştığı koşullarda
'ortak biriş' yapmak Dzere bir araya gelmiş aklı
başında insanların arasında bile, farklı siyasal
kökenlere bağlı olmaktan ileri gelen 'garip' birger-
ginlik yaşanıyordu. Sesli olarak dile getirilmese
de bunu hepimiz hissediyorduk.
Dün olduğu gibi bugün de Türkiye'de ve yurt-
dışında kültür, sanat, yazın alanlarında ürün ve-
ren birçok aydının iki gece üç gününü bir çatı al-
tında geçirdiği o buluşmada, Ataol Behramoğ-
lu ile onca zaman tek kelime konuşmadığımızı
şimdi 'gülsen gülünmez, ağlasan ağlanmaz!' bir
anı olarak belleğimdecanlandırıyorum... Emeğe
ve insana saygıda; insanın insan tarafından sö-
mürülmesine karşı başkaldırıda; sosyalist bir
dünya özleminde pek farklı şeyler düşünmeyen
iki insan birbirimize arkamızı dönmüştük!
Ben toplantının bitiminde arabamla Paris'e
doğru yola çıkmaya hazırianırken, sevgili Dursun
Akçam, yanıma yaklaşıp, usulca, "Ataol da Pa-
ris'e gidiyor... Niçin birlikte gitmiyorsunuz" diye
sorduğunda önce şaşırmış, sonra 'olur' demiş-
tim. Ataol'la ileride dostluğa dönüşecek arkadaş-
lığımız böyle 'tuhaf bir yolculukla başlamıştı.
Arabaya binerken ikimiz de gergindik. Ancak ge-
ride bıraktığımız ilk kilometrelerdeki suskunluğu-
muz, şimdi hangimizden geldiğini anımsayama-
dığım basit bir soruyla çözülmüş, ondan sonra
Paris'e kadar yüzlerce kilometre konuşmuş, ko-
nuşmaya doyamamıştık.
Gece yarısına doğru Paris'in kuzeyinden ken-
te girerken, artık Ataol beni evine davet edecek,
ben de onun davetini kabul edecek kadar yakın-
dık birbirimize... Birlikte ilk rakımızt o gece oriun
evinde eşi Ludmila'nın hazırladığı 'gece yansı sof-
ras/'nda içtik. Sonra aramıza ressam Mustafa Al-
tıntaş, daha sonra da akşam uçağı ile Paris'e ge-
len şair Özdemir Ince katıldı. Ataol, o gece ilk
kez karşılaştığım, sonra tanıyıp sevdiğim dost-
lanna beni tantştınrken doğal bir rahatlıkla, 'Ar-
kadaşım Deniz' diyordu. Sabaha karşı, Paris'te
kalacağım eve giderken Ataol'la öpüşerek aynl-
dık. O gecenin anısına bana imzaiadığı kitapla-
nnı degerli birer armağan olarak özenle saklıyo-
rum.
Bugün Ataol Behramoğlu benim için, ben de
onun için birçok güzelliği, kaygıyı, acıyı paylaşa-
bileceğimiz birer dostuz. Aynı gazetede yazma-
nın, aynı ilkeleri savunmanın ötesinde birer 'in-
san' olarak arada bir buluşuyor, her zaman bir-
birimize anlatacak bir şeyler buluyoruz. Önü-
müzdeki ay Ataol'la Izmir'de birlikte olacağız.
Belki bir an aklımıza Paris yolculuğumuzun ilk ki-
lometreleri gelecek, güleceğiz...
Ne var ki, biz bu güzellikleri oldukça geç ya-
kaladık. Dilerim gençlerimiz bizim yanılgılarımı-
za düşmez, bizden önce davranırlar... Yoksa bi-
zi nasıl aşacak, düşlerimizi nasıl gerçekleştire-
cekler?
BULMACA SEDAT YAŞAYAN
SOLDAN
SAĞA:
1/Türk müzi-
ğinde bir ma-
kam. 2/ Ulus-
lararası Çalış-
ma Örgü-
tü'nün simge-
si... Harman
yerindeki tahı-
lın taş ve top-
rakla karışık
kalıntısı. 3/ Es-
ki Mısır'dagü- "
neştannsı... "Cihangi-
râne bir devlet çıkardık
bir 'ten" (Yahya
Kemal). 4/ Sahip, ma-
lik... Odunu maran-
gozlukta ve kaplama-
cılıkta kullanılan bir
Afrikaağacı. 5/Zavi-
ye... LütfıÖ.Akad'ın
bir filmi 6/ Tropikal
Amerika'da yaşayan
siyah tüylü bir kuş...
Kanşık renkli. II Ölen bir kimseden kalan her şey...
Asker. 8/ Vücuttaki AIDS virüsünü saptamakta kul-
lanılan test... Deriden sızan sıvı. 9/ Bir çeşit hamjur
tatlısı.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Tann'ya ortak koşma... "Ne yanar kimse bana - -
- -i dilden özge / Ne açar kimse kapım bâd-ı sâbâdan
gayn" (Fuzuli). 2/ Bir göz rengi... Gemilerde türlü iş-
lerde kullanılan bir tür demir halka. 3/ Bir nota... Ya-
tak doldurmaya yarayan yün. pamuk. kıtık gibi şey-
ler. 4/ Birhayvan... Halk dilınde "teyze" anlamında
kullanılan sözcük. 5/Ürperme... Kiraya verilerek ge-
\ir getiren mülk. 6/ Gösteriş, caka... Bir çeşit tngiliz
birası. 7/ Anadolu'nun kırsal kesiminde erkekler
arasında düzenlenen yaren toplantılanna verilen ad...
Uzaklık işareti. 8/ Asya'nın sıcak bölgelerinde yeti-
şen bir palmiye... Limonluk. 9/ Türkiye'nin de üyesi
bulunduğu bir örgüt... Bir ile üç yaş arasındaki tay.