Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA CUMHURİYET 22 ŞUBAT 1998 PAZAR
12 KULTUR
Işıl Özgentürk, NepaPe dek uzanan 'büyülü' yolculuğunu bir film tadında sunuyor okura
4
Her yolcuhık befleğe yapdır'• Herkes her yere gider ve kendine ait olanı görür, belleğinde gizler. Her yolculuk belleğe yapılır.
Bir ırmak gördüğünüzde başka ırmaklan anımsarsınız, bir yüz, başka bir yüzü çağnştmr. Bu yüzden
bir yolculuk aynı zamanda bir film gibi ele almabilinir. Kendine ait bir zamanı vardır yolculuğun.
Tıpkı bir filmin, bir kitabın, bir aşkın kendine ait bir zamanı olması gibi.
HANDAiN ŞENKÖKEN
Özgentürk'ün yoicuğu İran. Pakistan, Hindistan ve Nepal'e uzamyor.
Türkıye'den Nepal'e uzanan binlerce kılomet-
relik bir yolculuk ve 'mucizefer yolu'nun. za-
man ıçınde yitıp gıden, gizJenmış anılarla oluş-
turduğu bir kıtap: 'Büyülü Bir Yolda"
Bu. sıradan bir yolculuk kitabı değil, geçmiş-
le geleceği birlıkte yaşıyor. bir öykü kitabı ta-
dında. İran. Pakistan. Hindistan, Nepal... "Her
gün ayn bir yerde, ayn bir ışıkla uyanmanın çok
şansb bir duy gu" olduğunu okura da duyumsat-
tıran, her yenn farldı bir ışığı, rengı, hatta koku-
su olduğunu düşündüren bir kıtap. "Belleğım
serseri bir sinema makinesı gibi gelişigüzel a-
ma hiç durmadan çalışıyor. Bu uzayıp giden
volda tek \ aptığım bu. Kendımı sessizce anıla-
rın kuytu sulanna bıraknonım."
Bu. aynı zamanda belleğe. ıç benlığe yapılan
biryolculuk da. Hesaplaşmalar. yalnızlık \ e aşk
öyküleriyle dolu. Bazı kentlenn karşısında 'bi-
raz şair. biraz sarhoş". lşü Özgentürk bu uzun
yolculuktan aldığı tadı okura da sunuyor. aynı
zamanda dış dünya iç benlığıyle çakışıyor. tadı-
na doyulmaz buluşmalarla.
"Herkes her yeregider ve kendineaitolanı gö-
rür, belleğinde gizler. Her yolculuk belleğe >apn
lır. Bir ırmak gördüğünüzde başka ırmaklan
anımsarsınız. bir yüz, başka bir yüzü çağnşürır.
Bu yüzden bir yolculuk aynı zamanda bir film
gibi ele almabilinir. Kendine ait bir zamanı var-
dır yolculuğun. Tıpkı bir filmin. bir kitabın, bir
aşkın kendine ait bir zamanı olması gibi."
Anımsadıklannda. çagnşımlarda ganp bir bı-
çimde örselenme duygusuyla bırlikte, sürekli
bir aray ış var. sevgi arayışı. "Yalnıznk var, çok
ağır. Aşkayönelikçağnşunlariasevgi arayışı_ Sa-
nırun bu. günümüzde birçok insanın içinde bu-
lunduğu bir duygu. İnsanlara dokunmak, ileti-
şim kıırmak istiyorsun, ne yolla olursa olsun-
Çünkü bence çağımınn en korkunç hastahğı yal-
nızlık. Belki de geçmişte insanlar bu kadar yal-
nız değildi. Biryolculuğa çıktığında yalnızlık duy-
gusu da seninle. Sanki bir trenin içindesin ve bü-
tün yol boyunca geçnüşine ait ya da senin hiç far-
kına varmadığm bir yığın du> gu, su gibi akıp gi-
divor. Burada hep biraz sinemaduygusu veriyor.
Bu kurguyu seviyorum ben."
Doğu'da kendi köklerini görüyor
Garip bir belleği var Işıl Özgentürk'ün. sürek-
li acı ve yalnızlık duygusu açığa çıkıyor. "Her
yokulukta tıpkı aşk gibi zaman dışındasındır,
gündelik yaşamın dışına çıkarsın. bu > üzden da-
ha özgürsündür. Bu kitapta o özgür duygunun
her an okur tarafından hissedilmesini istedim.
Belki tuhaf ama yokuluklar insanın en mudu ol-
duğu zamanlar. Çünkü bütün zamaniardan,
köklerinden. bulunduğun yerden. yaşam taran-
dan kopuksun. Bir tek belleğin seni takipediyor,
asla bırakmıyor."
Iletişımsızlığın. sevgısizlığın çağında, artık
çok gende kalan çocukluğunu, geçmışteki bir
acıyı. bıryalnızlığı şıddetle anımsıyor: "Çöl vur-
gunu gibi bir şey olmalı bu, çöl sanki içime çeki-
yor beni. kendi içime_ Ve kendimi bu kocaman
yeryüzünde bir kum tanesi gibi hissediyorum.
LouiseBourgeois• Sanatıyla kişiliğinin gizli
kalan yanını çıkaran Louise
Bourgeois'in son dönem
çalışmalan Bordeaux Çağdaş
Sanat Müzesi'nde
sergileniyor. 50 yılı aşkın bir
süredir yapıtlarında geçmişle
geleceği, biçimselle grafiği,
simgeselle düşseli bir arada
ifade eden Bourgeoisj sanatı
bir tür 'annma' olarak
değerlendiriyor.
Kültür Servisi - Paris Modern Sanat
Müzesi'nde üç yıl önceki retrospekti-
finden sonra. Louise Bourgeois'nın son
dönem çalışmalan Bordeaux Çağdaş
Sanat Müzesi'nde 26 Nisan'a dek ser-
gileniyor. Sanatçı, geçen yıl 5. Ulusla-
rarası Istanbul Bienali'ne de 'Örüm-
cek' adlı yapıtıyla katılmıştı.
Gerçeküstücülerle aynı çizgıde ilerle-
yen Louise Bourgeois. neredeyse tüm
kuramlardan uzak. çok yönlü çalışma-
lanyla bir yüzyılı katetti. Yeni sergisi.
heykeller, desenler, kıyafetler, dikiş ve
örtüleri kapsayan düzenlemelerden olu-
şuyor. Çalışmalannı Brooklyn'deki
atölyesinde sürdüren 86 yaşındaki Fran-
sız sanatçı. yapıtlannda kemik, giysi,
çelik ve kauçuk gibi pek çok farklı mal-
zeme kullanıyor. Ancak yapıtlannda
özellikle göze çarpan örümceklerin bir
anlamı \ ar onun içın: Ona annesini ha-
tırlatıyorlar. En iyi arkadaşı olan anne-
sininde tıpkı onlargibi zeki, özel, man-
tıklı, bağımsız ve tutkulu olduğunu be-
lirtiyor. 'Onlar kendi kendilerini koru-
yabilirier.'
Bourgeois, yapıtlanyla ilgilı bir 'yan-
uş anlaşüma'nın söz konusu olduğunu.
kendisinin bir gerçeküstücüden çok bir
Robert Mapplethorpe'nin objektifınden Bourgeois ve ünlü yapıtı 'Kız Çocuğu'
varoluşçu olduğunu dile getiriyor. Ya-
kından tanıdığı ve II. Dünya Savaşı sı-
rasında New York'ta aynı dönemı pay-
laştığı Andre Breton. Marcel Duchamp
ve Juan Miro'yla arasında 'estetik' açı-
dan gözle görülür bir mesafe var. 1911
Amerika'ya yerleşen Bourgeois, düş
kurmadığının özellikle altını çiziyor.
Bılinçaltıyia olan ilintisi. psikanaliz ve
psikolojı kurallanna meydan okuyor.
Bılinçaltının 'arkadaşı' olduğunu söy-
lerken edebi bir görüş adına değil, fîzik-
yılında Fransa'da doğup 1938 yılında sel bir inanç olarak bunu dile getiriyor.
'Sım olmayan bir kadın' olarak ısteyen
herkesin yarattığı hücreleri nüfuz ede-
bileceğini söylüyor. Bourgeois sanatıy-
la kişiliğinin gizli kalan yanını ortaya çı-
kanyor. Kıskançhğa ve şıddete karşı
olan eğilimini, güç isteği ve cinayet üze-
rindeki ilgisini irdeliyor. 'Sanatımla,
kendi oluşrurduğum bir dünya içinde
yaşıyomm. Kararlar alıvorum. lrade
benim elimde. Oysa gerçek hayatta ira-
de istemiyorum.'
50 yılı aşkın bir süredir yapıtlannda
geçmişle geleceği, biçimselle grafiği,
simgeselle düşseli bir arada ifade eden
Bourgeois, sanatı bir tür 'annma' ola-
rak değerlendiriyor. Her tür malzeme
yapıtlannı oluşturmasinda yardımcı
olabilıyor. Tahta, bronz, cam. bulunmuş
eşyalar ve metal gibi. Bourgeois'nın
görsel dünyasında ise kadına. erkeğe,
ölüme \e aşka dair öyküler var. Yapıtı-
nı klasik bir heykeltıraş biçiminde orta-
ya çıkanyor. 1980 yılından beri Bro-
oklyn'de çalışmalannı gerçekleştirdiğı
atölyesindeki yapıtlar, tutkunun dile ge-
tiriliş biçimini en iyi şekilde ortaya ko-
yuyor. 86 yaşındaki Bourgeois, çocuk-
luk ve ergenlik dönemine değgin tabu-
larla yüzleşmekten çekinmiyor. Tüm
bunlar onun yaşamını ve yapıtlannı
oluşturan gerçekJer. özel konular değil.
'Sanat deneyündir' 'Kırmızı Odalar'
adlı sensıy le 'anne ve babanın odasına'
girerken aynı konuya giysi ve manken-
ler yardımıyla 'Çift'de de değiniyor.
Robert Mapplethorpe. Louise Bour-
geois'nın fotoğrafını çekerken ünlü
'KızÇocuğu' yapıtınıkolununaltmabir
şemsiye gibi yerleştırerek farklı ve 'gü-
lünç' bir görüntü ortaya çıkanyor Bo-
urgeoıs. başka şeyler arasında. onun ya-
pıtlannı düşünce ve sanatın çılgın bir bi-
çimde 'kutlanması' olarak değerlendir-
memizi istiyor.
Klasik Türk müziği sanatçısı Meral Uğurlu'nun konseri CRR'de
w
Eser yorumlamak emek ister'
NURDAN CİHANŞÜMUL
Cemal Reşıt Rey Konser Salonu. bu akşam saat 19.30'da
klasik Türkmüziği sanatçısı MeralLğurlu'yu ağırlıyor. Kon-
serde Dede Efendi. Ebubekir Ağa, Şaldr Ağa. MünirNuret-
tin Selçuk. Mesut Bey gibi büyük bestecılenn yapıtlan ses-
lendınlecek.
Klasik ekole ve klasik repertuvara bağlılığı ve usta icra-
cılığı ile ender sanatçılar arasında yer alan L ğurlu. öğrenci-
liği sırasında Münir Nurettın Selçuk. Şefık Gürmeriç, Bedii
Yönetken. ISevzat Amğ ve o dönemdekı öğretım kadrosun-
dan dersler aldı. tstanbul Konsenatuvan'nda henüz öğren-
ciyken hocalannın ısran üzenne Istanbul Radyosu'na gire-
rek burada Mes'ud Cemil Cüneyt Orhon. Vecihe Daryal.
Vfecdi Seyhun. Fikret Kutluğ. Nhazi Saym. Cevdet Çağla.
Hakkı Derman gibi müzisyenlerfe çalışarak solo program-
lar yaptı. 1963'te Ankara Radyosu'nda çalışmaya başlayan,
1976'da ıse Istanbul Devlet Klasik Türk Müziği Korosu'nda
göreve başlayan Uğurlu, 80'li yıllarda Istanbul Radyo-
su'ndan aynlarak çalışmalannı De\ let Korosu'nda yoğun-
laştırdı. Uğurlu. Istanbul Radyosu'ndan aynlma nedenini
şöyle anlatıyor: u
Radyxjyu bırakmamın en önemli nedenle-
rinden biri musild anlayışınm değişmeye başlaması. Benim
girdiğim yıllarda Istanbul Radyosu'nda nıüzik çok daha gü-
zcldi. Ankara'dan döndükten sonra o günleri tekrar aradım
ancak bulamadun. Müzik poütikasının değişmiş olduğunu
gördüm. Burada beni tatmin edecek müzik ortamı obnadığı
tçin bırakmamın daha m otacaguu düşündüm ve Devlet Ko-
rosu'ndaki çalışmalanma agıriik verdim."
Bir süre ITÜ Türk Musikısi Devlet Konservatuvan'nda
öğretim göre\lisi olarak çalışan Uğurlu, burada da istediği
ortamı bulamayaarak bu görevi bırakmış. De\ let Korosu ile
birlıkte yurtdışında konserler veren Uğurlu, Amenka'da da
solo bir konser vermiş: " Amenka'da hem konser hem de
CD çalışması gerçekleştirdik. Amerika'da klasik Türk mü-
ziğine bu kadar fazla ilgiolacağını tahmin etmiyordum. Türk
dinleyiriden daha fazla Amerikalı dinleyki \ardı. New Y-
ork'ta verdiğimiz konserde oradaki kişiler ilk defa bu kadar
ciddi klasik Türk müziği konseri verildiğini söylediler."
Uğurlu. son dönem genç sanatçıları arasında Türk sanat
müziği kavramının vanlış kullanıldığını düşünüyor "Sana-
tın gerçekten hakkım vererek kra edebiü\t>ıiar mı? Okunan
eserler nedir, biliniyor mu? Ben sanat tarafını bir tarafa alıp
sadece Türk müzisi diyorum. Veni çıkan. ismini bile sö> leye-
mediğim birçokbestecivar. Onlann yaptığı müziği Türk mü-
ziği olarak da adlandıramıyorum. Bir eserin \orumu deni-
liyor. Yorumun bile çok özel bir kav ram olduğunun bilin-
dnde degiller. Onlar yalnızca söylüjDrlar. Bir eseri yo-
rumlayabilmek için çok büyük emek gerekir. Rad-
yonun polirikasından da memnun değilim. Bizün v«
bizden önceki dönemin güzel müzikk>rini duymak
mümkün değil. \em besteci, yeni müzik arayışına
girildL Arük Hacı Arif Bey. Şevkı Bey 'in eserteri-
ni duymak bile mümkün değil. Bu gelecek için acı.
Devlet Korosu'nun konscrleri dışında. bu konuda
birşey yapılmıyor." Meral Uğurlu. geçen yıl Istan-
bul De\ let Klasik Türk Müziği Korosu'ndan ken-
di ısteğı ile emekli oldu ama yine de konser-
ler -vermeyi sürdüreceğini söylüyor. CD çalış-
malan için maddi imkânlara gerek olduğunu
vurgulayan sanatçı."Devlet Korosu'nda solist
sanatçı oimama rağmen böyle bir imkâna sa-
hipolamadım. Kaybolan klasik tavnn ve kla-
sik yapıtiann korunması için dört kaset v« bir
CD çalışması gerçekleştirdim. Bunlann hiçbi-
ri deticariamaçlaıia yapıunadı ve bu konuyla
ilgilenen gençiereyolgösterici otacağmı tahmin
ediyonım" diyor.
Yapayaimz bir kum tanesL"
"Geçmişte. Ipek Yolu nda kervanların ağır
ağır ilerlediği, ipek ve baharat kokusunun ver-
vüzüne egemen olduğu vıllarda havaı daha mı
anlaşılır. insanınyalnızlığı daha mı kolaydı? O
zamanlar hrk haramiler vardı. şimdi yalnızlı-
ğın korkufılmleri."
Bu coğrafyalar buluşmasında. Hindistan'da
durup dururken. yıllarca hıçbır bıçımde aklına
gelmeyen. geçmişine ait hüzünlü bir aşk hikâ-
yesini anımsıyor. Çünkü Doğu'da' kendi kökle-
rini' görüyor. Kendiliğinden çocukluk aşklann-
dan bınne kayıveriyor. Bu, bir yazar olarak da
varmak istediği önemli bir nokta; tümüyle saf-
lık. Utanmıyor. gızlemıyor. Duras'nın 'Sevgüi'
kıtabında yakaladığı bir saflık bu. "*70 yaşında
bir insan nasıl böyle saf bir şeyi anlatabilir? San-
ki yaşamının ana özü gibi. Belki de bir yığm Id-
tap sırf bu özü yakalamak amacıyla yazıidı. Bu
kitap da beni bir anlamda bu serüvene sürükk-
diği için hoşumagidiyor. Buyokuluğa da tüm çıp-
laklığıyla. safbğıvla bazı şeyleri anlatmama >ol
açtığı için borçhıyum."
Acının bile kendını saklamayı öğrendiğı, bir
tür körleşme yaşadığı anda; bir renk cümbüşü-
ne, binbir kokuya. çeşıt çeşit söylencelere dalı-
yor; sürprizler, sevinçler, düş kınklıklan bırbi-
rine kanşıyor. ".Ve yapsam, Truffaut bırahnı-
yor beni, insanın çocukluğunu unutması kolay
değil... Boykotlar, işgaller, ölümler ve kocaman
bir inançla geçen gençlığim, sen güzeldin."
Sırlarla dolu, devrimden sonra çok değiştıği-
ni, özgürleştiğinı gözlediği İran ve her şeyin ka-
ra bir balçıkla sıvanmış gibi ko-
yu karanlık olduğu ortaçağ Pa-
kistanı'ndan sonra Hındistan'da
tam bir kültür şoku yaşıyor.
"Doğu 'nun bütün kokuları
burada. Doğu nun bütün renk-
leri burada. Doğu 'nun tüm kuş-
\an burada Burada aşhn çap-
kın melekleri ağaç kosvklarına
sığınmıs bekliyorlar. Aşk tarihi-
ne yeni yüzler. yeni sesler. yeni
sırlarkatmakiçin.. "
Zamansızlıkla karşı karşıya.
Sanki dün yok, yann da yok.
Kaybolmak istiyor, tıpkı bir film
ya da roman kahramanı gibi his-
sediyor kendını.
Görkemli Hint uygarfağr
YüzlerceTann'nın var olduğu
Hindistan'daheykel. resim. el sa-
natlannm etkisinden kurtulama-
mış, Hint uygarlığının zenginli-
ği, görkemi çok etkiliyor onu:
"Eski Vunan uygarhğmuı üstün-
den zamanlar geçmiş, ilerlemiş,
rasyonel aydmlanma çagına gir-
miş M bugünkü bin-> lerin ön pla-
na çıktığı Batı toplumlan ortaya
çıkmış. VmaHindistan'dakioan-
tikçağoradaduruyor. Çok ilginç.
Herkes sanatçı. Köyiin en yaslı
adamı ya he> kel >apıyorya da du-
var boyııvor, küçücük çocuklar
da. Bir defa sanaün muhteşem
yüceltilmesine büyük bir darbe
ile karşılaşıyorsun. Herkes bunu
yapıyor çünkü. Hint resmini. göl-
ge oyununu. yabancılaştırmayi.
Hint tiyatrosunu görmeden bazı
şeyteri anlamak mümkün degil.
Büyük bir şaşkınlık geçirdim.
Banhlar. yüzyıllardır A\rupa'yı
çoketkileyen Hint sanabna norç-
lannı ödemekzorundalar. çünkü
çok şey almışlar. Bunu yerinde
görmek de bir Türk sanatçısıola-
rak beni bayağı etkiledi. Bu tür
seyahat bugün yeniden insanın
kendisinL bilgisini sorgulaması-
na neden oluyor."
Müslüman ülkelerden geçip
Hindistan'a ulaşınca Hındu di-
ninde aşkın çok yüceltildığıne ta-
nık oluyor. Ölümden sonra yeni-
den doğulacağı için 'öhımü se-
ven insanlann ülkesi'nde herkesi
aşka ve şiire çağıran Katmandu
tapınaklan, yaşam, mutluluk
dersleriyle dolu aşk sanatı Kama
Sutra'dan resimler, listeler yer
alıyor kitapta.
Katmandu'da '68 sonrası Ba-
tı'dan birçok gencin o coğrafya-
lara gidip kalmasını çok iyi anlı-
yor. Yok olmak, kimliksiz olmak
çok çekici... Ama ummadığı,
'Geride hiçbir şiirin kalmadığı'
bir yerle karşılaştığında "Ben
Katmandu'ya 1968% gelmeliy-
mişün" diyor.
Tarifedilemeyecek bir yoksul-
luk içinde ama başka bir zaman-
da yaşayan insanlann nasıl mut-
luolduklan hep akıllanna takılan
bir soru. Bu 'büyülü' yolculuk,
bir gerçeği de ammsatıyor onla-
ra. "Mustafa Kemal'in yapbği
devrimkrin, kadın haklannın ne
olduğunu anlamak için Pakistan
vetran'agitmek gerek. Anadolu
uygarhğı gibi elimizdekinin kıy-
metini ancak başka üikeleri gör-
düğümüzde anlıyonız."
Tannlar, tanrıçalar, ayınler,
söylenceler, bınbır koku. renk.
ses arasında Işıl Özgentürk'ün
görsel dıli bizi de katıyor bu ke-
yiflı yolculuğa. Bu yolculukta
herkese 'dokunacak' bir an, bir
görüntü, bir koku var; Hindis-
tan 'ın en ünlüçapkını Prens Gen-
ci'nin aşkı, Dökülmüş Çıçekler
Köyü'nün hanımmın inamlmaz
öyküsügibi...
KÖŞEBENT
ENİS BATUR
Ekrem Işın
1995'te lletişim Yayınları tarafından yayımlanan
"Istanbul'da Gündelik Hayat" başlıklı kitabı edi-
nip okuyan okurlar, kitabın yazarı hakkında zihin-
lerinde uyanan temel, kaçınılmaz sorunun yanrtı-
na ulaşamamışlardırsanıyorum: "Kim buadam?"
Kitabın arka kapağında, künye sayfalarında tek
satır olsun yer almamıştı bu konuda: Ekrem Işın,
XIX. yüzyıl Istanbulu'nu avucunun içinden iyi tanı-
yan bu yazar, yoksa dili sadeleştiriîerek yayımla-
nan bir geçmiş zaman bilgesi miydi?
Onu tanımış, onunla karşılaşmış olsalar da bu
türden bir şüphe yerleşebilirdi içlerine, kaldı ki.
Hemen hemen yaşıtım olan Ekrem Işın'la yirmi yıl
önce tanıştığımda işin içinden çıkamamıştım ön-
ce: 25 yaşındaki genç adamın çıkınından handiy-
se asırlık bir bilgi deposu ve ölçütmesi güç bir
araştırma merakı çıkmıştı.
Benimle karşılaşmak isteğinin altında ciddi bir
düşünsel kavga çıkarmak niyeti yatıyordu. İlk bu-
luşmamız bu açıdan başanlı geçmiş, birbirimize
girmekte gecikmemiştik. Ayrıldığımızda, bir daha
görüşmeyeceğimizden ikimiz de emindik sanıyo-
rum. Aramızda güçlü bir cezbe alanı oluştuğunu,
birbirimize mıknatıs mantığıyla bağlandığımızı he-
nüz fark etmemiştik. Sık sık bir araya gelmeye
başladık, dost kafaların anlaşma paylarını haydi
haydi aşan "düşman "lığımızdan şaşırtıcı oranda
beslendiğimiz ortadaydı.
Nasıl olmuştu da, sabahtan akşama Mal-
larm'yle uğraşan biriyle sabahtan akşama Emin
Nihad'la uğraşan bir başkası arasında vazgeçil-
mezliğı ağır basan, köklü, derinlemesine bir söy-
leşi doğmuştu? Yıllar sonra Ekrem, bana "Beni
sen zehirledin" dediğinde düşündüm de, bu bü-
yük iltifat üzerinde ne yazık ki hiçbir hak iddiam
olamayacağını anladım: Birincisi, bana kalırsa, o
zaten kendisini zehirlemişti; ikincisi, birbirimiz üze-
rindeki etkimizden söz edilecekse, burada tamı ta-
mına denklikti geçerli olan.
İşin tuhafı, bütünüyle zıt kutuplan simgeliyor-
duk, gerçekten de. Ekrem Işın, 1970'lerde Kemal
Tahir'e enikonu bağlıydı; ilgi alanını Osmanlı kül-
türü üzerinde, öncelikle de XIX. yüzyılda yoğun-
laştırmıştı. Zamanla, Kemal Tahir'in çizdiği çem-
berin bir hayli dışına taşarak kendi engin ufkunu
yarattı, gitgide derinleşerek perspektifini zengin-
leştirdi.
Öyle sanıyorum ki, bende Ekrem'in uyandırdığı
saygıyı hayranlığa dönüştüren ana özellik, onda
kendimde olmayanlan keşfetmemdi: Seçtiği kül-
tür coğrafyası içinde, saptadığı sınırlar çerçevesin-
de büyük bir kazı başlattı erkenden; zamanla kop-
madı hedefinden, tersine ona iyicene bağlandı.
Kanal 7'ye hazırladığı, Istanbul'un mistik boyutu
hakkındaki programları izlerken; "ölüm Kültü-
rü"ne yönelik araştırmalarını okurken onu Pa-
nofsky'nin hizasına yerleştirdim aklımda.
"Istanbul'da Gündelik Yaşam" - yirmi yıla yayı-
lan bir hazıriığı, on yıla yayılan bir yazılış sürecini
taşır o kitap gerçi, ama buzdağının görünen kıs-
mıdır olsa olsa. Ekrem Işın, geçen yüzyılın Os-
manlı dünyasına en beklenmedik aynntılarına dek
hâkimdir;dudakuçuklatıaJt>irbireşimyaratmay9-
teneğiyle onlann bağlantılarını koyar önümüze.
Okurken, zamanın ve mekânlann içimizde kıpırda-
maya koyulmalannı sağlar. Kitap bittiğinde pano-
rama tamamlanır: Ekrem Işın, XIX. yüzyıl Istanbu-
lu'nun merkezine seyahati hiçbir boyutu unutmak-
sızın örgütlemiştir.
Arka kapakta, künye sayfalannda kendisiyle il-
gili hiçbir bilgiye yer vermemesinin altında Ekrem
Işın'ın tartımlı bir seçimi yatıyor. Günümüzün gö-
rünme esasına ayariı dünyasından uzak durmaya
baştan beri özen gösterdi o: görünmek istemeye-
ni göremeyen bir ortamda gölgede bırakılmasının
önde gelen nedeni bu.
Varsın olsun: Ekrem Işın'da, yeni kuşağın en
güçlü kültür tarihçisi nasıl olsa vücut buluyor.
İKSV,r
sponsorlannı tanıttı
Kültür Servisi - tstan-
bul'u kültür başkenti ha-
line gerirmeyi amaçlayan
Istanbul Kültür ve Sanat
Vakfı, 1998 yılı sponsor-
lannı basına tanıttı. Ikin-
ci 25 yıla başlayan IKSV,
The Marmara Oteli Balo
Salonu'nda kurumsal ve
medya sponsorlanyla
buluştu.
tKSV Yönetim Kuru-
lu Başkanı Şakir Eczacı-
başı, yaptığı konuşmada.
"25 yıl sonra 3 bin dola-
yında sanatçuun kaüldığı
S uluslararası festival dü-
zenleyen, tüm dünyamn
saygı duyduğu bir kurum
haline gelen IKSV, hiçbir
dönemde hiçbir siyasal
etkinin altında kalma-
dan. sanatın niteliklerin-
den hiçbir ödün verme-
den bagımsı/lığını koru-
muşsa bunu tüm y ardun-
larını esirgemeyen des-
tekçi kunıluşlara borçlu-
dur" dedi. Vakfın önü-
müzdeki yıllarda da ül-
kemizin eşi bulunmayan
güzelliklerini dünyaya
tanıtmak ve uluslararası
sanat alanındaki geliş-
meleri Türk sanatsever-
lere sunmak için çalışa-
cağını söyleyen Eczacı-
başı, sponsorlara destek-
lerinden dolayı teşekkür
etti.
İKSV'nin kurumsal
sponsorlan; Koçbank,
IBM Türk Limited Şir-
keti, The Marmara Istan-
bul, Renault, DHL
Woridwide Express; ba-
sın sponsorlan, Cumhu-
riyet, Gazete Pazar, Hür-
riyet, Milliyet, Radikal,
Sabah. Yeni Yüzyıl;
medya sponsorlan ise
atv, Bravo TV, Cine 5, In-
terstar. Kanal D, NTV,
Prima TV ve SHOW TV.
Film yapımcısı Ho Kvvong-cheong
yaşamını yitirdi
• Kültür Servisi - Hong-Konglu film yapımcısı
Leonardo Ho Kvvong-cheong geçirdiği kalp krizi
sonucu yaşama veda etti. Bruce Lee, Jackie Chan
gibi fılm yıldızlannın keşfedilmesini sağlayan
yapımcı, Raymond Chow ile birlikte
1970 yılında Golden Harvest'ı kurmuştu.
Shangai'da gazetecilik eğitimi gören Ho, 500'den
fazla filmin yapımcılığını üstlenmişti.
Ho'nun ani ölüm haberinin ardından yapılan bir
açıklamada, Ho'nun, Hong-Kong film
endüstrisine olan katkılanndan söz edildi.