14 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 22 ŞUBAT 1998 PAZAR 12 KULTUR Işıl Özgentürk, NepaPe dek uzanan 'büyülü' yolculuğunu bir film tadında sunuyor okura 4 Her yolcuhık befleğe yapdır'• Herkes her yere gider ve kendine ait olanı görür, belleğinde gizler. Her yolculuk belleğe yapılır. Bir ırmak gördüğünüzde başka ırmaklan anımsarsınız, bir yüz, başka bir yüzü çağnştmr. Bu yüzden bir yolculuk aynı zamanda bir film gibi ele almabilinir. Kendine ait bir zamanı vardır yolculuğun. Tıpkı bir filmin, bir kitabın, bir aşkın kendine ait bir zamanı olması gibi. HANDAiN ŞENKÖKEN Özgentürk'ün yoicuğu İran. Pakistan, Hindistan ve Nepal'e uzamyor. Türkıye'den Nepal'e uzanan binlerce kılomet- relik bir yolculuk ve 'mucizefer yolu'nun. za- man ıçınde yitıp gıden, gizJenmış anılarla oluş- turduğu bir kıtap: 'Büyülü Bir Yolda" Bu. sıradan bir yolculuk kitabı değil, geçmiş- le geleceği birlıkte yaşıyor. bir öykü kitabı ta- dında. İran. Pakistan. Hindistan, Nepal... "Her gün ayn bir yerde, ayn bir ışıkla uyanmanın çok şansb bir duy gu" olduğunu okura da duyumsat- tıran, her yenn farldı bir ışığı, rengı, hatta koku- su olduğunu düşündüren bir kıtap. "Belleğım serseri bir sinema makinesı gibi gelişigüzel a- ma hiç durmadan çalışıyor. Bu uzayıp giden volda tek \ aptığım bu. Kendımı sessizce anıla- rın kuytu sulanna bıraknonım." Bu. aynı zamanda belleğe. ıç benlığe yapılan biryolculuk da. Hesaplaşmalar. yalnızlık \ e aşk öyküleriyle dolu. Bazı kentlenn karşısında 'bi- raz şair. biraz sarhoş". lşü Özgentürk bu uzun yolculuktan aldığı tadı okura da sunuyor. aynı zamanda dış dünya iç benlığıyle çakışıyor. tadı- na doyulmaz buluşmalarla. "Herkes her yeregider ve kendineaitolanı gö- rür, belleğinde gizler. Her yolculuk belleğe >apn lır. Bir ırmak gördüğünüzde başka ırmaklan anımsarsınız. bir yüz, başka bir yüzü çağnşürır. Bu yüzden bir yolculuk aynı zamanda bir film gibi ele almabilinir. Kendine ait bir zamanı var- dır yolculuğun. Tıpkı bir filmin. bir kitabın, bir aşkın kendine ait bir zamanı olması gibi." Anımsadıklannda. çagnşımlarda ganp bir bı- çimde örselenme duygusuyla bırlikte, sürekli bir aray ış var. sevgi arayışı. "Yalnıznk var, çok ağır. Aşkayönelikçağnşunlariasevgi arayışı_ Sa- nırun bu. günümüzde birçok insanın içinde bu- lunduğu bir duygu. İnsanlara dokunmak, ileti- şim kıırmak istiyorsun, ne yolla olursa olsun- Çünkü bence çağımınn en korkunç hastahğı yal- nızlık. Belki de geçmişte insanlar bu kadar yal- nız değildi. Biryolculuğa çıktığında yalnızlık duy- gusu da seninle. Sanki bir trenin içindesin ve bü- tün yol boyunca geçnüşine ait ya da senin hiç far- kına varmadığm bir yığın du> gu, su gibi akıp gi- divor. Burada hep biraz sinemaduygusu veriyor. Bu kurguyu seviyorum ben." Doğu'da kendi köklerini görüyor Garip bir belleği var Işıl Özgentürk'ün. sürek- li acı ve yalnızlık duygusu açığa çıkıyor. "Her yokulukta tıpkı aşk gibi zaman dışındasındır, gündelik yaşamın dışına çıkarsın. bu > üzden da- ha özgürsündür. Bu kitapta o özgür duygunun her an okur tarafından hissedilmesini istedim. Belki tuhaf ama yokuluklar insanın en mudu ol- duğu zamanlar. Çünkü bütün zamaniardan, köklerinden. bulunduğun yerden. yaşam taran- dan kopuksun. Bir tek belleğin seni takipediyor, asla bırakmıyor." Iletişımsızlığın. sevgısizlığın çağında, artık çok gende kalan çocukluğunu, geçmışteki bir acıyı. bıryalnızlığı şıddetle anımsıyor: "Çöl vur- gunu gibi bir şey olmalı bu, çöl sanki içime çeki- yor beni. kendi içime_ Ve kendimi bu kocaman yeryüzünde bir kum tanesi gibi hissediyorum. LouiseBourgeois• Sanatıyla kişiliğinin gizli kalan yanını çıkaran Louise Bourgeois'in son dönem çalışmalan Bordeaux Çağdaş Sanat Müzesi'nde sergileniyor. 50 yılı aşkın bir süredir yapıtlarında geçmişle geleceği, biçimselle grafiği, simgeselle düşseli bir arada ifade eden Bourgeoisj sanatı bir tür 'annma' olarak değerlendiriyor. Kültür Servisi - Paris Modern Sanat Müzesi'nde üç yıl önceki retrospekti- finden sonra. Louise Bourgeois'nın son dönem çalışmalan Bordeaux Çağdaş Sanat Müzesi'nde 26 Nisan'a dek ser- gileniyor. Sanatçı, geçen yıl 5. Ulusla- rarası Istanbul Bienali'ne de 'Örüm- cek' adlı yapıtıyla katılmıştı. Gerçeküstücülerle aynı çizgıde ilerle- yen Louise Bourgeois. neredeyse tüm kuramlardan uzak. çok yönlü çalışma- lanyla bir yüzyılı katetti. Yeni sergisi. heykeller, desenler, kıyafetler, dikiş ve örtüleri kapsayan düzenlemelerden olu- şuyor. Çalışmalannı Brooklyn'deki atölyesinde sürdüren 86 yaşındaki Fran- sız sanatçı. yapıtlannda kemik, giysi, çelik ve kauçuk gibi pek çok farklı mal- zeme kullanıyor. Ancak yapıtlannda özellikle göze çarpan örümceklerin bir anlamı \ ar onun içın: Ona annesini ha- tırlatıyorlar. En iyi arkadaşı olan anne- sininde tıpkı onlargibi zeki, özel, man- tıklı, bağımsız ve tutkulu olduğunu be- lirtiyor. 'Onlar kendi kendilerini koru- yabilirier.' Bourgeois, yapıtlanyla ilgilı bir 'yan- uş anlaşüma'nın söz konusu olduğunu. kendisinin bir gerçeküstücüden çok bir Robert Mapplethorpe'nin objektifınden Bourgeois ve ünlü yapıtı 'Kız Çocuğu' varoluşçu olduğunu dile getiriyor. Ya- kından tanıdığı ve II. Dünya Savaşı sı- rasında New York'ta aynı dönemı pay- laştığı Andre Breton. Marcel Duchamp ve Juan Miro'yla arasında 'estetik' açı- dan gözle görülür bir mesafe var. 1911 Amerika'ya yerleşen Bourgeois, düş kurmadığının özellikle altını çiziyor. Bılinçaltıyia olan ilintisi. psikanaliz ve psikolojı kurallanna meydan okuyor. Bılinçaltının 'arkadaşı' olduğunu söy- lerken edebi bir görüş adına değil, fîzik- yılında Fransa'da doğup 1938 yılında sel bir inanç olarak bunu dile getiriyor. 'Sım olmayan bir kadın' olarak ısteyen herkesin yarattığı hücreleri nüfuz ede- bileceğini söylüyor. Bourgeois sanatıy- la kişiliğinin gizli kalan yanını ortaya çı- kanyor. Kıskançhğa ve şıddete karşı olan eğilimini, güç isteği ve cinayet üze- rindeki ilgisini irdeliyor. 'Sanatımla, kendi oluşrurduğum bir dünya içinde yaşıyomm. Kararlar alıvorum. lrade benim elimde. Oysa gerçek hayatta ira- de istemiyorum.' 50 yılı aşkın bir süredir yapıtlannda geçmişle geleceği, biçimselle grafiği, simgeselle düşseli bir arada ifade eden Bourgeois, sanatı bir tür 'annma' ola- rak değerlendiriyor. Her tür malzeme yapıtlannı oluşturmasinda yardımcı olabilıyor. Tahta, bronz, cam. bulunmuş eşyalar ve metal gibi. Bourgeois'nın görsel dünyasında ise kadına. erkeğe, ölüme \e aşka dair öyküler var. Yapıtı- nı klasik bir heykeltıraş biçiminde orta- ya çıkanyor. 1980 yılından beri Bro- oklyn'de çalışmalannı gerçekleştirdiğı atölyesindeki yapıtlar, tutkunun dile ge- tiriliş biçimini en iyi şekilde ortaya ko- yuyor. 86 yaşındaki Bourgeois, çocuk- luk ve ergenlik dönemine değgin tabu- larla yüzleşmekten çekinmiyor. Tüm bunlar onun yaşamını ve yapıtlannı oluşturan gerçekJer. özel konular değil. 'Sanat deneyündir' 'Kırmızı Odalar' adlı sensıy le 'anne ve babanın odasına' girerken aynı konuya giysi ve manken- ler yardımıyla 'Çift'de de değiniyor. Robert Mapplethorpe. Louise Bour- geois'nın fotoğrafını çekerken ünlü 'KızÇocuğu' yapıtınıkolununaltmabir şemsiye gibi yerleştırerek farklı ve 'gü- lünç' bir görüntü ortaya çıkanyor Bo- urgeoıs. başka şeyler arasında. onun ya- pıtlannı düşünce ve sanatın çılgın bir bi- çimde 'kutlanması' olarak değerlendir- memizi istiyor. Klasik Türk müziği sanatçısı Meral Uğurlu'nun konseri CRR'de w Eser yorumlamak emek ister' NURDAN CİHANŞÜMUL Cemal Reşıt Rey Konser Salonu. bu akşam saat 19.30'da klasik Türkmüziği sanatçısı MeralLğurlu'yu ağırlıyor. Kon- serde Dede Efendi. Ebubekir Ağa, Şaldr Ağa. MünirNuret- tin Selçuk. Mesut Bey gibi büyük bestecılenn yapıtlan ses- lendınlecek. Klasik ekole ve klasik repertuvara bağlılığı ve usta icra- cılığı ile ender sanatçılar arasında yer alan L ğurlu. öğrenci- liği sırasında Münir Nurettın Selçuk. Şefık Gürmeriç, Bedii Yönetken. ISevzat Amğ ve o dönemdekı öğretım kadrosun- dan dersler aldı. tstanbul Konsenatuvan'nda henüz öğren- ciyken hocalannın ısran üzenne Istanbul Radyosu'na gire- rek burada Mes'ud Cemil Cüneyt Orhon. Vecihe Daryal. Vfecdi Seyhun. Fikret Kutluğ. Nhazi Saym. Cevdet Çağla. Hakkı Derman gibi müzisyenlerfe çalışarak solo program- lar yaptı. 1963'te Ankara Radyosu'nda çalışmaya başlayan, 1976'da ıse Istanbul Devlet Klasik Türk Müziği Korosu'nda göreve başlayan Uğurlu, 80'li yıllarda Istanbul Radyo- su'ndan aynlarak çalışmalannı De\ let Korosu'nda yoğun- laştırdı. Uğurlu. Istanbul Radyosu'ndan aynlma nedenini şöyle anlatıyor: u Radyxjyu bırakmamın en önemli nedenle- rinden biri musild anlayışınm değişmeye başlaması. Benim girdiğim yıllarda Istanbul Radyosu'nda nıüzik çok daha gü- zcldi. Ankara'dan döndükten sonra o günleri tekrar aradım ancak bulamadun. Müzik poütikasının değişmiş olduğunu gördüm. Burada beni tatmin edecek müzik ortamı obnadığı tçin bırakmamın daha m otacaguu düşündüm ve Devlet Ko- rosu'ndaki çalışmalanma agıriik verdim." Bir süre ITÜ Türk Musikısi Devlet Konservatuvan'nda öğretim göre\lisi olarak çalışan Uğurlu, burada da istediği ortamı bulamayaarak bu görevi bırakmış. De\ let Korosu ile birlıkte yurtdışında konserler veren Uğurlu, Amenka'da da solo bir konser vermiş: " Amenka'da hem konser hem de CD çalışması gerçekleştirdik. Amerika'da klasik Türk mü- ziğine bu kadar fazla ilgiolacağını tahmin etmiyordum. Türk dinleyiriden daha fazla Amerikalı dinleyki \ardı. New Y- ork'ta verdiğimiz konserde oradaki kişiler ilk defa bu kadar ciddi klasik Türk müziği konseri verildiğini söylediler." Uğurlu. son dönem genç sanatçıları arasında Türk sanat müziği kavramının vanlış kullanıldığını düşünüyor "Sana- tın gerçekten hakkım vererek kra edebiü\t>ıiar mı? Okunan eserler nedir, biliniyor mu? Ben sanat tarafını bir tarafa alıp sadece Türk müzisi diyorum. Veni çıkan. ismini bile sö> leye- mediğim birçokbestecivar. Onlann yaptığı müziği Türk mü- ziği olarak da adlandıramıyorum. Bir eserin \orumu deni- liyor. Yorumun bile çok özel bir kav ram olduğunun bilin- dnde degiller. Onlar yalnızca söylüjDrlar. Bir eseri yo- rumlayabilmek için çok büyük emek gerekir. Rad- yonun polirikasından da memnun değilim. Bizün v« bizden önceki dönemin güzel müzikk>rini duymak mümkün değil. \em besteci, yeni müzik arayışına girildL Arük Hacı Arif Bey. Şevkı Bey 'in eserteri- ni duymak bile mümkün değil. Bu gelecek için acı. Devlet Korosu'nun konscrleri dışında. bu konuda birşey yapılmıyor." Meral Uğurlu. geçen yıl Istan- bul De\ let Klasik Türk Müziği Korosu'ndan ken- di ısteğı ile emekli oldu ama yine de konser- ler -vermeyi sürdüreceğini söylüyor. CD çalış- malan için maddi imkânlara gerek olduğunu vurgulayan sanatçı."Devlet Korosu'nda solist sanatçı oimama rağmen böyle bir imkâna sa- hipolamadım. Kaybolan klasik tavnn ve kla- sik yapıtiann korunması için dört kaset v« bir CD çalışması gerçekleştirdim. Bunlann hiçbi- ri deticariamaçlaıia yapıunadı ve bu konuyla ilgilenen gençiereyolgösterici otacağmı tahmin ediyonım" diyor. Yapayaimz bir kum tanesL" "Geçmişte. Ipek Yolu nda kervanların ağır ağır ilerlediği, ipek ve baharat kokusunun ver- vüzüne egemen olduğu vıllarda havaı daha mı anlaşılır. insanınyalnızlığı daha mı kolaydı? O zamanlar hrk haramiler vardı. şimdi yalnızlı- ğın korkufılmleri." Bu coğrafyalar buluşmasında. Hindistan'da durup dururken. yıllarca hıçbır bıçımde aklına gelmeyen. geçmişine ait hüzünlü bir aşk hikâ- yesini anımsıyor. Çünkü Doğu'da' kendi kökle- rini' görüyor. Kendiliğinden çocukluk aşklann- dan bınne kayıveriyor. Bu, bir yazar olarak da varmak istediği önemli bir nokta; tümüyle saf- lık. Utanmıyor. gızlemıyor. Duras'nın 'Sevgüi' kıtabında yakaladığı bir saflık bu. "*70 yaşında bir insan nasıl böyle saf bir şeyi anlatabilir? San- ki yaşamının ana özü gibi. Belki de bir yığm Id- tap sırf bu özü yakalamak amacıyla yazıidı. Bu kitap da beni bir anlamda bu serüvene sürükk- diği için hoşumagidiyor. Buyokuluğa da tüm çıp- laklığıyla. safbğıvla bazı şeyleri anlatmama >ol açtığı için borçhıyum." Acının bile kendını saklamayı öğrendiğı, bir tür körleşme yaşadığı anda; bir renk cümbüşü- ne, binbir kokuya. çeşıt çeşit söylencelere dalı- yor; sürprizler, sevinçler, düş kınklıklan bırbi- rine kanşıyor. ".Ve yapsam, Truffaut bırahnı- yor beni, insanın çocukluğunu unutması kolay değil... Boykotlar, işgaller, ölümler ve kocaman bir inançla geçen gençlığim, sen güzeldin." Sırlarla dolu, devrimden sonra çok değiştıği- ni, özgürleştiğinı gözlediği İran ve her şeyin ka- ra bir balçıkla sıvanmış gibi ko- yu karanlık olduğu ortaçağ Pa- kistanı'ndan sonra Hındistan'da tam bir kültür şoku yaşıyor. "Doğu 'nun bütün kokuları burada. Doğu nun bütün renk- leri burada. Doğu 'nun tüm kuş- \an burada Burada aşhn çap- kın melekleri ağaç kosvklarına sığınmıs bekliyorlar. Aşk tarihi- ne yeni yüzler. yeni sesler. yeni sırlarkatmakiçin.. " Zamansızlıkla karşı karşıya. Sanki dün yok, yann da yok. Kaybolmak istiyor, tıpkı bir film ya da roman kahramanı gibi his- sediyor kendını. Görkemli Hint uygarfağr YüzlerceTann'nın var olduğu Hindistan'daheykel. resim. el sa- natlannm etkisinden kurtulama- mış, Hint uygarlığının zenginli- ği, görkemi çok etkiliyor onu: "Eski Vunan uygarhğmuı üstün- den zamanlar geçmiş, ilerlemiş, rasyonel aydmlanma çagına gir- miş M bugünkü bin-> lerin ön pla- na çıktığı Batı toplumlan ortaya çıkmış. VmaHindistan'dakioan- tikçağoradaduruyor. Çok ilginç. Herkes sanatçı. Köyiin en yaslı adamı ya he> kel >apıyorya da du- var boyııvor, küçücük çocuklar da. Bir defa sanaün muhteşem yüceltilmesine büyük bir darbe ile karşılaşıyorsun. Herkes bunu yapıyor çünkü. Hint resmini. göl- ge oyununu. yabancılaştırmayi. Hint tiyatrosunu görmeden bazı şeyteri anlamak mümkün degil. Büyük bir şaşkınlık geçirdim. Banhlar. yüzyıllardır A\rupa'yı çoketkileyen Hint sanabna norç- lannı ödemekzorundalar. çünkü çok şey almışlar. Bunu yerinde görmek de bir Türk sanatçısıola- rak beni bayağı etkiledi. Bu tür seyahat bugün yeniden insanın kendisinL bilgisini sorgulaması- na neden oluyor." Müslüman ülkelerden geçip Hindistan'a ulaşınca Hındu di- ninde aşkın çok yüceltildığıne ta- nık oluyor. Ölümden sonra yeni- den doğulacağı için 'öhımü se- ven insanlann ülkesi'nde herkesi aşka ve şiire çağıran Katmandu tapınaklan, yaşam, mutluluk dersleriyle dolu aşk sanatı Kama Sutra'dan resimler, listeler yer alıyor kitapta. Katmandu'da '68 sonrası Ba- tı'dan birçok gencin o coğrafya- lara gidip kalmasını çok iyi anlı- yor. Yok olmak, kimliksiz olmak çok çekici... Ama ummadığı, 'Geride hiçbir şiirin kalmadığı' bir yerle karşılaştığında "Ben Katmandu'ya 1968% gelmeliy- mişün" diyor. Tarifedilemeyecek bir yoksul- luk içinde ama başka bir zaman- da yaşayan insanlann nasıl mut- luolduklan hep akıllanna takılan bir soru. Bu 'büyülü' yolculuk, bir gerçeği de ammsatıyor onla- ra. "Mustafa Kemal'in yapbği devrimkrin, kadın haklannın ne olduğunu anlamak için Pakistan vetran'agitmek gerek. Anadolu uygarhğı gibi elimizdekinin kıy- metini ancak başka üikeleri gör- düğümüzde anlıyonız." Tannlar, tanrıçalar, ayınler, söylenceler, bınbır koku. renk. ses arasında Işıl Özgentürk'ün görsel dıli bizi de katıyor bu ke- yiflı yolculuğa. Bu yolculukta herkese 'dokunacak' bir an, bir görüntü, bir koku var; Hindis- tan 'ın en ünlüçapkını Prens Gen- ci'nin aşkı, Dökülmüş Çıçekler Köyü'nün hanımmın inamlmaz öyküsügibi... KÖŞEBENT ENİS BATUR Ekrem Işın 1995'te lletişim Yayınları tarafından yayımlanan "Istanbul'da Gündelik Hayat" başlıklı kitabı edi- nip okuyan okurlar, kitabın yazarı hakkında zihin- lerinde uyanan temel, kaçınılmaz sorunun yanrtı- na ulaşamamışlardırsanıyorum: "Kim buadam?" Kitabın arka kapağında, künye sayfalarında tek satır olsun yer almamıştı bu konuda: Ekrem Işın, XIX. yüzyıl Istanbulu'nu avucunun içinden iyi tanı- yan bu yazar, yoksa dili sadeleştiriîerek yayımla- nan bir geçmiş zaman bilgesi miydi? Onu tanımış, onunla karşılaşmış olsalar da bu türden bir şüphe yerleşebilirdi içlerine, kaldı ki. Hemen hemen yaşıtım olan Ekrem Işın'la yirmi yıl önce tanıştığımda işin içinden çıkamamıştım ön- ce: 25 yaşındaki genç adamın çıkınından handiy- se asırlık bir bilgi deposu ve ölçütmesi güç bir araştırma merakı çıkmıştı. Benimle karşılaşmak isteğinin altında ciddi bir düşünsel kavga çıkarmak niyeti yatıyordu. İlk bu- luşmamız bu açıdan başanlı geçmiş, birbirimize girmekte gecikmemiştik. Ayrıldığımızda, bir daha görüşmeyeceğimizden ikimiz de emindik sanıyo- rum. Aramızda güçlü bir cezbe alanı oluştuğunu, birbirimize mıknatıs mantığıyla bağlandığımızı he- nüz fark etmemiştik. Sık sık bir araya gelmeye başladık, dost kafaların anlaşma paylarını haydi haydi aşan "düşman "lığımızdan şaşırtıcı oranda beslendiğimiz ortadaydı. Nasıl olmuştu da, sabahtan akşama Mal- larm'yle uğraşan biriyle sabahtan akşama Emin Nihad'la uğraşan bir başkası arasında vazgeçil- mezliğı ağır basan, köklü, derinlemesine bir söy- leşi doğmuştu? Yıllar sonra Ekrem, bana "Beni sen zehirledin" dediğinde düşündüm de, bu bü- yük iltifat üzerinde ne yazık ki hiçbir hak iddiam olamayacağını anladım: Birincisi, bana kalırsa, o zaten kendisini zehirlemişti; ikincisi, birbirimiz üze- rindeki etkimizden söz edilecekse, burada tamı ta- mına denklikti geçerli olan. İşin tuhafı, bütünüyle zıt kutuplan simgeliyor- duk, gerçekten de. Ekrem Işın, 1970'lerde Kemal Tahir'e enikonu bağlıydı; ilgi alanını Osmanlı kül- türü üzerinde, öncelikle de XIX. yüzyılda yoğun- laştırmıştı. Zamanla, Kemal Tahir'in çizdiği çem- berin bir hayli dışına taşarak kendi engin ufkunu yarattı, gitgide derinleşerek perspektifini zengin- leştirdi. Öyle sanıyorum ki, bende Ekrem'in uyandırdığı saygıyı hayranlığa dönüştüren ana özellik, onda kendimde olmayanlan keşfetmemdi: Seçtiği kül- tür coğrafyası içinde, saptadığı sınırlar çerçevesin- de büyük bir kazı başlattı erkenden; zamanla kop- madı hedefinden, tersine ona iyicene bağlandı. Kanal 7'ye hazırladığı, Istanbul'un mistik boyutu hakkındaki programları izlerken; "ölüm Kültü- rü"ne yönelik araştırmalarını okurken onu Pa- nofsky'nin hizasına yerleştirdim aklımda. "Istanbul'da Gündelik Yaşam" - yirmi yıla yayı- lan bir hazıriığı, on yıla yayılan bir yazılış sürecini taşır o kitap gerçi, ama buzdağının görünen kıs- mıdır olsa olsa. Ekrem Işın, geçen yüzyılın Os- manlı dünyasına en beklenmedik aynntılarına dek hâkimdir;dudakuçuklatıaJt>irbireşimyaratmay9- teneğiyle onlann bağlantılarını koyar önümüze. Okurken, zamanın ve mekânlann içimizde kıpırda- maya koyulmalannı sağlar. Kitap bittiğinde pano- rama tamamlanır: Ekrem Işın, XIX. yüzyıl Istanbu- lu'nun merkezine seyahati hiçbir boyutu unutmak- sızın örgütlemiştir. Arka kapakta, künye sayfalannda kendisiyle il- gili hiçbir bilgiye yer vermemesinin altında Ekrem Işın'ın tartımlı bir seçimi yatıyor. Günümüzün gö- rünme esasına ayariı dünyasından uzak durmaya baştan beri özen gösterdi o: görünmek istemeye- ni göremeyen bir ortamda gölgede bırakılmasının önde gelen nedeni bu. Varsın olsun: Ekrem Işın'da, yeni kuşağın en güçlü kültür tarihçisi nasıl olsa vücut buluyor. İKSV,r sponsorlannı tanıttı Kültür Servisi - tstan- bul'u kültür başkenti ha- line gerirmeyi amaçlayan Istanbul Kültür ve Sanat Vakfı, 1998 yılı sponsor- lannı basına tanıttı. Ikin- ci 25 yıla başlayan IKSV, The Marmara Oteli Balo Salonu'nda kurumsal ve medya sponsorlanyla buluştu. tKSV Yönetim Kuru- lu Başkanı Şakir Eczacı- başı, yaptığı konuşmada. "25 yıl sonra 3 bin dola- yında sanatçuun kaüldığı S uluslararası festival dü- zenleyen, tüm dünyamn saygı duyduğu bir kurum haline gelen IKSV, hiçbir dönemde hiçbir siyasal etkinin altında kalma- dan. sanatın niteliklerin- den hiçbir ödün verme- den bagımsı/lığını koru- muşsa bunu tüm y ardun- larını esirgemeyen des- tekçi kunıluşlara borçlu- dur" dedi. Vakfın önü- müzdeki yıllarda da ül- kemizin eşi bulunmayan güzelliklerini dünyaya tanıtmak ve uluslararası sanat alanındaki geliş- meleri Türk sanatsever- lere sunmak için çalışa- cağını söyleyen Eczacı- başı, sponsorlara destek- lerinden dolayı teşekkür etti. İKSV'nin kurumsal sponsorlan; Koçbank, IBM Türk Limited Şir- keti, The Marmara Istan- bul, Renault, DHL Woridwide Express; ba- sın sponsorlan, Cumhu- riyet, Gazete Pazar, Hür- riyet, Milliyet, Radikal, Sabah. Yeni Yüzyıl; medya sponsorlan ise atv, Bravo TV, Cine 5, In- terstar. Kanal D, NTV, Prima TV ve SHOW TV. Film yapımcısı Ho Kvvong-cheong yaşamını yitirdi • Kültür Servisi - Hong-Konglu film yapımcısı Leonardo Ho Kvvong-cheong geçirdiği kalp krizi sonucu yaşama veda etti. Bruce Lee, Jackie Chan gibi fılm yıldızlannın keşfedilmesini sağlayan yapımcı, Raymond Chow ile birlikte 1970 yılında Golden Harvest'ı kurmuştu. Shangai'da gazetecilik eğitimi gören Ho, 500'den fazla filmin yapımcılığını üstlenmişti. Ho'nun ani ölüm haberinin ardından yapılan bir açıklamada, Ho'nun, Hong-Kong film endüstrisine olan katkılanndan söz edildi.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear