14 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 1 ŞUBAT 1998 PAZAR OLAYLAR VE GORUŞLER Karanlık Düşüncelerin Çıkmazında... K. TAHİR SAPAZEmekli Ya: B ir televizyon programın- da tartışılan konu, Islam dininin beş temel öğe- sınden (unsurundan) bi- n olan 'namazibadeti'yle ilgiliydi. Bu ibadenn Ku- ran dili dışında. Türkçe söylemlerle ye- rine getınlıp getirilemeyeceğj, diğerbir ifadeyle îbadet-dil ilişkisi, ibadetlerle ilgili şekil ve bıçimselliklerin yani sıra inançsal açıdan da ulusal bünyemize uygun olup olmadığı gündeme getiril- tniş, tartışma bu zemin üzerine oturtul- muştu. Bu konudaki kişısel görüşüm o ki, bu ve buna benzer programlarla hal- kırruz. kısa yoldan bilgilenecek \e bir- birini daha yakından tanıma fırsatı bul- muş olacaktır. Öte yandan özgûr bir or- tamda yapılan bu tür söyleşilerdeki gö- rûşlerle. kendi kişisel görüşlerini de öl- çümleyebileceklerdir. Söz konusu programla ilgili görüşle- rimi belirttıkten sonra. bu programda olsaydım ya da bulunabılseydım. tartı- şılan konuyla ilgili neler söykyebüirdım gibi bir düşünceye kapıldım. Bütün kı- sıtlamalara ve engellemelere karşın, ay- dın ve ilerici kesım, çağcıl değerler üret- mede yılgınlığa düşmemekte, sosyal ge- * lişimin \e değişimin zeminini hazırla- makta ve harcmı oluşturmaktadır. Bir kez daha anlaşılmışür kı, halk yıgınlanna çağ- cıl gerçekleri ulaştırmaya çalışan çağı- nın aydınlan. kültür-sanat adamlan. si- yasal ve din otoritelerince susturulmuş; insancıl yaklaşımlar. özgürdüşünceler. aydınlık görüşler karanlık düşüncelenn çıkmazında boğulmuş ve boğdurulmuş- lardır. Ne tarihin derinliklerini eşele- mek ne de dinın dogmatik öğretilerini irdelemek gibi bir kaygı içerisinde de- ın Öğretmenı ğilım. Kişisel görüşüm o ki, halk yığın- lan ve çağının insanlan ilkel dönemler- den bu yana. belirli çevrelerce ezilmiş, yadsınmış, yadırganmış. sömürülmüş ve penşan edilmiştir. Dınsel ve siyasal güçler çağın her dö- neminde gözaçıklığına oynamış. kılıf- sal görünümlerle halkı uyutmayı. göz- dağı vermeyi ve göziıne kül üfürmeyi vazgeçılmış haklanndan saymıştır. Bu bağlamda denebilir ki, bu süreç en acı- masız bir bıçimde günümüzde de devam ettiri legelmektedir. Kım ne derse desin avurt dolusu asıl olan gerçeklerın avrımına varmaktır Yüksek teknolojı üreten ınsan aklı uza- yın derinliklerinde dolaşırken. kompü- türden internete geçerken biz hâlâ insa- nımızı güdükleştirme çabası ıçerisinde- yız. Anlayışım o ki, gıdilen yol tehlike- li. kaygan ve nsklidir. Her ulus kendi si- yasal ve inançsal sistemleri adına büyük bedeller ödemiştir. O nedenle bu değer- ler şunun > a da bunun söylemleriyle ze- delenmemelıdir.Dinde ve devlette esas öğe insan ögesidir. Göksel (semavı) dın- lerin çağlaröncesi toplum yaşamına gir- miş olması, ilkel insan yaşamınm dönem- sel açıdan iyıleştirilmesine yöneliktir. Başka bir anlatımla, ilkel ve hoyrat ın- sanın evcilleştirilmesı ve kendını tanı- ması söylemiyle de açıklanabilir. Yüzyıllan için alan süreç boyunca in- san \e <oplum kendısini yenilemış, ta- nımış ve çağımızın teknolojısini yarat- mıştır. Hıç şüphe yok kı, ınsanı öbür varlıklardan ayncalıklı kılan tek güven- cesı "aklı'Mır. Varoluş öğretilerine gö- re de bu böyledır. Böyle olmakla birlik- te. tarihin her döneminde. akıl ve diişün- ce baskı altında tutulmaya çalışılmıştır. Ne yazık ki, din-devlet iktlemi içeri- sinde bireyler kendi yollannı aralamak gibi bir konuma düşürülmüş. siyasal ve dinsel güçler akıl ve düşünsel gelişme- lerden daima ürkmüşlerdir. Bu cümle- den olarak denılebilir ki. kişinin özgür düşünceye ulaşması hiç de kolay olma- mıştır. İlkel toplumdan feodal topluma. feodal toplumdan sanayi ve çağcıl (mo- dern) topluma ulaşılıncaya değin. insan aklı ve düşüncesi kesıntısız kösteklen- miştir. Biröncekı düşüncelerden yola çı- kıldığında görünen odur ki. ekonomik gücü elinde bulunduran siyasal yetke (otorite) ve çevresi, inançsal değerleri de kendi çıkarlan doğrultusunda. halk yı- ğınlan üzerinde baskı aracı olarak kul- lanmışlardır. Bu süreç ilkel toplumlar- dan günümüze değin işlemiş, işletilmiş ve işletilmektedir. Çıkar çevreleri ve güçlüler. kendilerine özgü kılıfsal yön- temlerle halk kesimlerini devre dışı tu- tabikne çabası içerisinde olmuşlardır. Bu bağlamda gerek aydınlanmıza. gerekse kültür-düşün adamlanmıza dü- şen iş. halk kesimlerine çağdaş düşün- me yol ve yöntemlerini benimsetmek olmalıdır elbette. Ne var kı. aydın ve düşün adamı da bilmektedir ki. izleye- ceği bu yol son derece sıkmtılı ve teh- likelidir. Daha açık bir anlatımla düşün- sel güvenceden yoksun olan kişi. hiç kuşku yok ki ürküntünün gölgesini du- \umsayacaktir (hissedecektir). Tarihsel süreç içerisinde. bildiği doğrulan halka ulaştırmaya çalışan yüksek yaratılışlı nıce kültür-düşün adamlan dinsel ve si- yasal oyunlarla yok edilmişlerdir Bu yazının asıl içerığini oluşturan ınanç ve ibadet yükümlülüklerimizle il- gili birkaç tümce söylemek gerekirse. ınanç ve ibadet Tann-kul arasındaki iç- sel yaklaşımdır. Kışi bu yaklaşımmda Tann'yla bire bir karşı karşıyadır. Kişi- nin inanç özgürlüğü şu ya da bu biçim- de rencıde edılmemelıdır. İnançsal yükümlülüklerinasıl amacı, içsel annmadır. Bunun yanı sıra ahlaki ve yaşamsal edinimlerin aynmına ulaş- maktır. Diğer bir söyleyişle özsel güzel- lıği yakalamaktır. Bu nedenle ibadette şekil ve biçimsellik sadece ve sadece küçük bir aynntıdır. Öyle samyorum ki. Atatürk ve Cum- huriyet Türkiyesi'nde, dün olduğu gibi bugün de yapılması gerekli görülenler değil, yapılmaması gereken şeyler ya- pılmakta \ e tartışılmaktadır. Çağcıl ger- çeklerle yakınhğı ve yakındaşlığı bu- lunmayan söylemler ve bu söylemlen üretenler. içi boş ve koflaşmış kavram- larla uğraşmaktadırlar. Böyle olmakla birlikte, kısıtlı da ol- sa, insanlık tarihi. kısır çekişmeleri, inançsaJ açmazlan, çıkarsal çatışmala- n yetiştırmış olduğu yüksek seviyeli, akılcı, bilimsel düşüncelerle donanım- lı çağının gereksinimlennin aynmında olabilen kişıler sayesinde aşabilmiştir. Insanlığın tek şansını da burada aramak gerekir. Eğer insanlık tarihi bu tür ey- lem ve düşün adamlannı yetiştirmemiş olsaydı, dünyanın bugünkü çehresi na- sıl olurdu diye düşünüyorum. Bu söylemlerin ötesinde gerçek olan şu ki, toplumsal ve siyasal dizgenin (sis- temin) çekirdeğini oluşturan birey ve halk yığmlan lehine yapılabilmiş deği- şim ve iyileştırmelerden söz etmek pek olası değildir. Toplumsal dizge içinde, üretilen artdeğerlerimiztekeller ve güç- lüler tarafından paylaşılmaktadır. lpin ucunu elinde bulunduran güçler. dinsel ve siyasal senaryolarla günlennı gün edebilmenin kaygısını taşımakta- dırlar. Atatürk dönemini yaşayabilme şansını yakalayamamış olsam bile. onun kurmuş oldufu büyük Türkiye Cumhu- riyeti'nin sade bir vatandaşı olabilme- nın sonsuzgururunu\ezevkini tadıyo- rum. Cumhuriyetimizin son ellı yılını ya- şamış ve gözlemlemiş bir kişiyim. Bu zaman sürecı içinde, Atatürkadına. dın adına. devlet ve ideoloji adına oynanan ve sergilenen oyunlan. bütün aynntıla- nyla ve ibretle izledim: Buna karşın, işin aynmına varabilmiş değilım. Kim kimin yanında, kimin eli kimin cebin- de ya da gırtlağında belli değil. Öyle sanıyorum ki yurt genelınde herkes ken- di boyutunda ya da dümeninde... Bir yanda doymak nedir bilmeyen ve habi- re azgınlaşan mutlu bir kesim, öbür yan- da ayakta kalabilmenin çıkış yollannı düşleyen halk yığınlan. Her iki kesimin de yaşamsal sorunlan kendi ölçülerince faıîdı ve aynksı. Tek birliktelik ise her iki kesim sosyal ve siyasal illetin kör ba- tağmdadebeienmekte. Bir taraf triryon- ları iç edebilmek için boğuşurken, öbiir taraf ekmek kuyruklannda ömrünU tü- kermektedir. Ne var ki çaresizliğin bunahmi için- de debelenen halkımızın tek avuntusu te- levizyon kanallan ve bu kanallardaki çelişkisel gösterimlerdir. Akıllara dur- gunluk verebilecek kadar ciddi ve acı- masız çelişkilerin ya^andığı ülkemizde sosyal ve siyasal sorunlanmızın böyle- sine kördüğümleşmesi tüm insanlan- mızca bilinen bir gerçektir. Tanığı olduğumuz bütün bu gerçek- lerin geniş halk yığınlannca bilinmesi- ne karşın yıne de nasıl olup da insanla- nmızın kimleri ve ne için alkışladıklan- nı anlayabılmiş değilim. Yaşamım bo- yunca içımi kemiren bu acıyla bütünleş- mem ise en büyük yaşamsal talihsizli- ğimdır. Tansu Hanım Ne Biliyor? ÖMER NİDA S ık sık mikrofonu eiine alarak 46 ru- hundan. felsefesinden söz edip, hiç- bır dayanağı olmaksızın Adnan Men- deres'in övgüsünü yapmaya çalışan Tansu Hanım, Demokrat Partı iktida- n dönemine ilişkin ne biliyor. Bizım yaşta olanlar o dönemi etiyle kemiğiyle yasarken Tansu Hanım daha çocuktu. lçyüzünü bilmediği o döneme tutunmasının ne anlama geldiğinı iyi bi- liyoruz. Yalnız şunu belirtmeden geçmemek gere- kir: Bugün çektiğimiz tüm toplumsal sancılanmız, -O çok begendikleri döjıe.mj.u. kaynaklanmaktadır. İsmet İnönü'nün kafasını yaranlar, bindiği tre- nı Kayseri'ye sokmayanlar, Topkapı'da şişlemeye kalkanlar. onlardır. 14 Mayıs 1950'de seçimi ka- zandıklannın haftasına. yıllardır Türkçe okunan eza- nı Arapça okutanlar, liderleri toprak ağası olduğu için toprak reformuna karşı çıkanlar, basını sustur- mak için olağanüstü yetkilerle donatılan tahkikat komisyonunu kuranlar, ulusumuzu kendi içinde "Vatan Cephesi" safsatasıyla bölmeye kalkışanlar, üniversite öğretim üyelerini "karaciippeHIer" ola- rak niteleyenkr. onlardır. İspat hakkı ıstemlerinte "tsmail Hakkı" çarpıtmasıyla alay edenler. "Plan değil, pila> istiyoruz" diyenler, halkı kışkırtarak 6- 7 Eylülleri yaratacak kadar sorumsuz davrananlar. Köy Enstıtülerinin köküne kirbit suyu dökenler, Meclısin karan olmaksızın, savaşmak üzere Ko- re'ye askergönderenler, gençleri sokaklara döken- ler, yıne onlardır. Son dönemlennde öğrencı gös- terilerinin etkisini kırmak için her gün radyodan konuşup. sıkışınca da "işçi sınıfi" deyişini kulla- narak tutunacak dal arayan, "seçim listesine odun koysam kazanırdı" diyerek dolaylı biçımde seçmen- leri bilinçsizlikle aşağılamaya çalışan o çok beğen- dikleri liderleridir. lemleri dayanaklan yok. Oysa 46 felsefesi yuka- nda belirttiğim olumsuzluklan getirdi. Hem Tan- su Hanım'a hem de öteki sözümona liderlere sor- mak gerekir: Hey Allahın kullan. ağzınızdan bir kez de "1923 nıhu" deyişi çıkıverse olmaz mı? Bir de aydınlanmanın, cumhuriyetin çocuklan olacak- lar! Yazık ki ne yazık... Sözünü ettiğiniz bu 46 ru- hunun ne mene şey olduğunu önümüze koyun da düşünün! Şunu da iyi bellemek gerekir: Gerici tüm giri- şimler, çağdışı tüm akımlar. süreç içinde yok olup gidecektir. Nasıl mı? Bilimin yaygınlığından ve de- rinlerde olan köklennden alınacak güçlerle yok PENCERE Değişende Değîşmeyen... Değişimden korkanlar, bozulanlar. sıkılanlan do- ğal görmek gerekir. Çünkü kışı, alışkanlıklarınapas- lı zincirierie bağlanır, yaş ilerledıkçe "Dünün Dün- yası "na özlem, vazgeçilemez bir nostaljıye dönü- şür. 2000'e 2 kala yeryüzünün her yanında bir çılgın- lıktır başladı. Peki eskiden durum neydi?.. Dünya olduğu gibi yerinde mı duruyordu?.. Sevdiğim yazariarın başındagelen StefanZvve- ig, Birinci Dünya Savaşı ertesinde Avrupa'daki de- ğişimi anlatıyor: • "Savaş sonrası kuşağı, o gûne değin yürürtükte olanlardan bir silkinişte kendısini kurtarıp bütün geleneklere sırt çevırmişti; kendi alın yazısını ken- di eliyle çızmeye, geçmışın neyı varsa uzaklaşıpya- nna bir sıçrayışla ulaşmaya kararlıydılar. Genç kızlar saçlannı öyle kısa kestıriyoriardı ki, bu 'oğlan başh'lan delikanlılardan ayırdetmekgüç- leşiyordu. Buna karşılık oğlanlar da sakallannı iyi- ce kazıtarak genç kıza benziyohardı. Eşcinsellik iç- güdü tersliğinden değil, sevişmenın eski bıçımıne ve olağana karşı kafa tutmak ısteğı yüzünden gü- nün modasıydı. Hayattaki bütün anlatım bıçımle- ri, kökten değişmelerden yana ve devrimci görün- me çabasındaydı; sanat da bu yoldaydı elbette... Müzik uyuşup kalmışçasına ölçülen parçalıyor, mimariık evleri içten dışa çevinyor, dansta da vals, Kübalı ve zenci figürleri önünde ortadan kaybolu- yordu. Moda, çıplaklığı gittikçe daha ön plana ala- rak yeni yeni saçmalıklar buluyor, tiyatroda Ham- let frakla oynanıyor ve 'patlayıcı bir dramatık' de- neniyordu. Var olanı, olmuş bulunanı, ortaya ko- nulmuşu bir tek ve kızgınca birsıçrayışla geride bı- rakacak en çılgın deneylerin her alanda göze alın- dığı bir dönem başlamıştı. Ne kadargenç ve ne kadar az öğrenmişse -hiç- birgeleneğe bağlı olmayacağından- o kadar mak- buldü insan. Gençlik, ana-babalanmızdan başany- la ve büyük çapta öç alıyordu sonunda. Ama bu kamavalkargaşalığında en acıklı güldürü oyunu. es- kilerden birçok aydının, modası geçmış sayılmak gibi şaşkınca bir korkuyla, yapmacıklı bir öfke mak- yajına başvurması ve en dolambaçlı yollardan to- pallaya topallaya ötekilere benzemeye kalkışma- sıydı. Yaşlılar her alanda şaşkın şaşkın en son mo- danın peşindeydi. Birden herkes tek bir tutkuya 'genç olmak' aşırı isteğıne kapılmıştı." (Dünün Dünyası. Çeviren: Ahmet Cemal) • Yukandaki satıriarsanki bugünleri anlatıyor, dün- yanın yalnız bugün değil, dün de değiştiğini, yarın daha çok değişeceğini çarpıcı biçimde dile getin- yor. Değişimin rüzgân yaşlı kuşaklara bugün ters ge- liyor, ama yaşlı kuşak dünün gençlıği değil midir?.. Değişım onların gençliğinde de geçerii değil miy- di?.. Peki, ne yapmalı?.. Yapılacak şey değişenin içinde değişmeyen de- ğerleri yakalamaktır; insanı insan, sanatı sanat, bi- limi bilim yapan ortak değerler, birbirini izleyen bü- tün kuşaklarca paylaşılmıştır. Uygaıiık böyle gelişti.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear