25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 27 ARALIK 1998 PAZA 10 PAZAR YAZILARI Shakespeare aşık olunca...Noel heyecanını körükleme sanatmın önemli oldugu bu güzel kentte alışveriş histerisine tutulmadan yaşamak olası değil. Yaşadığmız her yere ve en mahrem adreslennıze kadar Noel'in geldigini kafaıııza kazıyacak reklamlar ve iç bayan şarkılar sizi izlemekte... Nevv York'ta yaşayıp da özellikle Noel sırasında bu alışveriş histerisinden kendini kurtarabilecek bir Allahın kulu olduğuna inanmıyorum. (Havalar sogudukça sayılan artan evsizleri ve dilencileri Allahın kufu saymıyor muyum yoksa?) Hollyvvood da bu alışveriş endüstnsinin can alıcı bir parçası olduğundan, biryıl önceden kasım- ocak aylannda Noel'in de içme girdiği uzun "bayramlar roevsüni r 'ne denk düşecek filmleri dikkatle planlıyor. Böylece şu sıraJar sinemalar, haftalardır reklamlanyla hepimizi bombardımanlayan Noel filmleriyle kapalı gişe çalışıyor. Zamanlama ve pazariama senknmizasyonu benim gibi "Allah kerim!" bir Dogu- Akdeniz kültürü insanını hâlâ şaşırtacak kadar başanlı olan bu ülkede, kapitalizmin insanı yalnızca bir tüketim makinesine çevirişine üzülsek de, istendiginde insan aklının ne denli incelikli çalıştıgına hayran olmamak da olanaksız. Öte yandan New York, insan aklının her türlü gelişmesine yol açacak olanakJarla da dolu olduğundan burada seçicı olmak şansı da mevcut. Geçirdiği trafîk kazastndan sonra kardan adam olarak ailesine dönen Jack Frost'tan başlayarak, izledikten sonra artık hiçbir kannca ve böceğe dokunmaya kıyamayacağınız böcek filmlen Karmcalar (Wood>Alkn'ın sesiyle AntZ) ve Bir Böceğin Hayatı (A Bug's Life: Ikinci Pıksar filmi), Rugrats filmi \e Hz. Musa'nın çızgi fılminden (Prince of Egypt: Noel'de Hz. Musa'nın ne işi var demeyin. 8 günlük Yahudi dinı ba>Tamı Hannukah başladı) gibi aile- çocuk filmleri bayramlar mevsimini (holiday season) alan ve satan açısmdan ihya ediyor. Tabii ben de bütün anneler gibi bu filmlerden nasıbimı aldım. Derken bir haftadır çocuksuz yetişkınler ve hatta kibırlı entelektüellenn bile ilgısini çeken bir filmin gösterildiği butün sinemalann önünde kuyrukJar uzamaya başladı. Hiç hesapta olmayan bu film için Noel alışverışinden önce ve/ya sonra Nevv Yorklular sinemalann önünde bilet kuyruğuna giriyorlar. Fılmın adı: Shakespeare Aşık Oldu (Shakespeare in Love). NEVV YORK BUKET UZUNER Nevv Yorklu yazar arkadaşım Shellev Berc ile birlikte bu kuyruklara girmekten kendimizi alamıyoruz. Yazarlardan bin üstelik tiyatro yazan olunca birbinmizı sık sık dürtüp, fısıldaşarak filmi izleyeceğımizi sansak da, sonuç hiç de öyle olmuyor (yıllardır çocuk filmleri dışında tek başıma sınemaya gitme keyfımi kımseylepaylaşamazken. Shelley bana lise yıllanmı geri getiriverdi). WiUiam Shakespeare'in yaşamı ve eserleriyle ilgili birçok nokta hâlâ karanlıktır Özellikle pek tanınmamış bir yazar ve oyuncu olarak Londra'da varlığını sürdürmeye çalıştıgı 1592 ile ünlü ve usta bir yazar olarak ortaya çıktığı 1594 yılları arasında ne yaptığı tamamen gizemlidir. Işte bu karanlık noktadan hareketle. genç Shakespeare'in, o yıllardaki yaşamını yazan Marc INorman'ın senaryosu on yıl sonra gözden geçirilip, ortak senarist Tom Stoppard tarafindan yenıden yazılıyor. Ve ortaya gerçekle düşün, fanteziyle gülmecenin kanşımı bir film çıkıyor. Senaryoya göre, Shakespeare tam Romeo veJuliet'i yazmak üzereyken yazarlann başına gelen en büyük şanssızlık sayılan düşgücü körlügü-ilham iflası (writer's Mock)dönemine girer. Parasızlık ve yeteneğini kanıtlayamama sıkınhları içinde bunalan genç William tam bu sırada soylu ve çok güzel bir kıza âşık olur. 16. yy fngilteresi'nde kadınlann kocalannı seçme ve mülk edinme haklan bile yokken oyuncu olmak isteyen bu kız "kadınlara yasak"lardan yılacak bir tip değildir. Akıllı ve yürekli genç kız Vlola De Lesseps de erkek kılığına girerek oyuncu olmayı dener. (Bizim Afîfe Jale'nin aynı yasaklarla 300 yıl sonra karşılaşması ne hüzünlü bir zaman birimine işaret etmektedir. Zaten evli olan Shakespeare (kansı ve çocuklannı doğum yeri olan Statford- on Avon kasabasında terk ederek Londra'ya ge.lmiştir) zengin ve soylu bir kızla asla ev lenemeyecegine göre, "ekie edilemeyecek kaduı" sonsuza dek duyulan o müthiş tutkusal aşk başlar. Bu sırada Romeo ve Juliet de yazılmaktadır. Genç Shakespeare rolünde adını bundan böyle sık sık duyacağımıza emin olduğum olağanüstü yakışıkJı bir aktör: Joseph Finnes (Ingiliz Hasta'daki ağbi Finnes'in en küçük kardeşi ve Elizabeth fılminin de aktörii) aksi ve kadın düşmanı VVilliam Shakespeare imgesini altüst ederek biz kadınlan fethediyor. Tutkusal gözleri ve Akdenizli erkek yakışıkhlığından etkilenmemek olanaksız. Shakespeare'in kalbini çalan akıllı, cevval genç kadın rolünde Gwyneth Paltrmv güzelliğiyle erkekleri heyecanlandınyor olmalı. Ama filmin asıl oyvıncusu ve karakteri Kraliçe I. Elizabeth'i canlandıran Judi Dench. Sıkıcı, aksi ve sert.. ama feminist bir fngiltere kraliçesi portresi çizen Judi Dench, bütün öbür oyunculan (hatta Joseph Finnes'in gözlerini bile) silip süpürüyor. Filmi izleyen herkes mutlu görünüyor. Shelley ve ben hanç. Fantezi ve kurgu da olsa bir yazann yaşamını yalnızca eğlertcelik bir fılme dönüştürülmesine bozuluyoruz. Yine de aklımızda Shakespeare'in mürekkepten simsiyah olmuş elleri, tımaklan, çılgın bir heyecanla o>aınunu yazdığı sahnedeki yazma sırasuıdaki o uçuş sahnesi çakılı kalarak Noel alışverişi yapan kalabalığa kanşıyoruz. Casuslann ve diplomatların treni STUTTCART Zenginlerin eğlence kentı Paris'i Osmanlı Imparatorlugu 'nun Istanbulu'na bağlayan Şark Ekspresi, 4 Ekim 1883'te ilk yolculuğuna çıkmıştı. O gün sanki tüm Paris ayaktaydı. "Trenlerin treni"ni görmeye gelenler, Gare de Strasbourg'u tıkabasa doldurmuştu. (Kimi kaynaklara göre tren Gare de l'Est'den kalkmışttr.) Vagonlan kraliyet mavisi denen bir renkteydi, armalan yıldız kaplıydı. Dönemin ünlü sanatçılannın elinden çıkmış değerli • eşyalar ile -^Şşdftrnişti.' "Şark Ekspresi- Trenlerin kralı" şu sıralar gezici bir sergi ile Almanya'da. İlk duragı Nümberg Ulaşım Müzesi'nde eski tren meraklılannın yoğun ilgisini çekiyor. Birçok Alman kentini daha gezmesi planlanıyor. Tüm vagonlan Gompagnie des Wagons-Lits kuruluşundan ödünç alınmış. Birçok Avrupa ülkesinden de koleksiyoncular ellerindeki değerli eşyalar ile sergiye katılmakta. Belçikalı mühendis George Nagelmackers, 1870'lerin sonunda yaptıgı bir Amerika gezisi sırasında bu ülkenin trenlerine büyük ilgi duyar. Amerikalı işadamı George M. Pullman ile tanışır. Pullman, konfor ve tekniği bırleştirdigi trenleri ile yeni kıtanın kentlerini birbirine bağlamıştır. Nagelmakers de raylar üzerinde lüks oteli andıran bir tren ile Avrupa'yı bir uçtan öteki uca geçmeyi düşlemektedir. Aile dostu Belçika Kralı II. Leopolden gördüğü büyük destek üzerine Compagnie Internationale des Wagons- Lits'i kurar. 1878'de biten Rus-Türk savaşının ardmdan Balkaniar sakinleşmiş, Avrupa'nın dogusu, zengin Batı endüstrisi için ilgınç duruma gelmiştir. O güne kadar posta arabalan ile 7 günde zor ulaşılan Istanbul, gizem dolu bu lüks tren ile artık uzak değildir. Şark Ekspresi ilk yıllarda Romanya'nın Karadeniz kıyı kenti Giurgi'ye iner, yolcular Rusçuk ve Varna üzerinden Espero adlı gemi ile lstanbul'a ulaştınlırdı. lki başkent arasında yolcudan başka yük de taşınırdı. Tren Paris'ten parfüm. şarap getirir, Istanbul'dan pamuk. baharat ve deri götürürdü. lstanbul'a direkt sefer 1889'da gerçekleştirilmiş. Sonraki yıllarda Londra- Paris-Milano-Istanbul ve Berlin-Budapeşte-Istanbul olarak üç ayrı güzergâhta çalışan Şark Ekspresi. 3 bin kilometrenin üzerindeki yolculuğunu 2 gûn 3 i gecede yapardı. Parlak kadife kaplı koltuklan, AHMET ARPAD _ _ ^ _ _ _ ^ ^ _ maun " " " • ~ " " ~ ^ ^ ~ mobılyaları. pirinç kapı tokmaklan, kristal şamdanlan, lüks lokantasmda beyaz eldivenli garsonlann sundugu seçkin yemekleri ile Orient Express. bir yüzyıla yakın "güzel bir dönem"in simgesı olur. Zengin endüsrri adamlannı, diplomatlan. soylulan. yüksek sosyete hanımlannı. casuslan Boğaziçi kıyılanna taşır. Mata Hari, Mariene Dietrich, Nildta Kruşçev, Grace KelK. Ağa Han ve Graham Greene gibi yüzyılımızın ünlüleri Şark Ekspresi ile yolculk yaparlar. Aynı trenle lstanbul'a gelen Agatha Christie'nin "Orient Ekspres'de Cinayet" romanını Pera Palas Oteli 'nde yazdıgı söyienir. Çelik Gülersoy'un belirttigine göre ise ünlü yazar 1930'da Beyoğlu'nda Tokatlıyan Oteli'nde kalmıştır. Şark Ekspresi'nin ilk yıllannda yolcular Istanbul'da Grand Hotel de Luxembourg, Hotel d'Angleterre ve Bizans Oteli'nde konaklamaktaydı. 1895 'ten sonra Pera Palas tercıh edılmiştır. İsteyen bir süre sonra yolculuğunu Bağdat Ekspresi ile Doğu'ya dogru sürdürürdü. Şark Ekspresi son Paris-fstanbul seferini 27 Mayıs 1977"de yapmıştır. SıcakvazgünJerininyasandjğıAvustraha'dahalk.NoeTiplajlar- d a k u t ja d l .4vaşındakİKateHolland.plajdatanıştığıyavrukangu- ruyu çok sevdi ve yanından hiç aynlmadı. Ikiti, NoeTi oyunlar a\ nayarak birlikte kutladılar. Böylece, hayvarda insanın dost- luğu bir kez daha kanıtlanmış oldu. (Fotoğraf: REUTERS) Her yıl sonu, asla kaçamadığını anlarsın Noel tatilinden bir gün önce, ayın 23'ünde Stockholm'de Türkiye'ye giden uçak tıklım tıklım doluydu. Isveç'in kışından ve hele yalnızlıgından kaçanlar arasında DemirOzJü de vardı. Birkaç gün önce bir akşam onunla oturup beyaz şarap içerken, keyıfsizdi. Ben daha da keyıfsızdım. Irak'ta masum ınsanlann bombalanması. dünyanın da maç seyredergibı ekranlardan izlemesi canını sıkmıştı. lki gün üst üste evine hırsız gırmeye çalışmıştı. Bir süre bu ülkeyi yanlış mevsımiyle bırakmak istiyordu. Istanbul'dan ağustosta dörunüş oldugu için, "lstanbul'u pek öztediğimden değil" diyordu ama. bu gizemli kentin adını anarken gözleri parlıyordu. Istanbul'da geçmişm hızla yokediliyorolması onu sarsıyordu. Hele Selanık'ı, Gümülcine'yi ve buralarda korunan tarihi gördükten sonra. Yeni dostlar edinmişti bu şehirlerde. Bir gıdip göreyım. diyordu. Bana kalırsa Demir Ozlü. "İthaka'ya Yolculuk" gibi başka bir yolculuğa çıkıyordu. Zaten onun gibi yolcular. hep tthaka'yı ararlar: olmadığını bildikleri için... Ya bir de kaçamayanlar?! O hep en duyarlı yerlerinden koşullara. kişilere. STOCKHOLM GÜRHAN UÇKAN verdikleri sözlere baglanıp kalanlar? Yıl sonlannda akla hep bir yıl önce verilip de tutulmayan sözlergelir. Nafıle oldugu bilindigi halde, yeni sözlerle girilir yeni yıla. Bense hep kaçamadığımı düşünürüm. Belkı de şiir seven biri olmam bu yüzdendir; bana gidemedigim ve asla gidemeyeceğim dünyalann kapısını açtiklan için. Kendim yazdığım zaman. başkalanna ipuçlan vermeye çalışınm; okuduğum zaman ise, başkalanndan ipucu bulmaya, almaya... Somut gerçeklerin banalleştirdiği dünyada ımge dünyası çok çekici gelır insana. tsveç'te genç insanlar, belki de ülkelerindekı sosyal güvenliğin verdıği cesaretle, "yerieşip çoluk çocuk edinmeden" uzak ülkelere gitmeyi severler, tanımayı. Yıllar önce işyerimde çok sempatik bir genç kız çalışıyordu. Işinden, epeydir birlikte oldugu erkek arkadaşından hoşnuttu. Hiç öyle kaçıp gitmelerinden söz etmezdi. Sonra birden kafasını Aztek kültürüne taktı. Kursa gitti, kitaplar edindi. Yemedi, içmedi para biriktırdi ve bir akşam çok sevdiği sevgilisinden aynldı. "Belki uzun süre dönmeveceğim. neden beklesin beni? Ben nasıl söz vereyim bir başkasının ügiıni çekmeyeceğiııe?!'' dedı bana, ertesi sabah işyerimizdeki son gününde. Çekti gitti Orta Amerika'ya; artık Mexico City'nin bir parçası haline gelmiş olan bir zamanlann Aztek başkenti Tenochtitlan'a... Sonrasım bilmiyorum... Aradıgını buldu mu? Ya da düş kınklığina uğrayıp hemen sevgilisine geri mi döndüğunü? Ama bildiğim bir şey var: Belki bugün bir yerde anlatıyordur işıni ve sevgilisini nasıl bıraJap Aztekleri aramaya gittiğini... Bunun verdiği doyum duygusu yetiyordur ona, boyle buruk bir öğlen oturup her yıl sonu bir kez daha tutsaklığına ve asla kaçamayacağını anladığına dair bir pazar yazısı yazma gereği duymadan... Yaşamak; harikulade bir fırsat!Londra'nın bazı semtlerinde işkence edildikten sonra kafalan kopartılarak öldürülmüş kedi yavrulan bulundu, bir hafta önce. Hepsi birbirinden güzel, küçücük bu sevimli yavrulan, şeytana tapan bir grubun üyelerinin öldürdüğü sanılıyor. Polis ve hayvan haklan savunuculan bu vahşeti yapanlan ele geçirmek için alarm durumunda. Sadece onlar degil, hiç kimseye zaran olmayan bu masum yaratıklan vahşice öldürenlerin, ileride seri cinayetler işleyecek potansiyel katiller olduğuna inanan psikologlar da alarmda. Onlar, ABD'de. ondan fazla kişiyi öldüren Geofrev Dahmer'ın de. 50 kişınin katilı büyük Rus canisinin de çocukluklannda kedilere işkence yaptıklariru biliyorlar çünkü. Yani Londra sokaklannda. ileride ne tür vahşilikler yapacağı, kedi kafası kopartmalanndan belli olan manyaklar dolaşıyor. tngiliz kamuoyu Çeçenistan'da kafalan kesilerek öldürülen üç Ingılızın şokunu üzerinden atamamışken, şimdi de öldürülen kedi yavrulan yüzünden bir büyük şok daha yasıyor. Ote yandan bu vahşet. lngiltere'de, hayıanlann sağlık alanında kobay olarak kullanılmasının yasaklandığı, yanı hayvanseverlerin yıllarca süren mücadelelerinin zaferle noktalandığı bir zamanda gerçekleşmiş oluyor. lşte size Ingiltere gündemindeki bu önemli haberi kısaca öısetiemiş oldum. Şımdi LONDRA kedi sevdiği bilinir. Üzerinde uyuyakalan kedisini uyandırmamak için cübbesinin kolunu kestiği ve o halıyle gıydigi rivayet edilir. Abdülhamid'ın de fanatik bir Ankarakedisi tutkunu oldugu söyienir. tnsandan başka bir canlıyı sevmek, ona ısınmak, onu anlamak, yok olduğunda da onu hep aramak ne demektir, bunu ancak hayvanseverler bilir, 1908 Devrimi'nın liderlerinden Resneli Niyad bıldiğiniz gibi geyiğıyle de ünlüydü. Düşmanlan Niyazi'nin geyiğini öldürdüler. "Bu hengâme içinde tek sadık ve vefakâr dostunı o idi" dedıgını yazıyor tarih kıtaplan. Ölümü bile geyiğininki gibi oldu. Düşmanlan bir süre sonra Niyazi'yi de öldürdüler. O da geyiği de aynı vahşetin kurbanlan oldular yani. Sevgı göstermesini bilen herkes, sadece kediyi köpeği değil her hayvanı dost kılabilir kendine. Kurtuluş Savaşı'nın ünlü simalanndan, sonradan asılan Arif, ayı beslerdi. Tarih kıtaplan Ayra Arif dıye söz ederler ondan. Ünlü Ferah Ali Paşa'nın en az kendisi kadar ün kazanmış bir tekesi vardı. Yer olsa da yazsam. ne ilgınç öyküsü var onunla ılgılı. Cezayirü Hasan Paşa, hayvan terbiyesinden anlamazdı herhalde, ama öyle bir aiıştırmıştı ki, nereye gitse onunlaydı yetiştirdiği aslanı. Peki Ammonius'a ne buyrulur? Rodos'ta edebiyat öğretmeniydi. Akademiye MUSTAFA her gün ERDEMOL eşeğiyle gelirdi. bu vahşeti duyduğumda aklıma gelen sahiplenyle inanılmaz sevgı ilişkileri kurmuş hayvanlardan söz edebilirim. Büyük Mevlana öldüğünde Konya'da kırk günlük yas ilan edilmişti. Sultanlar, emırler bu büyük kayıptan duyduklan üzüntûyü, kırk günlük matem boyunca ata binmeyerek gösterdiler. Fakir fukaraya saray mutfağmdan günlerce yemekler dağıtıldı. O devrin âdetleri böyleydi. Etkisi günümüze değin sürmüş, bu büyük ınsanseverin ölümüne üzülmeyen kalmadı. Ölümü tevekkülle karşılayanlar bile, için için sızlandılar. Ama hiç kimse Mevlana'nın dizinin dibine oturtup. okşayıp sevdiği kedisi kadar etkilenmedi bu ölümden. Kedi, yanından hiç aynlmadığı sahibinin öldüğü günden sonra hiçbir şey yiyip, içmedi. Bir hafta içinde eriyip, soldu. Sahibinin öldüğü odanın eşiğinde ölü buldular onu. Mevlana'nın kızı Melike Hatun,kediyi kefenleyerek babasının mezannm yakmlannda bir yere gömdü. Eğer özellikle umıtturulmadıysa, bu kedi mezan Konya'da Mevlana Türbesi'nin oralarda bir yerde duruyordur hâlâ. Başka bir zamanda, başka bir coğrafyada buna benzer örnekler olup olmadığını merak ediyorsanız. bildiğim bir örneğı yazayım isterseniz. ünlü Piyer Loti'nin atalan da ölen kedilerini evlerinin bahçesine gömerlermiş, onlara duyduklan sevgıden ötürii. Muhammed'in de dersteyken eşeği nereye bırakıyordu sizce? Ahıra mı, hayır değil. O da sınıfa girerdi. Hele Ammonius öğrencilerine bir de şiir okudu mu, ögrenciler de hocayı alkışlamaya başladılar mı, eşek de koroya anırarak katılır, o da sahıbine hayranhğını iletırdi. Ders bitiminde, eşek sahibini sırtma alır, ikisi birlikte evlerinin yolunu tutarlardı. Çok sevdiği atını başrahipliğe atayan Caügula'dan söz etmeyeyim isterseniz. Kedi, köpek. kuş, geyik, aslan. keçi, at hangi hayvan olursa olsun sevginizi verebiliyorsanız karşılığını görürsünüz. Yolunuz Iskoçya'ya düşerse Edinburgh'a mutlaka uğraym. Dördüncü George Köprüsü'ne gidin. 1858 yıhndan ben orada olan bir çeşme göreceksiniz. Aslında bir anıttır o. Ne demek ıstediğimi orada daha iyı anlarsınız. Kendısini sokakta bulan, alıp evinde besleyen yoksul sahibi ölünce, mezannın başından tam on dört yıl boyunca aynlmayan bir köpeğin anısına dikılmiştir. Çeçenistan'da insan, Londra'da kedi kafası kesen manyaklar yaşamın her canlı için harikulade bir fırsat olduğunu, belli ki düşünmediler. Bu fırsatı, güçlerinin yettiği canlılann elinden almaya kendilerinde hak gördüler. Londra'daki manyaklar, sadece o kedi yavrulannı öldürmüş olmadılar, o hayvanlarda somutlaşmış vefakârlığı, kadirbilirliği, sadakati de öldürdüler. Bunu anlatmak istedim. Hayatımız bilgisayar oyunu, savaşlar bir oyun gibi"Oyun gibisavaş". Bu başlığı manşetine çeken gazete, Irak'ta sivil insanlann üzerine düşen bombalardan. bir bilgisayar oyununu anlatır gibi bahsediyor. Eterin teknoloji ve yüzeysel medya çağında savaj ve kan işte bu anlama geiiyor: Bombalar patlıyor, kollar bacaklar kopuyor. binalar yıkılıyor... Ve sen olayı çekirdek fıstık yerken televizyon başında izliyorsun. Bir taraftan da "kritik" yapıyorsun: "Vallahi adamın derdi Monica, onun uğruna savaşıyor." "Bu Saddam' dan da bıkök, arök düşürseler de kurtutsak." "Iraklılar savaşa ahşnuş, bakm hiç korkuyorlarmı?" Bombalar düşüyor, kollar bacaklar dağılıyor, kan, gözyaşmı bastınyor. Ve sen şaşkmlıkla kanşık bir keyifle akıllı füzelerin teknik özelliklerini öğreniyorsun. Savaş çıkmadan iki gün önce bindiğim Moskova- Samara uçağında yine karamsar yorumlara boğuluyorum. Kimse uçuş güvenlıgıyle ilgili açıklama yapmıyor. can yeleklerinden ve basınç torbalanndan söz etmıyor, cep telefonlannın olası tehlıkesine dikkat çekmiyor. Yanımda birileri habire "cepten" konuşuyor. Hostes gidip gelirken görüyor. ama aldırdığı yok. Ben uyannca "işte yine can sıkıcı bir tip" yaklaşımını gizlemekte zortuk çekiyor. sonuç değışmiyor. Kimsenin yaşam hakkına aldırdığı yok. Türkiye'den tanıdık "Bi'şey olmaz abi!" gözü karalığı burada da karşıma çıkıyor. Koca koca apartmanlar bakımsızlıktan çöküyor. Bir okulda tavan iki çocuğun başına düşüyor. tamır yapacak para olmadığından söz edıliyor. Sahte votkadan bir yıl içinde 28 bin kışi zehirlenerek ölüyor, hiçbir önlem alınmıyor. Yaşamın değeri yok, kimse ölümden korkmuyor. Ama onurlu ve cesur değil, aptalca ve körce bir korkusuzluk bu. MOSKOVA HAKAN AKSAY Burası on yıllar boyunca "büyük fUdrter" adına küçük insanlan feda eden btr ülke. Bu yüzyılda defalarca savaştı bu halk. Daha birkaç yıl önce iç savaş çıktı. Başkan parlamentoyu yaktı. kimse hesap sormadı. Çeçenistan'da 100 bin kişi katledildi, olay kapandı. Savaş, kan ve ölüm dediğin nedir ki, zaten o kadar nüfus varken... "O>un gibi savaş", "Bilgisayar oyunu gibi", "Clinton düğnteye bastj ve bir anda Irak'ın başına bombalar yağmaya başladı", "Ne teknoloji ama! Hav şu televizyonlar sağ olsun!" 20. voizyıl, yabancı ölümlerin çok kolay, hatta oyun gibi olduğunu gösteren teknolojileri yarattı. Ne kadar övünsek azdır. Irak'ta Ortadoğu dengeleriyle, petrol ve para hesaplanyla örülü gelişmeler, bombalamalan bu yüzden destekleyen veya bu tür nedenlerle karşı çıkanlar, sessiz kalıp olan biteni "kaygı v«e dikkatle" izleyenler... Kimsenin yaklaşımında insan yok, yaşam yok! Her şey öylesine siyasi ki! "Bilgisayar oyunu gibi!" Irak'ta banşı savunan, Rusya'da mesleği savaş olan insanlar var. Afganistan'da, Çeçenistan'da. Yugoslavya'da, Moldova'da, Karabag'da, Tacikistan'da savaşmış ve "en iyi becerdiği iş adam öldürmek" olan kişiler var. Ölüme alışık kuşaklar var. Sivil hayatta ölüm kol geziyor. UçakJar ya düşüyor, ya düşme sınınnda uçuyor. Binalar ya yıkılıyor, ya çatırdıyor. Votka ya zehirliyor, ya yavaş yavaş öldürüyor. Mafya cirit atıyor, durmadan ekonomik ve siyasi terör eylemleri gerçekleştiriliyor. Orduda eli silahh yüz binlerce insana maaşlan verilmeyerek saatli bomba iyice kuruluyor. Yaşamla ölüm birbirine kanşıyor. Ve bu ortamda Dışişleri Bakanı tvanov Irak'la ilgili açıklama yapıyor: "Irak'taki Rusya vurttaşlannuı burnu kanarsa çok körü olur!" Peki ya, "içerdeki'' insanlann durumu onlann yaşamlannın ölüm sınınnda bulunması, bu tehlike daha mı az? İnsan yaşamı yalnızca siyasi hesaplar gerektirdiği zaman mı hatırlanacak? Sahip olduğumuz en değerli şey olan hayatın, bir bilgisayar oyunu olmadığını. "kaybedilen parti"nin kapımıza dönüşü olmayan ölümler bıraktığını ne zaman anlayacağız?
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear