23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
KASIM 1998 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 15 Çakıcı'ya bandrol! Birkaç hafta önce Tempo dergisi, ülkücü mafya babası Alaattin Çakıcı'nın işadamlan ve siyasilerie yaptığı telefon görüşmelerinin bantlannı bir kasette toplayıp "Best of Çakıcı" adıyla olarak okurlanna dağıttı. llgili yasa, "eğitim" amaçlı kasetfer dışında her türlü kasete bandrol alınmasını öngördüğü halde, Çakıcı'nın kasetinin bandrolu yoktu. Bu konuda Kültür Bakanlığı'ndan bir açıklama yapılır diye bekledik ama olmadı. Yasaya bakarsak, Çakıcı'nın telif hakkı doğuyor. Hatta kasette konuşması geçen siyasiler ve işadamlan da telif isteyebilir! Yasa böyle diyor ama bakanlık bir şey demiyor. Neden demiyor? Çünkü bu işler nazik işler! Çünkü Kültür Bakanlığı'nın koridorlarında 1 büyük bir _ gazetenin genel ^ yayın yönetmeni aracılığıyla Çakıcı ile ilişkili bir işadamı adına SİT alanlarıyla ilgili görüşme yapmak üzere Kültür Bakanı istemihan Talay'dan alınan randevu konuşuluyor! tiektronik posta: som@posta.cumhuriyetcom.tr Tel: 0.212.512 05 05 Fafcs: 0.212.512 44 97 - Enflasyon hedefi yine tutmamış... "Son hedef karavana!" nkara'dan dostumuz Mustafa Yıldırım, "Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı" sıfatıyla yap- tığı araştırma sonunda Atatürk'ün bir sö- zünün çarpıtıldığını söylüyor. Yıldırım, Ata- türk'ün 30 Ağustos 1925'te Kastamonu'da halka yeni ve çağdaş devletin kuruluş ilkelerini anlatırken şöyie dediğini bildiriyor: "Efendiler ve ey millet! Iyi biliniz ki, Türkiye Cum- huriyeti, şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar mem- leketi olamaz. En doğru, en hakiki tarikat (yol), me- deniyet tarikatıdır (yoludur). Medeniyetin gerekleri- ni yerine getirmek, insan olmak için yeterlidir." Bildik bir söz... Ama küçük bir fark var. Mustafa Yıldırım anlatıyor: "Tahrifat, 'mensuplar' sözcüğünün yerine 'mec- zuplar' sözcüğü konarak yapıldı. Böylece mezne- be dayalı cemaatların, yayılmacı devletlerin maşa- sı olmaktan kaçınmayan etnik camialann, kuralları- nı kendilerine göre koyup işlettikleri hangi yapılan- Mensuplar maysa ona ait olduğunu varsaydıkiarı insanları, Tür- kiye Cumhuriyeti yurttaşlığının da önünde gelen kimlikleriyle kurtarmış oldular." Atatürk'ün konuşmasında öne çıkan mensupluk konusu, meczupluk sözcüğü ile nörolojik bir vaka olarak uçuk-kaçıklık sorununa dönüştürüldü. Yurttaş olmaktan övünç duymak yerine, iyi mez- hebe, iyi tarikata mensup olmaktan söz edebilme- nin ortamı yaratıldı. Sonra "meczupluk" anlamsız bir şekilde havada kaldı vetümcenin içinden atıldı. Ne mensupluk kal- dı, ne meczupluk... Yıldırım, Atatürk'ün aynı konuşmasında mensup- luk konusunun altını özellikle çizdiğini söylüyor. Ata- türk konuşuyor: "Özellikle bu gibi cahiller, bazı yerlerde halkın tem- silcileriymiş gibi onların önüne düşüyorlar. HaJkla doğ- rudan doğruya ilişkiye geçilmesine adeta bir engel oluşturmak sevdasında bulunuyorlar. Bu gibilere sormak istiyorum. Bu görev ve yetki- yi kimden, nereden almışlardır? Bilindiğine göre, milletin temsilcileri, seçtikleri me- buslar ve onlardan oluşan TürkJye Büyük Millet Mec- lisi ve Meclis'in güvenini kazanmış Cumhuriyet Hü- kümeti'dir. Bir de mahalli olarak seçilmiş belediye reisleri ve heyetleri vardır. Millete hatırlatmak isterim ki, bu laubaliliğe izin ver- mek asla uygun değildir." Türk Tarih Kurumu kapatıldığı için mensupluk ko- nusundaki tahrifatla ilgili aynntıları öğrenecek ma- kam kalmadı... Kenan Evren'in kurduğu kurum ise kendinden menkul... Kaldı ki, "mensuplar"ın hükümetten belediyelere kadar sızdığı da herkesin bildiği bir gerçek! SESSÎZ SEDASIZ (!) NURİKURTCEBE Baba, çocuğunun ödevinden şikâyetçi Bir ilköğretim okulu öğrencisi evde defterini açmış ödev yapıyor. Babası ödeve bakıyor... Çocuk, "Biz Atatürk'ü çokseveriz" cümlesini yazmaya çalışıyor. Baba, okulun müdürüne telefon edi- yor: - Ne biçim Ödev bu? Biz, sizin Ata- türk'ünüzü sevmeye mecbur muyuz! Müdür: - Şikâyetiniz varsa Milli Eğitim Ba- kanlığı'na bildirin, değiştirsinler bu cümleyi... Babanın, Milli Eğitim Bakanlığı'na te- lefon edip etmediği bilinmiyor ama devletin bir üniversitenin j tıp fakültesinde doktorluk ve aynı zamanda üniversitede rek- tör yardımcılığı yaptığı ve dahi Bediüzzaman Said-i Nursi adıyla anılan Kürt Sait'in tarikatından oldu- ğu biliniyor! Levenfteki camiden ne yayını yapılıyor? 23 Kasım'daAnkara'da2. Din Şûrası toplanıyormuş. Diyanet Işleri Başkanı Mehmet Nuri Yılmaz'dan rica etsek, toplantı- dan önce Istanbul'a teşrif etseler ve Levent'ten Etiler'e giderken Petrol Si- tesi'ndeki camiye bir uğrasalar. Çevre sakinlerinin anlattığına göre, hastaları-bebekleri yataklarından fır- latacak denli hoparlörün sesini aça- rak ezana benzer bir şeyler okuyan müezzinin maksadının ne olduğunu ve de cuma günleri sabahtan akşama kadar çevreye yapılan Arapça benze- ri yayının ne anlama geldiğini acaba bir tebliğ konusu yapabilirler mi? 6 müdüre ödül verildi Okullarda deprem eğitimi fstanbul Haber Servisi - ts- tanbul 11 Milli Eğitim Müdürlüğü, geçen öğretim yılında öğrencile- rini doğal afetlere karşı bilgilen- dı'ren 6 okul müdürüne ödül ver- di. Istanbul ll Milli Eğitim Müdü- rü Ömer Balıbey, dün müdürlük binasuıda düzenlenen törende yap- tığı konuşmada, depremin Türki- ye'de çok hassas, ancak bir o ka- dar da ihmal edilmiş bir konu ol- duğunu söyledi. Balıbey. Istan- bul'daki öğrencilerin doğal afet öncesi. sırası ve sonrasında neler yapılacağını öğrenmeleri gerekti- ğini kaydetti. Istanbul'dabulunan 540 okuldan sadece 6"sında dep- rem konusunda iyi eğitim verildi- ğini vurgulayan Balıbey. bu sayı- nın yükseltilmesi gerektiğini söy- ledi. Kandilli Rasathanesi Deprem Araştırmalan Enstitüsü Müdürü Ahmet Işıkara da depremin za- rarlannın azaltılmasının eğitim- den geçtiğinin altını çizdi. Işıka- ra, "Biz, 1 çocuk 3 kişi mantığıy- la yola çıktık. Okulda deprem ko- nusunda bilgilenen öğrenci. evi- ne gittiğinde anne ve babasina da öğrendiklerini aktarıyor. Bu eğitim tüm Türkiye'de ya> gınlaş- malı" diye konuştu. Deprem ko- nusunda tüm kamu binalannın en- vanterinın çıkanlmasma başlan- dığını belirten Işıkara, önümüz- deki günlerde bu araştırmanın so- nuçlannı açıklayacaklannı kay- detti. lstanbul 11 Milli Eğitim Müdü- rü Ömer Balıbey. deprem konu- sunda yaptığı çalışmalanndan do- layı Küçükçekmece Mustafa Ke- malpaşa llköğretim. Pendik Mil- li Eğitim Vakfı llköğretim Okulu. Pendik Orhan Sinan Hamzaoğlu îl- köğretim. Şişli Handan Ziya Öniş llköğretim, Ümraniye Mehmet- çik Lisesi ve Kadıköy İstek Se- miha Şakir Lisesi müdürlerine ödül verdı. ÇİZGİLİK KİMtL MASARACI HARBİ SEMtn w/V? \v xz POROY « HAWİ /.. y ever/. / BULUT BEBEK MRAYÇIFTÇI Millet Mektepleri uyanıyor ,e MÜ'nnü 75. yıl kutlamaları kapsamında düzenlediği, "Kadı- iöy'ün 28 Mahallesinde. 28 Millet Mektebi Açma Projesi" bir pa- ıeİle tanıtıldı. Panelin sonunda düzenlenen törenlerin ilkinde. Millet Mektepleri'nde görev alacak 18 ve onları eğitecek 10 öğ- •etmene sertifikaları veriJdi. İkinci törende ise geçen yıl Kadıköy îelediyesi Aile Danışma Merkezi'nce düzenelene okuma-yazma kurs- arını başarıyla tamamlavan 16 kursiyere belgeleri verildi. Oemiryolu idareleri başkanları toplandı Demiryolları yeniden gündemde fstanbul Haber Servisi - rCDD Genel Müdürü Hasan Mollaoğlu. demiryollannın za- nan zaman ihmal edildiğini, an- ;ak son yıllarda gerek çevresel caygılar, gerekse ekonomik etki- er \üzünden yeniden gündeme »elûiğini söyledi. Ekonomik Işbirliği Teşkila- ı'nın (EİT) 8. Bölgesel Planla- na Konseyi toplantısında 2 yıl- la bir yapılması kararlaştınlan ieniryolu İdareleri Başkanları L Tsplantısı başladı. TCDD'nin : enerbahçe Tesisleri'nde 3 gün .ûrecek olan toplantının açış ko- ıuşmasını yapan Mollaoğlu, iş- birliği içinde olan bölge ülkele- rinin sosyo-kültürel ve ekono- mik açılardan kalkınmasının ara- lanndakı ulaşım ağının gelişme- sine bağlı olduğunu belirtti. Demiryolu taşımacılığında Ba- tılı ülkelerle bölge ülkeleri ara- sındaki farklann giderilmesinin dünyanın içinde bulunduğu glo- balleşme süreci açısından önemi- nin büyük olduğuna dikkat çeken TCDD Genel Müdürü Mollaoğ- lu, modern ülkelerde hızla geli- şimi devam eden demiryolları sektörünün. bölge ülkelerinde aynı hızda gelişmeye devam ede- mediğini kaydetti. TARÎHTE BUGÜN MVMTAZARIKAN 4 Kasım SON OSMANLI HOKOMETL 1922'DE BUBüfJ.SON OSMANLI HÜKÛUETİ İSTİFA £T- T/. İSTAHgUL MKİ SADRA2AM TEVPİK PAŞA (SOLDA"), EKİM AftNIN SOUUMCA, İTİıAP P£VLSTl£KİHDEN GELEN BARIŞ KONPG&AHS1 ÖHEtÜSiNİ KASuL STM/fTİ. rİİKKİ- YEA&INA HAREKET e&£REK,BUNl>AH MUST7VA K£- MAL fHÇA'Yl VE ANKARA HÜIOİUETİUİ HABEMDA& ETMESİ BÜyÜK. ÖFKE YA&HTıto/Çn. TDPLAHAA1 7ÜRJÜYE BÜYÜK. MİLLBT AAECUSİ'N&£ AÇlfUAMALAR YAPAAI MUS7MGA Z&AAL, SAL7*- WTTN HİLAFB7TBN AYR/LMAS/M \/B PAOfÇAHU- 6(*J KALPfRdM^srftf ö/veeor. Ar/vr eo/v YACA- LAÇAN BU KAfZARLA, ISmUSUL HÜ/aJ**eT7 t>e / f - LEt/İHİ y/77İeCf/f OiMYORPU- TASAHIN TBMM'MDE ONAyLAMAAAStMOAAl ÛÇ 6ÜAJ SOH&A, SON OSMAH Ll HLHCÛMETİ İSTİF* EPYO&PU İLAN T.C. ARAÇ KADASTRO HÂKIMLİĞİ'NDEN EsasNo: 1992/10 KararNo: 1997/78 Davacı Araç Orman Işletme Müdürlüğü vekili Av. Yalçın Vz tarafmdan davalılar Satılmış Küçüksavcı ve arkadaşlan aleyhine Haliloba köy-ü 309 parsel hakkında açılan kadastro tespitine iti- raz davasının mahkememizde yapılan açık yargılaması sonunda; Davanın kısmen kabul kısmen reddine karar verilmiş ve ka- rar, davacı vekili tarafınıdan temyiz edilmiştir. Karar ve temyiz dilekçesi tüm aramalara rağmen davalılardan Araç Haliloba köyünden Mehmet kızı Fatma Ziyaretçi, Çamaltı köyü nüfusuna kayıtlı Abdullah Taşçı eşi Hasibe Taşçı. Abdul- lah oğlu Adil Taşçı. Osman oğlu Sami Taşçı, Recep oğlu Umut Devnm Taşçı. Recep kızı Demet Evrim Taşçı ve Abdullah kızı Behiye Taşçı'ya teblig edilememiş ve ilanen tebliğine karar ve- rilmiştir. Adı geçen şahıslann ilan tarihınden ıtıbaren 15 gün içe- risinde karara. 10 gün içerisınde temyiz dilekçesine karşı diye- ceklerini bildinneleri, aksi takdirde karann bu şahıslar açısından kesinleşeceği hususu ilanen tebliğ olunur. Basın: 51692 ILAN T.C. KAHRAMANMARAŞ SULH HUKUK MAHKEMESİ SATIŞ MEMURLLĞU'NDAN Dosya No: 998/3 Davacı Ilhan Özdemir ile davalılar Şaban Kuş. Ali Topal, Güngör Yıldız, Makbule Çıngılı ve Sabri Saka mirasçılan arala- nndaki izaleyi şüyuu davasının sonunda verilen karar gereğin- ce: Dava konusu K. Maraş merkez Serintepe Mahallesi 1941 ada 3 parsel numaralı 865 m2. büyüklügünde 2. 162.500.000 TL muhammen bedelli arsa, açık arttırma ile satılacaktır. 1. Satış 1.12.1998 günüsaat 09.00 ile 09.15 arasında K. Ma- raş Adliyesi Hukuk Mah. Yazı Işlen Müdürü odasında yapıla- caktır. Bu satışta talip çıkmaz veya muhammen değerin %75'ini bulmazsa 11.12.1998 Cuma günü aynı yerde ve aynı saatler ara- sında 2.nci satış yapılacaktır. Ihaleye gireceklerin kıymetin yüz- de 20'sinı teminat olarak yatırmalan gerekir. Şartname 26.10. 1998 tarihinden itibaren dairede açıktır. Bu ilan taraflara tebligat yerine de geçerlidir. Daha fazla bilgi almak isteyenlerin 998/3 sayılı dosyaya müracaatlan ilan olunur. 8.10.1998 Basın: 51675 PANO DENIZ KAVUKÇUOGLU 'Bekârar Amcam Faik Kavukçuoğlu, 1. Dünya Savaşı yıl- lannda Malta'ya sürgün gönderilmiş, sonuna doğru "Milli Mücadele"ye katılıp 4. Ordu Kumandanlığı yap- mış, daha sonra da Demokrat Parti'den Afyon Millet- vekili seçilmiş Ali Ihsan Sabis Paşa'nın lstanbul Maç- ka'da, Şakayık Şokağf ndaki konağının giriş katında babaannemlebirlikteotururdu. tki fakülte bitirmiş, üç dört yabancı dil bilen ilginç bir insandı. "Kuran Tefsi- n"nden "Yeni Ev Doktorv"na, "Rüya Tabirteri"nden "AyakkabıcılarDerneğiAlmanağı"r\a kadar çeşitli ko- nularda kitaplar "kaleme alır", bunlann telif ücretle- riyle geçinirdi. 1950'li yıllarda Ali ihsan Paşa'nın ağ- zından cilt cilt "Harb Hatıralan" yazıyor, karşılığında paşanın konağında kira ödemeden oturuyordu. Arada bir beni yanına alır gezdirirdi. llk matbaa ma- kinesini, onun birsüre "narn-/müstear"ileyazdığı Dün- ya gazetesını gezerken görmüştüm. Ne Falih Rıfkı'yı ne de Bedii Faik'i sever, ama yine de Dünya'da ya- zardı. Bütün gece dolaşır, ben uykusuzluktan perişan, sabaha karşı eve dönerdik. Evinin duvarları, yerler ki- taplarla doluydu. Dergilerini, kitaplarını karıştırmama hiç ses çıkartmaz, her soruma mutlaka yanıt verirdi. Nâzım Hikmet adıyla da ilk kez amcamın evinde raf- lardan birınden gelişi güzel çekip aldığım, yapraklan sararmış bir kitabın kapağında tanışmıştım. O, sırtın- da rengi atmış "robe de chambre"\, önünde kırmızı şarabı, parmaklarının arasında Kulüp sigarası, masa- sına oturmuş, yazı yazıyordu. Bir ara bana baktığın- da elimdeki kitabı görünce gülmüş, "Sana birşiiroku- yayım" demişti. Çok güzel şiir okurdu. Ben, "Peki" deyince, kalın camlı, siyah çerçeveli gözlüğünü takıp, okumaya başlamıştı. "Zekeriya zikrini bir sonsuz aha verdi, I Doğdu Isa, bikrini Meryem Allah'a verdi..." Dinlediğim şiirden hiçbir şey anlamamıştım. "2i- kir", "biklr" gibi sözcükleri ilk kez duyuyordum. Biraz saygıdan, daha çok da korkudan -çünkü çok ters bir adamdı-, bu uzun şiiri hiç ses çıkarmadan sonuna ka- dar dinlemiştim. Şiir sona erince ben, "Pek anlama- dım" deyince, yavaş yavaş anlatmaya başlamıştı. An- lattığı onca şey arasında nedense en çok "bikir" de- nilen "şey" ilgimi çekmişti. Anlattıklarından, bunun yalnızca kızlarda bulunan, dokununca hemen bozu- luveren, çok değerli bir "şey" olduğunu anlamıştım. Ben, "Nasılgörebilirim" diye sorunca, yüzü birden de- ğişmiş. Istersen bu bahsi burada kapatalım, ileride nasılolsa öğreneceksin" deyip, başka bir konuya geç- mişti. Ne var ki bu, merakımı daha da arttırmıştı. Teş- vikiye Camii'nin önünden bindiğim Taksim tramvayın- da, yol boyunca "Bu işin esasını nasıl öğrenebilirim" sorusuna, "pratik" bir yanıt arıyordum. Belki mahalledeki kızlar bana yardımcı olabilirler- di. Taksim'de tramvaydan inip biraz yürüdükten son- ra Sıraselviler'den Arslan Yatağı'na saptığımda "çö- züm"ü bulmuştum. Gül'e soracaktım. Gül, bizim So- muncularsokağındakievimizin karşısında, IspiroAm- ca'nın bakkalının üst katında oturuyordu. Benden bir iki yaş büyük, en fazla on iki yaşında, kara kuru bir kızdı. CihangirCaddesi'ndenfavukuçmaz'ın Kazan- cı Yokuşu'yla kesiştiği köşe başına inen merdivenli so- kağımızın geniş sahanlığında, biz oğlanlar misket, ga- zoz kapağı, "kovboyculuk" oynarken, o da kız arka- daşlarıyla ipatlar, "kukalısaklambaç"oynardı. Bir ke- resinde bizi, yanımızdaki iki katlı, boş duran ahşap evin üst katında kurşun boru "çalarken" yakalamıştı. "8e- niöpersenizkimseye söylemem" deyip, önce Varcrf'a, Birol'a, sonra Alman komşumuzun oğlu Horst'a, en sonra da bana dudaklarını uzatıp, öptürmüştü. Böy- le bir şey ilk kez, başımıza geliyordu. Hem şaşırmış, hem de çok heyecanlanmıştık. Aynen filmlerdeki gi- bıydi! Çaldığımız borulan, sokaktan geçen eskiciye ve- rip, karşılığında "leblebihelvası"alırken, yanımızagel- miş, helvamıza ortak olmuştu. Gözlerinin içi gülüyor- du. O gün, "Leblebi helvası ister misin" diye sordu- ğumda, yanıt vermeden oturduğu eşikten kalkmış, pe- şim sıra ahşap eve gelmişti. Her zaman yaptığımız gi- bi yine kurşun çalacağız sanıyor, "gerçek" niyetimi bil- miyordu. Kapıdangirergirmez, kolunututmuş, heye- canla amcamdan duyduklanmı anlatmaya başlamış- tım. Fakat beni dinlemiyordu. Aklı fikri kurşun boru- lardaydı. Baktım olmuyor, elimi eteğine doğru atmış, atar atmaz da suratıma tokadı yemiştim! Demek ki bu "bekâret meselesi"riı öğrenmek sandığım kadar ko- lay olmayacaktı. Aynı yıl Anadolu yakasına taşındık. Gül'ü bir daha görmedim. Aradan geçen, "neyin ne olduğunu" öğrendiğim yıllarda ne zaman gazeteler- de bekâret" nedeniyle işlenmiş bir cinayet haberi okusam, sinemalarda "Hâkim bey, uyandığımda her şey bitmişti" yollu "dramatik" bir "Yeşilçam filmi" \z- lesem, hep aklıma Gül'den yediğim o tokat geldi. Güldüm. Son günlerde ünlü kişilerarasında patlak ve- ren "bekâret tartışmalan"na ilişkin haberleri duyduk- ça yine Gül'ü anımsıyorum. Ona bir rastlasam, şim- di yerinde yeller esen o ahşap evdeki niyetimin o gün ne kadar masum olduğunu söyleyeceğim. Herhalde inanır bana! Hem niçin inanmasın? O yaşlarda hepi- miz masum değil miydik? Hepimiz sonradan bozul- madık mı? (Faks:0216-4188410) BULMACA SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5 6 7SOLDANSAĞA: 1/ Yağmurdan ya da güneşten korunmak için yapılan ve arka- sıbirduvarave- rilen çatı. II Is- . panyollar'ın se- vinç sözü... Bir gezegen. 3/ Çu- ha kumaşının sanldığı top... Birnota. 4/ Mil- li Edebiyat dö- 8 neminde "Ru- g bap" dergisi et- rafinda toplanan şairle- rin meydana getirdiğı topluluk. 5/ Osmanlı- lar'dagecebekçisi...Es- 2 ki dilde yüz, çehre. 6/ 3 Olumsuzluk belirten bir 4 önek... Bagışlama... "Sa- na ibret gerek ise ' Gel göresin bu - - -'leri" (Yu- nus Emre). 7/ Serbest 7 meslek adamlannı için- g de toplayan resmi bir- _ lik... Büyük ve süslü ça- dır. 8/ Uvey anne. 9/ Metin Toker tarafindan yayımla- nan haftalık haber dergisi... Bir mal ya da paranın emek verilmeden sağladığı gelir. YUKAR1DAN AŞAGIYA: 1/ Kadın ya da genç erkeklerde en ince ses. 2/ Muğla'nın bir ilçesi... lçine ok konulan torba ya da kılıf. 3/ "Halk içinde muteber bir yok devlet gibi / Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi" (Kanuni Sultan Süley- man)... Kars yakmlanndaki ünlü antik kent. 4/ Czüntülü düşünce durumu... Iskambilde bir kâğıt. 5/ Eski Türkler'de çocuklan koruyan tannça... Tavuğun istenilen yere yu- murtlamasını sağlamak için kullanılan beyaz taş. 6/ Okul, kışla gibi yerlerde hastalar için avnlmış bölüm... Ulusla- rarası alanda mal taşımacılığında kullanılan büyük kam- yon. 7/ Tıp dilinde "manyetik rezonans" işleminin kısa yazılışı... Zambiya'nın başkenti. 8/ En küçük sosyolojik birim... Pamuk, yün gibi şeyleri eğirmekte kullanılan araç. 9/ Obur... Bilgisiz, kültürsüz kimse.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear