29 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 3KASIM1998SALI 12 KULTUR SAHNEDEN AYŞEGÜL YÜKSEL Özgürliik savaşçısmın peşindeAnkara Devlet Tivatfosu'nun 1998- 99 dönemini başlatan on ilk tur oyunu arasında Kubilay Tuncer'in yazdığı "An- rico'nun Peşinde" de yer alıyor. Burak Sergen'ın sahnelediğı, çevre tasanmını Sertel Çetiner'in yaptığı, Meltem Kes- kin'in yorumladığı tek kişilik bir oyun. Cumhuriyet dönemi tiyatrosunun son otuz yıllık dönemini sanp sarmalayan öyle çok tek kişilik Türk oyunu var ki! Hem Batı'nın hem Doğu'nun 'sözlü' edebiyat geleneği içinde yer alan "öy- kü anlatma" olgusunun tiyatrodaki uzan- tısı olan tek kişilik oyunlan yazarlanmız da oyunculanrruz da seyircimiz de sev- di ve benimsedı. Batı'da ozanlann "dramatik nıono- log"lanyla başlayıp. "monodram" yaf- tasıyla 20. yüzyıla damgasını vuran tek kişilik oyunlar arasında August Strind- berg'in "GüçKT. Beckett'in "Krapp'ın Son Bandı" ve "Mutlu Günler". Euge- ne O'NeüTin "İmparator Jones" adh yapıtlan klasıkler arasında yer alıyor. Dario Fo-Franca-Rame'nın oyunlany- la son yirmi yıl içinde bir kez daha iv- me kazanan bu tür tiyatro durmadan çe- şitlenıyor. Özellikle de bizım kültürümüz- de... Türk tiyatrosu hem Batfdan hem de Doğu'dan beslendiği için bir yandan Meddah anlay ışını. bir yandan da oyun- cunun, seyircinin nabzını baştan sona tek başına avuçlan arasında tutarak, onu yoğunbirduyarlığınderinlıklenneçek- tıği Batılı dram anlayışını atbaşı götür- dü bugüne dek. Geçen yıl Istanbul Şe- hir Tiyatrolan'nda. uzun yıllar sonra bulunup ortaya çıkanlmış "flkörnek"ler- den birini izledik. Yüzyılın başında Ah- met Nuri Sekizinci tarafından yazılan "Müncv>«r'inHasbıhafi'< ni HikmetKör- mükçü yorumladı. Ancak. tek kişilik oyunlann ivme kazanması "şiir"le baş- ladı. GencoErkal 1970'te tek kişilik bir şiır dınletisı olarak başlattığı "Kerem Gi- bi"yle "ozan Nâznn"ı sahneye çıkardı ve "Merhaba"dan "İnsanlanm"a ula- şarak şiirle tiyatro arasında köprü kur- du. Erkal'ı. Ergin Orbey'in düzenledi- ği "Taranta Babu'ya Mektuplar" ve "Jacond Ue Sijau" ıle Zeliha Berksoy, Vasrf Öngören'ın uyarlayıp MeralTay- gun'un sunduğu "1941-42 Memleketim- den İnsan Manzaralan". Müşfık Ken- ter'in tek başına sunduğu "Kuva\i Mil- liye" izledı. " Müşfik Kentet'in 1980'lerin başın- da. Murathan Mtfflgan'ın Orlnri ^Sfe- li'den sahneve uyarladığı "Bir Garip Orhan Veli" ile başladığı tek kişilik "şi- ir" yorumlan ise Talat Halman'ın Sha- kespeare'den derledığı "KrallarveSoy- tanlar"dan geçerek, önce Nâzım'a son- ra da bir destan niteliği taşıdığını düşün- düğüm "İNutuk"a uzandı. Bu arada KerimAfşar'ın. epeyce son- ubilay Tuncer, "Anrico'nun \ Peşinde" adh tek kişilik bir kadın oyununa imza atarken bir yandan da son on yıl içinde tiyatromuzda ivme kazanan, baskı yönetimleriyle, adalet mekanizmasıyla, işkenceyle, tutukluluk koşullanyla hesaplaşma olgusuna katkıda bulunuyor. Geçmiş, bugün ve gelecek. gerçekle düşün iç içe girdiği bu "çıkış"ı olmayan hücrede yaşanıyor. Gencecik bir kız. Yakalanmış, sorgulanmış, hücreye ahnmış. Yeniden sorgulanacak, yeniden hücreye konacak. Orada olduğundan annesinin haberi yok. Olacak mı? Göndermeler evrensel. ama biz Manisah çocuklanmızı, Cumartesi Anneleri'ni düşünüyoruz... ra da Savaş Dinçel'in yorumlan ve dii- zenlemeleriyle Sait Faikçıktı sahneye. En sonra da Sönmez Atasoy'un uyarla- dığı "Kendi Gökkubbemiz"le Yahya Kemal. Haldun Taner ve Aziz Nesin 1980'de Genco Erkal'ın "Her Gün Ye- niBaştan" düzenlemesiyleNâzım'ınya- nında sahneye çıkmıştı. Erkal, "Birta- kun Azizlikler" başlığıyla son yıllarda yaptığı düzenlemeyi kitaplaştırdı, za- man zaman da sergilemeyi sürdürüyor. Genco Erkal'ın Julide Kurai'ın sundu- ğu "tçimdeki Çığhk" ve Zeliha Berk- soy'un sunduğu "Yosma" düzenlemele- rine Yeşim Bozoğlu'nun geçen yıl sun- duğu e "Kadın" gösterisi de eklendi. Meddah geleneği ise 1960'lardan bu yana bizimleydi. Önce Haldun Taner ve TurgutÖzakman'ın oyunlanndaki An- latjeisotos ErdoğanAkduman'ın. Meh- rri#%«Brtn gosterilenyle süren, Erol Toy'un "Düş ve Gerçek" oyunuyla Er- kan Yücel'ın kazandığı başannın taçlan- dırdığı bu gelenek, Genco Erkal'ın tek kişilik gösterilerinin de bicemine yan- sırken, "Ferhangi Şeyler"le çağdaş Tür- kiye'ye yerleşti. Yine Ferhan Şensoy'un yazrp sunduğu "Felek Bir Gün Salak- ken", Meddahın ıyice "eklektikleştiril- miş" bir başka uzantısı. Buradaduralım, "stand-up" güldürüsü yapan (yapmış olan) Rüstem Bafum, Cem Özer, Cem Yılmaz. Beyaz gibi kardeşlerimizin ça- lışmalannı, "tek kişilik oyun" türûnün çeşıtlemeleri içıne katmayalım. Gelelim bu türde Batı'daki örneklere yakjn düşen bıçemde yazılmış özgün yapıtlara... INezihe Meriç'ın "Sular Ay- dınlanıyordu"su. Olcay Poyraz'ın 1969'dakı yorumundan bu yana tiyatro- muzun klasik oyun dağan içinde yer al- dı. GünerSümer'm "Hüzzam"ı ise Ma- ral Üner'in olağanüstü yorumuyla yıl- larca sergilendı. Aziz Nesin'in "Çi- çu"suna Müşfik Kenter'le başlayarak bir dolu aktörümüz emek verdi. 1980'ler- de Ataol Behramoğlu, Işıl Özgentürk; Macit Koper, Deniz Türkali'nin yorum- ladığı müzıkjı tek kişilik kadın oyunla- nyazdılar. 1990'lardaBehramoğiu'nun "Mutfu CM Nâzun", NeâheAraz'ın "Kur- tuluşSavaşı Kadınlan" oyunlannı Dilek Türker yorumladı. 1980'leri taçlandıran oyunlar ise Gttn- görDümen'in "Ben Anadohı~su ile Din- çerSümer'ın "Mavivdi Bisikletim"ıdır. Yıldız Kenter, Türkçe ve İngilizce ola- rak yorumladığı "BenAnadolu" ile yur- tiçinde ve yurtdışında nice başanlara ımza atarken, Dinçer Sümer'in yazdığı. yönettiği ve oynadığı "Maviydi Bisikle- tim" yıllar boyunca sürdürüldü ve her kuşaktan Türk seyircisini sahneye bağ- ladı. Oyoın iki yıl önce de Istanbul'da Er- dal Özyağcılar tarafından sunuldu. Fer- han Şensoy'un birkaç yıl önce yazdığı "Şu Gogol Delisi"ni Derya Bavkal sun- muştu. Metin Balay'ın "Inadina Yaşa- mak" oyunu da Altan ErkeklTnin başa- nlı yorumuyla tüm Anadolu'yu dolaş- tı. Onca emek bir kez daha belgelensin diye yazdım bütün bunlan. Yine de at- ladığım bir dolu sahne olayı ve oyun kalmıştır. Aflfola! 9O'lı yıllarda tek ki- şilik gösteriler. tek kişilik oyun metın- leri yazımı sürüyor. Hangisi 2000'li yıl- lara kalacak, şimdiden bilemeyiz. "An- rico'nun Peşinde" işte bu taptaze oyun- lardanbirı... Kubilay Tuncer. tek kişilik bir kadın oyununa imza atarken. bir yandan da son on yıl içinde tiyatromuzda ivme ka- zanan. baskı yönetimleriyle, adalet me- kanizmasıyla, işkenceyle, tutukluluk ko- şullanyla hesaplaşma olgusuna katkıda bulunuyor. Karanlık bir hücrede geçiyor oyun. Sanatçı Meltem Keskin hücreye salon- dan, seyircilerin yanından geçerek giri- yor. Hücrenin "çıkış"ı yok. Oyuncu en sonunda da seyircilerin arasına inerek terkedecek sahneyi. Geçmiş, bugün ve gelecek, gerçekle düşün iç içe girdiği bu "çıkış"ı olmayan hücrede yaşanıyor. Gencecik bir kız. Yakalanmış, sorgulanmış, hücreye ahn- mış. Yeniden sorgulanacak, yeniden hüc- reye konacak. Orada olduğundan anne- sinin haberi yok. Olacak mı? Gönder- meler evrensel, ama biz Manisah ço- cuklanmızı, Cumartesi Anneleri'ni dü- şünüyoruz... Geçmişi bıze yaşatmak için kapkara hücre duvarlanna tebeşirle çocuksu re- simler çiziyor genç kız. Uzun yıllar ön- ce bir gece kapıyı kırarcasına evlerine giren pis pabuçlu adamlar. Havada uçu- şankitaplar. (12Mart'ı, 12Eylül'üanın> samamak olası mı!) Götürülen, sonra tek kurşunla yitirilen baba. Kızını ala- bıldiğıne koruyarak büyüten, şah omuz- lannda, uzun siyah saçlı anne. Ve An- rico... BirGüney Amerikaülkesinin fa- şist diktatörlerce yönetilen bir ülkesin- deyiz. Anrico gibi özgürlük savaşçıla- nnın henüz 18 yaşındayken asıldığı... Bir yanda çoculduk ve ilk genç kız- lık anılannı süsleyen özgürlük savaşçı- sı Anrice Hose Mervases'in yana eğik beresinin altındaki sakalsız yüzünü ışı- ğa boğan vurucu bakışlan, bir yanda çocuklukta yaşanan acılar, bir yanda da uçsuz bucaksız "şimdi". Günlerin, ge- celerin, saatlerin birbirine kanştıği bir karabasan ortamında, yalnızlıgı. açlığı, soğuğu ve korkuyu, en çok da umut- suzluğu aşmak için konuşarak, konuş- makta zorlanarak, anımsayarak, düş oyunlan yaşayarak göğüslemeye çalışan bir genç kız. Gönderme evTensel, ama biz, bizim çocuklanmızı, bizim ülke- mizi, bizim toplumca yaşadıklanmızı düşünüyoruz. Içimiz titreyerek... Genç kız "hesaplaşma" yapamayacak denli genç. Hesaplaşmayı biz yapıyoruz. Özenli bir çalışma var lcarşımızda. Burak Sergen'in sahne düzeni, bir ya- vaşlayan bir hızlanan, "söz"ü sık sık ke- sen bir tartım üstüne kurulmuş. Mel- tem Keskin. soluklu, duyarlı, sahneye baştan sona egemen olduğu bir yorum- la bir saat -aralıksız- süren oyunu kapıp götürüyor. ... Izleyici olarafe tek rajjatsjz. ol^ugum '3zelliği, belirii bfrâraâan sonra yeniden konuşmaya başlarken, ilk cümleyi ucu açık bir tonlamada bırakması. Bu tür bir tonlamanın metin için neden gerek- li olduğunu anlayamadım. Yinelenme- si ise sanatçının sahne söyleminde tek- düzeliğe neden oluyor. "Anrico'nun Peşinde" bir oda tiyatro- su oyunu. Yennde ızleyin. Kültür Politikalan Sempozyumu "siyasi baskılardan korunmanın" hedeflerini belirledi "Cumhuriyet'in temeline" sivfl giivence OKTAY EKÎNCt Taksim'deki TheMarmara Oteli'nintoplantı sa- lonunda kürsünün salondaki duvarını, büyükbir Ata- türk resmi süslüyor. Altındaki yazı ise hem top- lantının, hem de böylesı bir tartışma için "Cum- huriyet'in 75. yıhnın" seçilmiş olmasının "temel ge- rekçesini" oluşturan ünlü deyişini salona yansıtı- yor: "TüridyeCurnhurrvcti'nintenıelikiytürdür..." Atatürk'ün bu vurgulamasıyla Marmara Ote- li'nin adının başına yazılan "the" takısı ne kadar uyumsuzsa. üç gün süren Kültür Politikalan Sem- pozyumu'nda sunulan bildiriler ve tartışmalarda- ki değerlendirmeler ise bir o kadar uyumluydu. Çünkü Cumhuriyet'in temeli gerçekten "Türki- yekiütürü"ydü. Ne var ki özellikle 1950'lerden son- ra Cumhuriyet ilkelennden ödün verilmeye başlan- masıyla birlikte bu zengin kültür birikiminin çağ- daş kültürle olan kucaklaşması da tersine dönerek zayıflamaya başlamıştı. Yeniden o devrimci yıllann kazanımlanna değer veren özgür ve bağımsız bir ulusal kalkınma poli- tikasına kavoışabilmenin önkoşulu olarak da yine "kültürü temd alan" bir derienip top>arlanmaya, açık- çası yeni bir "aydınlanma atdınuna" gereksinme vardı... UNESCO'dan ulıısala... Değişık görüşlerden 15 aydınımızm Istanbul Kültür ve Sanat Vakfi'nın desteğiyle 26-28 Ekim ' 1998 günlerinde düzenledikleri sempozyıım. UNES- CO'nun aynı adı taşıyan Stockholm Dünya Kon- feransı'ndaki (30 Mart - 2 Nisan 1998) sonuçlann değerlendırildiği oturumlarla başladı. Kültür Girişimi 'nden Hıfeı Topuz'un verdiği bil- gıye göre 180 ülkenin temsil edildiği Stockholm buluşmasına Türkiye de "20 kişilik" bir heyetle gıtmişti. Ne var ki aralarında Kültür Bakanı İstemihan Ta- lav - , Kültür Müsteşan Tekin Arbas, Büyükelçi Pu- latTacer gibi isimlerde olmasına rağmen, bu zen- gın ve "yetkili" katılım daha sonra ülke kamuoyu- na hemen hiçbir değerlendirme yapmamıştı. Böy- lesine önemli biruluslararası tartışmanın sonuçla- nnı "Türldye'nin kültür sorunlanyla ilişkilendir- me" sorumluluğunu da yine bir "shil" hareket ola- rak Kültür Girişimi üstlenmişti. Nitekim, aynı sorumluluğun diğerbir "gönüllü- M" olarak lstanbul Kültür ve Sanat Vakfi'nı bu kente ve ülkeye kazandıranlardan Şaldr Eczacıba- şı da sempozyumdaki konuşmasını son yıllarda sıkça yinelediği şu görüşü üzennde yoğunlaştın- \ordu: "Artık umudumuzu siyasetçilere ve hükümetle- re değiL kendimize, sivil toplum örgütierine, kül- tir inisiv-atiflerinc bağlamalıyız..." • Kültür Girişimi'nce 26-28 Ekim 1998 günlerinde İstanbul'da düzenlenen Kültür Politikalan Sempozyumu'nda hemen tüm katıhmcılar ve tartışmacılar siyasetin kültüre değil, kültürün siyasete egemen olması gerektiği üzerinde görüş birliği içindeydiler. Sempozyumun hemen hemen diğer tüm bildirileri de hükümetler düzeyindeki kültür politikalannın "kültürsüzlüğü" körükleyen ve kültürel alandaki yozlaşma ve yok oluşu sanki bilinçli bir tavırla "hedefleyen" davranışlardan oluştuğunu belgeledi. KütTURPOLİflKALARI SEMPOZYUMU S7M*POS«ONCULTURALPOUCIES SempoA umdasunulan 20'yi askın bildiri kültürel alandaki durumumuzu" orta\a serdL (1C\DER TUĞLA) UNESCO'nun Stockholm Konferansı'nda kabul edilen ve kültürel alanda dolaylı ya da dolaysız hemen herkesin okuması ve değerlendirmesi ge- reken uluslararası ilkeleri ve eylem planını, Hıfzı Topuz'un bir tür "el kitabı" olarak hazırladığı "Dünyada ve Türkiye'de Kültür Politikalan" adh çalışmasında inceleyebilirsiniz (Adam Yayınlan). Kısaca değinmek gerekirse, "Kültürün Gücü" başlığını taşıyan 1998 tarihli bu evrensel mutaba- kat belgesinde başlıca "5 hedef" belirleniyor. Bunlar ise; kültür politikalarının kalkınma stra- tejılerinde kilit bir konumda yer alması; yaratıcı- hğuı ve kültürel yaşama katılımın geliştirilmesi: kül- türel varlıklann korunması ve yaşatılması; bilgi toplumunda kültür ve dil çeşitliliğinin geliştirilme- si ve kültürel gelişim için daha çok kaynak aynl- ması... şeklinde özetleniyor. The Marmara daki sempozyumda sunulan 20'yi aşkın bildiri ise -birçoğu belki de habersiz olarak- işte bu uluslararası hedefleraçısından değişık kül- türel alanlardaki "durumumuzu" ortaya serdi. Örneğin, yine Kültür Ginşımı'nden Prof. Dr. Emre Kongar'ın sunduğu "Kültür Politikalannın Kalkınma ve Gelişme Stratejisi'ndeki Yeri" başlık- h bildiride, UNESCO'nun "daha çok kaynak" di- leğine karşılık bizdeki son 6 yılın özeti şöyle vur- gulanıyordu: "Hükümetlerin kültür işlerineverdik- leri önemin göstergesi bütçede ayırdıklan orandır. Kültür Bakanhğı'nın genel bütçe içindeki payı 1992'de zaten binde 7 iken, 1998'de binde 3'e ka- dar düştü. Üstetik,Türkiye gibi kültür zenginügi dün- yadaki en ileri olan bir ülkede..." Umut demokratik girişimlerde.^ Benzer şekilde sempozyumun hemen diğer tüm bildirileri de hükümetler düzeyindeki kültür poli- tikalannın "kültürsüzlüğü" körükleyen ve kültü- rel alandaki yozlaşma ve yok oluşu sanki bilinçli bir tavırla "hedefleyen" davranışlardan oluştuğu- nu belgeledi. Sadece "göçle" kentleşen ve yağmacı politika- lann da katkısıyla hem kendi yöresel kültürüne, hem de göçle geldiği kentin değerlerine duyarsızlaşan ve hatta yabancılaşan geniş kitlelerin "toplu kişi- lik yıpranması" da bu genel siyasal davranışa ek- lenince, yaşanan sürecin "demokrasiveyurttaşhk bilincini de hızla erittiği" yine çoğu bıldirinm "or- tak kaygısını" oluşturdu... Orneğin Prof. Dr. MetinSözen. arkeolojik StT'le- rin ve kültürel-doğal değerlerin korunması sorun- lannın ele alındığı oturumu yönetirken, çözümün "siyasi otorite dışındaki sivil demokratik girişimk- rin güçlendirUmesinde olduğunu" şu gerekçeye bağlıyordu: "Çünkükühürünşuveyabuçıkaraya da siyasi ve ekonomik özel beklentilere hizmet et- mesi,daha baştan gözden çıkanlması demektir. Bu nedenle çağdaş kültürün ve gelişmesinin güvence- si, özerk, Özgür, katılımcı, yaratıcı sivil sureçler- dir™" Yeniden'aydınlanma' için Kültür Girişimi, sempozyumdaki tartışmalann ağırlık noktalannı bir "sonuç bildirgesi" şeklinde derleyerek yakında yayımlayacak. Bu bildirgede ne- lerin yer alacağı ise 3 gün boyunca tutulan notla- nn ışığında "ilk taslak" olarak Hıfzı Topuz'un ve Emre Kongar'ın çabalanyla kapanış oturumunda dile getirijdi. Dilden müziğe, din ve inançlardan mimarlık ve edebiyata kadar kültür yelpazesindeki tüm bileşen- lerin Cumhuriyet'in 75. yıhndaki öncelikli dileği şöyle özetlenebilirdi: "Kültürel yozlaşma, gerile- me ve yabancüaşma, temeli kültür olan Türkiye CumhuriyetTnin giderek varhğuu bile tehdit ede- cek kadar yaşamsal önemde bir sorundur. Tüm ulusal güçler, kültürel zenginliğimizi, mirasunızı ve potansiyelimizi Cumhuriyetilkelerini \adsiyan po- litikalara ve globalleşmenin uluslararası tanribatı- na karşı korumak ve aydınlanma devTİmimn ka- zanınüamia da yeniden buhışturmak için 75. yılcoş- kusunu tarihsel bir dayanışma sürecine dönüştür- me durumundaduiar»" YAZI ODASI SELİM İLERİ Yıldızbilim Bir Bilim mi? Geçen gün bir arkadaşıma rastladım, epeydir karşılaşmamış, görüşmemiştik. Değerli çalışma- lara imza atmış bir arkadaş. Çok heyecanlıydı, handiyse uçuşuyordu; âşık olmuş. Sevdiği kişinin fılanca burçtan olduğunu söyledi. Düşündüm: Astrolojiye, yıldızbilime sahiden inanıyor muydu? Bir astroloji kitabı şöyle başlıyor: "Astroloji5000yıldan beriüzerinde çalışılmak- ta olan birbilimdir. Antik kaynaklar Mezopotam- ya'da başladığını, Yunanistan'da geliştiğini an- latır. Yüzyıllar boyunca astrolojinin din, bilim ve felsefe üzerinde derin etkileri olmuştur. Tarih ast- roloji ve sayıbilim geleneklerinden faydalanmış- tır. Bu konuların elle tutulamaması inançsızlann da ortaya çıkmasına neden olmuştur. Ama za- man astrolojinin kesinliğini ve doğnıluğunu is- patlamıştır." Yıldızbilime inanmam, O inançsızlardan biriyim herhalde. Ama yıldızbilimin şiirselliğine inanınm. Bir hoşlanışta, bir sevgi, aşk başlangıcında, duygular gizlenerek sorulur "Hangiburçtansınız?" Böyle bir soru sorduğumu hiç hatırlamıyorum. Sorarsanız, doğumgününü öğrenmeye kadar gi- der iş. Doğumgünlerinden nefret ederim. "Hangi burçtansınız?" Yalnız o çekıngenlik, o ilk ipucu ele veriş gönlüme dokunur. Zodyak'ın güneş ayları artık devreye girecek, aşka bir alın- yazısı biçecektir. Zaman astrolojinin kesinliğini, doğruluğunu ta- nıtlamış. Ne zaman olmuş bu? Ben Boğa'yım. Zodyak'ın ikinci güneş burcun- dan. Boğa'ları yönlendiren aşk ve güzellik geze- geni Venüs'müş. Aşka ve güzelliğe zaafım oldu- ğunu saklamayacağım. Boğa'largerektiğinde ağırbaşlı, daha da gerek- tiğinde 'diplomatça' davranırtarmış. Yalan değil. Tam kavga çıkacakken palas pandıras ağız de-- ğiştiririm. Basit, küçük şeyierie mutlu olurmuşuz. Sanmam. Dilimde hep Ahmet Muhip Dıranas'ın kalp ağ- nsı dizeleri: "Denizleryolculuğa çağınr durur da beni I Gitmem düşünerek geri döneceğim gü- nü. I Ben büyük rüzgârlan severim; büyük olsun / Aşkım da, özlemim de hepsi, her şey ve mah- zun." Efendim, anahtar sözcüklerimiz 'güvenilir', 'cö- mert', 'yöntemli've 'güleryüzlü'ymüş. Sağımso- lum belli olmaz, kimse bana güvenmesin. Cömert değil handiyse pintiyimdir. Yöntemlilikyanımdan geçmemış. Güleryüzlülüğümü bir de sabahlan gö- rün siz... Boğa'nın olumsuz yanları: Çok sinirliymişiz; doğru mu, bazan karşımda- kiler iyice azıttığında. Sabit zevklere ve ftkiriere sahipmişiz. Galiba ola- bilir, öyle-öyle. Sahipleniçi vekıskanç olabilirmişiz. Birzaman- lar, belki. Gerçek ya da hayal, her türlü sadakatsizlikte kolayca kırılırmıştz. Yanıtlayamayacağım; sada- katsizliğe kırılsam bile, geri dönüş ve bir damla gözyaşı her şeyi silip süpüriir. Tutucuymuşuz: Hiç değilim. Benmerkezciymi- şiz: Benmerkezciyim. Uyumsuzmuşuz: Uyum- suzluğumla bu bayağılık ortamında ancak iftihar edebilirim. Dikbaşlıymışız: Tatlı söz yılanı bile de- liğinden çıkanr. Boğa'ya beş dakika önce çok siniriisiniz diyen kaynaklar, "Sizi Tanımaya Başladık" sütununda bu kez şöyle diyorlar: "Zor. sinirlenen bir insan- sınız, ancak bir tahrikte kudurmuş bir boğa gibi hareket ediyorsunuz." Çelişki söz konusu mu? Ya da şöyle yorumlamalr. Zor sinirleniyoruz, si- niriendiğimizde küplere biniyoruz. Evet-evet! llgi alanlarımız: "Kendinize çekici bir evyaratmaktan ve sahip olduklannızla övünmekten hoşlanıyorsunz." Çe- kici ev beş günde darmadağınık olup çıkar; eş- yayla, dekorasyonla övünmek görgüsüzlüğünden çok şükür uzağım. "Güzellikle uyumu anlama ve takdiredebilme yeteneğine sahipsiniz." Teşekkür ederim. "Arzulannız ve ihtirasınız sizi çok etkiliyor." Et- kiliyor mu? Yoksa inanıyor muyum astrolojiye? Inanmadığımı kesenkes biliyorum da, işte vaz- geçemem yıldızbilim sayfalarını okumaktan. Yıl- dız fallannı okurum. Üstelik yıllar öncesinin yıldız fallarını da okurum; demek 1961 'in o haftası ba- şıma şunlar şunlar gelecekmiş. Miş geçip gitmiş ama ben miş'te bir gelecek zaman umarım... Takvimde lz Bırakan: "Oanda düşündüm senihrmış olduğumu." Ne- cati Tosuner, Güneş Giderken, Yapı Kredi Ya- yınlan, 1998. The Marmara'dan 'Atatürk Fotografları Sepgisi' • Kültür Servisi - lstanbul The Marmara Oteli, Cumhuriyetin 75. yılını Mustafa Kemal Atatürk'ün fotograflanndan oluşan bir sergiyle kutluyor. Otele ait özel bir koleksiyondan derlenen fotoğraflar, Atatürk'ün Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet yıllanndaki görüntülerini yansıtıyor. 'Atatürk Fotoğraflan Sergisi' 11 Kasım'a dek günün her saatinde gezilebilir. BASSOdan MU Biret konseni • Kültür Servisi - Bilkent Senfoni Orkestrası, 1998-99 konser sezonunda 75. yıl coşkusunu sanat boyutunda yaşatmaya devam ediyor. Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatlan Fakültesi tarafından düzenlenen etkinliklerin bugün ve yannki konuğu Idil Biret olacak. 'Biret- Beethoven' başlığında sunulacak konserlerde Biret'in 'dostluk ve kardeşlik' duygulanna adadığı Dokuzuncu Senfoni'siyle sanatının doruğuna erişen Beethoven'm tüm piyano konçertolan ile Korolu Fantezisi yorumlanacak. Konserler sırasında yapılacak canlı kayıtlan, ilerleyen günlerde CD yapımma dönüştürülerek kalıcı etkinlikler olarak Cumhuriyetimizin 75. yılına adanacak. Konserler Bilkent Konser Salonu'nda gerçekleştirilecek. Konser biletleri Beymen, Çarşı Mağazası, Tempo Turizm, Dost, Dünya ve Bağdaş Kitabevleri ile Fakülte gişesinden temin edılebilecek.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear