23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
29 KASIM 1998 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 17 Çakır ya da Ozdemir'e Sorumuz İstanbul Valisi Erol Çakır'a ya da istanbul Emniyet Müdürü Hasan Ozdemir'e: Ordu Valisi eski polis müdürü Kemal Yazıcıoğlu'nun son eşi Hülya Yazıcıoğlu'nun istanbul'da yakın korumasını yapan polis memuru Çetin Dağbaşı'nın eşi adına Bağcılar Hürriyet Mahallesi Menderes Caddesi No:43 Bağcılar adresinde "Dağbaşı Kuyumculuk" dükkânı açılması ile istanbul'da verilen 100 kadar silah ruhsatında Kemal Yazıcıoğlu'nun adının referans gösterilmesi arasında bir bağlantı kurulabilir mi ve ruhsatlar için 2 bin dolar komisyon alındığı iddiası araştırmaya değer mi? Elektronik posta: som@posta.cumhuriyetcotn.tr TeJ: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97 - Pinochet'nin durumu diktatörlerin uykusunu kaçırmış... "Marmaris'te ışıklar sabaha kadar vanıvor mu!" eclis'teki gensoru oylamasında önce enf- lasyonu düşürmekten sorumlu Devlet Ba- kanı Güneş Taner çantasını toplayıp git- ti, hemen ardından Başbakan Mesut Yıl- maz kabinede kalanlarla birlikte topluca gitti. Tür- kiye'de ilk kez bir başbakan yolsuzluk ve usulsüz- lük iddialan karşısında güvensizlik oyuna mazhar ol- du! 75. yılda 55. hükümeti bir ses kaseti götürdü. CHP Içel Milletvekili Fikri Sağlar'ın kamuoyuna açıkladığı kaset... Ülkücü mafya babası Alaattin Çakıcı ile işadamı Korkmaz Yiğit'in telefon görüş- melerinin kaydedildiği kaset... Bir ucu, Türbank'ın özelleştirilmesine dayanan kaset! Ve kasetin oyküsü kitap oldu... Fikri Sağlar ve ga- zeteci Emin Özgönül yazdı, Boyut Kitapları yayım- ladı. Kitabın üst başlığı "Bir Kamyon Bin Kaset", başlığı Kod Adı Susurluk", alt başlığı "Derin lliş- kiler", kapaktaki resimde "Susurluk" yazıyor. Seçmesi sizden... Biz, girişteki öyküyü seçtik: Bin Kaset "98 Eylül ayının sonlarına doğru Sağlar'ın Mec- lis'teki sekreterinin tuttuğu 'arayanlar' listesinde ıs- rarlı bir isim göze çarpıyordu: 'Müfettiş Hamdi Kaan Türkoğlu' Türkoğlu her defasında birkonu için aradığını be- lirtiyor, telefon bırakmıyor ve ertesi gün aynı saatte arayacağını söylüyordu. Sağlar, dördüncü nottan sonra müfettiş ile görüşmeye karar verdi. Ertesi gün aynı saatte Meclis'te Türkoğlu'nun telefonunu bek- lemeye başladı. Saat 16.30'u gösterirken Türkoğlu aradı. Telefon bağlandı. Müfettiş söze girdi: 'Sizi Susurluk konusundaki çalışmalarınızdan ta- nıyorum. Bu konuyla bağlantılı olarak mutlaka gö- rüşmek istiyorum. Telefonla aktaramıyorum. Bana güvenirseniz önemli bir belgeye ulaşmanıza yar- dımcı olacağım.' Sağlar, benzerı konuşmaları daha önce de dinle- mişti. Ancak, kuşku duymasına rağmen müfettişin sesini güven verici bulmuş, görüşme yeri olarak kendisince bilinen bir mekânı seçmişti. Ertesi gün saat 19.00'da Izmir Caddesi'nde bulunan Galata- saraylılar lokalinde buluşmak üzere randevu verdi. Türkoğlu, telefonu kapatırken 'Ben sizi simaen iyi tanıyorum' dedi. Ertesi gün saat 19.00'u gösterir- ken Sağlar, koruma polisleriyle birlikte Galatasa- raylılar lokaline geldi. Restorandaki masalar bom- boştu; Sağlar birine, iki koruma da masayı gören lo- biye oturdular. Az sonra kapıdan içeri kısa boylu, ha- fif göbekli, temiz giyimli, bıyıksız ve gözlüklü 50-55 yaşlarında bir kişi girdi, yeleğinin cebinden çıkarttı- ğı köstekli saatine bakarak doğruca Sağlar'ın otur- duğu masayayöneldi, 'İyi akşamlar, arayan bendim' diyerek söze başladı." Ve asıl öykü böylece başladı! Kazan Cumhurbaşkant Süleyman Demirel'in, bu yıl istanbul Yakacık Uğur Mumcu Mahallesi'nde törenle açjlışını yaptığı lisenin öğrencileri soğuktan titriyor. Çünkü, Demirel'e açılışı yaptınlan okula kalorifer kazanı konmamış. Kazan vardı da biz mi yaktırmadık! SESSİZ SEDASIZ (!) MJRİKURTÇEBE Kamu yönetiminde doktora tezi konusu Sinoplu emekli müzik öğretmeni Ali Kiraz, evinde otururken 22 Ekim'de Kültür Bakanlığı'na bağlı Milli Kütüp- haneler Müdürlüğü'ne şube müdürü olarak atanıyor ve hemen ardından, tayini Rize ll Halk Kütüphanesi Mü- dürlüğü'ne çıkıyor. Sanmayın ki, emekli müzik öğret- meni sürgüne gönderiliyor, bilakis terfi ediyor. Ali Kiraz, elinde 2 Kasım 1998 tarihli atama kararnamesi ile aynı gün Rize'ye geliyor ve 10 aydır vekâ- leten yürütülen kütüphane müdürlü- ğü koltuğuna asaleten oturuyor. Fakat o da ne? Daha koltuğa otu- ralı bir saat geçmeden fakstan tayin kararı çıkıyor ve Rize'nin çiçeği bur- nundaki ll Halk Kütüphanesi Müdü- rü Ali Kiraz, vekâleten Sinop ll Kültür Müdürlüğü'ne atanıyor. Yani, memleketine! Kiraz, eşi ve çocuklarıyla birlikte yeni görev yerine gideceği için harcı- rah, yolluk, maaş derken 467 milyon lira para alıyor. Ve gidiyor. Arna öykü bitmiyor... Sekiz gün sonra, Kültür Bakanlığı bu kez Sinop'taki müdür yardımcısı Şengül Sezgin'i asaleten müdüriüğe atıyor. Oldu mu size, Sinop'ta bir asil bir de vekil müdür! Tabii ki olmadı. Kültür Bakanlığı bunun da formü- lünü buluyor ve Sinop ll Kültür Mü- dürlüğü'ne asaleten atanan Şengül Sezgin'i, Artvin ll Kültür Müdürlüğü'ne vekâleten gönderiyor. Düsük Hükümetin DSP'Iİ Kültür Ba- kanı istemihan Talay, siyaset ve yö- netim bilimi yüksek lisansı yapmış bir yöneticidir. Altında imzası olan bu ata- malarla herhalde kamu yönetiminde doktora tezine konu olabilir! ÇED KÖŞESt OKTAY EKİNCİ 'Vaaz' ve sel sempozyumu Arkadaşımız Deniz Som'un 22 Kasım 1998 tarihli "Vaziyet" köşesinde okudum. "Miraç Kan- dili" nedeniyle Devrek'e giden ve Merkez Camisi'nde vaaz ve- 'en Zonguldak Müftüsü Habib Göriin, Devreklilere şöyle seslen- tıtj'jınty eemaat! Bölgenizde se] oMu. KJme sığuıdmız? Bilim neredeydi?.." DevJetin müftüsünün bılıme karşi bu "hınç" dolu sözlerine Devrekliler tepkı gösterip cami- yi terk etmış olsalarbile. aynı bi- lim dışı politikalarülke yönetimin- je kaldığı sürece, benzer vaazla- •a olanak sağlayacak felaketle- rin de Türkıye'yı "cezalandırma- ya" devam edeceğı anlaşılıyor... Çünkü hemen aynı günlerde biz de Bartın "daydık \e uzman- !ann yanı sıraçok sayıdayerel ve merkezi yönetim temsılcıleriyle Dİrlikte "sel felaketinin neden ve Çünkü. artık bu ülkeyi yöneten- ler ve sözüm ona "proje" üreten- ler. özellikle altyapı hızmetlerin- de bilim yerine siyasi hedeflere bağıml ı ve toplum yerine özel çı- karlar gözeten uygulamalan yeğ- liyorlar. Cumhuriyet ın ayduılanma devrimini yaşama geçirmeye ça- lıştığı ilk 25 yıllık döneminde sözgelimi demiryollanna ağırlık verilmesine karşın. siyasette ge- riciliğin palazlanmaya başladığı 1950'lerden sonra bilım dışı ka- rayolu politikası nasıl egemen ol- duysa, aynı şekilde yine Cumhu- riyet'in devrimci yıllarındaki "planlama" ilkesi de günümü- zün karşı-devnmci yagma düze- nıne bağlı olarak yerini "plansız- lığa" bırakmış durumda. Böyle olunca da imar ve üre- tım politikaianndaki plan disip- lininden uzak "kavırmalarla" Bartın'daki trafonun duvarında suların yükseldiği seviyeyi iösteren bu iz. köprü altındaki dere yatağına enerji binası lcuranlann bilim dışı kafalarını da yansıtmıvor mu?.. lonuçlarını" tartışıyorduk. Or- nan Mühendisleri Odası'nın »0-21 Kasım 1998 tarihlerinde iüzeıdedigi ve Mayıs (1998) ayın- laki felaketin "altıncı ayında" lelerin yapıldığını da irdeleyen Batı Karadeniz Sel Sempozyu- nu" bildirilerinin ortak görüşü se şöyle özetlenebilirdi: "İmar, evre, orman ve tarım politi- alarında bilimsel esaslı plan- ıma ilkelerine uyulduğu tak- irde. aşırı yağmurlarda sel ola- ı olsa bile su taşkınlarının can e nıal kaybına >ol açması ön- ınebilir. böylece felaket yaşan- ıayabilir..." Peki, acaba özellikle yerleşme. apılaşma v e diğer imar süreçle- nde. olası su taşkınlarını da ba$- n dikkate alacak şekilde bir "bi- msel esaslı planlama ilkeleri- e" göre hareket etmek neden ürnkün olamıyor? Örneğin. Orman Mühendisle- Odası'nın bu sempozyumda îğerlendirilmek üzere önceden ızırladığı kapsamlı raporda yer an; "Trabzon - Maçka - Ak- abat - Düzköy yolu da dere ya- ğında yapılmış ve 20 Haziran '98'deki selde tamamen yok ol- uştur" şeklindekı saptamalar. aba hangi politıkanın ûrünü ırak karşımıza çıkıyor?.. Aslında. bu sorulann yanıtı da ınguldak müftüsünün "devle- emsil eden" resmi kişiliğiyle ;vrek'te verdiği vaazın içeri- ıde açıkça yer alıyor. birlikte bir yandan dere yatakla- n işgal edilip. öbür yandan ağaç kıyımı ve "ormansızlaşma" hız- landığı ölçüde, olası bir sel bas- kınının yaşamı karartması da ar- tık kaçınılmaz oluyor. Felakete 'kredi'Ç') Sel Sempozyumu'nun. Oda Başkanı Salih Sönmezışık tara- findan açıkîanan sonuç bildirge- sinde şu uyan da yer alıyor: "Sel felaketi nedeniyle oluşan zarar- ların giderilmesinde yüksek fa- izli Dünya Bankası kredisinin kullanılması, ülkemiz için da- ha büyiik bir felakettir..." Bu gerçeği de ancak yannı de- ğil. "öbür günü" görebilen, ül- ke çıkannı, toplum yarannı ve bilimi rehberalmış "aydınlanma- cı" kafalar ancak kavrayabilir. Vaktiyle "plan yerine pilav is- teriz" diyerek ülkeyi yağmaya açanlann bugünkü uzantılan ise, "nasıl olsa gelecek kuşaklar ödeyeceği için". kendi siyasal amaçlan ugruna yüksek faizli borç paralarla yine bilime ve plan- lamaya zaman harcamadan dere yatağına alelacele yol yapacak, se- çimiere de yetiştirip oy toplaya- caklardır. Sonra da suçlannı giz- lemek ve kendi yarattıklan fela- ketin sorumluluğunu "Allah'a havale etmek" üzere görevlen- dirdikleri müftülerinin "Hani, bilim nerede?" şeklindeki va- azlannı da kıs kıs gülerek dinle- yeceklerdir... HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ * KANItA, S ( W I M KİM KİME DUM DUMA BEHIÇAK behicaki<L turk.net ete. ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI HARBİ SEMÎH POROY TARİHTE BUGÜN MVMTAZARIKAN 29 Kasım ALİ KEMAL *P£YAM"1 CIKARIYOR.. 1913"TE 8UGÜAJ, OSMAMi-t <SA2£r£C/£f 41,' KE'- MAt-, * PuĞu nüRieiYer VE irfcÂr m&cAsr üresi 8a- j ŞfDOETZ/ Sfi-E I7T7H4T ALİ KEMAL V/V D£ PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Rast Makamında Bir Mutluluk Senaryosu Perde açılır. Koyu renk giysili, mahsun yüzlü birtakım adam- lar kavuniçi-pembe koltuklarına oturmuş, bir "kadın"\ düşünüp iç geçirmektedirler: "Gelse o şûh meclise nâz-ü tegâfül eylese I Reng-i hicâb- ı gülşeni, meclisi gül gül eylese..." Ona bir za- manlar çok kötülük yapmışlardır. Şimdi ise bin pişmandırlar. Ayaklanna kapanmaya, yalvarma- ya hazırdırlar: "Diz çöküp yalvarayım I Bırak di- zinde ağlayayım I... I Seni görmediğim günler her şey bana gam keder I Insafa gelsin kalbin, hüznüm dünden beter..." Bu sırada "kadın" içe- ri girer. Hepsi ayağa kalkar. Içlerinden gözlüklü bir adam koşarak kadının yanına gider. Tltifat et- meye başlar Görmedim kimsede böyle bir dilrubâ I Böy- le kaş böyle göz, böyle el böyle yüz..." Devam eder: "Ipek saçlann altın telleri I Bağlar kendine hep gönülleri..." Giderek coşar: "Birpembe in- cisin sen I Ne kadar cicisin sen I Sana canımsın diyemem I Canımın içisin sen..." Fakat bu ilti- fatlar "kadın'a pek inandıncı gelmez: "Artıkmüm- kün müdür sana inanmak /Biracı hâtıra kaldı an- cak..." Adam, bu siteme aldırış etmeden sözle- rini sürdürür: "Benim güzel bülbülüm I Bir tane- cik şen gülüm I Gel artık bu hasrete I Kalmadı tahammülüm..." "Kadın" yumuşamaya başla- mıştır. Daha düne kadar kendisine onca kötü- lük eden bu gözlüklü adamın şımdi söyledikle- rinin "masal" olduğuna inansa da devam etme- sini ister: "Gözlerinden okudum gönlünü kalbim yanarak I Bir masal olsa da sevgin yine anlat..." Kim böyle güzel sözler duyup da etkilenmez ki?..Helebirkadınsa...Odaetkilenmiştir. Bir yan- dan da düşünür... Evet, niye olmasın? "lltifatın eyledi ihyâ beni I Kem nazardan saklasın mev- lâm seni..." Gözlüklü adam bunu duyunca sevinçten gök- lere uçacak gibi olmuştur. Rahatlamıştır. Bir kuş kadar hafif hisseder kendini. Önce teşekkür eder: "Tuttuğunaltın olsun, gönlün neş'eyle dol- sun I Kader hep gülsün sana, mutluluk gölgen olsun..." Sonra hafifçe kadının koluna girer: "Bil- sen ne kadar tab 'ıma uygun geliyorsun I Ben sev- gilini çok severek lûtf ediyorsun I Sayende se- nin, hiç kederim kalmadı asJa I Girdin koluma neş 'e ile her şey olunca..." Kadın gülümser... Mutlu- dur. Ama hep kendilerine yardım etmek isteyen, si- yah bıyıklı, siyah saçlı, üçüncü gençliğini yaşa- yan o iyiliksever yaşlı adam ne olacaktır? O da mutlaka aralarında olmalı "gelecek güzel gün- leri" onlarla paylaşmalıdır. Yanına gidip, bir se- mai şarkı terennüm ederler: "Ne şereflibiradı(n) var I Ne büyük bir maksadı(n) var..." Yaşlı adam duygulanmıştır. Ne de olsa bir şairdir o... Anıla- n canlanır. Bir şarkı dökülürdudaklarmdan: "Meh- taphazrn, denizdesis, meltem/er / Bana aşk, şi- ir şarkısı söyler I Kopup coşarak hülyalara dalan I Unutulmaz o tatlı hatıralar..." Eski güzel günle- rin anısına yeni bir birlikteliğe hazırdır yaşlı adam. "Bana hemen bir güvercin bulun!" der. Bulup getirilen beyaz güvercini okşarken söytemeye baş- lar: "Sen güzel bir güvercindin uçurdum seni I Gel gel cici güvercinim gel barışalım..." Adam- la kadın birbirlerine bakışırlar... Yaşlı adamın de- rin "romantizmi" onları etkilemiştir. "Benim gü- zel bülbülüm I Bir tanecik şen gülüm I Gel artık bu hasrete I Kalmadı tahammülüm..." derler. Eli- ni tutup onu "vals"e davet ederler: "Erdibahar, sardı yine neş'e cihâf)i I Eğlenelim, raksedelim lâle zamânı..." Yaşlı adam yorulmuştur. İki döndükten sonra yerine otururken adamla kadın, sanki birilerine duyurmak istercesine yüksek sesle bağırırlar: "Lâyıksın övülmeye, lâyıksın sevilmeye I Seni üzüp ağlatan, hasret kalsın gülmeye..." Bunu duyan yakışıklı uzun boylu, "kanzmatik" adam, bu sözlerden alınmıştır. Oturduğu yerde kendi ken- dine bir "rast klasiği" söylemeye başlar. "Bu zevk-u safâ sahn-ı çemenzâre de kalmaz I Gül- ler dökülür, bülbül ölür hâre de kalmaz..." Gözlüklü adam, kadın ve iyiliksever yaşlı adam başlarını sesin geldiği yöne çevirirler. Perde kapanır. (Faks:0 216-418 8410) B U L M A C A SEDATYAŞAYAN 1 2 3 4 5 SOLDANSAĞA: l/R±ze'runtkiz- dere ılcesindekı aynı adlı yayla- da elde edılen üstün kaliteh bal. 2/Çayuıet- kin maddesi... Halk dilınde sebze bahçesıne verilen ad. 3/ Bir tür taze \ e tuz- suz beyaz pey- nır... Kapah bir yerin ısı ayarla- masını sağlayan aygıt. 4/Tarla sının... Tu- tulacak yer. 5/ Tohumla- nndan elde edilen kah- veye benzeyen tozu gı- da sanayısındekullanılan bir ağaç. 6/ Asya'da bir ülke...Vilayet.7/Dılbıl- gisınde " — dir" ek-ey- lemine verilen ad... Bir tembıh sözü. 8/ Balkan Yanmadası'nda dağlık bir bölge... Avuç. 9/ Mü- zıkte bellı bir temayı değişik armonı, melodi ve ritimle süsleyerek yenıden çalma. YÜKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Parlak yüzlü bir ipekli kumaş... Çift direkli yelkenli ge- mi. 2/ Sıvı durumuna getirilmiş havadan elde edilerek ay- dınlatma araçlannda kullanılan element... Kumaş yûze- yınde üretım sırasında oluşan düğüm. 3/ Sazın en ince ses veren teli... Manasfır'da kapalı bir ya$am süren ve evlen- mesi yasak olan Hıristiyan dın adamı. 4/ Genışlık... Ye- mişinden turşu yapılan gebreotunun birba§ka adı. 5/ Man- da pastırması. 6/ Eski Türklerde ölen kahramanlann me- zarlanna dikilen küçük heykellere verilen ad... Bir renk. II Eskiden haberleşme hizmetlerinde kullanılan hızlı ve hafıf gemi... Eskrimde bir karşılaşma türii. 8/ Yassı ve dar biçimlı metal parça... Cemaate namaz kıldıran kimse. 9/ Karakter... Alcak enlemlerde esen düzenli riizgâr.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear