23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 20 OCAK 1998 SALI 10 KULTUR PORTAL DİKMEN GURUN 4 Ozen gösterelim birbirmıize'"Artık bu işe göniil veren insan- lar giderekazalıyor.SevgiliNisa Se- rezli'nin o küçücük bedeninin her metreküpü kocaman bir yürektive o yiirek patladı. öMü. Bir Ulvi U- raz kocaman bir yürekti Türktiyat- rosunda. Bugün Ulvi Uraz dendi- ğinde genç bir thatrocu üç cümle edemiyorsaçok acı. Bir meteor dü- şüyor bence öyle büyükler gittiği zaman \e gerkle çukiıriar kalıyor. Türk thatrosu çukuriaria dolu. O çukurlardan çıkacak gençlere biri- leri el uzanyorsa.. o birilerine de el uzaülsın istiyorum. Birbirimizi sa- hiplenelim. göz göze bakalını. Ko- nuşurken gözlerimizi kaçırmaya- lım. Se\gisizlik ortamından sıyn- lahm. Özen gösterelim birbirimi- ze." "Hadi Çaman Yeditepe Oyun- cularT 1997'de 15. yıhnı tamam- ladı. Çaman'la tiyatro üstüne bir söyleşi yapıyoruz. Anılar. eleştiri- ler. gözlemler... Neredeyse 40 yıla yaklaşan bir tiyatro yaşamında söyleyecek o kadar çok şeyi var ki Çaman'ın... Söze rüyalarından başlıyoruz. Bugün bile rüyalann- da hep geçmiş günlerle haşır neşir olduğunu söylüyor. "Gariptin. hiç kendi tivatromu görmüyorum rü- yalanmda" diyor. "YaNisavardır karşımda. ya Altan Erbulak'Ia bir şeyler konuşurum, ya da Haldun Dormen"le. Geçenkrde de bir sal üsründe Amerika'ya turneyegitrik tüm ekip. Kimler yoktu ki o salın üstünde... Demek ki bende çok gü- zel yer etmiş Dormen Tiyatrosu. Her şeyi orada öğrendim. Birekol- dü Dormen Tiyatrosu." 19601ı yıllann başmda Kenter Tiyatrosu ve Dormen Tiyatro- su'nun müştereken açtıklan birsı- navı kazanıp Yıldız Kenter. Müşfik Kenter, Haldun Dormen.ErolKes- Idngibi hocalarla yola koyulan Ha- di Çaman her fırsatta eğitimin ya- nı sıra usta-çırak ilişkisinin gerek- liliğini de \iırguluyor. "Bugün, Al- tan Erbulak, Nisa Serezli, Muaz- zez Kurdoğlu. Haldun Dormen, Erol Günaydın, Erol Keskin, Ayfer Feray gibi sanatçılardan öğrendik- lerimi hangi okuldan öğrenebiKr- dim?" - 1960'lann tiyatro yaşamını he- pimiz anyoruz. Farklı bir dönem- di o. Bugüne gelecek olursak: bir özel tiyatrosahibi olarakyaşamak- ta oiduğunuz sorunlara kısaca de- ğüıebilir miyiz? Sorunsuz bir özel tiyatro düşünemediğim içbi sorun- larla girivorum söze. HAüf ÇAMAN - Özel tiyatro- lar artık prodüksiyon tiyatrosu ol- maya başladı. Eskiden Dormen Ti- yatrosu'nda 12 ay maaş alırdık. Di- le kolay. on yıl aynı kadroda kal- dım ben. Benden daha uzun süre kalan meslektaşlanm da var. Ama, bugün özel tiyatrolar bu yükün al- tından kalkamıyorlar. Maddi ola- naklar kısıtlı. Enflasyonun altında eziliyoruz. Aynca bir de şöyle bir gerçek söz konusu; her türlü zor- luğu sineye çekerek kadro yapma- ya çalışıyorsunuz. genç bir oyun- cu arkadaşa rol teklif ediyorsunuz. "Dizilerim var.. provalan dizi çe- kimlerine göre ayarlamamız ge- rek" diye yanıt veriyor. Ya da "15 gün önceden haber vermek koşu- luyla bazı matineieregelemem" di- yebiliyor! - Dünden bugünetiyatroyabakış açısı farklı bir yerde. Bunda pek çok etken söz konusu. Bunlardan biri de televizyonun önlenemez ca- zibesi! - Bizim zamanımızda bir tek radyo vardı. Radyo piyesleri ilgi çekerdi ve bunu da belli bir ekip yapardı; bu alanda bir enflasyon söz konusu değildi. Radyo piyes- lerindeki oyuncular ses tonlann- dan bilinirdi. Bizler de sadece o Uzx\t\ desteğini ben şöyle görüyorum. Birtakım raflar var. Her olayda olduğu gibi tiyatroda da mevcut bu raflar. İnsanlan. topluluklan bu raflara yerleştirmişler. Ne bir alt rafa çekiliyorsunuz, ne bir üst rafa çıkabiliyorsunuz. proszenyumun içindeki resmimiz- le tanınmak fırsatını bulurduk. Ar- tık insanlar ekranda gözükerek bir gecede şöhret oluyorlar. Televiz- yonda özel kanallann çoğalmasıy- la akıl almaz bir düzeysizlik yaşa- nır oldu. Hepimiz zaman zaman bir şeyler yapıyoruz. ama bir kı- sım tiyatro çıkışlı arkadaşlarımı- zm yaptıklan "tiyatro'" olarak lan- se ediliyor \ e insanlar da tiyatroya gitmektense tele\ izyonda yapılan- lan izliyorlar. Buniann içindetabii ki kaliteli olanlan var, ama olma- yanları da azımsanacak gibi değil. Bizim bu farklılığı anlatmak gibi bir yükümlülüğümüz olduğuna inanıyorum. Bu tiyatrodur, bu de- ğildir: o telev izyondur. öteki şov- dur... Yapılan iyi şeyin alıcısı oldu- ğuna kesinlikle inanıyorum. Onun için "önce düzey" diyorum. O dü- zeyi turrurmak zorundayız. Tıyat- roculann savaşının 2000"li yıllann başmda çok zor olacağına inanı- yorum. - Biraz da devlet desteği konusu- na değinebilir miyiz? - De\ let desteğini ben şöyle gö- rüyorum. Birtakım raflar var. Her olayda olduğu gibi tiyatroda da mevcut bu raflar. İnsanlan. toplu- luklan bu raflara yerleştirmişler. Ne bir alt rafa çekiliyorsunuz. ne bir üst rafa çıkabiliyorsunuz. 3. ba- samaktaki biri 5. basamağa atlaya- mıyor onlann gözünde. Bir kısım sınıflar var; A'lar. B'ler. C'ler... 18 yıldır veriliyor devlet desteği ve kaç kere yönetmelik değişti. Bü- rokrasiyi arttıran maddelerle beze- li bir yönetmelik. Şu sıralarda yi- ne yönetmelik değişikliğinden söz ediliyor. - Artık yönetmelikler değil.. ti- yatrolar yasasının yaşama geçiril- mesi gerekli. Sorunlan bir yana atıp "Yeditepe OyuncularTna gel- mek istiyorum. Siz bir okul salo- nunda tiyatro yapıyorsunuzve ya- nılmıyorsam bu kapıyı ilk açan ki- şisiniz. - Evet, bunu ılk ben gerçekleş- tirdim. Buranınsahibi Milli Eğitim Bakanhğı Rüştü Uzel Kız Meslek Lisesi. Bu gerçeği kabul ettikten sonra taraflar arasında bir sorun çıkması olanaksız. Biz yönetimle çok iyi anlaşıyoruz. Sezon başın- da karşılıklı oturup program saptı- yoruz ve birbirimizın programına saygılı bir sistem içinde çalışıyo- ruz. Eksiklerimiz. altyapı sorunla- nmız tabii ki \ar. ama bu sorunla- n yaşamayan bir özel tiyatro gös- terebilir misiniz bana? Hepimiz ti- yatrodan kazandığımızı tiyatroya yatınyoruz. Bir oyunun getirdiği- ni iki oyun götürüyor. Buraya çok emek verdim, ama burada çalış- maktan da çok mutluyum. - Biraz da bellek tazelcvelim. Bu 15yüsüresince *Yeditepe"nin han- gi oyunlan sizde iz bırakb? -Tabii ki hepsi. Ama "Kelebek- ler Ozgürdür" bizim yaşamımız- da bir dönüm noktasıdır. Edward .\lbee'nin "YalnızlarPark]",Başar Sabuncu'nun "Sayın Muhbir \'a- tandaş"ı. "Durdurun Dünyayı İne- cek \'ar". "Bir Anarşistin Kaiza So- nucu Ölümü*'. "Matnıska", "Kü- heylan"_ Daha pek çok oyun saya- bilirım. Haldun Dormen, Oben Güney. Güner Sümer. Macit Ko- per, Kenan Işık, Şakir Gürzumar gibi yönermenlerle çalışmak bize çok şeyler kattı. Şimdi yine Macit Koper'leçalışıyoruz. BirÇekoyu- nu olan "Sen Beni SevTniyorsun"u sahneye koyuyor. Şubat başında perde açıyoruz, Ben değişik yönet- menlerle çalışmayı se\iyorum. Genç oyunculanmızın degişik ho- calarla çalışmasını, onlardan bir şeyler öğrenmelerini istiyorum. - Başanlı bir tiyatro sezonu dile- ğiyle.. İDOB'un Gündoğarken yapıtında konuk olarak dans eden Uğur Seyrek, sahne gerisindeki acılan resmediyor Söylenemeyenlerîn sessiz düi • "Mesleğimi Türkiye'de japarken daha çok zevk aldığım bir gerçek. Gençlerdeki kıvılcımı ve değişiklik isteğini gördüm. Sahne gerisinde bir dansçının yaşadığı yaşantılar da beni çok etkiliyor. Resim de benim için bir'ifade şekli. Söyleyemediğim şeyleri sessiz bir dille anlatıyorum. Bundan sonra bir iki sene daha dans edip. koreograflık yapmak istiyorum. Bu yüzden de bir an önce yararlı olmak istiyorum. Fazla yoğun bir tempoyu artık vücudum kaldırmıyor." ÖZLEM GÜLŞEN Istanbul Devlet Opera \e Balesi'nde sahnelenen 'Gün Doğarken' başlıklı. üç tek perdelik modern balede Geyvan McMillen'ın koreografisini yaptığı 'Ara Danslar Ara Nağmeler' adlı gösteride. on yedi \ıldır Almanya'da Stuttgart Bale Topluluğu ile dans eden Uğur Seyrek de konuk bale sanatçısı olarak rol aliyor. Ül- kemizde bulunan sanatçıyla bale ve gele- cekteki planlan üzerine söyleştik. - Bir balette ya da balerinde bulunma- sı gereken temel özellikler neler? UĞUR SEYREK- En önemli özellik kabiliyet. ondan sonra da çalışma. Bu iki özellik birbirinı tamamlayan en önemli etmenler. Bazen çok kabıliyetli olur. An- cak disiplme alışık olmadığı için kısa sü- re de performansını kaybedebilir. Çok ça- lışkan olup yeteneği de olmayabilir. O yüzden hem kabiliyetinin olması hem de çok çalışkan olması gerekiyor. -18 yıldır yurtdışında çalışan bir Türk sanatçısı olarak ülkemizdeki gelişmelerle sizin çalıştığımz ortam arasında bir kar- şılaştırma yapar mısınız? - Ikısinin arasında bir şey söylemek çok zor. Çünkü çok farklı. Eğitim açısından 17 yıldır yurtdışında yaşayan Uğur Seyrek çalışmalannı Türkiye'de sürdürmek istiyor. (Fotoğraf: KADER TUĞL A) çok büyük farklılıklar yok. Ancak sistem açısından uygulanan yöntemler oldukça değişik. Örneğin Türkiye"de kadrolu olu- yorsunuz. Dans etseniz de etmeseniz de 65 yaşına dek, emekli olana kadar para- nızı alıyorsunuz. Dansçılann hiçbir suçu yok. Tamamen altyapı ve sistemin teme- linden kaynaklanan bir sorun. Bu sistem değişmediği sürece genç dansçılar her za- man yavaş yavaş ortaya çıkacak. Dışan- dan ücretli olarak gelip çalışan çok insan var. Kadrolulardan çok kadrosuzlara iş düşüyor. Aslında çok yoğun bir tempo var. Ancak düzensiz bir sistemde hiçbir şey yerli yerine oturmuyor. Özel ve yeni bir sistem oluşturularak yaşlanan insan- lann yerlerini genç dansçılann doldur- ması gerekiyor. Okullardaeğitimin iyi ol- masına rağmen okul sonrasında yaşanan sorunlar sonucunda dansçılar zor durum- da kalıyor. - Türkiye'de bale yapmaya sıcak bakı- yor musunuz? - Mesleğimi Türkiye'de yaparken daha çok zevk aldığım bir gerçek. Ankara'da genç dansçılarla çalıştım ve bu bana çok büyük haz verdi. Onlardaki knılcımı \e isteği görüyorum. içlerinde "değişiklik is- teği' var. Değişikliklenn çoğalmasını ben de istiyorum. Çok az temsil yapılması da önemli bir sorun. Temsil sayısının arttın- larak hiç boş durulmaması gerekiyor. Dansçının hayatı sabahtan akşama kadar çalışmaktır. - Dansın yanı sıra resimle de ilgileniyor- sunuz. Ancakyapıtlannızda da y ine dans- tan kopamadığınız gözeçarpıyor. Dansçı- nın çektiği acılar, yaşadığı sıkıntılar_. - Salt sahne üzerindeki güzellıkleri gör- mek yeterli değil. Sahne gerisinde bir dansçının yaşadığı 'yaşantılar' da beni çok etkiliyor. Resim de benim için bir ifa- de şekli. Söyleyemediğim şeyleri bir dille' anlatıyorum. Örneğin \apmak zorunda olduğun bir sürü temsil var. *lç mekanizmanı' buna göre hazırlamak du- rumundasın. Temsil sırasında bir aksilik olursa. ya da temsil sonrasında diye dü- şünüyorsun. Seyirci gelip temsili seyre- diyor. 'Ne kadar güzel' ya da 'Ne kadar kötü' deyip gidiyor. Oy sa dansçı çoğu za- man acısıy la baş başa kalıyor. Ya buz ma- sajı yapıyor, ya kremler sürüyor ya da doktora koşturuyor. Bu yüzden de özel- likle okul sonrasında dansçılann kendisi- ne çok iyi bakması gerekiyor. Devamlı çalışması. hiç durmaması gerekiyor. - Siz günde kaç saat çahşıyorsunuz? - Önemli olan çok saat çalışmak değil: sistemli çalışmaktır. Bu da en az bir bu- çuk saat demek. Resimlerin temeli de bu- rada yatıyor. Yaşadığımız acılan da ifade etmem gerektiğini düşünüyorum. Resim çalışmalanmaciddi olarak Berlin'de 1985 yılında başladım. Yaptıklanmın beğenil- mesi beni çok memnun etti. Ancak beğe- nilmeseydi de benim için bir şey değiş- meyecekti. Çünkü onlan saltkendim için yapıyorum. - Türkiye'ye yöneük bundan sonraki tasanlannız neler? - Türkiye'ye yönelik çok düşüncem *ar. Uzun yıllar yurtdışmda edindiğim tecrübeleri buradaki gençlere aktarmak istiyorum. Bu gelişimde çok uyumlu bir birlikteliğimiz olduğunu gördüm. Builiş- kiyi devam ettirmenin iyi sonuçlar vere- ceğini düşünüyorum. 18 yıl, dünyanın pek çok yerinde çok değişik ısimlerle ça- lıştım. Avrupa'da bir eksiklik var. O da: genelde klasik bale yaptıklan için tüm vücutlarını çalıştırmamaları. Bütün bu eksiklikleri bilerek yola çıkıp Türk bale- sine yeni bir solukgetıreceğimıziumuyo- rum. - -\KM'de sergilediğiniz 'Gün Doğar- ken' adlı yapıt için neler düşünüyorsu- nuz? - Ortaya çok güzel bir balenin çıktığı- nı düşünüyorum. Gman Hanım'ın kore- ografisini çok beğendım. Araştırmacı ya- nının olması en önemli özelliklerinden bir tanesi. Bizim mesleğimizde devamlı araştırmak ve olayları takip etmek gere- kiyor. Yeni hareketler bulmak zaman is- tıyor. Bundan sonrası için düşüncem bir iki sene daha dans edip. eğıtmenlik yap- mak. Bunun gerekli olduğuna inanıyo- rum. Uzun seneler bu mesleği yapan bi- rısi olarak nerede sorun olduğunu, neyin ne zaman yapılması gerektiğini görebıli- yorum. Bu yüzden de bir an önce yararlı olmak istiyorum. Bir iki sene sonrası için düşüncemde. mesleğime koreograf ola- rak devam etmek, ara sıra da özel temsil- lere katılmak var. Fazla yoğun bir tempo- yu artık vücudum kaldırmıyor. Şu sıralar büyük boyutlarda tahta heykeller yapıyo- rum. Bu da çok hoşuma gidiyor. Stutt- gart'ta ve Fransa'da bir atölyem var. Bu yöndeki çalışmalarıma da devam edece- ğim. YAZI ODASI SELİM İLERİ Abdülhak Hâmid'le Günler Ahmet Hamdi Tanpınar erişilmez eseri XIX. Asır Türk Edebiyatı Tarihi'nde Abdülhak Hâmid'i büyük bir 'yenilikçi' sayar. Bu geniş araştırmayı sonraları, epey sonraları okuyacaktım. Bizim kuşak için 'ulu şair' ününü çoktan yitir- mişti. Büyüklerimizin zaman zaman Makber'den dizeleri ezbere okumaları hiçbir anlam taşımazdı. Dahası, dilin oyuncaklı haline biraz da gülüp ge- çerdik. Hâmid'in dilini anlamadığımızdan eserini de okumayı galiba düşünmemiştik. Lise son sınıfta Finten karşımıza çıktı. Sayfalar boyu seçme parçalarla. ders kitabımızda, Finten tanıtılmak isteniyordu. Öğretmenımiz Rauf Mut- luay bu bölümü işlerken Hâmid'in tiyatrosunu he- men hiç önemsemiyor, bu tiyatroyu hayli çağdışı buluyordu. Finten'in bugün artık asla sahnelene- meyeceği kanısındaydı. Miss Cross'un deniz yolculuğuna epey güldü- ğümü hatırlanm. Bununla birlikte, Ahmet Muhip Dıranas ın Finten sadeleştirmesini okuduğumda çok şaşıracaktım. Oyun bazı özellikleriyle, yıpran- mak şöyle dursun, aşılmamış gibiydi. Miss Cross'la Hintli Davalaciro nun cinsel tut- kularında Abdülhak Hâmid bir yandan da 'sınıfsal' tahlile girişmiş sayılabilir. Cinselhk burada üst ve alt sınıfın karmaşık ilişkisıne dönüşmüştür. Finten'de -bence- öyle sayfalar var ki, bugünün insanına ruh çözümlemesı açısından, toplumsal ilişkilerin birey üzerindeki derin etkısi açısından u- fuk açacaktır. Tanpınar Garam'dan yola çıkarak diyor ki: "Kitabın sonlanna doğru tesadüfeden tımarha- ne sahnesi ise tek başına üzehnde durulması ge- rek parçalarındandır. Bu sahnede Hâmid delilerin ağzından devrin birçok büyük içtimai meseleleriy- le meşgul olur. Aylıklann çıkmaması, hazinede suiistimal, med- reseleri tenkit, Yıldız'dan memleketi idare eden Abdülhamrt 'inşahsı, etrafındaki dalkavuklar, Kıb- ns meselesi, mabeyinciler, Mahmut Nedim Pa- şa 'nın Rusya 'dan aldığı iddia edilen para, Namık Kemal 'in efkâr-ı umumiyeyi ikaz için beyhude ye- re sarfettiği gayret, dost kayırma iptilâsı, hülâsa devrinde uyanık bir adamın görüp beğenmeyece- ği şeylerin hepsini bu deliler âleminde ve onlann ağzından dinleriz." Garam bir şiir kitabı: "Ilk yazılışından 46 yıl son- ra neşredilen romantik poem." Gecikerek edebi- yatımıza katılmış olan bu eseri dilınin göçüp git- mişliği sebebiyle okuyabilmek neredeyse ımkân- sız bugün. Beri yandan Tanpınarın saptayımı ese- rin günümüz Türkiyesi'ne de yankıyıp durmuşlu- ğunu açık seçik belgeliyor. Tanımadığımız. bilmediğimiz, sanatımıza getir- diği yenilikleri ancak yorumlayıcı yazılardan kav- ramaya çalıştığımız Abdülhak Hâmid'in mektup- larını ve anılarını okuyorum şu sıralar. Dergâh Yayınları'nın okurun ilgisine sunduğu ki-, taplan, herzamanki dinmek bılmezemeğiyle Prof. Dr. Inci Enginün hazırlamış. Mektuplara da. ant- lara da bilgilendirici, aydınlatıcı önsözler yazmış İn^ ci Enginün. Abdülhak Hâmid'in Hatıraları kitabı- nın önsözünden şu bölümü özellikle alıntıhyorum: "Bu eserin önemli olduğuna inanıyorum ve bir- çok araştırıcı kadar hatıra okuyucusunu da cez- bedeceğini sanıyorum. Fakat Hâmid'in dili buna imkân verirmı? Hatıraları geniş kitleye ulaştırmak için bunların sadeleştırilmesı gerekir. Hâmid'in bu hacimli eserini sadeleştirmenin güçlüğü açıktır. Bu metne kolayca ulaşabilmek pek mümkün de- ğildir. Bilhassa Vakit gazetesindekı bölümü, bu gazetenin kütüphanelerımizdekı nüshalarının az- lığı ve yıpranmışlığı dolayısıyla yazma eserler gibi nadir sayılabilir. Onun için ben Hâmid'in hatırala- nnı önce bir belge nitelığınde yayımlamayı daha uygun gördüm." Bu, "yeryer Hâmid'in kelıme oyunlarıyla ağırla- şan" anıları her şeye rağmen soluk soluğa okuyo- rum. Içinden çıkamadığım bölümler için, hele söz- lük de çare olamıyorsa, yerınmemek elde değil. Yetişme, gençlik yıllarımda sarakaya almaya kal- kıştığımız Abdülhak Hâmid'in kudretlı anlatımı. bel- lek gücü, tasvir başarısı -ve mektuplarmdakı o 'çe- kiştirme' edası-, itiraf edeyim, denn haz verdi. Kültür Bakanhğı Yayınları'nda en ufak bir yetkim olabilseydi, anıların sadeleştırilmesı emeğini Prof. Dr. Inci Enginün'den bir an önce rica ederdim... Takvimde İz Bırakan: "Ancak nefes darlığı tekrar gelmiş ve işte o za- man refika-ı bfbahtım 'Eğer bu hal geçmezse ben yirmi dört saatten ziyade yaşayamam.' demiş ve biraz sonra 'Yann siz de kurtulur ve artık bahtiyar olursunuz' sözünü ilâve etmışti. Bu sesı hâlâ duy- maktayım. Otuz sekiz senelik bir sestır." Abdül- hak Hâmid'in Hatıralan'ndan, Dergâh Yayınları, 1994. Ted Hughes, Sylvia Plath'ın intihan üzerine 88 şiir yayımladı 30 yıllık sessizlilv bozuldu Hughes'ın şiirieri yüzyılın en trajik aşkını anlanyor. Kültür Servisi - Eski kansı SyKia Plath'ın intihar etmesinin ardmdan otuz yıl boyunca sürek- li eleştirilen ve tepki toplayan Ted Hughes. yaşadıklannı anla- tan aşk şiirleri yayımlayarak ses- sizliğini bozdu. Birthday Letters başlığı altında 88 şiiri bir araya getide aralıklı dönemlerde yazdı- ğı şiirlerde Plath ile ilk tanıştık- lan andan intihann sonrasına uzanan dönemlerdeki duygulan- nı anlatıyor. Şiirler. yüzyılın en trajik edebi aşkının tarihi olarak değerlendiriliyor. Terk edilen kadın sembolü Sylvia Plath, 1963 yılında Hughes'ın kendisini ve iki ço- cuğunu başka bir kadın için terk etmesinin ardından başını birga- zocagmın içine sokarak intihar etmişti. 30 yaşında dünyadan aynlan Plath. savaş sonrası dönemin en çok okunan kadın şairiydi. Ölü- münün ardından da feministlerin 'ihanete uğrayan kadın' sembolü haline geldi. 1984yılıda'PoetLaurette' se- çilerek Ingiltere'nin en büyük edebiyat ödülünü kazanan ve sa- rayın resmi şain seçilen Hughes ise Plath'ın ölümünün ardından terk etmenin. kabalığın sembolü olarak görülmüştü. Şaire y önelik düşmanlık bir başka se\ gilisi As- sia VVevüTin de intihar etmesinin ardından artmıştı. Şair Andrew Motion ise 29 O- cak'tayayımlanacakşiirlerleilgi- li olarak yaptığı yorumda. bugü- ne kadar Hughes'ın ne kadar ka- tı yürekli bir adam olduğunu dü- şünenler. şiirleri okuy unca ona ne kadar haksızlık ettiklerini göre- ceklerdedi. Motion. aynca şiirleri Robert Bnmning'in EUzabeth Barrett için kaleme aldığı şiirlere benze- terek kitabı Hughes'ın en başan- lı yapıtı olarak değerlendirdi. The Times'da yapılan açıklamada ise bugüne kadar herkesin Sylvia Plath'ın acısını tanıdığı şiirlerin yayımlanmasının ardından Hug- hes'ın acısına da tanık olacaklan belirtildi. İki cilltte Sabahattin Ali'nin 'Bütün Öyküleri' Kültür Servisi - Türk edebiyatının önemli isim- lerinden ve büyük ustala- nndan biri olan Sabahat- tin Ali'nin 'Bütün Eserle- ri" farklı biranlayışvedü- zenle yeniden Yapı Kredi Yayınları tarafından ya- yımlanıyor. Sabahattin Ali'nin'Bü- tün Öyküleri' iki ciltten oluşuyor. Ilk ciltte. 'De- ğirmen' (ilk basımı 1935). 'Kağnı'(ilk bası- mı 1936) ve 'Ses' (ilk ba- sımı 1937) adlı yapıtlan yeralıyor. İkinci ciltte ise "Yeni Dünya' (1943) ve 'SırçaKöşk'(1947) adlı yapıtlarının yanı sıra Ali'nin 1936 yılında Var- lık dergisinde tefnka edi- len 'Esirler' adlı oyunu da bulunuyor. 'Bütün Öyküleri'. Türk öykücü- lüğünde önemli bir yeri olan Sabahattin Ali'nin "öykücü" kımliğinindaha iyi anlaşılmasını sağladı- ğı gibi. onun öykücülük- te 1929'dan 1945'e dek izlediği çizginin saptan- masına da yardımcı olu- yor. Öykülerinde zaman za- man masalsı. destansı bir biçimde. tanımlamakta güçlük çekilen kimi duy- gulan ustalıkla anlatan Sabahattin Ali. insanın zavallılığını ve gücünü de çok iyi yansıtıyor. Top- lumcu gerçekçi öykücü- lüğü benimseyen yazann öykülerinde Anadolu in- sanı başkişi. Bir yandan çürümeye yüz tutmuş tö- releri, kasaba yaşamının yoz özelliklerini dile geti- rirken. bir yandan da ka- lıcı güzelliklere. güzel ya- nnlara ve güvenli bir top- luma ışık tutuyor. Ali. ka- ramsar tablolan yansıtır- ken bile umut ışığını satır aralarına sızdırmayı da unutmuyor. Apjmandnia'nın karikatür sergisi I Kültür Servisi - Iranlı karikatürcü Bahuın Arjmandnia'nın karikatür sergisi Kankatürcüler Derneği'nin \erebatan Sarnıcı Çıkışf ndaki sanat galerisinde açıldı. 1965 \ ılında Tahran'da dojan Arjmandnia. üniversitede grafik \e resim tşıtimı gördü. Iran'da yayımlanan Ka\han Carıt\.ture \e Tanzeparsi mizah dergilerınde çızdi \ e bir telc\ ızvon kanalmda grafikerlik y aptı. Çeşitli uluslararası yanşmalara ve sergilere katılan sanatçının Istanbul'da çizdiği 40 renkli karikatürden olıışan sergisi 11 Şubat tarihine dek görülebilir. Notre Dame de Sion'da sergi • Kültür Servisi - Notre Dame de Sion Fransız Lısesi'nin 142. yıl kutlamalan kapsamında 17 Sion'lu sanatçının katılımı ile karma sergi düzenleni\or. 25 Ocak Pazargünü saat 14.00'te Fransız konsolosu M. Eric Lebedel'in açılışını şapacağı sergive 3 seramik sanatçısı. 1 heykeltraş. 13 ressam katılıyor. Sergiye katılan sanatçılar şöyle: Füreya Koral. Binay Kaya. Mehveş Demiren. Şirley Biçeçi. Emine Sılan. Sara Hatem. Esti Saul. Nelly Gavriyeloğlu. Fılız Karsan, Nazlı Tayman. Verda Habıb. Inci Bengıserp. Semra Türel, Füsun Eskiyerli. Şeyla Teh i, Ale\ Suçsuz \e Suna Kabaağaçlı. Renoir'ın bir tablosu satıldı • Kültür Servisi - Japon kâğıt şırketi Daishowa Paper Manufacturing Co. ekonomik sıkıntı \ üzünden Renoir'ın "Le Moulin de la Galette' isımli tablosunu satmak zorunda kaldı. Tablo. kiınlığı açıklanmayan biri tarafından 50 milyon dolara alındı. Tabloyu. 1990 yılında şirketin başkanı Ryoei Saıto 78.1 milyon dolara satın almıştı.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear