Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA CUMHURİYET 28 EYLUL 1997 PAZAR
HABERLER
Torlak köyünde, bir çocuğu Manisa'da öteki Bursa'da yaşayan Naciye Hanım durumunu anlatıyor:
'Leylelder gibiyaşıyoruz...'
D
ereköy Gümrük Kapısı'nın Türki-
>e tarafını geçip Bulgarıstan'a
girdik. Pasaport kontrolüne başla-
yan Bulgar polisle hemen arkamda oturan
Türk kadın arasında kahkahayla sonlanan
kısa bir konuşma geçti.
Yol boyu örülen sohbet grubunun bir
üyesi olarak dayanamayıp sordum:
- Ne konuştunuz?
Genç kadın polise. "Burada en çok si-
n görüyorum" deyince polis. "E\et Res-
mimi istediler. Tablo yapıp asacaklar" kar-
şılığını \ermiş.
Otobüs yolcularının çoğu Türk. Arada
Rumen. Rus var. On saatlik tstanbul-Var-
na yolculuğunda tanıştığım her Türk ay-
n renk.
Mücellit Ceffl I989'da Bulganstan'dan
Istanbul'a gelmiş. Ablası. annesi çok yaş-
lı olduğu için ŞumnuVia kalmış. lki pasa-
portu var: Bulgaristan pasaportunda adı.
Micko Jelev. Mahkemeye başvurup de-
ğıştirtebilirmiş ama. yapmamış,. Bulgar
kimlığinı de korumak istiyor. "Belki on-
lar Avnıpa Birliği'ne daha önce girer. Ben
de Avrupa'da rahat dolaşırım" di\or.
İbrahim Be>. yıllar önce Türkıye'ye
gelmiş. En büyük merakı avmış. Bulga-
ristan'da çok iyi a\ bölgeleri varmış. "Sos-
yalist dönemde rümünü kapatmışlardı.
YasaktL Şimdi açmışlar. 15 gün av keyfi ya-
şayıp döneceğinr dıyor.
Arada Bulgaristan'a tarla bakmaya gi-
denler var. Kırklarelf nde ayçiçeği üreti-
minın maliyeti yüksekmiş. Bulgaristan da
işgücü daha ucuz olduğu için, tarla kira-
lamak daha kârlıymış...
Varna'dan başİayıp. Şumnu. Razgrad
Rusçuk. Sofya ve Yunanistan sınınna uza-
nan Bulgaristan yolculuğunu tek kalıba
sığdırmak güç. Tanık olduğum kimi insan
ilişkileri içimde, "Yaşasın,kalıcıbanşya-
kın" naralarına dönüşüyordu. Kimileri
vardı ki, "Bu önyargılar kaç yüzyılda aşı-
lır" kayasına dönüşüp içımı kanatıyordu.
Komşııluk kapısı
GeorgiYordano> u. Balçık Akkırlangıç
Festıvalı programi içinde konser \eren
Yüdız İbrahimova ve eşı CHP Ankara
Millet\ekili Ali Dinçer'in katıldığı ye-
mekte tanıdım.
tbrahimova'nın yeni kaseti "Balkana-
toiia" ile yola çıkmışken, kendisiyle kar-
şılaşmaya dense dense. "Balkan sürprizT
denır. Yordanov'u herkes "Gogo" diye ça-
ğınyor. Türkçe de biliyor. Ben de onu Go-
go diye çağırmak için acele etmedim, ta-
nışıklığımızın üzerinden birkaç dakika
geçmesini bekledim.
Gogo Türk-Bulgar ilişkilerine dokunup
ikide bir şöyle diyor: "Böyle olmaz, ko-
Riışmak lazını. Böyle olmaz. daha çok ko-
nuşmak lazını ki. probtem azalsın."
İri gövdesındeki viski dengesinı tuttur-
mak içm bardağı elinden bırakmayan Go-
go bir ara çocukluğuna döndü: "Bir kom-
şumuz vardı. N'udiye Abla. Bizim evle on-
lann e\ini ayıran duvarda küçük bir kapı
açılmıştı. O günlerde komşular arasında
böyle kapılar çok olurdu. İki komşu. bir-
birine >olu dolaşarak değil. aradaki kapı-
yı kullanarak giderdi. Buna komşuluk ka-
pısı denirdi. Karşılıklı güven bu kadar son-
suzdu. Annem iki gün ortalıkla göriin-
mese Nudiye Abla. komşuluk kapısım
vurup içeri girerdi..."
Kahramanlar hayattavken_.
Bulgarlar Varna için "Turizm başken-
timiz" diyorlar. Haklılar. Varna'nın sahil
boyundan 20 kilometre kadar dışında. ev-
li bahçeler arasındayız.
Bulgar ordusundan 1982'de emekli
olan Albay Petko Steyanov'un evine ulaş-
tık. Bahçede ilk bakışta dikkatimi çeken-
ler: Böğürtlen. kıvi, üzüm, elma, yıldız-
çiçeklen, gül. domates... Elim ister iste-
mez üzüm ıriliğındeki böğürtlenlere
uzandı. Arada iri gövdeli böcekler dola-
şıyor. Kanatlan bedenlerini taşımakta zor-
lanıyor. Salkjm salkım elmalann dallan
kırmaması için direkler oturtulmuş...
Bahçede bizim için masa hazırlamışlar.
Kendi ürünleri iki çeşit rakı getirdiler.
Erikten olanını yapacaklarmış ama, bu yıl
rakılık erik iyi değilmiş.
Sofrada rakı olunca. Bulgaristan'ı kur-
tarmamak olmazdı. Albaya göre, her şey
ama her şey kötüye gidıyor. Yeni dünya
düzenini şöyle özetledi:
*Yüzde birin çok zengin olması için yüz-
de 90'ın sefalete sürüklenmesi. Buna de-
mokrasi denmez. bunun adı anarşidir."
"BİZ" diyor. "herkesin eğitim görmesi,
herkesin evinin olması. sağlık hizmederi-
nin herkese yayüması hedefini >aşama ge-
O 7 T\TT TÇ Balkan sözcüğü Türkçe. Sıradağ anlamına geliyor. 20. yüzyılın
O KJ1 V \J O tarihinin Balkanlar'dayazıldığını söylemek abartma olmaz. Hiçbir
Balkan ülkesi yok ki, yüzyılın başından bu yana sımrı en az bir kez
değişmiş olmasın. Yola çıkmadan önce yaptığım araştırmada gördüm ki, hemen her
Balkan ülkesi adının önüne "Büyük" koymuş. Büyük Yunanistan, BüyükMakedonya,
Büyük Sırbistan. Büyük Arnavutluk... Her ülke, tarihindeki en geniş sınırlarını özlüyor.
Bu da berabehnde Balkanları kanlandırıyor. Balkan coğrafyası için "Cennet" diyebiliriz,
ama zaman zaman bu sözcüğün ilk "e "si "i "leşebiliyor Yolculuk boyunca en çok "insan
manzaralarına " önem verdim. Istedim ki Balkanları "kan "la değil, "can "la analım.
çirmiştik. Ama bir dönüşümü. >enileşme-
yi sağlamakta zoriandık."
Albay. "Sistem neden çöktü?" sorusu-
nun bugün yanıtlanamayacağı görüşünde
olduğunu söyleyipekledi:"Kahramanlar
hayattay ken, tarih konuşmaz.'"
Steyanov "un emeklilik maaşı 18 dolar.
Bahçede her şeyi yetiştiriyor. Yaşı için,
"70 gibi" diyor. Sordum:
- Bahçedeki bütün işleri siz mı yapıyor-
sunuz?
"Evet" dedi gülerek. "Hanım eve baş-
ka erkek getirmesin diye var gücümle ça-
uşıyorum."
Fotoğraf çekmek istediğimde eşi karşı
çıktı:
- Bu kıyafetle olmaz...
18 yaşında bir genç kız gibi koşarak
eve gitti. Birkaç dakikada üzerini değiş-
tinp döndü...
Sohbetin sonuna doğru Steyanov takıl-
dı:
- Şimdi ben seninle röportaj yapayım.
Çiller çok mu zengin?
Razgrad'tan ınce yağmur eşhğinde yo-
la çıktım tlk durağım Ezerce köyü. İlk
gördüğümüz canlı, uzun ipın ucundaki
tahta çivisi çıkmış, irice bir at oldu. Ona
yol verip devam ettik. Bahçe içinde bir
kahveye girdim. Televizyonda Arif Sağ
söylüyor. Teypte İbrahim Taflıses var.
BULGARİSTAN'IN
KİMLİK KARTI
Resmi adı: Bulgaristan Cumhu-
riyeti.
Nüfus: 8.4 milyon.
Yüzölçümü: 110 bin 993 kilo-
metrekare.
Etnik gruplar: Bulgar yüzde
85.8, Türk yüzde 9.8, Çingene yüz-
de 3.4, Pomak yüzde 2, Makedon,
Ermeni, Rum, Tatar, Rumen vüzde
1.1.
Ortalama yaşam: Erkekler 69
yıl. kadmlar 76 vıl.
Okur-yazar oranı: Yüzde 93.
Kişi başına diişen ulusal gelir:
1993 te 1276 dolar, 1994'te 1200.
1996 da 415 dolar.
ru yürürken, biri Anadolu Türkçesiyle ba-
ğırdı:
- Kime geidin seeen?
Gülümseyip. "Size geldim" deyince,
hafifçe doğfulup seslendi:
- Bu daha iyi yaa~
Kadınlann en yaşlı olanı saçı en güzel
örgülü olanıydı...
Derken efendim. bunlann hepsini as-
mışlar. kılıçtan geçirmişler. Torlak Ke-
mal'in çevresindekiltrden hayatta kalan-
lar buraya yerleşip Toriak Köyü'nü kur-
muşlar."
Müzekka Bey'i dinlerken uzun bir ko-
şunun ardından hiç beklemediğım bir
manzarayı izler gibiydim.
Arada eşi, masaya getirdiği yiyecekle-
ri gösteriyor: "Oğlum sen bu Müzekka
dayına bakma. Tarih dedin mi on gün sus-
maz. Arada ye..." Müzekka dayım uzun
uzun bölgenin güreşçilerinden. 1980-90
arası yaşadıklanndan söz etti. Konu yeni-
den Şeyh Bedreddm'e gelince. "Buralar-
da Alevi köyleri de var. Onlar biraz Şeyh
Bedreddin gibi düşünürler" dedi.
Türklerle Burgarlar "kardeşçe" yaşa-
yabilir mi?
Müzekka Bey'e göre, bu nesil başara-
maz. önümüzdeki nesillere...
Öğretmenliği süresince üç çeşit tarih
okutmuş. Özellikle Osmanlı tarihiyle çok
oynuyorlarmış.
KonuTürkçe\egeldi. "Torlakagzı" de-
di, "sultan ağzıdır. Padişahlar bu Türkçey-
le konuşurdu."
Torlak bitmedi. Rusçuk dönüşü yeni-
den köye uğrayıp ara sokaklannda dolaş-
mak geldi içimden.
Tek katlı. kocaman kapılı birevin önü.
Torlak bitmedL Rusçuk dönüşü yeniden köye uğrayıp ara sokaklannda dolaşmak geldi içimden. Tek katlı, kocaman kapılı bir
evin önü. bir kadın, iki erkek akşam sohbetinde. Yaklaşmca, iki soru birbirine kanştı. Erkeklerden daha yaşlı olanı: - Oğlum
sen kimlerdensin. çıkartamadım va? Kadın gülümseyerek: - Geçip oturmak \ok mu? Tipik bir Türk ailesi. Parçalanmış. Yan-
sı Türkiye'de yansı burada. Naciye Hanım dunımu özetledi: "Leylelder gibi yaşayip gidiyoruz ev ladım. Kâh orda kâh burda..."
Kahvenin bir tarafı bar. bir tarafı dört oyun
makinesiyle kapatılmış.
Sahibi Ali Tarakçı. dertli. kırgın. Güreş
hocasıymış. ICimi öğrencileri Türkiye'de
millı takıma girmiş. 1989'da Türkiye'ye
gelmiş. "Niye Naim gibi geünedin?'" de-
mişler. Bu sözler içine orurmuş. Ertesi
gün soluğu yeniden Ezerce'de almış.
Köyü anlatmasını istedim. Güreşçileri
saydıktan sonra eklediler:
- Osmanh-Rus Savaşfnın en kanh bö-
lümleri burada geçti, hemen şu üstümüz-
deki İnançayır'da...
Oraya çıktık. Ali Tarakçı daha daha dün
yaşanmış gibi anlatıyor: "Birimkilerin ko-
mutanı Ermeniymiş. Rusla anlaşnuş. Bi-
zim Memetçikler, karşıda düşman var de-
dikçe O,' Yok aslanlarım yatın' diyormuş.
Bir gün sabaha karşı Rusİar saldırmış. Bi-
zimkiler hazuiıksız. İşte şu gördüğün çu-
kur kanla doimuş. Buraya bir manda düş-
müş. başını yukanda tutarak kanda bo-
ğulmaktan kurtulmuş. İşte bu kadar çok
kan akmış..."
Olayın gerçek olup olmadıgı ayn konu
ama, Ali'nin anlattıklan bende şu çağn-
şımı yaptı: "Tarihte en taze olan nedir di-
yesorulsa. 'Kuşaktan kuşağaanlatılanlar'
demek en doğrusu olur."
Dönüşte. dört-beş kadın yan yana dü-
zensiz oturmuş. değişik toprak ürünleri-
ni işliyorlardı.
Elimde fotoğraf makinesi onlara doğ-
Ezerce'nin anılanni özenle belleğime
yerleştirip, Torlak köyüne yöneldim. Köy.
ağaçlar arasında iki katlı evlerle başladı.
Torlak'ın yansından bıraz fazlası Türk.
Belediye çalışanlanndan Ekrem, başka-
nın Türk olduğunu anlatırken. "New Y-
ork'ta da muhtar Zenci" diyor. Başkan
Necdet Cinali"ye Torlak'm tarihinı bilen
bir kişiyle konuşmak ıstediğimi söyledim.
Başkan birkaç yere telefon ettirdi.
Emekli tarih öğretmeni. Müzekka Ça-
lar'a gittim.
Yamacın eteğinde iki katlı birev. Asma-
lann arasından eğilip ikinci kata çıktım.
Müzekka Bey'le sohbete başlarken eşi
geldi. Saime Hanım elimi sıkarken. san-
ki çoktandır beklediği bir misafirmişim
gibi seslendi:
- Nerde kaldın seen?
Müzekka Bey köyü anlarmadan önce
şişe dibi gözlüklerini taktı. "Sizgençku-
şak belki bilmezsinizr
deyıp temiz Türk-
çeyle başladı: "Yavrum buralarda Şeyh
Bedreddin hadisesi oldu. 1400lerin başı
gibi. Bunlar. topraktan çıkan, ürctilen her
şeyi beraber yiyip içelim demişler. Öyle bir
düşünce yani. \lesela diyelim ki, iki göm-
leğin varsa birini olmayana vereceksin.
Şeyh'in iki yardımcısı vardı, Börklüce
Mustafa'yla Torlak Kemal. Kendi düşün-
celerini yaymak için Ege'de, Defiorman'da
çahşırken, Osmanlı buna müsaade verme-
miş.
bir kadın. iki erkek akşam sohbetinde.
Yaklaşınca. iki soru birbirine kanştı.
Erkeklerden daha yaşlı olanı:
- Oğlum sen kimlerdensin. çıkartama-
dım ya?
Kadın gülümseyerek:
- Geçip oturmak yok mu?
Tipik bir Türk ailesi. Parçalanmış. Ya-
nsı Türkiye'de yarısı burada. Naciye Ha-
nım durumu özetledi:
"Leylekler gibi yaşayıp gidiyoruz evla-
dım. Kâh orda kâh burda_."
Bir çocuğu Manisa'da öteki Bursa'da...
Torlak'tan aynlmaya da niyeti yok.
Kimlerden olduğumu soran Ali Dayı 81
yaşındaymış. tki sözünden biri şu:
"Hayatta fazla kaldık_."
Bulgaristan'la ılişkılerimız 1980"lı yıl-
lann sonunda çok gergindı. 1990'ların
ikinci yansında yumuşadı.
Bulgaristan Cumhurbaşkanı PetarSto-
yanov'un 28-30 Temmuz 1997'de Türki-
ye'ye yaptığı ziyaretle ilışkilerin önü da-
ha da açıldı. Siyasal yumuşama Bulgans-
tan'ın kentlerinde. kasabalannda da hıs-
sediliyor. Ama her şeyin rayına girdiğinı
söylemek olanaksız.
Bulanık sular durulmuş görünüyor a-
ma, insanlar bu kez, sanki temiz su>oın
içinden her an bir cam parçası çıkabile-
cekmişkaygısında...
Türklerin yoğun olduğu yerlerde bele-
diye başkanlannın Türkler arasından se-
çılmesı, > umuşamayı bıraz daha peluştır-
miş. Ama kimi başkanlar bunun yerini
ekonomik baskının aldığı düşüncesinde.
DemokratikGüçlerBirliği'ndenMeclis'e
gıren Güner Tahir de bu düşünceyi pay-
Taşıyor. Güner Tahir, bir grup Türk bele-
diye başkanı ve yurttaşla Razgrad Sanat-
çılarevi'nde akşam yemeği yedik.
Kubadın Belediye Başkanı Vehbi Dahil
Osmanlı soyadma bir de "lar" ekletmek
istemiş. Nüfus memuru. "Kardeşim bu
kadar Osmanlı yeter" demiş. Osmanlı,
kendisinin ilk Türk belediye başkanı ol-
duğunu söylüyor. İkinci kez seçilmiş. Tür-
kiye'de bir süre kalmış. geri dönmüş.
"Türkiye'de tutunmak için biraz yağcı ol-
mak lazım. Şimdi İstanbul'un yansını \er-
seler gitmem" diyor.
Mustafa Mümin. Abdülköy Belediye
Başkanı. Kasaba bin nüfuslu. 66O'ı Türk.
Mümin'in ilk yaptığı işler şunlar olmuş:
- Fınn açmak. düğün salonu yapmak.
Bulgar mezarlığının gereksinimi olan bir
bina inşa etmek.
Gürcan Sami, kaz üretiyor. Etini Al-
manya'ya. ciğerini Fransa'ya ihraç edi-
yor. Kendisini "Osmanlı Türkü" olarak
tanımlıyor, "Buralan bırakamayız" di-
yor. Mustafa Kemal için ise şunu söylü-
yor: "Onun için canımı \-eririm. Türid-
ye'yi kurdu."
Sami. "Kaç çocuğun var?" soruma.
"İki kızoğlum \SLT~ dedi. Şaşırdım. Açık-
ladı: "Bizde kız çocuğu için kızoğlan de-
nir. Oğlan çocuğuna erkek denir."
Uykulu SofŞ a
Bulgaristan deyince Sofya'ya selam
\ermemek olmaz. Sofya usulca başladı.
Doğayla kent bir bayrak yanşının ortağı
gibiydi.
Ama Sofya uvkulu gibiydi. Clkenin
son yıllarda içine düştüğü ekonomik sı-
kıntı Sofya'nın yüzünden okunuyordu.
Kent merkezindeki binalarda en çok dik-
kat çekenleri arasında Osmanlı dönemin-
de Rumeli Beylerbeyi'nin oturdugu ko-
nak var. Türklerin kurduğu Hajc ve Ozgür-
lükler Hareketi'nm (HOH) Genel Merke-
zi. "Meclis tatil olduğu için",kapalıydı.
HÖH'de yaprak dökümü yaşanıvor. Ko-
nuştuğum belediye başkanlannın çoğu
yeni oluşum arayışındaydı.
HÖH'ün girişinde bir Türkle karşılaş-
tım. Türkçe konuşarak, adını söyledi:
- Vasil Vasile\... Kısaca \'asil de_
Sordum:
- Türkçe adın yok mu?
"Var" dedi. "Kenan Kumal.Amabazen
Bulgar adımı da kullanıyonım. Türki-
ye'deki Bulgaristan elçisi çok yakın arka-
daşımdır."
Sofya Büyükelçiliğimiz Vasil Levski
Bulvan 80 numarada.
Bu adresin aynca önemi var. Mustafa
Kemal. askeri ataşeolarak Sofya'ya atan-
dığında bu adresteki evde oturmuş. O ev
yıkılmış, sadece kapısı kalmış. Ahşap, iş-
lemeli kapı şimdi büyükelçiliğimizin
ikinci katında sergileniyor.
Sofya merkezindeki alanlann çoğunda
Osmanlı tmparatorluğu aleyhıne heykel-
ler. anıtlar var. Bunlann önemli bölümü
de Ruslann Osmanlf ya karşı zaferlerini
içeriyor. Bulgaristan'ın sadece kuruluşu-
na değil yakın tanhine de bakınca bunu
yadırgamamak gerekiyor. Ama sadece bir
şeyi yadırgadım; Bulgaristan'ın ulusal gü-
nü 3 Mart. 3 Mart 1878'de Rusya'yla Os-
manlı Imparatorluğu arasında Ayastefa-
nos Antlaşması imzalanmıştı. O dönem-
de Ruslar Ayastefanos'a, yani bugünkü
Yeşilköy'e kadar gelmişlerdi.Buanlaşma
Bulgaristan'ın topraklarını da genişlet-
mişti ama, keşke Bulgarlar. Ruslannkini
değil de kendi ürettikleri bir zafer günü-
nü. "müli gün" seçselerdi.
Sofya"dan Selanik'e yola çıktım. Oto-
büs birkaç saat sonra, Yunanistan sının-
na ulaştı. Şaşırdım:
- Ne çabuk geldik...
YARIN: Batı Trakya...
Cümülcinenin kalbiçukur
kahvede atar.
NOKTASII ORAL ÇALIŞLAR
ANAP Genel Başkan Yardımcısı Ya-
şar Okuyan, Başbakan Mesut Yıl-
maz'a soruyor: "Tuğgeneral Veli Kü-
çük'ün MİTMüşteşar Yardımcılığı'na
atanacağını duydum, doğru mu? Eğer
doğruysa bu bizi çok sıkıntıya sokar."
Okuyan, Genel Başkanı'na bunları
söylemekle kalmıyor, Susuriuk'a ilişkin
yeni bir bilgiyi de içeren şu soruyu so-
ruyor: "Susurluk kazasından sonra
Tuğgeneral Veli Küçük, valiliğe telefon
ederek kazada ölen kişinin Abdullah
Çatlı olduğunu, cenazesinin kumar-
haneci Ömer JopaVın ortaklarından
Sami Hoştan'a teslim edilmesini is-
tediğisöyleniyor. Doğru mu?"
Okuyan'ın bu sorulanna Başbakan
Yılmaz'ın ne cevap verdiğini bilmiyo-
ruz. Ancak iktidar partisinin üst düzey
biryöneticisinin. ANAP'ın merkezyö-
netim toplantısında Genel Başkanı'na
bunları sorması, iddiaların ciddiyetini
gösteriyor.
Ancak bütün bu iddialara ve Devlet
Guvenlik Mahkemesi'nin daha başka
Veli Küçük-Çatlı ilişkisi
bulgulanna karşın, böyle bir kişinin en
önemli istihbarat örgütünün başına
getirilmesinden söz edilebiliyor. Şaka
değil.. bunu iktidar partisinin en üst
düzey yöneticisi söylüyor.
Tuğgeneral Veli Küçük'ü tanımıyo-
rum. Ancak hakkında belgelere daya-
lı önemli iddialarönesürülüyor. Budu-
rumda, en azından soruşturma açıl-
ması gerekiyor.
Ne yazık ki, şu ana kadar Genelkur-
may böyle bir soruşturmanın açılma-
sı için izin vermedi. Veli Küçük'ü de
terfi ettirdi. Belki de daha yeni terfiler
yaşanacak.
Uyuşturucu Jeopolitik Gözleme-
vi(OGD) adlı Avrupa Birliği'ne bağlı bir
araştırma kuruluşu, Türkiye'deki uyuş-
turucu kaçakçılığının önemli bir bölü-
münün, köy korucuları, bazı resmi MİT
görevlileri ve Bozkurt örgütleri tarafın-
dan yapıldığına dikkat çekiyor. Bu işi
yapan örgütlerin "düşman saflann-
dan" ele geçirdiği ve "kayıtlara geç-
meyen" aylık eroin miktannın 800-
1200 kilo arasında değiştiğini belirten
rapor, önemli merkezlerin Batman, is-
tanbul ve Amsterdam olduğunu vur-
guluyor.
TBMM Faili Meçhul Cinayetleri
Araştırma Komisyonu da, benzer bir
örgütlenmeye dikkat çekmiş, polis ve
askerierin de bu işe kanştığına ilişkin
beliriemeleryapmıştı. OGD Rapooın-
da şu noktalara dikkat çekiliyor: 'Tan-
su ÇillerVn koruyuculuğu altında ha-
reketeden Ağar'/n, Almanya, Hollan-
da, Belçika ve Azerbaycan'da uyuş-
turucu kaçakçılığı yapan, adam kaçı-
ran ve haraç alan örgütü yönettiği,
MİT raporunda yazılı."
Eroin, cinayet, devlet görevlileri, üst
düzey siyasetçiler ve hepsinin orta-
sında Susurluk kazası. iktidar Parti-
si'nin Genel Başkan Yardımcısı Oku-
yan, bir çaresizliği mi dile getiriyor,
yoksa kendi liderinin bu konudaki tu-
tumunu mu eleştiriyor? Mesut Yılmaz,
Susurluk'u çözebilmek için halk hare-
kete geçsin diye çağrı yapıyor. Sonra
da bu Meclis'te dokunulmazlıklar kal-
dınlamaz diyor.
Mesut Yılmaz'ın halktan önce ken-
di partisiyle ilgili sıkıntıları aşması ge-
rekiyor. Meclis'te kendi partisine söz
geçiremeyen. Mehmet Ağar'ın veSe-
dat Bucak'ın dokunulmazlığının kal-
dırılması için kendi arkadaşlarına gü-
venemeyen bir Başbakan'ın halka
çağrı yapmaya ne hakkı var? En baş-
ta hükümet iradesinin ortaya çıkması
lazım. Umutsuz bir Başbakan'la bu
konu nasıl çözülebilir ki?
Mesut Yılmaz'a Budapeşte'de ki-
min yumruk attığı belli. Onlann arka-
sındaki güçlerde. Veli Küçük'le ilgili id-
dıalar da belli. Mehmet Ağar'ın imza-
larının gerçek olduğu daanlaşıldı. Her-
kes bunları biliyor. Gelin görün ki yar-
gı düzgün işlemiyor, idare ve siyasi ira-
de gerçeklerin peşine düşmek yerine,
üstünü örtmeye çalışıyor. Türkiye çü-
aımeye, kokuşmuşluk yayılmaya de-
vam ediyor.
•••
Pakistan'da enişte Butto'nun bü-
yük servetinin ardında uyuşturucu işi
olduğu ortaya çıkmaya başladı. Eniş-
te hapiste. Butto'larzordurumda. Pa-
kistan, ipin bir ucundan yakaladı. Bi-
zimkilere ne zaman sıra gelecek diye
bekleyip duruyoruz. Daha fazla kan,
daha fazla faili meçhul cinayet. daha
fazla uyuşturucu ticareti olmadan bu
işe bir yerde dur demek zorundayız.
Bizimkiler mi Butto'dan daha becerik-
li, yoksa Pakistan mı bizden daha ile-
ri. Kararı sız verin.
MÎKRO
DINÇ TAYANÇ
Vap mı Bana Yan Bakan!
Bakıyorum olacak gibi değil, tarihsel bir açıkla-
ma yapmaya karar veriyorum...
Efendim, bendenizin fakirhanesi üç "ün/fe"den
oluşuyor: Belge rafları, silah dolapları ve yataklar...
Şimdi hemen "bunun neresi tarihsel açıklama"
demeyin efendim, bekleyin geliyor.
Belge raflarında Tıktık Hanım'ın mal varlığından
Susurluk belgelerine, rüşvet kayıtlarından "hatır-
lanamadığı için alınamamış" ifadelere dek ne arar-
sanız var!
Silah dolaplan, ağızlarına dek Uzi'lerden C-tipi
artıklarına, lavsilahlarından boğmatellerinedolup
taşıyor!
Yataklara gelince... İşte orada işler karışıyor.
Çünkü hangi yatakta hangi "meçhule kanşmış" fa-
ilin, hangisinde "ifade özüıiü" bir aşiret reisinin,
hangisinde hangi "kayıp"ın. hangisinde yurtdışın-
da istirahat buyuran bir muhabbet tellalının, han-
gisinde kaçak (!) bir mafya babasının yattığını ben
bile karıştırıyorum!
Yaaa, işte böyle! Bütün bunların benim evimde
"saklandığı" tarihsel bir açıklama değil de nedir ya-
ni?..
Şimdi diyeceksiniz ki "Pekikardeşim, seninevin
tabanı bunca ağırlığa nasıl dayanıyor ve konu
komşu, mahalleli, çevreyi tarassut eden guvenlik
güçleri ve ille de mahalle ihtiyar heyeti bu duru-
mu nasıl karşılıyor?"
Efendim. taban sağlamdır. Bugüne dek hangi
ağırlıklan kaldırdığını bilseniz dudaklarınız uçuklar!
Konu komşuya aldırmayın. Çünkü bendeniz
koskoca Sorma Gir Palas'ta oturuyorum...
Mahalleli deseniz, pek mahcup ve eziktir. Başı-
nı kaldırıp da çevresinde neler olduğuna bakma-
yı ayıp sayıyor; üstelik çoğu, cepleri cepkenleri
delik esnaf olduğundan bunca kalabalık için yap-
tığım alışverişe pek seviniyorlar...
Guvenlik güçlerinefalan gelince... Geçin birka-
lem. Içeride kimin kim olduğu belli mi ki adamlar
"höst kardeşim" demeye kalkışsın! M'azallah ya
hane halkından biri şefleri, babaları ya da hatta ri-
cali devletten çıkarsa nice olur garibanların hali?
İhtiyar heyeti mi? Elimdeki belgeler kimleri ya-
kar, silahlar kimleri vurur, konuklanm bir ağızlarını
açsa o mahalle heyetini yaşatır mı sanıyorsunuz!
Sonracıma ne de olsa çoğu, günü dolunca konu-
ğum olmayacak mı?
Şimdi biz bunca curcunanın içinde nasıl mı ya-
şıyoruz?
Gül gibi geçinerek!
Hatta her gün ya belgeleri birbirimize gösterme-
ce ya "hangi silah hangi o/ay"lamaca ya da "kim
kayıp, kim meçhule karışmış "lamaca onayıp ne-
şe içinde yürek rahathğıyla birbirımizi kucaklamak-
tan geri kalmıyor ve hemen ardından "n'olacakbu
memleketin hali" diye dertleşmeye koyuluyoruz!
İşler kötüye gider de sağdan soldan çatlak ses-
ler yükselirse, ne mi yapacağız?
Canım her işin kolayı var! Ya birkaç belgeyi so-
kağa atıp kayıkçı kavgası yaratırım ya silahlardan
birkaçıyla havaya şenlik ateşi açıp ilgiyi başka bir
yöne çekerim ya da hane halkının en zararsızla-
nndan birkaçirn yem diye sokağa salıp "bakm son-
ra evin tümünü boşaltınz ha" tehdidini savururum
olur biter!
Ana fikir Bindik bir alamete, gidiyoruz kıyame-
te!
Ana fikrin ana fikri: Alameti yaratan, kıyamete
katlanır!
Kontrole alınıyor
Nüfiısa göre
cami yapılacak
HAZAL ATEŞ
ÇAKIR
ANKARA - Bayındırlık
ve lskân Bakanlığı.
cami yapımındaki
düzensizlikleri önlemek
amacıyla yasa taslağı
hazırladı. Taslakta,
camilerin en az 800
metrelik aralıklarla.
nüfus yoğunluğuna göre
yapılması öngörüldü.
Diyanet İşleri
Başkanlığı. cami
yapımının kontrol altına
ahnması gerektiğini
belirtirken taşradaki
camilerin yapımında
çeşitli usulsüzlüklerin
yapıldığı saptandı.
Türkiye'deki 71 bin 293
camiden 2 bin 393'ünün
özel vakıflar tarafından
yapıldığı bildirildi.
Cami yapımında
belediyeden izin
ahnması gerekirken
birçok il ve ilçede bu
kurala uyulmadığı
görüldü. TÜBİTAK
tarafından hazırlanan
"Toplu Konut
Alanlannda Sosyal
Donaülar" adlı kitapta
da carmler arasındaki
yürüme mesafesinin 800
metreden az olmaması
gerektiğine dikkat
çekildi. Ankara'da,
özellikle Batıkent
bölgesinde 200 metre
aralıklarla cami
yapıldığına dikkat
çekilirken semt
sakinlerinin bu
durumdan rahatsız
olduklan bildirildi. lmar
lskân Bakanlığı
yetkilileri de külliye
mantığı ile kent
dokusunun
bozulmaması
gerektiğine dikkat
çekerek şu göriişleri dile
"Bazı dernek ve vakıflar
dini inançlan sömürerek
insanlardan bağış
topluyorlar. Önüne gelen
cami yapıyor. Belediye
geüp kazısını yapıyor.
Bağış adı altında
çimento ve diğer
malzemeleri parasız
alıyorlar. Sonra da
halktan para
topluyoriar. Önemli olan
yerieşim planlanna
uygun bir şekilde, nüfus
oranına göre cami
yapımıdır. Bu konuya
ilişkin hazırlıklar devam
ediyor."
Denetim
Diyanet İşleri Başkanlığı
yetkilileri, gerek taşrada
gerekse büyük şehirlerde
cami yapımının kontrol ,
altına alınmasından yana
olduklannı bildirdiler.
Denizli Dazkın
Kaymakamlığrna :
verilmiş olan dilekçede .
Yeşilyurt î
Mahallesi'ndeki cami
inşaatının Diyanet Vakfi *:
tarafından yapılacağının •
bildirilmesine karşın,
inşaatın Denizli Dazkın •
Cami Yaptırma ve
Yaşatma Derneği'nce
yaptınlacağı görüldü.
Savcılık tarafından
görevlendirilen
muhakkik (inceleme
elemanı) Vahit Tuncer'in
raporunda, dernek
tarafından yaptınlması
kararlaştınlan cami
inşaatı ihalesinin 350
milyon lira bedelle
RamazanSeit
Efeoğulu'na verildiği
belirtilirken
sözleşmede inşaatın ne
zaman başlayıp ne
zaman biteceği
yönünde bir
açıkJık olmadığı '
beürtildi