23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 23 EYLÜL 1997 SALI 10 KULTUR SAHNEDEN AYŞEGÜL YUKSEL Bır ba\ram günü. Ka- dınlar ve çocuklar, parlak renklen bırbıriyle öpüştü- ren geieneksel giysileri içinde güz pusuna bürün- müş Seul sokaklannı ışıtı- yorlar. Herkes birbinne gülümsüyor. Durup ko- nuştuğunuzda. nasıl olu- yorsa anlaşıyorsunuz. On- lar Korece. sız Türkçe ya da Ingılizce.. Kırk beş mılyon nüfuslu Kore'nın, geniş buharlaria örülmüş on bir milyonluk başkenti Seul'de bıle tüm devinim güler yûzlü bir dinginlik içinde gerçekleşıyor. •'Dinginlik içinde devi- nim" Kore kültürü bağla- mında betimleyıcı bir "anahtar"" anlatım. Batı kültüründe boy atmış, "te- peden bakmaya", "terbi- yesizleşmeye'" teşne kibar- İığın yapaylığının bılinci- ne, Doğu kültürünü sere serpe bır gıysiymişçesine taşıyan Korelilenn doğal incelığıy le karşılaşınca va- nyorsunuz. Batılılann uy- durduklan "•gizemli Uzak- doğu" söyleninin gerisin- de yalnızca "doğalnk" ya- tıyor: toprakla, suyla. göz- yüzüyle uyum... Bu uyu- mu damarlannızda duyu- yorsanız. hıç korkmadan herkese gülümseyebilirsi- niz artık... Seul kentini ikiye bölen de\ boyutlu Hangang Ir- mağrnın üstüne kurulmuş bir dolu köprüden. ikı ya- nı gökdelenlerle kaplı ge- niş bulvarlardan akan yo- ğun trafık içinde bıle bir- denbıre o vazgeçılmez uyumugörebılirsiniz. Mo- dern kentın kendı haline bırakılmış bır tepesının ka- tıksız yeşılınde uzanan bir Buda tapınağı. Nasıl oluyorsa. kılomet- rekare boyutunda bır alana Mğmmi!} olan bu tapınakta ne modern kentın bıldıği- mız güriiltüsü var, ne de toprağın, yeşilın ve gökyü- zünün uyumunu bozan herhangı bırteknolojık gö- rüntü Endüstn açısından Dingudikteki devinim• Müzik, dans ve şarkı antik geçmişinden bu yana Kore tiyatrosımun vazgeçilmez öğeleri. Bir başka deyişle, 'dramatik olan', en az 'söz' kadar, devinimde 'ses'te, 'söz'ün, 'ses'in 'devinim'in birlikte oluşturduğu uyumda yakalanıyor. 'Ay Işıgmda Baekma Irmağı Boyunca'(üstte) ve Jang- gun'un 'Ayak Tırnaklan' (yanda) çağdaş Kore tiyatrosunun, 'dinginlikteki devinim'inden Od tdenim. hızla gelışmekte olan. as- gari ücretin bin dolar dola- yında olduğu, yüzünü ABD destekli kapitalizme dönmüş bır toplumda bu- lunduğunuzu unutuven- yorsunuz. Kadın erkek, geieneksel ya da çağdaş giysili tüm ınsanlarbirlıkte ıbadet edi- yorlar tapınağın çeşitlı alanlannda. Bizım nama- zımıza çok benzer hareket- lerle. Kadınlann başlan bıle ortülü değil. Tek kural ka- palı ıbadet alanlannda ayak çıkartmak. Tüm devi- nim dinginlik içındedir. Kent dışındaki vapayalnız "ai ; KV^rıan ca gök-or- man-toprak uyumunu gö- zeten bir konumda yerleş- tinlmiştir doğaya. Uluslararası Tiyatro Enstıtüsü'nün (ITI) 27. Genel Kongresi'nin tiyat- ro dolu beş gününü işte böyle bir çevre tasanmı içinde yaşadık. Türk eki- binin başkanı RefikErdu- ran, Hürya Nutku, ben ve Uluslararası Tiyatro Eleş- tirmenleri Birliği'nin (AITC) Yönetim Kurulu toplantısi ıçin gelen Zey- nep OraL Bir yandan işi- mizi yaptık, bir yandan da Kore tiyatrosunu tarumaya çalıştık. Seul'de ulusal ve uluslararası düzeyde tam beş tiyatro festivali yer alı- yordu. Farklı türlerde beş gösteri izleyebildim. Gele- nekseliyle, çağdaşıyla... Sahne disiplini Müzık, dans ve şarkı an- tık geçmişinden bu yana Kore tiyatrosunun vazge- çilmez öğeleri. Bir başka deyişle, "dramatik olan", en az "söz" kadar, devi- nimde "ses"te, "söz"ün. "ses"in "deviniın"in bir- likte oluşturduğu uyumda yakalanıyor. Yinelemeye gerek yok, müzikte, şarkı- da ve dansta egemen olan öğe "dinginlikteki devi- nim". Sahnede gösterilen şiddet, coşku, tutku, acı ve sevinç devinimleri hep dinginlikle "karşılaştınla- rak", dinginlik karşıtlığın- da oluşturuyor etkı alanını. Sahne sanatlanna tıpkı bi- zim seyirlik geleneğimiz- de olduğu gibi, benzetme- cı (dramatik yoğunluğu amaçlayan) değil, göster- meci (oyunu "oyun" ola- rak sunan) bir biçem ege- men. Bu nedenle de oyun- culuktaki jest. mımik vc devinim kullanımı bızim- kine çok benziyor. Sahne disiplini açısın- dan ise bizden çok önde Kore tiyatrosu. Belli ki ti- yatro eğitimi. bireysel di- sıplin anlayışı, sanatçı ol- mayı öğrenirken geçilen yollar bizimkınden biraz daha köklü. Bizden önde olduklan bir başka alan da tiyatro yapılan. Kusursuz çağdaş teknikJerle donatıl- mış onlarca salon, kusur- suz tiyatro kompleksleri içine yerleştirilmiş. Pınl pırtl sanat merkezleri, ge- lenekselden deneysele her tür tiyatro için oyun alan- lan özenle yerleştirilmiş bu ınsan kaynayan, terte- miz kentin dört bucağına. Geieneksel gösteriler Bizim "semah"ımız gi- bi. Kore'de deritüellereda- vai] gobienlcr ^.ıbalkesım seyirlik geleneğinde yaşa- tılıyor. Seul dışında bir ka- sabanın, geçmişin bir prensesınden kalma geie- neksel Kore yapılanyla be- zenmiş arazisinde, çayırda ve yağmur altında Şaman kökenli bır gösteri izliyo- ruz. Orta Asya'yı ve Uzak- doğu'yu uzun uzun, sabır- la yaşıyoruz. Bizim "se- man"ımız Anadolu sıcak- lığını ve coşkusunu taşı- yor. "Semah" yaşayan in- sanın esenliğine, izlediği- miz ritüel ıse msanın ölüm sonrasındaki dinginliğine yönelik. Kore halk danslannı bi- zim halk danslanmızın dünya düzeyinde ön sırada olduğunun bilınciyle izli- yoruz. Sahneye kusursuz- luk egemen. Çalanını bir süre sonra sağır edip "kös" dinleten, sahne merkezin- dckı "dev davul"un eşli- ğındeki gösteri Anadolu duyarlığı için fazla sert belki. ama büyüleyıci... Çağdaş oyunlar Kore, dans tiyatrosu, Antonio Tabucchi 'nin anlatılan ATİLLABİRKÎVE Yaşamının son üç kışı- nı Hındistancla geçıren ve önümüzdekı kış ıçın yolculuk hazırlıklanna başlayan bir dostuma. Antonio Tabucchi'nin "Hint Gece Müziği"ni okumasını salık vermış- tim. Dostumun izlenımi nettı: "Gördüğümü oku- durn. Ne ise onu yazmış." Önce doğal olarak kı- taplanyla tanıştık Ta- bucchi'nin: Münir H. Göie'nin çevirisiyle, "Hint Gece Müziği", "U- fiık Çizgisi", "Requ- iem"(Bır Sann), "Fer- nando Pessoa'nm Son Cç Günü (Bir Sayıklama)" ve "Pereira İddia Edi- yor". Şimdi ünlü ttalyan yazann kendisiyle tanışma olanağını bul- duk. Kimilerine göre edebiyat metni bir yol- dur. Okumak ise bu yolculuğa çıkıştır. Iz sürmektir: Bu iz ashnda metnın izlek'in- den başkası değildir. Bu yol genellikle ent- rika ve serüvenlerle: bilinmezlikler ve fan- tastik öğelerle doludur. Çözümü çetrefil düğümlerle sürer gider. Tabucchi'nin metinlerinde de böylesi- ne bir "yol" izleği vardır. Bu. bir anlam- da; Portekizli şa>r Fernando Pessoa ile za- man zaman Portekiz (Lizbon) ızleğiyle ör- tüşür. "Hint Gece Müziğj"nde "kahramanm" bir arkadaşını Hindistan'da arama yolcu- luğu var. "Arama" ile "yol" bir kavram çif- ti oluşturuyor. Eline gelen bölük pörçük notlarla, olmadık, beklen-' medik kişilerle iz sürüyor. Kahramanın iz sürerkenki yolculuğu, beklenmedik olaylar, tuhaflıklar, Bom- bay ve öteki kentlerin be- timlemeleri ile olay örgüsü, bu iz sürme çerçevesinde kuruluyor. Her olay ve her nesne ashnda bır şekilde kahramanın arkadaşını bulmasıyla ilgili. Yüzlerce insanın yattığı berbat bir hasta- neden, bır mola yerindeki kahin garabete, oradan bir manastıra kadar uzanan bir y- ol çizgisi ve ılişkiler yumağı. Bir yandan da bilinmedik bir yerin ya- rattığı kaygılanma var: Kahramanda ve doğal olarak okurda. Çoğunlukla gece ya- pılan yolculuğun kahramanımızın karan- lık ile kurduğu ilişki, öte yandan bılinmez- lik ile kurulan bır başka ilişkıyi de sergi- liyor. Tabiı bir Hındistan kavramı da var. Yani Doğu. Metinde. Hındistan'ın gizler- le dolu olduğu sık sık vurgulanıyor. Sonunda, ashnda bu tür metinlerin so- nu açıktır ve son diye bir şey zaten olamaz, metnin kendı kendini yazdıgını fark eder- sınız Aynı zamanda roman kahramanı- mız bir başka biri olmuştur. Aranan kişi- nin ta kendisidir. Doğu felsefesine gönder- melerin yer aldığı kitapta, metin/'yazar! okur'yazar ilişkisinde ince bir ironinin iz- lerini bulmak da olanakhdır. "UfukÇizgisi'' ise aynı kent içindeki bir yolculuk, ama bir labirenti anımsatan bir yolculuktur. Roman kahramanı morgda çalışan hastabakıcı Spino'nun, bilinme- dik bir ölünün kimliğini -geçmişini- sap- tamasına yönelik bir yolculuk. Spino'nun aynı kent içindeki yolculuğu, ipuçlan ve birbirini izleyen giz'lerin çözümüyle ge- lişir. Bu kez, adı verilmemiş, ama belirlen- miş bir kenttir (Cenova). Kent betimleme- köklerinde de Portekizlilik var. "Hint Ge- ce Müziği''nde de aranan adam bir Porte- kizli ve yolculuk sırasında çeşitli Portekiz öğelerine rastlıyoruz. Spinoza'nın, Tann kavramına ilişkin açıklamalannda ge- omerri ile bağ kurduğunu da biliyoruz. U- fuk çizgisiyle ilgili geometrik alan tanımı da ister istemez bizi Spinoza'ya götürüyor. "Requiem"de de yola rastlıyoruz. Bur- da da, "Ufiık Çngisi''ndeki gibi, bir kent içinde yol alma var. Yazar, metnin yazan ya da anlatıcı Liz- bon'da yol alıyor. Düşsel bir yolculuk. Yaş- lı bir şairle buluşacak. Belli ki şair Pessoa. Yolculuk, bir günde, düş/'gerçek karşıtlığı ve iç içe geçmişlik bağlamında sürüyor. Geçmişe dönüşler, bilinçaltındaki, hatta "genetik kahftakı izlerle sürüp gidiyor. ntonio Tabucchi, bu akşam Alkazar Sineması'nda Rekin Teksoy'un yöneteceği Sinema ve Edebiyat" konuhı oturuma katılacak. Daha sonra aynı adh kitabında Roberto Faenza'nın sinemaya uyarladığı başrollerini Marcello Mastroianni ve Daniel Auteil'ün paylaştığı "Pereira Iddia Ediyor" adh fılm gösterime sıaıulacak. leri de bu yolculuk serüveni sırasrnda ya- pılır. Bir kentin morgundan, limanına ka- dar uzanır. Bu kez yol serüveni daha da kaygı ve- ricidir. Işin içinde polisiye bir olay vardır. Nobadı'nin terörist bir grubun üyesi olma olasıhğı yüksektir. Ama tüm bunlara kar- şın ölümü bir giz'dir. Çünkü polisin değil, kendi arkadaşlan tarafından vurulduğu sa- nılmaktadır. Eski bir fotoğraf ile ölünün üstünde çı- kan eski bir ceketten sabırla yol alan Spi- no gerçeğı aramaktadır. Belki kısaca da olsa Spinoza'dan söz et- mek gerekir. Tabucchi'nin yaşam öykü- sünden, Portekiz edebiyatıyla denn bir şe- kilde ilgilendiğini biliyoruz. Spinoza'nın Kitabın alt başhgının "Bir Sann" olması da bilinçaltındakilere bir gönderme olsa gerek. Bir günlük serüven sırasında başka bi- rileri, tanıdıklar, yerler ve özellikle de ye- me içme kültürünün baskın öğeleriyle kar- şıhyoruz. Doğrudur; hiçbir yol, tekdüze değildir; ne kadar ilk bakışta tekdüze gö- rülsede... "Fernando Pessoa'nm Son Üç Gû- nü"nde de yine bir yolculuktan söz etmek olanaklı. Metnin kendisinin yol ahnasını bir yana bırakahm, her ne kadar şair has- tane odasında yatıyorsa da biryolculuk iz- leği var. Şairi ziyaret edenler, bizı o arîdan bir an öncekı yolculuk eylemine götürü- yor. Pessoa'yı ziyaret edenler ise, -bir an- lamda bir sorgülama vardır- AJvaro de Campos. Albt'rto Caeiro, Ricardo Reis, Bemardo Soares gıbı Portekizli şair ve ya- zarlar. Ama bunlann, ashnda Pessoa'nın takma adlan olduğunu; dahası Pessoa'nın yarattığı edebiyat dünyasının kişilikJeri ol- duğunu bilmem söylemeye gerek var mı? Türkçe'de yayımlanan son romanı' 'Pe- reira tddia Ediyor"da çok behrgin ohna- makla birlikte yine bir yol almayı görüyo- ruz: Salazardiktatörlüğü sırasında "düzen suyuna" giden bir gazetede kültür sayfa- sı yapan ve suya sabuna dokunmayan Pe- reira'nuı yazı yazdırmak için ilişki kurdu- ğu genci arama uğraşısını örnek verebili- riz. Faşizrmn baskılan ve politik yaşamla pek ilgilenmeyen Pereira'nın, komünist gençle ilişki kurmasın- dan sonra başlayan "de- ğjşüni" ya da farkındah- ğını da ashnda merinsel bir "yol"a benzetebiliriz. Tabucchi, metni öteki metinlerinde olduğu gibi -bu değişim serüvenini- "yavaş yavaş örmekte- dir". Genel olarak kitap- lanna baktığımızda "dunı" bir kurgu söz konusudur Tabucchi'de. Antonio Tabucchi'nin anlatılan bizi, giz'lerle dolu düşsel bir K yoJ-serfiveni"ne çağınyor. Hem yol almak, hem de metnin yolunu keşfetmeye uğraşmak: Edebiyatın tadına vararak. Pessoa'nın dizeleriyle bi- tirelim, "Tabucchi ülkesPndeki kısa yol- culuğumuzu: "Yolcular,yok:uluklar-buıılann her tür- liisü! Nice uluslan yeryüzünün! Nice uğ- raşlar! Nice insanlar! İnsanın hayabnı yöneltebileceği nice değişik yönler Ve sonunda her zaman, her zaman aynı olan hayat." müzık tiyatrosu ve drama- tik tıyatro bağlamında son derece lıberal biryaklaşım içinde. "West Side Sto- ry"den geieneksel öyküle- n işleyen ulusal operaya dek, bugün dünya düze- yinde yer alan tüm tiyatro yaklaşımlan Korelı (daha doğrusu Seul'lü) sanatçı- lar ve izleyıcilertarafindan benimseniyor. Ancak te- mel hedef, sahne sanatla- nnda Kore kültüriinün zenginliğinden yararlanan, çağdaş bır kimlik edin- mek. Bu nedenle, sahne sanatlannın her alanında "deneysellik" egemen. Öz- gür ve yürekli deneyımler- le, yabancılara "tşte çağ- daş Kore tiyatrosu" dedir- tecek bir bireşime ulaşıl- maya çalışıhyor. Bizde ve tüm dünyada olduğu gibi Shakespeare Kore'de de gündemde. Orada olduğumuz günler- de sergilenen üç Shakes- peare oyunundan "Kral Lear"i izledik. Göstenne- ci biçeme dönüştürülmüş, kukla tiyatrosuna özgü minik tabÜolara bölünmüş, "bütûn"ün dramatik yo- ğunluğunu iletmektense, "parça"mn görsel etkisini oluşturmayı seçen, güldü- rü öğelerine fazlaca yasla- nan bir deneme. Yadırga- dık. Bize uzak bir deneme "Ayısığında Baekme Ir- mağı Boyunca" adlı oyun- da ise orta halli bir kasaba- nın insanlan sergileniyor- du. "Keşanlı Aü Desta- nı"nın dünyasındaydmız önceleri. Ancak bir süre sonra, sevinçle hüznün, acıyla mutluluğun, kome- diyle dramın iç içe geçtiği, bize tanıdık bir ortamdan gerçeküstücü bir ortama geçiliyordu. Bir anne, geç- miş yaşamında bir günah işlemiş olan kızmın bu gü- nahtan annması için, onu tüm kasabanın kötülükten annması için aracı kılıyor, böylece kıza gelecek ya- şamında temiz bir varhk olma olanağı sağlıyordu. Bizim duyarlığımıza epeyce uzak, yinelemele- re fazlaca yaslanan, fazla- ca uzayıp giden bir dene- me. Aynı anda 15 oyun "Jang-gun'un Ayak Tır- naklan" ise neredeyse her sözcüğünü anladığımız, bizim köy oyunlanmıza yalnız konusu ile değil, göstermeci sahneleme yaklaşımı, oyunculuk ve devinim biçemiyle de çok benzeyen bir sahne olayıy- dı. Bir isim benzerliği ne- deniyle, yanlışhkla askere alınan ve yanhşlık düzel- tilemeden telef olan ya- şam dolu bir köylü gencin dramı. Cehaleti, bürokra- siyi, militarizmi acımasız- ca eleştiren, trajik bir son- la noktalanan bir Şvayk öyküsü... Kuzey ve Güney Kore arasındaki yeni geri- hm nedeniyle de son dere- ce güncel olan oyun, Kore tiyatro gündeminin ön sı- ralannda yer alıyor. Seul'de aynı anda sergi- lenmekte olan en az on beş Kore oyunundan ızleyebil- diğimiz üç örnek kuşku- suz çağdaş Kore tiyatrosu üstüne sağlam bir yargıya varabilmek için yeterli de- ğil. "Dinginlikte devi- nim"den birkaç izlenim yalnızca... YAZI ODASI SELİM tLERİ Şimdi Neredeler? Bu ara birkaç kez Küçük Sahne'ye gittım. Beyoğ- lu'nun bu hırpalanmış, güzel tiyatrosu, sevgili Çol- pan llhan'ın emeğiyle boyanıp annıyor. Küçük Sahne'nin mermeri yorgun merdivenıni çı- karken tuhaf oluyor insan, hele biz yaştakiler. Biz yaştakilerin orada çok anısı var. Tiyatro sevdasında Küçük Sahne'nin rolü nasıl yadsınır?! Tam bunlan düşünürken 10 Ocak 1958 tarihli Ha- yat mecmuasında -Hayat'a dergı denmezdi, ille 'mecmua'yd\ o-, koskoca iki sayfa, "Küçük Sahne- ciler Şimdi Ne Yapıyor?" başlıklı röportajla karşılaş- tım. Metafizik bir rastlaşmaydı sanki. Şöyle başlıyor: "Geçen seneye kadar Istanbul'da büyük bir ihti- yacı karşılayan küçük bir sanatkâr topluluğu vardı: Küçük Sahne Tiyatrosu. Bugün dağılmış bulunan bu topluluğun elemanlan nerededir? Mecmuamız hepimizin gönüllerinde yer etmış olan bu sanatkâr- lan teker teker bulmuş ve bugünkü hayatlannın de- koru içinde karşınıza çıkarmıştır." İşte, birev dekorunda, benim sahnede hiç izleme- diğim, ama ününü çok işıttiğim Heyecan Başaran. O yıllarda Fareler ve İnsanlar'üak\, Kanlı Düğün'de- ki kompozisyonlanyla çok beğenılmiş. Ne var kı He- yecan Başaran, 1954'te evlenmiş, sahneden aynlmış. Eşi ve iki çocuguyla birlikte Leventteki evinde yaşı- yormuş... Evet-evet; o yıllann öyle bır 'deyiş't vardı: Evlendi ve sahneden aynldı... Evlenince sahneden nıye ayn- lınıyordu? Bir fotoğrafta ağabeyimiz Mücap Ofluoğlu, kulis gibi bir yerde. Mücap Bey, Küçük Sahne'deki yılla- nnda megerse hep kır saçlarla oynarmış, titrek se- siyle baba rollenne çıkarmış. Röportajı gerçekleşti- ren M. Bayraktar, onu öyle simsiyah saçlanyla kar- şısındagörünceşaşınyor, gençliğine, enerjisine hay- ran oluyor Mücap Bey'in. Mücap Ofluoğlu, tiyatro kurmak hazırlıklan için- deymiş. 120 kişilik bu tiyatronun adı 'Canlı Kuklalar Tiyatrosu' olacakmış. Nefis bir roman adı... Bir fotoğrafta, bu kez, Uğur Başaran. Levent'te- ki evinde -levenfteki evler, goruyorsunuz, ısrarla vurgulanıyor- Uğur Hanım eski albümleri kanştınyor, bir fotoğraf tutuyor sağ elinde: Fotoğraf içinde fotoğ- raf. O, bu sezon Muammer Karaca Tıyatrosu'nda çalışmaya başlamış. (Birden elbette Karaca Tiyatrosu. Muammer Ka- raca'nın çok şükür pek çok oyununu izledim. Gül- dürme ustası, dev aktördü.) Hem aktör, hem şair, "komple sanatkâr" Cahit Ir- gat, Küçük Sahne'nin temel direklerinden biriymiş. Küçük Sahne'den sonra Istanbul'u da terk etmiş. Bugün Ankara Devlet Tıyatrosu'nun kadrosunda ça- lışmaktaymış... Acaba diyorum, vefalı bir yayıncı çıkar da Cahit Ir- gat'ın Geri Dönemezsin, Insan Kafesi romanlannı ye- niden yayımlar mı? Bir fotoğrafta Münir Özkul. Münir Özkul, Küçük Sahne'nin ele avuca sığmaz aktörüymüş, komediîer- de hareketli oyunuyla seyırcıyi günlük hayatın sıkın- tılanndan kurtanrmış. O, arnk, ŞehırTiyatrosu'nun ak- törü. Gönül Kaçanı Kovalar piyesinin provalannda şimdi... Bir fotoğrafta rahmetli Mümtaz Ener. Otuz yıllık tecrübesiyle gelmiş Küçük Sahne'ye. Tiyatro dağı- lınca "dublaj ve diyaloglaryapmakla" meşgul oluyor- muş. Bu "diyaloglaryapmak" sözü bilmece gibi. Nihayet bir fotoğrafta Sadri Alışık'la Çolpan llhan. Onlar, Lâle Film Stüdyosu'nda BirŞoförün Gizli Def- fen'ni seslendıriyorlar. Olanca gençliği, olanca güzel- liğiyle Çolpan. "llerisi için çok şeyler vaat eden yeni kabiliyetlerden'mş. Sadri Bey'se: "KüçükSahne'nin bu esmerjönprömiyesi..." Sadri Bey, boyuna filmler çeviriyormuş: Duvaklı Göl, Şeytan Mayası, Altın Ka- fes... Aziz dostum, ağabeyim Sadri Alışıktan 'ilk' Küçük Sahne hikâyelerini kimbilir kaç kez dinledim. Küçük Sahne'nin o yıllardaki kulisini kâğıt üstünde handiy- seyaşatabilirim. Öteki Küçük Sahne'lerin canlı tanığıyım. Kocaman bir plaka var fuayede; emek vermiş oyunculann ad- lan yazılı. Bir iki eksik söz konusu ama, var olan lis- tede büyülemeye yetip artıyor. Küçük Sahne gerçek- ten bir 'okul'du... Küçük Sahne'ye gidiyorum dedim ya, dönüşte il- le Balık Pazan'na uğruyorum. Balık Pazan hâlâ çok güzel. Sebze, meyve tezgâhlannda sonbahar! TaKvlmde iz Birakan: "Evet, yattığımyerden açıkça gördüm.Aramik ko- nuşmadı ve başını yana çevlrdi. Bu davranışı, saba- ha karşı gördüğüm, fakat sonra unuttuğum birrüya- yı anımsattı bana. Şimdi bu rüya son derece net renkleriyle yeniden belirdi... AN Koritunç bir düştû bu." Rober Haddeciyan. Tavan, Anadid Hazaryan çevirisi, Telos Yayıncılık, 1997. Yapı Kredi Sanat Festivali '97 BUCÜN • Dmitri Hvorostovsky Şan Resitali saat 19.00'da Atatürk Kültür Merkezi'nde yer alıyor. Tango Pasion ve Sesteto Orkestrası saat 21.00'de Açıkhava Tiyatrosu'nda izlenebilir. YARIN • Tango Pasion ve Sesteto Orkestrasısaat 21 OO'de Açıkhava Tiyatrosu'nda izlenebilir. BUGÜN • TÜRK BALESİ'NtN 50., Carousel Alışveriş Merkezi'nin 2. yıl kutlamalan kapsamında saat 14.00'te Efdal Gülbudak'ın Pandomun Gösterisi, saat 16.00'da Istanbul Devlet Opera ve Balesi sanatçılannın 'Beyaz' ve 'Gel Beni Bul' başlıkh gösterilen, saat 17.00'de Napohten Aryalar, saat 18.00'de Edward Aris'den Akordeonla Ezgiler, saat 19.00'da Istanbul Devlet Opera ve Balesi sanatçılannın 'Bayram Sabahı' adh gösterileri izlenebilir. • BEVOĞLUStNEMASIYazŞenligi kapsamında 'Köprü Üstü Âşıklan' gösterıliyor. Lee'den rock müziğine destek • Kültür Servisi - Bu yıl dördüncüsü Amsterdam'da 6-9 Kasım tarihleri arasında gerçekleşecek "Lee Rock City Amsterdam '97"ye Türkiye'den 10 şanslı kişi katılacak. Herhangi bir Lee üriinü alan ve başvuru formunu dolduran herkesin katılabileceği kampanya, 5 Ekim 1997 tarihinde son bulacak. Çekiliş sonunda 10 şanslı kişi,"Lee Rock City Amsterdam'97" kapsamında yapılacak tüm etkinliklere katılmanın yanı sıra, 6 Kasım'da MTV Avrupa Müzik Ödülleri törenim ve Spıce Girls ile U2'nun konserlerini izleme şansını elde edecekler.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear