29 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
4 AĞUSTOS 1997 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA KULTUR 13 İBeat hareketinin temsilcisi, Naked Lunch'ın yazan, hippilerin dedesi William Burroughs öldü Etldsi edebiyat dünyasmı aşü Bugüne kadar David Bovvie, Palti Smith, Robert VVüson, gibi birçok ünlüyle pek çok değişik yapıta birlikte imza atan sanat- çı (şapkab), son olarak ressam Ralp Steadman'ın çizdiği aüş panosu tablolaruıa ateş ederek işbirfiği yap&ğı ünlü ressamla. KöhûrServisi-Beat Kuşağfnın en önemli tem- silcilerinde Amerikalı ünlü yazar Wıllıam Bur- roughs, Amerika'nm Kansas eyaletındeki Law- rence kentinde geçirdıği kalp krizinın ardından dün sabah saat 06.30'da Lavvrence Hastanesı"nde öldü. Amerikalı ası gençlerin gözdesi olan yazar 83 yaşındaydı. Yazar Nonnan Maifcr'ın "yaşayan Amerikalı romancılar arasında bir dahi" olarak nitelendır- diğı \Villiam Burroughs, ılgınç yapıtlan ve yaşa- rmyla daha ölmeden efsaneleşen yazarlardan bı- riydi. Etkısı, edebiyat dünyasırun sınırlannı aşa- rak popüler kültüre uzandı; birçok yenılikçi ya- zara, sanatçrya, sinemacıya vemûzisyene esin kay- nağı oldu. Dehşetli, şiddetli ve o ölçüde de komik olan en ünlü yapıtı "Naked Lunch"(Çıplak Yemek), Newsweek dergisince bir "başyaprt''olarak de- ğerlendirildi. Ve yaşamı, belki yapıtlannın da ötesinde, Burroughs efsanesinin vazgeçilmez bir parçasıydı: Çekıncesizce yaşadığı ve anlattığı eroin bağımlılığı deneyimi, bir kaza sonucu ka- nsını öldürmesi ve yapıtlanna da tüm çıplaklı- ğıyla yansıyan cinsel özgürlüğü, Burroughs'un adını kitlelere duyurdu. Dostlan arasmda, Andy VVarhoL AUen Ginsberg, Paul McCartnev, David B<mie, Vlkk Jagger ve Lou Reed bulunuyordu. "Naked Lunch"ın yanı sıra "Junky" ve "The Soft Machine" gıbi kıtaplanyla, kimılerince "İkm- ci Dünya Savaşı sonrasınuı en büyük Amerikan yazan" olarak mtelendinlen Willıam Burroughs ile onun yakın dostu, Amerikan şiirinin aykırı se- si Allen Ginsberg'in kısa bir süre önceki ölü- müyle birlikte, geleneğe. konformızme, statüko- culuğa karşı yüksek sesle karşı çıkan 'Beat Ku- şağı'nın temsilcilen, artık aramızdan aynlmış bulunuyor. Bu ünlü üçlü, ilk kez 1944 yılındabir araya gelmıştı. 1950"lı yıllarda Beat kuşağı ola- rak tanınmaya başladılar: Allen Ginsberg'in ün- lü yapıtı "Howl" 1955'te, Jack Kerouac'ın "On The Road*ı 1957"de ve VVillıam Burroughs'un "The Naked Lunch"ı 1959 yılında yayımlandı. Wıllıam Burroughs'un yapıtlan, bir dönemın gençlığı üzennde >oğun bır etkı yaratırken, tu- tucu kesimlen de ayağa kaldırdı Bırçoklannın hâlâ "Giyonı TelTciİikovnarken kansuuökhıren eşcinsel uyuşturucu bağımlısrcümlesıyle anım- sadığı Burroughs'un yapıtlan, bır yandan pomog- rafık olduğu gerekçesiyle yasaklandı, öte yandan postmodern yazmın en nitelıkli ömekleri arasın- da sayıldı. Gençlık hareketinin tannsı, eşcinsel haklannın baş savunucusu sayılırken, biryandan da kadın düşmanı olduğu gerekçesıyle yerden yere vuruldu, silahlara olan tutkusu nedenıyle eleştirildi. Willıam Burroughs'un özellikle feministlenn tepkisıni çekmesmdeki başlıca neden, 1951 yı- lında gazetelerin baş sayfalanna yansıyan bır ha- berdi: Wılliam Burroughs, aşın sarhoş olduğu bir partide, kansı Joan Vollmer Burroughs'un başı- na yerleştirdiğı bır bardağa ateş etmeye çalışır- ken kadının yaşamına son vermıştı. Burroughs, polise yaptığı açıklamada. olayın kaza olduğu- nu ve söylentilerin aksine Giyom Tell'cilık oy- namadıklannı söylüyordu.. Buolaydan 30 yı] ka- dar sonra, "Joan öbneseydi belki de >azarolama- yacaktnn— Böyle bir korkunç sonuca vanyorum yıllar sonra. Bu ola> beni \azma\a itti. yazarhğı- mı şekiflendirdi. Joan'ın öiümü beni Çirkin RuhTa karşı karşıya getirdi veyaşanıbovu sürecek bir mü- cadekye itti. Bu mücadeleyi sürdürebilmenin tek yolu yazmaku_" diye yazacaktı. VVillıam Burroughs'un etkisi, edebiyattan çok popüler kültür üzerinde kendini gösterdi. Dü- şünceleri, hayalleri ve ilgınç dil kullanımı, ondan etkilenen çok sayıda sanatçının filmlerinden, vi- deolanndan, plaklanndan ve sanat yapıtlanndan yansıdı. Burroughs'un düşünceleri, onun kıtap- lannı hiç okumamış insanlara ulaştı. Olaylı yaşamı, eşcinsel ihşkileri. uyuşturucuy- la gıriştiği deneyler, ilginç tarzıyla Arnerikan ya- zının en sıradışı kişilildennden bin olan William Burroughs, yaşamının son yıllannda sessiz bir hayatı benimsemişti. Bir erkek arkadaşı yoktu ve cınselliğe artık il- gi duymadığını söylüyordu. Zaman zaman ziyaret- çileri oluyordu ama son yıllannda en yakın dost- lan kedılerıydi: "Kedilerimi seviyorunı. Tüm kedileri sevivorum" diyordu. Yazar VTctor Bock- ris'e şöyle demıştı: "Kedilerden tutkuyu öğren- dim. Insanın ruh halini çok derin bir biçimde yansıtabiliyor kediler. ^ atagımda yaüp nükleer bir felaket sonucu kedüerin sonu gelirse ne kadar korkunç olur diye dûşünerek hıçkıra hıçkıra ağ- ladığımı biliyorum. Bazüan benim soğuk bir in- san olduğumu söylüyorlar. Duygusuzmuşunu. Tannm! Bana hiç ağlayıp ağtamadığunı soruyor- lar. Daha iki gün önce ağlanıa kri/ine tutuldum ve de çok manükh gcrekcelerlc..." Şiirimizin büyük saati yetmişinci yılmda da çalarken sesi hiç biteceğe benzemiyor 6 Her pazartesf Turgut Uyar şıiri HALİL GÖKHAN Ölüm, şaır için çok erken birkelime- dır. Şimdiki zamanı geçmişle güncel- leştinrken, bu kelımenın bir şaır içın hiç- bır zaman gelmeyeceğini bilmek, bir gü- nün süreklı olarak kendisi dışında altı gün sonunda yeruden gelecek olması ka- dar sevindiricidir. Bugün "her pazartesi"den biri daha. Bir pazartesi ve Turgut Uyar -şiıri de bunun farkında- 70 yaşında. Ikı yıl ön- ce yine bu satırlarda onu "güvertede bi- ri" olarak selamlamış, yapıtı durmuş ki- şi gibı ona bakmış, vesilenin 10. ölüm yılı olduğunu belirtmiştim (22 Ağus- tos 1995. Cumhuriyet, s. 12). "îld yü | sonra 70. yaşı da kutlanabilir (1927- ^997)'' derîcen, bu kutlamanınlki yüın ıçınde benım için kalması ve büyük bir ustanın sesı altında iki yıl "biteviye" şi- ir yazmak demek olduğunu görmüş- tüm. Türkçenin sesi hiç bitmez, ama sa- nırım bu sesin şiiri içinde Turgut Uyar'ınki biteceğe hiç benzemiyor. O 'Türidyem'de(1952): "Ah. Şimdi bu sessiz gecemde bana: - - Turgut, kalk gideüm.-diyen bir dost -olmah-." demış de olsa, bır şaınn git- mesı ıçın okurlannm bıtmesi gereği Turgut Uyar'ın "Bir Sessiz Geceden Turnam" şiirindeki bu soluk isteğini or- tadan kaldınyor. "Gerçekliği algılayıştaki özneUik, ka- pahhk ve giderek anlamsızlık. konuşma dilinde aynlma, söz diziminde defor- masyon, tematik ve figüratif yapıda halktan uzaklaşma gibi başlıca özeMik- leri" sayılagelen fkinci Yeni'nin orta- sında bır şair olarak, onun Türk şıirine bu *ivüeşme" döneminden bıraktığı so- ^ugün 'her pazartesi'den biri daha. Bir pazartesi ve . Turgut Uyar -şiiri de bunun farkında- 70 yaşında. Türkçenin sesi hiç bitmez, ama sanınm bu sesin şiiri içinde Turgut Uyar'ınki biteceğe hiç benzemiyor. O Türkiyem'de(1952):"Ah. Şimdi bu sessiz gecemde bana: - Turgut, kalk gidelim.- diyen bir dost olmalı..." demiş de olsa, bir şairin gitmesi için okurlannın bitmesi gereği Turgut Uyar'ın"Bir Sessiz Geceden Turnam" şiirindeki bu soluk isteğini ortadan kaldınyor. nuçlan çözümleyebileeek bir yapıya ve günlere doğru giden Türk şiiri, ar- tık anlamsızlık boyunduruğundan kur- tulurken, sözdizımindeki deformasyo- nun "yeni bir şiir yapısı oluşturma ça- baa" olarak algılandığı bir dönemde ra- hat nefes almaktadır. Ikinci Yeni'den kırk yıl sonra tematik ve figüratif ola- rak da halkın -bununla belki de şiir yaz- mayan ve okumayanların yaşantı bi- leşkelerini de anlıyoruz- şiirden uzak- laştığıru sarjtarken, sonuç olarak halkın ve şiirin "bir gün" aynı yerde, birbirin- den koptuklan yerde buluştuklannı as- lında biliyoruz. Şiire şiirin gözleriyle bakmanm körlük olmadığını ve bunun hayatın sınırlan dahilinde bır ınsaf kar- şılığı bulunduğunu söylerken, Hüse- jin Cöntürk'ün Turgut Uyar incele- mesınden yaptığımız şu alıntı şiirle gözlerini haklı çıkaracakür: "En az khşeolmaya aday dünyaiar şa- iıierin yarattıklan "özel dünyalar'dır, 'metafızık dünyalar'dır. Bir şairin özel bir dünyası olması onun için bü> ük bir avantajdır. Çünkü bu, onun önce gelen sairlerden nispeten bağımsız iş görme- sine imkân vcrir. Buna karşüık özel bir dünvanın okuyucu tarafindan kavra- nılmasL, duyulması, yaşanması ihtima- li zaydhr. Bu yüzden de dünyası fazla özel olan şairlerin çokluk okuyucusuz kaldıklan, sonuç olarak da 'şairlik se- viyesi' ne yükselemedikleri görülür. (_) Şairi' iyi' yapan şey, her şe> den önce bu dünyalann veriüş tarzuıda gizlidir, bu dünyalann birbirine göre ilinrjleri son- ra geiir. (_) Uyar'ın nasıl bir şair oldu- ğunu anlayabilmek için onun bütün dünyacıklannı kullanmaya, hatta bu dünyaiar arasında gedikler kahyorsa onlan sezgimizle doldurmaya ihtiyaç \-anhr. Bunagöre kısaca dencfcüir Id, Ta- rancı •söylediklerindenaz',L 1 yar,'söy- lediklerinden fazla" bir şairdir." 1966 yılında Cemal Süreya, "Tur- gut Uyar, özellikle son yıllarda büyük bir şiirin ortasını yazıyor. Büyük bir gövdedir onun şüri" derken, Uyar'ın fazladan bır gövde banndırdığmı sak- layamıyor. Günümüzde Türk şıirine daha rahat nefes aldıran bu fazla gövde artık şiiri- mizin "kendi" gövdesıdir ve bundan böyle o büyük şiirin "kenarlan ve kö- şeleri, üst ve alryapısı" bulgulanmaya, yani, bir anlamda gövdeyi metafızik olarak tamamlamaya çalışılmaktadır. Işte Turgut Uyar. bu yüzden bir gövde habercisi gibi durmaktadır şiinmizde. O da bir Edip Cansever, bir Cemal Sü- reya ve ötekiler gibi, o gövdenin ta- mamlanması ve yaşaması ölçüsünde bitmeyecektır. Cöntürk'ün yaptığı klişe dünya sap- taması, 'Türkiyem'den 'Dünyanın En Güzel Arabistanına. oradan 'Dtvana ve 'Toplandüar'a kadar Turgut Uyar'ı çok yönlü okumamızı sağlıyor. Bir şa- ir için ölçülebilecek tek bir sevıye yok- tur. Şair için seviyesizlik tek bir seviye- de kalmaktır, bir bakıma. Turgut Uyar'ın seviyesinin Türk şiirinin günümüzde- ki seviyesi olduğunu saptarken, onun "kendisinin gövdece eksilmesi ve bhv mesiyle bitmediğjni", daha da öteye uzandığını söylemek ıstiyor şiuimizin tanhı. "Dünyanın En Güzel Arabistaıu'n- dan yapacağımız şu alıntı, şiinmizin bugünkü soluğunun, "rahat nefes" kö- kenine iyi bir ışık düşürecektir "sa- bahlan acıkmayı ondan öğrendim" Şi- inmizin büyük saati yetmişinci yılını ça- lıyor ve daha rahat bir nefes alıyoruz. Yeni filmi "Black Cat, White Caf'i Belgrad'da çeken Yugoslav yönetmen Emir Kusturica 'Ben Bosna J mn KnııtHamsun y u değjlim!' GÜRHAN UÇKAN . STOCKHOLM - Halen Belg- rad yakınlanndaki bir stüdyoda "Black Cat, White Cat" adlı ye- nı filmini çevirmekte olan Yu- goslav yönetmen Emir Kusturi- ca öfkeli Doğup büyüdüğü Sa- raybosna'da kendisine vatan ha- ini denilmesi ve Sırplann insan- lık suçlannı gönnemezlikle suç- lanması, tanınmış yönetmeni üzüyor. Bir Isveç gazetesinin so- rulannı yanıtlayan Emir Kustu- . rica şöyle konuştu: . - Ben, Yugoslavya bayrağının dalgalandığı ülkede yaşamak is- tiyorum. O bayrağı da burada, ' Belgrad'da buldum. 1 Emir Kusturica'nın önceki fil- mi il Lnderground"(BirZamaJi- larBirl IkeVardı) 1995'teCan- nes Fılm Festıvah'nde Altın Pal- miye'yi kazanmıştı. Filmin fi- " nansmanını Fransız Ciby 2000 ' sağlamıştı ve Belgrad'da geçen ' bazı sahnelerde, Sırp ulusal te- levizyonundan yardım alınmış- tı. Filmm ödül kazanmasının ar- dından büyük tartışma kopmuş ve yönetmen, Sırp milliyetçili- ğinı tutmakla suçlanmıştı. Bir ara çok bunalan Kusturi- ca, geçen kış Fransız gazetesi LJb'eranbn'a telefon ederek fılm çekmeyi bıraktığını söylemişti Bugün yeniden kameranm ar- kasında yerini aldı. Geride ka- lan olayı şöyle özetliyor: - Bir propaganda fılmı yapma- dım Ama kışiliğime yönelik olumsuz eleştiriler, fılme zarar verdi. Saraybosnalılar benden nefret ediyorlar; buna gerekçe olarak Sırplan kınamamış ol- mamı ve multi-etnik bir Bos- na'yı, multi-etnik Yugoslavya'yı yok edenlerin kurabileceğine ınanmamamı gösteriyorlar. Ye- ni filmimle bunun hesaplaşma- smı yapacağım. Eski dostlan- ma, benim için "Bosna'nın Knut Hamsun'u" lakabım takmalan- nın yanlış olduğunu gösterece- kasabı ve çete başı .Arkan'ın da katılmış olması onu ılgilendir- miyor; - Evet, o da oradaydı. Ama si- nema salonu, demokratik bır kültür forumudur. Hiç kimseyi yasaklayamam, diyor. Emir Kusturica, dedesinin ba- basının din değıştirmeye zorla- narak Müslüman yapılmış ol- masımn kendisini bağlamadığı- nı söyhiyor. Eski Yugoslavya'da savaş baş- • Doğup büyüdüğü Saraybosna'ya, Sırplan tutarak ihanet etmekle suçlanan Yugoslav yönetmen Emir Kusturica, Yugoslavya bayrağı altında yaşamayı yeğlediğini söyledi. Kusturica'nın yeni filmi, bütün sınırlan kapalı bir Balkan ülkesinde geçiyor. ğım. "Bir Zamanlar..." filmi, ABD'de "Underground" adıy- la gösterildı. New York'taki tep- kilerden son derece hoşnut: - Bu yaz başındaki galalardan sonra Amerikalı eleştirmenler çok iyi şeyler yazdılar. Onlar fıl- me fılm olarak bakıyorlardı, po- litik mesaj ve benim kişisel gö- rüşlerimin iletildiği bir medya olarak değil. Ben zıtlaşmayı se- ven, kışkırtıcı bir kişiyim. Tek önemli şey, ortaya koyduğum fılmdir; gerisi ıvır-zıvır. "Underground"un Belg- rad'daki gala gecesine, Bosna ladığında Paris'te yaşıyordu. So- ranlara kendısinin Bosnalı Müs- lüman olmadığını, yalnızca Yu- goslav olduğunu söylüyordu... Ikinci Dünya Savaşı'nda ba- basının komünistlerin tarafinda vuruşmasının ve Yugoslavya 'nın oluşmasında katkıda bulunuşu- nun onurunu duyuyor^ - Benim eski vatandaşlanm, diyor, kendilerini Avrupah ola- rak tanımlayabilmek ve sizin olup bitenlerle ilgili görüşlerini- zi benimseyerek kimlik kazan- mak için beni kınıyorlar. Benim suçum, görüşlerimin sizinkiler- le bağdaşmaması. Saraybos- na'nın kuşatılması, kentteki her- kesi birer melek haline getirme- di. Bir dolu yan başansız ente- lektüelin, iyilerden yana olduk- lan için dikkat çekmelerine ya- rayan bir sahne haline geldi kent. Slobodan Miloseviç tilkı gıbı bir polıtikacı, bır "komunist-krala''. Ama ben, yalnızca onun milli- yetçiliğinin ölümcül olduğuna inanmıyorum. Arkan' ın neler yaptığını kesin- likle kim biliyor? Onun ışlediği suçlar, diğer birçoklannınkin- den fazla mıydı? Benim filmi- mm gala gecesine gelmesinden beter hiçbir olay yok muydu? Batılı güçlerin rolünü tartışmak daha önemli değıl mi? Yugoslav- ya ıntıhar ettiğinde, eline taban- cayı kim tutuşturmuştu? Emir Kusturica'nın yeni fılmi "Black Cat, VVhite Cat". büyük beğenı kazanan "Çingeneler Za- manı" filmınden sonra yeniden Çingenelerin dünyasına dönü- şünün filmi. Film, bütün sınır- lan kapalı bir Balkan ülkesinde geçiyor. Küçük gansterler, Bul- garistan'dan benzin yüklü tren \a- gonlan satın alıyorlar. - Dış dünyanuı ambargosu al- tındaki Sırbistan'daki yaşamla belirli benzerlikler bulunuyor, diyor fılm hakkında, ambargo sayesinde bazı kişilere, yepyeni iş olanaklan doğdu. "Çingeneler Zamanı"nin mü- zığıyle ün kazanan Goran Bre- go\iç, bu filmde yok. - Onunla artık birlikte çalış- Emir Kusturica, Yugoslavya bayrağı altında yaşamayı yeğliyor. mıyoruz, diyor Kusturica, bes- telerini. benim filmlerimden et- kilenerek yaptığını söyleyip do- laşıyor. Oysa ona ben Çingene müziklerini vermıştim ve o da film için aranjman yapmıştı. Bu • filmin müziğini, Nele Karaljiç yapıyor. Karaljiç, Saraybosna'nın sevilen pop gruplanndan "No Smoking"in üyesi.Yenı filmin galasının sonbahar başlannda olması bekleniyor. BUA^AMADA ŞUKRAN KURDAKUL Baskı Üstiine "Son elliyılda burjuva toplumunda insanlık dı- şı baskılaraltında ussalolmayan şeylere karşı müt- h'tş bir açlık belirdi." John Berger'in Batı'daki düşün ve sanat dal- galanmalanna bakarak yaptığı bu saptamayı, bur- juvalaşma sürecine girmiş ülkelerde meydana ge- len toplumsal, siyasal değişmeler de doğruluyor. Üsteiik usun aydınlığından kopanlann yarattığı kalabalıklar yeni baskı aracı oluyor bu ülkelerde. • • • Haklılığa karşı açılmış savaşlann en barbarcası baskı. • • • Krallar, sultanlar döneminde Tanrı buyruğu ola- rak kabul edilsin isteniyordu. Şimdi düzeni koruma gereği. ••• Baskı zoruyla çıkar makinelerini işletenler yap- tıklannın büincinde. Ya baskrya boyun eğenler?.. • • • Görünürü var baskının, algılanmasında güçlük çekileni var. Ama her türünün köleleştirmek amacı. • • • Baskının en aşağılığı işkence. En kiban yasak. Daha da kiban gizli-açık "sansür". • • • Devletlinin yasağı bir canlı. Sermaye egemeninin yedi canlı. ••• 30'lu yıllar, düşünmeyi başkalanna bırakan ka- falan faşizmin kucağına atıyordu; günümüz, şeri- at aldatmacasının kollanna bırakıyor. • • • Baksanıza, sorma gücü yok, seçme gücü var sa- nıyor. • • • Yobaza sormuşlar - Din özgürlüğü mü istiyorsun, saltanat mı? Sormayı bilmiyor ki yanıt versin. Mehmet Âkife sormuşlar. Yanıt iğne gibi iki dize: "Sığmıyor işler en büyük endâzeye artık, Saltanat nâmına, din nâmına maskaralık." ••• Biz insan olma özgürlüğü ıstiyoruz, onlar köle ol- mak istemeyi özgürlük sanıyor. Bizim elimizde kalem. Onlann elinde sopa ve silah. • • • 8 yıllık eğitimin yasalaşmaması için Taleban mu- kallitlerini baskı araa olarak kullanmayı deneyen- lerden biri tehdit savurmuş: "Esnafa kepenklehni indirtiriz haa!.. "Dalavera yapan dükkân açılsa Besmeleyle her seherde ne fayda." (Izmirti ozan Yanıkoğlan.) ••• "Amel" diyeceğine bir de eylem demiyor mu yaptıklarına. ••• Aykın toplum gûçlerinin elinden ne zaman ala- cak baskı silahını insanoğlu? Düşüncesini silah gibi kullanabildiği zaman. Maxwell Davies Antarktika yolcusu Kültür Servisi- 62 ya- şmdaki ünlü Ingiliz bes- teci Peter MarvveD Davi- es, Ralph Vaughan VVUIİ- ams'ın 1953 yılında yaz- dığı "Antarktika Senfo- nisi"ni tamamlamak üze- re Antarktika'ya gidiyor. Vaughan Williams "An- tarktika Senfönisi"ni, 1912 yılında Ingilizlerin Güney Kutbu'nu keşfet- melerini anlatan bir fılm için yapmıştı. Davies'in tamamlayacağı senfonı- nin dünya prömiyeri ise 2001 yılında gerçekleşti- rilecek. Davies, en iyi müziğin doğal ortamda oluştuğu- nu ve Antarktika'ya il- ham almak içın gittiğini söylüyor. Antarktika'ya Davies'in yanı sıra Judy Arnold ve iki asistanı da gidiyor. Bu ilginç yolculuk ön- cesı besteci ve ekibinin kalacaklan güvenh' bir yer bulma çalışmalanna baş- landı. Davies, bu ilginç yolcu- luk öncesi oldukça heye- canlı olduğunu ve içinde az da olsa bir korku oldu- ğunu söylüyor. Davies ve ekibine kalrnalan için yer sağlayacak olan Paul Ro- se, ekibi dört saat süre- cek olan denız yolculu- ğuna ve orada karşılaşa- bilecekleri tehlikelere kar- şı uyanyor. Ancak Davies içinde korku da olsa basanlı ola- cağına inanıyor ve şunla- n söylüyor: "Antarktika benim için çok farkh bir deneyim olacak. Burada, daha önce hiç bilmediğün bir yaşamı tanıyacağım ve alacağım enerji yapıt- ta kendini gösterecek. Ay- ncasenfoniyiçokfiızlade- ğiştirmeyi düşünmüyo- rum, ancak burada çok farkh şeylerden etkilene- ceğimi biliyorum." Davi- es, tamamlayacağı senfo- ninin Williams'ın senfo- nisinden az da olsa fark- lı olacağını, en azından kendi müziğinde Willi- ams'ın müziğinde hisse- dilen yalnızlık, roman- tizm gibi duygulann çok da hissedilmeyeceğinden bahsediyor. Davies, "VVilliams'ın döneminde Antarktika'ya gitmek çok önemli bir olaydı ve insanlaruı do- ğayla olan mücadelesin- de büyük bir anlam taşı- yordu" diyerek Antarkti- ka'ya gitmesinin bir kah- ramanlık olmadığını ifa- de etse de kıtada bir sanat bilinci yaratma konusun- da bir üke imzasını atacak. TOBAV'dan Devlet Tıyatrolan'na eteftiri • ANKARA (AA) Devlet Tiyatrolan, Opera ve Balesı Çahşanlan Yardımlaşma Vakfi'ndan (TOBAV) Devlet Tiyatrolan'na eleştiri geldi. TOBAV Yönetim Kurulu, Devlet Tiyatrolan' nın, bu haliyle gündelik işlerini yerine getiren herhangi bir devlet dairesinden farkı kalmadığını savundu. TOBAV Yönehm Kurulu'nca yapılan yazılı açıklamada, Devlet Tiyatrolan'nuı bugün 28 sahnesi ve 2 bin çahşanıyla " kuruluş misyonunu yerine gehremeyen bir kuruluş haline geldiği" öne sürüldü ve "Devlet Tiyatrolan'nuı yönetsel olarak gözden ırak kalması, politikacüan- mızın ve sanatçılanmızın eksikliğinden kaynaklanmıştır" denıldi. Açıklamada aynca Devlet Tiyatrolan'nm Cumhuriyet yıllanndakı öncü misyonuna yeniden kavuşması ve özerk bir kurumsallaşmayla yeni bir oluşuma gitmesi gerektiği vurgulandı.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear