25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
11 ARALIK 1997 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA KULTUR 13 UYGARLIKLARIN İZİNDE OKTAY EKfiNCİ Alev Coşkun'un kitabı rehberimiz oldu; ÇEKÜL'ün evi de "karargâh" oluyor Birgi'ye Kuvayı Mflliye koruması• "Beylikler döneminden bu yana Bozdağ'ın yamacında bir kültür başkenti olan Birgi için ÇEKÜL'ün başlattığı koruma seferberliği, güçleniyor. Tıpkı, 78 yıl önce, yine aynı topraklarda başlatılan Kuvayı Milliye örgütlenmesi gibi... BİRGİ (ÖDEMİŞ) - Daha önce de bir- kaç kez uğramışnk Birgi'ye. Ege'nın bu "gözden ırak" güzelinı, gönülden de ırak tutmamak için... Ne var ki "Kuvayı Milhye'nin Kurulu- şu"nu okuduktan sonra Alev Coşkun'un bu "coşkuhT kıtabını da "rehber" edıne- rek Ödemiş Ovası'ndan geçip Bozdağ'ın yamacındaki Birgi'ye ulaşmak bir başka oluyor... . Hele bir akşam vaktı, yine Alev Coş- kun'la birlikte Anadolu uygarlıklannı ko- rumaya gönül vermiş insanlarla 685 ya- şmdaki AydınhoğluCaınisi'nde buluşmak ıse ender yaşanabılır anJardan olsa gerek. ÇEKÜL Vakfı Başkanı Prof. Dr. Metin Sözen mımar Defne Keskin ve dığer va- kıf temsılcileri, MSÜ rektörü Prof. Ta- mer Başoğhı, tstanbul Mimarlar Odası Ba%kam Prof. Dr. CengizEruzun, TOBAV Başkanı Tamer Levent, gazeteci Edip Emil Öymen ve yazar Refik Durbaş, Be- lediye Başkanı Mehmet Hıfa Aslankara- oglu'nun çağnsıyla, Beylıkler Döne- mi'nın simgesi olan bir anıtsal mekânda "Birgi'yi betonlaşmaya karşı korumak" için bir aradayız... 78 yıl önce de Yunan askerlerinin Iz- mir'ı ışgal ettiklen günlerde, yine bu ca- mide toplanan "Kuvayı Milliye öncüleri'' aynı zamanda Ödemiş'te örgütlenmeye başlayan ılk ulusal direniş hareketinin "mücadek karariannr* almışlar... Alev Coşkun, o tanhi toplantıyı kitabın- da özetle şöyle anlatıyor: "15 Mayıs 1919'da Redd-i tihak Heye- ti'nin telgrafı geldi. Birgi halkı, Aydınoğlu Birgi'deki Çakırağa KonagL, kentsei koruma çabalan sonucunda arük yalıuz başına değil, 'eski komşulanyla yaşayacak» Mehmet Bey'in 1312 yılında \apbrdığı ca- mide Belediye Başkanı Tevfık Bey'in çağ- nsıyla toplandı. Katılanlar daha sonra Bozdağcephesinin kurulmasuıda görev al- dılar_" Koruma seferberliği Selçuklu geleneğinı sürdürerek "Ulu Canü" şeklınde inşa edilen Aydınlıoğlu Camisi'nden Belediye Şehir Salonu'na geçtiğımizde. Kurtuluş Savaşı geleneğinı sürdürerek halk toplantısına "eksiksiz ka- tilan" Birgılılerle kucaklaşıyoruz. Ilk sö- zü alan Prof. Dr. Metin Sözen, "Birgi'niıı dünü.bugünü.gelecegr başlığıyla düzen- lenen bu kucaklaşmanın kültür ve çevre değerlerini korumaya kararlı bir "Birgi cephesiner nasıl dönüşeceğini şöyle özet- 'iyor: "Öncelikle burada bir vakıf kuruyonız. Birgi Vakfi, bekdiye vehalkla birlikte üni- versiteterL, meslek odalannı ve diğer ku- rumlan koruma seferbertiğine ortak ede- cek_" Prof. Tamer Başoğlu da "Birgi savun- masına" MSÜ olarak nasıl katılacaklan- nı şöyle anlatıyor: u Biz bir kültür vesanat kurumuyuz, Bu tarih ve kültür kentine ge- lerek,hein öğreneceğiz, hero öğreteceğjz_." Bozdağ'dan doğan Birgi Deresi ıle Pa- pazDeresi'nin kentin içinden geçerken ya- rattıkJan doğal güzellikler, 14. ve 15. yüz- yıllarda Aydınoğlu Beylığı'ne başkentlik yapan kentin yüzlerce yıllık miman ve kültürel birikımiyle bütünleşerek Bır- gi'nin "korunması zorunlu" tarihsel do- kusunu yaratıyor. Bu özgün dokunun 1974'te dar bir ke- sımı "SfT" sayılmışken 1989'da rüm yer- leşme "kentsel SİT" olarak belirlenmış. Ne var kı böylesvne geniş brr koruma ka- rannın Birgi'deki tarihsel ve dogal peyza- jı da zedelemeden uygulanması yönünde belediye ve halk daha sonra hep "yahuz" bırakılrruş. Birgi sadece '^iyaret'' edilmiş. Işbirliği ve yardımlaşma söylemleri ise "sözde"kalmış... Belediye fen memuru Turan NazflK, özellikle plancılann gösterdiği bu "vefa- stzhö" bakın nasıl vurguluyor. -Izmir Dokuz Eyhîl Üniversitesi'Dden, tstanbul Mimarlar Odası Galata Gru- bu'ndan ve bunun gibi eğitim amach ku- rumlardan öğrenciler geldiler, çok güzri çahşmalar yapOlan Bize de çokyararh ol- dular.Ama,ögrenciolmayıp da görevi, hat- ta işt gereği Birgi'ye getip bize yol göster- mesi gerekenJeri göremiyoruz. Koruma piannmzı yapanlar bile buralara uğramı- yorlar_" KüMr-çevre evi Işte ÇEKÜL, bu konuda artık "ferkh" davTanmanın gereğine inanarak Birgi ça- lışmalannı da farklı başlatıyor. Bu tarihi kentte konuk değil, "ev sahibi" oluyor. Üstelik evini de yine bu kentin kültür ve çevre kımliğini yaşatma mücadelesıne, deyiş yerindeyse "karargâh" olarak açı- yor... ÇEKÜL'ün Birgi'deki "korunu mer- kea" ışleviyle restore etrnek üzere sarın aldığı tarihi bina, Osmanlı dönemine ait ve Haa Osman Medresesi'nın şimdi met- ruk ve çökmek üzere olan müştemılatı. 1928'deki "yandevriıni'' sırasında Bir- gi'nin "okuma odası" olarak da Cumhu- nyet'e kanat germış olan bu anlamlı bina- da şimdi neye kanat gerileceğini, projeyi yürüten ÇEKÜL üyesi arkeolog EminBa- şaranbüek şöyle anlatıyor. "Koruma ça- aşmalan böylece yerinden sürdûrülecek, yerei kaolımın örgüöenme merkezi ob- cak. Birgi'nin tarih, bifim ve küitür kenti obnasına hizmet edecek." Birgi'den aynlırken artık ıçimiz rahat. 1993'te çalrndıktan sonra Ingiltere'de bir rnüzayedede bulunan ve 1995'te Birgi'ye getirilerek yerine konan Aydınlıoğlu Ca- misi'nin 680 yıllık ahşap mimber kapısı nasıl artık titizlikle korunuyorsa, bu kapı- yı yaratan kültürün Anadolu'ya en büyük armağanı olan Birgi kenti de aynı özen ıçınde korunacak... 'Bir su kültürü ve tarih kenti...'Yüreğı Birgi için çarpanlann ara- sında Kiç tcüşkusüz Doç. Dr. Ülkü Al- ünoluk'un özel bir yen var. Hem Bir- gili, hem mimar hem de kültür mira- sımıza duyarlı bir öğretim üyesi... Böylesi nitelikler, üretken bir kişi- likle de birleşince, bundan en kazanç- lı çıkan yine Birgi oluyor. Çünkü Al- tınoluk, bu tarihi kenti tanıtmak, uy- garlık değerlerini belgelemek ve ko- rurunası içm de kamuoyu oluşturmak üzere sürekli bir çaba içensinde... Biz de Birgi'nin tarihiyle Ugili bil- gılen aktarabilmek için sözü Ülkü Al- tınoluk'a veriyor ve dinliyoruz: "Eski adı Pyrigion olan bu şehir, tarih sahnesinde yerini almaya baş- ladığı yıllardan itibaren strasıyla Ly- dia, Pers, Hellen, Roma, Bizans, Ay- dınoğlu Beyliği, Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti yönetimlerinde yaşa- mıştır. Şehrin tarih zenginliği uygar- lıkürünlerine yansımış; bunlar saye- sinde üzerine efsaneler üretilecek ka- . dar zengın bir halk kaifufu pÖtdr&F* - yeline de sahip olmuştur. 1891 'de Birgi'ye gelen G. Weber'in "Ortaçağ Kulesi" olarak tanımladı- ğı "Küpuçuranlar Kulesi" efsaneye göre tslamiyeti kabul etmeyenlerin üssüymüş. Bu kuleden sihirle uçuru- lan küpler, Bayezitler köyüne kadar gidermiş. Birgi, Anadolu 'nun beyliklere ay- rıldığı yıllarda iç kısımda olmasına rağmen, başkent olmuş Korsan de- nizcihği ile ün yapan bu beyliğin top- rakları az olduğundan, kazancının büyük bölümünü. vurgunlar ile Vene- dik ve Ceneviziilerle olan ticari iliş- kiler oluşturmuş. Aydınoğulları denize açılmışlar, Yunanistan, Romanya, Rodos ve çev- resinde, ganimetlerle geri dönmüşler. Bu dönemde gemilerin, sandalların Küçük Menderes Nehri vasıtasıyla iç lasımlara kadar girebildikleri kay- hkld blİhffİ^İİf' s ' > Aydınoğlu hükümdarı 1339'da Yunanistan a sefer vapmış, 1340'ta Karadeniz'e kadar çıkmış. Eflak taki bazıyerleri kendisine bağ- lamıştır. Bu savaşı anlatan tablo Lo- uvre müzesindedir. Bu bölgedefd başkaldırma hareket- leri Osmanlı 'nın da epeyce başını ağ- rıtmış, sonuçta hep sığınılan Birgi Kalesi 'ninyıktırılmasına kadar giden bir süreç yaşanmıştır. Kurtuluş Savaşı (1922) yıllarına kadar da bu çevre, Osmanhyı sürek- li meşgul etmiş. Çakırcalı Mehmet Efe, Sultan II. Abdülhamit in affı ile Birgi de yüze inmiş. Bir ortaçağ şehrinin bütün özellik- lerini ve renklerini taşıyan, Umur Bey devrinde Rumların piskoposluk mer- kezi olan Birgi, daha çokyabancı gez- ginlerin ve araştırmacıların uğrakye- ri olmuştur. Evliya Çelebi 'nin bağ ve bahçeden hiçgöHktmes tiedığf ş^hir için Charles Tvder, "Güzel ağaçlann sokaklarmı gölgelendirdiğini, türiü renklere boyanmış evlerin zengin bir manzara oluşturduğunu belirtir." Ulemasının çok olduğu bilinen şeh- rin en önemli âlimi tmamı Birgivi 'dir. 1521 - 1573yıllan arasında yaşamış olan din bilgini, hem birçok kitap yaz- mış hem de adı ile anılan medresede dersler vermiştir... Ulucami'nin, Weber in 1892'debil- dirdiğine göre tstanbul da bir müze- ye gönderildiğini yazdığı çok değer- li şamdanı bulunabilirse yerine ko- nulmalıdır. Murat II. zamanında Edirne cami- sine götürülen orijinal vaiz kürsüsü duruyorsa Birgi 'ye geri getirilmeli- dir. " Ülkü Altınoluk'un bu dileklerine bizdekatıhyoruz... Ege'nin gözden ırak beldesi Birgi'deki âvil mimarlık kürtürümüzün ömekleri ressam- lan da coşkulandınyor... (Metin Keskin) Hep içindeld çocuğun sesiııi diıdedi ALtSÖNMEZ Fransa, uzun yıllardan ben caz müziğı- nin cok sevilip dınlendiği ülkelenn başm- da gelır. Fransız cazı denince ilk akla ge- len isim ise keman gibi cazda pek alışıla- gelmemış bir enstrümanı hıç zorlanma- dan cazseverlere sevdiren StephaneGrap- pefli'dir kuşkusuz. Diğer bazı caz keman- cılan gıbı enstrümanından canhıraş sesler çıkarmayan Grappellı. hemen tanınan. kendine has tınısının yanı sıra cazın özü- nü oluşturan "svving" duygusu ile yarau- cı doğaçlamalara ağırlık veren lirik ve ro- mantik yorumlanyla, 1930'lu yıllardan bu yana. pek çok kuşaktan müzikseverin kal- binde taht kurmayı bilmişti. Caz tarihine geçecek plaklar 26 Ocak 1908 günü Pans'te dünyaya gözlenni açan Stephane Grapelly (soyadı- nı ancak 25 yıl öne T harfiyle yazmaya başlayacaktır) üç yaşında Fransız annesi- ni kaybedince, itaİyan asıllı babası tarafın- dan önce bir Katolik öksüzler yurduna bı- rakıldı. Sanatçının tanımıyla "Latin bir bilge. bir fflozof" olan babası, bir iki yıl sonra küçük Stephane'ı yurttan aldı ve Pa- ris'te bir dans okulu ışleten tsadora Dun- can'a götürdü. Ancak dans konusunda fazla yetenekh olmayan küçük çocuk, bu okulda müzikle tanıştı ve özellikle Ravd ile Debussy'ye hayranlık duydu. 1. Dünya Savaşfnm başlamasıyla birlikte, Dun- can'ın ünlü okulu kapamnca, Stehane da kendinı bir başka öksüzler yurdunda bul- du. Büyük zorluklar altında geçen savaş yıllannın ardmdan, cepheden dönen baba- sı onu yanına aldı. Stephane'a ilk kema- nını veren, ona kitaplardan okuyarak sol- fej öğreten ve onu ilk dinletJlerine elinden tutarak götüren de yine çok sevdiği baba- sıydı. Her gün altı saat süren bu görevi bo- yonca tekniğini geliştirme olanağı bulan delikanlı, aynı dönemde caz müzığiyle de tanışh. Plaklar ve Paris'teki caz kulüpleri aracılığıyla öğrendiklerini, sinemada xlerleyen yaşına rağmen sürekli olarak içindeki çocuğun sesini dinleyen, balık tutmayı ve resim yapmayı seven, hep çiçek desenli gömlekler giyen, yaşam sevgisiyle dopdolu Stephane Grappelli, New York'taki son konserlerine tekerlekli sandalyeyle çıkmıştı. Chaplin filmlennin seslendirilmesinde kullanan sanatçı, bir süre Montmartre'da sokak müzisyenlığı de yaptı. 1924-28 arasında Paris Konservatuva- n'na devam eden Grappelli. bu arada trombon. saksofon ve akordeonu denedik- ten sonra, pıyano çalmayı da öğrendı. 1927-33 yıllan arasında 'Gregor et ses Gregoriens' adlı orkestrada hem pıyanist hem de viyolonist olarak görev aldı. 1934 yıhnda, Claridge Oteli'nin orkestrasında çalışırken. ünlü Çingene gitarist Django Reinhardt'la tanıştı. Kuliste ve orkestra- nın ara verdiği sıralarda birlikte "jam ses- sion''lara gınşen bu müzısyenlen, verdık- leri ılk konserde dinleyen ünlü Fransız caz eleştirmenleri Hugues Panassi e ve Char- les Delaunay, onlan Fransız caz düşkünle- rinin mabedi olan Hot Club' ın süreklı top- luluğu olarak ışe aldı. Böylece bır keman, üç gitar ve bır kontrabastan oluşan 'Hot Club de France' Beşlisi doğdu. Django ile Stephane bu grupla caz tarihine geçecek pek çok plak doldurdular, Fransa'da deği- şik kentlerde ve Ingiltere'de konserlere çıktılar. 1939 Eylülü'nde 2. Dünya Sava- şı ilan edildığinde de Londra'da bulunu- yorlardı. Django hemen Paris'e döndü, Stephane ıse savaş boyunca Ingıltere'de kaldı. îngiliz cazcılan ve pıyanist George Sbearing'ı de ıçeren bır topluluk kurdu. Yine bu yıllarda Fate VValler ve Duke EJ- üngton'la çalışma olanağı buldu. Fran- sa'ya dönmesinin ardından. 194647 yıl- lan arasında Django ile yeniden beşlilen kurdular, ancak daha sonra solo kanyere yöneldı ve dünyanın dört bir köşesinde konserler verdı, plaklar doldurdu. Son albümü PetnıccianiHie yapü 50'li ve 6O'lı yıllarda plak çalışmalan- nı azaltan ve çoğu St. Germauı'deki kulüp çalışmalanyla yetinen Stephane Grappel- li, beş yıl boyunca Pans'teki Hilton Ote- li'nde çaldı. 6O'lı yıllann sonunda caza geri dönen ve temposunu yükselten sanat- çı, Nevvport (1969) ve Montreux (1973) caz festivallerine katıldı. 1972 yılında In- giltere'de yerel folk kulüplerinde (caz ku- lüpleri yaptığı müzıği beğenmemişti!) sahneye çıkıp büyük ilgi topladıktan son- ra, 1974 yılında Carnegıe Hall'da başanlı bir konser vererek nihayet Amerika'da da şöhrete ulaştı. Ertesi yıl Fransız hüküme- ti tarafından "Legion D'Honneur" nışa- nıyla onurlandınldı. 70. doğum gününü Fransız televizyonundaki üç saatlik bir canlı yayının yanı sıra Londra'da Albert Hall'da Geroge Sheanng ve gitarist JuB- an Bream'le verdiği bir konserle kutlayan müzisyen, 1980 yılında Down Beat dergi- sınin geleneksel eleştirmen ve okuyucu anketlerinde ilk kez birinci geldi. Meslek yaşamı boyunca Eddie Soutfa, StufTSmitfa. Joe Venuti. Svend Asmussen, Jean-luc Pont ve Didier Lockwood gibi farklı kuşaklardan caz kemancılanyla or- tak projelere ımza atan Grappelli, 1970'li ve 80'li yıllarda ünlü kemancı Yehudi Me- nuhin'le caz standartlannı birlikte yonım- ladıklan altı albüm doldurdu. Aynca Os- car PetersoruEarl Hines.GeorgeShearing, Martial SolaL Hank Jones. McCoy lyner gibi pıyanıstler; Barney Kessel, Kenny BurrelLPhmppeCaheriııe.LamCoryefl. Joe Pass, Marc Posset Martin Ta> lor gibi gıtanstlerle çalıştı ve plak kayıtlan yapö. 80. yaş günü nedenıyle de 1987-88 se- zonunda çok geniş kapsamlı birturneye çı- kan Stephane Grappelli, Paris, Londra ve New York'ta unutulmaz konserler verdi. Louis MaDe'in "MDou en Mai / Mayıs'ta Milou" adlı fılmınin müzıklerinı de hazır- layan usta kemancı, 1989 yılında, tstanbul Festivali kapsamında. Cumhuriyet'in sponsorluğunda, ikd gitar ve bir bastan olu- şan kadrosuylaAKM'de sahneyeçıktı. 85. yaş günü için ünlü Fransız besteci ve or- kestra şefi Mkhel Legrand'la ortak bir proje gerçekleştirdı. Geçen yıl, piyanist Mechel Petrucciani'yle yaptığı son albü- mün ardmdan. New York'ta tekerleklı san- dalyeyle son konserlerine çıkt ve müzik yaşamını noktalamaya karar verdi. Grap- pelli, 90. doğumgününü kutlamaya hazır- lanırken, bir fıük ameliyatmın ardından, 1 Aralık 1997 günü Paris'te yaşama veda etti. llerleyen yaşına rağmen sürekli ola- rak içindeki çocuğun sesini dinleyen, ba- lık tutmayı ve resim yapmayı seven, hep çiçek desenli gömlekler giyen, yaşam sev- gisiyle dopdolu Stephane Grappelli, hiç emekli olmayı düşünüp düşünmediğinı soran bır gazeteciye, yıllar önce şöyle de- mişti: "Müzik benim rüm yaşamım. Mü- zikten akhğnn zcv kin yanı sıra farkh yaş- lardaki dinleyicileri mutiu edebUmeyi de seviyorum_ Sanınm. sahnedeyere yıkılın- cayakadarçalmava devam edeceğiın.'' Ya- samında 80 yılı müzığe adamış bu değer- li sanatçı, ne yazık ki son nefesini arzu et- bği gibi sahnede değil, bır hastane odasın- da verdi. Grappelli'nin ani ölümüyle hem Fransız cazındabir devir kapandı, hem de rüm müzikseverler yeri kolay doldu- rulamayacak bir efsaneyi yitirdi. ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Hangi bısanların Hakları? Bir temel kavramı, anlamlan üzerinde sürekli düşünülmesi gereken bir bütün olmaktan çıkanp bir kalıba ctönüştürdüğünüz anda, kavramınözü- nü ve varlık gerekçesini yitirmesi kaçınılmaz bir yazgı olur. 'Insan haklan' kavramının günümüz Türki- ye'sindeki konumu da ne yazık ki böyledir. Geçen haftaki yazımda da belirtmeye çalıştığım gibi her insanın insan olarak doğduğu arvdan baş- layarak sahip bulunduğu, elinden asla alınama- yacak ve özüne de dokunulamayacak haklar an- lamına gelen insan haklan, Türkıye'de özüne ay- kın bazı sınıtlandırmalar içensinde ele alınmakta- dır. Bir başka deyişle bugüne kadarki uygulama- lar, Türkiye'de devletin resmi politikalannın bu topraklarda yaşayan insanlann insan haklanna hiçbir zaman gerekli eşitlik düzleminde bakma- dığını ortaya koymuştur. 1980'li yıllardan bu yana daha bir belirginleşen politikaya göre ise yine uygulamada, Türkiye Gumhuriyeti'nin sınırlan içerisinde yaşayan in- sanlann insanca yaşama haklan, onlann parasal durumlanna göre farklılıklar gösteren haklardır. Çağdaş deviet birincil varlık nedenini, parasal durumlan nasıl olursa olsun, bütün vatandaşla- nnın insanca yaşama haklannı eşit ölçüde güven- ce altına alabilmekte bulabilen bir kurumdur. Eğer ülkemizde bundan böyle insan haklannın korunması ve tam anlamıyla geçerlik kazanması içtenlikle isteniyorsa, o zaman sürekli vurgulan- ması ve uygulanması gereken bakış açısı, ancak yukandaki bakış açısı olabilir. Bu bakış açısına göre insanın yaşaması de- mek, yalnızca onun soluk alıp verebılmesi ve fi- zik açıdan insan görünümünde olması değildır; her insan öyle yaşayabilecektir ki ona bakan hemcinsi, karşısındakininkine de 'insanca yaşa- ma' denilmesini, sırf insan olmasından ötürü ken- disine yönelik bir aşağılama olarak algılamaya- caktır! Bu bakış açısına göre insanlann insan haklan, onlann öldürülmemeleriyle, düşüncelerini özgür- ce söyleyebilmeleriyle, bu yüzden hapse atılma- malanyla vb sınırlı haklar da değildir. Bu sayılan- lar, elbet en temel haklar arasındadır; ama temel sayılan insan haklannın sınırtannı yalnızca bunlar- la çizmek, insan haklan kavramını insana yakış- mayacak, dahası insanın insanlığını yadsıyacak ölçüde daraltmaktan başka bir sonuç vermez. Çünkü aldığı emekli aylığı ile geçinemedığı için yaşamına sessiz sedasız son veren bir yaşlı in- sanın bu sessizliğinin yankılanmadığı bir ortam- da, düşünce özgürlüğünü savunmanın da hiçbir inandıncılığı olamaz! Dargelirtilerin elbet dar ya- şayacaklandüşüncesinin, onlann Vnsanca'yaşa- malannın da elbet daha dar sınırlar içerisinde dü- şünülmesi gerektiği anlayışına vardığı yerde, do- ğal ve yaygın davranış biçimi insanların birbirle- rinin haklanna saygı göstermeleri değil, fakat an- cak birbirierini acımasızca ezip geçmeleri olabl^^ liri Günümüz Türkiyesi'nde geçerli en yanlış ve tehlikeli yönelimlerden biri de 'dargelirti' diye ad- landınlan dev krtlelerin durumlanna yaklaşımlar- da hep ekonomik bakış açılannın çıkış noktası yapılmasıdır. Çünkü böyle bir çıkış noktası, an- cak ekonominin kendı yasalan ve kurallannca be- lirienen sonuçlarayol açabilir; başka deyişle eko- nomik olanaksızlıklar, rahatlıkla bazı insanlara in- sana yakışmayacak yaşama biçımlerinin layık gö- rülmesinin nedeni olur. Buna karşılık eğer bır or- tamda 'dar yaşayan' insanlann sorunlan önce in- sanlık sorunu diye ele alınırsa, o zaman ekono- minin gidişi de elbet -'sosyal devlet' kavramının içeriğinı karşılarbiçimde- 'önceinsan'agöre be- lirlenecek, devletin ekonomik düzeyi ile o devle- tin vatandaşlannın ekonomik düzeylerı arasında- ki yapay kopukluklar ortadan kalkacaktır. Bize gelince, bugün dünyada kendisine 'mo- dem' deme hakkını bulan hiçbir devlette 'devle- tin ekonomikyararfan' ile 'vatandaşın ekonomik açıdan insancayaşayabilme olanaklan' arası nda- ki uçurum, Türkiye'de olduğu kadar derin ve dip- siz değildir. Ve bunun temel nedeni de biraz yu- kanda açıklamaya çalıştığımız gibi resmi polrtika- lann bizde vatandaşa henüzyeterlı ölçüde 'insan' gözüyle bakmamasıdır! Durum öyle gösteriyor ki günümüz Türkiye- si'nde bu bağlamdaki bilinçsizlik, gittikçe daha çokyayılmaeğilimindedir. Resmi politikaların 'ba- zılannı daha insan sayma' yönelimi, kimi aydın çevreler de dahil, başka kesimlere de sıçramak- ta, örneğin polislerin öldürülmeleriyle polis olma- yanların öldürülmeleri arasında uygulamada gö- zetilen duygusal aynm gibi geçım sıkıntısı yüzün- den köşesinde yaşamına gürüttüsüz patırtısız son verenler ile 'medyatik' insan haklan ihlalleri ara- sında, tepki göstermenin kapsamı bağlamında aynm gözetilmesine yol açabilmektedir. Yeniden insana dönebilmek; 'insan, nedir' di- ye bir kez daha düşünmek; belki sorunlarımızın çözümü, biraz da böyle birtutumda gizli... Frank Sinatra'ya ABD onur ödülü veriyor • Kültür Servisi - Bugüne dek Amerika Birleşik Devletleri tarafından George Washington, Andrew Wyeth, Bob Hope ve Colin Povvell'a verilen "onur ödülü" şimdi de Frank Sinatra'ya veriliyor. Frank Sinatra'nm kızı Nancy Sinatra, madalyonun üzerinde kullanılacak olan resmi ve madolyonun dizaynını belirlemek üzere Amerika'ya gitti. Rahatsızlığı dolayısıyla Kalifornıya'daki evinde bulunun 81 yaşmdaki Frank Sinatra'nm bu madalyayı alacağı için oldukça heyecanlı olduğu bildirildi. Madalyonda kullanılacak resmin seçimı ve dizayının sanatçının 82. doğum gününde yani 12 Arahk'ta bitinlmesi beklemyor. Lynn Parrish yaptığı açıklamada, dizayn işlerinde ailenin de karar vermesinin normal olduğunu söyledı. BUGUN • AKSANAT'ta Count Basie ve orkestrasının caz konseri saat 12.30'da video'dan izlenebilir. • tSTANBUL DEVLET OPERA VE BALESİ saat 20.00'de Tosca'yı sahneliyor. • 3. ULUSLARARASICRR PtYANO FESTTVALJ kapsamında saat 19.30'da Norika Ogawa izlenebilir.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear