23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 26 OCAK 1997 PAZAR : 8 PAZAR KONUGU TÜSIAD'ın tartışma yaratan raporunu hazırlayan Prof. Bülent Tanör'le raporu konuştuk ' 12 EylüPün kalıntılannı temizlemek lazım' tSLJI\(JıŞ Türkiye Sanayicileri ve İşadamlan Demeği (TÜSlAD)'ın "Türkiye'nin Demokratikleşme Perspektifleri" başlıklı raporu TÜSlAD'ı ve kamuoyunu kanştırdı. Raporu hazırlayan anayasa hukuku uzmanı Prof. Bülent Tanör'le raporun hazırlanış aşamasım, bu fikrin nereden doğduğunu konuşurken bLze yanıtı şu oldu: "TÜSlAD'ın entelektüel çevreleri, Türkiye'de iktisadi liberalizmin siyasi liberalizmle tamamlanmaması halinde sakat ve eksik kalacağını düşünüyorlar." Prof. Tanör'le raporda yer alan noktalan, mümkün olduğu ölçüde aynntıyla konuşmaya çalıştık. Prof. Tanör, Kürtçe egitimin ve Kürtçe yayının serbest bırakılması gerektiğini belirterek, bir dilin bir ülkenin ulusal malvarlığı, ulusal mirasının bir parçası olması nedeniyle korunması gerektiğinin altını kalın hatlarla çizdi. Prof. Tanör, 12 Eylül sonrası çıkanlan yasalar ve kanun hükmündeki kararnamelere muafiyet getiren anayasanın 15. maddesine yargı yolunun açılması gerektiğini vurgularken, 12 Eylül darbecilerine yargı yolunun açılmasına ise pek sıcak bakmadığını dile getirdi.Prof. Tanör daha sonra imam-hatip liselerinin imam ve hatip ihtiyacma cevap verecek ölçüye çekilmesi, bu okullara kesinlikle kız öğrenci alınmaması gerektiğini belirterek "dinci dünya görüşüyle demokratikleşme sağlanamayacağını" savundu. SÖYLEŞİ LEYLA TAVŞANOĞLU Siz TCSİAD'M "Türkiye'nin Demok- ratikleşme Perspektifleri" raporunu hazıriadı- nız. Bu raporun hazırlanması fikri nasü oluştu? - Ben TÜSlAD'ın yerine geçerek, bu noktaya nasıl geldiklenni söyleyemem. Yalnız. TÜSl- AD'ın en azından 1990 başlanndan itibaren, eko- nomik lıberalizmı siyasi liberalizmle tamamla- mak gerektiği görüşünde olduğunu biliyorum. Bunu şuradan somut olarak biliyorum: 1992'de benim de içlerinde olduğum dokuz öğretim üye- sıne bir anayasa taslağı hazırlama teklifinde bu- lundular. Biz bunu kabul ettik ve üc ay kadar sü- ren çalışma sonucunda 200 sayfalık gerekçeli ye- ni bir anayasa taslağı oluşturduk. Bu taslak TÜ- SİAD tarafından ıstenmiştı. ama biz bunu TÜSt- AD ıçin değıl. Türkiye ve biraz da kendimiz için hazırladık. Bunu TÜSİAD da biliyordu. Onlaren azından 1992'de böyle bir arayış içındeydiler. Ondan sonra TÜSİAD buna benzer başka ça- lışmalar da yaptı. Daha önce laıklik. eğitim ko- nusunda çalışmalan olmuştu. Daha sonra da ol- du. Gördügum manzara şu: TÜSİAD'ın entelektüel çevreleri Türkiye'de iktisadi liberalizmin siyasi liberalizmle tamam- lanmaması halınde sakat ve eksik kalacağını dü- şünüyorlar. Raporun tam metni elime ulaşmama- sına rağmen gazetelerde yer alan ana konu baş- lıklanndan yola çıkarak size sormak ve aynntı- sını almak istediğim bazı noktalar var. Örneğin raporda "Anadilde eğitim veyayın hakkı tanın- sın " ibaresi var. Burada Kürtçeyasağının kalk- ması gerektiği belirtiliyor. Bundan amaç nedir? -1983 yılındaki "Türkçeden başkadUJer"le ıl- gilı kanun 1991 yılındaki Terörle Mücadele Ka- nürîü^yla'Eâld^ııjÜı'. Ama Kürtçe yasagı anayasa- da hâlâ devam edîyor. Ama kanun kalktığı için ya- sağın kalktığıru söyleyebılinz. Benım önerdiğim bunun daha ilerisinde bir-i- ki adım atılabileceğı. Anadiller, analann babala- nn konuştuğu. yuvalarda konuşulan diller... Bu dilde ifade hareketlennin serbest bırakılması yet- mez. Bu anadillerin yaşamasını sağlamak lazım. Bu diller her ülkenin ulusal malvariığının, ulusal mirasının parçalan. Isviçre'de Romansça konuşulan Grizon kanto- nunda yaşayan insan sayısınm ıki binden fazla ol- duğunu sanmıyorum. ,\ma Isviçre bu dili adeta müzeye kaldınp pamuklar içınde koruyarak ya- şatmaya çalışıyor. Türkiye'de Kürtçe konuşan vatandaşlanmız var. Onlann sadece ifade özgürlüklerini sağlamak yetmez. Dillerıni korumalan için okumalannı, yazmalannı sağlamak gerekir. Bunun yollan da bulunabılir. \'asıi? - Resmi dil Türk eğitiminde bellidir ve Türk- çedir. Ama belli diller için seçimlik dersler kona- bilir. Ya da Milli Eğitim Bakanhğı programlan dı- şmda Kürt dilinin öğrenilmesi, geliştirilmesi için enstıtüler. kurslar sağlanabilir. Kastettiğim bun- lar. Bir de işin radyo-televizyon boyutu var. Za- ten de\ letın üst kademelerinde bu yönde bir araş- tınna. çalışma yapılıyor. Yani yurtdışında aynlık- çı fikirlerin yayınını yapan bırtelevizyon istasyo- nunun Türkiye"de belli bölgelerde izlenebildiği- nı görüyorlar. Kendimizı saklamanın, devekuşu gibi başımı- zı kuma gömmemizin âlemi artık yok. O bakım- dan dev letin üst kademelerinde, "Türk radyo ve televizyonu bu yönde bazı yayınlaryapabilir mi?" biçiminde aray ışlar var. Bence bunu da sonuna ka- dar götürmek lazım. Bu da yararh olur diye dü- şünüyorum. Devletin yülar öncesinden Kürtçe ko- nuşulan bölgeleıie ilgilibelli bir politikası olmuş, bu bölgelere çok ciddi yatırımlar yapılmamıştu Bu bölgelere kültürel hiçbir ivme kazandırûmak istenmemiştL Bu, 1984'tepatlak veren PKKola- yından onlarca yıl öncesinden izlenen birdevlet politikası. Sizce bunun nedeni neydi? - Bence, patlak verme deyimini çok isabetli kul- landınız. Bu deyim, bunun gerisinde tarihsel bir arka plan olduğunu çağnştırıyor. Ben de buna ka- tıiıyorum. Sanınm biz cumhuriyet olarak bu konuda bazı hatalar işledık. Cumhuriyet devrimi Türkiye in- sanının tarıhınde çok önemli bir adımdır. Ama bazı konularda hatalı tavırlar talcınılmış olunabi- lir. Her ulus-devlet sancılı bir süreçtir. Biz, Türki- ye'de ulus-devleti inşa sürecinde sanınm esaslı bir başan sağladık. Ama bu sorunda biraz tökez- lenmeler oldu. 1925'ten önceki durum farklı, 1925'e kadarki durum farklı. 1918-25 arasmda ulusal kurtuluş hareketi kadrolan Türk milliyetçi kadrolan ol- makla birlikte bunlar Kürtlerin varlığı ve kimli- ğini olduğu gibi kabul etmişlerdir. Nitekim bel- gelere baktığımızda daha çok "Türkiye haUa Türkiye devleti" deyimlerini görüyoruz. Bu çok ilginç. Daha çok bir coğrafyayla anılan isimler... 1924 Anayasası'nın güzel bir ibaresi vardır. "Türkiye devletine vatandaşlık bağnla bağlı olan herkes Türktür7 " denir. Bu formülasyon bugün hâlâ var- dır ve doğrudur. Bakın, burada etnik bir çağnşım yoktur. Buna yönelik eleştirileri paylaşmıyonım. Bu ibarede hiçbir şovenizm yoktur. Hatta bence demokratik bir tavır vardır. Bu formülasyon "Türk" kavrammı vatandaşlık bağına indirge- mektedir. ^mmmm Bulgulannız ne oldu? - Doğrusunu isterseniz doğrudan doğruya ay- nmcı. şoven mevzuata çok fazla rastlayamadım. Ama dolaylı biçimde bazı düzenlemeler var ki vicdan sahibi insanlann kabul edebileceği türden değil. Bir örnek vereyim: Çocuklara verilen isimlere devletin müdahale- si... Her devlet düzenınde çocuklara verilen adla- nn devlet tarafından belli ölçüde kontrolü müm- kündür. Baba, çocuğuna ileride onu küçük düşü- rebilecek bir ad takmışsa devlet ve hukuk buna müdahale eder. Örneğin Fransa'da bir kız çocu- ğuna ana baba "VaniDe",yani "Vanflya" adını tak- mışlar. Bunun üzerine nüfus memuru itiraz edin- ce rnahkemelik olmuşlar. Ama mahkeme de ço- Bulent Tanor 1940yılında tstanbul'dadoğdu. Galatasaray Lisesi ve tstanbul Cniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi (1963). Aym yıl Anayasa Kürsüsü nde asistan olarak akademik kariyere başladı. 1969 yılında doktor olan Tanör, 12 Mart 1971 'de üniversiteden uzaklaştırıldı. 1975 yılında Danıştay kararıyla geri döndü. 1977'de doçent oldu. 1983 vılında bu sefer de 12 Eylülcülerin "hışmma " uğradı. Sıhyönetimin "ünlü " 1402 sayılı yasası gereğince yeniden üniversiteden uzaklaştırıldı. 1983 iİe 1990 yılları arasında Paris X, Dijon ve Cenevre üniversitelerinde "Üçüncü Dünya Ülkelerinde Siyasal Sistemler " dersleri verdi. 1990 'da yine Danıştay kararıyla tstanbul Üniversiıesi 'ne döndü. 1973 yılında Öget Öktem ile evlenen Tanör lngilizce ve Fransızca biliyor. fırlamr iddiasında bulunamam. Ama ciddi biçim- de azalır. tspanya'nın yaptığı da budur. Bunlan sıstem içıne çekmektir. ••^•H Yine aym raporda, 12 Eylül darbesiy- le kurulan Milİi Güvenlik Konseyi (MGK) ve konsey yönetiminde kurulan hükümetler için yargıyolunun açUabilmesiamacıyla anayasanın geçici 15. maddesinin kaldırüması da öngörülü- yor. Bu noktayı açar mısınız? - 12 Eylül rejimi bence Türkiye'ye inanılmaz kötülüklerde bulunmuştur. 12 Eylül sadece bir anayasa dayatmadı. Aynı zamanda sayısı 620'yi aşan yasa ve kanun hükmünde karamame (KHK) dayattı. Bunlann hepsi, günlük yaşamımızın her kesimıni ilgılendiren kanunlardır. Bunlardan bazılan Siyasi Partiler Kanunu, se- çimlerle ilgılı temel esaslar, Dernekler Kanunu, Toplantı ve Gösten Yürüyüşleri Kanunu, Toplu Sözleşme, Grev. Lovakt Kanunu. Hâkimler Sav- cılar Yüksek Kurulu Kanunu, Üniversiteler Ka- nunu... Yani. günlük yaşamımızda bu kanunlann herhangi birine toslamadan dolaşalım desenız do- laşamazsınız. •M^B Bu kanunlan neden çıkardılar? - Işte, geçici 15. maddeye oradan gidebiliriz. Bu kanunlan da Anayasa Mahkemesi'nden uzak tutmak için geçici 15. maddeye koydular. Hem anayasayı dayattılar hem de kanunlan dayatarak bunlann Anayasa Mahkemesi'ne gönderilmesını engellediler. • M ^ H Bununla bağlantüı olarak siz 12 Eylül darbecilerinin yargüanmaları gerektiğini savu- nuyor musunuz? -O maddede, hem bu yasa ve KHK'lerin Ana- yasa Mahkemesi'ne gönderilmesi hem de yargı muafiyetleri meselesı var. Bence geçici 15. madde toptan kaldınlmalıdır. Ama bu kişiler yargılanmah mıdırlar? Bu bir si- yasi tercih meselesidır. Ben bir hukukçu olarak, hem bu yasalar ve KHK'lerin kaldınlması hemde cuğun ileride ismi nedeniyle alay konusu olabıle- ceğı gerekçesiyle bu adın değiştirilmesinde israr etmiş. Bunu anlayabiliriz. Ama etnik kimliği taşıyan adlann yasaklanma- sı insan haklan. aile haklan, kültür varlığına da ters düşüyor. Bu çok sakıncalı bir hüküm. Nüfus Kanunu'nda yer alıyor. Buna uygun bazı yönet- melikler de çıkanlmış. 1993'te. Ismet Sezgin'in Içişleri Bakanhğı dö- neminde bir genelge çıkanlarak bunun hafifletil- mesi yoluna gidildi, ama uygulamada henüz ge- reken esneklik sağlanamadı. Ikincisi, yerleşim adlarının değiştirilmesi... îsimlerin o yöre halkı tarafından verilmiş olması bence bir ülkenin güzel bir mozaiğidir. Bence bundan gocunacak bir şey olmaması gerekir. Türkiye'de Ermenice, Rumca ya da Kürtçe isimler taşıyan köyler. mezralar bulunması Tür- kiye'nin bütünlüğüne halel getirmez. Aksine. Tür- kiye'nin kendine özgüvenini gösterir. Ama ne yazık ki 30-40 yıldan beri Içişleri Ba- kanlığı'nın kararlanyla ve 11 Idaresi Kanunu'nda da yer aldığı gibi yöre halkının 500 ya da bin yıl- dır uygun bulduğu isimler başkentten değiştirili- yor. Bu şekılde kültürel süreklilik kayboluyor. Daha vahim nokta Siyasi Partiler Kanunu'nun 81. maddesi. Burada özetle, "Siyasi partiler Tür- kiye'de Türkçeden başka dillerin korunması, ge- liştirilmesi için programlanna hüküm koyamaz- lar" deniyor. Ben bu maddeyi bildiğim bir yabancı dile çe- virerek bir yabancıya okutsam nasıl karşılanır? Ben çok utanırdım. 1965 tarihli eski Siyasi Parti- ler Kanunu'nda da vardı, 1983 tarihli şimdiki ka- nunda da var. Benim bildiğim, bu maddeye dayanılarak 1971 "den itibaren Türkiye'de 10 kadar parti kapa- tıldı. Bu, bana bir kültür soykınmı gibi geliyor. Kendine "demokratik" diyen hiçbir ülke böyle bir kültür jenosidine soyunmamalıdır. Bu maddenin de toptan kaldınlması gerekir. Doğrudan doğruya Kürtlerle ilgili olmamakla birlikte Terörle Mücadele Kanunu'nun 8. madde- si esas olarak bu konuyla ilgili. Kürt ya da Türk birçok yazar Kürt kimliği, Kürt dili, Kürtlerin özellikleri, bunlann korunması konusunda birçok çalışmalar, yayınlaryaptılar. Ben bunlardan mah- kûm olanlann 10 kadanmn dosyasını inceledim \e hıçbirinde de aynlıkçı bir unsura rastlamadım. Ben, bu maddenin de toptan kaldınlması yanlısı- yım. • • ^ ^ B Bunlar giderildiği takdirde bu sorun çözülür mü? -Onu bilemem. Ama ciddi bir biçimde yumu- şama, banş. demokratik bir platformda bir araya gelme imkânlan doğar. Özeîlikle Kürt kimliğine sahip çıktıklan gerekçesiyle siyasi partilerin ka- patılması yolu kapanırsa bu gibi partilen sistemin içıne çekrne imkânı doğar. Dolayısıyla terörist, ayaklanmacı. aynlıkçı eylemlerin şansı azalır. Sı- yargılanma yolunun açılabilmesinden yanayım. Ama işin siyasi ve pratik tercih yönüne gelin- ce... Bunlargerçekten mahkeme önüne çıkanlsın- lar mı? Bu konuda o kadar ısrarlı değilim. Yani Türkiye'nin 12 Eylülcüleri yargılayan bırgunde- me gıtmesinin Türkiye'deki demokrasi saflannda oluşan birikimi bölmesinden korkuyorum. Türki- ye'de demokrasiyi istediği halde 12 Eylülcülerin yargılanmasından yana olmayabilecek önemli halk kesimleri bulunduğunu tahmin ediyorum. Bence Türkiye'nin gündeminı ileriye dönük bir ibre halinde düşünmek lazım. Geçmişi kurcala- manın her zaman için i leriyı yeniden inşa etme ko- nusunda yararlı olmayabileceğinı düşünüyorum. Türkiye, mevzuatını temızlesın, 12 Eylül kalın- tılannı temızlesin, önünü açsın, demokratildeşme- yi sağlasın. 12 Eylülcülerden alınacak en iyi rö- vanş bu olur. Öbür türlüsünün Türkiye'nin de- mokratildeşme gündemini beslemek yerine zora sokma ihtimali bulunmasından korkuyorum. Bu. bir önsezidir. Bunu delıllendiremem. Geçici 15. madde 12 Eylül'ün işlem ve eylem- lerini yargı muafiyeti içine çekiyor. Ama bunla- nn adi suçlan varsa geçici 15. madde bunlan ört- müyor. 12 Eylül ekibinin beş ileri geleninden bi- risı hakkmda ciddi yolsuzluk isnatlan vardı. Yol- suzluk isnadı bir adi suç isnadı demektir. Bu da geçici 15. maddenin koruması altına giren bir hu- sus değildır. O bakımdan Milli Güvenlik Konse- yi üyelerine yolsuzluk isnatlan var idıyse bunla- ra yargı yolu açıktır. TÜSİAD'dan 15. madde açıklaması Yoğun bir çalışma sonucu tamamlayarak, TB.MM Başkanlığı'na sunduğumuz. "Demokratik Standartlann Yükseltilmesi Paketi"ne gösterdiğiniz ilgi için teşekkür ederiz. 21 Ocak 1997 tarihli gazetenizin iç sayfalannda yer alan haber, genel tav nna ve diline sadık kalarak, raporu anahatlan ile başanb bir şekilde özetlemekteydi. Ancak ne yazık ki, gazetenizde, haberin 1. sa\fadan sunuhışu sırasında raporda yer alma>"an ifadeler kullanıldı. Bunlar, Türkiye için son derece önemli bir tarüşma başlatacağını umduğumuz, geniş açılımlan olan bir raporu, dar bir çerçevede yorumlayan ve kendi yorumunu TÜSİAD'ın görüşü gibi sunan ifadelerdi. Şöyle ki; 1) TÜSİAD üst başhğıyla ve ürnak içinde verilerek, rapordan ahnmış gibi sunulan, başuktaki "12 Eylül darbecileri yargılanmalı" ifadesi tamamıyle gazetenize aittir. Raporun hiçbir yerinde böyle bir ifade kullanılmamışür. Spotta yer alan, "12 Eylül darbecilerine yargı yolunun açılması gerektiği" _ şeklindeld görüş de raporun hiçbir yerinde belirtilmemiştir. 2) TÜSİ.AD'ın görüşü gibi sunulan gazetenizin kendi yorumunun. Anayasa'nın geçici 15. maddesinin yürüıiükten kaldınlması gerektiğinin belirtilmiş olmasuıdan kaynaklandığı anlasılmaktadır. Anayasa'da böyle bir değişikliğin önerihniş olması başkadır, bu dönemde yapılmış olan yaslaruı ve bu yasalan yapanlann "yargılanmasını istemek" başkadır. 15. Madde ile ilgili konu, Anayasa'nın demokratik hukuk devleti anlayışına ters düşen, Anayasa yargısını kısıtiayan bir maddeden annduılması isteğidir. " Yargılama istemek" ise, bu yasalan yapanlann suçlu olduklanna ya da olabileceklerinc ilişkin bir kanaati ifade etmektir. Raporda ne böyle bir kanaat ifade edilmiş ne "yargılanma" fiili, ne "darbeci" sıfatı kuUanılmtştır. Me>-zuat taraması niteliği taşıyan bu raporun dili de, yapısı da böyle ifadeleri banndu*maya müsait değildir. Kaldı ki, bu öneri Anayasa yargısı başlığı altında gerekçelendirilirken. bu dönemde çıkan yasaların "adeta ikinci bir Anayasa" konumunda olduklan belirtilmektedir. Yani raporda \alnızca bu maddenin yaratüğı hukuki çarpıkhk ele alınmaktadır. Demokratikleşme gibi bir konuda, nüanslann önemini en iyi bilecek yayın organlanndan birinde böyle bir hata yapıunış olması, gazetenin kendi yorumunun bizinı görüşümüz gibi sunulmuş olması üzüntü vericidir. Gazetenizin bu tür konulardaki hassasiyetine dayanarak, raporun sağhklı biçimde tartışüması açısuıdan önemsediğimiz bu hatalı yaklaşımın, yukanda dile getirdiğiıniz görüşlerimizin yayinlanması suretiyle düzeltilmesini rica ediyoruz. Gazetenizin, sözkonusu raporun tartışılmasına yapacağı katkılaruı sürmesi dilegiyk1 ve saygılanmızla... Halis Komili Yönetim Kurulu Başkanı Esas olarak Türkiye'de 12 Eylül'ün kahntılan- nı temizlemek lazımdır ve biz bugün 12 Eylül'ün kalıntılannı sürdüren iktidarlan sorguya çekme- liyiz. • • • ^ Raporun bir bölümünde Genelkur- may 'ın Milli Savunma Bakanhğı 'na (MSB) bağ- lanmasıgereği üzerinde duruyorsunuz. Buna ne- den gerek gördünüz? Ayrıca bu gerçekten yapı- labilir mi? - Bütün demokratik ülkelerin anayasal sistem- lerini taradığımda şu manzarayla karşılaştım: Bunlann hepsinde genelkurmay başkanlan mil- li savunma bakanlıklanna bağlı: hiçbirinde baş- bakanlığa bağlı değil Milli Savunma Bakanı'na bağlı Genelkunnay statüsü bizim yabancısı olduğumuz bir şey değil. 1960'a kadar Türkiye"deki uygulama ve yasal du- rum böyleydi. 27 Mayıs 1960 askeri müdahale- sinden sonra bu sistem değiştirildi. O bakımdan ben, "Genelkunnay MSB'ye baglansın" derken hem uluslararası standartlan hesaba katıyorum hem de Türk tarihinin yabancısı olmadığı bırem- sali öne sürmüş oluyorum. Bu gerçekleşebilir mi diye sordunuz. Bu soru çok ciddi. Bu raporu tasarlar ve yazarken kendi- mi ıki şeyden uzak tutmaya çalıştım: İçinde bulunduğumuz ortam ve konjonktürün ne olduğu sorusunu sormamaya çalıştım. Ikinci- si, bütün bunlann bugün-yann gerçekleşip ger- çekleşemeyeceğiydı Bunu da pek zihnime takma- maya özen gösterdim. ^i^i^H Siz neyi ölçü aldmız? - Olması gerekeni. klasik, çağdaş, liberal, öz- gürlükçü demokrasilerde olan standartlan. ilkeyi ön plana aldım. İçinde bulunduğumuz koşullar değil, ılkebenım içm önemlıydi. Ben pohtika için- de olan bir insan değılım. Bana düşen ödev bun- lan göstermekti diye düşündüm. Şimdi sorunuzu yanıtlayayım. Kısa radede bu- nun gerçekleşmesi konusunda pek iyimser değı- lım. Ama ben olması gerekeni raporuma aldım. Milli Güvenlik Kurulu'nun da anayasadan çı- karılmasını savunuyorum. Milli Güvenlik Kuru- lu 1960'tan sonra anayasaya alınmıştır. Daha ön- ce böyle bir kurum yoktu. Ben 1960'a kadar Tür- kiye'nin yaşadığı tabloyu yeniden canlandırmayı savunuyorum. • M ^ H Raporda imam-hatip liselerine kız öğ- renci alınmaması gerektiği üzerinde duruyorsu- nuz. Herkesin bildiği gibi bu liseler Müslüman- lıktayeri olmayan bir ruhban sınıfı ortaya çıka- ran okullar. Bir de üstüne üstlük Müslümanlık- ta kadın olan imam ya da hatip yoktur. O zaman zaten bu okullara neden kız öğrenciler alınma- sında ısrar edilir? -Sizın de belirttiğiniz gibi bu okullar birer mes- lek lisesiyse, imam ve hatip yetiştırmeye dönük- seler İslanuja bilindiği gibi kadından imam ya da hatip olamayacagı için bu liselerde kız öğrencile- rin bulunmaması gerekir. ikinci meseleye gelelim... Devlet imam-hatip li- sesi açabilmeli midir? 3 Mart 1924 tarihli Tevhid- i Tedrisat Kanunu'nda bu öngörülmüştür. Tevhid- i Tedrisat Kanunu, yani Öğretimin Birleştirilme- si Yasası bütün öğretımı devlet eline çekip topla- dığı için imam-hatip okullannın kurulmasını da öngörmüştü. İmam-hatip okullan kunıldu. Ancak öğrenci azlığı nedeniyle bu okullar '30'lu yıllarda tedri- cen kapandı. Bu arada dın derslen de önce kent- lerde, sonra da köylerde kaldınldı. Tevhid-ı Tedrisat Kanunu, doğru ya da yanlış bir boşluk doğmasın diye bu okullann var olma- sı ihtiyacını duymuş. Obür yanda devlet bütün dın işlerıni yönetıyor. yürütüyor. Bunu da Dıya- net Işlen Başkanlığı yapıyor. Devlet. laikliği ken- disinde yeniden tanımlamadıkça. Diyanet tşleri sürdükçe, imam-hatip benzeri okullann da varlı- ğı belli ölçüde kabul edılebilir. Sistem onu öngör- müş durumda. İmam-hatip liseleri eğer meslek lıselerı iseler meslek mensubu yetecek ölçüde kalmalan gere- kir. Türkiye'nin imam-hatip ihtiyacı bellidir. Bu okullann sayısı ve müstakbel mezunlan imam-ha- tip ihtiyacının katbekat üstündedir. Zaten büyük çoğunluğu da imam ya da hatip olmamakta. nor- mal üniversitelere ginp meslek sahibi olmaktadır- lar. Çarpıklık da buradadır. İmam-hatip liselen mezunlanna normal fakül- telere giriş hakkı tanınmış olması sakat noktadır. Sakat nokta derken bunu açar mısı- nız/ - Bugün imam-hatip öğretimi öyle bir hal aldı ki meslek mensubu yetiştirmek için değil. sözde laık öğretime bir alternatif öğretim olarak dinci kuşaklar yetiştıren kurumlar haline geldiler. Biz üniversitede olduğumuz ıçin gelen gençle- n yakından tanıma fırsatına sahibiz. İmam-hatip lisesi kökenli gençlenmizin giderek artan bir yo- ğunlukta dinci dünya görüşüyle bize geldiklerini hissediyoruz. Bu dinci dünya görüşünün on ıki, on üç yaşından itibaren oluşmaya başladığı görü- lüyor. Çünkü bu liselerin ortaokullan da var. En temel konularda. hukuk öğretıminde şu zor- luklarla karşı karşıya kalabiliyorsunuz: Hukukun ve anayasa hukukunun demokratik ülkelerdeki esası milli egemenliktir. Oysa dinci dünya görüşünde zıhniyet, egemenlik millete de- ğil, Allah'a aittir. Dolayısıyla da kanun yapılmaz, çünkü kanunlar zaten vardır. Bu görüşe göre dün- yayı ve ülkeyı değiştirmek ıçin kişıye fazla söz hakkı düşmez. İlahi söz kavranır ve onun gereği yapılır. Daha buradan anayasa hukuku yapmak, tartış- mak imkânı kısıtlanmaktadır. Bu gençlerle bu di- yalog kopukluğunu yaşamaktayız. Başka fakültelerde benzer olaylar yaşanıyor. Örneğin erkek çocuğa dokunmayan kız hekim adaylan görülüyor. Bence bu imam-hatip okulla- nna kesinlikle kız öğrenci almmamasının yanın- da. bunlann orta kısımlannın kapatılması gerekir. İmam-hatip liseleri sadece lise olarak imam ve ha- tip ihtiyacını karşılayacak ölçüde tutulmalıdır. Ge- risi de ya düz liseye ya da teknik liselere dönüş- türülmelidir. Bence demokrasi özgür insanlann üzerine ku- ruludur. Biz demokratikleşmeyi istiyorsak de- mokratik zıhniyetli. özgür zihniyetli gençler ye- tiştirmek zorundayız. Ne yazık ki, bugün üniver- siteye gelen altı öğrenciden binsi dinci dünya gö- rüşüyle yetişmiş oluyor. imam-hatip öğrencileri. toplam ortaöğretim öğrencılen sayısının altıda bi- rine tekabül ediyor ki bu da ciddi bir rakamdır. Biz. bu malzemeyle demokrasiyi kuramayız.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear