23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Cumhuriye( Sahibi: BerinNadi Genel Yayın Yönetmem Orhao Erinç • Genel Yaym Koordınatöru Hikmet Çetinka\a 0 Yazıışlerı Mudürlerı ıbrahim Yüdız, DinçTa\anç (Sorumlu) 0 Haber Merkezı Müdurü Hakan Kara 0 Görsel Yönetmen. Fikret Eser Dı^ Haberler Şinasi Danışoğlu 0 İMıhbarat Cengiz Yüdınm 0 Kültûr Handan Şenköken 0Spor Vbdülkadir Yücelman 0 Makaleler Sami Karaören 0 Duzeltme Abdullab Yazıcı 0 Fotoğraf Erdoğan Köseoğlu 0 Bılgı-Belge Edibe Buğra 0 Yurt Haberlen Mehmet Faraç YaymKuruIu-İUıaııSelçııklRijkan). Orhan Erinç, Oktav Kurtböke. Hikmet Çetinka> a, Şükran Soner, KrgunBakı.Din<;Tayanç. İbrahim Yıldız, Orhan Bursalı. Mustafa Balbav. Hakan Kara. AnkaraTemsılcısı Mustafa Balba>0 HaberMüdurü Doğan Akın Ataturk Bul\an No 125. Kat4. Bakanlıklar-Ankara Tel 4195020(7 hat), Faks 4195027 0 Izmır Temsılcısı SerdarKıak,H ZıyaBh 1352 S 2ÎTel 4411220, Faks 44191170AdanaTemsılcısı Çetin Viğenoglu. InönuCd 119 S No 1 Kat 1, Tel. 363 12 11. Faks 363 12 15 Muessese Mudüru Erol Erkut 0 Koordmator Ahmet Korulsan 9 Muhasebe Bülent Yener • tdare Hfisnin Gürer • tşletme Önder ÇeBk • Bılgı-tşlem Nail İnal • BılgısayarSıstem Mürmet Çiler MEDYA C: • Yönetım Kurulu Başkam - Genel Müdur Gülbin Erduran • Koordınjtor Reha Işrtman 9 Genel Mudür \aıdımcısı Mine Akdağ Tel 514 07 53 - 5139580-513&460-61.Faks 5138463 YtV iia'aı ve Basaı: Yenı Gun Haber Ajansı, Basııı \e Yaymcılık A Ş c^aOd 39 41 Cagaloğlu 34334 lsı PK 246 ktanbul Tel (0 212» 51205 05 HOhatl Faks (0 2121513 85 95 22OCAK1997 İmsak: 5.46 Güneş: 7.16 Öğle:12 23 İkindi 14.52 Akşam: 17.15 Yatsı: 18.40 Tüp bebekler yaşama gülümsedi • İstanbul Haber Servisi - Alman Hastanesı Tüp Bebek ve Jınekclojık Endoskopi Me-kezi'nde, "tüp bebek" uygulamasıyla dünyaya gelen 2V ikız, toplam 5 bebek dün basına tanıtıldı. Alman Hastanesı Tüp Bebek Merken Dırektörü Doç. DT. Mustafa Bahçecı, Türk toplumunda yüzde 15 oranında görülen kısırlığın, önemli sosyal problemlerden bın olduğunu söyledı. Doç. Dr. Bahçeci, kanallann tıkalı olması, tedavı edılemeyen yumurtalık bozukluklan, alerjık kısırhk, erkeğe bağlı kısırlık gıbi düzeltilemeyecek anatomik bozukluklan olan kişilerin, tüp bebek uygulamasından yararlanabileceklenni kaydettı. 'Çocuklar İçin Şefkate Çağrı0 • İstanbul Haber Servisi - Türkıye Çocuk Hareketı, ülke genelınde •'Çocuklar lçın Şefkate Çağn" adıyla bır kampanya başlatıyor. Şefkat çağrîsı, dünya çocuklannı temsilen Bosnah, Fılıstınh, Çeçenistanlı, Afganistanlı, Azerbaycanh \e Istanbul'da konsolosluğu bulunan ülkelenn çocuklan tarafından yapılacak. Kampanya sözcüsü, Çocuk Vakfı Başkanı Mustafa Ruhı Şırin yoksul, kimsesız, özürlü, ailesı boşanmış, terör nedenıyle aıleleriyle göç eden, sanık sandalyesine çtkanlan. ıslahevlerinde büyümek zorunda kalan çocuklar ıle sokak çocuklan ve çalışan çocuklar ıçin şefkat çağnsında bulundu. 26 ocak cüzzam günü • İstanbul Haber Servisi - Türkıye'de 200C yıhna dek tüm cüzzamlı (lepra) hastalann tedavısinin tamamlanması ve yeni hastahk olgusunun çıkmamasının hedeflendıği belırtıldi. Cüzzam Haftası ve 26 Ocak Cüzzam Günü nedenıyle hastalık hakkmda bılgı venneye yönelık çeşıtlı etkınlikler düzenleniyor. istanbul Lepra Hastanesi Başhekim Yardımcısı Dr. Mustafa Sütlaş. 1876'da Norveçh bihm adarm Armauer Hansen tarafından tespit edilen cüzzamın, kronık seyırlı bir enfeksıyon hastahğı olduğunu söyledi. Ögretmenlere zorunlu görev • ANKARA(ANKA)- Milli Eğitim Bakanlığı, zorunlu bölge hızmetıni vapmayan öğretmenlerden başvuruda bulunmayanlann yer değiştırme formlanmn, okul yönetimlerince doldurulmasını ıstedi. Millı Eğıtım Bakanı Mehmet Saglam ımzasıyla yayımlanan genelgeye göre zorunlu bölge hizmetine tabi olup bu bölge dışındaki illerde görev yapan ve adaylıklan kaldınlan öğretmenler, zorunlu hizmet bölgesine: zorunlu hizmet bölgesindeki bir ılde 2 yıhnı dolduran öğretmenler de yine zorunlu hizmet bölgesınde bir başka il olmak üzere yer değiştirme talebınde bulunabılecek. Türkler AIDS'i önemsemiyop • ANKARA(ANKA)- Sağlık Bakanlığı 'nın AIDS hastalannın "sürekli yaşadığı yer yurtdışı olanlann" mılliyetlenne göre dağılımı konusundaki venleri, Türklerin 33 ülke vatandaşı arasında 28 vaka ile ılk sırada yer aldığını ortaya koydu. Türkleri 3 vaka ile ABD ve Alman vatandaşlan ızlıyor. Bu arada bakanlık yetkılileri, Türkiye'de 1996 yılında 224 AIDS vaka ve 393 taşıyıcı olmak üzere toplam 617 AlDSMinin olduğunu bildirdiler. Dırejan aşireti kendi filmini çekti, ancak İstanbul'da gösterecek salon bulamıyor 4 Bizi Bucaldar yahmiştir'• Dırejanlara göre 'Dırejan' filminin îstanbul'da kabul edilmemesinin nedeni Bucaklar. Çünkü onlann kötü reklamı yüzünden halk aşiretlerden korkuyor. Üstelik Dırejanlara göre, "Bucaklar, üç- beş çapulci; aşiret bile degil." ECE TEMELKURAN Ak sakalh aşiret büyükle- ri Malatya'da toplandı. Mec- listen "Aşiretin fümi yapıla- cah" karan çıktı. Büyükler köylere dağıldı. marabalara emirçıktı, iş güç bırakılacak, "artiz" olunacak. Şehr-i ls- tanbul'dan yönetmen, ekip- man toplanıp geldı. Maraba- lar dizıldi, "Kamera" den- di. Aşiret, numaradan göç et- ti, cınt attı, tura oynadı, dü- ğûn kurdu. Hepsi filmde oy- namanın guroruyla eve dön- dü, ama şimdi Amerikan film- lenyle dolu sınemalarda "Dı- rejan" yer bulamıyor Dıre- jan aşiretine göre suçlu "Bu- caklar." Onlann yaptığı kötü reklamla. Türkiye aşiretler- den korkuyor. Oysa Bucaldar onlara göre "üç- beş çapuki, aşiret bile degJT Oykûcü de aşiretten "Dırejan" fılmınin öykü- sünü yazan kendisı de aşiret- ten Gani Şavata, aynı zaman- da fılrrun başrol oyunculann- dan. Şavata, üzerinde bir yıl çalışılan fılme sinema bulu- namamasını kabul edemıyor. K.oca Dırejan aşıretının fil- rru nasıl gösterilmez? "Yaha- cagiz filıni Taksiın Meyda- ru'nda. Fakat, o kadar enayi degilih,bir kopyasunyakaca- ğıh" diyor. Bu işten, Susur- lukkazasıyla gündeme gelen Bucaklan sorumlu tutuyor: "Sanırsız ki Bu- caklar aşirettir. Yoh, onlar toprak sahibi. Anadolu'da 24 aşiret vardir, Bucaklar'ın is- mi orada vohtir. \şiret bile de^ller yani. Clç-beşçapulcL Aşiretköktür,tarihtir. Bun- lann tarihi ne ki? Eşkıyaiıkla ağa mi oti- ni?" Filmı izlerken Ganı Şavata anlatıyor. "CHP'den Ayhan Fırat, Refah'tan Recaı Kutan, ANAP'tan Metın Emıroğlu, bunla- ruı hepsi, Dırejan oylanyU seçilmiştir. Hep- sine haber verecağih. Celsinler, filmie ilgi- lensinkr. tnanır mısın bacım, her gün tele- fonlar IdnHenL'Nerede bızım film? Oynat- 30 dilde Türkce sözcük var Dünyaya 'raki' demeyi öğrettik Aşiret büyükleri toplandı. Tüm yapriacalT karan ahndı. 3 bini aşkın maraba "artiz" oldu. Ardından "kamera" dendi. Davartar, atlar, çocuk- lar hep birlikte seferber olup, aşiretin adıyla "Dırejan" filmini çektiler. Aşirete "özel gösterim", Mala^ca'da dört gözle bekleniyor. Filmı İslamcı filmlergösteren Feza Fılm- cilik ıstemiş. Yapımcı Metin Devrim, "Ne yapalım? Sonunda istemesek de oraya ver- mek zorunda kalacağız" dıyor. Işi gücü bırakıp, artiz otmaya Nasıl çalışıldı fılm içın' 1 Yapımcı Devrim. "Parayla yapılacak iş değü" diyor, çünkü 3 bının üzennde maraba fıgüranlık yapmış. bır o kadar da davar, at. Gani Şavata, aşire- tiyle övünerek anlatıyor: "Parayla o adamlan tutamazsın. Adam. köyünü bırahi. bizimle geli. C'irit atı da ya- nında.C'irit atıda güzel at,iyi bakılacah. Ada- miyacağ rrusız?' di> l esonıyorlar.Kaçıp,du- mın yatacak yeri \oh, atını bağli>acah yeri riyih." yoh, dolaşi bizimle. Çoluk çocuğ goç ertiler film için. Gelip bizimle otelde bile kalduar, o kadar hev eslilcr yani." Dırejanlar ışi gücü bırakıp. filmde görün- meye gıttıklennde diğer aşıretler, ömeğin düşman olanlar ne dediler? Bunu aşiretin agırhğına yakıştıramayanlar oldu mu? "Bize düşman aşiret vohtir bacım. Dıre- janlar "Yallah" dese, sel gibi insan yürür. Korkarlar bizden, düşman olamazlar." Gani Şavata'nın anlattıklanna göre Dı- rejan aşireti "ağasa" bir aşiret. Dogu, Or- ta Güneydoğu Anadolu'ya yayılmışlarsa da "genel merkezi" Malatya-Sıvas arasın- dakı Hekimhan. Aşiret, koruculuğu redde- diyor. Alevi ve Sünniler Dırejan aşireti içinde birlikte yaşıyor ve aşiretin en önemli özel- liği kadına verdiği önem. Şavata, filmde kadının sözleriyle sona eren kan davası öy- küsünün de bunu anlattığını özellıkle söy- lüyor. Filmin yönetmeni ŞahinGök. başrol oyünculan Serpil Çakmaku, Levent İnanır ve Gani Şavata. Bır aşiret, ılk kez kendı Filmini çekiyor. Medyatık Dırejan aşireti. Gani Şavata'ya gö- re hazırlanan Fransızca ve tngilızce altya- zılarla Avrupa filmlen arasına girecek. Hat- ta İran ve Irak'takı Dırejanlar için özel gös- terimler düzenlenecek. Ama sıra sınemanın başkenti lstanbul'a gelince koca aşiretin söyleyecek tek bir sözü var: "Bizi Bucaklar >ahmiştir." KAYSERİ (AA) - Türk- çenın yabancı kelimelerden anndınlması için yasa ıle korunması gündeme gelir- ken, 30 dolayında dilde de Türkçe kelime kullanıldığı belirtıldi Erciyes Üniversitesı Fen- Edebıyat Fakültesı Türk Di- li ve Edebiyatı Eîölümü Baş- kanı Prof. Dr. Tuncer Gü- lensoy'un, "TürkçeninZen- gmBği'' konulu araşnrmasın- da. tarihi 4 bın 500 yıl ön- cesine dayanan Türkçenın, çok sayıda dilden ödünç ke- lıme aldığı, Almanca ve Fransızca başta olmak üze- re 30"a yakın dilde de Türk- çe kelime kullanıldığı or- taya çıktı. Türkçenin en fazla ödünç kelime verdiği diller ara- sında da Almanca ve Fran- sızca yer alıyor. Almanya ile 1 Dünya Savaşı, Fransızlar- la da Haçlı Seferleri ile baş- layan ilişkiler, bu iki dille Türkçenin sıla bırilişki ıçın- de olmasına neden oldu. 1956 yılından itıbaren mıl- yonlarca Türk'ün, ışçı ola- rak bu ülkelere gitmesı de bu dıllere yerleşen Türkçe kelimelerin, deyimlenn, ata- sözlennın. hatta argo söz- cüklenn sayısının bınlere ulaşmasına yol açtı. "Kelimelerin telaffuzu- nun Türkçe olması, bu ke- limelerin, Türkler aracıb- ğı\la bu dillere sokukluğu- nu kanıtlıyor" denılen araş- tırmada, Almanca ve Fran- sızcada yer alan bazı keli- meler şöyle sıralandı. Almanca: "Baschibosuk (başıbozuk), uhlane (t>ğjan), pascha(paşa), hodscha (ho- ca),odaüske (odalık). basch- Kk(başhk).joghurt(\»ğurtX tschibuk(çubuk).kajak(ka- yık), kelim (kilim), heidi (haydi), spahi (sipahi),wila- jet (vilayet), giagur (gavur), raki (raki), tulpe(tülbent).'" Fransızca• "Agha (ağa). baboucha (pabuç), barda- que (bardak), bozuah (bo- za).caimacam (kaymakam), caravanserai (kervansaray), cossack (kazak), chibouque (çubuk), kara-guez (kara- göz), khakan (hakan), ko- umis(kunız). padischan (pa- dişah), pılaf (pilav), tcharc- haf (çarşaf), yaourt (yo- ğurt).'' e-posta : tan ia vol. com. tr D o k u m ü h e n d i s l i ğ i t ı p t a h a r i k a l a r y a r a t a c a k pazarı Biyc-mühendislik insan dokusunun laboratuvarda kültür yoluyla çoğalplabileceğini, bu yöntemin geçerfi olmadığı durumlarda yapay malzemelerden üretılebileceğını öngörüyor. Kulak: Laboratuvarlarda kıkıröak dokusunun kültur yoluyla çoğaltılması sonucu kullanılmayan hazır kulak üretilebilıyor Göz çukurlan ve burun da aynı şekilde üretilebilıyor. Kaip kapakçığı: Boston'da bılım adamları kan daman hucrelennden uretilen kalp kapakçık.lannın kuzularda sorun yaratmadan çalıştığını kanıtlamış Laboratuvar urünü kalp kapakçıklan, yılda 60 bın kışıye hizmet verıyor. Karaciğer. Bilim adamlan karacığef dokusunu kultur yoluyla çoğaltmaya ; çalışıyor. 10 yıl içinde tüm organın üretıleceğı duşunüluyor. Rahim: Sıvı ventilasyonu denılen bır teknık ile 18 haftalık cenınler, avı dolu şişelerde yaşayabılıyor. Idrar kesesi: Kıkırdak dokusunu uygun bır kalıba dökerek ıdrann doğru yone doğru akmasını sağlayan kapakçığı üretmevı başardılar Kemik: Bugüne dek yabancı maddelerden uretilen takma kemık parçalannın yenne, vucudun yaşayan doku ıle kapladığı aşılanmış parçaiar Beyin: Beynın çeşıtlı bolümlennde hasar gormüş dokulan onarma çalışmalan süruyor Hucre ekerek veya laboratuvarlarda beyın hucresmı ureterek pek çok beyın hastalığının lyıleştinlmesı gundemde. Göc Kımse gozun laboratuvarlarda uretıleceğını sanmıyor. Ancak araştırmacılar yapay gorme sıstemlerı gelıştırerek kafatasının ıçıne yerieştırmeyı planlıyor. 1 Göğüs: Kadından alman hücrelerden göğüs dokusunu üretmeyı başardı Dolayısıyla sılıkon göğuster tanhe karışacak. Pankreas: Şeker hastalannın pek çoğunun pankreasında ınsülın üreten nücreler noksandır Domuzdan alman hücrelerın pankreasa naklı ıle şeker hastalan b\faaç yıl ınsulın ığnesı olmaktan kurtulur. Deri: Bıyoteknolojı şırketlerı, kültür plağında insan dokusunu üretmeyı başardılar. Bır kışınin siınnet densınden bınlerce yanık kurbanına vetecek kadar den üretilebilıyor Kıkırdak: ABD'de isveç'te cerrahlar, ' dızde meydana gelen hasartan, j laboratuvarda uretilen kıkırdak dokusu j ıle tedavı edıyor Organ ııakliıule devrim Deri, kemik ve kıkırdak dokusunu laboratuvarlarda kültür plağında üretmeyi başaran bilim adamlan yapay göz üzerinde çalışıyorlar Çeviri Servisi - Organ nakli için sı- ra bekleme işkencesi 2000Tı yıllarda tarihe kanşacak. Doku veya organ nak- linde, bundan böyle laboratuvarlarda kültür plağında uretilen yeni organlar kullanılacak. Dünyanm dört bir ya- nında bilim adamlan var güçleriyle doku üretimi üzerinde çalışıyor. Labo- ratuvarda kültür yoluyla üretilemeyen parçalar, vücut tarafından reddedil- meyecek malzemelerden üretilıyor. 15 yıl önce adı bile bilinmeyen do- ku mühendisliği bugün harikalar ya- ratıyor. Deri, kemik ve kılardak doku- sunu laboratuvarlarda kültür ptağında üretmeyı başaran bılım adamlan. bun- lan şimdiden khniklerde kullanmaya başladı. Organ üretimıni de gündeme alan araştırmacılar. özellıkle göz ko- nusunda büyük ilerleme kaydettikle- rini belirtiyorlar. Yaşayan doku ıle elektronik tekno- lojisini büyük bır başanyla birleştıren bilim adamlan. yapay gözlerin pek yakmda körlenn hizmetine sokulaca- ğı müjdesini veriyor. El, ayak gibi organlann ya da kalp, karacığer gibi ıç organlann laboratu- varlarda ürettlmesi olasılığı şımdılık ufiıkta görünmüyor, ancak bu senar- yonun çok yakında gerçeğe dönüşece- ğıne kesın gözüyle bakılıyor. Deri, kemik ve kıkırdak dokusunun yani sıra laboratuvarlarda kalp ve ıd- rar yollan kapakçığı da üretiliyor. Kan daman hücresinden kültür yoluyla ure- tilen bu kapakçıklar, şimdilik kuzular üzerinde deneniyor. Hayvanlardahiç- bir sorun çıkarmayan kapakçıklar, ya- kında insanlara da takılacak. Dolayı- sıyla domuzdan kapakçık naklı veya mekanık kapakçık]ar tarihe kanşacak. SÖYLEŞİ ATTİLÂİLHAN 'İşçi Sınıfı Tarihi'ne 'Derkenar' Ona Divanyolu'nda rastlamıştım, epeydır Üniver- site Kitabevi'nde çalışıyordu; güneşte, gızlı uçuşan buz tozlarının yaldızlandığı, açık ama soğuk bir gün; bilinmez hangi iş için yoium o tarafa düşmüş. Lütfü Ağabey i (Erişçi) görebılmek, ne bahtiyariık! Alçak gönüllü bir aydın, 'müeddep' bır İstanbul 'çe- teb/'si; çok çile çekmışlerin bezginliği, saklı umutsuz- luğu ile konuşuyor: "...hâlâ anlayamadığım nedir, bilirmisin? Mühim bir adam değilim, kayde değerbır aksiyonum olma- mıştır, hepı topu iki küçük broşür neşrettim; beni acaba neden sürgüne göndermeyi lûzumlu gördü- ler?" Lütfü Erişçi'yi kım hatırlıyor? 'Türkiye'de Genç- lik Meselesi' (1937) ve 'Türkiye'de İşçi Sınıfı'nın Tarihi' (1951) başlıklı, o küçük ama son derece oz- lü broşürierini? Türk sosyalizminin, daha yeşerirken insafsızca budanmış dallarındandır; eğer onun ça- lışması olmasaydı, oyıllann genç solculan, Türkjye'de- ki işçi hareketlerinın "evveliyatını' nereden, nasıl öğ- reneceklerdi? Onu Asmalımescit'teki Elit Pastahanesi nde ta- nımıştım: sinsi küf, soğuk izmarıt ve kotü konyak ko- kan, alaca karanlık bir 'levanten' pastahanesi idi; oyun oynanabiliyor, içki içilebilıyor; 40 karanlığının son yıllannda, bazı şairler ve yazarlar. oraya 'takılıyordu'; meselâ Oktay Akbal, Salâh Birsel, Behçet Neca- tigil, Fazıl Hüsnü, Fahir Onger, vb; arada, benım çok önemsediğim kimseler de geliyordu, onlarla ta- nışıyordum: Sait Faik gibi, Sabahattin Ali gibi, Mustafa Uy- kusuz, Lütfü Erişçi vb gibi. Onlardan, nelerı oğre- nebilirim, aslında bunun peşındeydim: hayata, sana- tave 'kavga 'yadair! Lütfü Erişçi, kannca gıbı titiz çalışanlardan mıy- dı, yoksa ben mi öyle sanırdım? 'Özef olarak' yazıl- dığına özellikle işaret ettiği İşçi Sınm'nın Tarihi'nde, sadece dipnotlanna şöyle bir göz atmak bile, yaza- nn gerçeğe ne kadar saygılı olduğunu, belgelere da- yanmadan hiçbir şeyi yazmak istemediğini kanıtlar. O belge 'avcılığı' kolay şey mıdir sanırsınız? Her olay bir ibret'... "T* ÜRK/IŞ'in 'kıpırdadığı' günlerdi, birakşam, iri çe- I kirdekli biryağmur, odamın camlarında dağılıyor eğildim, Lütfü Erişçi'nin eliyle verdiği o iki 'broşürü' krtaplann arasından buldum çıkardım; meğerse, oku- duğum sıra, bazı cümlelerin altını yeşil mürekkepli bir kalemle çizmişim; onlan, sırasıyla, gözden geçiriyo- rum; yılların acısı, bırikimi ve tecrübesiyle mi nedir, vaktiyle Lütfü Erişçi'yi neden 'tehlikeli' saydıklannı o dakika anlıyorum: çünkü bu adam 'doğru söylü- yor.' Bakınız, ne demiş? "...1908temmuzunda, saray istibdadının yıkılmasında, işçi sınıfının âmiller arasında olduğu asla inkâr edilemez; filvâki ağus- tos ve eylül aylannda birbirini tâkiben ilân edilen otuza yakın grevin ekseriyeti, yalnız tahammül- süz, iş şartlannın haklı tepkisi değil, Manastır'da başlayan meşrutiyetçi hareketi tamamtayan te- zahürierdi..." (Aynı eser, s. 8) Peki, 'otuza yakın grevi' nereden bulmuş çıkarmış? Dıpnotu, aynen şöyle: "...bakınız: 1908'de Ecnebi Sermayesine Kar- şı Ilk Kalkınmalar, Hüseyin Avni, 1935, sayfa 17. Bu grevlerin ekseriyeti ecnebi şirketlere ait mü- nakale işletmelerinde yapılmıştır." (Aynı eser, s. 9) Acaba, 'meşrutiyetçihareketi tamamlayan' işçile- re, Meşrutiyet ne yapmış? "...bu duruma rağmen, birdenbire iktidara doğru yükselip hürriyet önder- liğinden vazgeçen Ittihat ve Terakki Cemiyeti, henüz istibdat bakâyası olan hükümetin, ecne- bi sermayedarlanyla elele vererek, grevleri kan- la bastrmasjna; ve sendika teşebbüslerine bir mu- vakkat kanunla sed çekmesine mâni olamıyor- du..." (Aynı eser, s. 9) Dipnotu derseniz. o ayrı bir 'ibret': "...25 Eylül 1324 (1908) tarihli Tatil-i Eşgal Kanun-u Muvak- katı. Bu arada Ittihat ve Terakki Cemiyeti, mese- lâ Balya Mağdenlerf ndeki grevde âmil olmuş, fakat grev devam ederken oraya gelen Ittihat ve Terakki Cemiyeti mümessili, eîinde baston, ma- halli idare âmirteriyle grevcilerin üzerineyürümüş- tür. 'Mehmet Ali Aynî'nin Hatıraları, istanbul 1945'..." (Aynı eser, s. 9) Ne hazın değil mi? Kökleri nerelerde? TTjrk İşçi Hareketi'nin, başlangıçtakı 'başat' özelli- I ğı, anti/emperyalisttavndır: Meşrutryet'ten Mü- tareke'ye, hangı örgütlenme teşebbusune, hangi greve baksanız, 'ecnebisermayedar'a karşı olduğu- nu görürsünüz; buna mukabil, )ttıhatçılarJ ın 'meşru- tiyeti' hıç de onlara benzemez, örnek mı, ışte örnek: "...müteakip aylarda Meclis-i Meb'usan'da Ta- til-i Eşgal Kanunu, hemen eski şekliyle müzake- re ve bazı meb'uslann bu kanunu 'ecnebi men- faatterini müdafaa ile' itham etmelerine rağmen kabul olunuyordu. (27 Temmuz 1325)..." "...yalnız Meclis-i Meb'usan değil, Meşrutiyet devrinin idarecileri de müstebrt setefteri kadar, ken- dilerini evvelâ ecnebi muessese ve menfaatleri- ne hizmet etmekle vazifeli addediyoriardı..." (Ay- nı eser, s. 10) 'Sistem'in 'gizli'ya da 'yan' sömürgesı olan bir ül- kede, başka türlüsü olabilir miydi? Görüyor musunuz, cumhuriyet 'geç' dönem yö- netialerinden pek çoğunda görülen, bu 'sağlıksız' dav- ranışın kökü, taa nerelere kadar uzanıyor? http:// www. prizma.net tr/ A İLHAN http://www.ada.com.tr7-bilgiyay/yazar/ailhan.html
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear