25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
StffFA CUMHURİYET 8 EYLUL1996 PAZAR 12 DIZIYAZI Yunanistan, ASALA ve PKK'ninortak düşmanı TürkiyeV ATİNAŞAM EKSENİNDE PKKve ASALA ER Ç İ T L İ O Ğ L U • Kıbrıs Rum Demokratik Partisi 1977 yılında yayımladıgı bir bildiride ...Kıbrıs Elenizmi, Ermeni mücadelesini hudutsuz biçimde destekleyecektir.." derken Rum Yönetimi Başkanı Kipriyanu, Ermeni Patriği Kohence'i 'Ermeni davasına hizmetleri' nedeni ile Kilikya Haçı nişanı ile ödüllendirir. Istihbarat uzmanlannca. gızliliğini bugün için bileen ivi koruyabilen terör örgütlerinden birisi olarak k'abul ed'ilen ASALA'nın. 20 Ocak 1975'te Lübnan'da kuruldugu (bir rastlantı mı bilınmiyor, ancak PKK'nin dekunıluş yıli 1975'tir.) ve bu aşamada özellikle üderlığını George Habbaş'ın yaptıgı PFLP'ten (Filıstin'ın Kurtuluşu İçin Halkçi Cephe) geniş ölçüde lojistik destek ve eğitım aldığı bilirunektedır. George Habbaş'a bağlı Filistinli gerillalann. El Fetih ve Suriye Askeri Istihbarat Örgütü'nün denetimindeki el Saikagerillalan ile birlıkte 1970'li yıllarda, Kınm'daki Sımferepol Rus Askeri Akademisi'nde eğıtildikleri, teorik eğitimlerinin ise KGB ve GRU (Sovyet Askeri Istihbarat örgütü) tarafından FKO Moskova Ofisi temsilcisi Hikmet Abu Zaid gözetiminde verildiğı anımsandığında, Habbaş'ın. kuruluş aşamasında ASALA'ya verdiğı, daha dogrusu Moskova-Şam üzerinden ASALA"ya aktanlan desteğin yaşamsal önemı daha ı\ı anlaşılacaktır. (Robert Moss, Daih' Telegraph, 7 Ağustos 1981.) O dönemlerde. Sovyetler Birliği'nce "Ulusal Kurtuluş Hareketteri" olarak adlandinlan ve desteklenmesi anayasal bir zorunluluk olan bu eylem ve örgütler içinde Filistin Kurtuluş Orgütünün "öncü-örnek" bir konumu bulunuyordu. Çünkü Filistinlilerin oluşturacağı örnek ve eğıtilmiş bir sılahlı güç olan gerillalar, Suudi Arabistan ve Batı yanlısı monarşik rejimlerin egemen olduğu Körfez ülkelerinin boğazlanna dayanacak bir bıçak işlevi görecek, bıçağın sapı da elbette Sovyetler'in elinde olacaktı. Bütün bunlar, Entebbe baskınını yöneten îsrailli Yarbay Jonathan Netanyahu'nun anısına Kudüs'te açılışı yapılan Jonathan Enstitüsü'nde düzenlenen "•Uluslararası Terorizm" konulu bir konferansta aralannda Ingiltereden Lord Chalfont, Merlyn Rees, ABD'den Senatör Henry Jackson'ın da bulunduğu delegeler önünde çekincesiz ortaya konuluyor ve konferansın kapanış bildirgesini okuyan Senatör Jackson. *"... So\>etler Biriiği'nin, uluslararası terorizm ile doğrudan ilişkileri karşısında, anılan ve teröre destek veren diğer ülkelere. yaptınmlan da içeren bir karşı strateji geliştirilmesini..." vurguiuyordu. !970'li yıllann Sovyetler Birliği politikalanna göre FKO, nasıl petrol rezervleri üzerinde oturan Suudi Arabistan ve Körfez şeyhlıklerinin boğazında bir bıçak etkisi yaratacak ve yükseien Arap milliyetçiliği, Ortadoğu'daki Batı yanlısı monarşik rejimleri köşeye sıkıştıracaksa; Sovyetler Birliğinin toplam nüfusunun yüzde 27'sını oluşturan Türk ve Müslüman nüfusu için Türkiye'nin çekici ve pınltılı bir örnek oluşturmasını engelleyici, Türkiye'yi iç çatışmalardan yorgun düşerek, parçalanmanın sancılı girdabına sürükleyecek bir plan uygulamaya konulamaz mıydı? Kaldı ki o dönemde 1974 Kıbns Banş Harekâtı nedeni ile Batı'da kredisinı ve Batılı ülkelerin kendilerine dönük değer yargılan içinde güvenilirliğini geniş ölçüde yitirmış, yakın tanhının en ağırekonomık bunalımlanndan birisini yaşayan, ambargo uygulamalan altında bunaltılmış. hatta yeniden uysal çocuk olması için biraz da kulağının çekilmesi gereken bir Türkiye, böylesi bir planın uygulamaya konulması açısından ıdeal bir konumda değıl mıydi? ASALA-Yunanistan Dahası. Türkıye'ye karşı besledigi tarihsel eziklik duyguları, Kıbns Banş Harekâtında bir kez daha kınlan gurunı ile katlanarak artan Yunanistan, Türkiye'nin toprak bütünlüğünü hedef alarak, ülkemizi sarsacak bir eylemin, o dönemin psikolojik koşullan altında doğal müttefiki ve destekçisi olmaz mıydı? Bilinen Elen fanatizmi içinde, ASALA'ya destek verecek Yunanistan'ın bu rutumu sonucu. ıki müttefik ülke arasında başgösterecek güven bunalımı ve gerginlik NATO'nun Güneydoğu kanadında çatlaklara neden olabilirdi. 31 Temmuz 1980 günü ASALA. Atina Büyükelçiliğımizde İdari Ataşe kadrosu altında görev yapan Galip Özmen'ın öldüriilmesinin ardından yaptığı açıklamada "...Bizim düşmanlanmız Türkiye'deki faşist rejim, onun uluslararası ilişkileri ve NÂTO'dur.." derken bir anlamda bu gerçeğı seslendirmış olmuyor muydu? Nitekim Yunanistan ve Kıbns Rum kesiminin bu süreç içindeki davranışlan tam da kendilerinden beklendiği gibi olmuştur. Kıbns Rum Demokratik Partisi 1977 yılında yayımladıgı bir bildiride "...Kıbns Elenizmi, Ermeni mücadelesini hudutsuz biçimde destekleyecektir.." derken Rum Yönetimi Başkanı Kipriyanu, Ermeni Patriği Kohence'i 'Ermeni davasına hizmetleri' nedeni ile Kilikya Haçı nişanı ile ödüllendirir. (Mümtaz Soysal. Milliyet Gazetesi» 8 Şubat 1980) Ne mi yapmıştır Kipnyaau, Kilikya Haçı'nın onuruna kavuşmak ya da New York'taki Ermeni Ulusal Kongresi'nin düzenlediği törende, Ermeni davasına sağladığı sürekii destek nedeni ile madalyadan sonra bir de şilt almak için.. Bunun yanıtı Almanya'da yayımlanmakta olan EIR (Executive intelligence Review) adlı yalnızca abonelerine dağıtımı yapılan, Batılı ıstihbarat örgütlerine yakınlığı ile bilinen derginin Ağustos 1983 tarihli 'Sıcak Sonbahar' başlıkh özel araştırmasında yatmaktadır. "_.ASALA'nın liderleri, İran İrmian ve Agop Agopian'ın (her ikisi de takma ısimlerdır) Kıbns'ta, Lefkoşa'da bulunduklan sanılmaktadır. Lübnan'ın İsrail tarafından işgalinden sonra, Paris Büvükelçiliğine atanan İsmail Erez. Fransa Cumhurbaşkanı Valsey Ciscard'a itimatnamesini teslim ettikten yaklaşık 1 yıl sonra Ermeni terörünün kurbanı oldu. ASALA, örgütünü Lefkoşa, Kıbns'a taşımıştır.." Nasıl mı taşınmıştır. ASALA. Kıbns'a, aynı yayın kuruluşu bunu 3 Mayıs 1983'te Ermeni teröristlenn Fransa'da girişebilecekleri bombalı bir saldın eyleminı abonelerine duyurmak için gönderdiği "Alert Report 83/4-Armenian Terrorists" başlıklı acil du>uruda şöyle açıklar.. "Be\rut'u 1982 yılında Kilistin Kurtuluş Örgürü'nün örtüsü altında terk ettikten sonra ASALA militanlart Yunanistan ve Kıbns'a sığındılar.." 1979 yılında, Almanya'da Münich kentinde ASALA ve Habbaşın PFLP örgütü arasında yapılan ve Alman karşı ıstihbarat birimlerinin adım adım izlediği toplantıya Yunan gizli serv is elemanlannın da katıldığı anımsandığında (EIR, Ağustos 1983, sh. 21) Kipriyanu'nun aksine, Papandreu'yu Kilikya Haçı nişanı ile ödüllendirmeyen Patrik Kohen'in pek de adaletli davranmadığını söylemek herhalde aşın kaçmayacaktır. ASALA, Patrik Kohen'in hernasılsa Papandreu'dan esirgediği cömertliği Beyrut'taki üssünde yakalar ve Lübnan'da yayımlanmakta olan 'Armenia' adlı örtülü yayınında bu eksikliği giderir. Hem de fazlası ile... Once Filistin Kurtuluş Örgürü'ne tam bir diplomatik hak ve ayncalık tanıması nedeni ile Papandreu başkanhğındaki Yunan hükümetini över. ardından, Yunanistan'a kaçan Türk suçlulara politik sığınma hakkı tanınmasını, Yunan halkının gerçek çıkarlannın nerede yattığının bilinmesi olarak nıtcler ve bu kararlan kutsar. Yunanistan'ın kendisine yönelik gerçek tehdidin sosyalist bloktan değil. Türkiye'den geldiğini açıklamasını son derece olumlu ve yüreklendinci bulduğunu belirten ASALA. Papandreu'dan beklentisini ve karşılığındaki ödülünü de somut bir biçimde ortaya koyar. "...Papandreu hükümetinin, Ermeni hareketine karşı pozitif bir tutum sergüemesi halinde umanz ki Yunan ve Ermeni halklan arasındaki dayanışma. ortak bir düşmana karşı gösterilen reaksivon hudutlartnı aşarak gelecekte ortak bir konsept üzerine inşa edilecektir. Direnişimiz ve Yunan halkının direnişimize olan desteği karşısında ve halkın da bu >önde beliren isteğini dikkate alarak Yunan hükümetinin eskiye nazaran daha gerçekçi olacağını umuvonız.." Papandreu'nun milletvekilleri ya bu yayını okumamış ya da Yunan halkının isteklenni bir hayli geç algılamış olacaklar ki. ASALA liderleri yenne. "parlamenterlerin bağunsız yapı ve kişisel sorumluluklarT çerçevesınde Abduliah Öcalan'ı Bekaa vadısınde ziyaret ederek Türkiye'yi bölme çabalannı kutsamışlar. "ortak düşman'a karşı bir başka dayanışma örneği sergılemişlerdir. Ya da değişen koşultar doğrultusunda ASALA'nın sözünü ettiği ortak konsept anlayışı içinde yeni partnerlerle somut bir adım atmışlardır. Süreklı sorulmuştur, 60 yılını uykuda geçıren Ermeni terörü. niçın tam da Türkiye'nin Kıbns'a müdahalesinin ardından gelip manşetlere yerleşmiştir dive. Bu sorunun yanıtında satranç oyununun bütün incelıklerini görmek olasıdır. Kıbns nedeni ile Türkıye'ye kızgın bir Batı, silah ambargosu uygulayan yeni dünyanın liderı Amerika Birleşik devletlen, Makarios'a destek veren Üçüncü Dünya Ülkeleri, kınk gururu ile Elen fanatizminin batağındaki Yunanistan. yükseien Arap milliyetçiliği ve Lübnan'daki kaotik ortamda yeşeren terörün orta yerinde yaşayan. etkilemelere açık bir Ermeni toplumu. Hatay üzerindeki emelleri Freud çizgisinde bir saplantıya dönüşen Suriye ile FKÖ'nün potansiyel katalizörlüğü... Bütün bunlara özellikle ABD ve Fransa'da yaşayan, bu ülkelerin vatandaşları Ermeni toplumlannın baskı grubu nıtelik ve politik güçleri de eklendiğinde, taşlar dizilmiş ve satranç oyununun açılması için tüm koşullarolusni^tur^Nite^utypyun açılırve ilk taşı ASÂLA yî sahneye suren eloyi)ar.. Kasparov vari(!) bir hamledir bu.. Viyana, Dahiş Tunaligil düşer, hamlenin nereden değil, niçin geldiğinın şaşkınlığı yaşanırken bir hamle daha gelir.. Paris, bu kez düşen İsmail Erez'dir.. Ölümcül satranç, şah-mat'a doğru yol almaya başlamıştır.. Marksist-Leninist yapısını hiçbir zaman gizleme gereğini duymayan. Sovyet Ermenıstanı'nı, mücadelelerinde. kendilen için "ikinci bir Hanoi" olarak niteleyen ASALA, Lübnan'ın terönst üreten bereketli topraklan üzerinde kanlı gözlerini böylece dünyaya açar. Bu doğuma kım itiraz edecektir ki o günlerde... Yarın: Niçin Lübnan? Mao edebiyata yakın bir kişilikteydi 1893 koy doğumiu, ilkokul öğretmeni Mao Zedung, kendıne "vaşü Buda' derdi. Özenle koruduğu özel yaşamında bir köy insanı> la entelektüelin, amansız birtakrik uygulayıcısıyla yılmaz bir hayalperestin inanılmaz ölçüde dengeli bir örneği olmuştu. Sosyalist devletlerin o kışilığıni sürekii saklayan KP başkanlanndan çok, çoktan yok olmuş bir hanedanlığın renkli bir üyesi gibiydi. 1935 yılında KP'ye katılmış, 1949 yılında Çin Halk Cumhuriyeti'ni ilan etmişti. Ve hiç kimse onun kadar çok insanın hükümranı olmamıştı. Böyle bir insanın randevTa defteri olmazdı. Mao, istediğı saatlerde yer, çalışır > a da toplantı ve görüşmelerini yapardı. Onunla çalışanlar buna alışkındı. Gecenin bir saatinde onlan yanına çağırabilir ya da Çin'in öbür ucuna bir yolculuğa çıkacaklannı bildirebilirdi. Çok yağlı yemeklerden ve bunu zamanlı zamansız istemekten hoşlanırdı. Koyu çay ve Ingiliz '555' sigarası ıçerdi. Kung-Fu filmleriyle parti propagandalarını seyretmekten korkunç keyif alırdı. Çalışma odasmdaki masa, dolap ve raflann içinde sadece fotoğraflar bulunurdu, çünkü Mao çok büyük ebatlara sahip yatağında ya da yüzme havuzunun kenannda çalışmayı severdi. Üzerinde çoğunlukla sadece bornozu olur, konuklannı bu giysısiyle havıaz başında ağırlardı. Onun simgesı halıne gelen gri ve kahverengi işçi giysilerini. kasketini ve keten ayakkabılannı ise sadece törenlerde ve kamuoyu önüne çıktığında giyerdi. Yanında çalışanlar ayakkabıları esneyip rahat bir şekle Mao Zedung Doğu \e Batı edebiyatınn yılmaz bir okuvucuydu. Arasıra politik şiirler vazdığı da olurdu. girene kadar onlan giyerler, Mao'ya sonradan verirlerdi. Yaşamında binlerce 'kültür işçisinin' var olduğu bilinir. Politbüronun, güvenli olduklanndan emin olduktan sonra Mao'yu rahatlatmak için yanına gönderdiği bu kızlann çok genç ve özellikle köylü kızlan olmalanna dikkat edilirdi. Mao'yu Çin'ı baştan başa gezdiren trenlerin içinde de bu 'hostes'lerden bulundurulurdu. Mao içlerinden birinı seçene kadar onlaria dans ettiği söylenirdi. Aynca devletin yönetildiği ve 'Büyük Halk Evi' adı verilen meclis binasında da Mao'ya bir aşk süiti döşenmişti. O nefret ettiği Stalin'in aksine Mao, edebiyata yakın ve yatkın bir kişilikti. Şiirler ve politik makateler yazardı. Doğu ve Batı edebiyatının yılmaz bir okuyucusuydu. Felsefe ve tarihe düşkündü. Modern tıbba güvenmezdi. Çu En Lay kanser teşhisi konduktan tam 2 yıl sonra ameliyat olabilmek için Mao'nun ıznmi alabilmişti. Ancak son on yılda Mao umutsuzca hastalandı. Çektiğı uyku bozuklugu yüzünden ilaç bağımlılığı vardı. Beraber olduğu kadınlardan sayısız cınsel hastalık kapmıştı. Bitkisel ilaçlarla tedavi bu konuda da çok olumlu sonuç vermemişti. 1972 yılında sigarayı bıraktığında sol ciğeri tamamen hastaydı. 1974 yılında son kez yüzdü. Nefes alamaz durumdaydı. O yıl omurilik içindeki sınır sistemi zedelenmesi nedeniyle felç başlangıcı teşhisi kondu. 4 Nisan 1976, Tiananmen Meydanı Bır bayram gününün. ölüleri anma gününün akşamıydı. Mart ayı onasından beri komünist kahramanlann devasa heykelinın bulunduğu meydanda, üniversite gençlıgi toplanarak gösteriler yapıyordu. Bu kıtleler, büyük devrim sırasında toplanan gençlik gibi disiplinli değıldiler. Öylesine sıradan ve her geçen gün biraz daha çoğalan öfkeli bir topluluktu. 4 nısan günü, kalabalık korkunç bir sayıya ulaştı. Meydan hınca hınç doluydu. Bayrak ve pankartlar denizin üzerindeki kocaman dalgaların görüntüsünü andırıyordu. Kimi gruplar şarkılar kimileri şiirler okuyordu. Pankartlann birinin üzerinde. "Çu En Lay uyanıyor, polisL orduyu çağınn" yazıyordu. Polis ve ordu çagnldı. O gecenin sonunda meydanda kimse kalmamıştı. Bütün pankartlar, bayraklar temızlenmiş, ölüm sessizliği havaya sinmişti. 5 nisan sabahının erken saatlerinde öğrenciler akın akın meydana gelmeye başladılar. Saat sabah 08.00'e doğru meydanda 100 bin kişinin olduğu bildirildi. Bu Çin Halk Cumhuriyeti tarihinin organize edilmeden bir araya gelmiş en büyük topluluğuydu. Ve topluluk yavaş yavaş sükûnetini yitiriyordu. Önce 5 polis aracı yakıldı. Sonra kitle içinden birtakım gruplar Büyük Halk Ev ı'ne doğru yürümeye başladılar. Polısin yollan kestıği noktalarda çatışma çıkıyordu, ancak 18.00 sulannda kalabalıklar yatıştınlarak meydan tekrar boşaltılmaya başlandı. Direnen gruplar dışında. kalabalıklann büyük bir kısmı meydandan çekildiler. Öğrenciler radyolar aracılıSıyla sürekii 'kışkırnlmamaya' davet ediliyordu. Karanlık bastırdıktan sonra birdenbire meydan dört bır yanından gündüz gibi aydınlandı. 10 bın milis ve 3 bin polis meydana girdi. Orada kâlmış olan gruplar toplandı. vahşice dövüldü, tutuklandı. Meydanın kanlı görüntüleri dünyayı günlerce dehşete düşürdü. Mao ve eşinin. Büyük Halk Evi'nin Tiananmen Meydanı 'na bakan bir penceresinden olaylan bir dürbün aracılığı ile izlediği biliniyor. Ardından kendilerine 'küçük bir grup devrim karşıtının' gösterilerinin bastınldığı bildirildi. Ertesi gün aynı meydanda 30 bin milis, kalabaîıklan önlemek üzere hazır bekletiliyordu. Sürecek ANKARA NOTLARI MUSTAFA EKMEKÇİ Sıdıka Su, Tabutluğu Dolaşıyor! Birtoplumda insanhk ölmeyegörsün, ondan sonra bo- şunadır her şey! Kolun kanadın kırılır. Sıdıka Su, hapislik cezasını çekip bitirdiği zaman da öyle mıydi? Sıdıka Su'ya: - Mevcutlu olarak göndereceğiz sizi Ankara 'ya! de- mişlerdı. Kendilerine haber salınan Behice Boran'la Nev- zat Hatko cezaevıne gelirler, Sıdıka Su'yu almak için. So- ruyorum: - Onlar çıkmışlar mıydı? - Onlar çok önce çıktılar! 1951 tutuklamasında Behi- ce Hanım çokyatmadı. 4.5-5 ayyattı... - Evet... Sözü, Sıdıka Su alıyor, anlatıyor: "Ondan sonra, Behice Hanım, 'Nasıl olur?' filan dedi, 'Emir böyle, mevcutlu gönderılecek' yanıtını verdiler. Ya- nımda, birpolisle beni Ankara'ya teslim edecekler. O za- man, cumartesi olduğu için de polısler izinlı, yok! Onun için pazartesiyi beklemek gerekıyormuş. Behice Hanım dedı ki: • Olmaz böyle şey, ne rezalet! Insan bu kadar hapıste yatmış; beş yıl! Sız bunu tekrar ıkı-üç gun hapıste tırta- caksınız! - Yok, dediler, biz sizi en yakın karakola göndeririz. Istanbul'upekbilmiyorum, ama tahmınedıyörum, Ka- lamış'ta oturuyordu. Beni 'mevcutlu'polisle, Behice Ha- nım'ınevineyakın salaş, böyle birkarakola getırdiler. De- diler ki: - Pazartesıne kadar burada kalacaksınız. Pazartesı si- zi 'mevcutlu' olarak Ankara'ya göndereceğiz! Behice Ha- nım: - Olamaz, diyor, ben buradan aynlmam! Sıdıka Su'yu almadan gitmem. Ne gerekıyorsa, sıze güvence verebı- lirim. Kefalet mi istiyorsunuz, ne ıstıyorsunuz? Pazartesı sabahleyin, size elimle getırip ben teslim edeceğim! Işte, ben sabah erken çıktığım halde akşama dek ka- rakolda kaldım. Behice Hanım uğraştı, nerelere gitti, na- sıl gittı bilemıyorum, akşam üzeri Behice Hanım 'a teslim ettiler. Ben Behice Hanım 'a gittım, cumartesi gecesi, pa- zar gündüz kaldım. Onlar, beni pazartesı' günü teslim et- tiler. Şimdi bu arada olanlar Ruhi ne yapıp yapıp uçak- la pazar günü Behice Hanım 'a geldi. Biz, o gün birlikte kaldık. Ertesi günü beni I. Şube'ye teslim ettiler, Behice Hanım 'la birlikte, bunlan çok kısa geçıyorum..." Bunca ezıyetten boğazım kuruyor, sadece Sıdıka Su'ya: - Anladım! diyebiliyorum. - Yani, şöyle çok kısa geçıyorum, şımdı Ruhı de aynı trende birlikte dönelim Ankara 'ya ıstiyor. Yanımda polis olacak. Beni I. Şube'ye bıraktılar. I. Şube 'nın ne olduğu- nu, ama şimdi ondan çok memnunum. Çünkü, o gün I. Şube'nın ne olduğunu, ne kadarhücre olduğunu, tabut- luğun ne olduğunu... - Birinci Şube'nin yen nerede? - Sansaryan Hanı'nda. Sansaryan Hanı'nda benden başka kimse yok; orada beni Ankara 'dan "mevcutlu"sıe- tirert polisle karşılaştım! Beni görünce dedı kı: "Sız hâlâ buralarda mısınız?", "Yok, dedim, buralardayım tabıı, a- ma burada değıldım, Sultanahmet'teydım!" Ve hemen, orada Sansaryan Hanı'nda ışkence yapan polıslerı sor- dum. "Rüştü" diye birisi vardı, benim ifademı alan, her- kesin bildiği bir ad; "Parmaksız Hamdi" başka bır de "Rüştü" vardı. Rüştü'yü sordum: "Rüştü ne oldu?" diye. Dedi ki: "Rüştü kanser oldu ve öldü!" Hiç unutmuyorum, belki çokyanlış bir şey, ama "Oh olsun!" dedim, aynen böyle, oh olsun! - Evet! - Neyse, o akşama dek, ben böyle birer birer hücrele- rin kapılannı açtım, dolaştım. Duvarlan okudum. Duvar- lardakıyazılan okudum. Ve duvariardakıyazılarda hep Ru-' hı'nin dizelerirn, türküierini gördüm. Örneğın bjfısfrıde, • "Hangi günü gördük, akşam olmadık!" diyor. Yazmış, böyle kazımış. Kalemle değıl de, sankı toplu ığneyle ya- hut, çiviyle yazılmış. Ve o "tabutluğu" gördüm, o tabut- lukta kaldı Ruhi. Tabutlukta kaldığı zaman ben saynlan- dım (hastalandım), sağın (doktor) tabutluğun önündey- miş meğerse, konuştuk; onlar da uzun öyküler (hikâye- ler) tabii. "Mahsus mahal dediklerı zındanda..." ki, türkü tam o tabutluğun önünde, benimle ilgili bir türi<üdür o. Işte, böylece akşama dek orada kalmaktan memnun ol- dum. O Sansaryan Hanı 'nın ne olduğunu iyıce gezerek gördüm. Şimdi, biliyorsunuz orası boşaltıldı sanıyorum, başka bir şey yapıldı o bina, bilmiyorum şimdi ne yapıl- dığını. Sonra, akşam bır polis verdiler, Ruhı, ben Anka- ra'ya geldik. Beni Ankara'da I. Şube'ye teslim ettiler. Ni- yazi Bicioğlu'ydu o zaman I. Şube Mudürü. Ruhi dışa- nda duruyor tabii. Birşeylerimzaladım. Ondan sonra, ba- na "Işte, dediler, sabah akşam ımzaya geleceksın, şöy- le yapacaksın, böyle yapacaksın" ve "buyur çık" dediler. Yanı, beni böyle "mevcutlu" niye getirdıler? Niye böyle yaptılar? O zaman, böyle şeyleryapıyortardı, bana bunu yaptılar... ., - ... - Gâvur eziyeti! ? - örneğin Adana'dakilere "Haydi buyurun, demişler, herkes kendi sürgün yerine gitsin!" Sana bunu yaptılar o zaman. RuhiSu, o gün hemen sürgün yeri Çumra'ya ha- reket etti. - Peki, siz nerede kaldınız Ankara'da? - Ankara'da o zaman, ağabeyım Necmi Umırt, yaşa- mıyordu, ama yengem vardı, evimız vardı. Orada kal- dım... • • • Yann 9 eylül, Izmir'in kurtuluşu. Kutlu olsun! 9 eylül, Yılmaz Güney'in ölümsüzlüğe ulaşmasının da yıldönümü. Kurtuluşu kutlarken, 12 Eylül'lerin öldürmek istediğı devrimcileri de sevgiyle anıyorum! Nilgün Kışlah'yı geçen yıl 9 eylülde bır trafik cinaye- tinde yıtırmıştik. Onu da anmak istedim. Işıklar içinde yat- sınlar. BULMACA SEDAT Y.İŞAYAIS 1 2 3 4 5SOLDAN SAĞA: 1/ Çok yiyen. obur... Antlaşma. 2/ Cennet ile ce- hennem arasında bulunduguna ına- 3 nılanyer... Bırdu- vardakı taş ya da tuğla sırası. 3/ Es- ki Mısır'da güneş tannsı... Bir anla- tımda verilmek is- tenen öz. 4/ Yan- kı... Gemılerde 8 türlü ışlerde kulla- g nılan bır tür demır halka. 5/ Uzun tüylü kal- pak. 6/ Köy evlerinin ta- vanlannda iki direk arasın- daki boşluk... Eskrimde kullanılan üç süahtan bıri. 3 II Ahmet Rasim'ın çocuk- 4 luk\eokulanılannnçeren c yapıtı... Kale hendeği. 8/ Değerli bır süs taşı... Ku- zey Amerika Kızıldenlile- rinın geleneksel konutu 8 olan koni biçiminde çadır. n 9/ Papua-Yenı Gine'nın pa- ra binmi... Üzen kırmızı parafınle kaplanan bır tür peynır. YUKAR1DAN AŞAĞIYA: 1/ Kimi nesnelerde dalgalanır gibi görünen parlak çızgıler... Eski dılde ufuklar. 2/ Asya'da bır ülke... "Avazeyı bu âle- me Dâvûd gibi sal / —- kalan şu kubbede bır hoş sadâ imiş". 3/ Arjantin'ın plaka işareti... Kalay oksit katılarak donuk- laştınlmış ya da kemik tozu katılarak yarı donuk hale geti- rilmış cam. 4/Gösteriş, caka... İrı tanelı bezehe. 5/ Sazan famılyasından bir balık. 61 Boğa güreşı yapılan alan... Tan- ntanımaz. 7/ Kocaeli yöresınde dokunan ünlü bır halı... Il- kel benlik. 8/ Kır yaşamı içinde aşk konusunu ışleyen kısa şur... Gemının arkası. 9/ Keçının erkeğı... Bır şeyın ere- bileceği uzaklık; menzil.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear