22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
13 HAZİRAM 1996 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 CRAMOFON İCNESİ SELtM İLERİ Kitaplar arasmda yazRoman sanatının önemine inanmış en- der kışılerden, dosrum Ahmet CemaL, geçenlerde bir yazı yayımJadı Cumhuri- yet'te. Roman okumanın kuşaktan ku- şağa nasil bilgi. diinya görüşü, hayata bakış aktardıfTnı dile getiriyordu. Balzac okunduğu içindır ki. diyordu, geçen yüzyıldan bu yüzyıla Fransa'nın toplumsal havatında çok şey değişmiş- tir... Ahmet Cemal şöyle diyordu: "Sanat ve edebiyat ürünlerinin yalnız- ca varolmalan. toplumlann düşünceya- şamına katkılan bağlamında ancak yo- lun yansıdır. Yolun kalan vansı ise bu ürünlerin yeterince \e olması gerektiği gibi degeriendirilip özümsenmesiyle ta- mamianabiiir." Bızdeki tutumu kavramaya çalıştım. Galiba tam tersı yaklaşım söz konusu. Yolun kalan yansı toplumu, bireyi sankı hiç ilgılendırmıyor. Uzmanlann temen- nileri, hatırlatıslan, önerileri hemen hiç dikkate alınmamış Örnekse Ahmed Mithat Efendi'nin başınagelenler.. Ahmed Mithat Efendi. elbette Balzac çapında bir romancı de- ğil. Ama Osmanlı-Türk toplumuna tlış- kin. Osmanlılığa ilişkin gözlemleri, sap- tayımlan bir çirpıda unutuluşa terk edi- lebilirmı? Mustafa Nihat Özön, 1936da Türk- çe'de Roman'da yakınıyordu: "Ahmed Mithat'ın -zamaıunda- 'adı' diye nfteienen dili bugiin bi/inı en ileri ya- zarianmızın kullanmak îstediği dildir; Ahmed Mithat'ın Ey kari. ey kane...' kesinfilerivk- açıktan sözünü etmek iste- diği şeyler "hikâyenın yalnız bir kuru ma- salcıiık olmayıp bir şey de öğretmek' ka- nısından doğmuştur ki, yaşadıgı zaman toplumunun insanlanyla oniann bir sü- rii dertlerinj eie abnış ve canb bir şekilde anlatmışOr. "Özellikle kitie egitimi bakunından, Ahmed Mithat eığınnın incelenmesi ge- reklidir. Kendini geniş bir tabakava, ilgi duyarak okutma olgusu n kre incelenme- ye değer. Bu işi valnız konu, macera... di- ye aJamayız. Bu fiir birçokeser,ondan da- ha ustalıîdı ve iistün olduklan halde, ay- nı ilgiyi ve okuyucu grubunu bulabilmiş değikfir." ı Alpay Rabacalı saddeştırme- sL) 1979'da bir yakınma Şimdı 1979 basımı Yeni Türk Edebf- yatı AntoJojisi'nın Mehmet kaplan ım- zalı önsözünü okuyalım Prof. Kaplan, Mustafa Nihat özön'ün eserinden 1979'a Ahmed Mithat Efendi'nin büs- bütûn unutulduğundan yakınıyor ve ro- mancının değerinı şöyle saptıyor: *(_.) eserlerinde devrinin aile,cemiyet, eskilik. venilik. medeniyet. hürriyet, ite- rilik. doğu. bafı. ilim \e din gibi mesekie- rini kendinden öncekiyararlara nazaran daha canlı bir şekilde ortaya koyar." Romanlannın pek çoğu yeni yazıya aktanlmamış Ahmed Mithat Efendi, dö- neminin kitap sevgisi nedirbilmeyen ka- labalıgina okuma alışkanlığı edindiriyor, bir okur topluluğu yetiştiriyordu. Meh- met Kaplan bu başarının gızinı. "sohbet üsiubuna vakın bir ncsirvücuda getirmiş oünası'"nda buluyor. Sonra Ahmed Mithat Efendi gündem dışı bırakılıyor. Eseri. Ahmet Cemal'in vurgulamasıyla, "yatınma yönehüme- miş atıl birikimler kadar işlevsiz kalma- ya"yargılı kılınıyor. Bir bakıma, benzeş bir yazgı, Bal- zac'la Zola'yla gönül rahatlığıyla kıyas- layacagımız Hüseyin Rahmi'nin de ba- D,aha beş on yıl öncesine kadar haftalık, aylık dergiler, yaz mevsimine ulaşıldığında 'yaz kitaplan' için sayfalar ayınrlar, yazarlann görüşlerini sorarlar, 'yazın hangi kitaplar okunur' tarzında incelemeler sunarlardı. Şimdi bunlara rağbet yok. Şimdi belki de okuma edimine rağbet yok. -Z az Nermi Uygur Patricia Highsmith az kıtaplannın sık sık gündeme getirildiği beş on yıl öncesinde, deneme kitaplanna ayn bir Önem verilirdi. Salâh Birsel birbirinden güzel denemelerini art arda yayımlıyor, denemeye yeni bir giysi biçiyordu. Denemenin, yaz aylaklığına özgü, daldan dala atlayan bir tutumu var. Dış görünümde böyle bu. Füsun Akatiı Ruth Renddl şma gelmiştir. Imparatorluğun başkenti Istanbul'uanlatırgörünürken, bütün bir töre tarihini sorgularruş görkemli Hüse- yin Rahmı. adeta 'yann'ı yazıyorolma- sına karşın, sözgelimi hıçbtr toplumbi- lımcının doğrudan doğruya öznesi ol- mamıştır. Örnekleri çoğaltmak olası. Öte yan- dan, günümüzün okuma alışkanlığı, Ah- med Mithat döneminden de geriye düş- müş durumda. Pek çok kitap yayımlanı- yor, ama kımin neyi niye okuduğunu kavramak hayli zor. Kitap tanıtma yazılanna bakıyorum, dünün o soy yazılanndan öylesine baş- kalar ki, şaşıp kalıyor ınsan. Kitap tanıt- ma yazısı dün, bir kitabı gerçekten tanıt- mayı, değerini ıfade etmeyı amaçlıyor- du. Bugünse arka kapakta ne yazmışsa o yineleniyor. En cıddı dergilerde bıle böylesı arka kapak yazısı yinelemelen- ne rastlıyoruz. Ya da nesnellikten uzak, öznelliğın ta- dını asla taşımayan, sulandınlmış övgü- ler okuyoruz. kitap tanılma yazısı krm- lığı altında. Bakıyorsunuz, eser, ılle bir ba^yapıt, yazarillebirdevıryaratıcı. Ki- tabı edindıkten sonra hayal kınklığı ge- lip çatıyor. Basın hayatımızda başka şeylerdede- ğişti. Daha beş on yıl öncesine kadar haf- talık. aylık dergiler. yaz mevsimine ula- şıldığında 'yaz kitaplan' ıçin sayfalar ayınrlar, yazarlann görüşlerini sorarlar, 'yazın hangi kitaplar okunur' tarzında incelemeler sunarlardı Şimdi bunlara rağbet yok. Şimdi belkı de okuma edi- mine rağbet yok. Yaz kitaplan var mı? Italyan ressamı Arcimboldo, XVI. yüzyılda mevsimleri meyvelerden, seb- zelerden. çiçeklerden oluşmuş insan fı- gürlerı gibi betımlemiştir. llkbahar çı- çeklerle bezenmiş güzel ve güleç birçeh- redir. Yaz da güleçtır; ne var ki ilkbaha- nn duru tenı yazda yaz meyvelerinın şef- tali renklerine bürünmüştür. Yaz sereser- peliğin, sıcaklığın. aylaklığın mevsimi- dir. Yaz kitaplan var mı? Bence yok, ama Arcimboldo'nun yaz çehresinden yola çıkarsak. belki de \ardır. Dünün dergı- lerinde, gazete magazin eklerinde yaz kitaplan ıletişimı çabuk kuran kitaplar arasından seçilirdi. Sözgelimi aşk romanlanndan söz açı- lırdı. Bu listede Halide Cdib'ın Han- dan'ı. Tolsto>'un Anna Karenina'sı. Co- lette'ınCicinı'ıbıraradaboy gösterir, ro- manlann her üçü de sadece aşk romanı olmamakla birlikte, büsbütün ters bir kimya oluşmazdı. Salt aşk romanı duyumlanyla kaleme alınmış verimler bizde hemcn hep ede- biyat dışı sayılmıştır. Bu yüzden de Ke- rime Nadir, Viuazzez Tahsin Berkand gi- bi yazarlanmıza pek yüz verilmemiştir İlkinden Gelinlik Kız, ikıncisınden Sar- maşık Gülleri uzun yaz günlerinin öğle- den sonralannda hâlâ tatlar alınarak oku- nabılır. Aşkla 'espryonaj', Esat Mahmut'un romanlannda bırleşmiştır. Yeniden Al- lahaHmariadık'ı okuyorum. Mütareke yıllarının çökkün İstanbul'unda geçen bu eser, bu kez bana duygusal, serüven- cil yönleriyle seslenmedi. Tersine, irkil- tici buldum Allahaısmarladık'ı. Esat Mahmut, mütareke (stanbul'undan tik- sintı venci sahneler betimlemiş. Işbir- likçılerin, işgal ordulanndan kışisel çıkar umanlann göriJntüleri, bugünün görün- tulenni meğerse ne çok andınyormuş: "Istanbul işgal kuvvetleri kumandan- lanndan general Thomson'un kıa, bu akşam bize çaya geliyor. Ailemiz için ne büyük şeref bu! Hayatımızda hu hadise belki bir dönüm noktası teşkil edecek! Eni»*"n için akla sığmayacak bir şeref! Zah fahane, işgal kuvvetleri kumandanı- nm bu büyük ihifatını duyunca. kimbilir ne kadar memnun oJacaktır. Bu vüzdtn eniştenin mühim bir mevkie geçmesi ih- timalidoar." Allahaısmarladık, Ahmet Cemal'ı haklı çıkanyor. Sıradan, popüler bir ro- man olarak nitelendirilmiş. Ama. toplu- ma anlatmak istedikleri özümsenmemiş, hatta hiç irdelenmemiş... Denemenin yeri başka Aşk romanlannı biryana bırakıyorum. Yaz kıtaplannın sık sık gündeme ge- tırildıği beş on yıl öncesinde, deneme ki- taplanna ayn bir önem verilirdi. Salâh Birsel birbirinden güzel denemelerini art arda yayımlıyor, denemeye yeni bir giy- sı biçiyordu. Salâh Birsel'in bütün dene- me kitaplan günümüz okurunu da bes- leyecektir. Denemenin. yaz aylaklığına özgü, dal- dan dala atlayan bir tutumu var. Dış gö- rünümde böyle bu. MemetFuatyeni ki- tabı Dağtarda V ürçgim'de şöyle tanım- lıyor: "Deneme daha alçakgönüIliL " Deneme'de açıkiama. tanıtiama, sös, söylev yok... Kesin bir sonuca varma ça- bası da yok— "AkJından geçenleri, içindengeldiğigi- bi yazıyorsun... "SözcükJer sözcükJeri,düşünceier dü- şüncekri getiriyor. onu ona vunırken ya- zı çıkıyor ortaya™" Nermi Uygur'un denemeleri, Füsun Akatlfnın, Doğan Hızlan'ın eleştinye hem açılmış hem gögüsgermiş deneme- leri, Oktay Akbal'ın öyküsel birhava so- luyan denemeleri.. Hepsi yaz günlerine anlam katabilir Aşk romanlanndan cavmıştım ama, Oktay Akbal'ın SuçumuzİnsanOlmak'ı çok güzel, içli bir aşk romanıdır. Herşe- yin çıniçıplak bayağılaştığı günümüze kınk bıraşkı söyler. Polisiye romanlar da yaz kitaplan ara- sında sayılmıştır. Gerçi o dönemlerde Agarha Chrfetie'ninkiler dışında Türk- çe'de pek polisiye roman yayımlanmı- yordu. Sonra önemli başka yazarlann ve- rimieri okura sunuldu. Geçen yaz. kısacık tatilde ftrtricia Highsmith'in El Sürçmesi'y'e Becerik- siz'ini soluk soluğa okumuştum. Patricia Highsmith polisiye romana psikolojinin keskin zehrinı katıyor. Ruth RendeD da öyle. Onun kitaplan da dilimize çevnl- dı. Toz duman içinde ayırt edilıyor mu? Bir keder khabı Yaz günleri acı dolu kitaplar okunur mu? Bu acı bıze yaşamayı anlatıyorsa, neden okunmasın .. Şu ara Çelik Gülersoy'un Aynbş'ını okuyorum. Bir şiir kjtabı mı? "Tram- vvylar geçerdi, tahinî, kırmızı / Dar ve tenhasokaklanndan 1 ' dizelcny le simge- leştinlmiş Istanbul bölümü belkı Ama Gülersoy, Aynlış'ın son bölümünü bir anne sevgisi üzerine kurmuş. Sonra an- nesinin fotoğraflan küçük albüm oluştu- ruyor. Aynlış, edebiyatımızda bir geleneği sürdürüyor. Ölen oğlu için Nijad Ek- rem'i yazan Recaizade'nin. ölen yeğeni için o İcadar zarif İclâl'i yazan Sezai'nin. canına kıyan oğlu için Bir Acı Hikâye'yi yazan Halid Ziya'nın sonrasında bir ke- der kitabı. Ölen anneyi anlatıyor, ölen anneye sesleniyor... Geçen hafta berbat bir nezleye yaka- landım. Günlerim hep kitaplar arasında, evde geçtı. Yaz günü, kış günü, bütün mevsimlerde büyük dostun kitap oldu- ğunu yine hissettim. Ah. bir okunsa şu kitaplarî.. 9 . U L U S L A R A R A S I Y A P I K R E D İ G E N Ç L İ K F E S T İ V A L İ 6 Genç opera aslanı' IstanbulMa AYŞE ÜNEL Henüz 30 yaşında olan bas-bariton Bryn Terfel, dünya opera sahnelerinde kükrüyor. Bryn Terfel, Kuzey Gal- ler'de Pantglas isimli ufak bır kasabada dünyaya gelir: karabasanın koyun ve sığır çiftliğınde, çocukluğunda ve gençlığinde çobanlık ya- par Hayali futbolcu olmak- tır. Galler'de gelenek haline gelen ve her cumartesi yapı- lan "Eisteddfodau"" isimli şarkı yanşmalannda çocuk- luğundan ben her katıhşın- da kazanan Terfel, kazandı- ğı paralar ıle futbol ayakka- bısı ve top alır. Terfel, çocukluk günle- rinde sesi ile kazandığı bu başanyı ileride de sürdüre- ceğini hiçbir zaman düşün- mez, oysa on sene sonra, Bryn Terfel Nevv York Met- ropolitan Operasfndaki ilk temsilinde Pavarotti'nin gördüğü ilgiyi görüyor ve Pavarotti 'den sonra New York Times'ın ilk sayfasın- da yer alan ikinci opera sa- natçısı oluyordu. Bryn Terfel, Guıdhal Mü- zik Okulu'nun sınavlarını kazanır, aynca burs ile ödül- lendinlir. Bu okuldaki beş senesi yoğun geçer. Opera ve opera sanatçılannın sesi ile tanışır. kütüphanede sü- rekli olarak Dietrich Fischer, Dieskau.Jose Van Dame,Sa- muel Ramey, Carlo Bergozi, Guiseppe Di Stefano ve Lu- ciano Pavarotti'nin kayıtla- nnı dinler. Genç sanatçı, 1989'da okuldaki son yılın- da. okulun ünlü ödülü Kath- leen Ferner Bursu'nu kaza- nır Aynı sene Terfel'in haya- tında bir dönüm noktası olur. Sanatçı ünlü Cardiff Şan Yanşması'nakatılır. Bu yanşmada Büyük Lied Ödülü'nü kazanır. Yanşma- yı tele\ izyondan naklen iz- leyen ünlü şef Giuseppe Si- nopoG Terfel 'dan etkılenir ve onu kendisine bir dinleti için çağırır. Şef Solti de Car- dıff'de Terfel 'dan etkilenmış ve onu dınletıye çağırmıştır. Terfel iki sene içinde her ikı şefle de çalışma fırsatını el- de eder. Terfel'ın ilk uluslararası başansı 1992 yılında Salz- burg Festivali'nde Stra- uss'un "Salome" operasın- daki Jochanaan rolü ıle olur. Eserin şefi Sinopoli. bu rol için Terfel'ı rolü söyleyecek şarkıcmın hastalanması üze- T ü r k i y e ' d e i l k d e f a MÜJDAT GEZEN SANAT MERKEZİ KİLYOS MSM YAZ KAMPI00-11*,) Tiyatro Bölümü: Müjdat Gezen yönetiminde Futbol Bölümü: Rıdvan Dilmen yönetiminde Müzik Bölümü: Melih Kibar yönetiminde Tiyatro-Futbol-K.Gitar-Voleybo!-Org-Solfej-Basket±)ol-Satranç-Tenis Resim-Masa Tenisi-Dart ve Hobiler (Her bölüme sadece 20 öğrenci alınacakür) Cumartesi Pazar dışında hergün 09.00-18.00 arası kapıdan kapıya tes/im. Yemek. kahvaltı. spor çantası ve malzemeler. Adımız Güvencemizdir. Çocuğunuz kisilik kazanıyor. Bizî arayın. Broşür isteyin. Temmuz ve Ağustos kayıttarımız basladı. Kontenjanımız sınırlıdır. Kayışdağı Cad. Ziverbey Durağı No:48 Kadıköy Tel: 348 80 72/73 - 346 51 09 Faks: 348 80 74 rine çağınr. Bu tesadüf Ter- fel'ın en önemli rollennden birisını yaratmasına neden olur. Salzburg Festivali tem- sillennden sonra, bütün eleştirmenler Terfel için. "Satome'ninşimdiJochana- an'a niye aşık olduğunu da- ha i>i anlryoruz. Bryn Ter- fel'ın gürül- deyen, insa- nın içine işte- yen sıcacık sesini du- yunca âşık olm am a k imkânsız" diye yazar- lar. Te r f e I 1990 yılın- dan bugüne kadar La Scala, Vıya- na, Metro- politan, Co- vent Garden opera ları başta olmak üzere dünya- nın bütün büyük ope- ralannda sahneye çıktı. So- ti, Muti, Giulini, Sinopoli, Levine, Dohnanyi, Barenbo- im ve Macceras gibi büyük şeflerle çalıştı. Metropolitan Opera- sı'nda 1994 yılındakı Figa- ro temsilleri olay oldu. Sa- natçı Nevv York Times ga- zetesinin baş sayfasında Pa- varottı'den sonra yer alan ikinci operacı unvanını ka- zandı. Bryn Terfel'ın kısa süre- deki bu başansı nerede ya- tıyor? Tabii ki herşeyden ön- ce kocaman, koyu, sıcacık sesinde, duygusunda. şarkı söylemesinin doğallığında ve psikolojik olarak karak- terin bütün aynntılannı his- setmesinde. Lied söylemek Bryn Terfel için başka bir ayncalık. Se- yirci ile baş- başa kalıyor ve bütün kal- bini. duygula- nnı açıyor. Hiçbir kısıtla- ma olmaksı- zın. Terfel lied s ö y I e r k e n ze\kalıyorve karşısındaki- ne de bu duy- guyu vermek istiyor. Hiçbir abartı yapma- dan sadece müziği ve ver- mek istenilen duygulan his- seden ender şarkıcılardan biri o Şarkı söyleyişı o ka- dar gerçek ki oun söylediği her şeye yürekten bağlanı- yorsunuz. İki metre boyundaki bu genç opera aslanı 15 hazi- ran cumartesi günü İstanbul Atatürk Kültür Merkezi'nde 9.Uluslararası Yapı Kredi Gençlik Festivali bünyesin- de bir resıtal verecek. Kari- yerinin en üst noktasında olan bu sıcacık sesi ve kalbi kaçırmayın. ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Taribin Hesabı Farklıdır... ingilizlerin Trafalgar Savaşı'nda şehit düşen amiral- leri Lord Nelson ile sevgilisı Leydi Hamilton'ın öy- külenni konu alan film, Leydı Hamılton rolundeki ün- lü sinema sanatçısı Glenda Jackson'ın Leydı Nel- son'a, yani ölen amiralin resmı kansına yonelttiği şu soruyla biter: "Merak ediyorum, bundan yuz yıl son- ra, tarih acaba hangimizı yazacak?" Bugun, bu sorunun ne kadar anlamlı olduğunu bi- liyoruz. Çıinkü Leydı Nelson'ın, yanı bir kocanın "res- mi" kansı olmaktan başka hiçbir özelliğı bulunmayan kadının asıl adını merak edenler, epey kaynak kanş- tırmak zorunda kalacaklardır. Leydi Hamilton ise gör- kemli bir aşkın, o dönemın tutucu ingılteresınde be- delini sonuna kadar odemekten kaçmmadığı bır aş- kın kahramanlanndan bırı olarak tarihin ilk bakışta go- ze çarpan satırianndakı yenni çoktan almıştır. Tarihin hesabı farklıdır. Tanh kımı yazacağına, kirni yazmayacağına karar verırken sınıfsal konumlara, ni- kâh kayıtlarına, inanç bez/rgânlık/arına, kendılerını da- ha yaşarken "tarihı Ar/ş/"saymaya kalkanların sözlerı- ne bakmaz. Evet, tarihin ölçutlerı, hep kendılerını kan- dırma peşındeki insancıklann alışılagelmış olçütlerın- den her zaman farklıdır. Kimılen bunun hep bılıncindedır ve sırf bu yanlany- la bile hayran olunmayı hak ederler. Bu, özellikle sıya- sı tarihin arenasında boyledır. Atatürk'ün ve İnönü'nün söylemlerinin çok önem- li bir ortak yanı vardır: Ikisinin söylediklerinde de tari- he geçmeye meraklı olduklannı ele verecek tek bir sozcüğe, bir işarete rastlayamazsınız. Yaptıklarını an- latırlarken tarihe yer vermek zorunda kaldıklarında da tarihten hep ülkeleri ve toplumları bağlamında söz et- mişlerdir; buna karşıhk o tanhte kendilenne de bir yer aramış olduklarına ılişkin tek bir kanrt yoktur. Yaşadık- lan yüzyılda ülkelennin tarihini yeni baştan yazmış ol- malanna karşın, tarihle kendileri arasında bır bağlan- tı kurup bunu şu ya da bu bıçimde dıle getırmeyi hiç düşünmemişlerdır. Oysa aynı dönemlerde dunya sahnesıne adım atan Hitler ile Mussolini'nın gerek resmı soylevlen, gerek- se özei konuşmaları tıka basa kendi kışiliklerıne yö- nelik yüceltme çabalarıyla, ölumsuzluk kehanetleriy- le doludur. Bu tutkulanndan kaynaklanan sapıklıklan yüzünden her ikisı detanh sahnesınde kalacağım der- ken, sonunda kendılerinı kulis kapılannın önündekı çöp tenekelennde bulmuşlardır. Şimdi yine kendı ulkeme bakıyorum da, eğer ben tarihin yerinde olsaydım, son 30-40 yılda Turkıye'de epey canım sıkılır ve kafam karışjrdı diye düşünuyo- rum! Canım s/kılırdı, çünkü otuz yıldır hep aynı oyuncu- larla dolu bir siyaset sahnesınden bıkkınlık getirirdim. Canım sıkılırdı, çünku yine yaklaşık 30-40 yıldır ay- nı sıyasetçilerin ağzından hep aynı vaatlerın çıktığına ve sonunda bunların hemen hıçbınnın gerçekleşme- dığine tanık olurdum. Öte yandan kafam karışırdı, çünkü ancak ölümün- den bırkaç yıl önce evinın son taksıtını odeyebilen bır Adenauer ya da başbakanlığmm sekizincı yılında evi- ne taksrtle mutfak yaptırtan bır Thatcher omeğının ya- nında, kendi ülkemde halkın gittıkçe daha bır yoksul düşmesine karşın, en "halkçı" kılıklı siyaset adamının bile üç evinin bulunmasının sımna akıl erdıremezdım! Kafam kanşırdı, çünkü kendisi dolar ve mark mil- yarderi olan "iman" sahibi ve "müreffeh" bir partı li- derinin, türbe desenli kravatlanyla karşısma çıktığı halktan nasıl olup da hep Batı'yı yererek. ınsanlara dünya malına karşı gözu tok olmayı telkin eden Islam dinıne atıfta bulunup "adil düzen"den söz ederek oy toplayabildiğine şaşınp kalırdım! Kafam kanşırdı, çünkü iktidan boyunca hep "ozel- leştirme"der\ söz etmiş, ama bu alandakı başarısmı yalnızca kendi özel servetinı birbirinden değerlı taşın- mazlann engin denizlerine dönüştürerek kanıtlamış bir başbakan eskisinin nasıl olup da üstlen başlan dö- külen "bacılannın" yüzlerine bakabildiğinı asla anla- yamazdım! Biliyorum, daha pek çok şeye canım sıkılır, pek çok şey yüzünden kafam kanşırdı. Ama öte yandan yine biliyorum ki, tarih bağlamın- da karamsarlığa düşmeye hiç gerek yok. Çünkü Türkiye'nin gelecekteki sıyasi tarihı, bu ül- kede son 30-40 yıldır genellikle ancak suratlannı es- kitmeyı başarmış politikacılardan çoğunu sayfalarına hiç almayacak. Almaya karar verdiklerinin de çoğunu ya bırer dıp- notuna dönüştürecek ya da onların yaşarkenki bek- lentilerine ve "kehanetlerine" çok ters düşen sayfala- ra yerleştırecek. Başta da dediğim gibi, tarihin hesabı çok farklıdır; yeter ki onu okumasını bilelim! Tîyatro sanatçısı Tolga Aşkıner öldü Kültür Servisi- Tıyatro sanatçısı Tolga Aşkıner. tedavi edilmekte olduğu Şişli Etfal Hastanesi'nde dün sabaha karşı yaşamını yitirdi. Bir haftadan bu ya- na yoğun bakım ünitesinde tedavi görmekte olan Aşkı- ner 54 yaşındaydı. Aşkıner, bir süre önce yakalandıği hastalık nedeniyle Ingilte- re'ye tedavi olmaya gıtmiş ancak tedavi yanıt verme- yınce Türkıye'ye geri dön- müştü. Aşkıner ıçin 14 haziran cuma günü Hadi Çaman Yeditepe Oyunculan Tıyat- rosu Salonu'nda saat 10.30'da bir tören düzenlene- cek. Aşkıner, İs- tanbul Teşvıkıye Camii'nde kılı- nacak öğle na- mazının ardın- dan Zincirlikuyu Mezarhgı'nda toprağa verile- cek. İ942 yılında Dıvrı- ği'de doğan Aşkıner. Istan- bul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümü'nden mezun oldu. Melih Cevdet Anday, Ah- met Kudsi Tecer, Olga Ol- ca> ve Ihsan Balkır'dan tı- yatro, şan ve bale derslen alan sanatçı Yeşil Sahne Konservatuvar Tatbikat Sahnesı 'nde oyuncu ve yö- netmen olarak amatör ça- lışmalaryapmıştı. 1960yılında İstanbul Şe- hir Tiyatrolan'na girerek profesyonel tiyatroculuğa başlayan, Arena ve Dor- men tiyatrolannda oyuncu olarak çalısan sanatçı 1967 yılında Ayfer Feray ve Ni- sa Seredi ile 'Alkazar Ti- yatrosu'nu, 1968 yılında ise Nisa Serezli-Tolga Aş- kıner Tiyatrosu'nu kurdu. Tiyatro oyunculuğunun ya- nısıra yönetmen olarak da çalışan Aşkıner'ın sahnele- diğı oyunlar arasında Anasının kuzusu' (1980). 'Çifte Kumrular' (1979). 'Pazartesi Şenlik Var' (1977). Paşaların Paşası' (19^4), •Cennetlik Kavnana' (19721 alıyordu. Sanatçı. aralann- da 'Nalınların Türküsü". 'Ah Kadınlar Vah Kadınlar'.'Baş- bakan Oluvo- rum', 'Maç', 'Tatlı Kaçık', 'Çark' N e 'Hamlef olmak üzere 60'ın iızc- nnde o\unda rol almıştı. Çeşitli dızılerde dc rol alan sanatçı 'Töre' ovu- nuyla 'Avni Dilligil Ödü- lü'nü almıştı Nısa Serezlı- Tolga Aşkıner Tıvatrosu, *Ah Şu Gençler' vc 'Töre' adlı oyunlanyla Kültür Ba- kanlığı'nın en ıjı tiyatro toplululuğu ödülünc değer bulunmuştu. Sanatçı son olarak 1994 yılında Hadi Çaman Yedi Tepe Oyunculan tarafından sahnelenen 'Çiçekli Saksı Sokağı' adlı oyunu yönet- mişti.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear